Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
aa " İNÖNÜ HAVACILIK ŞEHRİNDEN ORLARR 5-9- 1938 RÖPORTAJLARI :; 'k_ BİBLİYOĞRAFYA RADYO . , e İnönü kampının kurulduğu yayla parçası üzerinde mayolu gençler I nönü havacılık kampı, bir fab- rikaya da benzemektedir. Tam ihtisas istiyen ve pek kolaylıkla da bulunamıyan malzemelere ihtiyaç görüldüğü zaman bunların basit o- lanlarının kampta yapılabilmesi i- çin atölyeler, depolar, hangarlar ya- pılmıştır. Kız talebenin yatakanesinin kar- şısında paraşüt salonu vardır. Bu- rada paraşütler atlayış için hazırlan- makta, kontrol edilmektedir. Beşinci binaya giriyoruz: Bu bi- na, bilhassa sabah öğle ve akşam sa- atlerinde talebeyi en çok alâkadar eden bir binadır: Mutfak ve yeme- İnönü kampının diğer vasıflariy- le beraber bir askeri karargâha da benzediğini, havacılık — şehrinin bu kısmı, kolaylıkla anlatabilmekte- dir, Türk hava kurumunun, kanatlı neslin bütün elemanlarını, hududu olmıyan bir şefkat ve alâka ile nasıl benimsediğini, büyük şehirlerimi- zZin en lüks lokantalarında bile güç bulacağınız bir konfora ve temizli- ğe sahip-olan şu lokanta, temiz mal- zemeli bol ve nefis yemekle, sıhi şartla, tek bir dekor halinde anlatı- vermektedir. Burada bir de kantin vardır. Ta- lebe diğer ihtiyaçlarını buradan u- cuz ve kolay temin ediyor. Bize kan- tinde çeşitli ve güzel dondurma bi- le ikram ettiler, Altıncı bina marangoz ve demir atölyeleri ve depodur. Geçen sene bü atölyeler birer çadırın, depoda bir barakanın içindeydi. Atölyeler, kamptaki malzemeye ait lüzumlu tamirleri yapmaktadır. İnönü'ne bugünkü modern ve ay- dın yüzünü veren varlığı ziyaret et- meden geçmek, haksızlık olur; —E- lektrik santralı... İnsan, anadolu yaylasının ortasında petrol arar- ken elektriği bulunca, tarih devresi- ne neden elektrik asrı adı verildiği- ni çok güzel anlıyor. Santralı, belki gürültüsünden gece talebeler rahat- sız olmasın diye, kampın biraz ileri- sine kurmuşlar. S0amper ceryan ve- ren santral, havacılık şehrimizin bu- gün olduğu kadar, daha çok zaman elektrik ihtiyacını karşılıyacak ka- dar kuvetlidir. Sinamayı — işletiyor ve kampı aydınlatıyor. Gelecek se- ne yanına bir de yedek motor takı- lacaktır. Çocuklar, kamptan bahsedilirken derhal sinemanın üzerinde duruyor- lar. Sinema, kamp gecelerinin en gü- zel eglencesidir , F akat İnönü havacılık şehrini, sayısı sütunlar dolduracak bu gibi tesislerle anlatmak nasıl müm- küm olabilir? Meselâ biz, elektrik santralını görmiye giderken, yolda mayolariyle şarkı söyliyerek gelen talebe guruplarına rastladık. Bozkır ortasında mayo... Sürpriz- lere ne kadar alışmış olursanız olu- nuz, gene hayretle sarsılıyorsunuz.. Talebelerin yıkanması için yaptı- rılmış olan tertemiz, soğuk sulu ve ——oo — A “Ben sizden korkmam” demem lâzım. Rolün en büyük tesiri burasında. Biliyor musun Romiyyi bu- nu nasıl telâffuz etmemi istiyor: “Ben sizden kork- mam.” Bak sana anlatayım. Elimi burnumun al- tına koyuyor, parmaklarımı biribirinden ayırıyor, ve her kelimeyi bir parmağımı kaldırarak hususi bir ses perdesi üzerinden, hususi bir tavır takına- “Ben, siz, den, kork, mam” diyorum; rak: '..h&, ve kıyı isimleri Altı buçuk saatlik sabah talim devresinden sonra suğuk su, gençliğe bir zevk ve dinçleşme vasıtası oluyor İnönü'nün bu sene i t # | h içinden pinarı kaynıyan yüzme ha- vuzunu görünce hayretiniz kaybo- luyor. İnönü'nde, bir çok tabiat varlıkla- rının hep beraber ve kaynaşmış ola- rak bulunduğuna bu yüzme havuzu bir şahittir. İçin için diyen ş olan dönemecinde gençlerle dolup boşa- ltyor. Havüzun etrafı, çit çev- rilmiştir. ve —ağaçlıktır. Genç- ler buraya, türlü türlü isimler tak- mışlar, Suadiye, Florya, Caddebos- tan, Kalamış, hattâ Marmara ve Ka- deniz... Herkes, kendi şehrinde o- kaynıyan bir hava, durmadan esen çeşitli rüzgâr, sert, yalçın kayalık- lar, yeşil vadiler, ve dağ eteğini çev- reliyen sırtlarda göze görünmeden akan sular, toprak altına kaçmış su- lar... Bu suyu hüriyeti çok sevdiğini ve etrafını sedlerle çevirmek istedikle- leri zaman, dağın bir başka yama- cıtıdan kendisine bir yol bularak kağtığını anlattılar. Şimdi buraya 120 metre uzunlu- ğunda büyük bir sed örecekler. Öy- leki, burası da bir baraj olacak ve Anadolu için bir dert olan altındaki firari su; yalfiiz kamp i- çin değil, yandaki Inonh kasabası için de faydalı bir hal alacak, Şimdiki havuz 22 metre uzunlu- ğunda ve 1.85 derinliğindedir. Tale- belerin hepsinin mayosu var ve hep- si yüzmeye bayılıyorlar. Sabahın dört buçuğundan, öğle üzeri on bir buçuğa kadar devam eden 6,5 saatlik sabah taliminden sonra, kızgın güne- şin yaladığı vücutları bu serin suda dinlendirmek onlar için bir ihtiyaç olduğu kadar bir zevk halini de al- mış. Havuz, sabah ve akşam, günün iki toprak lan bir kıyının adını vererek, suyu daha çok benimsemek istemiş. nönü'nün havüzu, bize bütün memlekete teşmil edilecek olan bir başka hususiyeti de hatırlattı : Bizim köylü, yanı başında yeni bir tesis kurulurken evelâ biraz çekin- gen ve alâkasız görünerek onu sey- rediyor. Bu devirde ondan tam bir yakınlık beklemek doğru değildir. Fakat o tesis bittikten ve faaliyete geçtikten sonra, köylünün dikkat ve tetkiki, oraya doğru çevriliyor. Bun- dan sonra intibak devresi başlamış- he-biL. en krsa hir zatat içinde kendis sine lüzumlu olan şeyleri alıyor ve sizi hayrette bırakan bir kabiliyetle ona derhal alışıyor. İnönü'nde su, yüzlerce senedenbe- ri vardı. Fakat onu kimse kullanma- yı ve hele bir havuz yaparak yıkan- mayı düşünmüyordu. Kamp, talebe- leri için havuz yapınca köylü ondan faydanlanmayı ihmal etmedi. Şim- di onlar, bir yayla çocuğu değil de, bir kıyı çocuğu itiyadı içinde bu ha- vuzlardan bol bol faydalanıyorlar. Köylülerden birine 120 metrelik yeni sed yapıldıktan sonra, buraya suyun kâfi gelip gelmiyeceğini sor- On ikinci cH Eylül nüshasiyle Ülkü on ikinci cildinin ilk sayısını vermiştir. M bu nüst da da bir çok değerli yazılar vardır. Alfabe in - kılâbı başlıklı ilk makaleyi Fuat Köp- rülü yazmıştır. Başyazıda harf inkı- lâbının ilk hedefi vuzuhla ifade edil - miştir: 1 — Orta zaman şark kültü- ründen silkinip muasır garp kültürü dairesine girmek, 2 — Kendi hüviyet- lerini muhafaza eden arap ve fars ke- limeleriyle kaidelerinden sıyrılıp gü- zel türkçeye kavuşmak. Profsör Köp- rülü geçen on senenin harf inkılâbiy- le memleketin neler kazandığını isba- ta yetecek kadar zengin olduğunu i- zahtan sonra diyor ki: “Bu mesut ne- ticeler karşısında her türkün vazifesi, Büyük Ata'sını her zamanki sonsuz bir sevgi ve saygı ile, sarsılmaz bir bağlılıkla anmak ve onun gösterdiği yolda kuvetle, inanla yürümektir.,, Orta zaman Türk - İslâm dünyasın- da vezirler başlıklı tarihi yazıya, Ül- kü'nün bu sayısında da devam edilmiş- tir, Prof. A, Mez'in bu geniş ve de- ğerli tetkiki bize bir devrin nasıl çök- tüğünü vakalar sayarak güzel bir üs- lüpla ifade etmektedir. Hakkı Tonguç'un (Köy eğitmeni - nin mahiyeti, prensipleri ve teşkilâtı- nın esasları) başlıklı on sayfa tutan yazsı değerli bir köy tetkikidir. Mu- harrir, eğitmenin kısa bir tahlilinden sonra köyde bilhassa iş ve okul terbi- yesi arasında kurulacak âhengin un - surlarını araştırmıştır. B. Tonguç bu araştırma için terbiye hâdisesinin u- mumi şekilde görünüşü üzerinde dur- muş ve kymetli bir hülâsa yapmıştır. Muharrir tahlillerinde fert terbiye- sinden grup terbiyesine geçerek köy- de bilhassa türk köyünde terbiye işini tahakkuk ettirmiye ve terbiye teşkilâ- tına temel olmıya yarıyabilecek esas - m dum, Eliyle, yalçın kayaları işaret ederek dedi ki ; “— Burada, dört camız gövdesi su var!,, Camız, Anadolu köylerinde kuve- tin ve kalınlığın en yüksek haddini ifade eder. Fakat köylünün burada- kisuyun miktarını nasıl ölçtüğü hakkındaki pratik bilgisi, her şey- deri entresandır: İnönü dağlarına kışın bol kar yağmaktadır. Köylü, dağın ve etrafındaki sırtların hep- sinin kar tuttuğu halde, havuza ya- kın olan büyük bir tepenin üstünün daıma karsız kaldığına dikkat etmiş, sinden, yerin kar tutmadığı za- man, Altiitda St olduğunu öğrenmiş olan köylü, burata suoruuguraTrüK- metmiş . ü Sonradan buraya gelen bir"alman mühendisin bu suyun kuvetine baka- rak burada değirmen işletmek üze- re imtiyaz istediğini de anlattılar. Biraz sonra İnönü kasabasını zi- yaret ettik: Burada kampm memür- ları kasab evlerine yerleşmiş- ler, yeni bir otel yapılmış. Kasabada bir canlılık, hareket, bayındırlık var, Yeni dükkânlar açılmış. Şimdi, burada üç ay çalışanların emek harcıyarak brövesini almıya çalıştıkları (C) tepesine gidiyoruz. Ülkü'nün 67 inci sayısı din ilk sayısı zengin mündericatla |çıktı ları yedi madde içinde toplamakta ve bu esaslara göre çalışacak köy eğitimi teşkilâtını iki sayfa içinde izah et- mektedir. Niyazi Berkez (Birleşik Amerika Devletleri sosyolojisi) unvanı altında Ülkü'nün son iki sayısında intişar e- den yazısını bu nüshada bitirmekte- dir. Bu güzel tetkikin bu nüshaya isa- bet eden kısmı 1860 ile 1914 arasında Amerika'da büyük sanayiin inkişafı - dır. Karakalpakların tarihine dair mate- riyaller başlığı ile P.P. İvanov'dan tercüme edilen tarihi tetkike Ülkü"- nün bu nüshasında da devam edilmiş - tir, B. Rahmi Apak, (Yeni beden terbi- yesi kanunu) başlıklı yazısına Ül- kü'nün bu nüshasında da devam et- mektedir, B. Apak bu ayki yazısında kluplarla grupların spor işlerindeki kanuni vazifelerine ana hatlariyle te- mas etmiştir. Ülkü'nün bu sayısında Ekrem A- kurgal (İslâmiyet devrinde türk sana- tı) başlığı altında kıymetli bir sanat manlar arap sanatı adını taşıyan bir sa- nat hareketinin — son yıllardaki araş- tırmalarla yaratılışında türk ve ace - minkinden daha az hissesi olduğu hal- de araplara yanlış maledildiğini, buna islâm sanatı denilmek lâzım geldiğini izahtan sonra bu müşterek sanat için- de türkün başta gelen rolünü tarihi vesikalarla izaha girişmiştir. Muhar - rir bu yazısında islâm tezyini- sana- tında türklerin tesirini tebarüz ettir - miye çalışmıştır. Yaşar Nabi (Turizm meselesi ve Türkiye) başlklı yazısında turizmin unsurları — tabiat servetleri, tarih servetleri, pitoresk, eğlence olarak — bakımından Türkiye'yi tahlil ettikten sonra bizde yaratılacak unsurlar neler olduğunu - ve turizm propagandasını anlatmaktadır. B. Yaşar Nabi iç turiz- me de iki sayfa tahsis etmiştir. Büundan sonra, günün hâdiselerin- den, İtalya'da ırkçılık başliğı altında P. Gentiyon'dan tercüme - edilmiş Zi- yaettin Fahrinin yusx vardır Muhar- rir bu y d da iki memleket iıkrıya.unda husule gelen müşterek bir noktayı izah etmekte ve İtalya'daki antiseminizm'in iç yüzünü teşrih etmektedir, Geçen bir ayın kültür haberleri kısmında türk harflerinin onuncu yı- lı, C. H, P. Genel Merkez kararları, 30 Ağustos zafer bayramı ve la rvıl""' Nâar Mmerasimişıl- e wEVU cedayı'nın nutku, İzmir fwvarmm agı- lışi yazlari gelmektedir. Hikmet Turhan Dağlıoğlu'nun An- kara kalesi başlıklı şiirinden sonra C. H. Partisince büyük muharrirler ara - sında tertip edilen piyes ve memleket hikâyeleriyle, Halkevliler arasında Küçük memleket hikâyeleri müsabaka şartları gelmektedir, Macmuanın notlar ve iktibaslar kıs- mında İbrahim Necmi Dilmen'in (9 Ağustos harf inkılâbının yıldönümü) başlıklr. bir yazısiyle Grönbech'in (Türk dilinin bünyesi) adlı kitabı hakkında Kovalski'nin yazdığı bir tetkikine başlamıştr. Muharrir bir za- | Ankara : Öğle Neşriyatı : B0 ESOYETİ Fzaş gö Kürişe gl neşriyatı — 14.50 Plâkla türk musikisi halk şarkıları — 15,15 Ajans haberleri. Akşam Neşnyatl “18,30 Karışık pli neşriyatı — 19.15 Türk — musikisi ve hi şarkıları (Halük Recai) — 20.00 Saat a; rı ve arapça neşriyat — 20.15 Türk m kisi ve halk şarkıları (Sadi Hoşses, Radii Neydik) — 21.00 Havacılık münasebetiyli! konuşma (Behçet Kemal Çağlar) — 21. Stüdyo salon orkestrası : 1 - Coleridge Taylor: Afrikanische Suite, 2 - Jean N go: Murcia 3 - Erno Kostal: Die Rose vi Granada 4 - Flotov: Martha — 22.00 Aja! haberleri ve hava raporu — 22.15 Yat program ve son. İstanbul : Öğle Neşriyatı : , 1 Fürk üsi si( Plâk) — 12.50 Hâvadis — 13.05 Tü! musikisi (Plâk) — 13.30 - 14 Muhtelif ji neşriyatı. Aksam Neşnya" : 18.30 Dans musi' kisi (Plâk) — 19.00 Konferans, Kadıköl! halkevi namına, İhsan Rifat (Üniversite| ve yüksek tahsil çağında verem) — — 19. dans musikisi (Plâk) — 19.55 Borsa haber) leri — 20.00 Saat ayarı- Graaviç rasatane| sinden naklen — Hamiyet Yüceses ve afj kadaşları tarafından türk musikisi ve şarkıları — 2040 Hava raporu — 20.43 Öl mer Rıza Doğrul tarafından arapça söyle! — 21.00 Orkestra: 1 - Leopold: Polonya .2 Flamm: Entermezzo 3 - Steraus: Tu viel Vals — 21.30 Fasıl saz heyeti: İbrahim Uy| gun ve arkadaşları tarafından — 22.10 Kor| servatuvar profesörlerinden Muhiddin Sa' dak, Viyolonsel konseri piyano refakatiylü — 22.50 - 23 Ajans haberleri, ertesi günüfl programı, saat ayarı, son. Avrupa : OPERA VE OPERETLER : 14 Şhır gart — 17.30 Alman ıstaiyanlan — Roma, ORKESTRA KONSERLERİ VE SEN: FONİK KONSERLER - 12 Hamburg 4 20 Beromü — 20.10 Ki 20.4 Droytviç — 21.20 Brno — 21.,30 Mılıno - 21.50 Budapeşte, SOLO KONSERLERİ 17.15 Roma — 20 London - Recyonal . NEFESLİ SAZLAR (Marş v.s.) : Breslav — 17.30 Doyçland Zender — 18.20 Prag — 20.10 Stokholm. ORG KONSERLERİ VE KOROLAR 12.5 Stokholm — 16 Paris P.T.T.. HAÂFİF MÜZİK : 6.10 Hamburg — 6.30 Alman istasyonları — 8.30 Alman istasyon' ları — 9.30 Berlin — 10.30 Hamburg — 1f Laypzig, Münih — 1410 Frankfurt, Ko' lonya — 14,15 Berlin — 16 Ştütgart — 16.30 Alman istasyonları — 17 Berlin — 19. Varşova — 20 Brüksel — 20.40 Tuluz — 24 Alman istasyonları. HALK MUSİKİSİ : 11.30 Ştütgart. DANS MÜZİĞİ : 22 Floransa — 225 Karaköri — 22.30 London - Recyonal —| 22.50 Lüksenburg — 23 London - Recyonali Roma — 23,10 Budapeşte — 23.30 Droytvid| Milâno, tenkit makalesinin tercümesi ve Hi Turhan Dağlıoğlu'unun (Edirne'de Ayşe kadın hanı) na âit bir tetkiki konulmuştur. Halkevlerinin bazı neşriyatı Ülkü" nün bu sayısında da tahlili edilmiş; tir. Bir okwve--— * T0tAFTT diye Ülkünün ner sayııında tatlı yazılarını okudu- ğumuz Nahit Sırrı'nın bu nüshadakii - g rE :16.30 Laypzig — yazısı şu başlıklar altındadır: Kırşe- hir tarihi ve o münasebetle - Colet- te'in tiyatro tenkitleri ve o münase-| betle - tercüme meselelerinden biri. Mecmuanın bibliyoğrafyaya ayrı-| lan sayfalarında da A, Caferoğlu, Varşova'da neşredilen A. Zajanezkor wski'nin Manuel Arabe de la langut des Turces et des Kiptehak adlı kita” bını üç sayfa içinde tahlil etmekte- dir, Ülkünün bu sayısına A, Ertem'in (Garip bir hal) adlı şiiriyle A. E- imzalı ve (Ayşe) unvanlı bir şiir kon- muştur, GÜLÜNCÇ HİKÂYE par- kukla oynatıy gibi... Biraz daha ileri gidecek olursam parmaklarıma kâğıt- tan birer de şapka geçireceğim. Bunun ince, zeki- ce bir şey olduğunu zannetmez misin? Sonra, saçlarını lııldır_ıp cesur alnımı meydana çıkararak: — Bunu nasıl yaptığımı sana göstereceğim. Ani surette siması değişip büyüyüvererek çocuk- cut bulunmalı, — Elbette!... Yazan: ANATOL FRANS zım, İhtilâl içimde, ruhumda, her tarafır»> mev- anladın mı? — Sen İhtilâl'i biliyor musun? Tabii tarihleri iyi bilmiyorum. Fa- kat o çağın ne olduğunu hissediyorum. Bence ihti- lıl' çapraz bağlanmış bir omuz atkısı altında göğ- sü gururla luıbarını; ve çizgili bir eteklik içinde ba- iyle ıerbeıl lmaktır, ve, ihtilâl, ya- ça bir gurur ve sakin bir safiyetle: Ka * — Hayır efendim, sizden korkmuyorum. Neden korkacakmışım ki? Beni luzıgmızı du;ıırmel: is- tediğiniz halde lütfüma sığ İ;to böyle! p si bilmediğini Siz haysiyetli bir insansınız. g” duğumu şu bana, dü Çatınız altında bulun- sunuz, Şövaliye Am- ber'e şu pırmıklıktuı ıçeı-ı girdiği vakit ne dedi- nizse onu diy l vinizdesiniz: Emndımı." Felisi'de ruh ve çehre değiştirmenin esrarlı ver- gisi vardı. Linyi, bu güzel yılının sihri altındaydı. — Hayrete şayansın ! iniz ki, “Kendi e- i dinle, canım. Merdiven merdiven yanak- larıma kadar düşecek frigelerile keten bezinden K K6 ü koeuıuı bir lmlı!ıın olacak. Zıı, bılıyonun ki, caklar ki... hastalanacak. Kötü ve küçül mermer gibi beyaz olan alnı küçük kız tavrını takınmıştı. Rober ona yaklaşıp gözlerinin sihirkâr mavili- — gine baktı, ve, bir akşam evel, kok ıleşı karşısında- — lnıııh Eelîıi'nın ıılıı;;_/yo 9 Rober onu piyes hıkkındı isticvap etti. Ve piye- gördü. Fakat Felisi bunu bilmiye muhııç değildi. Seziyordu, kendine lâzım olan her şeyi insiyakla buluyordu. | — Provalarda, mem. Hepsini seyircilere saklarım. Romiyyi bunla- rı gördükçe mosmor olacaktır... Hepsi öyle kıza- Ah! sevgilim, Fajet, kıskançlığından tesirlerimin hiç birini belli et- ük bir iskemleye oturdu, Demin pembeleşmişti; gene Çeviren: NASUHİ BAYDAR karşı kötü yürekli olduğunu düşündü; fakat bun- ları müsamaha ile düşündü. Düşündü ki Felisi en âdi tiyatrocuları seviyor veya, hiç olmazsa, onlara râm olmıya rıza gösteriyordu; fakat Rober bunu da Ona dair bildiği her türlü hatırladı. Onu sev- mekte olduğunu, ve bu sevginin Felisi'nin güzel ol- göre güzel olmasından ileri gelılıgııu hissetti; nihayet, onu canlı bir cev - her ve kıyaslanmaz bir sanat ve şehvet eseri oldu- ğu için seviyordu, Gözlerinin sihirkâr maviliğine, ziyadar bir su altında sanki küçücük yıldız parça- larının yüzmekte olduğu göz bebeklerine baktı. l K mesi neye yarıyordu ki? Felisi onun hakkında iyi bir hatıra muhafaza etmekten başka bir şey iste- miyordu, Zaman zaman gelip onu görecekti, Fakat kendisini tâkip ve tahviften vazgeçmeliydi. Onu okşayıp tatlı sözlerle avutmıya çalıştı: almak i iş ol: biî bir şeydir bu. Fakat sen esas itibariyle fena bir insan değilsin. Artık dargın durma. Beni artık kor- merhametle dı'iu'indı'i. fi Trğr fakat acı duymad P AT p Ona öyle derin bir bakışla baktı ki rın bütün vücudunu delip geçtiğini nun ruhuna nüfuz etmiş olduğundan emin, başını iki eli içine alıp gözleri gözlerinde: — Eh işte böyle! Evet, ben kötü bir tiyatrocu kı- zım; fakat seni seviyor ve parayı aklıma bile ge - TC tirmiyorum, Ben değerde olan kadınlar çok değil - dir. Ve sen de bunu pek âlâ bilirsin. XV Bu-ihznıı Eu' gün tiyatroda görüyor ve bı—lîlçe Nantöy h tuvalet her akş y ne hararetle çalişıyordu. Yavaş yavaş sükünet bu - luyor, gecelerini daha az halecanlı yurken elini tuu&yı artık anasını mecbur etmiyor, ve kâbuslar arasında nefesi daralmıyordu. Böylece on beş gün kndar bır zımın geçti. Sonra, bir sabah, iyor ve Sesil rolü- geçiriyor, u- saçlarını tarar- ken, hava bulanık olduğundan başını aynaya doğ- ru uzattı, ve orada, kendi yüzünü değil, ölününki- ni gördü. Dudağının kenarından. kanlar sızıyor, gülüyor ve ona bakıyordu. Bir arabaya amelede bulunmuş lı ve aff O zaman, Felisi, faydalı ve iyi addettiğini yaptı: binip onu görmiye gitti. bulvarından geçerken çiçekçisinden bir demet gül almıştı. Ona bu gülleri götürüyordu. Onu gömmüş oldukları yeri gösteren küçük siyah haçın önünde diz çöktü. Ona hitap etti. Makul olmasını, kendini rahat bırakmasını ondan rica etti. Evelce sert mu- diledi. Hayatta daima iyi geçinilmez, Fakat şimdi Sen - Mişel olduğundan dolayı ondan af liydi. K i böyle tâzip et- Felisi bu naza- duydu. Ve o- anlıyorum. Ta- N e$KrOoJurlRri cu ha gt aF van KA MER eg erkmis S z aF e arm L - 9 esrr a s gn dalHa kutma. Artık bir daha gelme, Ben geleceğim; da - ha sık ıelncek ve sana çıçekler getı:ecegım Ü el ı RERLA onu üde ai