Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
UYLUS Yurddan resimler Anamur - Gülnar arasında bir köy evi Geçen seneki Kırkpınar güreşlerinden bir görünüş Trakyada spor hareketleri Bu sene de alaturka güreş müsabakaları yapılacaktır Edirne, (Hususi) — Trakyanın dört vilâyetinde her biri kırk elli bin liraya mal olacak stadyomlar. yapıl- maktadır. Tatil ve bayram günlerinde 'Trakyanın her yerinde canlı bir spor ve gençlik hareketleri yapılmaktadır. Her sene mayısın ilk haftasında ol- duğu gibi bu sene de Edirnenin Sa- rayiçinde alaturka güreş müsabakala- rı yapılacak, bu güreşlere yurdun her tarafından pehlivanlar iştirâk edecek- tir. İstanbul lisesi sporcularından 30 kişilik bir kafile şehrimize gelecek, Edirne mektebler muhteliti iie bir maç yapacaktır: Ayrıca Edirne ku- lüblerinin de iştirâkiyle büyük bir atletizm bayramı yapılacaktır. Birî(;dın Toruniyle birlikte yandı Kastamonu, (Hususi) — Kaşcılar köyünde bir yangın faciası olmuştur. Mehmedin 75 yaşındaki karısı Hali- me torunu Emine ile birlikte gece v- yurken, evin ocağı tutuşmuş ve yan- gin çıkmıştır. Halime ile Emine kur- tarılamamışlar ve diri diri yanmış- lardır. Yangın biraz sonra büyümüş Abidinin evine de sirayet etmiş bu ev de tamamiyle yanmıştır. Kastamonu hükümet doktoru Kastamonu, — (Hususi) — Merkez hükümet doktoru B. Fevzi Umul İs- tânbul Şişli çocuk hastahanesi asis- tanlığına tayin edilmiştir. Afyonda elektrik Tesisaf islâh edilecek ve 100.000 lira harcanacak Afyon, (Hususi) — Belediye elek- trik tesisatını yakında hususi idare- den devralacaktır. Belediye, elektrik tesisatını ıslâha karar vermiş ve bu hususda tetkiklere başlanmıştır. Na- fıa vekâleti mühendisleri tarafından bir ıslâh projesi hazırlanmaktadır. Yeni tesisat için 100 bin lira kadar bir para sarfı icab etmektedir. Tesi- satın 939 haziranından sonra kati ka- bul muamelesi yapılacaktır. Yeni ha- zırlanan projeler, şehrin 20 senelik müstakbel ihtiyacını da karşılayacak bir genişlikte olacaktır. Belediyenin tasavvurları arasında şehre mümkün olduğu kadar ucuz ve bol cereyan vermek işi de vardır. Kastamonu İisesine ilâveler yapılıyor Kastamonu, (Hususi Muhabirimiz- den) — Lisemizin yapılmakta olan pavyonuna ilâveten bir orta kısım bi- nası yapılacağını yazmıştım. Bundan başka lisenin lâboratuvar, kışlık te- neffüshane, çamaşırhane ve saireegi- bi muhtelif müştemilâtının da yeni- den yapılması veya genişlemesi icab etmektedir. 900 küsur talebesi olon bu mektebin, bütün asri ve modern bina ve müştemilâtla teçhizini nazarı itibara alan Maarif vekâleti, vekâlet mimarlarından B. Mahmudu şehrimi- ze göndermiştir. Mimar şehrimizde bir müddet kalarak bu binaların plân ve projeleri üzerinde - çalışacaktır. Anormal bir çocuk 2 metre 12 santim boyunda, 120 kilo ağırlığında ve Henüz 17 yaşında ! ÖMER —— Ömerin hastalığı feşhis edildi Bilecik, (Hususi) — On yedi yaşında bir delikanlı.. Fakat 120 kilo ağırlığında ve iki metre 12 santim boyunda... Bu delikanlıya bir kostüm ancak 6 metre kumaş- tan çıkıyor. Ayaklarının büyük- lüğü 43 santim, elinin baş par- mağı 8, şahadet parmağı 9, orta parmağı 12 santim uzunluğunda. El sıkma kuvveti 150 kilo... Yukarıdaki ağırlık ve uzunluk öl- çüleri bir pehlivana aid değildir. Bu rakamlar, henüz 17 sinde genç bir ço- cuğun anormal vaziyetini tesbit et- mektedir. Bileciğin Köprü köyünden bakkal brahimin oğlu olan çiftçi Ömer, ya- şına nazaran boyunun uzunluğu, ki- losunun çokluğu ile bütün muhitte göze batmakta idi. Ömer, bu dev cüs- sesine güvenerek, geçenlerde İstan- bula gitmiş, meşhur pehlivanlarla gü- reşmek istemiştir. Orada yapılan muayenelerde bu ço- cuğun dev yaradılışlır bulunmasına rağmen bir hastadan başka bir şey ol- madığı anlaşılmıştı. Ömer zararsız bir hastadır. Sesi çok kalındır ve çok ağır konuşur. Yürüyüşü de göze batacak kadar ağırdır. Çok yemek yemekte- dir. Hemen hemen normal iki adamın yediğini bir oturuşta yemektedir. Normal insanlara nazaran biraz daha fazlaca üşümektedir. Arkadaşlığı çok sıkı ve samimidir. Bir kere gördüğü- nü bir daha unutmamaktadır. Hemen hemen normal bir adamın yapabilece- ği bütün işleri yapmaktadır. Ömerin babası annesi bir de okula giden kardeşi vardır. Kardeşi Ömere nisbetle çok kısa boyludur. Baba ve annesi tabif insan boyundadırlar. Ömer buğday rengindedir. İlk okul tahsili yapmıştır. Yattığı karyola iki tanedir ve uç ucadır. Kendisi bu yaş- taki garip ağırlığından ve görülme- miş derecede uzun boyundan çok sı- kılmaktadır. Yapılan tedavilerde ve ilmi araş- tırmalarda Ömerin hastalığı teşhis e- dilmiştir: İlmi araştırmalar “Hypophise” guddesi ön fussu de- 6 metre kumaş- tan elbise giyen, çok üşüyen, çok yiyen, evlenmek- ten utanan ağır yürüyen ve ağır konuşan: hamesinden ileri gelen “Gigantism” hastalığı şimdilik hiç bir araz ver- memektedir. Bir kaç sene sonra su, şeker, şişmanlık, tenasüli ve hormon noksanlığı yüzünden - “Metabholisma” bozulacağından şimdi gördüğünüz büu “Dev adam” saklı olan bu hastalığı- nın asıl meydana çıkmasiyle kendini çok zayıf, bulacak ve küçük bir se- bebden dolayı kaybedecektir. yapılacak tedavi Ön fussu “Extra - Passion” u müs- bet neticeler vermişse de “Neurochu- Alfred Korto aramızda Mahmud R. Kösemihal Piyarw üstadı M. A. Korto İstanbu- lu eskidenberi tanır, sever; dehasını İstanbul salonlarında çok alkışlamış- tık. Ankaramıza ilk olarak geliyor. Gelmesine kolaylık gösterenlere ne kadar teşekkür etsek az olur. Devlet merkezimizin genç müzik hareketini ilk yakından gören fransız müzik oto- ritesi kendisi oldu. B. Kortonun çalışımdaki derinlik- ten, dehadan söz açmak kuru bir tek- rarcılık olurdu: Elinde en küçük bir yazının manası bile o kadar büyüyor, ve hakkında dünyanın en maruf ka- lemleri öyle şeyler yazdılar ki, bizim ihtısas kabiliyetimizin hacmi bu gibi azametleri ihatadan bile aciz kalıyor. Kısaca hayatından bahsediyoruz: Bu kupkuru biyografi notları içinden o azameti seçmek zahmetine okurlarım katlansınlar. M. A. Korto, Nyon'da (Genövu ci- varında) 26 eylâl 1877 de doğdu. Ön- ce hemşirelerinin, sonra Paris kon- servatuvarınım talebesi oldu (L. Di&- mer smıfı.) Konservatuvardan 1896 da birinci piyanö mükâfatını kazan- dı. O zamandan itibaren gerek yalnız gerek triyo halinde çok seyahat'etti. (Korto, Thibaud, Casals triosu). 1897 den itibaren Almanyanın Bayreuth şehrindeki Wagner Tiyatrosuna repe- titör oldu. Yirmi yaşındaki bir müzis- yenin Wagner ananesinin o zamanki | biricik merkezi olan ecnebi bir mem- lekette böyle mesuliyetli bir işi tze- rine alması bile başlı başına bir hâ- dise idi. 1902 de Pariste “Lirik Festi- val Cemiyeti” ni, 1903 de “Korto Kon- serler Cemiyeti” ni kurdu; 1904 de “Milli Cemiyet” orkestrasını, ve dört yıl için “Lil halk konserleri” ni idare etti. Muhtelif sahnelerde Wagner'in operalarını icra ettirdi. Profesör ola- rak Paris konservatuvarında Pugno'- nun yerine geçti. Müzik öğretmen ©- kuluna direktör seçildi. Yetiştirdiği bunca talebelerinden başka, yüksek bir kültürün ifadesi olan neşriyatı da maruftur. Devlet konservatuvarımızı ziyare- tinden — eminiz ki — çok samimi in- tibalarla ayrıdı. Direktör Bay Rauf Yener ve öğretmenler kendisini ağır- ladılar, sınıfları gezdirdiler. Üstad, takdir duygularını çok teşvik edici kelimelerle izhar ediyordu, Ulvi Ce- malin üç senelik bir piyano * talebe- ledi, her köşede talebenin coşkun al- kışlariyle takip edildi; yalvarmaları kıramıyarak genç müzisyenlere üç parça çaldı: Herkes hayran kaldı. Av- dette direktör odasındaydık; öğret- menlere bütün samimiyetiyle, “sizle- ri tebrik ederim, milli müzik tarihi- nizin ilk bir şerefli sayfasını, şerefli bir devrenin şerefli bir sayfasını yaz- mağa başlamışsınız; gördüklerim fev- kalâde şeylerdir” dedi; fakat, o, bu sözleri söylemezden çok önce yara- dılışındaki sempati ve eşsiz sanatı ile gönüllerimizi en derin noktasından fethetmişti. Artist çocuklarımız bu tarihi anın hatrrasını hiç unutmıya- caklardır; üstada veda ederken ağlı- yacak bir halde kaldılar. Üstad, genç kompozitör Ulvi Ce- malin kuartetinin repetisyonunda da tesadüfen bulundu, sonuna kadar par- tisyondan takip etti. Çok beğendi, tak- dir ve tebrik etti. Hazır bulunan bü- tün meslekdaşların göğsünü iftiharla kabartan bü hâdise, genç artistimiz için ciddi bir imtihan, en unutulmMaz bir meslek hatırası oldu. BükTeş Mü- zik Akademisi profesöflerinden ve tanınmış Romen - -Kömpozitörlerinden B. G. Simomis de bu imtihanda ha- zırdı, Bütün hallerinden anladık ki, bü- yük üstad, türk müzisyenlerinden e- mindir. İstanbuldaki meslekdaşlara olan itimadını da onların orkestrası eşliğiyle, genç üstad Cemal Reşidin şefliği altında çalışmak suretiyle te- kid edecektir. Bizden de herkes bu itimadı edinse ne iyi olurdu diye dü- şündük; çünkü halâ şüphe edenleri- miz var! Cumhüriyet gazetesinde “Korto İstanbulda” yazısını yazan zat şüpheli duygusunu açıkça tespit et- miş; Devlet konservatuvarımızda fransız üstadını takiben gezenler ara- sında kendisinin de bulunmasını ne kadar isterdik... Çok şükür ki Akşam'- da (Vâ-Nü) arkadaşımız kendisine güzel bir cevab veriyor, çok yerinde noktaları hatırlatıyor. | Cumhuriyet 18 nisan, ve Akşam 19 nisan nushala- rı )... Hulâsa, fransız üstadının her jesti ve her hükmü teşvik edici ve krymetli olmuştur. Bizleri sık sık sanatiyle sevindir- mesini bekleriz seledir. Ömere evlenip, evlenmiyece- ği sorulduğu zamanda son derecede utanmış ve cevab vermemiştir. Bu da bize tenasüli Hormon bozukluğunu Güzel bir kültür eseri ” Reisülhattatin Kâmil Akdik ,, Geçenlerde Ulusta kıymetli bir ya- zısını neşrettiğimiz değerli resim san- atkârlarımızdan Bayan Melek Celâl, türk kültür tarihi bakımından pek e- saslı bir teşebbüste bulunmuştur. Bu teşebbüsün ilk semeresini (Reisülhat- tâtin Kâmil Akdik) unvanlı ve mu harririn bize devam edeceğini müjde- lediği seri ile görüyoruz. Muharrir, binlerce senelik mazisi olan türie sanatı, islâm medeniyeti ca- miasına kariştıktan sonra, bu medeni- yetin hususiyetlerini benimsemekle beraber, şahsiyet ve karakterlerini kaybetmemiş, yeni girdiği medeniye- tin her şüubesinde kudret ve orijinali- tesini göstermiş “alduğuna işaret et- tikten sonra, müslüman milletler ara- sında müşterek sanatların tn yüksek zirvelerine çıkmanın türklere Nasib olduğunu hatırlatmakta; hat ve hattat- lıkta bunun en güzel misallerini bula- bileceğimizi kaydetmektedir. Bayan Melek Celâl diyor ki: “— Türk yazısının her şubesinde, en ince zevkte mrcerred kompozisyon- lar, levhalar meydana getirmek husu- sunda daima teferrüd — etmişlerdir. Tuhfetülhattatinde, bu güzel sanat uğrunda ömür. tüketmiş on binlerce | hattatın arasında, yüzlerce istftfad sa- hibi sanatkâr ve birçok kolbaşı, - “ecos le,, sahibi dâhi sanatkâr ismi yazılıdır. Bu sanat, azami inkişaf ve ifade kabili- yetini hiç şüphesiz bizimle bulmuş ve nitekim biz ondan uzaklaşmaya başlar başlamaz, yavaş yavaş sönmeye yüz tutmuştur. Modern medeniyete en kı- sa yoldan ulaşmaya ve mümkün oldu ğu kadar süratle ona kendisini uydur- maya ve bu medeniyetin zarüretlerini her ne'bahasına olursa olsun topyekün benimsemeye mecbur olan Türkiye, 928 de lâtin harflerini kabul ettikten sonra ,artık bu sanat bizde bin senelik uzun ömrünü bitirmiş oldu. Daha şim- diden bu eski yazı gençlik için bir hi- yeroğliftir. Fakat buna rağmen haj BU sanatın üstadları aramızda bulariMak- ta ve Mısır gibi islâm kültürünün en feyizli olduğu memleketlerde bile ge- ne mühim yazı işleri için, aramızdaki ustalara müracâat etmektedirler. Seksen/senelik hayatını ve sanatını, şu küfük broşürle kısaca anlatmaya çalıştığımız, Reisülhattatın Hacı Ah- med Kmil Akdik, bu şahsiyetlerin bi- ri ve şüphesiz en büyüğüdür. Muharrir, bundan sonra, kitaba adı- nı veren üstadın çok güzel ve mükem- mel hazırlanmış biyografisini vermek- tedir. Hattatların reisinin nasıl yetiş- tiğini masıl çalıştığını, neler verdiği- ni anlatan bu kısımdan sonra, şu sa- tırları okuyoruz: “Sanata bütün varını feda edecek kadar cömerd bir âşık olan üstadın ha- yatında öbür aşkın hemen hemen hiç yeri yoktur. Son zamanlarda bir dost için yazdığı, Fuzulinin “Aşk imiş her ne kadar âlemde” diye başlayan beyti- ni meşkederken gülimsiyerek: “Ha- yatta ben hiç âşık olacak vakit bulama- dım.” diye şaka ediyordu. Filhakikâ 1890 dan 1926 da ölüncey kadar beraber yaşadığı, öldükten sonra neşesinin bü- yük bir kısmının kaybolmasına sebeb olan karısını görmeden almıştı ve o* nun sevgisinden başka gönlünde sev” ginin yeri yoktur. “Can arkadaşım,, di- ye andığı karısından ve çocuklarından başka varlığında en çok yer kaplayant kanadlı hayvanlardı. Yalnız kuşlara v? umümiyetle kanadlı hayvanlara karş! sonsuz bir hayranlığı vardı. Yaradılı” şının ayaklarını yerden kesen ve onuü esrarlı bir surette göklere uçuran kâ” nadlara karşı sevgisi çok büyüktü. KA nad, kanad!.. Hakikaten insanı yüzler” ce sene sonra bile “yada,, vesile olacak sade bu değil midir?, Değeri bir lira olan ve üstadın bİr” çok şaheserlerinin nefis baskılarını tar şıyan bu güzel eseri, bütün memleket rogie” nin maharetine kalmış bir me- göstermektedir. münevverlerine tavsiye ederiz.