24 Ağustos 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

” b a. üŞ z ULUS 24-8 -l/ p AN ŞEHİR İÇİNDE ANKETLER Eğer bakanlıklarda ucuz bir — memur İokantası kurulursa.. Ki buna imkân da vardır Maaşı az olan memurlarımız: büyük bir dertten kurtulmuşs - olacaklardır A nkara için “memur şehri” di- yenlere; diğer vilâyetleri - mizde halk hizmetlerinde vazife al - mış vatandaşların sayıları göz ö- nünde bulundurularak; hak vermek lâzımdır. Şu rakamlara bakınız: An- kara şehrinde umumi idare tâbiri ile vasıflandırdığımız — Administration publigue'de çalışanların sayısı 16.539 erkek, 682 kadın olarak 17221 dir. Bu rakama, adliye ve hukuki yar- dım işlerinde çalışan 673, demiryol- larında çalışan 654, tramvay ve u- müumi otobüslerde çalışan 68, posta, telgraf ve telefonda çalışan 540; nakliyat, seyahat acenta ve idarele - ri, dahil değildir. “Umumi idare” çerçevesi içine giren 17221 nüfus, kısaca “memur” adını verdiğimiz l Yazan: (emal Kufay pamadıklarını temin edebiliyorlar. İki ana iş : A tıkara'da memur ve onun ha- yatı hatıra gelince, ilk ola - rak karşımıza çıkan ana mesele, şüphesiz ki, onun başını sokabile- ceği yuvasıdır. Evi... Bu hattâ da - ha geniş düşünelim: Bu evin mül- kiyeti ona ait olmasın, fakat o, ek- meğinden, en zaruri masraflarından, en tabit ihtiyaçlarından keserek kira vermekten kurtulsun. dır. Hiç bir vilâyette bu :ukam, umu- mi nüfusa nisbetle, bu kadar çok değildir. Meselâ nüfusu, Ankara'dan beş misli fazla olan İstanbul'da, me- müur sayısı, Ankara'nın dörtte biri - dir. Büyük bir vilâyetimiz olan Ay- dında umumi idarede vazife alan vatandaş sayısı 671 dir. Ankara'ya memur şehri diyenler, bu büyük rakam farkına dayanarak bu teşhisi koymuşlardır, O halde ? adem ki Ankara bir memur şehri hiç olmazsa memur sayısı itibariyle rakipsiz, bir şehir - dir. O halde başşehrin nüfusunun hemen hemen beşte birini kendi çevresi içine alan bu iş sahiplerinin kendilerine hâs olan ihtiyaçları, ar- zuları ve kendi huzurları için gör- mek istedikleri tesisler vardır. Bil- hassa “memur” adını verdiğimiz bu yirmi bin ankaralının; kazançları, hayat şartları, telâkkileri, ve tek ke- lime hlinde yaşayışları arasındaki büyük fark, onları belli başlı bir mevzu olarak karşımıza çıkarıyor. Evelâ memurların kazançları ara- sında büyük farklar vardır ve asıl üzerinde dikkatle durulması lâzım - gelen meseleler, yirmi bin rakamı arasında en yüksek sayı kazancı - mesken zammiyle birlikte - aylık geliri 100 liraya kadar olan kısma aittir. Bundan dolayıdır ki, Ankara- da memurlarımn hayatını tanzim ve onları daha neşeli, daha rahat, daha kolay ve ucuz bir hayata kavuştur- mak meselesi bahis mevzuu olunca, ilk hatıra gelecek olan tip, kazancı, 60-100 lira arasında olanlardır. Çünkü bu haddin yukarısına çıkan- lar, tedbirlere lüzum kalmadan, kendileri içinı az para alanların ya - Şu rakamlar, birçok defalar tek- rarlamış olmamıza rağmen, Anka- ra'ya ait her bahiste o kadar iddia ve yer sahibidir ki, onlara temas etmeden doğru bir netice çıkarmı- ya imkân yoktur: Başşehirde 36447 evli erkek vardır. Her evli erkeğin - normal şartlar altında - hayat ar- kadaşı da yanında bulunacağına gö- re 36447 de evli kadın bulunması lâ- zım değil mi? Hayır! Ankara'da an- cak 19916 evli kadın vardır. Ve ge- ri kalan 17 binden fazla aile kadı - nı; oturacak yer olmaması yüzün - den, mesken buhranr olmıyan ve dolayısiyle alâkası bulunan diğer yurt köşelerinde oturuyor. Ve eşin- den ayrı düşenlerin çoğu, az ka - zançlı memur karılarıdır. Şu basit görünen hâdiseye dikkat ediniz: Bir umum müdürlükte çalışan evli 12 küçük maaşir memurdan beşinin ailesi memleketlerindedir. Geri ka- lan 7 sinden ancak ikisi, biri arka Cebeci'de, diğeri Dağ mahallesinde oturabilmektedir .Son kalan dör - dünden ikisi ankaralı ve yerlidir, diğer ikisinden birisi bir akrabası, diğeri babasiyle birlikte oturmakta- dır. Halbuki şu iki şey, başşehrin is- tikbali için, bir idealimizdir: Bol nüfuslu kalabalık Ankara.. Daha mamur ve boş olan etrafı mesut aile yuvalariyle dolmuş olan Ankara... Şimdi, evinden ayrı yaşıyan 17 bin aile kadınının Ankara nüfusu için ne büyük bir kazanç ve ev sahibi olmak imkânını bulan memurun ku- racağı binlerce evin Ankara için ne farklı bir dekor ve hayat kaynağı olduğunu düşününüz. Bahçeli evler Kooperatifinin ev sayısı ancak 170 olan mahallesi bayındır Yenişe- hir ile yeşil Çiftlik arasındaki gön- lü karartan sarı ve boş manzarayı kapadı. Bir de bu 170 rakamının ö- nüne iki sıfır daha koyarak onu yüz misli büyütünüz: Çünkü Ankara- daki bütün ev ve apartımanların sa- yısı 17372 dir ve bu ihtiyacın ancak yarısı'dır... Ufak memur, daha çok şehirde veya Bakanlıklar mahallesine şehir kadar üzak olan Cebeci ve çevresin- de oturur. Yenişehir'deki konforlu ev veya apartıman kirası onun ödi- yemiyeceği kadar pahalıdır. İşte bu vaziyet, bugün üzerinde duracağı - mız ve onün için ikinci bir ana iş olan meseleyi meydana çÇıkarıyor: Yemek meselesi... Göze batmıyan mesele : azı işler vardır ki, birden bi- re göze batar ve bütün fi - kirler, onun halliyle meşgul olur. Bazı hâdiseler, binleri, on binleri yakından alâkalandırır. Mustarip eder, fakat nihayet, yalnız o alâka- lrların iç hayatlarına temas ettiği için bir iç - dert halinde yaşar... Her sabah Yenişehir'deki devlet sitesine işinin başına gitmiye mec- bur olan ufak memurun öğle yeme- ği meselesi bu tip işlerdendir. Şehirdeki Başvekâlet, Maliye ve Maarif vekâletleri hariç, 8 vekâ- let Yenişehir'dedir ve bunlar, me - mmurları en çok olan vekâletlerdir. Yenişehir'de vazife gören memur sayısı, vasati bir hesapla, beş bini çok aşmaktadır. — Bu binlerce memurün, büyücek bir lokantası olmıyan Yenişehir'de öğle yemeklerini nasıl yediklerini hiç merak ettiniz mi?. Bu memur- Tarımız için en büyük dertlerden bi- ridir ve ev meselesinden sonra on- ların hayatında yer alan ikinci ve halli çok güç olan, fedakârlık isti- yen bir iştir. Şehirde oturan bir memurun her gün öğle yemeği yemek üzere evi- ne gidip geldiğini düşününüz: Öğ- le tâtili bazı devlet dairelerinde bir, bazılarında bir buçuk saattir. - Yaz mevsimi dolayısiyle yaz aylarına mahsus olmak üzere devam eden ve 15 eylülde bitecek olan mcvsim me- saisi müstesna olarak. - Bu müddet göre günde yalnız kırk kuruş nakil masrafı ödemiye mecbur kalıyor de- mektir. 