Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
93 “[ HAYAT w FÇU 16 -9- 1938 üRAba -: e SIHAT J Yalnız sebzeyle geçınenler Kimisi et alamadığından — yahut hulııuıdıgındun yalnız sebzeyle ge- bur olur. Nitekim biz de büyük muharebe içinde hizmet ettiğimiz yerde haftalarca et 'lok - h ha P ) e— & arttırdıktan sonra gılnbe ett.ıkleri de bilinir... Bunlar yetişmezse eski zamanlarda üste gelen kavimlerin daha zıynde et yiyen dağlık yerler ’fs“.mıu da,| ahali lduklarını tarih gös - ü bral Üü Puf böbeğil tecir. T' yupmuak - et kıy Bundan dolayı olacak ki Eflâtun zoq in diye - k kav sı filozof hayalinde kurmuş olduğu *15 koydurur ve böylece kendimizi al - itesinde ahaliye yalnız seb- Zâıv' 5n B çit rkı | q ylel üsü z z 201 n ı | tut| Hu Ö :30 Si >ıı| ndl ksl -1 .ui 15 18 cp —a vi di — i / huz.. Ormandan bir yırtıcı hayvan çı- datmıya çalışırdık. Fakat, bazıları için yalnız sebzey- le gçinmek bir modaya uymaktır. Bu modaya uyanlardan biri yalnız sebzeyle ve meyvalarla geçinmeyi maymunlardan sonra kendilerinin icadetmiş olduklarını iddia etmişse de, et yemeklerinden çekinmek u - im sulü, bilirsiniz ki, pek eskidir. Eski zaman filezoflarından, Fisagurden bıçlıyınk bir çoğunun et yemekle- rini yasak etmiş olduklarını duymı - yınlır bile, Hindistan'da Buda'nın yalnız sebzeyle gçinmeyi tavsiye et- tiğini bilirler. Et yemeklerindn çekinenler dere - ce derecedir. Hepsi birden, hay - vanlardan gelen gıdaları sevmedik- T Jerini söylerlerse de kimisi sütle tre- yağını, bir de yumurtayı sebzelere ka.l:mıyı kıhul ederler, ancık rıdı - beri bu rkteceyı kabul edenlerden bazıları yumurtanın — ve onu çıkaran hayvanın radiyasyonlarından kur - tulması için - yumurtayı hiç olmazsa üç gün insanlar arasında sakladık - tan sonra yerler ve böylece kendi - lerini günlük yumurtadan bile mah- rum ederler... Bunlardan bir derece | daha ııkı olııılır yılm: uym yağ- şleri yer- lor Onlardan chhı ııkı olanları da sadece çiğ yemişlerle geçinirler. Böyle yalnız sebzeyle geçinenle - rin maksatları hasta olmadan yaşa- * mak ve çok yaşamaktır. Birinci nok- tada hakları vardır. Yalnız sebzey - le yaşıyanlar gıdalardan gelen has - â çıktığ ! talıklara daha az maruz bulunurlar. I—'ı.kız h.utılık ıummdı da yal - 5 d daya - zeyemoyıhvuyeetmış,fı.kıtıs- kerlere sebzeden başka et yemiye de izin vermişti. Bu meselenin bir de güzellik ci - heti vardır: Yalnız sebzeyle geçi - nenler gençliklerinde lâpacı, hem et hem sebze yiyenler daha güzel en - damlı ve daha çevik olurlar. Buna ıebep insanın vucııdunu teşkıl eden inin sebze - lerde bulamamasıdır. Vakıa sebze - ler de etler gibi insana albümin, yağ, hem de pek çok şeker getirirler. Fa - kat albüminle yağ cihetinden iki ta- raf arasında fark vardır. Etlerdeki asit d inin hepsi bzelerd bulunamaz. Zeytin yağı da hayvan yağınm, hayvan sütünden yapılan tereyağının yerini tutamaz. En doğrusu hem et, hem sebze ye- mektir. İnsanm dişlerinden başlıya- rak bütün — vücudünün teşekkülü, bütün nesiçlerinin ihtiyacı ikisinden de yemek lüzumlu olduğunu göste - rir. G.A. Fi " .a m Yeniden bir çok göçmen geliyor İstanbul, 15 (Telefonla) — Roman- ya ve Bulgaristan'dan gelen 3000 kü - sur göçmenin yarısı Trakya'ya, yarı - sı da Çorum, Niğde, ve Yozgat'a yer - leştirilmiştir. Kiralanan iki vapurdan biri Köstence'de, diğeri Varna'da mu- hacir almaktadırlar, Bu vapurlar bir haftaya kadar limanımıza gelecekler ve Romanya'dan gelen Göçmenler Trakya, Bulgaristan muhacirleri de Anadolu'nun muhuîhf yerlerine iskân edileceklerdir. Bu sene Bulgaristan'dan gelecek adedi 8000 dir. 12.000 göçmen D nrklığı daha ız olur. İkinci noktada da hakları inkâr edılemez Yalnız sebzeyle yaşıyan yiyen 'et ve sebze yıyenden daha ça- buk ihtiyar olur, yüzü çabuk buru - şur, vücudü küçülür. İhtiyarlıkla u- uzun yaşamak istiyenlere de kimse- nin bir diyeceği olmaz , K L )X A katl. -< dan gelen yemeklerin insanı daha yumuşak huylu yaptığını, bir aralık burada yazmıştım. İş cihetine gelince, daha geçen a- sırda 1841 yılında Fransa'da Paris'- ten Liyon'a şimendifer — yapılırken et yemeklerini az yiyen fransız işçi- lerinin İngiltere'de aynı işi yapan işçilerden üçte bir daha az iş çıkar - dıklarıma dikkat edilmişti. Sonra fransız işçilerine ingilizlerin yedik - leri kadar et verilince bu fark kal - $ mamıştı... Daha iyisi: Fransa'da ge - ne o tarihlerde büyük bir bina yapı- hrken hem fransız, hem ingiliz iş - çileri kullanılırken fransız i;çilerğ ilk zamanlarda ingilizlerden — geri kalmışlar, sonra onlar da aynı mik- tarda et yiyince iki taraf bir olmuş- tu. Jıponlmn - bu sefer değil - çin -| | lilerle dâha önce yapmış oldukları de Romanya'dan gelecektir. Bulga - ristan'la henüz bir itilâf yoktur. Göç- men nakliyatının bir anlaşmaya isti - mıştır. İstanbul yolları asfalt olarak yapılıyor İstanbul, 15 (Telefonla) — Şehrin muhtelif noktalarında yeniden yapı- lacak asfalt yollar 507 bin lira mu- kabilinde bir müteahhide ihale edil- mişti. Sırasiyle yapılacak olan bu yol lardan Tozkoparan y itibaren inşasına başlanmıştır. Ikı üç güne kadar İş Bankası önünden Ba- brâliye çıkan yolun da inşasına baş- lanacaktır. 48 saat hiç bir şey yemeden kumar oynamışlar İstanbul, 15 (Telefonla) — Hasan ve Mehmet adında iki kumarbaz bir kahvede tam 48 saat hiç bir şey ye - meden ve uyumadan kumar oynamış- lar, ihbar üzerine kahve basılarak ya- kalanmışlardır. Kumarbazlar ikinci sulh ceza mah- inde dok lira para çarptmlm'işlırdır. GÖKLERİN CASUSU | Yazan: Alfred Maşar e 27 —— Bu bir iki dakikalık telâşı Vidal'i | kabilir. kendine getirmiye kâfi geliyor. Bi-| — Tabancam yanımdat raz evelki çılgınlığından kalbinin hâ- lâ göğsünü hızlı hiızli döğmesinden başka bir iz kalmamıştır. Bu utanılacak vaziyette kadra tara - fından görülmek istemediği için ağır Pğır çekiliyor. Fakat kendisini orada, çalılıklar a- Tasında görebilir. O zaman, buralarda dolaşmasını mazur göstermek için bir kuş vurüyor. Akşam yemeği. Kadın etten hissesini almış ve iki gündenberi yaptığı gibi uzaklaşmıya hazırlanmıştır. 1Vidal birdenbire onu durduruyor. — Burada kalın! Sesirlin otoritef tonundan hayrete düşen kadın sşoruyor: — Niçin? — Karanlık çabuk basıyor, ihtiyatlı olmalıyız. — Ah! Meraklanmayın, burada ve - Ya altı metre ileride, hepsi birdir. — Alkrmetreyi az mı görüyorsu - — Burada kalın! Vidal'in sesi ne kadar acı ve müte- hakkim! Kadin bir lâhza isyan etmek istiyor. Azimli bir tavırla iki adım a - tıyor. Sonra dönüyor: — Mamafı hepsi bir... Diyor. Ve müti bir tavırla ocağın yanında yere oturuyor. Kadın, şark usulü bağdaş kurmuş - tur. Yırtık caketi, kirli pantolonu vü- cudunun hatlarını bozuyor. Fakat Vi- dal hâlâ onu muhteşem çıplaklığiyle görmektedir. Acaba onu da gizli arzular içten i- çe kemiriyor mi? Vidal bunu öğren - meyi ne kadar isterdi. Bu düşüncelerden bir baş dönmesi hissederek mühendis doğruluyor. Yü- zü sapsarı kesilmiş, gözlerini kapa- mıştır. Kadın, bu hareketin farkına varma- mıştır. Bir kemiğin etrafındaki eti, afrikalı bir vahşi iştahasiyle, beyaz dişleri arasında parçalıyor. Ah! Bilse!.. Kadının içinde neler X geçtiğini bir öğrenebilse!.. Ona sorsa Nü H ee ArLA MN Dü p at GÜNÜN POLİTİK MESELELERİ nin kaybedildiği günden daha kala- _balık insanlar çek ve leh dillerini ş yuuudı Alman devvl:tlen- ekoslovakya hükümeti, südet ç almanları şefleriyle müza- kerelerinde tavizden tavize gitmek- tedir. Şimdiden, hükümetin tebliğ- leri, 24 nisanda Konrad Henlayn ta- rafından Karlsbad'da izah edilen programa çok yakınlaşmış olduğu- nu gösteriyor. Bununla beraber, Prag, henüz iki nokta üzerinde, eli- ni sıkı tutmaktadır. Evelâ, devle- tin demokratik teşekkülünü masun tutmak niyetindedir. Yani, Bohem- ya'nın alman halkı, hukuki şahsiyet imtiyazından istifade edecek ve kendine hâs topraklara sahip bulu- nacak olmakla beraber, ırkçı kanun- ları tatbik etmek ve kendine, plebi- sit yoliyle hareket ederek sivil ve politik hüriyetleri boğacak bir dik- tatör şef tayin etmek hakkını haiz olmıyacaktır. Saniyen, BB. Beneş ve Hodza memleketlerinin siyasi ve askeri sahada hüriyetini idameye, kudretli bir ordu muhafaza etmiye, Fransa ve Sovyet Rusya ile akdedil- miş muahedelerden vaz geçmemiye karar vermişlerdir. Bu iki kayıt, itiraf etmek lâzımdır ki, Çekoslovakya'daki alman topluluğuna bahşedilen diğer imti- yazlara uygun düşmüyor. Bu toplu- luk, kendisine tayin edilen toprak- lar üzerinde az veya çok esaslı bir muhtariyetten istifade ediyorsa, o- nun şeflerini, icabında büyük ka- muflajlarla, Almanya'dan koypa e- dilmiş teessüsleri memlekete getir- mekten kim medenebilir. Ve Çekos- lovakya'nın içinde nasyonal - sosya- list bir devlet, bütün teşebbüsleri Hitler Almanya'sı tarafından ener- jik surette himaye edilecek bir dev- let kurulduğu zaman Prag hüküme- tinin askeri organizasyonundan ve dış siyasetinden filen ortada kalan ne olacaktır? O zaman Çekoslovak- ya “Şarka doğru” siyasetine muka- vemet edemiyecektir. Bu itibarla BB, Beneş ve Hodza, küçük bir Vay- mar cumhuriyetini kendi toprakla- rına intibak ettirmiye çalışıyorlar. Böyle bir Vaymar cumhuriyeti B. Hitler'in işine gelmez. Hattâ bunu, 1918 de kurulmuş Çekoslovakya lovakya'nın merkezi devlet birliğin- ,den ayıracağı üniteden istifade ede- cek olan bir nasyonal - sosyalist si- yasi teşekkülü, Hitler Almanya'sı- nın bir minyatürü ve nihayet Hitler Almanya'sının kendisi olacaktır. Fakat meselenin hayret verici tarafı şudur ki, gazetelerin telmih ettiklerinin aksine olarak, “İngiliz mutavassıtı” lord Runsi- man, Prag'da neşredilen tebliğin, BB. Beneş ve Hodza tarafından Henlaya'a yapılan son tekliflerin Prag hükümetinin daha ileri gide - miyeceği son haddi teşkil ettiği hak- kındaki cümlesiyle hiç de bağlı de- ğildir. Lord Runsiman, Çekoslo- vakya'yı idare edenler Karlsbad Pprogramına götüren yola sevketmiş- tir. Fakat bu yolda çok ileri gitmiş olduklarını söylemekten içtinap et- ti. Bazı alâmetlerden istimzaç edil- diğine göre, südet almanları 1 ve 2 numaralı projeler gibi 3 numaralı projeyi de (belki bir 4 numarayı da) reddettikleri zaman ingiliz muta- acaba cevap verir mi ? Bunu tecrübe edecektir. Hileye baş vuruyor. O zaman, bir istihza toniyle: — Mükemmel bir sayfiye, degıl mi? Diyor. Kadın işitmemiş gibi görü —.. Olduklarına emin gibidirler. Çekos- — övakya u W—g&ımgw Karar arifesinde Pancermanizm POLİTİKASI Yazan : Pertinaks vassıt, hakem sıfatiyle hareket ede- rek, kararını verecek, yani almanla- ra teklif edilen imtiyazlara bir mik- dar daha ilâve edecektir. Kaydetmek mecburiyetinde bu- lunduğumuz malümatın -anlış çık- masını temenni ediyoruz. iKski Jibe- ral nazırın ve ona otoritesini bahşe- den ingiliz kabinesinin, ancak, çe- kosylovak hükümetinin pancerman tazyiki karşısında camit ve hattâ suç ortağı bir kütle olmıyacağı, de- mokratik bir teşekkülün nasyonal - sosyalizme yol açmak için parçalan- mıyacağı bir hal şeklini iltizam e- debileceğini ummak isteriz. 16 ilk teşrin 1925 fransız - çek muahedesi- ni tatbikle mükellef olan Paris ka- binesinin, önceden ve körü körüne lord Runsiman'ın hakemliğine :nü- zaharet edebileceğini tasavvur et- memizse büsbütün imkânsızdır. Daha az zaman önce, Fransa'yla İngiltere'nin, ancak Çekoslovakya'- nın hükümranisini ve harici siyase tinin istiklâlini hiç bir suretle çiğ- nemiyecek bir hal şeklini tavsiye e- debilecekleri hususunda mutebık kalmış oldukları bize tekrarlanma- mış mıydı? “Karlsbad programı harbten evlâ- dır!” Bu cümle, temin ediidiğine göre, söylenmiştir. Fakat, mutlak surette tahakkuk ettirilecek Karls- " bad programının yarın için bugün bizi tehdit edenden gayri müsavi ve daha müthiş bir harp demek olmadı- ğını da ispat etmek lâzımdır. Unut- mıyalım ki bugün, zırhlarındaki za- yıf noktalara rağmen, Fransa ve İn- giltere materiyel üstünlüğe malik nin on sekizinci ve on dok sırlarda yapmırya muvaffak olınndı- ğı şeyi, Hitler Almanya'sı bu asırda başaracak değildir. Bu hususta en küçük bir hayale bile kapılamaz. Buna kani olmak için, “demoğra- fik” hareketleri, nüfusun — artış seyrini mütalea etmek kâfidir. On dokuzuncu asrın başında yalnız 200 mil- yon nüfusa sa- hip olan Avrupa, yirminci asır baş- ladığı zaman 400 milyon insana ma- likti ve 1960 a doğru bu mikdar 600 milyona çıkacaktır. Bizim neslimizin — imtidadınca (1930 - 60) yalnız Rusya, nüfusuna 50 milyon, Balkan memleketleri ve '% 5) Yine köylere dair Bir lıekınle görüştüm. Koylerle çok sıkı beti olmuş bulunduğ ıçm koyuıı, koylunun, Iıoylu ile ı.l.ıknlı ini iylos: bildiği kaniydi; ve hını hususiyle sıtmadan bahsetti: — Sıtma büyük bir âfettir, kl iyle Iıiı- i bunun e d. sıvr aç z t önelel yaşadığını intikal de durgun ve pis ıulırdı bilmiyen yoktur. — Evet, fakat... — Fakat, kinin alırız, durgun sula- rın en tehlikeli menbaı olan, meselâ köylerdeki hela çukurlarını bir türlü Polonya 25 milyon ilâve edecekler- dir. Bu değişiklikte şimali ve garbi Avrupa gibi Almanya da nisbetçe zararlı çıkmaktadır. Rayh almanla- rı 1930 da Avrupa mecmu nüfusu- nun 96 17.3 ünü teşkil ediyordu. 1960 da, ancak 74 16 sını teşkil ede- cektir. Buna mukabil Rusya 96 33 den 95 40,2 ye, cenup şarkı Avrupa'- sı 96 10.1 den 94 11.7 ye, Polonya 8.3 den 10.1 e çıkacaklardır. Yekün iti- bariyle kıtamız halkının yarıdan fazlasını slavlar teşkil edecektir. Şüphesiz, aynı devre esnasında İn- giltere 95 12 den 95 9 a, Fransa » 11,2 den 96 9.4 e ineceklerdir. Fakat pancermanist Almanya, Avrupaya tahakküm için hiç bir iddianın yük- selmediği garbın büyük devletlerin- den daha ziyade müteessir olmak tehlikesine maruzdur. Slav milletle- rinde zirai nüfus fazlalığı, istikbal için, alman orta Avrupası'nın uzun müddet mukavemet edemiyeceği bir tekabül tazyıkı ifade eder, Biz yukarıdakı rakamları bir aıl- man iktisatcısının, B. A. Raytinger'- in “Avrupa'nın iktisadi çehresi” i- simli eserinden alıyoruz. Bundan bir siyasi ders çıkmaktadır. Alman- ya ve aynı zamanda İtalya, refah ve büyüklüğünü, zamanla frnsaız ve ıngiliz imparatorluklarınım zararı- na olarak kurmıya teşebbüs etmek mecburiyetinde kalacaktır. Alman - ya'nın orta ve şarki Avrupa'dan mu- vakkten bekleyebileceği şey, bu te- şebbüsü muvaffakiyetle yürütebil - mek için eksiklerini tamamlaması- dır. Onun nazarında orta ve şarkı A hi kal — Kabil mi? — Size bir hâtıramı nakledeyim : Köylerde dolaşırken iki yüz elli evli büyücek bir köyde bütün helâların bahçe kıyılarında ve çukurlarının da üzerleri açık olduğunu görerek bunla- rın kapatılması için kaza kaymakamı- na baş vurdum. Bu vaziyetin bütün sı- hi zararlarını anlattım. “Bir takrir veri niz” dedi. İjyen icaplarına uygun basit helâların inşa masrafını da kaydederek takririmi verdim. Bunların evın içine, hiç ol çok yakınl nı tavsiye ettim. Zira karakışta, yata- ğından kalkıp karlara ve çamurlara ba- ta çıka, otuz kırk metre ilerideki helâ- ya gitmek mecburiyetinde kalan çoluk çocuğun zatürree gibi hastalıklara da YA İ 1nı K Ş ai | y Bü_ kaç zaman sonra, helâlar hakkında köylere yapılması kararlaştırılan teb- liğde yalnız çukurların örtülmesi ile iktifa edilmek istenildiğini öğrenerek takririmi geri aldım. egi ha di mütalea ile karşıladım: — Bir mütehassıs sıfatiyle yaptığı- nız hareketi herkes tasvip eder. An- cak, takririnizi geri almayıp israr et- meli idiniz. İdare memuru kılı kırk yarmağa alışmış olandır. Köylünün im- kânlarını düşünür, adetlerini düşünür, itiyatları değiştirmekle hasıl olacak re- aksiyonları düşünür ve nihayet muta- vassıt hal çaresini kabul eder. Heki- min vazifesi sıhat kaidelerinin hâkimi- yetını de tesis etmek olduğuna göre bu kadar y kta yu- Ç| ini ben de şu y lük cephe değiştirecektir. Hitler'le Musolini'ye itimat eden ingilizler- le fransızlar, fakat, diyecekler, ü- çüncü Rayh, orta Avrupa'yı inşa hususunda serbest bırakıldığı tak- dirde, tatmin edilmiş olacaktır: O zaman taarruzunu garbe tevcih et- mesinden korkumuz kalmıyacaktır. Daima bu hayati meseleye dö- nüyoruz: Buna cevap ver- mek için, gündelik hâdiselerin üs- tüne yükselerek daha geniş bir gö- rüş zaviyesinden bakmak lâzımdır. Orta Avrupa'da, ancak son üç a- sır zarfında alman devletlerinin el- leri serbest kalmıştır. Bu devletler filen Bohemya kırallığını ortadan kaldırmışlar, Polonya'yı taksim et- mişler, bütün imparatoriçeleri al- man ırkından olan Rusya'yı koloni- ze etmişlerdir. Bununla beraber 1914 infilâkı ne Tuna üzerinde, nede Tu- na'nın ötesinde devamlı bir eser bı- ra.kamamış olduklarını ispat etmiş- tir. Ferdleri temsil etmiye muvaffak olamamışlardı. Yirminci asrın baş- langıcında, Beyaz-Dağ muharebesi- — Ekisiğimiz ne olduğunun farkın- da değil misiniz? Kadım alâkasız başiyle hayır işareti yapıyor. — Arayımn, bakalım biraz!... Bir lâhza sabrediyor. ? karnını doyurmakla meşgul oluyor. Vidal tekrar ediyor: — Mükemmel bir sayfiye, diyorum. Kadın bu sefer, ona, kısa, çok kısa bir homurdanmayla cevap vermiye ra- zı oluyor. Vidal devam ediyor: — Fakat pek müşteki değiliz... Yi- yecek ve yatacağın ucuzluğuna doğ - rusu diyecek yok.. Hayatın bu derece pahalı olduğu bit devirde bu da bir şeydir... Ha?... Kadın yan gözle bakıyor. Vidal onun şöyle düşündüğünü tahmin edi- yor: “Ne oluyor bu adama?.. Bu ani ve lüzumsuz konuşma da neden?.. Şim - diye kadar bana hitaplarını kabil ol - duğu kadar kısa keserdi, ancak lüzum- lu şeyleri söylerdi!...” Vidal, kadının sözlerinden hoşlan- dığını farzediyor görünerek devam e- diyor: — Pek de büyük bir eksiğimiz yok.. Değil mi? Kadın, elindeki i kemiği t D | CE — Bul Mi? Kadın susmakta devam ettiği için nihayet: — Pek âlâ, o halde ben size söyliye- yim... * Ne tuhaf! Kadının karanlık düşün- celerine nüfuz etmesine yardım ede - ceğini umduğu cümleyi telâffuz et - mekte birdenbire tarif edilmez bir güçlük duyuyor. Ağzından çıkan söz- lere hayret ediyor, sesi ne kadar de - ğişmiştir. — Eksiğimiz şu ki... Kadın yemeği bırakarak şaşkın bir nazarla ona bakıyor: — Eksiğimiz şu ki... Sizin âşıkınız.. Benim de metresim yanımızda değil!.. Cümle herhalde kadını hassas bir noktasından yakalamış olacak. Yüzü- nün hatları bir eza ifade edecek şekil- de buruşuyor. Omuzlarını kaldırıyor ve: — Aşıkım yoktur! Diyor. Sonra tekrar yemeğine dönüyor. Vidal, nihayet rahatlamış, kurnaz bir tebessümle gülümsüyor. Hattâ bu le meşgül olduğu için bu yeni suale verdiği cevap bir diş darbesi arasında sönüyor. Vidal, sesini yükselterek devam e - diyor: yi çöl ortasında bile, cemiyetin kanunla- rından, ahlakından bu kadar uzakta bile kadın, dişiliğin sevkiyle, yalan söylemek ihtiyacını duyuyor. de bir vasıta olarak gordnsc gerek- tir. Polislere D. D. Y. da yapılacak tenzilât Yeni bir kanunla emniyet teşkilâtı polis âmir ve memurlarının da devlet yahat etmeleri kabul edilmişti. Dev - let demiryolları umum — müdürlüğü, İç Bakanlık ile temas etmek suretiyle polis âmir ve memurlarının bu ten - zilâttan istifade şekillerini tesbit et- miştir, Buna göre polis âmir ve me - murları, polis muamelât memurları ve polis talebeleri devlet demiryolla - rında üçte bir ücretle seyahat edebi - leceklerdir. Seyahat esnasında polis talebelöri resmi elbisel giymiş bulunacaklardır. Polis ve — muamelât memurları sivil elbiseyle de seyahat edebileceklerdir. Üçte bir ücretli bi- letler resmi elbise giymiş olanlara kayıtsız ve şartsız olarak, resmi elbi- se giymemiş olanlara da emniyet işle- ri umum müdürlüğünden verilmiş fo- ini göstenmek için tashih ediyor: — Şimdi aşıkım yok, deseydiniz da- ha doğru söylemiş olurdunuz. Bu manidar söz onda gizli bir iffet hissine mi dokunmuştur? Kadın, şüp- he kâbul etmiyen bir tonla haykırı- yor: —Aşıkım mı!.. İyi bilin ki hiç bir za- man bir aşıkım mevcut olmamıştır ! Aslal.... Sonra, bu itirafından izzetinefsi kı- rılmış gibi dişlerini gıcırdatarak söyle- niyor: — Fakat bundan size ne!... Ve birden bire arkasını dönüyor. Belki de ondan gözlerini kaçırmak i- çin, Vidal hayret içindedir. Nasıl! Bu casus, bu derece büyük bir cesaret, tahammül, irade göstermiş olan bu maceraperest yoksa... Kendi kendine inanamıyarak söyle- niyor.. .Yoksa bir bakire mi! Bu faraziye onu hayrette bırakı - yor. “Fakat neden imkânsız olsun?” Di- ye kabul ediyor. Belki de kadın, erkekçe cesaretini bir vazife hissinden almaktadır. Yap- tığı muzlim işi ihtimal ki bir idealle takdis etmiştir. Bu faraziyeden sonra artık onu es - kisi kadar bayağı ve alçak görmemek için zihninde sebepler icat ediyor. Karanlık, vahşi hayvanların haykı - rışlariyle birlikte, âdeta koşarcasına O zaman Vidal aldanmadığını ona İ L e Ve SA &, geliyor. demiryollarında üçte bir ücretle se-| x: Bir inat idiniz. Böy- le yapmayıp teklifinizi bir haysiyet meselesi haline getirmekle bahsettiği- niz köyde sıtma veya zatürree kaynak- larını kürutmuş oldunuz mu? — Evet... — Yani, hayır, değil mi? Münevverin ve mütehassısın vazife- si, her yerde olduğu gibi, bizde de, hakikatleri, merhaba kör kadı sertli- ği ile kabul ettirmeğe çalışmayıp izah ve ikna yoliyle anlatmaktır. N. Baydar Beynelmilel ticaret odası reisi memleketimize geliyor İstanbul, 15 (Telefonla) — Beynel- milel ticaret odas birinci reisi ameri- kalı Vatson ile odanın umumi kâtibi Piyer Türkiye'de tetkikler yapmak ü- zere yarın şehrimize geliyorlar. toğraflı ve daimi bir hüviyet veraka - sı ibraz edilmek şartiyle verilecek - tir. Sivil memurların biletleri, seya - hat esnasında hüviyet — varakalariyle birlikte muteber tutulacaktır. Hemen haval meskene kapağı atmak lâzım. Şimdi ip merdivenin altındadırlar. Vidai: — Siz önden çıkın, diyor. İlk defa olarak ona bu hürmette bu- lunuyor. Yoksa artık düşmanına karşı bir kadına gösterilmesi lâzım gelen i- tina ve nezaketle muameleye mi karar vermiştir? Yoksa, sadece, kadının, ö - nünden çıkarken, kalçalarının elâstik hareketlerini seyretmek mi istiyor? Vidal onu bir lâhza durdurarak so4 rüyor: — Uzun müddet burada, yaşamıya mecbur kaldığımızı farzedin, o zaman sizin beni aşıkınız, benim de sizi met- res olarak intihap etmemizden başka çare kalmaz. Bunu sahte bir hafiflikle söylemek istemiştir. Fakat ağırlaşmış sesi ken- disine ihanet ediyor. Kadın cevap vermiyor... Zahiren havai görünen bu sözlerinin gizli mânasını anlamış mıdir? Sesinin tonundan arzunun kendi - sini sardığını farketmiş midir? Yoksa, iffetinin seddiyle çevrili, sarsılmaz kinin ardında müdafaaya çekilmiş olan erkeği de, sözlerini de istihkar mı ediyor?... Kadın merdivenin basamaklarını süratle çıkıyor. (Sonu vu) 6 LAi t e Si p >A4