Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
16-9.1938 U LUSŞ K aa Etimesğut sıhat merkezinde Atatürk'ü yüzlerce türk köylüsüne sıhat ve ilâç dağıtiyor ö bayrak bir “ odasına afdı. — Doktor, dedi, köylere gitti. Buyurun, neredeyse gelmek üzeredir. Doktor gelinciye kadar vaktimizi istemedik. Odanın divarları bir buçuk yaşına henüz basmamış olan bu sağlık müessesesinin gördüğü iş- leri anlatan grafiklerle dolu... Daha ilk bakışta anlıyoruz ki iş gören bir müdü- rün odasındayız. Etimesğut, Atatürk'ün emriyle türk köyüne örnek olsun di- ye.. Ve bugünkü Etimesğut na- hiyesi hayalimizde yaşattığımız ide- al köy tipi oldu. Hepsi diyemiyece- ğim fakat köylerimizin yarısı Eti- mesğut'u örnek tutarak yapıldığı gün türk köylüsü dünyanın en mü- reffeh insanı olacaktır. Etimesğut sıhat merkezi Atatürk"- ün takdir ve iltifatını kazanmış bir müessesedir. Odanın divarından tunç bir safiha üzerine işlenmiş sözler de bunun en büyük bürhanı.. G eçen yıl bir gün Atatürk kendi eserini görmeğe geldi ve sı- hat merkezinin hatıra defterine şunu yazdı; 29/X1/1937 Etimesğut sıhat merkezini gez- dim, kıymetli dırelztoru C. Or'un verdiği malü, ve izahattı çok memnun oldum. Modern ça- lışmalarının iyi neticeler verece- ğini kanaatle gördüm. K. Atatürk Beyaz hastane arabası köylerden döndü ve içinden çantası elinde bir n takdirini kazanan müessese rnek köyün ortasındaki ana caddeden, iki ya- nı ağaçlıklı bir dar yola saptık. Çakıl döşeli 3 yol, Etimesğut sıhat merkezinin zevkle miş bahçesinde bitti. Güzel binanın üstündeki beyaz sağlık beratı” gibi dalgalanıyor. Kapıyı genç bir hasta bakıcı açtı ve bizi müdürlük düzenlen- © oturun böş geçirmek “-Arkadagımız. doktor Cemal Or'dan — kuruldu. 41 bin izahat alıyor Etimesğut sıhat merkezi gensisse ' AZaANn tor Remzi: — Sizi, dedi, bu örnek müessesenin kıymetli direktörü, doktor Cemalet- tin Or'la tanıştırayım. Doktor köycülük tahsilini Ameri- ka'da yapmış ve buraya gelince, ken- disini bu işe “vakf” etmiştir. Taze bir iman, heyecanlı bir memleket sev- gisiyle köyün içine girmiş. Kendisi- ne verilen 16 köy üzerinde bir sağlık disiplini kurmuştur. Konuşuyoruz. Mev köy, köylü ve köyün sağlığıdır. Konuşma mevzuumuz doktoru heyecana geti- riyor: — Köylerimi gayet iyi tanıdım, köylülerimle gayet iyi dostum, diyor, hayatlarındaki en küçük | değişikliği bile öğrenmenin yollarını buldum. Ne hastalık gizliyebiliyor, ne de te- daviden kaçabiliyorlar. Bir kere ad- ları defterimize geçmiye görsün, on- ları ömürlerinin sonuna kadar takip etmekten yorulmayız. Ve gülerek ilâve ediyor: — Fakat size garip bir şey söyli- yeyim, diyor, Türkiye'de ölüm nisbe - ti en yüksek olan yer benim mınta- kamdır. Binde 27... Üzerinde bu: ka- dar hassas davranmamıza ve hasta- lıkları adım adım takip etmemize rağmen netice bu... onra Sıhiye Vekâletimizde mü- him bir vazife başında olan doktor Remzi'ye dönüyor: — Hattâ, inanır mısınız? Bu yüz- den vekâletten çok ciddi tezkereler de aldım. Bütün gayretlere Yağmen ölüm nisbetinin yüksekliği onların da nazarı dikkatine çarpmış. Biz de merak ettik. Bu kadar ihti- mam bu nisbeti küçültmeliydi. Hali- mizden merakımızı anladı: — İzah edeyim, dedi, çünkü muh- tarlar ölüm vakalarını benden kaçı- ramıyorlar. Teker teker yazıyorum da ondan... Kaçırmağa muvaffak ol- dukları yerlerde nisbet küçük görü- nüyor. Doğum vakaları gene böyle.. Şim- di doğan çocuklardan haberimiz ol- mamasına imkân yok; çünkü ebeleri- miz anneleri adım adım takip ediyor- lar. Eskiden çocuk yaşını bulmadan o- nu nüfusa kaydettirmek k[ımsemn ne aklına ne işine gelirmiş.. — Sebep ? — Sebep basit: Çocuğun yaşıyaca- ğindan emin değil ki.. Yarın öbür gün ölecek olduktan sonra nüfus da- iresine koşmak, masraf etmek neye? Fakat şimdi, çocuğunun yaşıyacağına inanıyor. Bu bir zihniyet meselesi- ,rından malümat topluyoruz. Kemal Zeki — Gençosman dir. imdi müesseseyi — geziyoruz, Doktor, kapısı açık bir odanın önünde durdu, — Hasta kabul odamız, dedi, bu ka- pı daima böyle ardına kadar dayalı- dır. İçeride üç köylü doktoru bekliyor- du. Ayrı ayrı yerlerden gelmişler, her birinin bir çeşit ağrısı sızısı var. B. Cemal Or, köylüleri görünce bize döndü: — Siz lütfen beş dakika bekliye- ceksiniz, burada hasta varken gönlüm rahat dolaşamam. Dedi ve hastaları teker teker mua- yene odasına çağırdı. Binanın küçüklüğüne, vesaitin te- vazuuna rağmen — Etimesğut sıhat merkezi imkân nisbetindeki gayret- lerle tam techizatlr bir hale getiril- miş sayılabilir. Öyle ki, çevresinde- ki köylerin bütün ihtiyaçlarını karşı- lryabiliyor ve bütün — dertlilerle meşgul olabiliyor. Hasta muayene odası da eksiksiz- dir denebilir. Küçük yavruların tera- zisine varıncıya kadar... Fakat müessesenin asıl dikkate şa- yan tarafı fiş dairesidir. Muntazam bir şekilde sıralanmış kutularda bir- kaç çeşit fiş var. Bunlar mutazam bir tasnif sistemine tabi tutülmuş ve öylece yerleştirilmiştir. —Anaâsından doğduğu günden itibaren her çocuk için yeni bir fiş dolduruluyor, ve ai- lesinin dosyasına konuyor. — Ayrıca alfabetik tertiple vücude getirilen bir başka fiş dosyasiyle de aranılan bir kimsenin, bütün vaziyetiyle, der- hal ortaya çıkarılması mümkündür. Hastalığı, sağlığı, serveti, işi, gücü hulâsa bir insan hakkında edinilmesi mümkün olan bütün malümat burada mevcuttur. Ve her köylünün bir nu- marası vardır. oktor bir ay evel yaptığı sa- D yımda, çevresi içinde tam 1092 aile tesbit etmiş: — 155 aile kaldı diyor, şimdi onlar üzerinde çalışıyoruz. Fişlerini hazır- lryoruz. Kendilerinden ve komşula- Teker teker muayeneye tabi tutuyor ve sıh- hi vaziyetlerini de fişlerine not edi- yoruz, Size bir misal.. Doktor lâlettayin bir kutudan ulu- ; fişi. Üç nüfuslu, 60 numaralı orta bir fiş çekiyor: Satılmış Erol'un olan kendi evinde oturuyor, numarası 2_33 Bir saat içinde Dünyada 5.400 adam doğuyor 4.600 adam ölüyor İngilte'de son zamanlarda yapılan bir istatistikle yer yüzünde 1 saat zar- fında geçen vukuat hesap edilmiştir. Bu istatistiğe göre, bir saat içinde dünyada 5.400 insan doğmakta, 4.600 insan da ölmektedir. Bir saat zarfında bütün dünya mahkemeleri — 198.000 mücrim mahküm etmektedir. İstatistik daha bir çok rakamlar vermektedir. Yer yüzündeki insanlar bir saat içinde 25 milyon kilo patates, 10 milyon kilo sebze ve salatalık, 3.5 milyon kilo et, 3 milyon yumurta, 3 milyon balık, 30 milyon şeker yemek- tedir. « Bundan başka, bir saatlık zaman zarfında 180.000 ton sigara imal edil- mekte, 7.500 müceddet otomobil yapıl- makta, 115.000 telgraf çekilmekte ve bir milyardan fazla kartpostal sevke- dilmektedir. Bu kısa zaman içinde gökten yer yüzüne 400.0000 taş ve 1.800 yıldırım düşmektedir. N Fi . . Talih gefiren bir kasaba Paris civarında Olney Su Buva a- dında bir kasaba vardır. Fransız mil- li piyangosunun büyük ikramiyesi iki kere bu şehre isabet etmiştir. 1934 de bu şehirden iki kişi müşterek bilet almışlar, numaralarına isabet eden 5.000.000 frangı paylaşmışlardır. Şimdi de bu şehirden yirmi kişilik bir bllete büyük bir ikramiye düş - müştür. lü reçetini gelir bizim eczanemizden parasız olarak yaptırır. Biz yalnız: — Lütfen ilâcımızı alınız ve nasi- hatlarımızı tutunuz, deriz. Sıhat merkezinin ikinci katına çı- kıyoruz. Bu kat yatak katıdır. Oda- ların kapısını açıyoruz, bakıyoruz. 'Tertemiz, sakız gibi örtüler, yataklar ve... en sıhi şartlar içinde — tedavi gören hastalar... Yeni doğurdukları çocukları ayrı bir karyolada mışıl mışıl uyuyan, iki köylü kadıniyle konuştum : — Hastalığımızda hemşireler sağ olsunlar bizim basucumuzdan ayrıl- N TT hatr Wi Denizin Denizlerde define aramağa ilk ön- ce İtalya'da Varacio sahilinde teşeb- büs edildi. Bir italyan mebusu haya - tında hep deniz romanları okumuştu. Asırlardanberi denizlere dökülen ha- zinelere ait bilgisi çoktu. Antuvan'ın serveti, namağlup Armada'yla deniz- lere garkolan altunlar, ve cihan har- bında batan transatlantiklerle sulara gömülen paralar her-gece Tüyasına giriyordu. siyle çocuklarının sıhi ve içtimai vaziyetleri vardır. Fakat doktor bü- “yük bir titizlikle bu malümatı bizden de gizli tuttu: — Bunlar, dedi, aile sırrıdır. Siz onu tanımazsınız bile şırra hürmet etmek mecburiyetindıiz. Kusura bakmayın.. Bizimle beraber oda oda hemşireler de dolaşıyorlar ve doktorun izahatı kendi sahalarına taallük ettiği zaman rakam ve isim halinde malümat veri- yolardı. Etimesğut nahiyesine bağlı 16 köy iki hemşire arasında taksim edilmiş- tir, Köylere çıkmadan evel gidecek- leri köylere ait fişleri de yanlarına alır ve beraber taşıdıkları çantanın hususi yerine yerleştirirler, alışma ve dolaşma şekilleri o kadar muntazamdır ki, saati saatine onları takip etmek mümkün- dür. Bir hemşirenin, bir çalışma gü- nü sonunda verdiği raporun hulâsası şudur: “Bayan Hatice Ozan ayın 25 inde 7 saat 45 dakikada 10 aile ziyaret et- miş, bu evlerde 25 kişiyi görmüş, ay- nı günde 7 aileyi evde bulamamış. Muayene ettiği hastalardan 3 ü ço- cuk, 12 si 2-6, 8 i 7-18 yaşlar arasın- dadırlar. Üç kişiden sari hastalık görmüştür.” Geçen haziran içinde üç hemşire 505 saat, müessesenin ebesi de 275 sa- at çalışmıştır. Gene bu ay zarfında doktor tarafından 586 hasta muayene edilmiş; ayın sonunda müessesenin çevresindeki 929 çocuktan 690 1 sağ- lam, 239 u hastadır. Bu rakamları, günü gününe veri- len raporlardan, raporların ay sonun- daki hülâsalarından çıkarıyoruz. Dok- tor: — Size diyor, ister misiniz, hemşirenin çantasını göstereyim. Ve yerde duran üç çantadan birini alıyor, açıyor. İçinde ayrı birer çan- ta haline getirilmiş çok temiz bezler ve içinde köyde bir hemşireye lâzım olabilecek her şey, ama aklınıza ge- len ve gelmiyen her şey vardır. Ken- di işini görecek vasıtalar o kadar iyi düşünülerek yerleştirilmiştir. B. Ce- mal diyor ki: — Köy evine giden bir hemşire ev- den yalnız bir parçacık su ister. Elini yıkamak için... diyor. T abif bu işlerin para ile yapıldı- ğını zün yettiği nisbette ilâç da dağıtınz. bir İlâcını köyünde veremediğimiz köy- de hulabîlirdik? Dıyorlır. bu müesse- seyi kurana dua üstüne dua ediyor- lar. Ve sıhat merkezini en küçük oda- sına kadar tamamen dolaşıyoruz. Gü- zellik, rahatlık ve bilhassa titiz bir temizlik... Vakit epey geçti. Ortalık kararmak üzere; ayrılmamız lâzım, Gene direk- törlük odasında toplandık. Teşkilâtı, cihazları ve elemanları itibariyle cid- den çok mükemmel olan bu sağlık yurdundan ayrılırken gözümüze bir “eksik taraf” ilişti: Saat durmuş.. Ve samimi olarak itiraf ederim ki göre- bildiğimiz tek eksiklik de budur, dok- tora: — Bulduk, dedik, saatiniz durmuş. Gülerek başını salladı: — Hakkınız var, dedi, yakaladınız. Yalnız size gitmeden evel bir hikâye anlatayım. Alâkalıdır. yak üstü, hikâyeyi ruz: Vaktiyle çok zengin bir paşa var- mış. Kızını evlendirmeğe karar ver- miş. Fakat öyle bir düğün yapayım ki demiş, en küçük bir eksiklik bile olmasın ve en müşkülpesent olanlar bile kusur bulamasınlar. Aylarca uğra şılmış, en ince teferruata kadar dü- şünülmüş ve düğün hazırlıkları bit- miş. Paşa ilân ettirmiş: — Kim kızımın düğününde, ne ka- dar küçük olursa olsun bir eksiklik bulursa kendisine bilmem kaç kese altın vereceğim. Bütün şehir halkı akın akın düğün evini gezmeğe başlamışlar. Paşa da, kızının gelinlik odasına bir iskemle atmış, gelip gidenin kendisine bul- duğu eksiği söylemesini beklemiş. Binlerce ziyaretçi gelmiş, gitmiş fakat kimse, bir şey bulamamış. Niha- yet bir gün bir ihtiyar gelmış, gözlü- ğünün altından bütün evi tetkik et— miş. Nihayet gelın di Ji dinliyo- Mebus nihayet biraz sermaye bu - Târak AYtİY amaa “pır Va- pur alırp teçhıı etti. Vapur artık bir dalgıç gemisi haline konmuştu. Fa- kat ilk yapılan tecrübelerde büyük güçlüklere rastlandı. Dalgıçlar, bat - mış vapurlara kadar iniyorlar, fakat içlerine giremiyorlardı. Çünkü dal- gıçlar oksijen kablosunu, telefonu bat- mış vapurların koridorlarında, ve merdivenlerinde taşıyamıyorlardı. Bundan başka denizin dibinde demir ve saç levhaları kesmek imkânı da yoktu. Bunun için bir oksijen tübune ih- tiyaç vardı. Fakat bunu da suların i- çinde yakmak bir meseleydi. Büyük demir ve saç yığınlarını patlayıcı bir maddeyle delmeğe teşebbüs edildi ve onda da muvaffak olunamadı. Tam bu sırada Ruvaye adında bir fransız fizikçisi çıktı. Oksijen, hidro- jen ve karbon moleküllerini mezce - derek bir madde yaptı. Ve bunu e- lektrik cereyaniyle tutuşturdu. Aylarca lâboratuvarlarında tecrübe- lerine devam etti. Kati neticeyi ala - rak Artigliyo gemisinin sahibine öyle bir izabe ateşi verdi ki bu, tatlı suda, tuzlu suda, suyun yüzünde veya dibin- de velhasıl nerede olursa olsun yanı - yordu. Alevi çok şiddetli idi. Saniye- de beş metre olmak üzere 50 milimet- re kalınlığında çelik levhaları delebi- liyordu. Ruvaye, Liyon'daki lâboratuvarına bu italyan gemisinin dalgıçlarını ge- tirterek âletin nasıl yakılacağını ve kullanılacağını bizzat gösterdi. Ve dalgıçlara Ejipt ismindeki geminin battığı yeri tarif etti. Artigliyo dalgıç gemisi, bu âletle mücehhez olduğu halde denize açıldı Evelâ Ejipt gemisinin enkazını bul- du. Bu lâmba sayesinde gemiden yüz binlerce frank değerinde altun çubuk, keza yüz binlerce altun frank ve bir mılyara yakın da kâğıt frank çıkardı. G in sahibi birdenbire zengin ol- Ortadaki büyük pirinç mangalı sdz- müş: — Paşası paşası demiş, hani bunun mandaliyle maşası... Koca düğün evinin tek eksiği, pi- rinç mangalın maşasıymış. Gülüştük ve mutlaka bir gün daha gelmek, beraberce köyleri dolaşmak vadiyle ayrıldık. Elektrikler yanmış; modern ve ör- nek türk köyü şimdi gece hayatına giriyor. Etimesğut ana caddesinden geçerken ve şehre doğru yollandık- tan sonra şunu düşünüyorum: — Bütün köylerimizin örnek Eti- mesğut gibi mükemmelleşeceği tarih bizden çok uzak mı? du ve daha bir çok gemiler aldı. Bü- tün bu dalgıç gemileri bir çok izabe âletleriyle teçhiz edilmişti. İşte bu ge- miler iki senedenberi Artigliyo'yla birlikte — çalışmakta — fakat — de- mirleri eritme âletini keşfeden fran- sız kâşifi ise bütün muhteriler gibi keşfettiği yeniliklerden istifade ede- memektedir. O hep yeni şeyler bulma- ğa çalışmaktadır. Bu fiizkçi mühendis bugün canlı maddelerin fiziki şartları üzerinde tetkiklerde bulunmaktadır. Uzun szamandır meşgu! olduğu bu mevzu artık halledilmek üzeredir. A- lim şimdi canlı hücrelerin gençleş- tirme esrarını bulmuştur. Eğer buldu- ğu esasları yakında tecrübe mahiye - dibinde define arayanlar Fransız mühendislerinin icat ettiği eritme âletini kullanmıyorlar mı? Denizin dibinde bir cürmü meşhut yapıldı Artiglio define arama gemisi tinden çıkarıp da tatbike geçecek o- lursa kanser tedavsinin kökünden hal edilmiş olacağına şüphe yoktur. İşte bu fizik mühendisi, kendisini tamamen ilmi tetkiklere hasrettiğin- den italyan dalgıç gemisinin faaliye - tiyle alâkadar bile olduğu yoktur. O kendi kendini şöyle teselli etmekte - dir; — Artigliyo gemisi ne bulursa bul- sun, denizden çıkardığının yüzde onu benim olacaktır. ” Öyleya, denizden çıkarılan bir mil- yarın yüzde onu yüz milyon yapar... Hele Kolber vapurunun içinden çıka- rılacak servetin üçte birisi âlimin ola- cağı düşünülürse 333 milyon kazana- cak demektir. Fakat bu tarama gemi- lerinin sahipleri fransız ülimi için di- yorlar ki: — Biz onun keşfettiği âletle değil, vapurların demir ve çelik levhalarını hep infilâk âletlerimizle deliyoruz. Bunca zamandır denizlerden çıkar- dıkları servetin meteliğini bile zavallı fizikçiye göstermiyorlar. İtalyan dalgıç gemilerinin, Okya - nuslarda aramalar yapması son za « manlarda bir çok dedikodular uyan - dırmaktadır. Hele Ejipt gemisinden çıkarılan, bin bir gece masallarında bi- le az rastlanılan hazineler bu tarama işlerine âzim mikdarda ehemiyet ver- dirmiştir. Ejipt gemisinden çıkan altundan mühendis Ruva'ye 9.200.000 “altun frank düşmesi lâzım geliyordu. İtalyan tarama şirketinin Brest li - manına bağlı bulunan gemilerinden birisi Brest'eyken, bir öğ!le üzeri li man dalgıçları denizin al'ına indikle- ri vakıt deniz altında bir 3şık görmüş- ler ve çıkıp liman idaresine haber ver- mişlerdir. Liman idaresi vaziyeti hü- kümete haber vermiş, ve ıtalyan gemi- si deniz dibinde ışık yakarken yaka - lanmıştır. Fransız mühendisinin keşfettiği â- letle birlikte dalgıç yukarıya çıkarıl - mış, ve gemide araştırma yapılmışsa da para bulunamamıştır. Bununla be- raber, şimdi Brest mahkemesinde mü- hendisle tarama şirketi arasındaki dâ- vaya bakılacaktır. e Kazanç vergisi Tatbikatı 3470 numaralı kanunu da ihtiva etmek üzere ex son hükümlere göre yazılmıştır. Yazan: Nihat Âli Üçüncü 616 büyük sayfa, fiatı 3 liradır. Akba ve Haşet şubelerinde satılır. _l|Illlllllllllllllllll"lllllllllllllllIIllllllll. STROATAK AAA AUADA KA KA KA KA A KA KA KA AAA AAA LA KA AA