70 - 80 lira alan bir memur için değil, 100 - 120 lira alan bir memur için bile bu mikdar, ancak mecbufiyet dolayısiyle ödenen bir paradır. Bir de, bir yandan evi şehirde o- lan bu küçük memurun öğle yeme- ğini Yenişehir'de yemek mecburi - yetinde olduğunu düşününüz: Ya beraberinde yiyeceğini getirecek, ya bazı vekâletlerin altındaki 10- kantalardan birinde yiyecektir. Be- raberinde ve ekseriya sandüviç, yu- murta, köfte gibi kuru şeylerden ve nihayet bir güzel sefer tası için- de getirilen yemekle, günde asgari sekiz saat çalışan bir vücudun lü - zumlu kaloriyi alabilmesine nasıl imkân vardır? Vekâletlerin alt kat- larında işliyen lokantalardan birin- de yenecek bir yemek de 45 - 50 ku- ruştur ve ufak meur bu paramyı ö- deyemez. Bir memurlar lokantası akat Ankara, yiyecek içecek bakımından ucuz bir şehir - dir. Eldeki rakamlar gösteriyor ki, bilhassa bu sene içinde Ankara İs- tanbul'dan daha ucuz bir şehir ol - muştur. Gerek İstanbul, gerek An- kara ticaret odalarının beş nüfuslu ve vasati gelirli aileler için hazırla- dığı hayat endekslerinde Ankara ile İstanbul arasında yiyecek ve içe - cek maddelerindeki fiat farkları, Ankara lehine olarak gittikçe ka - panmaktadır. Bu şartlar altında ankaralİr me - mur niçin bir sandöviçle öğle ye - meğini geçirsin veya niçin yüksek bir para ödeyerek yemek yesin? Onun için meseleyi ucuz memurlar lokantaları şeklinde halletmek daha akla yakın geliyor. Bu işin çok müsait safhaları da vardır ve o kadar müsait imkânlar mevcuttur ki, bunları gözden ge - çirdikten sonra, az maaşlı memura rahat bir yemek yedirmemenin bir günah veya kayıp olacağına inan- mamak elden gelmiyor. Bakınız: Her vekâlette bu ihtiyaç düşünüle- rek yemek salonları yapılmıştır, hava gazı vardır, mutfak tesisatı mevcuttur. demirbaş eşyası bile bulunuyor.... Bütün bu imkânların yanına, bir de, ucuz ve iyi yemek yemeye has- ret çeken binlerce müşteri ilâve e- diniz: Bu zamanda gerçekleşmesi bu kadar kolay olan bir mevzu, hat- tâ bir ticaret mevzuuna kolay ko- lay rastlamak mümkün müdür? Bakanlıklarda açılarak memurla- rımızın en büyük derdini hallede - cek olan böyle ucuz lokantaları kim tesis etmelidir? Belediye mi, me - murların aralarında yapacakları bir kooperatif mi, yoksa münasip mü- teahhitler mi?... Rakamlarla üzerinde tetkikler zarfında evine gidip yemegını ye- dikten sonra dönmek için Bakan- lıklar mahallessi - şehir arasındaki dört kilometrelik mesafeyi yürüye- rek gidip gelmek çok güçtür. Bil - hassa kışın soğukta ve yazın sıcak- ta bu bir derttir. Otobüse binmeyi tercih eden memur yirmi- kuruş o- tobüs parası verecektir. Sabah ve akşam için de aynı parayı verdiğine yaparak ve alâkalılarla konuşarak bu mevzu üzerine tekrar dönece - ğiz. Hâdise kısaca şudur: Vekâlet- lerde çalışan ve çoğunun maaşı pek yüksek olmıyan memurlarımız; yol yürümiye veya nakil parası vermi - ye katlanmadan ucuz ve temiz yemek bulabilirlerse büyük bir dertten kurtulmuş olacaklardır. Bazı vekâletlerimizde | Dünyada neler oluyor RADYO Bahçede uyku çeken havadan gelme misafir Fransa'da, Amyen şehri civarında bir adam sabahleyin yataktan kalk- mış, bahçesine çıkmış. Bir de ne gör- sün : Bahçenin ortasında büyük ve yu- varlak bir şey şişip duruyor. Adam birdenbire şaşalamış. Gözlerini oğuş- tururken kendi kendine: “Acaba ka- baklardan birisi bir gecede bu kadar büyümesin!” Diye düşünerek, gözle- rini açmış bir dahabakmış. Hayret e- dilecek şey değil mi: Bâahçenin orta - sındaki gördüğü şey büyük bir balon, Hemen o tarafa doğru yürümüş. Bir de ne baksın adamın birisi yerâe uza- nıp hareketsiz bir halde yatıp dutu- yor. Adamcağızın balonun sahibi öl- müş diye ödü koymuş. Fakat ayak se- sinden birdenbire uyanan bu vakıtsiz misafir ev sahibine gülmüş: — Sabahlar hayrolsun, demiş, ben neredeyim? — Amyen civarında Atis'de benim bahçemin içindesiniz. — Sizin bahçede ne güzel uyku çe- kiliyor! Misafir ev sahibine semayı göste- rerek: — Ben şuradan indim, demiş. Meğer adam fevkalâde balon merak- lısı imiş. Bu 34 üncü uçuşu imiş. Ge- ce geç vakıt bu civara gelmiş. Gidece- ği yer çokmuş. Etrafı çevrili bulunan bu bahçenin içine inip sabaha kadar huzur kalple uyumuş. Dünyada ne kadar demiryolu var ! Dünyadaki demiryollarının uzun - luğu 1840 senesinde 7.679 kilometre kilometre idi. Nil ve Ren nehirlerinin mecmu uzunlukları kadar. Yirmi sene sonra bu yekün 108.000 kilometreye Şıkmıştır. Bu mesafe dünya muhitinin iki buçuk mislidir. Tekrar yirmi sene sonra yani 1888 de 372.000 kilometreye varmıştır. Bu mikdar ise dünya ile ay arasındaki mesafenin iki mislidir. 1920 senesin- de 1.160.000 kilometre, yani Hattrüs- tüva tulünün 29 mislidir. 1935 de 1.329.460 kilometreyi yani güneşle dünya arasındaki mesafenin 28 de bi- rini bulmuştur. Bir reklâm usulü Paris'teki talebe mahallesi olan Kar- tiye Lâten'de bir otelci yeni bir pan- siyon usulü bulmuştur. Bir gün için 28 frank, ikinci gün için 16 frank 80 santim, üçüncü gün l1 frank 20 san- tim para alıyormuş. Bu suretle orada bir gün kalan bir adam, bir daha çıka- mryormuş. Bir fransız gazetesi bu a- dama şöyle bir akıl öğretiyor: “Bu- nun daha iyisi ilân vermektir, diyor, on beş gün kalan ilk sekiz günde her gün 50 şer frank vereceksiniz, müteca- kip günlerde hiç bir şey vermeyin, hat- tâ yemeniz içmeniz de benden olsun.” De diyor. Her ne kadar yevmiye 25 frarı.ga ge- 1 Ankara : Öğle Neşriyatı : e neşriyatı — 14.50 Plâkla türk mus! halk şarkıları — 15.15 Ajans haberlefi Akşam Neşrivatı : di | 18.30 Pi riyatı (Dans) — 19.15 Türk musikii: bule) — 20.00 Saat ayarı ve arapça — 20.15 Türk musikisi ve halk (Haluk Recai) — 21.00 Konferans: & Vefik Vassaf) Sıhi konuşma — 2115 yo salon orkestrası: | - Golondle Afr h Suite, 2- ) Ungari Scher Tanz No:1.3 - Bortki Cavette - Gaprice, 4 Robert Stolz: sera Signorina — 22.00 Ajans habi 22.15 SON İstanbul : Öğle Neşriyatı * M Musikisi — 12,50 Hâvadis — 13.05 £? türk musikisi — 13.30 Muhtelif pllk yatt— 14 Son, Akşam Nesri: Şi esriyatı : 18.30'PlA musikisi — 19.15 Kenferans:; Fatilı namına - Vildan Aşir (Sporlar, g' cukları nasıl yetiştirelim, ... 19,55 haberleri — 20.00 Saat ayarı « Gren' satanesinden naklen — Faide ve tarafından türk muüsikisi ve halk şif5 — 20.40 Hava raporu —20.43 Ö Ömi Doğrul tarafından arapça söylev Saat ayarı: Bedriye Tüzün. Şan sti keıuıu refakatiyle — 21.30 Vedlı d. pebaşı belediye bahçesınden nakleri Son haberler ve ertesi günün progrâff 23 Saat ayarı: SON. Avrupa : OPERA VE OPERETLER : ü yana — 19.30 Droytviç, Solfya, Praı 20.15 Frankfurt — 21 Roma — 24 FE furt. SENFONİ VE ORKESTRA KON* LERİ : 14.10 Laypzig — 18.15 Bresli 19.15 Hımburı — 20.15 Frankfurt — ” Prız 1I, — 20.30 Strasburg — 20.45 D viç — 21 Prag — 22 Varşova — 22.15 senburg — 23 Kopenhag ODA MÜZİĞİ : 17 Brüksel — 1820 Li zig — 20 London - Recyonal, SOLO KONSERLERİ : 1410 Hi sun 11. — 15,15 Alman istasyonları — Sarbrük — 17 Berlin — 17.15 Roma f Brüksel IL., Königsberg, Varşova — 18.15 Hamb 18.25 Münih — 18.40 Droytviç — 19 # lav, Köln, NEFESLİ SAZLAR : 11.05 Prag $ Breslav, Danzig, Köln, Laypzig — Melsingfors - Lahti. 4 ORG MÜZİĞİ: 18.30 Köln — 21.10 münster — 22.10 Milâno. HAFİF MÜZİK: 5 Breslav — 6.30 B lav, Köln — 8.30 Breslav, Franfurt, — 10.30 Hamburg, Viyana — 12 Si Ştütgart — 13.15 Breslav, Köln, M 1410 Frankfurt — 14.15 Berlin — 5 Hamburg — 16 Breslav, Hımhurz. zig, Münih; Ştütgart, Viyana Be Sarbrük — 18.30 Frankfurt Alman istasyonları — ©| Kopenhag — 20.10 Breslav, Ştütgart — 20.15 Alman istasyon Hamburg, Viyana — 23.30 Alman yonları — 24 Münih. HALK MÜZİĞİ : Ştütgart. DANS MÜZİĞİ : 14.10 Viyana. 11.30 Ştütgart “ Kazanç Vergisi Tatbikatı 3470 numaralı kanunu da ihtif etmek üzere en son hükümle göre yazılmıştır. Yazan: Nihat Âli Üçüncü 616 büyük sayfa, fiatı 3 lirad Haşet şubelerinden, diğer kitâ çılardan arayınız. lir ama ilk bakışta insan — Zuınedeneııı © ana mahsus bır sebep de var- dı. Sedire uzandığım vaziyette başım pek aşağıda idi, Cigara yakmak için başımı kaldırıyor ve he- men indiriyordum, Bu vaziyet kabüsa bilhassa pek müsaittir. Muhayyel şekiller ve sesler görmek ve işitmek için bazan baş aşağı yatmak yeter. Bunun içindir ki yavrum size bir uzun ve bir de dört kö- şe | yastıkla yatm tavsiye ederim. Nantöy gülmeğe başladı. — Öyle ise annem gibi!... Şahane! Sonra başka bir fikre geçerek: — Sokrat, şuüu kana söylesenize: Başka birini göreceğiniz- neden bu pis herifi gördünüz? On- dan bir eşei. kiralamışsınız, ve artık onu düşünmü- yordunuz. Hehikates uhaf şey. — Başkasını görmeyip de bunu neden gördüğü- mü benden soruyorsunuz. Size bunu söyliyebil- mek cidden güçtür. Ekseriya samimi düşünceleri- mizle münasebattar olan kâbuslar, nazarımızda onların hayalini temsil eder: Bazan da bunlarla hiç bir veçhile alâkalı olmayıp bize büsbütün baş- ka bir simayı gösterirler. Trüble hayaletlerden korkmaması için Nıntoyo tekrar nasihatlar etti: N — Ölüler geri gelmezler. Bunlardan biri size gö- rü k olursa zihninizdeki bir hayali gördüğü- nüzden emin olunuz. Nantöy sordu: — Ölümden sonra hiç bir şey mevcut olmadığı- nı bana temin edebilir misiniz? — Yavrum, ölümden sonra, sizi korkutabilecek hiç bir şey mevcut değildir. Nantöy kalktı, küçük çantasını ve rolünün müs- e deıiuiılı_lı,ılinidolııw_ıu_um; ) GÜlÜN( HİKÂYE b Yazan: ANATOL FRANS Çeviren: NASUHİ BAYDAR — Siz hiç bir şeye (i y Sokratı ile k $ göz kapaklarını ve sararmış renkleri- ğım, ni arzediyorlardı. Gazeteciler, aktörler, piyes mu- Doktor onu bir müddet mabeyn odasında alı- koydu, kendıne bakmasını, sakin ve heyecansız y I ini tavsiye etti. — Smıtunııdı bunun kolay olduğunu sanıyor- sunuz!.. Yarın Fuayyede bir provam, sahnede bir başka provam, bir elbise provam var, Bu akşam oynuyorum. Ve işte bir seneden beri bu hayatı sü- X Kubbelerde duaların yükselmesine tahsis edil- miş büyük boşluk altında insanların renk renk sü- rüsü, koyunlar gibi, biribirine giriyordu. Etrafı aydınlatılmış ve üzerine çiçekler serpil- miş,musallanın önünde hepsi mevcuttu: Dürvil, ih- tiyar Mori, Dölaj, Vikar, Destre, Leon, Klim, Val - roş, Aman, Renyar, Pradel, Romiyyi, ve rejisör Marsjey. Kadınlar da hep beraber orada idiler: Madam Ravo, Madam Dus, Elen Midi, Düverne, Herşel, Falanpen, Stella, Mari - Kler, Luiz Dal, Fajet, Nantöy canlı mersiyeler gibi diz çökmüş ve siyahlar giyinmişlerdi. Aralarından bazıları dua kitaplarından okuyorlardı. Ağlıyanlar vardı. Hep arkadaşlarının tab-'ona hiç olmazsa sabe' oğuğu Yi AŞ | Kd A / harrirleri, tiyatro ile geçinen bu sanatkârların bü - tün aileleri ve bir meraklı kalabalığı miberi doldu- ruyordu. Hânendeler, Kiriye Eleison'un acıklı fer- yatlariyle bağırıyorlardı. Papas mihrabı öpüp hal- ka doğru döndü ve : — Dominus vobiscum, dedi. Romiyyi oradakilere göz gezdirip: . — Şövaliye'nin cenazesine epeyce kalabalık gel- miş, dedi. Fajet : — Luiz Dal'a bak, dedi. Yaslı hali almış olmak için siyah kauçul bir b giymiş. Pradel ve Konstanten Mark'la bırhkte biraz ge- ride duran doktor Trüble alçak sesle, âdeti veçhile ahlâki tefekkürlerine devam ediyordu : — Dikkat ediniz, dedi. Mihrapta ve tabutun et- Dua eden papas, okuyordu : — Nolumus autem vos ignorare Fratres de dor- mientibus, ut non contristemini, sicut et caeteri gui spem non habent. Durvil, Romiyyi'den sordu : — Floranten rolünü kim alıyor ? — Renyar: Bu rolde Şövaliye'den daha kötü ola: — maz, Pradel, Trüble'yi kolundan çekti : — Doktor Sokrat, âlim sıfatiyle, fizyolojist sıfa * tiyle, ruhun ölmezliğine dair ciddi imkânsızlıklar mihrabın sağında, alçak ıeıl" görüp gö izi bana söyl âizi rica ediyo ” rum, iş Bunu d şahsi lümat almıya htac faz” la iş güç sahibi ve ameli bir adtam gibi soruyordu. — Doktor Trüble : a — Aziz dostum, Sirano'nun kuşu bu hususta N© derdi, şüphesiz bilirsiniz. Sirano dö Berjörak, bir gün, iki kuşun bir ağaç üzerinde konuştukların' “işitti. Birisi şöyle diyordu: “Kuşların ruhu ölmez” dir. Öteki cevap verdi: — Bunda şüpheye mahal | yoktur. Fakat aklın almıyacağı şey ne ı'll'“' rı, ne tüyleri olan, kanatsız, ve iki ayak üz! rafında, mum yerine, bilârdo sopaları küçücük kandiller yakmışlar, ve bu suretle de Al- lâh'a âdi cins zeytinyağı arzediyorlar, Mabette ya - şıyan dindar ulımlır işte boyle, tanrılarına karşı ufık tefek y lıkl her yül işl dı'.Bıı iishede benim degıl, zanne- ĞMı Rönan'ındır. yürüyen mahlükların, kıııılır gibi, olmeı bir ruha — Hrzeğida” malik olduklarını idir.,, Pradel : Ş -| — Bu ergununu dinlemek de bana .ıma.ıuı“' şünceler veriyor. — Reguiem oeternam dona eis, Domine. — ğ (Sonu vurz ——

Bu sayıdan diğer sayfalar: