6 Temmuz 1938 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

HAYAT ve SIHAT Nn Yemeklerde şarap yahut bira iç- âdet olan memleketlerde, ara - sırada — tâbir caizse — kuru ku- uya içilecek suyun mutlaka iyi insten olmasına lüzum görülmez. ol Oralarda şıkır şikir akan pinar sü- A fın karşısında keyfe gelerek u'_dııkı bardak şarap içerler. Sade a içmiye mecbur oldukları zaman içerisine bir iki parça kahve şe- keri atarlar, yahut birkaç damla na- 'ne ruhu katarlar. _anh'ı bira ve şarap ancak keyf 'lgıldii'mden, susuzluğu gider- için içtiğiniz suyun pek büyük e yeti vardır. Bir iklimin iyiliği havasının vasıflarından önce suyu- un iyiliği ile belli olur : Bak Sıtambul'un şu Saadâbadı nev bünya- nına, ç Adım'in_cınlu katar abu havası canına! Yerinden hoşnut olmıyan eski za- man Sıvas defterdarı bile “Meclisi .iduai vilâyetin abu havasile” imti - arlâ zaç edemeciğinden istifa eder. Her- dökes suyu iyi bir yere gitmek ve her yerde suyun en iyisini içmek ister. d Bizim köydeki meşhur lokantacı da v bunu bildiği için, geçen gün : # bardağı dolduracak kadarı —Bay, bugün ayranıiyi su ile yaptım, mutlaka içeceksin... © Diyordu. Suyun iyi olmasına veri- lçn bu kadar ehemiyetten dolayı, bi- zim memleketimizde bir bardak su, /— başka yerlerde bir bardak şaraptan daha pahalı içilirse de, herkesin en iyi sudan içmesi haksız da sayıla- imaz. . Fakat, en iyi su hangi sudur? Pı - nar suyu mu, dere suyu mu, sarnıç suyu mu ? Her yerde halk pımarlardan çı- suları ötekilerin hepsine tercıh g ©der. Vakıa, kireci az, yahut kireçli olmakla beraber pek sert olan taşla- k riın arasından çıkan pınar sularının içinde maden maddeleri az olduğu gibi biraz da uzvi madde bulundu- —ğundan pınar suyunun lezzeti iyi. hazmı kolay olur. takat mikroplarla kirlenmek ba- — kımından, pınar suyu işi pek karışık bir iştir, Suyun pınardan fıçılara ya - C hut şişelere konulurken, sonra ev- lerde boşaltılırken kirlenmesini söy- lemek istemiyorum. Bu, bizi daima kq?kutm eski derdimizdir. Ağzı Mühürlü şişeler içinde, bir büyücek bize 5 kı_ıruga, bazı yerlerde 10 kuruşa, yir- mi kuruşa verilen en meşhur pınar ıulı_rınuı mikroplardan ne derecede temiz olduklarını hiç bir vakit bile- meyiz, Bundan daha ehemiyetlisi pmar suyunun aslından temiz olup olma- dı.gıdn-. Pınar suyu aslında mutlaka Mmikropsuz demek değildir. Küçük, az si veren pınarlar belki aşlında temiz olabilir. Fakat büyük, çokça $U veren pınarların suyu geçtiği top- rağın haline göre değişir. Kireçli toprıklırğ.n geçen su pınardan da çıksa temiz olamaz. Kumlu toprak- ieola c Seçmesi lâzımdır. Onu da ;î:lo" tetkiki yapılmadan bileme- d En iyi su rı bazılarında hayvanları zehirliye- cek kadar çoktur. Sonra, mikrop- larla kirlenmesi de pek çok muhte - meldir. Bunlara karşılık, yağmur suyu, her taraftan iyice kapalı, derin ve zemini taşlarla örtülü iyi sarnıçlar içinde toplanınca, içmesi hiç de fena olmıyan, hem de mikrop bakrmın- dan en ziyade emniyet verecek en iyi sudur, Eskiden şehirlerin her eve kadar temiz su veremedikleri za- manlarda hekimler en iyi su olarak sarnıç sularını tavsiye ederlerdi. Fakat bu zamanda her eve kadar temiz ve iyi su temin etmek şehirle- rin en birinci vazifesi olduğundan artık evler yapılırken bir de sarnıç yaptırmak hatıra gelemez. Belediye şehre lüzumu olan suyu, pımarlarda, derelerde, yerin altında, nerede bu- labilirse oralardan alır, toplar ve mikroplarından temizliyerek her e- ve kadar temin eder. Onun için, en iyi su pmarlardan ne türlü alhndığını, ne türlü getiril- diğini bilemediğiniz sular değil, şehrin temiz olarak temin ettiği ve evinizin musluğundan akan sudur. G. A, Felâkefzedelere yardım devam ediyor Türkiye Kızılay Cemiyeti Umumi Merkezinden : Yer sarsıntısından felâkete uğrıyan va- daşlarımıza yardım yapılmak üzere aşa- ğıda isim ve adresleri yazılı zevat ve mü- essesat tarafından hizalarında yazılı para- lar veznemize yatırılmıştır. Bu hayır sever zevat ve müessesata gerek cemiyetimiz ve gerek felâl deler namına kkürleriz mizi sunarız, Lira Kr, 84 78 Kadıköy Kızılay şubesinden 232 75 Milâs ” Biy” 99 46 Buldan » » 54 25 gumrı "” 247 62 Karakoçan Türk Hava kuru- mundan 120 86 Xııiıköprü Kızılay Şubesin- en ” gemiuezek Kızılay Şubesin- en nye Kızıl KI 20 00 Kilis Kemaliye okulu talebele- rinden 29 82 Yaylak Kızılay Şubesinden 84 38 Torbalı * ” 5 00 Safranbolu Gümüş okulu tale- belerinden 1039 91 310677 35 Evelki listelerden — 311717 26 TÜRKİYE KIZILAY CEMİYETİ UMUMİ MERKEZİNDEN Devlet Demiryolları umum müdürlüğü ve teşkilâtı memur ve müstahdemleri tara- fından, vukua gelen hareketi arzdan yardı- ma muhtaç düşen vatandaşlarımıza cemiye- timiz eliyle yardım yapılmak üzere vezne- mize “1673,04" lira yatırılmıştır. Iztırab çeken yurddaşlarımızın acılarını azaltmak için yapılan bu insani dolayı gerek cemiyetimiz ve gerek felâket- zedeler namına Devlet Demiryolları umum müdürlüğü ve teşkilâtı memur ve müstah- demlerine teşekkürlerimizi takdim eyleriz. lezzetli bir su olur D i n erenin akıntısı :;lr:lı olurşa mikroplardan da ken- n endine temizlenmiş olabilir. Fa- at içindeki uzvi maddelerin mikta- KIZILAY İçtimai felâketlerin yardımcısıdır A Yüz sene uyuyan adam Yazan: Hanri Berne Birinci fasıl tl)““ siyah mermer döşeli mükem- m'db'" Yl_ll Masasının biribirinden a- Yyırdığı iki adam karşı karşıya oturu- ğ"ı"dl- Daha genci takriben yirmi ©$ Yaşlarında vardı, 1927 modasına * giyinmiş olduğu için, çok geniş Pantalonu ve beli sımsıkı bir cake- ti vardı. Bu kostümün aşi lüğüne Tağınen ün aşikâr gülünç- şikle 1di, » Benç adam yakı- Omuzlarını lüzumsuz yere ş:ıî?ktm Pamuk şilteler altında bir İRe vüc_udu tasavvur ediliyordu; yü- Fi t: gelince, çok sempatikti. İtina i- Ha ıafânmxş Parlak ve hafifçe öndüle veçd:' berrak ve samimi bakışlı idi Mti daklarda halâ hemen çocukça dânılebllecek bir çizgi farkediliyor- Hi Kaşları ilîllmı', Üstündeki dağınık rıyordu. genç adam, masa kâğıdları karıştı- 5 Karşısında onun hareketlerini dik- âtle takip eden adam ellisine yaklaş- Mişti. Soluk yüzlü ve şişmandı, yuvar- lak gözlükler ardında fırıl fırıl dönen Tefrika: 1 — gözleriyle, bu tetkikinin sonunu bir nevi endişeyle bekliyor gibiydi. Yazihane çok kibardı, ihtişamla dö- || şenmişti ve ışığının girdiği üç pence- reden, şu anda tenha olan, Paris Bor- sa'sının azametli silüeti görülüyordu. Saat dördü geçmişti. Genç adam başını kaldırdı. — Bunlardan bir şey anlamıyorum, dedi. Öteki atıldı: — Fakat hesaplar çok açıktır! — Belki olabilir, ben muhasebe iş- lerinden pek anlamam, Ve bir kahkaha salıvererek ilâve et- tiş — Rakamların belâğatine karşı his- sizim. Esasen bununla liftihar etmiye hakkım yok, değil mi B, Branşen? Branşen'in kılı kıpırdamadı, — Belki, B, La Tayad, — Zimmet hanesinin matlubumu ve matlup hanesinin de borçlarımı ifade etmesini bir türlü aklıma sığdırama- dım. — Halbuki bu, muhasebenin ana ka: idesidir ve bu kaide pek basit bir su- rette izah edilir. | MERAKLI BİR RÖPORTAJ Gece yarısı olmuş, Eve mecmuasında O, dö Lab- ruhe imzasiyle çıkan bir hattı üs- tüva röportajını aşağıda okuya- caksınız. Bu satırlar, sıcak iklim- lerin geri kalmış zenci kabilele- rinin geri olduğu derecede dikka- te değer âdetlerinin bir kısmını canlandıracaktır. A sıl avrupalıların bulunduğu yer, Bondo isminde küçük bir kasaba... Bizim burayla aramız beş kilometre ya var ya yok... Topu to- pu on beş kadar da beyaz insan var. Dört tarafımızda çeşit çeşit bir sürü köy var. Bu köylerde bayram hiç eksik olmaz. Birinde biter, bi- rinde başlar, Her akşam: Bum bada, bum bum.., çın çın... Güm güm.. Ah, ah, oh oh... 000001 Zil şakırtısı, def gürültüsü eksik olmaz. Herkesi © maruf şehvetli danslarına çağırıyorlar, İşte bu akşam, gene ziller şakır- damıya, oyuncuların - çıngırakları çınlamıya başlıyor. Alaca karanlık- ta, ağır ağır, tatlı tatlı esen meltem, yapraklar dalgalanırken sağanak halinde şarkılar geliyor. Nibala hazırlanmağa başladı. Bu kadın benim hamallardan birisinin karısıdır. , Yoldan geçen arkadaşları hazır o- lup olmadığını soruyorlar, Nibala tiz bir sesle: — Ne gezer, diyor, daha hazırla- namadım, şimdi bitireceğim! Biraz sonra Nibala en güzel elbi- selerini giymiş hazır bir vaziyette- dir, koçası Kitordarhazır©”Çocuğa gelince, gece takyesi gibi başında rengarenk bir şapka,., Halbuki baş- ka günlerde böyle şey giydirmiyor- lardı, Benim de canım çekti., Kaç de- fa yangoya gideyim, dedim, bizde balo ne ise, onlarda da yango Odur. Zaten ne zamandır görmemiş. tim. Hemen peşlerine takıldım. Artık önümden, nemli patikada yalın a- yaklariyle tok bir ses çıkararak gi- diyorlardı. Bir gül buharı ağaçların. üstüne siniyor, haykırışlar gittikçe yükse- liyor. Her adım atışta kızıl ateş - şıklar, otların arasında kımıltılar ve gürültüler daha fazlalaşmağa başlı- r. Saçılan keskin bir şarap kokusu burnumuzu tırmalıyor. Birdenbire ağır bir koku havalandı. Evet ağır bir koku,«Çünkü bunların hepsi ü- zerlerine zeytinyağı, biryantin, ka- bakla birayı imbikten çekerek çı- kardıkları bir nevi yağ sürerler, İş- te bu koku odur. rtık varmıştık. Hep halka ol- A muşlardı, Nibala ile Kito da bu halkaya girdiler. Ve ötekiler- le birlikte dirsek dirseğe verip dö- nerek, el çırparak ahenkle rakset- meğe başladılar. Hele Nibala'nın, tıpkı ötekiler gibi belini kıra kıra, ayaklarını vura vura öyle bir oyna- yışı var ki... İşte eğiliyor, arkaya Genç adam, komik bir korku ile gö- zünü kesti: — Yok! Bania ders vermenizi iste« medim. Hem bu bir işe yaramıyatak- tır. Sadece hülâsa edelim, — Nasıl arzu ederseniz. B. Branşen'in sesi sakindi, fakat kurnaz bir müşahit, inanılmaz bir âsa- biyetle parmaklarını kırmakta oldu- ğuna dikkat ederdi. — Vaziyetim kötü mü? . — İyi değildir, — Açık konuşalım, B. Branşen, Çok kötüdür, değil mi? B. Branşen, sessizce tasdik etti, — Bu nokta anlaşıldı. Çok mu para kaybettim? Ç Gene bir tasvip işareti, — Ne kadar? B., Branşen, bir rakam söylemiye çesaret edemiyerek, tereddüt etti. Kâ- Bıdın üzerine tırnağı itina ile parla- tılmış parmağını koydu. — Burada gösterilmiştir.... B. La Tayad yerinden fırladı: — Vay canımal!... Bir milyon sekiz yüz bin frank?,.. B, Branşen bir yankı gibi tekrarla- Te — Bir milyon sekiz yüz bin frank. Genç adam, saçlarının mük İ cümbüş büyümüştü, şimdi ziller daha ziyade şakırdıyordu... Sıcak bir gece, ağır bir koku, ve vahşi bir güreş bükülüyor, ellerini, parmaklarını sağa sola hareket ettirerek, aman ne üzel oynuyor. ; Beber;ıe):o antilop der!sinden be- şiği içinde şiddetle sarsıla sarsıla uzun zaman uyuyor. Zaten yavru- cuk böyle şeylere daha dünyaya gel- meden alışık. Yavaş yavaş Kito da dayanama- dı. caketini, yakasını çıkardı. Bü- yük kırmızı ayakkabılarını caketi- nin arasına sokup elbiselerini dür- dü ve kuşağına bağlıyarak sırtına aldı. in vaför'de bir balo! ölümün arkasından gelen hayvanlar gibi çırpınıyorlardı. Rakkas artık bu cinlerden çekin- di. Çünkü onlar ancak toprak üze- rine indikleri zaman öldürülebilir- di. Nihayet iki peri ağır adımlarla yürüdüler. Ölümle vurularak çöktü- ler. Up uzun yatmışlar, titriyorlar, saralarla sarsılıyorlar, şekilsiz yap- raklardan hemurtular geliyor. ' Kızılay haftası “Kızılay kara gün dostudur..,, Gazetelerde sık sık gördüğümüz bu hatırlatma, zihinlerimizde, an- cak, sık sık tekrarlanan bir baba na- sihatı kadar iz bırakır. Fakat baba nasihatları ne kadar uzun tecrübe- lerin mahsulü ise bu da o derece ku - vetli bir hakikatin ifadesidir. Belki o nasihatler, verildiği zaman, genç dimağlarda hattâ aksi tesiri icra e - der: “Ben bilmiyorum bunu!,, Kızıl. kara gün dostluğu da Bu anda büyük rakkas muhteş 'Tafi süratle sıçrıyarak bu ölülerin başına geçti. Bir ayağını kıvırdı, bir ayağının üzerine oturdu. Hattâ düş- manlarının kokularını bile koklıya- rak nefesle maktulleri sardı. s eyirciler sevinçlerinden çıldı- rıyorlar. Ve periler tepinir- ken koca rakkas da meydanım için- de koşuyor. Her tarafdan alkış kopuyor. Bu sihirli hareketi teşvik ediyorlar, Si- hirbaz rakkas bir bira fıçısına doğ- ru istirahat etmek için gidiyor. Kendisinin talebesi olan iki genç dikkatle onu takip ediyor. Biri bir çanak dolusu bira veriyor. Ziller artık kesik kesik değil Gece yarısı ştu. Eğl en hararetli devresi idi. Ziller da- ha şiddetle şakırdıyor, hokkabazlar şıngıraklarını daha fazla çınlatıyor. İşte halka oluyorlar. Fevkalâde tuhaf ve güzel oyun- larına başlıyacaklar, Çember büyüyor, herkes oyuna bakmak istiyor. Başında uzun tüylü şapkası ile bir adam ağır adımlarla geliyor. B.ir oyluğunda yaban kedisi derisi, bir Oyltuğundamaymun kuyruğu salla- nıyor. Topuklarında, bileklerinde çan gibi meyva kabukları sarkıyor, Bu adam kadınlı erkekli büyük dairenin tam ortasına kadar tuhaf tuhaf soluyarak yürüyor ve orada duruyor. Bir şeyi düşünüyor gibi oluyor, birdenbire başıni önüne e- ğiyor, elini kulağına götürerek bir gürültü dinliyor gibi duruyor. Ha- yır, sesler ve hışırtılar ön tarafdan değil yandan, sağımızdan geliyor: Derhal yüzü gülüyor.. Çemberin tam ortasına gelip topuklarınımn Ü- zerine oturuyor ve uyukluyor gibi yapıyoOr.. ir gürültü işitildi, kolsuz ba- caksız, yalnız kuru ottan i- ki büyük çizme gibi şeyler üzerinde kan kırmızı bir başla yaprak gibi şe- killer büyümeğe sıçramağa hazır vahşi bir kaplan gibi ilerlemeğe baş- ladılar, Saldıracağı sırada danseden ada- mı derhal havaya kaldırdılar. Bilek ve topuklardaki binlerce çıngırak birden şakırdamağa başladı. Kötü ruhlularda birdenbire bir panik gö- rüldü. Fakat sihirbaz onları kendi putlarının hududu içinde hapis et- tiriyor. Cinlerin üzerine ansızın a- tılmak için yosun gibi yumuşak kol- larını bir'sopa gibi kaldırıyor. Ağ- zından buğular çıkararak ıslıkla so- luyor. Periler, bu adamın sihri ile tepi- niyor, gevşiyor bitiyor ve nihayet — Tamamiyle iflâs ettim değil mi? B. Branşen'in dudaklarında soluk bir tebessüm belirdi. — Solony'deki çiftliğiniz var? — Orası kıymetinden fazlasına i- potek edilmiştir. — Tablo koleksiyonunuz? — Hah, tam buldunuz, tablolarım çoktan satılmıştır!. Bu itiraf B. Branşen'i hayrete dü- şürdü, — Fakat tablolar halâ galerinizde asılı duruyor. — Bunlar hiç bir kıymeti olmıyan kapyalardır. Borsacı, sesini berraklaştırmak için öksürdü. — Şu halde, hakikaten vaziyetiniz pek iyi değil. — Korkunç olduğunu söyleyin. Ar- tık hiç bir şeyim yoktur. Siz mi bana borçlusunuz, ben mi size? — Siz börçlüsunuz. — Ya?.. Ne kadar? v Ehemiyetsiz bir şey. — Fakat ne kadar? — Elli bin frank kadar bir şey. Genç adam bütün soğuk kanlılığını toplamıştı. N Öyleyse bahtınıza yanın, Bu ala- inti bozarak sık meyda- na vurdu. — Fakat öyleyse... Dedi, demek if- lâş etmişim?... B. Branşen'in sükütu uzun bir nu- tuktan daha beliğdi. ağı üstüne bir soğuk su içersi- nız. — Ama.., — Hiç şikâyet etmeyiniz, dostum. Eğer ben tam bir iflâsa sürüklendim- se kabahat sizindir. — Ne diyorsunuz, B. La Tayad... X çınlamağa — başlıyor. Dans duruyor. Kadınlarla erkekler halkadan ayrılıp topuklarının üze- rine çömeliyorlar, Yavaş yavaş ha... ha... ho.. ho... diye bağırıyorlar. Ne oluyor? Uzun boylu, adaleli iki er- kek ortaya çıkıyor. Dirsekler yan- da... Eller açık.. Burun buruna ge- lecek kadar biribirlerine doğru yü- rüyorlar. Sonra bir kaç metre geri çekiliyor ve dizlerini büküyorlar: 'İşte bunlar pehlivandır. Vücutları bir cam gibi parlıyor. Bütün vücutları zeytinyağı ile yağ- lanmış. Yalnız yüzleri, elleri ve a- yakları beyaz boya ile boyalı. İn- sanda tuhaf ve müthiş bir tesir bıra- kıyorlar. Reislerinden birinin emriyle an- sızın biribirlerinin üzerlerine atı- lıyorlar. Bir kaç saniyede kollariy- le, bacaklariyle yularlama yapıp top haline geliyorlar, Biribirinin tekrar Üzerine atılmak için çözülüyorlar. », Yerlerde sürünüyorlar. Müthiş bir şekilde soluyorlar, Seyirciler heyecanlanıyor, kadın- lar hangisini seviyorlarsa yendiği takdirde hediyeler vadediyorlar. İkisinden birisi diz kapaklarının üzerinde sürünüyor, dişlerini gıcır- datıyor ve şiddetli bir tazyik altın- da omuzları yere geliyor. Bunların sesleri bütün gürültü- leri bastırıyor. İşte: Hata galip geldi. Sevincinden üç takla atıyor. Mağlup olan, seyircilerin arasına karışıyor. Herkes gölge arıyor. Balo içkinin verdiği şevkle tek- rar canlanıyor. Öyle adamlar var ki bir gecede 15 litre bira içiyor, fev- kalâde neşeli şeyler.Fakat tam sar- hoşluk hali yok.. Her kes de bu ka- dar içemiyor, Velhasıl; bunalmış, hareketsiz vücutlar.. Ölümle mest - olmuş bir halde... — Evet kabahat sizindir. Borsa o- yunlarma girişmek benim aklımdan geçer miydi? Bir kaç borsa oyununun mali vaziyetimi muvazeneleştireceği fikrini bana ilham eden sizsiniz... Doğru değil mi? — Belki,., Fakat bu işte benim me- suliyetim olamazdı. — Sizin tavsiyeleriniz üzerine spe- külâsyonlara giriştim, daha doğrusu benim namıma siz giriştiniz.. Demek ki beni felâkete sürükliyen sizsiniz. B. Branşon şahlandı; — Müsade edin, borsa spekülâsyon- larında daima umulmıdı::uiyıuır- le karşılaşılabilir, Talihimiz yaver ol: madı. Emin olun ki ben de sizin kadar talihsizdim, Mesleğim itibariyle, vic- danım müsterihtir. t Zeki bir adam olan La Tayad, mu- habatına müstehzi bir nazarla baktı: — Hiç şüphe etmiyorum, azizim Branşen... Hattâ bir santim komisyon KN d eli k_B. Branşen hafifçe kızararak dedi i> — Her şey normal tarife üzerinden hesaplınmxgtır. Genç adam atıldı: — Mükemmel!... Şu halde size veda ânnıknn başka yapaçak işim kalma- ö — Demek gidiyorsunuz?.. — Artık burada ne yapabilirim ki? — Paris'ten ayrılmak mr istiyorsu- nuz? — Henüz bilmiyorum... Belki, haki- böyledir. Onun kara günlerde imda- dımıza yetişeceğini biliriz. Lâkin iyi, güneşli, neşeli günlerde hatır- miza gelse bile “Kızılay kara gün dostudur,, vecizesinin ifade ettiği mâna üzerinde fazla d dan göz- lerimizi gazete sayfasının başka sü- tunlarına, daha eğlenceli sütunları- na çeviririz. Bugün saadet içinde, refah içinde, huzur ve sükün içinde bulunduğumuz gibi, yarm, lmadık bir da, onun yardı- mına muhtaç olabileceğimiz de bir hakikat değil midir? Üç ay evel, bir gün, nasıl sarsıldığımızı biliyoruz. O sarsıntı daha çok kuvetli olabilirdi. O zaman?.... Fakat, misallere ne lüzum var. İnsan olduğumuzu, beklemediğimiz âfetlerle her dakika karşılaşabilece- ğimizi zekâmız bize daima hatırlat- mak gerektir. Kızılay haftası üç gün sonra baş - layıp yedi gün sürecektir. Onun yar- dımcı âzası olmak için bu bir fırsat- tır. Bu hayır kurumuna her sene bir miktar para vermeyi taahhüt ede- ceksiniz. Medeni bir milletin ferdi olmak sosyal yardım fikrinin inkişa- fi d iyle ölçüldüğünü düşü ceksiniz. On sekiz milyon türkten bir milyonu, bu kuruma yılda üstüs- te yarım lira verse Kızılay'ın büdce- si yarım milyon lira yükselirdi. Yıl - da yarım lira, ayda beş kuruş bile değildir: Bir fincan kahvenin bede- li Yolda rastladığımız fakir yardı - ma muhtaç olabilir. Fakat, merha- met hissimizi israf edeceğimize te- sanüt fikrimizi asıl muhtacı daha iy. bilen Kızılay gibi cemiyetler lehin - de harcasaydık ekseriya aldatılmış olmaktan kurtulmuş olurduk. Kızılay kara gün dostudur, Ve Kızılay haftası üç gün sonra başlamaktadır. Kızılay'a âza olunuz. Kızılay bahse konduğu zamanlar daha fazla söze hacet var mıdır? N. Baydar Adliye'de büyük bir fayin kararnamesi hazırlanıyor Adliye Bakanlığı, hâkim ve müd - deiumumilerle, hâkim sınıfına men - sub olan adliye memurları arasında yeni değişiklikler yapmaktadır. Ba- kanlık bu husustaki kararname proje- sinin hazırlığiyle meşguldür. Proje - yüksek tasdike arzedilmek üzere bu- günlerde Başbakanlığa verilecektir. Hazırlanmakta olan bu büyük tayin kararnamesiyle şark vilâyetlerimizde bulunan birçok hâkim, müddeilumümi ve hâkim sınıfından olan adlimemur- lar diğer vilâyetlerimize nakleluna - caklardır. M—_—“ katen o kadar sevdiğim bu Paris'ten ayrılacağım, — Taşraya mı gideceksiniz? — Evet, eğer karar verirsem, uzak- lara, çok uzaklara gideceğim, — Harice mi? Sömürgelere mi? Genç adam müphem bir jest yaptı. B, Branşen koltuğunda kımıldadı; yoktur.., B. La Tayad ayağa kalktı. — Adiyö! B, Branşen, Öteki sordu: — Ya küçük hesabımız?,... a — Soğuk su içiniz dostum! Daha e- velce de söyledim ya, — Ciddi söylemiyorsunuz? — Bilâkis, pek ciddi konuşuyorum. — Fakat bir sürü masraflarım var!.. — Her halde ziyanınız benimki ka- dar değildir!... Rica ederim, israr çt- meyiniz... Sakin bir adamım, fakat be >|ni kızdırabilirsiniz, © zamansa.. Ü. şüncü defa olarak allaha ısmarladıki B. Branşen derin derin içini çekti: — Düşünürsünüz, B. La Tayad. Bu hareketiniz âdilâne değildir... Siz dü- rüst bir adamsinız... — Sizde öylesiniz.,. Biz iki dürüst adamız. B. Branşen bu komplimanı ciddiye alır görünerek; — Mersi, dedi. Bu maceradan çıka- rılacak hisse şudur ki, asla borsada ö- yun oynamamalıdır. (Sonu var) hiç u- — Umarım ki bir fena niyetiniz — Ameyer LA YA ÖL d Si

Bu sayıdan diğer sayfalar: