14.7.1939 ULUS Kaliforniya'nın mavi seması altında 5 metre kutrunda, 20 ton ağırlığında Dev gibi bir göz ” Saman yolu ,, P ek yakında Kaliforniya'nın mavi seması altında, dev gipi bir göz, nazarlarını yıldızlı gök kubbeye doğru çevirecek! 'Tam 160 milyar insan gözü kuve- tinde olan bu göz beş metre kutrun- da ve 20.000 kilo ağırlığındadır. Kaliforniya'nın Palomar dağı ra- satanesi için yapılmakta olan bu muazzam teleskop adesesi, hakika- ten şimdiye kâdar yapılan adesele- rin en büyüğüdür. Bugüne kad_ar. dünyanın en muazzam dürbinlerin- den birisi Şikago rasatanesinde, di- ğeri gene Amerika'da Vilson dağı rasatanesinde bulunmakta idi. Yeni yapılmakta olan teleskop adesesi ise Şikago adesesinden beş, Vılysoşı ği satanesi adesesinden iki misli bü- yüktür. ü Bu teleskop adesesi Ko dolara malolacaktır. Bu eser, S0T felle tesisi ile Karneji Cm'““s"l'â":“ insaniyete bir hediyesi olaralş te A- ki ediliyor. Adeseyi yapmak için A- merika'nın en büyük ve €n kuvetlş mütehassısları birleşerek tam yedi senedenberi çalı;m*ktad”ıaf- Çün- kü bu büyük adeseyi yapmakta mu- vaffak olurlarsa, astronomide henüz halledilemiyen birçok büyük dâva- lar ancak bu teleskopla halledilecek- mı';,, muazzam cam kütlesini 2.000 derecelik bir hararete arzetmek, ve adese evsafını muhafaza edebilmesi için ona son derece ît_in? göstermek öyle kolay bir iş değildir. beş milyon u adesenin yapılmakta oldu- B ğu cam kitlesinde en küçük bir pürüz, yahut mini mini bir hava kabarcığı kaldı mı, artık bütün gay- retler ve masraflar boşa gitti de- mektir. Adese imalinde sonderece dik - #fkat, itina ve ince hesap lâzımdır. Hele bu kadar büyük bir adese için, eriyen ve kaliba dökülen cam kitle- ** si, tam iki sene beklemeden adese i- zakedilmez. İki sene içinde soğur, sonra, sıra dürbincilere gelir. Bun- lar, bu adese için lâzım olan mu - haddeplik veya muakkarlık 'derecele rini tesbit ederek ona göre ı_mıal şe- killeri düşünürler. Bunun için de üstün bir teknik lâzımdır. Yeni a - desenin tam paraboloide (şibih katı mükâfi) olması için çalışan profe- sör Riçey, ve mühendis Golley, is- tedikleri şekildeki bir adesede ha- tayı nihayet bir milimetrenin yir - mi binde birine indirmişlerdir. Şamdi Kaliforniya'nın Palomar dağı zirvesinde muhteşem bir ilim katedrali yükselmekte ve şimdiye kadar insan elinden bu kadar muaz- zamı çıkmamış olan o muazzam a - deseyi beklemektedir. Palomar dağı rasatanesinin kub- besi 40 metre kutrundadır. Bunun ortasında 20 metre yüksekliğinde bir beton küp vardır. Mikâbın üze- rine teleskop konacaktır. Adeseleri ve müteferri âletleriyle beraber bu HULÂSA (Büyük harpten sonra ilk paskâlye gecesi, beş genç, Antu- van, kardeşi Jilber, arkadaşı Dominik Heriyo, Mariyan ve Solanj Senkler isminde iki genç kızla beraber sıkıntılı bir suareden kaçıyorlar ve geceyi kırlar içinde kaybolmuş bir otelde geçiriyorlar. Antuvan, Mariyan'la, Dominik de So: lanj'la beraber eğleniyorlar. Jilber yalnızdır. Nihayet sa - bah oluyor ve hepsi Parise dönmek mecburiyetinde olduk- larını hissediyorlar. Aradan hayli zaman geçmiştir. Mari - yan, Antuvan'ı sevmiye başlamıştır. Şimdi ikisi de Antu - muammasını çözecek teleskopun ağırlığı 450 tondan aşa- ği değildir. asatanede her şey elektrikle hareket etmektedir. Meselâ rasat kulesinin kubbesi elektrik mo- törleriyle açılır. Burada çalışan â- limler, yıldızlı semanın sayısız yıl- dızları içinden her hangi birine dür- bünü çevirecekleri zaman sadece bir elektrik düğmesine basmakla iktifa ederler. Yeni adese o kadar kuvetlidir ki, Paris'le Tokyo arası kadar bir me- fede bir tek mumu farkedip fotoğ- rafını çekebilecektir. Bu adeseden aya bakıldığı vakit ay 40 kilometre mesafeye yaklaşmış görülecektir. Ayın üzerindeki bütün dağlar, ya- nardağlar, tepeler ve her şey açık a- çık açık görülecektir. Hattâ söylen- diğine nazaran, yeni adese, telesko- pa takildıktan sonra ayın üzerinde küçücük bir köy evi dahi olsa bu a- desenin gözünden kaçmıyacaktır. Fakat ne yazık ki ay meskün değil- dir. Yalnız, ayın üzerindeki dağlar, ovalar, vadiler görülecek, meçhul tarafları varsa onlar tayin edilecek- tir. Hakikaten ay “gecenin zulmeti içinde parlıyan bu inciden gözyaşı” ölü bir dünya ve arzımızın etrafın- da nihayetsiz bir şekilde yuvarla - nan çorak bir kayalıktır. Fakat beri yanda, kızıl şualar sa- çan dünyanın bir hemşiresi var: Merih. Merih yıldızı üzerinde hemen alt- mış senedenberi tetkikler yapıl - maktadır. O zamandanberi Merih ü- zerindeki insanlar tarafından yapıl- mış olması ihtimali ileri sürülen kanallar, su yolları görülmektedir. Fakat hâlâ, bunların tabiat işi mi, yoksa hakikaten insan eseri mi ol: duğu malüm değildir. İşte bu mu- ammayı.da Palomar rasatanesi hal- ledecektir. Merih üzerinde üç bin kilometre uzunluğunda doğru hat- lar şeklinde gölgeli bir kanal şebe- kesi vardır. mimimss 74 Terikan heyet âlimlerinden Lowell'in iddiasına göre, Merih üzerinde bulunan bu düz çiz- giler hakikaten kanaldır. Merih yıl- dızı gittikçe kurumağa, çoraklaşma- ğa başlamıştır. Üzerindeki insanlar çok ileri oldukları için Merih mü - hendisleri, kuraklığa karşı dünya - larını sulamağa karar vermişlerdir. İşte bu düz çizgiler, kanaldır, Me - rih yıldızı bu kanallar vasıtasiyle sulanmaktadır. Fakat beri yanda Avrupa heyet â- limleri ise, bunun bir hayal olduğu- nu iddia ediyorlar. İşte bunu da gösterecek olan yeni adesedir. Bundan başka, bu kuvetli adese sayesinde Müşteri yıldızı üzerinde de semereli tetkikler yapılacaktır. Müşteri kursu üzerinde görülen büyük lekenin mahiyeti de anlaşı - lacaktır. Müşteri yıldızı üzerinde büyük bir leke vardır. Bu leke bazı seneler meydana çıkar, bazı seneler kaybolur. BUGÜN Yenişehir ULUS si İki film birden 1 — Filoyu takip edelim Ginger Rogers - Fred Astair 2 — Uçurulan maden George Obrien 2.30 Uçurulan Maden 3.45 Filoyu takip 5.15 Uçurulan Maden 6.30 Filoyu takip edelim Gece saat 9 da Yalnız Filoyu takip edelim ve Jurnal Amerikan rasadanesi diğer sey - yareler hakkındaki bilgimizi de ta- mamlıyacaktır. Bilhassa Zuhal yıl- dızının etrafındaki halka tetkik e- dilecektir. Mamafi yeni ilim âleminin yeni amerikan teleskopundan beklediği şey yalnız Güneş manzumesine ait bazı ibhamları ortadan kaldırmak değildir. Yeni adese sayesinde Gü- neş manzumesi haricindeki âlem de tetkik edilecektir. Nihayetsiz boş- luğun içinde gündüzleri dünyamızı aydınlatan sarı yıldız gibi cihanda hadsiz hesapsız güneşler vardır. âkin bu güneşlerle aramızda o kadar uzun bir mesafe var- dır ki, ziya bir saniyede dünyayi 450 kere devredecek derecede bir hızla yol aldığı halde, bugün o gü- neşlerin bulundukları mıntakadan bizim bulunduğumuz yere yüzlerce hattâ binlerce sene zarfında gele - biliyorlar. Gök yüzünün henüz gözle farke- dilen fakat inceden inceye tetkike imkân bulunmiyan muammaların - dan biri de saman yoludur. Saman yolu dediğimiz iki sıra serpilmiş in- ce bulutları hatırlatan beyaz yol, yüz milyardan fazla yıldızın bir a- raya gelerek teşkil ettiği bir yıldız- lar topluluğudur. Bugün teleskop- lar, bu saman yolundaki yıldızların ancak bir milyar kadarını göstere- biliyor. Yeni amerikan teleskopu ile beş milyar sayılabileceği tahmin ediliyor. Sonra, bu saman yolunu teşkil e- den yıldızlardan uzakta daha ne ka- — dar yıldız var? Bu doğru uzayıp gidiyor mu? Şimdi el- de mevcut en kudretli teleskoplarla boşluklara bakıldığı zaman, tahmin ve tahayyül ettiğimiz mesafelerde garip garip bir takım ziya karışık- lıkları görülüyor. Bu ziyalar da, hiç şüphe yok, bizim saman yolumuz gibi saman yoludur. Fakat bunları meydana getiren yıldızlar hem bi- zimkinden daha çok, hem de pek daha uzaktadır. Yalnız şurası malüm ki, bu niha - yetsiz boşluğun öte taraflarında bulunan saman yollarının en uza - ğından kopan ziya huzmeleri bizim küremize, saniyede 300.000 kilomet- re hızla geldikleri halde, ancak 250 milyon senede gelebilecektir. Elde mevcut âletler bunu göstermekte - dir. Palomar rasadanesinin yeni teles- kopundan beklenen şey, malâümü - muz olan cihanin hudutlarını biraz daha genişletmesidir. Paris - Midi van'ın İl-Sen-Lui'deki apartmanındadırlar.) — y Mariyan “ihayet, Solanj'ın çok iyi bildiği şu li - Sen - Lui'deki apartımanı görmüştü. B Ü Bunu ne 200 den falü genç kızın yumuşak halkası arasında aşları, on sekiz - yirmi beş a- Y rasında 200 den fazla genç kız beni gittikçe daralttıkları yu- muşak halkanın içine aldılar ve ko- nuşmağa başladılar: — Neyyork hakkındaki intibat- nız? — Dünyanın en büyük, en kalaba- lık ve en rahat şehri... — Ve en temiz... — Şimal Avrupa memleketleri kadar değil, hele Subway (yeraltı trenleri) larınız! — Ya Nevyork kızları? — Haklarında hüküm verecek ka- dar kendilerini tanımadım. — Yazık!.. Bizi nasıl buluyorsu - nuz? — Memleketimdeki arkadaşları - nıza benziyorsunuz. — EĞİER S SOU : Sağda sergide tenor Bayan talebeden türk grupu reisi Mrs. G Yî."" zeki; “atılayışlı bilkassa Ethel Turner, solda gruptaki talebelerden biri cesaretli. Etrafımdaki halka daraldı, küçük — Netice? el çantaları açıldı, dudaklar biraz daha kızartıldı, mini mini burunlar pudralandı, — Güzel bulmuyor musunuz? — Harikulâde? Ciddi — konuşmuyorsunuz, diye darıldılar, — Türkler eskiden niçin bir kaç kadınla evlenirlerdi? ldızlar ARİ ee — Nadiren!.. — Niçin? b Örtüdü vkemenen Neşef Halil Atay — Sosyologlara sormalı. — Fakat bunun dini bir müsaade ile yapıldığını söylüyorlar... — O halde teoloğlara sorunuz! — Netice, cemiyetlerde istihsal vasıtaları değiştikçe, insanların bi- ribirleriyle münasebetleri de deği « şiyor, evlilik her cemiyette başka şekiller alıyor.... İçlerinden sarışın küçük yapılı, kulaktan takma büyük gözlüklü bir kız, suratını astı, siz, dedi. — Bir erkeğin bir kaç kadınla ev. 1 ini haklı- gö iye çalışı- — Siz hiç mi cevap Göçebe ve ziraatci kavimlerin ev- lilik münasebetleri hakkında bildik- lerimi söyledim, belki iklim şartla- rının da tesiri vardır, dedim. yorsunuz! — Asla! Adetler hakkındaki te « lâkkilerin zamana ve mecburiyetlee re göre değiştiklerini söylemek ise tiyorum. — Dâhiyane bir buluş değil, kü- laklarımız böyle şeyler dinlemek « ten yoruldu, — Çok mütecessirim, fakat beni konuşmak için siz zorladınız. Arkadaşları, sen can sıkıyorsun Bethe diye küçük sarışını azarladı- lar. — Biz Mr. Atay'la daha ciddi şey« ler konuşmak istiyoruz. — Meselâ! — Meselâ kadınlarınızı!.. Harem- den nasıl çıktılar, hayatınıza nasıl karıştılar, yadırgamadılar mı? Tam anlatacağım sırada, evelâ, dediler; — Şuna tevap veriniz, haremden çıkan kadın ne oldu? Hikâyeyi biraz değiştirerek, Nas- rettin Hoca'ya sormuşlar, dedim; — Yeni ay çıktı, eski ay ne oldu? Kahkahalar, alkışlar, hareketler. (Sonu 6 ıncı sayfada) Ve hattâ uzun müddet güzelleşmiyecek de. Diğer haşarı kızlar gibi küçük bir afacan! Zeki mi? Fa- kat yirmi yaşında her genç kızda kültürün yerini tutan bu civelek halleriyle bunu nasıl bilmeli? İnsanı bağlıyan, güzel ince tarafları var. Bu inkâr edilmez. Tatlı berrak, fakat henüz katiyetle yerleş- memiş bir sesi var. Gülerken çocuk sesi bazı zaman- larda da kadın sesi!,, Hem düşünüyor hem de ona | doğru yaslanıyordu. Elleriyle okşamak istedi. Fa- kat bu esnada genç kız © kadar tuhaf o kadar karı- şık bir sesle bağırdı ve homurdandı ki, o, bunun K Va SAA O a MA — A N kadar çok ihtirasla merak ediyordu. Antuvan eski ve büyük bir evin en üst katında oturuyordu. Salon, hem bir hole hem de bir atelye- ye benziyordu. Genişliğinden çok uzunluğu vardı. Her iki ucunda da birer pencere bulunuyordu. Bu pencerelerden birisi bir şöminenin üstünde idi, di- ğeri kırmızı bir kanape ile yarı yarıya kapanmıştı. Dıvarlar, soluk yeşil renge boyanmıştı. Bunların ü- zerinde zenci çehrelerinden . süsler vardı. Eşyalar, mat, külrengi âdeta podösüede benziyen bir kadife ile kaplanmıştı. Yalnız kanape ile üç mavi iskemle müstesna idi. Oda hiç de iyi ısıtılmamıştı. Bir iki ye- rinden sıcak hava cereyanı geçirtilmişti © kadar. Mariyan vücudunda bir ürperme hissetti. Bu odada hiç bir şey hoşuna gitmemişti. Soğuktan şikâyet e- derek mantosunu üzerinden çıkarmamak istedi. Antuvan çocukluğundaki halvet gibi sıcak sa- lonlara karşı âdeta bir kin hissederek: — Ne yapayım, ben böyle buz gibi odalarda yaşamaktan hazzederim! dedi. — Olur mu hiç? Ben soğuktan nefret ederim. Yazan: İröne Nemirovski — Bunu evin ilk sahibi yaptırmış. Bu apartı- man sarhoş bir amerikalı tarafından tanzim edil- miş ve boyatılmış. Sonra amerikalı da bundan bir sene evel bir akıl hastalığından ölmüş! Dominik, e- ğer bunlardan birisini bozacak olursak, bu herifin ruhu gelip bizi muazzep eder. Sarhoş bir adamın ruhundan daha büyük intikamcı şey yoktur, diyor. O, amerikalının eski yatak odasında yatıyor. Bun- dan daha garip bir rüya görmenin imkânı var mı? Fakat dünya bir tarafta, eşyalar bir tarafta, Bun- lardan hiç birisinin yerini asla değiştiremez! — Ve siz de bu evde rahatsınız öyle mi? Antuvan karşılık olarak: — Bayılıyorum bu eve! dedi. Bir müddetten beri aralarındaki muhavere biri- birlerinin dalına basar şekilde devam ediyordu. An- *gvan ayni tonla sordu: — 10 — Çeviren: Mümtaz Faik FENİK — Yok canım.. Biliyor musunuz ben viski içme- sini iyi bilirim, Antuvan: — Siz daha çok şeyleri iyi biliyorsunuz! diye ııfnldındı, sonra ona şişenin bulunduğu dolabı gösterdi. Mariyan bir yudum içti, kadehi bıraktı ve sonra tekrar Antuvan'ın yanına geldi. Antuvan ka- nıp'enin üzerine çıkmış, kollarını kavuşturmuş, sessiz sedasız ona bakıyordu. Nihayet dedi ki: — Gel buraya!,.. Mariyan itaat etti. Onun yanına uzandı. Elleri buz gibi idi. Antuvan bu elleri aldı, kendisine doğru çekti. Gözleri kapalı idi. Bir tek kelime söylemiyor- du. Elleri göğsünün üzerinde sıktı. İlk defa konuşan değilse bile, ilk defa içini çe- ken Mariyan oldu. Bu öyle bir iç çekişti ki ıstıraplı bir şikâyete benziyordu. Fakat Mariyan kendini tu- — Bu mantoyu daha çıkarmıyacak E — Size bir zararı mı var? — Hayır. Aklıma geldi de. Yoksa asla,.. ta ştı ve hattâ neden böyle yaptığını sonradan kendi kendisi de affedemiyecekti: — Beni seviyor musunuz ? büsbütün garibine gitmişti. Hayret içinde, gülerek tekrar tekrar düşünmeğe başladı: “İşte, işte kadın olunca sesi böyle çıkacak. Benim sevdiğim gibi tok tatlı kadın sesi... İşte bir kaç saattenberi hoşuma gi- den genç kız... Fakat istersem bir çeyrekte metre- sira olur. Ama sevmek mi?... Yalan söylemeden ona nasıl, seni seviyorum, diyebilirim ?” Sonra gayet yavaş bir sesle: — Hayır, dedi, sizi sevmiyorum. Sonra Nikol'un bir cümlesini hatırladı ve ilâve etti: — Ben sevmesini bilmiyorum. Onun kendisine bu kadar kolaylıkla ram olma- sına rağmen, ve belki de bu kolaylıktan dolayı, ona eziyet etmek bu suretle onda hiç unutamıyacağı bir iz bir hatıra bırakmak ihtiyacını duyuyordu. Kendi kendisine diyordu ki “Gerisi için ben çok geç kal- dim, Hattâ sevgilileri âşıkları olmamış olsa bile, doğru söylemiş olsa bile...” Sordu: