10 Kasım 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 8

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS 10 - 11 - 1937 Köyümüzde kalkınma Hiç bir köy gördünüz mü ? Siz de on üç milyon vatandaşınızın bü- tün hayatını geçirdiği, çok zaman tek katlı siyah lınpiç ıvlırdı; çok yolıı, post btebi olmiyan, ıoıdın kagnılı ııtef gibi çoğu derelerin içine, dağların ardı- na kurulan yerlerde hiç kaldınız mı ? Hayırmı ? O halde Türkiyeyi, ya- ni memleketinizi bilmiyorsunuz de- mektir. Ankara kalesinden bakınca etra- fını sıra dağların çevrelediği ova- nın üstünde kümeleşmiş karaltılar göreceksiniz. Bunlar Ankara köyle- ridir. Kimi yeşillikler içine saklan- mış beyaz ve şirin; kimi arık, sarı toprak üzerinde siyah ve mahzun- dur. Bütün bu şekil farklarına rağ- men, bir tek köy kırk bin köy de- mektir. Köy bir sır gibi görünen bütün memleket davâlarının çözelendiği yerdir. Bu okuyacağınız satırlar, epi uzun süren bir gezmenin in- tibalarıdır. Yurd sevgisinin köye | | de daha uzun bir zaman meselesi değil midir ? Diyeceksiniz. Cumhuriyet, asrı yıla sığdırma- mnın en güzel örneğini ana meselesi olan köy'de veriyor : 40 bin türk on yılda bu ileri çehreyi alacaktır. Bu iş nasıl olacaktır? Bugün muallim mekhteblerinden mezun olanların vasati sayısına gö- re bütün türk köyleri 97, mühen- dis mektebi ve teknik - okulundan mezun olanların vasati sayısına gö- re bütün türk köyleri 180; Tıb fakültesindi lanlı rin vasati sayısına göre de 260 se- nede; Öğret: Doktora, Mühendi. P bir k bağlılık mikyasiyle ölç lekette; köylüyü için kurulmuş bir rejimin çocukları olarak ona gönül vermenin, ne ka- dar asil bir gaye olduğunu, köyde bir bünye kalkınmasına şahid oldu- ğumuz bu günlerde daha iyi anla mak için : Bir tatil sabahı erkenden kalkı- nız, mesafeden korkmayınız.ve ona doğru gidiniz. BŞO İ t Türk köyü bir senedenberi yeni bir tecrübe geçiriyor : Köylüyü bir anda mektebe, öğretmene, doktora, ziraat memuruna, mühendise; Köyü temiz sokaklara, bol ağa- ca, sıhi ıvlcrı hıuu;turmak ve; o- kuma yazma öğrenmiş, sıhatli, gür- büz, müstahsil bir nesil yetiştirmek, bir cümle ile Kemalizmir — büyük gaye ve davâsı... Fakat bütün büu işler; bir, on, yirmi, elli değil, yüz sene ve belki Şöyle bir vatandaş düşününüz : bir küçük ııhal /memuru kadar sı- hat ve y ü hibtir. Bir yol çavuşu kadar düzgün yol yapmasını, bir marangoz kalfası ka- dar marangozluk işlerini bilir. İyi toprak sürmeyi, güzel tohum atmayı, pulluk kullanmayı, harman makinesini işletmeyi ve bunlar bo- zulursa tamirini öğrenmiştir. Yazması okuması, yurd, coğrafya bilgisi ıımrılır Aıkerlıiuıı yııpmq, k kadar tarih, orduda ça- lümat sa- hibi olmugtı.ır Köylüdür. Kendisinin yetiştiği; evlâdının da yetişeceği toprağının & derdini, isteğini, iyi ve Mektebi, muallimi mühendisi, ziraatcisi, bankacısı olan köylerimi_zi biliyor musunuz ? rüst, lu, yalan söyl ter- İvedikte bir yeşillik manzarası içinde gördüğümüz şu şirin köy mektebi şimdi bitmiştir. de mektebi olan 32.000 köyde bu biüyeli, cesur, şerefli, onörlu, çalış- kan, misafirperver, uysal, — muti, herkesin iyiliğini ister; kanuna hür- metkâr bir vatandaş düşününüz. Bu vatandaş; küçük köy ölçüsün- de bir öğretmen, doktor, mühendis, ziraat memuru değil midir ? İşte kültür ve ziraat bakanlıkla- rının orduda ç luk olan tipte birer kalkınma rehberi oldu- ğunu tasavvur ediniz : Türk köyü- nün kurtulduğuna; bu işi hazırla- yanlar kadar siz de inanacaksınız. Bu okuyacağınız yazılar; Anka- ra merkez kazasının 80 köyünde dokuz aya yakın zamandanberi ça- görgülü ve bılgılı uatında;lıra, köy kötü taraflarını bilmektedir. Fazla, iyi, çeşidli istihsali, tasar- ruf terbiyesini, köy kanununu ve başlıca' devlet bunl! kalk istediği kadroda ma- lümatı verdiren sekiz aylık bir kurs- tan sonra “eğitmen — yetiştirici, terbiyeci adı,, altında köye gönder- diği vatandaş böyle bir tiptir. terır İ tatbik ettirecek kadar öğrenmiştir. Bütün bu vasıflariyle beraber dü- Şimdi siz; nufusu 150 ile 400 a- rasında ve henüz ne muallimi, ne l kta olan eğitmenlerin vazife almıç oldukları köylerden bir kaçı ile Eskişehir ve Trakyadaki kursla- ra köylere kadar gidilerek yapıl- mış olan tetkiklerden çıkarılmış notlardır. T Seri yazılarımızı, her gün bu sü- tunlarda okuyacaksınız. “Eğitmenler nasıl çalışıyor Ankaranın başucunda vedik koyunün sarayı — kurulmakta olduğu sokağın başında — duk, Yapının içini göstererek: *«.sonra mektebin kurulu- şunda köyün bütün ço- cukları küçük vücudla- rından ve kuvvetlerinden büyük işler görmüşler: Daha şimdiden “Su koca taşı ben getirdim.” diyen- ler var. Bu küçüğün ya- rın çocuğuna yaptığı en iyi işleri anlatırken gös- tereceği mektebin dıva- rındaki taş — hayatının ayakta kalan değerli bir vesikası olacaktır. Mek- tebsizliğin derdine yanan Anadolu — köyünde, bir mekteb dıvarına konan taş, emek harcanan bir fi- dan, bir insana yurd bor- cunu ödemiş olmak huzu- runu verecek kadar kıy- met taşırlar. ue YAZAN: CemalKutay n da bir köydür. Köyün yük- sekçe tepelrinden birinden baktığınız zaman Çiftliğin asfaltı gözüküyor. İvedik; muhtelif işler için bir tec- rübe köyü vazifesini görmüş olduğun- dan köylüler, tarlalarının yanı başın- dan geçen otomobillere bir şehirli i- tiyadı ile bakıyorlar. Hattâ köpekler uzun boylu havlamıyor. Camiin yanındaki çeşmeden abhdest alan ihtiyar - ki sonradan öğrendim. İmammış - bizi görünce “Merhaba” demeden: “— Mektebin çatısı kapanmak ü- zere...” Dedi. İvedik'de son üç ay içinde günün' mevzuu, yeni yapılan mekteb binası- dır. Çünkü bu mekteb binası, her A- nadolu #öyü için olduğu gibi İvedik için de saray olmak değerini taşıyor. İvedik ağaçlı ve yeşil bir köy oldu- ğu İçin küş sesi ve neşe var sarı saç- İt bir küçük, yeni mekteb bi ın “— İşte şurada; dedi. Pencerelerin tahtalarını hazırlıyor....” Eğitmen'in; Bir usta nalband kadar atı, ayağını acıtmadan nallamasını bilmesi; Bir usta demirci kadar pulluğu, masrafsızca tamir etmesi; Bir usta marangoz kadar pencere- nin pervazını yapması; Bu küçük yavrucuk için çok tabii- dir. O da, eğitmen gibi her şeyi lü- zumu kadar bilen ve kendi bütün iş- lerini kendi gören bir vatandaş olarak yetişecek. ... Siz, bir köy mektebini nasıl bir bi- na olarak düşünürsünüz? Bildiğinz binayı,; şu bizim anlata- cağımızla kıyaslamak için hatırda tu- tunuz: En aşağı 60 talebeyi ferah ferah a- lacak bir dershane ki güneş daima i- çindedir. Üç tane geniş penceresi var. bizi “Günaydın” diyerek karşıladı. Sonra geniş bir muallim odası, mu- alimin yatak odası, mütbak, banyo ve Öğretmenin nerede olduğunu sor- Dershane bir tarafa, fakat Ankara- da her memur böyle bir eve kavuştu- ğu gün başşehrin mesken buhranı hal edilmiştir. “— Bu köy kurülu ödası nedir?” Diye sordum. “— Eğitmen, dediler. Köyün en bilgili adamıdır. Devlet kanunlarını en iyi o bilir. Köy kurulunun tabii a- zasıdır. Köy kurulu toplantılarını bu- rada yapacak ve odanın ortasında bir masa, etrafında sandalyeler, sonra kö- şede 90 santim genişliğinde bir pey- ke.... Bu peykenin vazifesi de olduk- ça mühimdir: Meselâ köye bir tah- sildar, bir müfettiş veya başka bir mi- safir mi geldi? Bu pekenin üzerine bir yatak kondu mu, güzel bir karyola olacaktır. Yani köyün oteli.....” İvedik'in yeni mektebinin çatısı ka: panmak üzere... Sonra güzel bir bada- na, camlar takılacak, © kadar. Bu binanın, türk köyüne modern yapının güzel bir örneği ve kayıdsız şartsız bütün cumhuriyet vatandaşla- nihayet kapısı dıparıdın olan köy kü- rulu oda&ı...... rının içinde oturmalarını istediğimiz YO PY AA CAPINIIN Şimdi İvedik'in sarayında böyle neşeli ve şen yavrular var binalardan biri olmasını bir tarafa bı- rakınız, bü bina, muallimi köye bağla- yacak bir vasıtadır da... Siz, muallim mektebini yeni bitirmiş olup da köye giden gençlerimizin en çok derd yan- dıkları ve sızlandıkları şeyin otura- cak bir oda bulamamaları olduğunu biliyor musunuz? Kerpiç, penceresiz, toprak oda; ne kadar enerjili olursa olsun, belki ilk defa şehirden ayırrlan genç muallimi ümidsizliğe düşürüyordu. Bugün e- ğitmen; bundan önce toprak odada da oturduğu için, mödetrn yapının iyilik- lerini kendi nefsinde sınamış olacak ve kardeşlerini böyle yapılar kurma- ya alıştırtacaktır. Yeni mektebin projesini hazırlayan- lar şunu da düşünmüşler: Nüfusumuz artıyor. Yarın bu köyün nüfusu, 700, 800 ve belki 1000 olacak. O zaman bir yatı mektebi lâzım... Şu binanın çatı- sında şimdiden yavrularımızın yatma- sı İçin yerler hazırlasak ne olur? Ve bunu da yapmışlar. Yani yeni mekte- j ll İstanbulda kurulan Tarih sergisi ulusal tarihimiz bakımından son de- rece değerli vesikaları ihtiva etmek- tedir. Geçen yazımızda Attilânın de- finesi diye tanrlan eserleri yazmıştık. Bu yazımızda da Turfan'da bulunan eski bir yazmayı tanıtacağız ki bu ve- sika ayni zamanda Güneş-Dil teori- sinin bir noktasını çok vazıh bir su- rette teyid etmektedir. Aslı Tarih sergisinde teşhir olu- nan bu vesika Doğu Türkistanında İdikut - şehrinin onbeş kilometre şar- kında Toyok ırmağı kenarında bulun- muştur. Almanlar tarafından elde e- dilen bu vesika eski Türk alfabesinin delâlet ettiği sesleri göstermektedir. Binaenaleyh Thomsen Türk harfle- rinin delalet ettiği sesleri bulmamış olsa idi; bu vesika bize en mühim bir rehber olacaktı. Maamafih bu küçük kâğıdın bizce ehemiyeti Güneş - Dil teorisinin bir noktasını takviye etmiş olmasındadır. Biliyoruz ki şimdiye kadar Türk alfabesi diğer bir çok alfabeler gibi tek sese delalet eden harflerden mü- .| rekkebdir. Bir kaç tane de mürekkeb harf vardır. Fakat metinlere dikkat edilince bazı harflerin yani konson- ların bir sesli harf ile beraber okun- Tarih sergisinde Uygur eserleri Sergide teşhir olunan eski bir Uygur vesikası Güneş- bir isbatını vermektedir Dil teorisinin en bariz daki harfler: an, al, ık, ay. Güneş-Dil teorisinin kanunlarım” | dan birisi de Türk dilinde konsonla* rın daima bir sesli harf ile bıqlıdxil' ç| dır. İşte bu vesika çok vazıh bir siü* rette göstermektedir ki konsonlaf daima bir sesli harf ile başlar. | Tarih sergisinde teşhir edilen Uy- gür vesikalarından birisi de Prof. — Thoömsen tarafından 1910 ıeneıind'f neşredilmiştir. 30 satırdan ibaret 0“ lan bu vesika Thomsene göre 800 se“ nelerine aiddir. Vesikanın mündere“ catı beş türlü taşın faziletini bildir mektedir. Vesikayı yakında neşre- deceğimiz bir eserde aynen tercümü ! edeceğimiz için burada tafsile lüıuıl KI görmemekteyiz. Tarih sergisinde şimdiye kadar İ- lim âleminde malüm olan bu vesika- lardan maada hiç bir yerde neşredil- iş, hattâ tanıtıl ş olan bizde yani Türkiyede bulunan çok kıymet- j li Uygur vesikaları da vardır. Bu yazımızda bahse mevzu ettiği- — miz Güneş-Dil teorisini teyid eden — vesikanın bize verdiği ilham ile Türk alfabesini bu bakımdan tetkik ettik. Neticede bütün harflerin hakikaten birer sesli har£ ile beraber okunması lâzım gelmekte olduğunu zördük Bu ka ması gerek olduğu meydını çıl tır. Meselâ ik, ok, ük, iç gibi seslere delalet eden harfler vardır. Fakat bu hâdise bir kaç harfe münhasır idi. İşte Tarih sergisinde teşhir edilen vesika Türk alfabesinin bütün kon- sonlarının birer sesli harf ile başla- dığını çok açık bir surette göster- mektedir. Vesikada Türk harfi yuka- rıya yazılmış onun tam altına da de- lalet ettiği ses Mani yazısiyle göste- rilmiştir. Bunu ilk defa neşreden Prof. Le Cog olub bu zatın Köktürk- isches aus Turfan adlir 1909 senesin- de çıkan eserinde Türk harflerinin Mani yazısiyle yapılmış olan trans- kripsiyonunu şu suretle bulmakta- yız : (sağdan itibaren) birinci harf up, ikinci an, diğerleri sıra ile iç, ip, ağ, it, iy, adx, ikinci sıra: ad, eng, ay, az, eng, end, elt, as. Üçüncü sıra- bin çatısında köy çocuklarının yata- cağı yatakhane yeri de var. Yeni mektebi gezdikten sonra der- hal hatıra şu geliyor. Daha bir çok kazalrımız ve nahiyelerimizde böyle mekteb binaları yoktur. Yalnız Anka- ra merkez kazasında bu sene bu tip 70 mekteb yapılıyor? Bu kadar para bir anda nereden bulundu? Şehre döndükten sonra birçok inşaat müteahhidlerine gördüğüm binanın en ucuz olarak kaça çıkabileceğini sor- dum, “İki bin lira” dediler. Halbuki bu mekteb devlete nihayet 600 liraya mal oldu. Çünkü emek köy- lünün; Teknik ve yapıcılık öğretme- nindir. Sonra bir çoklarımızın ismini bilmediği inşaat usta mektebi talebe- leri burada hayatlarının en hayırlı ve müsbet işlerini yapıyorlar. Şu güzel çatı; şu reğim kâğıdına çizilmiş kadar düzgün pencere onlarım eseridir, Sonra mektebin kuruluşunda köyün bütün çocukları, küçük vücudlarından ve kuvetlerinden büyük işler görmüş- ler. Daha şimdiden “Şu koca taşı ben getirdim.” Diyenler var. Bu küçüğün yarın çocuğuna yaptığı iyi işleri an- latırken göstereceği mektebin dıva- rındaki taş hayatının ayakata kalan değerli bir vesikasır olacaktır. Mekteb- sizliğin derdine yanan Anadolu kö- yünde bir mekteb dıvarına konan taş, emek harcanan bir fidan, bir insana yurd borcunu ödemiş olmak huzurunu verecek kadar kıymet taşırlar, İvedik yirmi haneli ve 150 nüfuslu bir köydür. Mektebin arka sırtına dü- şen tarfda bir yeni bina yapılıyor. O- raya kadar da çıktık. Eğitmen, plânı- nı eliyle çizdiği yeni yapıyı bize an- lattı: “— Bizim mektebten sımnıfı çıkar- tın, köy kurulu od da lık llll bir fırsatla sunacağız. Hüseyin Namık ORKUN P| Ameliyatta Kloroform —— yerine — elektrik Bilirsiniz, şimdiye kadar büyük as meliyat geçirecek hastalar kloroform gibi bir takım maddeler koklatılır; — böylece hastalar bayıltılır; yahud da — başka surette hisleri iptal olunurdu. Şimdi Leningradda Merkezt Jinoko- loji Enstitüsü azasından doktor Ya- koylef, bu sahada yeni bir keşifte bu- lunmuıtur Bu keçfe göre ımk ımc- liyat geçiren h kloroform ve — yahud başka anestetikler verilmesine — lüzum kalmamakta, bunların yerine : vücudundan elektrik cereyanı geçiril- mektedir. Bu cereyan, hastanın bütün âsabma muvakkat bir felç getirmekte, bu süretle hasta ameliyatın acısımı duymamaktadır. Bü yeni usul, bir çok tavşanlar üze- rinde muvaffakiyetle tecrübe edildik- ten sonra Yakoöylef'in asistanları bu- nu iki insan üzerinde tatbik etmişler — ve muvaffak olmuşlardır. j Şimdi bu yeni usul Üzerinde çalı- şılmaktadır. Bu sayede operatörlerin, hasta bakıcıların ve dişçilerin bundan faydalanmaları ümid olunuyor. Bu cereyanla hissi iptalin bir iyi- — liği de şudur: bunun kloroform ve saire gibi ameliyattan sonrâa vücudda tesirleri kalmamakta, cereyan kesilir kesilmez hasta normal halini almakta- dir. ğ 4 Almanyada hırsızları kediler yakalıyor 4 Almanyada Vüurtemberg şehri civa- — rında Noymüncter kasabasında demir- — yolu bekçiliği eden bir adamcağız ke- disine çok düşkündür. Çünkü, bu ke- di onu yalnız, evini delik deşik eden farelerden kurtarmakla kalmamış, ay- yapın. İşte Hasan Dayının evi... Bu ev, köyümüzün üç odalı biricik evidir. Sonra. kademhanesi de içeride ve evi kötü kökudan kürtarmak için düzgün yolu da olacak, Mutfağı, yüz yıkana- cak yeri de var.” Müsterih olabiliriz: Bundan sonra İvedik'de ahırla bitişik odalı; badana- sız, penceresiz köy evi yapılmıyacak- tır. Bu günkilerin sahibleri de yakın bir gelcekte kendi kötü meskenleri- nin köyün güzelliğini bozduğunu gö- recekler ve kasvetli kulübelerinin yerlerine bu göz alrcı, şirin yuvaları kuracaklardır. İvedik kırk bin köyü- müzden bir tanesidir. Kırk bin köyde birer İvedik mektebi... Kırk bin yeşil, bayındır türk köyü kı.ıtulmuş demek- KaHi tir. nt da, kendisini bir çok defalar soymuş olan hırsızı da yakalamıştır. Hat bekçisi, petrol lambasındaki gâz yağının ikide bir boşaltılıp çalınmak- — ta olduğunu görüyor; fakat, bu muzib- — liği, daha doğrusu hırsızlığı, yapatnır —— bir türlü yakalıyamıyormuş. Gizlenip hırsızı saatlerce beklediği halde, ne — gelen ne de giden oluyormuş. Anlaşır — lan, gözetlediği hırsiz da onu gözetli- — yormuş. Çünkü, bekçi gizlendiği yer- — den ayrıldıktan sonra lâmbadan gaz — yağınm aşırıldığını görüyormuş Her gün iş güç bırakılarak sabahtarı akşa- — ma kadar hırsız beklenmez ya! İnsan — işini gücünü brrakrp her gün sabahtan — akşama kadar hırsızı bekliyemez yâ: — Bekçinin aklına kediyi lâmbanın bü- — lunduğu odaya kapamak gelmiş. Hır- sız tnkru peyda olmu, ç » ADti üaü

Bu sayıdan diğer sayfalar: