1 Ağustos 1939 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bugünkü Mısır hâdiseleri yakından tâkip ediyor ve durmadan silâhlanıyor Geniş bir sandal Nil'in ü- zerinde kayıyor, sema- ya, develerin silüetleri vu- ruyordu. Bunlar Mısır'ın ezeli hayalleri.... Binlerce senedenberi bu memleket- te hiç bir şey yerinden kı- mıldamamıştı: ne köy ve ne de insanların tabiatle - Ki Yaldızlı semayı birden - bire bir gürültü doldurdu. Azır bombardıman tayya- relerinden mürekkep bir fi lo kanala doğru doğruldu. Artık hakikatle karşı kar - şıya gelmiştim. İşte hakikat. Mısır uya- nık bir halde duruyor ve bir gün kendisine yapıla - bilecek ani tecavüze karşı durmak için — hazırlanı - yor. Tehdit edilen Hindistan yolu Bunda hiç şüphe yok ki, bir harp vukuunda Libya- dan İtalya ve Almanya ta - rafından Mısıra doğrudan doğruya tecavüze geçile - cektir. Bugün — Libya'da 200.000 kişi tecemmü etmiş bir haldedir. Napolyon İn- giltereyi buradan vurmak istemişti, mesele halâ ay - nıdır. Filvaki Mısır, Akdeniz islâm, ve şark siyasetinin esaslı bir parçasıdır. Di - ğer cihetten, Süveyş kana- lına hâkim olan ve onu mü- dafaa eden zaferi hep elin- de bulunduracaktır. Eğer yarın bir harp olursa, bir çok muharebe meydanla - rından birisi de Mısır ola- cak, ve silâhların mukad - deratı orada tayin edile - cektir. Mısır Hindistan yolu - nun anahtarıdır ve Kiral Faruk müttefiki olan İn - gilterenin yardımı ile onu cebinde tutmasını mükem- melen biliyor, 1936 da yapılan İngiliz « Mısır muahedesi mücibin « ce Mısırın askeri müdafaa- sını temin etmek için ingi- liz ordusu, donanması ve tayyaresi Mısır hükümeti- nin emrinde kalacaktır. Ka hire'de ve İskenderiye'de bulunan ingiliz kıtaları ted ricen Mısır arazisini ter - kedecek, Hind yolunun ha- yati çığırını mütemadiyen kontrol altında bulundur- mak için Süveyş kanalı sa- hillerine kati olarak yerle- şeceklerdir. Gitgide milli ordu kendi kendine teşek- kül edecektir. Nil kenarında lüks bir o- telin taracasında mısırlı bir gazeteci ile birlikte otu - ruyorduk. Ona, pasif mü - dafaanın imkânı olup ol - madığını sordum. Bana i - zah etti : — Bir hava tehlikesine karşı icap eden bütün ted- birler alınmıştır, dedi. Şu istihkâmları görüyor mu - AEUR AM AM FÇU DT AM YAT A AAT GAS A sunuz? fakat hepsi bu de- ğil. Biz Londra ve Pariste kulanılan müdafaa sis - temlerini kullanıyoruz. Şe- hirlerde oturan halkın bir hava hücumunda tahliyesi- ni, gaz maskesi — tevziini, köprülerin himayesini dü - şündük. Arnavutluğa yapılan dar be, en safdillerin bile gö- zünü açtı. Siz Avrupada, Arnavutluk darbesinin a - rap memleketlerinde u - yandırdığı memnuniyet -* sizliği bilmezsiniz. Muso - lini islâmların hamisi de - ğildir. Mareşal Göring Trablusu ziyaret etti, Lib - yadaki hudutlarımız üze - rinde italyan kıtaları ve harp malzemeleri temerküz ettirildi. Bunlar bizim için iyi bir şey değil. Hiç şüphe yok ki hayat sahası nazariyesi Akdeni - ze tatbik ediliyor. Bu saha, eski Roma imparatorluğu hudutlarında — kalacaktır, Çünkü Süveyş kanalı, Kı- zıl deniz, Habeşistan ve Libya, İtalyanın tabii ge - nişleme mıntakalarıdır. Ro malılar zamanında olduğu gibi, Mısır, gene de bu im- paratorluk denen fırtına - nın sahası olacaktır. Artık, ihtiyatlı hareketlerimizin sebebini ve derecesini şim- di daha iyi — anlıyorsunuz ya ? Karşımdaki, zeki ve kül- türlü bir mısırlı gençti. Ye ni Mısır milletinin hâkim, istiklâl sever, totaliter re - jimler karşısında eğilmez bir mümessili idi. Biz konuşurken bir boru sesi geldi. Arkadaşıma sor- dum : — Mısır kıtaları mı ? — Yooo, ingiliz askerle- ri halâ Kahiredeler mi ? — Öyle icap ediyor. Çün - dafaalarımızı ikmal etme- dik. Tayyare filosu kanal ü - zerinden uçtu. Hindistan yolu havadan da geçiyor. Şarkla garbi birleştiren her yıl 30 milyon ton mar- şandiz, 6000 gemi yutan hakiki yolu, o hazım boru- sunu görmiye gittim. Ka - naldan her gün Asya pet - ralü, Birmanya pirinci, A- vusturalya buğdayı, japon pamuğu, Cava kauçuğu, Hind manganezi, — Afrika bakırı geçiyor. Kanalın müdafaası Pir kaç gün İsmailiyede, Süveyşin yarı yolunda kaldım. Burası, çiçek, su, yaldızlı sarmaşıklar belde- sidir. Kırmızı çatılı villâ - ları ve hurmaları var. İs - mailiye denen mücize 1915 den itibaren 74 milyon küp metre toprak çıkaran 300 bin kişinin içmesi için ge- tirilen su sayesinde tahak- kuk etmişitr. Dün' Cebelüttarıkta ya - rın Singapurda hind yolu- nun eski bekçileri olan im- paratorluk teknisyenleri, bugün de Mısırda bekli - yor. Kanalda her türlü sınıf var: Piyade, topçu, istih - kâm, hücum kıtaları ve ara- baları, tayyareden korun - ma tertibatları ve bizzat tayyare... İngiliz tarzı ma- lüm. Kuvet görünmez gibi dir ama her yerlere farke - dilebilir. Mısır topraklarını yalnız şarktan müdafaa etmek kâ- fi değildir. Yakın şark, An karanın Londra ile yaptığı ittifaktan sonra ingiliz - fransız tarafına geçmiştir. Vaziyet garbe dönmüştür. Ve Mısır bugün garbi gö- zetlemektedir, Her ne ka - dar Mısır, şark tarafında — propaganda tehlikesine dik kat edecekse de Mısır istik- lâlini tehdit eden yegâne tehlike Libyadan geliyor. İngiliz - fransız donan - ması Mıiısırın sahillerini koruyor. Habeşistandan ge lecek bir tehlikeden, Su - dan tarafından da korkul - maz, şarkta endişe yoksa Tunus hududunda 165.000 kişilik, Mısır sınırında 80 bin kişilik bir kuvet top - lanmış bulunuyor. Çölün, Majino hattı ol- duğu söylenmekte ise d& Mareşal Ballis'nin elinde motörlü fırkalar olduğunu unutmamalıdır. Libyada seferi kolordular var. Bun- ların silâhları kuvetli, sa- yıları ve malzemeleri çok - tur. Bunlar, bir hamlede u- zun mesafe katedecek. ve Hindistan yolunu arkadan vuracak kabiliyettedir. Fakat, bütün ani taarruz- ları karşılamak için, Mısır kıtaları garp — çöllerinin “muhtelif merkezlerine ko- naklamış, müstakil bir ku- geee egi BNK eee Ç SÜÜ MT 40 Va l artmış ve techiz edilmiş - lerdir. Mısır, korkunç ihtimal - lere karşı kendi mukadde - ratına kendisi sahip olmak istiyor. Kıral Faruk ve Mı- sır halkı milli bir ordu vü- cuda getirmeyi düşünüyor- lar. Mısırın genç harbiye na- zırı Sırrı paşa derhal 50 bin kişilik faal bir ordu ile 500 muharebe tayyaresi vü- cuda getiriyor. İngiltere, Fransa ve Amerikaya top tank ve mühimmat ısmar- larimıştır. Tayyare gövde- leriyle hafif mühimmat, gaz maskesi ve techizat İs- kenderye ve Kahire civa - rındaki fabrikalarda yapı - hiyor. Elektrikçi, telsizci, tay - yareci ve havadan korun - ma mütehassisları İngilte- reden getirilmiştir. Mısır, toprakları üzerinde uça - HULÂSA (Büyük harpten sonra ilk paskalya gecesi, . beş genç, Antuvan, kardeşi Jilber, İ Di Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla be- raber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir Mariyan'la, Dominik de Solanj'la beraber eğleniyorlar. Aradan hayli zaman geçmiştir. miye başlamıştır. Bu arada Solanj görünen Dominik'e Jilber'le ihanet etmiş ve ondan ge- be kalmıştır: Sonra nedamet duymuş ve çocuğu düşü - rürken hastalatımıştır. Şimdi Mariyan, Antuvan'la bunu arkadaşı otelde geçiriyorlar. Mariyan, Antı kendisini Dominik Heriyo, Antuvan, 'T sev- sevmez PPREAYAR AYU CA KK r cak tayyarelerin bütün ge- — Hudson - Wohtef görüşmesi İngı'lı'ı İktisat Nazırı B. Hudson B. Wohtat'la yap - mış olduğu konuşmanın Manşın iki tarafında sebe- biyet verdiği heyecanı anlamadığımı itiraf ederim. Denilecek ki: “İngiliz İktisat Nazırı bu işe kendili - ğinden girişmiş olamaz. Her halde, B. Çemberleyn, ne derse desin, bu mülâkattan haberdardı ve perde ardın- dan onu bizzat kendisi idare ediyordu...,, Hiç bir şey - den haberdar olmamamıza ve B. Çemberleyn'in kati tekzibine rağmen bunu kabul edelim. Peki sonra, Mese- le ancak rivayet çerçevesi içinde kalan bu mülâkatın safhalarını bilmekte değildir. İşin esasını bilmek lâ - zımdır. Ve işin esası şutdur: B. Hudson alman muha- tabına demiştir ki: “Bu hızlı silâhlanmanız sizi hangi âkibete götürecektir? Aradığınız harp midir? Öyle i - se aradığınızı bulacaksınız, ve biz dövüşeceğiz. Fakat harbi istemiyorsanız, sizi iflâsa sürükliyen silâhlan - mayı bırakın, burada ve başka yerlerde yardımcılar bulacaksınız, ve onlar harp sanayiinizi sulh sanayiine çevirmek hususunda size yardımda bulunacaklardır. Fakat evelâ silâhları tahdit etmeniz ve Çekoslovakya- yı tahliye etmeniz lâzımdır.,, Bu sözlere ne denir? Bunlar Londra ve Pariste hü - kümet reisleri tarafından yapılmış olan beyanatlara uygundur. Ne İngiltere, ne de Fransa, rahat durduğu takdirde Almanyaya tecavüz etmek niyetinde değil - dirler. Fakat yeni fetihlere girişmeyi menetmiye kati- yen azmetmişlerdir. Her zaman ilân etmiş oldukları gibi vaziyetleri bir mukavemet vaziyetidir. Pançerma- nizme yolu kapamak istiyorlar ve Almanyanın tahak- kümünü Avrupaya teşmil etmesine razı olmiyacaklar- dır, Her şey bunda mündemiçtir, gerisi lâf ve güzaftır. Bugün, Alman gazeteleri hiddetle cevap veriyorlar: “Paranız sizde kalsın, bizim ona ihtiyacımız yok!,, Nasıl yok! Almanların paraya ihtiyaçları var. Fakat ileri sürülen şartı kabul etmiyorlar. Silâhları bırakmı- ya ve Çekoslovakyayı tahliyeye razı olmuyorlar. B. Hudson sözlerinin almanlar tarafından işitileceğini ve anlaşılacağını sanıyor muydu? Asırlık tecrübeler neticesi biz fransızlar bu neviden hayallere kapılma - yız. Fakat B. Hudson, B. King-Hall'in açtığı yolda muvaffakiyetle ilerlemiştir. Onun sayesinde Almanya İngilterenin ne harp, ne de hattâ çemberleme sevda - sında olmadığını anlamıştır. İngiltere, bizim gibi, mü- . vazene, hüriyet ve sulh istemektedir. Gallus — İntransigeant mecid Osmahnın Kahireye ATATTIIUIDUNANDAIIADUTADIDIIAAAIIIUIDDDDAAAIIOIUYUTUDUIIIIIINN çitlerinde yirmiden çok gizli dinleme postaları var- dır. Mısır askeri kanaatkâr, yorgunluğa — mütehammil ve cesurdur. İyi endahat ya par, makinelileri güzel kul- lanır. Mısırın yüksek tah- sil gençliği tayyareciliğe ve pilotluğa heveslidir. üphesiz, bütün bu ha - Ş zırlıkların gayesi sul - hu ve memleketin istiklâli- ni korumaktır. Mısırda bir vatan aşkı hissi doğmuş - tur. Mısırlıların bütün göz- leri şimdi kendi kıtaları - nın geçişini takip ediyor. Çocuklar askeri müzik öğ- reniyor, köylüler Abukır- deki büyük bataryalardan heyecanla bahsediyor. Kü - çük kahvelerde, mühimmat müfettişi yüzbaşı Abdül - dönüşünden bahsediliyor. Bu yüzbaşı, Fransaya bü - yük top siparişinin tesel - lümü için gitmişti. Konuştuğum bir mısırlı zabit bana şöyle dedi : — Garpten şiddetli bir darbe ile karşılaşırsak son bir çareye başvuracağız : düşmanın geçeceği yolu kesmek ! — Yani nasıl ? — Gayet basit. Deltanın kollarından bir kaç seddi yıktık mı, Nilin suları çölü kaplar. — Pek iyi ama, mahsul- ler harap olmaz mı ? — Evet olur, fakat Ho - landa kendisini böyle kur- tarmadı mı ? Mısırda vatan aşkı doğ - du. Le Soir İkinci bir cihan harbi Son seneler içinde, mua- hedelerin çiğnendiğini, hu dutların tahrip edildiğini, kıtaların harekete geçtiği - ni gördük. Müstakil dev- letlerin kolu bacağı kesil- diğine, kuvetin her yerde muzaffer olduğuna şahit olduk. Şu vaziyette ikinci bir cihan harbinin şahidi mi olacağız? Bu harbe beyaz harp ve- ya kansız harp diyorlar, doğrudur. Şimdiye kadar pek az ingiliz kanı dökül- dü. Bununla beraber Ha- beşistanda, İspanya'da ne- hirler dolusu, hele Çin'de deniz gibi kan aktı. Alman tecemmu kamplarında her gün akan kan hendekleri dolduruyor. Bütün bu hâdiseleri ay- rı ayrı tetkik ve mütalea etmek çok yanlıştır. İspan yol iç harbi, İtalya'nın Af rika'da, Japonya'nın Asya- da yaptıkları tecavüz, Al- manya'da yapılmakta olan eziyet gibi bütün kötü hâdi seler mücerret birer hâdi- se değildir. Bunlar biribi - rine bağlıdır. Bu hâdisele- rin unsurları korkunç bir beraberlik teşkil ederler. Almanya, inatçı ve tah- rikçi bir dosttur. Japonlar- ca ve italyanlarca ordu ka- rargâhi Berlin'dedir. Ge- rek Japonya'da, gerk İtal- ya'da, bu ordu karargâhı- nın tasvip ve muvafakati olmadan bir iş görülemez. Almanlar japonlara, in - giliz hükümetinin muhare- heve hazır almadıRını eKış. sulhu için en büyük tehli- ke bu kanaatten doğmuş- tur. İngiliz siyasetinin baş lıca hedefi bu kanaati iza- le etmek olmuştur. İngil- tere sulhu ne kadar arzu ettiğini kâfi miktarda is - pat etmiştir. İngiltere'nin sulh arzusundan aklı ba- şında olan kimse şüphe et- mez, Şimdi İngiltere, ha - zır olduğunu, en korkunç şartlar en felâketli vaziyet- ler karşısında göstermeli - dir. Avrupa, ikinci cihan har binde de esas cephe ola - caktır. Harp devam ettiği müddetçe ikinci derecede olan harp sahalarının, ya- ni tâli cephelerin şüphesiz ehemiyeti ve tesiri olacak- tır. Fakat asıl galibiyet ve- ya mağlübiyet esas cephe- de, yani Avrupa'da takar - rür edecektir. Esas cephe- de zafer kazanıldımı, tâli ZU KUK İ Y B RADYO DİFÜZYON Postaları TÜRKİYE ANKARA Radyosu Radyosu Dalga Uzunluğu Bti m0n gada ieaedüçer 1648 m. 182 Kcs/120 Kw. 19.74 m.15195 Kes,/ 20 Kw. T.A.O. 31.70 m. 9465 Kecs./ 20 Kw. D A, P. —ANKARA- ——— SALI — 1-8-1939 12,03 Program 12,35 TÜRK MÜZİĞİ : l— ——— Hüzzam” peş - revi 2 — Ahmet İrsoy'un - Hüz - zam şarkı - Hatırında kalsın. -- Hüzzam şarkı- ndi tabı âlem -- Taksim - Hüzzam şarkı - Aşkın bana bir gizli e- lem oldu (. SĞ -- Gülizar türkü - Aşkımızda düğüm var 7—Halk türküsü - Bugün ayın on dördü. 13,00 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haber - leri. 13.15-14 MÜZİK (Karışık pro- gram - Pl) 19,00 Program 19,05 MÜZİK (Hafif müzik - P» 19,30 TÜRK MÜZİĞİ (Halk şairlerinden örnekler) 1945 TÜRK MÜZİĞİ (Ka - rışık Program) 20.15 Konuşma 20.30 Memleket saat ayarı, a- jans ve meteoroloji haber - leri. 20.50 TÜRK MÜZİĞİ (Klâ - sik program) 21.30 Konuşma (Verem_J kında - Doktor: Muhi' merkan tarafından) 21.45 Neşeli plâklar - lîj 21,50 M (Bir ZİK Pı.) 22.00 MÜZİK (Aida oP nım bir kısmı - Takdil! den: Halil Bedi Yön! 23.00 Son ajans haberlei raat, esham, tahvilât, biyo - nukut borsası (f 23.20 MÜZİK (Cazband 23,55-24 Yarınki prograff —AVRUPA- OPERA VE OPERETİ 20.15 Oslo — 21 Milând. şova — 21.45 Paris - P ORKESTRA KONSERİL VE SSNFONİK KON$ LER: 15 Londra — 18 dra — 19 Berlin — Londra — 19.55 Hilvef — 20.15 Deutschlands < Brüksel, Prag — 22.20 penhag ODA MÜZİĞİ: 20.30 F — 23 Ştütgart SOLO KONSERLERİ : Köln 19 Hilversuf 20.30 Deutschlands — / Königsberg NEFESLİ SAZLAR (| v.s.): 12 Deutschlands, | burg, Laypzig, Münih 12.40 Beromünster — | Prag — 20,15 Strazburf 21 Hamburg —— 2215 St ös 'a Vit ekbi ö b e' e d d (l A ROLAR: 13 Beromünst! 18 Sarbrüken — 21.30 *rüken — 23 Prag HAFİF MÜZİK : 15.25 burg — 19 Hamburg 19.15 Münih — 20.15 Osli 21 Breslav — 21,30 Sarf ken — 23 Deutschlands HALK MÜZİĞİ: 11.30 Şi gart — 18,30 Frankfurt 20.15 Brlin holm ORG KONSERLERİ Viâ cepheleri biribirinden ayır mak ve düşürmek kolay ©- lacaktır. Fakat esas cephe olan Avrupa'da bir kere mağlüp olundu mu, öteki cephelerde ne kadar zafer kazanılırsa kazanılsın, ar- tık ehemiyeti yoktur, her şey kaybolmuştur. Netice itibariyle, eğer bu dâvayı doğru bir zavi - yeden tetkik edersek der- hal görürüz ki bu dâvayı halletmek, 'ne Foreigen Of- fice'e, ve ne de kabineye düşer: bunu erkânıharibey reisleri halledebilir. Bu diplomatik ve siyasi bir mesele değil, bilhassa as - keri bir meseledir. seleyi daha evelden tetkik etmişler, ve raporlarını im paratorluk müdafaa komi- tesine arzetmişlerdir. (Le Soir) Evdeki hesap çarşıya uymadı İngiltere, siyaset saha- sında hisle hareket etmez, hâdiseleri görür, sonra on- lar üzerinde uzun uzun düşünür, ve tartar. İngilterenin japonlarla kararlaştırdığı prensip an- laşması, bu ruh dahilinde geniş bir manevradır. İngiltere, Avrupa'da ser- best hareket etmek isti- yor. Almanya ile İtalyayı imana getirecek ve impa - ratorluğu daha iyi müda- faa edecektir. Bunun -için de Uzak Şark gailelerin - den kurtulmalıdır. İşte bu yordu. Garson neden sonra geldi. Bir kahve ve te - reyağlı ekmek ısmarladı. Karnı hiç de acıkmamıştı. Tabağı itti. Ve açık sıcak kahveyi zevkle içti. Sanatoryomun nerede olduğunu sordu. Paris'te iken şöyle aşağı yukarı bir adres almıştı. Garson sordu: — Ne sanatoryomu? O kadar budala görünüyordu ki nihayet Domi « nik izah etmek mecburiyetinde kaldı: yüzden ingiliz müzakel cileri ile japon müzakt cileri bu ittifakı karar! tırdı. Mikado da, bunü lelacele tasdik etmiştir. Almanya, İngiltere alli hinde Uzak Şarkta bir B ran çıkarmak istiyo: Londra tehlikeyi der! bertaraf etti. | İngiliz - japon ittifak! tenkit edecek olanlara dra şu cevabı verecekti! Alman matbuatının rikine bakın, ve artık rarınızı siz verin!,, Almanya, Tokyo miü kerelerinin muvaffak o/ mıyacağını, vahamet * pedeceğini ve neticeti çarşıya uymadılır- ”” — oef | Pauş,!gm Kabahatli olan kim? Amerikan âyan âzal) Tokyoda yapılan ini liz - japon ittifakını ternik ediyorlar. Bu kâfi deredi de enerjik değil, diyorl! Bu ittifak onları aldatti: Amerikan senatorları nu tenkid etmezden öf vicdanlarını yoklasınlar, gafletin sebebini kendil! rinde arasınlar. Zira bunu bizzat AmJ ka tahrik etti. Bir kaç hafta evel İng tere Amerikaya Tiençin şinde enerjik bir vaziy almak teklifinde bulun? ğu zaman Amerika kal etmemişti. Paris - $ sonra da kendi sevgilerini konuşmaktadırlar...) Artık biraz daha akıllanmıştı. Her insan gibi için- de bir gölge kalmalıydı: o buna asla nüfuz etmeğe çalışmıyacaktı. Bu huzurla, bu mütareke ile ikti- faya razı idi. Gayeye vasıl olmuştu. Fakat yaşıyan ilk aşkın dalgaları ve fırtınaları geçmişti heyhat! — Öyle değil mi? Mariyan sadece: — Evet. dedi... Kendi öz sesi kulaklarına uzaklardan aksedi- yormuş gibi geliyordu. Nişanlanmışlardı. Mariyan- ın o kadar beklediği, ve gelmiyecek diye ümitsiz- liğe düştüğü an, onun elinde olmıyan imkân, şim- di ne kadar kati, resmi, bir şekil almıştı. Bu müm- kün mü idi? Antuvan: — Ben bunun böyle olacağını biliyordum, de- di: ilk defa sana geldiğim zaman... Hani üzerinde kırmızı bir elbise vardı. Hani sen beni omuzlarım- dan tutmuştun da... Hatırlıyor musun?.. Mariyan başını eğdi. — İşte o zaman ben “bu kızla evleneceğim!” diye düşündüm. İşte Mariyan, belki bundan dola- yıdır ki, bütün hareketlerimin, bütün aldığım va- in, bu düşüncemder / biç bir ehemi- RR B17 601 Y <A0 K Yazan: İröne Nömirovski yeti yoktur. Bu işin böyle biteceğini biliyordum. — 26 — Ku P AuMnA ON Çeviren: Mümtaz Faik FENİK tarılmıştı. Fakat o kadar hasta idi ki, ancak sonba- A b Harp zamanında da tıpkı böyle bir his duymuş İlk safta çarpıştığım kalbimin derinliğin- den bir ses, emin, kati bir ses, her şeyi bilen (ve- yahut hatırlıyan) bir ses bana “korkma, yaşıya- caksın.” diyordu. Size bunun bana verdiği huzuru tarif edemem. Durdu ve gülümsedi: — Size tıbkı bugün gibi... O kadar heyecan- dayım ki, o kadar sinirliyim ki... Hayır hayır... Bu- gün de ayni sükünu hissediyorum. Elinizi bana ver- senize... Mariyan elini Antuvan'ın elleri üzerine bırak- tı. Kızın elleri tir tir titriyordu. Sordu: — Korkmuyor musunuz? — Hayır. Fakat biraz zalim olacağınızı bili- yordum. — Ben de sizin biraz zayıf olacağınızı tahmin ediyordum. İçlerini çektiler. Ve ellerini birleştirdile” XITI * olanj öl harın başlang i terkedebildi. Ve ey- lülde onu İsviçre'ye yolladılar. Ciğerleri çok zayıf- tı. Çok fazla yorulmuş ve içinde eski bir yara tek- rar açılmıştı. Dominik Fransa'da beyhude yere onu bulmıya çalıştı. Sonra o da İsviçre'ye hareket etti. Solanj'ı bir hasta bakıcının refakatinde Lozan civarında yüksek bir dağda bir sanatoryoma yer- leştirmişlerdi. Dominik İsviçre'nin bu kısmını bilmi- yordu. | Bir sabah erkenden buraya geldi. Solanj'ı teda- visi bittikten sonra ancak akşama doğru görebile- ceğini ümit ediyordu. Bavulunu otele bıraktı ve he- men dışarı fırladı.Bir tarafta duramaz olmuştu. Göl — Canım, dedi, sanatoryomu bilmez misin?, Hani hastalara bakarlar... Garson : / — Burada zaten hastadan başka kimse yok ki... Sonra dağın iki tarafını işaret etti: — Orada.., şurada, her tarafta var. Eğer hasta- nın ismini söylerseniz, size herhangi bir doktor ne- rede olduğunu derhal gösterebilir. Hepsini teker teker bilirler. Bunu söyler söylemez de Dominik'i yalnız bıra- karak çıktı. Biraz sonra hava açılmıya başlamıştı. Zayıf bir ışık uzaktaki sanatoryomların taraçalarını aydınla- tıyordu. Dominik dağım yalnız sağ yamacında yedi tane saydı. Bunlardan biri, baştan başa camdan ya- pılmıştı ve dağın ta tepesinde idi. Nihayet çamurlu yollarda insanlar görünmeğe kenarına kadar indi. Kışın üzerinde patenlerle ka- yılan bu göl şimdi tenha ve mağmumdu. Yağmur hafif hafif çiseliyordu. Gölün kenarında camlı bir taraça ile suya doğru uzanan bir kahveye girdi. Burada da canlı bir mahluk yoktu. Yağmurun sesini baş üstündeki cam t da ve etrafta suyun üs- vödde duyurerlnu( ' başlamıştı: bakıldığı zaman hepsinin görünüşü sı- hatli idi. Üzerlerinde spor elbiseler, kayak panta- lonları, kalım yünden suveterler vardı, fakat Domi- nik kış mevsi: daha başl dığını biliyor, bun- ların her birisinin birer hasta olduğunu anlıyordu. Bazan grup halinde, bazan çift çift, ekseriya da yalnız olarak iniyorlardı. Gölün etrafında bir defa,

Bu sayıdan diğer sayfalar: