7 Eylül 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—— 4 ULUS Bundan yarım asır evvel japon sularında batan Ertuğrul gemisinden kurtulan adam Japonyaya yapılan seferi ve Ertuğrul faciasını anlatıyor (Bartın hususi muhabirimizden) Bundan yarım asır evel japan sula- rında batan Ertuğrul adındaki harb gemimizden kurtulanlardan — ikisi he- nüz sağ olarak şehrimizde ve aramızda yaşamaktadır. 581 zabit ve bahriye ne- ferimizin ölümüne sebeb olan hu facia- dan ancak 60 talili kurtulabilmişti. İşte şu anda, bu altmış taliliden, bugüne kadar yaşayıyabilmek bahtiyar- lığına kavuşan yetmiş beşlik ihtiyarla, Ahmed Erkiş ile karşıkarşıyayım.. Ah- med Eriş, yaşını hiç göstermiyor, çok dinç ve hafızasına çok sahib.. Yüksek dağların çerçevelediği bir değirmenin kenarında oturuyoruz. O, henüz feri sönmemiş gözlerini yarım asırlık bir geçmişe daldırıyor, japon denizinin ortasındaki facianın parça parça hatı- ralarını biribirine eklemeğe ve o ha. tıraları yaşamağa,we yaşatmağa çalışı- yor.. Ahmed Erkiş, gittikçe heyecanlanan ve hararetlenen bir lisanla faciayı an- latmağa başladı: İstanbuldan hareket — Sene 1305 di. 5 temmuzda İstan- buldan çıktık.. Ertuğrul, gelin gibi süs- lenmişti. O gün köprüler açıldı, büyük şenliklerle İstanbuldan ayrıldık. Gemi. de nefer ve zabit tam 1090 kişi vardı. Gemimiz ağaçtan yapılmıştı. Üç direk- li idi. — Gemide senin vazifen ne idi? — Ben birinci bölükte bölük emini idim. Benim okuyup yazmam vardı. Geminin süvarisi Tekirdağlı Ali Beydi. Ertuğrulda bir de zamanın bahriye na- zırının damadı miralay Osman (Bey) vardı, Eskiden Eminağaoğlu diye anılan bugünkü Ahmed Erkiş, elli sene evelki hâdisenin bütün teferruatını henüz u- nutmamış.. âdeta bir macera romanı bir seyahatname okur gibi muntazam bir şekilde anlatıyor.. İlk kaza Hava güzelmiş, Çanakkale boğazın- dan çıkmışlar, Sakız'a uğramışlar, Sü- veyş'e hareket etmişler, Portsaid'de bir gece kalmışlar, fakat İsmailiyede ku- ma oturmuşlar, iki vapur Ertuğrulu çe- kerek kumdan kurtarmış, bu esnada ge- minin dümeni kırılmış, bu yüzden iki ay Süveyş'te havuzda kalmışlar, sonra Bi izi'ni işler, Cidde'ye gel- AM İN 3, Di mişler.. 7 © hararetle devam ediyor: Havva ana ve Âdem baba — Cidde'de Havva anamızın mezarı var. Onu ziyaret ettik. Babilmendep boğazından kömür aldık.. Buradan son- ra müthiş bir fırtına il karşılaştık.. On iki gün geceli gündüzlü denizler aştık ve nihayet Bombay'a vardık.. Hindli a- p— Ahmet Erkiş'in hatıraları —| Biraz sonra gemi su almağa başlamıştı. Askerler geminin armasına tırmanıyorlardı. Fakat dalgalar, direk mirek dinlemiyordu. Direk- ler, üzerine tırmanan askerlerle beraber çatır çatır yıkılıyordu. Ve artık hepimiz birer birer suya dökülmeğe başlamıştık. Tam bu ana baba gününde korkunç bir ses duyuldu. Gemi batıyordu. Devrilen bir direkle beraber ben