Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
İngilfere'nin askerlik sahasında çalışmaları i YAZAN: GENERAL DUFİEUX i ngiliz dostlarımızın ka- rada, denizde ve hava - da geniş bir silâhlanma progra- mının tatbikine girişmiş olduk- larını aylardanberi biliyorduk. Harp bakanlığının kara ordu - sunun arttırılması hususundaki projelerini de biliyorduk. Ni - hayet yirmi ile yu-mı bir ya - şındaki her erkek için mecburi askerlik hizmetinin konulduğu- nu öğrendik. İtiraf etmeliyiz. Uzaktan, bütün bunlar bize enteresan fa- kat biraz müphem şeyler görü- nüyordu. Neden saklıyalım ? Hattâ dostlarımızın bu çarele- re ıstemıyerek ve şevksiz bo - yun eğmiş oldukları” intibamı tasxyorduk Bunlar büyük Bri- tanya'nın devamlı ananelerine © derece aykırı şeylerdi ki. Bir milletin hakiki ruhi hale- tini, askeri ve sınai bir faaliye- te hangi zihniyetle giriştiğini anlamak için, hiç bir şey ma- lıalhnde doğrudan doğruya bir in yerini tutama Son zamanlarda yüz fransız ih- tiyat zabitine İngiltere'nin as- keri hazırlıklarını — yakından tetkik fırsatı verilmiştir. bir resmi geçit, atlı ve atsız sporlarda gösterilen cesaret, motörlü kıtalar — atelyelerinin ziyareti hem eski ve hürmete değer ananelerin devamını hem de genç namzetlerin modern harbın güç vazifeleri için ne mükemmel surette hazırlandık- larını bize göstermiştir. Her - kesin neşesi, hararet ve sami - miyet bu askeri günü karakter- lendirmiştir. İngiltere, kendisine bir hür- met, disiplin ve şeref zırhı te- min eden eski ananelerini kıs- kançlıkla muhafaza etmiştir, fakat ayni zamanda Avrupa'nın ortasında büyüyen tehlike kar- şısında, başarılması iı:ap eden moödernleşme gayretini idrâk etmiş, buna karar vermiş, ve milletini karakterize eden sa - kin azimle bunun tatbikine gi - rişmiştir. LE FİGARO İspanya ne yapacak? Bu seyahatin ilk merhale- si l Ports- muth ve Birmingham olmüş - tur, Büyük ticaret limanında, dokların acele bir tetkiki, harp servislerinin ne metodik ve sa- kin bir faaliyet ve kesafetle lü- zumlu malzemeyi imparatorlu- ğun her tarafına gönderdikle - rini müşahede etmek imkânını vermiştir. Bu manzara intizam, bolluk ve mükemmel evsaf i - çinde işliyen kendinden emin bir kuvet intibar bırakmakta - dır. Fransız ihtiyat zabitleri bunu' hayranlıkla seyrettiler. Dünyınm en büyüğü olan, kudretli bir elektrik te- sisatiyle mücehhez yeni bir tersanenin ziyaretinden sonra Cunliffe - Owen ve Wickers - Armstrong tayyare fabrikaları İngiltere'nin memleketin bu endüstriyel ve askeri faaliyet şubesinde gösterdiği — büyük gayretleri fransız zabitlerine elle tutulacak şekilde gösteri - yordu. Atelyelerde, tetkik bü- rolarında, hâkim olan intizam we metot, herkesin iyi tanzim edilmiş ve sakin çalışmaları artık kati neticeye kadar hiç bir şeyin durduramıyacağı bir icraat iradesine delâlet ediyor- du. Esasen fransızlar Southam- pton hava limanında bunun en parlak teyidini bulmuşlardır: kuvetle silâhlı ve pek hafif a- lan yeni avcı tayyarelerinin gösterdikleri hareketler bu sü- ratli tayyarelerin dikkate de - ğer surette kullanışlı oldukla- rını gösteriyordu. Hava ordu - suna teslim edilmiş olan bu «tayyarelerd&n üçü, üç genç as- keri pilotun idaresinde . hava meydanından — ayrılacaklardı. Zabitlerimizin huzurunda üç tayyare birlikte ve biribirine pek yakın olarak hareket etti- ler; iki yüz metre kadar yerde koştüktan sonra, hep birlikte havalandılar ve âdeta kanat ka- nada olarak inanılmıyacak bir kolaylıkla — bulutlara — doğru yükseldiler. Büyük askeri liman olan Portsmuth'da kudretli donan - masının İngiltere'nin hayatında ne ehemiyetli bir mevki iuı_ı etmekte devam ettiğine şahit olduk. Tamamiyle yemlewrılmekte olan iki büyük harp gemisi zi- yaret edildi. Zabitler nihayet lord Aus - tn'in — muazzam fabrikası - nın — teşkilâtı ve — İstihsali karşısında hayran kaldılar. Bu- rada tayyareler umulmadık bir süratle imal edilmektedir. Vic- toria parkında territoriale or- dusunun muhtelif birliklerinin yaptıkları hareketler, Birming- ham mıntakasında mevcudu üç haftada iki misline çıkarılmış olan bu ordunün ne şuurlu ve ciddi bir surette çalıştırılmak- ta olduğunu göstermiştir. İhti- . gam ve intizamı hayret verici Mançester Gardiyen gaze tesi bir makalesinde İspan- ya harbinin, artık, nihayet bulmuş olduğundan, Mad - rid'de büyük zafer geçidi yapıldıktan sonra yabancı askerlerin memleketlerine dönmeğe başladıklarından bahsettikten sonra diyor ki: “Şimdi İspanya'nın bü - yük bir kısmının yeniden inşası gerekiyor.. Memle - ketin yarısından fazlasının derdine derman bulmak i- cap ediyor. Başka büyük şehirlerin harabesi Madrid harabeleriyle rekabet halin- dedir. Barselona, kendisi katılmasına imkân verebi - lir. Fakat bu paraların harp borçları namı altında ital - yan ve alman cebhine aktar- ma edilmiyeceği, bu para i- le küvetlenecek olan İspan- ya'nın bir müttefik sıfatiy- le mihvercilere iltihak et - miyeceği hakkında teminat alınmalıdır. Şimdi, general Franko büyük müşkülâtla karşı karşıyadır. Uzun müddet sıkıntılar, ıstıraplar içinde bunalmış bir milletin hatırı için o- nun bütün bu müşkülâtı yenmesi ve istiklâli tehli - keye koymaksızın, vatanda bir refah organize edebil - mesini gönül diler.” İtalyanın Amparaforluğundan istifadeleri 1938 de İtalya 11.124 mil- yon liretlik mal ithal et- miştir, Bu rakamda sömürgele - rin hissesi 205 milyon liret- tir, yani 96 de 1,7. | İtalya ayni sene zarfın - da, 10.379 milyon liretlik mal ihraç etmiştir. Sömürgeleri bu ihracata 2.419 milyon liretle iştirâk etmişlerdir. Yani hissesi 9, de 22 den biraz fazladır. İlk de: İtalya ta- komşu olan bir takım sahil kasabalariyle birlikte harap olmuştur. Fabrikalarda ma- kineler ya bozulmuş, yahut paslanmıştır. Yolların ve demiryollarının esaslı ta - mire ihtiyacı vardır. Bu dertlerin hepsinin ba- şında ahaliye yiyecek bu - lup dağıtmak meselesi ge- liyor ki İngiltere bu husus- ta elinden gelen yardımı e- sirgememiştir. Bütün mem- leket dahilinde iaşe vesika- ları dağıtılıyor. General Franko, zafer nutkunda “vekarımızı ve istiklâlimizi her şeyden üs- tün tutmalıyız!” dedi. Bu, onun ümididir. Fakat ken- disi de pek âlâ bilir ki İs- panya'yı yeniden inşa için dışarının yardımına ihtiya- cı olacaktır. Almanya ile İtalya bu yardımı teklif edecekler - dir. Fakat onlarca ekonomi ve siyaset atbaşı beraber yürür ve onlar, müşterileri- ne en ufak bir istiklâl bile bırakmak istemezler. Eski Belçika başvekili Bay Van Zeland Paris'te “İspanya'ya beynelmilel bir mamiyle kendi üstüne yük gibi görünen imparatorlu - ğundan pek az istifade te - min etmektedir. İkinci müşahede : sömür- gelerinin kendisinden ithâ- Kâtı, sömürgelerine yaptığı ihracatın ancak 94 8 ini teş- kil etmektedir. Netice: İtalya'nın sö - mürge mübadeleleri muva- zenelenmemektedir. La Röpubligue Bir Çek ihtilâlinden korkuluyor Prag'dan Deyli Telegraf gazetesine bildiriliyor: Çek eyaletlerinin biricik meşru partisi olan milli bir- lik partisi, eski işçiler par- tilerinin âzalarına icrat mevkiler vermek ıuretıyle AUTTITUATIUICIDACARITOTTADOCTUUIDDUUITUAUDDDAIITUUTUTITI Lehistan'a kaçan bir Çek Generalının anlattıkları Deyli Herald inin Varşova 1 bildiriyor: “Prag hükümetinden bir pasaport ele geçirip Gestapo'yu da Slovakya'daki akrabalarını göreceğini söyliyerek atlatan general Perhala ile öğleden sonra görüştüm. Bana dedi ki: — Daha uzun müddet Prag'da kalamazdım. Memleketin içinde kaldıkça işgal kuvetlerine karşı teşkilât vücuda getir- menin imkânı yoktu. Hele Moravya'da Nazi tazyiki büsbütün .haddini aşıyordu. Birno ve Ostrava gibi şehirler büsbhütün almanlaşıtırıl- maktadır. Bohemya'daki büyük silâh fabrikalarındaki işçiler Alman- ya'ya gönderilmiş ve bunların yerine alman işçiler konulmuş- tur. Fakat çek milleti boyun eğmiyecektir. Onlar Lehistan'dan yardım bekliyorlar. Bir harp çıkacak olursa bunlar, alman- larla yumruk yumruğa çarpışacaklardır. Generale alman ordusu hakkındaki fikir ve ütalı sordum. Şu cevabı verdi: — Bu ordu, 1914 senesindeki eski alman imparatorluk or- dusu değildir. Bu orduda eski Prusya ordusunun ruhu ve maneviyatı kal- mamıştır, Bizim halk, işgal kıtalarına “gezgin canbaz kum- panyası” adını vermektedıııer Maalesef, al koslovakya'da 40 tü: lerine kâfi gelecek derecede cepane ve malzeme buldular. Fakat bundan sonra ayni kalitede mühimmat ve levazım elde edebilmeleri müşküldür. Bizim ordu, henüz tamamen tasfiye edilmiş değildir. Bir çok zabitler, hâlâ, üniformalarını giyiyorlar. Fakat sene so- nunda tasfiye bitmiş olacaktır.” Kendisine sordum: — Geçen sonbaharda böyle bir işgal tehlikesi mevcut oldu- ğundan haberdar mıydınız? Şu cevabı verdi: — Bizim mukadderatımız, M:; südet mıntakasında- ki tahkimatın kaybedilmesiyle Münih'de kararlaşmış oldu. Biz, Nazi'lerin eline kolayca şikâr düştük. Şımdıye kadar b 180.000 çek Almanya hudutl. kledil: dahiline yorlar. Memleketimizde insan, yiyecek ve makine soygunculuğu- na devam ediliyor. Fakat biz, çetin bir milletizdir. Bir gün gelecek ve almanlar, bizim topraklarımızı işgal et- tiklerine pişman olacaklardır.” din fevkinde o kadar çok genç kaydolunmuştur ki artık kayıtları kapatmak lüzumu hasıl olmuştur. Şimdiye kadar yalnız Prag'da ve Birno'da tatbik edilmekte olan umumi içti- malar memnuiyeti şimdi Bohemya ve Moravya'ya da teşmil olunmuştur. Eski cümhurreisi Beneş- in doğum günü bütün tah - minlerin hilâfına, hâdisesiz geçmiştir. Hükümet, hemen hepsi işsiz kalmış olan eski as- kerlere iş bulmak için hiç bir ciddi teşebbüste bulun- mamaktadır. Eski zabitlerden pek azı- na alman ordusunda iş ve- rilmiş, geriye kalanlara hu- sust yardımlardan başka hiç bir şey yapılmamış ve bu-mühim mesele halledil - meksizin bırakılmıştır. Meşhur Bata ayakkabı şırketı, bu zabıtlerden bir lak onları bir araya t büyük bir gayret sarfet- mektedir. Bu suretle bir ihtilâl ha- zırlığı yıpılmaktı olmasın- dan korkulmak lerdeki şubelerınde iş ver - mek vâdinde — bulunmuş, genç zabitlerden mühim bir kısmı da kendilerine sivil lekler kursu gösteril - Alının bu tedbirler, ayni ikraz yapılması lesini müzakere etmektedir. Böyle bir ikraz, İspanya- nın belini doğrultmasına ve serbest bir surette dünya devletleri arasına yeniden ın müza - hâreti ıle parti içinde ku - vetini arttırmakta olan fa - şist elemanlara da karşıdır, Partinin vücuda getirdi- ği gençlik teşkilâtına ümi- mek üzere bir kampa toplan mıştir. Hami devletle dostluk münasebetleri tesisine ça - lhışan Slovakya'ya karşı bu- rada çok şiddetli hissiyat uyanmaktadır. İngiltere her ay 1000 fayyare imâl ediyor “Sunday Times”in siyasi muharriri, ingiliz — hava endüstrisi istihsalinin şu son aylar zarfında çok inki- şaf etmiş olduğunu ve şim- di programının gözettiği mühletten altı ay ileride bülünduğunü ve istihsalin şimdiki vaziyeti 1939 sonu için gözetilmiş olan mikta- ri bulduğunu yazıyor. Bu muharrir ilâve ediyor: “Ba- zı mesul mahfillerde bu - günkü istihsal ayda 1000 birleri almış olduğu farke- dilir. Bugazetenin muharriri ingiliz ordusu tayyareleri- nin teknik evsafını tebarüz ettirerek Hawker Hurrica - ne avcı tayyarelerinin al - man hava kuvetlerinin en seri avcı tayyaresinden da - ha süratli olduğunu söylü - yor; esasen bu Hurrisane tipi —tayyarelerin — saatte yaptıkları 330 mil, saatte 365 mil sürat elde eden Spi- tifire tipi tarafından aşıl - mıştır. Bu tayyarelerin her birinde sekizer makineli tü- fek vardır, ve iki kişilik av- cı tayyarelerinde bir çok makineli tüfeklerle silâhlı dönen bir küle mevcuttur. Diğer bir takım tayyareler de seri ateşli toplarla teç - hiz edilecektir. La Röpubligue İspanya ve Fransa Temps gazetesi baş yazı- sında mihver devletleriyle İspanya arasında mevcut dostluktan ve bunun son zamanlardaki tezahürlerin- den bahsederek diyor ki: Fakat bu noktadan, ital - yan - alman ittifakına ilti - haka, İspanya'yı totaliter - ler için bir stratejik üs yap- maya bir mesafe vardır ki general Franko bu mesafe- yi aşmaya amade görünmü- yor. İtalyan ve alman gö - nüllülerinin hareketi, Ba - lear'ların tahliyesi bunu is- pat eder. Bununla beraber siyasi taktik hatâlarının is - panyollar arasında memle - ketlerini daha sıkı bir su - rette İtalya ve Almanya'nın İavİTma ai ALlMaa asıca y MMALAL bekledikleri firsatı verme - mesine dikkat edilmelidir. Fransa ile İspanya ara - sında halen devam eden ih- tilâf Jordana « Börard an - n tatbikine ve tayyare olarak tah olu- nuyor.” Bu şartlar içinde, diyor, muharrir, İngiltere'de ve dominyonlarında tatbik e - dilmekte olan genişleme projeleri bir kere tahakkuk edince, harp zamanında in- giliz imparatorluğunun se- nede 35 ilâ 40 bin tayyare yapması mümkün olacak - tır. Bu suretle her 5 veya 6 haftada bir ön saf tayyare- leri tamamiyle yenilenmiş olacaktır. Geçen 18 ay zar- fında tesis edilmiş olan fabrikalar gözden geçiri - lince hava bakanlığının ih - tiyaç halinde normal istih- sali üç veya dört misline çı- karmak için lüzumlu ted - İransa 'ya iltica etmiş olan spanyolların — vatanlarına dönmesine mütealliktir. Bu iki mesele arasında bir bağ yoktur. Galip nas - yonalist hükümetle derhal normal münasebetler tesis lüzumunu idrâk eden fran - sız hükümeti, geçen şubat - ta B. Börard'ı Burgos'a gönderdiği zaman mülteci- ler meselesinin hallini yeni tejimin hukukan tanınması :«çin şart koşmak lüzumunu duymadı. Buna mukabil — ve bu tanımanın mantıki bir neticesiydi Fransa'da bulunan ve ispanyol devle- tinin malı sayılmak lâzım gelen her şeyi teslim etme- yi teahhüt etti. Bunlar ara- 5-6-1 ( RADYO ) TÜRKİYE Radyo Difüzyon Postaları TÜRKİYE Radyosu ANKARA Radyosu DALGA UZUNLUĞU 1648 m. 182 Kes./120 Kw. 19.74 m. 15105 Kcs./ 20 Kw. Nİ A $1.70 m. 9465 Kes./ 20 Kw. ANKARA PAZARTESİ — 5 -6 - 1939 12.30 Program. 12.35 TÜRK MÜZİĞİ - PL 13.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haber - leri 13.15-14$ MÜZİK ( Senfonik plâklar ) 19.00 Program 19.05 MÜZİK (Neşeli müzik - Pi.) 19.15 TURK MÜZİĞİ (Fasıl Heyeti) 20.00 Memleket saat ayarı, a - jans ve meteoroloji haberle - ri 20.15 Neşeli plâklar - 20.20 TÜRK MUZ!GI 1 e Heğmeniaminiee' Sİvenlima peşrevi 2 — Nayi Halim çavuşun - Şivenüma bestesi - Bir görüş te düştü, 3 — sereamaae Şivenüma Yürük semai - Aya ne ola ol hilâl ebru. 4 — Sadettin Kaynağın - Bes- tenigâr şarkı - Çiçekten nağ- meden, 5 — Kazasker Mustafa İzzet - Bestenigâr sarkı - Eyservü nazım. G — serennmanmmanacan Besteni - gâr şarkı — Ben seni sevdim seveli, T — —e Besteni - gâr saz semaisi 8 — Raif beyin - Kürdili hi- cızkır şarkı - Rengiruhsari - 9 gee Oîx?ın Nihadın - Kürdi- r şarkı - Gözümden lihicaz 21.00 Konuşma (hol:mm!l'I ü V 21.15 MÜZİK (Küçük Orkf tra - Şef: NECİP AŞKIN i — Emmerich Kalmaf Faşingsfe Potpurisi. 2 — Michiels - Çardaş “o") 3 — Emmerich Kalman * sen, sen (Vals) 2145 Konuşma 22.00 MÜZİK (Küçük ork:,& tra - Şef: NECİP AŞKİ (Devamı) d 4 — Amadei - Saz çalan süitinden (Aşk rüyası) 5 — Oscar Fetras - HIDU:; 6 — Becce - Rüya (£ için) BJ 7 — Felix Glessmer - Saf ri kenarlarında. 22.30 MÜZİK (Operetler-?' 23.00 Son ajans haberleri, ham, tahvilât kambiyo - kut ve ziraat borsası (F";u 23.20 MÜZİK (Cazband 23.55-24 Yarınki program AVRUPA OPERA VE OPERETLE! 12 Laypzig — 14 Laypzi& 17.15 Prag — 20.15 Konı;;j berg — 20.30 Paris, Eyfel kulesi — 22.35 Haft burg. ORKESTRA KONSERL :12 Hamburg — Stokholm — 21 Milâno, V şova — 2110 Brno — 2 Hamburg — 23.30 Mami ODA MUSİKİSİ: 17.10 zig. SOLO KONSERLERİ : Brno — 18 Berlin — Beromünster — 22,35 K0 penhag. NEFESLİ SAZLAR (Mai s.): 6.30 Breslav, Fr: — 8.30 Breslav — 20.45 T? luz ORG KONSERLERİ VEK ROLAR : 2015 Dııycı"J Zender. HALK MUSİKİSİ: 8.30 K” lonya — 18.45 Komgsbe“ 19.5 Laypzig — 20,30 Kolöt ya —23 Budapeşte (Sl# Orkestrası) B sında eski cümhuriyetci or- duya ait olan silâh ve mü - himmatı, gemileri, nakil vasıtalarını, sanat eşyasını, nihayet bir istikrazın rehi- ni olarak fransız bankası - nın Mont - de - Marsan şu- besine yatırılmış olan al - tınları zikredelim. İcap eden teslimat büyük bir kısmı itibariyle yerine getirilmiştir. Fakat listede ya henüz mahiyeti belli ol - mamış, yahut da mülkiyeti E'ügljıeli mallar vardır ki UDhudi HAKKINULA HUKUM vermek mahkemelere dü- şer. Bu yüzden bazı gecik- meler olmaktadır, ve bunlar nasyonalist hükümeti kız - dırmaktadır. Bu derece u - zun bir iç harpten sonra is- panyol devleti gibi fakir bir devlet için bilhassa al - “tnıların iadesi hayati bir e- hemiyeti haizdir. Geriye mülteciler mese - lesi kalır. İspanyol hükü- meti Fransa'da barınmış o- lan milletdaşlarını almak hususunda hiç de istical et- miyorsa bu biraz da fransız hükümeti üzerinde tazyik rapmak ve onu iadeleri tes- 'ia mecbur etmek içindir; ve bilhassa İspanya'nın bu- günkü sıkıntılı vaziyetinde ıkserisi her türlü varlıktan mahrum olan bunca insanı nakletmek, iskân ve iaşe etmek hiç de kolay olma- ması yüzündendir. Yollar acınacak bir haldedir, bir dir. i çok şehirler ve köyler Bf rap olmuştur, zirai ıtokü tükenmiştir. ve İtalyâ) yapılmış olan üç dört yar liretlik bir ıstıkl""' faizini karşılamak lazî'” dir. Gerçi ispanyol hükü meti bir harici kredi ımw nını tasavvur edebilir. F* kat ispanyol istiklâlini !* hine koymak istemez. zı fransız ve ingiliz g; leri İspanya'nın kalkı ıım finanıe etmek iğ : »fu.ındx m%(.uıuîçe[mdc lunduğunu yazdıkları # man ispanyol matbuati nu protesto etti. Şim kadar bu hususta tetkik dilebilmiş — olan proj münhasıran hususi te!'b büsler sahasına mün! kalmıştır. Fransa 400.000 kadar # panyol teâbaasını barıni mak için mühim masra katlanmaktadır. İçlerin! bir kısmının fransız mil içinde eriyip memleketi! için müspet bir kazanç *"| kil etmesi mümkündür. F kat her halde bu küçük / azlık olacaktır, ve İspan nin Fransa'ya karşı, hiç , mazsa manevi borcu ehi yetli kalacaktır. Bu muhtelif ve naıîk”( seleler hallolunmaz de dirler, Fakat bunları höl letmek için karşılıklı y hüsnüniyet ve itimat 1âZ? şimdi ç dudaklarımnı buldu ve İçimizdeki Şeytan <Tefrika No: 63—Yazan: Sabahattin ALİ beni kurtarmağa çalışırdın, Bedri... Bedri beni an- ladı.. O nasıl anladı? Yanaklarımı nasıl okşadı?... Halbuki ben ona neler yapmıştım. Macide beni na- sıl bırakıyorsun...'” Yastığın üzerine kapandı. Kolları omuzlarından AM E l .. 3 - ona daha çok sokuldu. ve ak 21 Bu hâdiselerden sonra on gün kadar, hayatla - rında hiç bir fevkalâdelik olmadan, geçti. Araya ay başı girdiği için henüz şiddetli para sıkıntıları da yoktu. Yalnız bu müddet esnasında Nihat onları da- ha sık ziyaret etmeğe başlamıştı. Bu sefer bir takım garip delikanlıları da bera - ber getiriyordu. Darülfunun muhtelif kısımlarında kudukları rivayet edilen ve bağıra bağıra konuş- aşağı ölü gibi sarkıyordu. Hıçk ğl şikâyet etmiyor, hattâ belki nofıı bılo ılmıyordu. Bu hal Macide'yi büsbütün korkuttu. Eliyle kocası- nın başını dürtüp yüzünü yastıktan ayırmağa ve kendine çevirmeğe çalışarak: “Ömer!.... Ömer!... Bana bak... Kocacığım... Ü- zülme... Bana bak!” Diye yalvardı Ses çıkarmadı- ğını görünce daha çok telâş ederek üstüne eğildi, hem kulaklarına tatlı sözler fısıldamağa, hem de yanaklarını, boynunu öpmeğe başladı Onu bu ka- dar harap görmeğe dayanamıyordu. En ümit etme- diği zamanlarda onu Ömer'e bağliyan bir his, bu a- KU hi ı_ı- damın şu anda yüzde yüz h hissi ve bunun verdiği gurur, genç kadına hır şeyi uyordu. K kuldukça çıplak ayak - ları biribirine dok ve her t ta Macide'nin vücudundan şiddetli bir titreme geçiyordu. Nihayet Ömer'in başını çevirmeğe müuvaffak oldu. Delikan- lınım yüzü soluk ve gevşekti. Minnetle dolu bir gü- lümseme onun ağır bir hastayn andıran çohrı!jne mağı, geniş hareketler yapmağı itiyat edindikleri ilk anda göze çarpan bu gençler, Ömer'in pansiyo- kuıuııne bozııl: kanlı diye hucum edıyorlırdı. Sa - dece kulak misafiri olduğu halde Ömer bunların, mücadele ettikleri adamlar ve fikirler hakkında, hiç bir malümatları olmadığını hayretle tespit et- mişti. Bunun için bir gün Nihad'a: “Yahu, sana acıyorum. Etrafına daha aklı ba - şında insanları toplıyabilirdin!” Dedi. Ğ Fakat o, kurnaz bir gülümseme ile mukabele et- ti. “Lüzumu yok. Aklı başında ıdımlırlı hıç bır iş dı.ıgunu ıeıdııı şeyleri de kabul 'edemediği için se- lâmeti firarda buluyordu... Her şeyden, her derin düşünceden, her üzüntülü nefis muhasebesinden çmağı itiyat i. Düşü d olmaktan çıkmış, muhayyele, daha dogmıu kuruntu adıml ştu. Etrafında kendisini doğruluğ i cak bir fikir cereyanı bulamadıkça; arkadaşlarının ve hattâ hocalarının, büyük ve gösterişli sözler ar- kasında adam akıllı esnafca işler kovaladıklarını gördükçe kendi muhayyel âleminde yaşamağı ter - cih edıyoı' ve hakikatte sadece muhayyelede yaşa- mak l dığından maddi hayatında te - görülmez. Bize, ıtu'ıuıı il k ve harek l lar lâzım! Bu gençlerı ro- mantik bır tıkım emellerle bağlamak, onlara kaba- dayıca sergüzeştlerin hasretini uyurmak ve bu- nundaki karanlık salonda l orlar, d İ- günkü hudutları dar gösterip büyük arzularla bes- lemek ve böylece hepsini içine almak da ha kolıy ve daha muvafık...” Sonra, artık yolı geti- kide birde od k d başını çık ak kızgın gözlerle ortalığı süzmeğ bur edecek ka- dar gürültü ediyorlar, bazı leleri münakaşa ve Nihad'ın fikirlerini kabul il sonra dağılıyorlardı. Bazan ceplerinden çıkardıkları bir takım yazı- ları biribirlerine okurlar, yahut neşretmekte olduk- ları mecmua ve broşürlerin tashihlerini yaparlardı. Yazıları, ekseriya ismi zikredilmeyen, yahut nadi - ren ve korkunç sıfatlarla birlikte zikredilen muha- sımlara, kuhırdon ibaretti. Ömer, Nihad'ın hatırı i- çin b b y da oturur, Hattâ bu ateşli yazıları biraz da zevk alarak dinlerdi. Bu gençlerin aklı başında fikir adamları birer türlü lekeliydi: ki- misine falan milletin yardakcısı, kimisine şu veya bu tatlı ve cazip bir hal venyordıı Macide k K fikrin satıl kolen. kimisine korkak ve dalkavuk, iemiyecuğini salütlıği ' dost katğı £ olrüak- ta bir mahzur görmiyerek ilâve etti: “Hayat bir katakulliden ibarettir!” Bir lar Nihad'la münal ederken söy- lediği gibi, Ömer arkadaşının sözlerinin doğru ol- icap ettiğini , hayatın bu kadar aşa- ğı emeller üzerine kurulabileceğini kabul etmiyor, fakat fikirlerini müdafaa edecek kudreti de ken- dinde bulamıyordu. Hayat her halde bir katakulli değildi. Ama neydi? Bu hayatımn bir mânası olmak icap ederdi. İnsan dünyaya sadece yoınok ıçmek, koynuna birini alıp yatmak için gelmiş ol Daha büyük ve insanca bir sebep lâzımdı. Lâkin tenbelliğe alışmış olan kafası bunu bulamıyor, bul- mak için uırı;ıuıiı i'quuyorl yınlı; ve bayağı ol - FAE < SS seziy Ş Lt sadüflerin, ani heyecan ve ihtirasların oyuncağı o- lup kalıyordu. Nihad'ın yanındaki çocukların kabadayıca fera- gat ve fikir kahr lığı rolü oynadıklarını seze- cek kadar zeki idi. Onlar Ömer'e: “İdealsiz ve hod- bin genç! İçinde asla inanmak ihtiyacı duymıyan serseri ruhlu bir adam!” Diye bakarlarken Ömer de: “Ben sizi bilirim, civan delikanlılar. Bütün feda- kârlık hamleleriniz post kapıncaya kadar sürer!” Diye söyleniyordu. Bunlardan biriyle konuşurken: “Azizim!” Diye sormuştu: “Sen tıbbiyeyi biti- rince ne yapacaksın? Köye mi gideceksin?” Öteki birdenbire boş bulunarak: “Ne münasebet!” dedi. Sonra, pek ustaca olmı- yan bir ricat yaptı: “Mamafi, icap ederse giderim!” “İcap etmesi nedir? Nasıl icap eder? Köyün doktora ihtiyacı var! Sen gitmek istersen kimse de mani ol Ne bekliyeceksin?” ı (Sonu var) n gi MA p0 A Bi zi di ği Y |