& <— * — — çe F b L” B Mihver devletleri ve Türkiye'nin kuveti Paris'ten yazılıyor: Askeri mütehassısların noktainazarınca ve Paris i- le Londra'da mevcut malü- mata göre, mihver devletle- rinin harp plânları, garpte stratejik bir — müdafaayı, şimali Afrika ile yakın şarkta ise, yıldırım süra - tiyle yapılacak olan bir ta- arruzu istihdaf etmekte - dir. Harp başlar başlamaz, Sicilya, Pantelleria ve Lib- ya'daki vaziyetlerine daya- rorak, italyan donanması ve alman - italyan hava ku- vetleri, fransızlarla ingi - Nizlerin, Akdeniz'in garbın- dan şarkına geçmelerine her suretle engel olacak ve böylelikle gerek asker ge - rek malzeme göndermek suretiyle, Mısır, Filistin, Suriye ve Yunanistan'a ya- pılacak olan yardım aksa - tılmış olacaktır. Bu plân tatbik edilirken, bir alman - italyan ordusu Libya'dan Mısır ve Suda- na hücum edecek, diğer bir ordu da, Balkanlar üzerin - den geçerek, Anadolu üze- rinden, Suriye ile Filistin'i işgal etmiş olacaktır. Bu - nun neticesinde, Libya'dan hareket etmiş olan ordu kuvetleriyle — Avrupa'dan sarkıp gelen ordular Filis- tin'de birleşmiş olacaktır. Bu muüazzam projenin tat - bikine imkân hasıl olunca da, harbın, mihver devlet - leri lehine neticel i İki mihver devletinden biri olan İtalya'nın Türki- ye ile olan münasebeti, hiç bir zaman —memnuniyeti mucip bir şekil almamıştır. Balkan harbı esnasında, İtalya'nın Anadolu'da isti- lâ tasavvurlarında olduğu- nu türkler. unutmadıkları gibi, gene bu devletin on i- ki adadaki tahkimatı göz - lerinden kaçmamıştır. Bu vaziyet karşısında, İ- talya hükümeti türkletin kuşkulanmalarını esaslı bir surette bertaraf etmeğe hiç bir zaman muvaffak olama- mışlardır; hattâ İtalya'nın sonradan boğazlar anlaş - masına girmesi de, Roma i- le Ankara arasındaki mü - nasebete vuzuh verememiş- tir. Buna mukabil, Cihan harbından sonra, Almanya ile Türkiye'nin münasebeti çok iyi idi. Bu iki devlet a- rasında, ekonomik müba - dele, gittikçe daha canlı bir şekil aldı. Alman mühen - disleri Türkiye'de geniş bir faaliyet sahası buldu. Fransa, muhtelif sebep - ler yüzünden, Türkiye'de almanlarla rekabet edecek bir vaziyette değildi. Bu vazifeyi, Türkiye'de uzun bir âtiyi şamil bir politika- yı göze alan İngiltere üze- rine aldı. Noye Zürher Saytung Birleşik Amerika'da büyük bir ihtimal dahiline girecekmiş. Bu vaziyet göz önünde tutulunca, tabildir ki, ge - rek İngiltere ile Fransa, gerek Almanya ile İtalya Türkiye'nin yardımını te - min etmekle mükellef bu - lunmuşlardır. Şunu teslim etmek lâ - zımdır ki, Atatürk ve onun halefi İsmet İnönü, harpte nıiağlup edilerek yere seri- len Türkiye'ye, yeniden can vermişler ve onu, birin- ci derecede, siyasi ve aske- ri bit kudret faktörü yap - mışlardır. Sovyetlerle 1920 de yapı- lan dostluk paktı netice - sinde, Türkiye, 18 inci a - sırdanberi şark hududun - dan müsterihtir. Sadaâbad paktı ile ise, Türkiye, ken- disinden başka, İran, Irak ve Afganistan'ın da dahil bulunduğu Asya'daki dev - letler grupunun başına geçmiştir. Atatürk'ün dahice bir e- seri olan türk - yunan itti- fakı ile, Türkiye, Ege de - nizini bi rtürk - yunan de - kan (ümhurreisi seçimine hazırlık Birleşik Amerika'da, u - zun yıllar zarfında esas iti- bariyle üç seçici grupu meydana gelmiştir. Bu üç Büyük Brifanyanın hava kuvefleri Alman hava bakanlığının resmi mecmuası ” Adler ,, den : Büyük Britanya'nın halen anavatanda birinci sınıf 1571 tayyaresi vardır. Bunun 560 1 avcı, 855 i muhare- be (bombardıman), 524 torpedo - bombardıman, 216 sı uzak keşif ve sahil tarassut, 96 sı yakın keşif tayyare- sidir. Deni: 1 leketlerde (Akdı orta şark, Fi- listin, Maverayı Ürdün, Irak, Aden, Hindistan ve uzak şark) ceman 354 tayyare bulunmaktadır ki, bunlar, 3 avcı, 24 muhtelif iş (keşif, bombardıman ve torpedo âtmak) ile 4 tayyare filolarından mürekkeptir. Bun- lara ayrıca, deniz kuvetlerinin 240 tayyaresi katılmak- tadır. Britanya'nın, 1940 yılında anavatandaki tayyare a- dedi ceman 2370 dane olacaktır. Denizaşırı memleket- lerdekilerin sayısı 490, deniz kuvetlerinin tayyare a- dedi 500 ü bulacaktır. Kadroya gelince, Büyük Britanya'nın devamlı ola- rak 8S.000 subay ve askeri, 31.000 gönüllü yedek subay ve askeri, yardımcı kıtalar halinde de 9.500 subay ve askeri vardır. Hasılı ceman 125.000 kişilik bir hava kadrosuna sahiptir. 1939/40 yılında ordunun devamlı hava kadrosu 118.000 subay ve askerden terekküp et- miş olacaktır. partisinin, başında Garner, Glass ve W heeler'in bulun- duğu reaksiyoner cenahı, Ruzvelt'in seçilmesine â - mil olan programı sabote etmekte ve demokrat parti- sinin 1940 için derpiş edi - len kongresini eline alma - ğa çalışmaktadır. Moskova'da çıkan Doyçe Saytung Kuvetlerimiz grup bugün de o- lup, bu grupların her biri- üçte biri bulunmaktadır. Bu gruplardan biri, eski - den olduğu gibi bugün de demokrat partisinin arka - sında yürümekte, diğeri de cümhuriyetci partinin pe - şini bırakmamaktadır. Ü - çüncü grup ise, bazan diğer iki grup arasında - sallanıp durmakta, - bazan da üçün- cü bir partiye taraftar ol - maktadır. Cümhuürreisi Ruzvelt ile New Deal taraftarları, de - mokrat partisi ile üçüncü grup arasında bir koalis - yon meydana getiren vasa- ti bir istikamet tutmuşlar- dır ki, bu koalisyon saye - Avrupa'daki RAĞİEA sinde 1936 gseçimlerinde nizi haline sokmuş ve B'ıl' New Deal'e 27 milyon rey temin şlerdir. Bugün ü hudutlarını — 2yni koalisyon, 1940 da ya- emniyet altına almıştır. pılacak olan seçimlerde de- Buna bir de, Türkiye'nin coğrafi vaziyetiini ve ordu- sunun tekmil Balkanlarda- ki orduların en büyüğü veen küuvetlisi olduğunu da katmak lâzımdır. mokrat partisinin zaferi i - çin yegâne temeldir. Mamafi, demokrat parti- si içinde de çok büyük fi - kir ihtilâfları kendini his - settirmektedir. Demokrat »— Yalnız bahriyeyi ele ala- lm; almanlar üç tane cep kruvazörü ile bizi yüz geri edebilir mi; sonra, italyana lar ingiliz donanmasiyle boy ölçebilir mi? Garpteki deniz mesele - leri bir kere halledilsin, u- zak şarktaki meseleler ça - buk halledilir. Hitler'le Musolini, de - nizleri tutamazsa, kara har- bına boşuna girerler. Ame- rikalı amiral Mahan'ın “Tarihte deniz hâkimiyeti- nin tesiri” ismindeki bilgi- li ve klâsik eserini okusa - lar bari, 1914 e nazaran başka ay- rılık. Kayser, her ne kadar 1913 de Fransa'ya haber vermişti, fakat o, muhasım- larını gafil avlamasını bi - lirdi. Lâkin, şimdi Hitler hiç kimseyi gafil avlaya - miyacaktir: ne hükümeti, ne memleketi, ne orduyu ve ne de bahriyeyi. Baskın yapılmayınca da, kısa harp olmaz! O halde? O halde ümidimizi kesmi - yelim ; kesmiyelim ama her an da tetikte bulunalım. L'Ere Nouvelle Alfının kutupları Bugün altunun iki kutbü vardır: Birisi Nevyork, di- ğeri Paris. Fransız maliye nazırı, haziran ayında giren paranın, mayıstakine naza- ran iki misli olduğunu söy ledi. Amerika bangerleri de, “tarihin en mühim harp ih- tiyatlarının Nevyork'ta ol- d iddia ediy rafından ortaya atılan bu plân, İngiltere'nin bilhassa iaşe meselesine verdiği e - hemiyeti göstermektedir. İngiliz harp d - Yuğoslavya'daki nın halen yedi tayyare ana gemisi vardır. Çok bahalı - ya mal olan bu gemilerin inşaatı, son zamanlarda bir sürü tenkitlere maruz kal - mıştır. Müharebe filolariy- le birlikte harekete geçe - cek olan bu gemilerin, sü - ratleri az ve çabuk mütees- sir olur bir yapıda olmaları yüzünden, düşmanın her “ hangi bir ani hücumunda tahrip edilmeleri kuvetle mühtemel olduğu mütalea- sı ileri sürülmektedir. Bywater, bu görüşün ta - mamiyle yanlış olduğuna işaret etmektedir. Bu mu - harrir, bir harp takdirinde, ana gemilerin çoğu, Atlas denizinin ticaret yolların - da karakol vazifesi görece- ğini yazmaktadır. Malümdur ki, Cihan har- bında, Britanya ticaret do- nanması, Atlas denizinde, Büyük okyanus'da ve Hind denizinde çok ağır zayiat vermişti. O zaman deniz ti- caret muvasalalarına tah - sis edilmiş olan kruvazör - ler, pek mahdut bir sahada kontrol faaliyetinde bulu- nabilmişlerdir. Kontrol işi- ne tahsis edilmiş olan bu kruvazörler, havaya ve dür- binlerine bağlı kaldıkların- dan, sisli ve bozuk havalar- da, bir kaç mil gibi kısa bir mesafede bulunan düşmanı bile farkedememişlerdir. Şimdi bu mahzur ve güç- lük, büyük ticaret muva - salelerinin kontrolüne me- mur edilecek olan kruva - zörlere, beherinde takriben 60 tayyare bulunan ana ge- milerdeki tayyarelerin yqpıcıklm uüçüş devrixe__ - politika havası Belgrad'dan yazılıyor: Belgrad'da harp korkusu diye bir şey yoktur. Ancak, bu sükün, harp olmiyacak ve sulh muhafaza edilebile- cektir kanaatinden değil, sadece harp ve isyan - dan başka bir şey görmemiş olan bir tarihin muhassala- sıdır ki, pek ender görülen yirmi yıllık bir sulh devre- si, âdeta bir harika telâkki edilmektedir. Cihan harbında hiç bir devlet Sırbistan kadar bü- yük zayiat vermemiştir. İn- san Makedonya'da bir seya- hate çıkınca, meydan mu - harebelerine sahne olmuş sayısız yerlerden ve siper- lerden geçmektedir. Bu memlekette, her neslin bir çok harpler görmesi, âdeta yazılmamış bir kanun ha - linde olduğu kanaati hü - küm sürmektedir, Bu aske- ri hayat telâkkisi üç şeyi intac etmektedir: evelâ, buhran ve iç hareketlerden hiç müteessir olmıyan bir ordu meyvcuttur. Harbın kötü tarafları malümdur, fakat ondan korkulmaz. Sulh en mukaddes bir ema- nettir; onu muhafaza et - mek için her çareye baş vurulur; zira, muhtelif sa - halarda meyvelerini henüz vermeğe başlamış olan eko- nomik ve milli kalkınmayı tamamlamak için, Yugos- lavya'nın lâakal daha on senelik bir süküna ihtiyacı vardır. Yugoslav dış politikasın- da prensip değ_il, sadece | 14.7 - 1939 ( RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m, 152 Kes/120 Kw 19.74 m. 15145 Kes./ 20 Kw T.4.6. 81.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw T.A.P. ANKARA CUMA — 14-7-1939 12.30 Program 12.35 TÜRK MÜZİĞİ - Pi. 13.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberle- ri 13.15-14 MÜZİK (Karışık pro- gram - PL.) 19.00 Program 19.05 MÜZİK (Wagner Me - istersinger operasının üver- türü - PL) 1915 TÜRK MÜZİĞİ (Fasıl Heyeti) 20.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberle- rı. 20.15 Konuşma (Haftalık spor servisi ) 20.30 TÜRK MÜZİĞİ (Saz e- serleri ve muhtelif şarkılar): 1—M ut Celâlettin paşa « Hüzzam şarkı - Kerem eyle mestane 2—Lemi - Suzinak şarkı - Yeter hicranlı sözler, 8— Lemi - Hicazkâr şarkı « Son aşkımı landı furt — 15 Laypzig — 19.35 Sofya — 20.15 Milâno ORKESTRA KONSERLERİ VE SENFONİK KONSER- LER: 1415 Droytviç — 18 Berlin, Ştütgart — 19 Münih — 20 Beromünster — 20.15 Laypzig, Doyçland Zender— 21 Bükreş, Kolonya — 21.,30 Roma — 22 Budapeşte — 22.40 Kolonya — 23 Prag ODA MUSİKİSİ: 9 Münih — 18,30 Kolonya — 22.20 Lük- semburg — 22.30 Ştütgart. SOLO KONSERLERİ: 15.15 Doyçland Zender — 17.5 Mi- lâno — 17.25 Hamburg — 18 Varşova — 18.30 Breslav, Doyçland Zender — 21.20 Beromünster — 2220 Doyç - land Zender, Droytviç — 22.30 Viyana NEFESLİ SAZLAR (Marş v. s.): 5 Frankfurt — 6.30 Kö - nigsberg — 14.15 Prag — 18 Stokholm — 20.15 Breslav — 21.10 Breslav ORG KONSERLERİ VE KO- ROLAR:10 Münih — 18 Doyçlanrd Zender — 18,15 Königsberg — 19 Kolonya HAFİF MÜZİK: 16 Frank - furt — 1710 Münih — 18 Hambürg — 20.15 Berlin, Frankfurt, Viyana — 21 Flo- ransa HALK MUSİKİSİ: 11.30 Ştüt gart. DANS MÜZİĞİ:21.15 Königs berg — 22 Sofya, Strazburg ' 4 — Lemi - Rast şarkı - Tok- müu cana aşıka hiç mür- vetin $— Mehmet Nasip - Rast şarkı - Öyle yaktınki be- ni, 21.10 Konuşma 21.25 Neşeli plâklar - R. 21.30 MÜZİK (Radyo orkes - trası - Şef: Praetorius) : 1— Haydn: Senfoni sol ma- jör, Nr. 100 2-—Adam - “Sij &tais roi,, operasından üvertür. 8— Joh. Strauss : Kayzer valsi. n.sgııgvzîx (Öpera aryaları 23.00 Son ajans haberleri, zira- at, esham, tahvilât, kambi - yo - nukut borsası (fiyâat) 23.20 MÜZİK (Cazband - Pi.) 23.55-24 Yarınki program AVRUPA OPERA VE OPERETLER : 12 Hamburg — 14.10 Frank- — 22.15 Floransa — 22.30 | Breslav — 2245 Münih — | 23 Budi , Floransa, Lük semburg, Milâno, Paris — 23.5 Droytviç — 23.10 Lone don - Recyonal. Sovyet radyolarında Yabancı memleketlerle kül « tür münasebetleri idamesi u - | mum Sovyet Voks Cemiyeti | ile S. S. C. B. Radyo - Komite- ' si, Türkiye için bir radyo kon- seri tertip etmiştir. Bu konser, 14 temmuz cuma günü Türki - ye saatiyle tam saat 21.15 de, 1744 metrede Moskova, 1210 metrede Kiev, 1060 metrede Tbilisi, 349,2 metrede Simfe - ropol ve 309,9 metrede Odesa istasyonları tarafından neşre - dilecektir. Konser programımın birinci | kısmında, yüksek artist Alek . seev'in idaresindeki halk mu . siki âletleri orkestrası tarafın- dan rus halk şarkıları, ikinci | kısmında da sovyet halk artisti Aleksandrov'un idaresindeki he | yet tarafından Kızıl Ordu oyun havaları ve şarkıları çalına - caktır. İngiltere başta olmak ü- zere Nevyorktaş — ÂAvrupa milletleri hesabına bir bü « çuk milyar dolar ayrılmış - tır. İ Fakat bu, totaliter dev - letler hesabına değildir. Paris - Soir Harpte İngiliz ticaret filosu Fölkişer — Beobahter'in Londra muhabiri bildiri- yor: Britanya deniz genel kurmayı, bir harp takdirin- de Atlas denizindeki tica - ret muvasalasını daha iyi emniyet ve muhafaza altı - na alabilmek için, ayrıca tayyare ana gemileriyle de bir emniyet tertibatı temin etmek — tasavvurundadır. Deyli Teleğraf'ın denizci - lik muharriri Bywater ta - VII liyetinden haber vermek suretiyle ortadan kaldırıla- caktır. Bu proje, uzak mesafede bulunan şimali ve cenubi Yugoslavya, İtalya'nın Ha- beşistan'a karşı giriştiği harpte, ticaretini büyük za- rarlara sokmuş olan zecri tedbirlere iştirâk etmiş ol - atlas denizindeki le yolları ve büyük okya - nus ile Hind denizi için ta- savvur edilmiştir; yakın mesafede olan denizyolla - rında, küçük kruvazörler, destroyerler ve refakat ge - mileri ile hava meydanla - rındaki tayyarelerle emni - yet tertibatı alınacaktır. Bu projeler üzerinde üç yıldanberi çalışılmaktadır. Mamafi, Bywater, buna rağmen, ingiliz ticaret fi - losunu korumanın güç ola- cağını teslim etmektedir. ,Birdenbire bir harp ilânı takdirinde dünya denizle - rinin dört bir tarafına lâa - kal 1.600 gemi serpilmiş bir vaziyette bulunacaktır. Bu- na bir de 200 den fazla bü - yük sahil gemilerini kat - mak lâzımdır. Fölkişer Beobahter ması yüzünden kaybı o ka- dar muazzamdır ki, Bel - grad, kolektif prensiplerin adını bile işitmek istemi - yor. Kısacası, — yugoslavlar, müttefiklere bel bağlamak istemiyorlar. Yugoslavya - nın 1939 daki dış politikası 1914 deki politikanın tama- miyle aksidir. Fakat, bu vaziyet, pasifik bir mahi - yette değildir. Onların prensipleri şu- dur:: * “Başka devletlerden bir talebimiz olmadığı gibi, kimseye hediye edecek ye - Hiç bir şey yapılmıyor Danzig'de askeri hazır- lhıklar oluyor, buna karşi gevşek davranılıyor. Al- man “turistleri” iki aydan- beri serbest şehirde top - lanmakta. Danzig'e bir haftadanberi de top çıkarı- hyor; Lehistan'a, İngilte - re'ye ve Fransa'ya meydan okuyorlar. Buna karşı ne yapılıyor? Hiç. Üç gün oldu, Varşo- va hükümetinin Danzig se- natosuna bir “nota” verdi - ği haberi duyulmuştu. An - laşılan “nota”ya lüzum yok. Yarı ve tam resmi teyit- lerin zıddına olarak Lond- ra ve Paris kabineleri va - rimiz de yoktur. Yugosl, ya'dan bir şey koparmak istiyen varsa, bizzat gelip alsın. İcap ettiği şekilde kendisini — karşılamaktan geri kalmiyacağız.” Noye Zürher Saytung kit k; k için kolonel Bek'i sıkıştırıyorlar gibi görünüyor. Usul iyi değil. Madem ki ingilizler Lehistan'ı müda- faa etmeğe karar vermiş - ler, ve karar veriyorlar, ve bunu ispat ediyorlar; ma - dem ki Lehistan da Dan - zig'i müdalaa CUNCGC Karar verdi, ve müdafaa da edi « yorlar, o halde ikna edil- * melidir. - L'Epogue r İngiliz hava müdafaa topu bir manevra esnasında MAVİ SU Yazan: Major WREN Her ikisi de İngiltere'de değiller - dir; ben sıhatce çok iyiyim. Bana ya - Zarsanız, cevap vereceğim. Evde neler olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyorum. CON Bu banal mektuba, mâhrem olarak nişanlıma hitabeı. bir kaç satır ilâve ettim. 4 On beş gün sonra, beni çok sevin - diren şahsi bi. mektup aldım. Bu şah- si mektuba, kardeşlerime çekinmeden okuyabileceğim uzun bir mektup ek - lenmişti. İsobel Brandon - Abbes'de hiç bir değişiklik olmadığını söylüyordu. Patricia teyze polise haber vermemiş- ti, ve görünüşe nazaran, yeğenlerinin mücrim oldukları bir hırsızlığa tevek- kül gösterir görünüyordu. Kocasının dönüşünü bekliyordu. Hareketimden sonra, Klodia, Augustos ve İsobel'in evden çıkmaları memnuiyeti kaldı - rılmıştı. T! iyi o,nlı_ı:dıq hızsızlığın - ök -—39——J edeceğini söyliyerek ve “üçünüzün de bir arada olduğunuzu sanıyorum” di - yerek mektubuna nihayet veriyordu. Maykıl bu mektubu tekrar tekrar o- kudu. Yüzü hareketsiz kaldı. Digbi: — Zavallı çocuk! dedi. Yakut geri gelmezse, o buraya gelecektir, bunda hiç şüphe yok. Bu düşünce onu saadetten zıplattı. Maykıl sordu: — Ya Hektör enişte, o ne yapacak- tır? Zavallı teyze çok müşkül anlar geçirecektir. Degbi : — Bizi çalmaktan menetmediği için, diye şaka etti. — Hayır, derhal polise haber ver- mediği için. — Bunu hâlâ yapmamış olmasına şaşıyorum, dedim. Maykıl: — Evet garip, çok garip, dedi. Bir müddet sonra, birer makine ha- line inkılâp etmiş olduğumuz için ca- nımız sıkıldı. Hiç bir entelektüel gı - damız yoktu. Sidi - bel - Abbes sokak- larında yaptığımız gündelik gezinti kâfi derecede eğlendirici mahiyette değildi ve zihinlerimiz biraz idman et- mek ihtiyacını duyuyordu. Maykıl: — Arapça öğreneceğiz, dedi, evelâ ruhlarımızın selâmeti için, sonra da, husust bilgilerimizle, en mühim diplo- matik misyonlarla muvazzaf birer ge- neral tayin edilmemizi hazırlamak i- çin. — Mükemmel fikir, Filhakika arapca bilmek general ol- masak da işimize yarıyabilirdi. Alay kütüpanesindeki eserlerden bu dile ait iptidat malümatı edindik; sonra fransız kahvelerini terkederek yerlilerin kahyelerine devama başla - dik. Boldini bir gölge gibi bizi takip et- mekte devam ediyordu. Düpre onbaşiyle Löjon çavuşa hiç bir zaman bizi tecziye etmesi için fır- sat vermiş olmadığımız için, mülâzim Debüsi ve yüzbaşı Rönuf bize iyi not verdiler. Bu zabitler harp manevrala- rına kumanda ediyorlar, küçük zabit - lerse bize itirazsız itaatten ibaret olan detle arzu ediyorduk, çünkü asıl mu- harebelerdir ki insana göze girmek ve terfi etmek imkânını verir. Bu mühim haberden bir kaç gün sonra, isviçreli Maris bana esrarlı bir tavırla dedi ki: — Sizinle hususi görüşmek istiyo - rum, B. Smit; bana bir çok yardımlar- da bulund ve beni hapisten kur - tardınız. Bu akşam kardeşlerinizle birlikte beni Mustafa'nın dükkânında bulur musunuz? Temin ederim ki bu, zahmetinize değer. Orada kimse bizi rahatsız etmez, hele ingilizce konu - şunca. Maris koğuşu dolduran adamlar ü - zerinde bakışlarını dolaştırdıktan son- ra baş işaretiyle Kolona'yı ve Gantayo isimli diğer bir italyanı gösterdi. Kendisine teşekkür ettim ve kardeş- lerime söyliyeceğimi vadettim. An - garyadan sonra her üçümuz Mustafa'- ya gidecektik. Maykıl'la Digbi patates soymaktan ve koğuş süpürmekten dönünce, Ma- ris'in arzusunu onlara bildirdim. Maykıl: — Gidelim, dedi. Maris dürüst bir adama benziyor. Her halde onu dinle - meliyiz. Mustafa bir arap kahvesidir ki ora - da pek cüzi bir ücretle vanilya, porta- kal çiçeği ve daha başka şark rayiha- cer — Dostlarım, işte gelişimin sebebi: Boldini gene kendi tarzında entrika - lar çevirmeye başladı. Vaersen'le di - ğer lejyonerlerden onun hakkında çok şey dinledim. Bu fena bir adamdır. Löjon'un kendisini onbaşı tayin etti - receği söyleniyor... Alâ! Fakat ben bir çok şeyler farkettim... “Dün akşam, Tlemcen bahçelerinde geziniyordum ; ortalık kararmıştı. O- turduğum sıranın ardında bir çitin ar- kasında gizlenen bir yol vardı. Boldi- ni, Kolona ve Gantayo buradan geçti- ler. İtalyanca konuşuyorlardı; ital - yanca bildiğim için kulak kabarttım. Boldini arkadaşlarına onları ürkü - ten bir şey yaptırmak istiyordu. Bu şeyin daha kolaylıkla yapılabilmesi i- çin Boldini,#Kolona ile yatak değişti - recekti. “Kolona: “— Peki ama, ya yakalanırsam? di- ye itiraz etti. “— Ne korkuyorsun, kadar kuvetlisin. sen de onun » “— Evet ama, kardeşleri, bir de dostları olan amerikalılar? “— Ya senin dostların: Gantayo, Bonyo, Gotto, Löjon çavuş, ben? Kar- deşleri mi? Löjon'la ben de kardeş sa - yılmaz mıyız? - “Ve Boldini bir kaç dakika içinde k:zamlıuık on bin. frankla .ne“ler ya-| “— Çünkü ben yakında onbaşı ola * cağım. Şimdilik, hiç bir hâdiseye ka* rışmamalıyım, anlıyor musun. Bir ke* re onbaşı olunca, dostlarımızla görü şürüz, ha? “Kolona'dan daha cüretkâr görüner Gantayo nihayet dedi ki : “— Fakat, şeyin onda olduğunu ne' reden anladın? “— Muhaverelerine kulak misafir) olmak suretiyle. Üç kardeş bir çetey” mensupturlar. Buna delil de, bana lej| yonun hırsızları polise teslim edip et| mediğini sormalarıdır. Üçüncü numâ) ra kardeşlerine Oran'da iltihak edin | ce, bu delikanlıların ne mal olduklar| nı derhal anladım. Geldikleri akşart' gecenin bir kısmını avluda geçirdile Ben, bir dıvar arkasına gizlenerek, K?| nuşmalarını dinledim; hepsini i;itııîr dim, fakat hırsızlık ve milyonlar me' zubahis olduğunu anlamıya kifayet v decek kadar şey işittim. Güzel ı'lîfd çağırdıkları kangurunun yavrulari” sakladığı gibi mücevherini sakladığ' nı söyledi. Bunu vazihan işittim. Ka gurular yavrularını nerede saklarlâ'| Karınlarındaki bir kesede, İnanın V' na, lejyoner Giyom Braun servet''| karnı üzerinde taşıyor. Gece güud üstünde saklıyor. “Bü cebi elde edecek olana on *