de denize düşmüştüm. Dağ gibi bir dalga yidim. Denizin dibini boyladım. rablar gemimizi ziyaret ettiler, Urba- larımıza yüzlerini gözlerini sürdüler. Sonra Kolombo'ya vardık. Burası Se. rendip adasında... Âdemin yattığı yer- miş Orası.. Ahmed Erkiş, oradan Singapura gittiklerini burada osmanlı şehpenderi Mehmed Sakaf tarafından bütün gemi mürettebatına ziyafetler verildiğini an- lattıktan sonra diyor ki: — Singapura eylül iptidasında var- dık.. Biraz sonra kış bastırdı. Kışı ge- çirmek üzere tam altı ay limanda yat- mağa mecbur olduk, Mart ortalarında buradan kalktık. Yolda kılavuz değişti- re değiştire Saygon'a vardık. Ahmed Erkiş birçok japon ve Çin isimli limanlar, şehirler saydıktan son- ra devam ediyor: Gemı' .,aponyqdaw — Japonyanın Yezu limanına var- dık. Geminin direğine japon bayrağını çektik.. Tam yüzbir pare top attık.. Ja- pon tabiyeleri de karşılık top attılar.. Bu selâmlaşma o gün akş kadar sürdü. Limanda rusun, ingilizin, başka devletlerin gemileri de vardı. Onlarla da selâmlaştık.. Bunları 21 pare topla selâmlıyorduk.. Hangi gemiyi selâmlı- yorsak o geminin bayrağını çekiyor- duk. O gemiler de bizim bayrağımızı çekiyorlardı. Japon bahriyelileri gemi- yi ziyaret ettiler, bizimkiler de onlara ziyarete gittiler. Sonfa bizleri de pos- ta posta koyverdiler.. İmparatora hediye İstanbuldan japon imparatoruna bü- yük hediyeler götürüyorduk. Hediye- ler 800 sandık kadar tutuyordu. Bu he. diyeleri mavunalara yükliyerek karaya çıkardık. İlk hâtıra Ben o vakit 25 yaşında idim. Japon- yada epiy gezdim tozdum. Birkaç defa da Tokyo'ya gittim. Bu ziyaretten iki şeyi bir türlü unutamadım. Biri japan- ların misafir severliği.. Bize çok hürmet ettiler. Dükkânlardan alış veriş eder - dik. Para bile almazlardı.. Biri de insan arabaları.. Bu arabaları insanlar çeki- yordu. O vakte kadar bunu görmemiş - tim! Fakat nedense bir gün gemiye bir kıran girdi. Günde üç beş kişi ölüyordu. Bizi gemiden çıkardılar, çadırlara yatır- dılar, gemiyi halatlarına varıncaya ka- dar ilâçladılar.. Bir ay içinde yüzlerce kişi öldü. Hastalık devam ediyordu. Bu yüzden dönmeğe karar verdik.. Bize “ha- ve bozuk batarsınız” dediler. “Ne olur- sa olsun çıkalım!” dedik. 1306 senesi « nin 4 eylülünde yola çıktık. Tam dördüncü gündü. Kıçımızdan müthi şbir fırtına yemeğe başladık. De- nizin ortasında yapayalnızdık. Kara fa- lan görünmüyordu. Fırtma azdıkça azı. yor, gemiyi çöp gibi oynatıyordu. Firtı. na yanımıza döndü. Deniz kudurmuş va- “ziyette idi. Biz dayanıp gidiyorduk.. Tam gece alaturka beş sularında.... Facia başlıyor Ahmed Erkiş çok heyecanlanmıştı. Derin derin göğüs geçiriyor, sıgarasın. dan bir nefes daha çekiyor, eliyle ak sa- kalını karıştırarak facianın en korkunç sahnelerini hatırlamağa çalışıyordu. — Saat beş sularında büyük bir dal- ga yedik. Dağ gibi bir dalga bir daha bir daha... Gemide bir kaynaşma ve bir karışıklık oldu. Biraz sonra gemi su almağa başla - mıştı. Askerler geminin armasına tırma- nıyorlardı. Fakat dalgalar direk mirek dinlemiyordu. Direkler, üzerine tırma- nan askerlerle beraber çatır çatır yıkı- İryordu. Ve artık hepimiz birer hirer su- ya dökülmeğe başlamıştık. Tam bu ana baba gününde korkunç bir ses duyuldu. Ertuğrul kayalık bir yere oturmuştu. Nasıl kurtuldum? Nasıl kurtulduğumu mu soruyorsun. Onu ne sen sor ne ben Söyliyeyim.. Devrilen bir direkle beraber ben de de.. nize dökülmüştüm.. Biraz sonra yanım. dakilerin yardımiyle denizde çırpına çır- pına bir enkaz yığınının üstüne çıkabil. dim.. Gözümü bir saniye kadar ya aç. tım ya açmadım.. Dağ gibi bir dalga da- ha yedim.. Denizin dibini gene boyladım. Tam boğulmak üzere idim. Nasıl oldu bilmiyorum kendimi bir kaya üzerinde buldum... Ahmet Erkiş bunu anlatırken sil. kindi, korkunç rüyadan uyanıyormuş gi- bi, gözleri hayata kavuşan insanların ge. vinciyle tekrar parladı. Derin bir nefes daha aldı.. Ve: Sevinç göz yaşları — Artık kurtulmuştum! dedi. Fakat 7-9-1937, — nerede? Bu azgın derya or da kur- tulmanın imkânı varmıydı? Yanımda bir iki arkadaş vardı. Biribirimize sarıldık. Gözlerimizden sevinç yaşları akıyordu.. Yanı başrmızda bir fener görünüyordu.. Baktık orada bizim arkadaşlar var... Biz de oraya gidelim dedik. Ölümle pençe- leşe pençeleşe güç belâ oraya vardık. Her tarafımız yara bere içinde idi, Ko- lu ayağı kırılan kafası patlıyan ararmı- sın.. Fener adasında yetmiş kişi toplan- mıştık.. Hepimiz çırılçıplaktık.. Bu ada- da aç, çıplak, sususz dört gün kaldık.. Sönmeyen ümid! Ümidimiz hiç sö işti. Ölüm de- recesine gelmiştik.. Fakat içimizden bir ses “kurtulacaksınız !” diyordu. Bir gün bir gemi gördük.. Gemi yanaştı.. Bayra- ğı almandı. O dakikaya kadar yarı ölü bir vaziyette olduğumuz halde birden bi- re canlandık.. Deli giib hareketler yap- mağa başladık.. Ahmed Erkiş'in gözleri sevinçle parlıyor, ve o kurtuluş ânının heyecanı- nı belki de fazlasiyle yaşıyordu. Bazan sesi kısılarak, bazan gürleşerek, bazan nefesi tıkanarak anlatıyor anlatıyordu.. Söylediğine göre gemi kazaya uğrıyan- ları almış, hastanesi hulunan bir limana götürmüş, hastanede 70 gün tedavi e - dilmişler, sonra iki japon zırhlısı hepsi- ni alarak İstanbula bırakmış! bu japon gemilerini İzzettin ve Talia vapurları Port Said'de karşılamışlar ve İstanbu- la kadar getirmişler. Bu seyahat te dört ay dört gün sürmüş.. Kurtulanlara İs- tanbulda madalyalar verilmiş... Elini koynuna attı kabarık bir cüz- dan çıkardı. Bu cüzden bin bir hatıra- nın kaynaştığı yerdi.. İçinden iki japon parası aldı.. Cüzd; bir gözünd. madalyanın beratını, ve terhis tezkere- sini çıkardı.. — Başka hatıran yok mu? dedim... — Canımı zor kurtardım.. Bu para- lar da nasıl kaldı bilmiyorum! dedi, İhtiyarı epiy heyecanlandırmış, yor- muştum... — Baba, çoluk çocuk var mı? dedim. İki evli imiş, hayatta sekiz kızı, iki oğlu varmış.. Çocuklarının da üçer be- ger çocuğu hattâ, torunu varmış. Aile. sinin yekünu kırka elliye varıyormuş.. Hükümetimiz Ertuğrul faciası şehid. lerinin hatıralarını ebedileştirmek için facianm vuku bulduğu yere-en- yakın mahalde Oşima adasında askeri bir âbi- de diktirdi. Bu âbidenin açılış töreni 3 haziran 1937 de yapıldı. Bu açılış töre- ninde japon büyük elçiliğimiz hatıra kart postalr, hatıra madalyaıs ile bir de tarihçe vücude getirdi. Parti genel sek- reterliği, bu hatıraları vermek üzere bütün Parti teşkilâtına tamimler yapa- rak faciadan kurtulanlardan sağ olanı sordu.. Partimizin Bartın İlçeyönkurulu bu facianın canlı tarihini hafızasında sak-' lıyan Ahmed Erkiş'i bulmakta gecikme- di.. Tuhaf bir tesadüf, kazadan kurtulan ikinci bahtiyarı da Bartın'da bulunduru- yor.. Bu talili yurddaş da Bartının İlyas geçidi köyünden Agvali oğlu Ali adın. da yetmiş beşlik bir ihtiyardır.. Onunla da konuştum. Bazı küçük tenakuzlara rağmen Ahmed Erkiş'in hatıralarını teyid ediyor. Bu ihtiyar yurddaşın okuyup yazması olmadığından hatıraları munta- zam bir akış takib etmiyor. Ahmed Erkiş'e vaziyeti anlattığım zaman, yarım asırlık macerasının yeni hatıralarına kavuşacağı için bir sevinç içinde idi. * |— KÜÇÜK iç HABERLE; | X Vakıflarda inşaat direktörlüğü — Açık bulunan vakiflar genel direktörlü. ğü inşaat direktörlüğüne 80 lira maaşla İstanbul vakıflar haş direktörlüğü mi- marı B. Nihad tayin edilmiştir. ği — Moskova Büyük Elçiliği ikinci sı- nıf baş kâtibi B. Hilmi Kâmil derecesiy- le Kâbil büyük elçiliği baş kâtibliğine nakledilmiştir. * X Emniyet müfettişleri — Topçu ön yüzbaşılığından müstafi B. Nedim ve jandarma ön yüzbaşılığından müstafi B. Halid Ankara emniyet müfettişliklerine, İzmir emniyet müfettişlerinden B. Haş- met Bingöl emniyet müfettişliğine, mü- tekaid yüzbaşılardan B. İsmet Trabzon “ emniyet müfettişliğine tayin edilmişler- dir. X Birinci umumi müfettiş — Birin- ci umumi müfettiş Bay Abidin Özmen bugün İzmir'e gitti. Oradan Edremite uğrıyacak ve ayın 22 sinde Diyarbekire gidecektir. X Türkiye - Suriye hududu — Tür- kiye - Suriye hudud ihtilâfı müzakere - lerine bu ay sonunda Ankarada başla- nacaktır. X Topkapı sarayının avlusunda — Topkapı sarayının iç avlusunda hafriya- ta başlandı. Bizans devrine aid Akropo- lün meydana çıkarılacağı kuvvetle tah- min ediliyor. X Köy sağlık koruyucuları — Köy sağlık koruyucuları için her vilâyette bir. kurs açılmasına karar verilmiştir. X Çivili geçidler — İstanbulda Ka- raköy, Galatasaray, Taksim, Sirkeci ve ler için tetkikler yapılmaktadır. X İstanbulda asfalt cadde — İstan- bulda İş Bankasının önündeki cadde as- fatla çevrilecektir. İşe bugünlerde baş- lanacak ve eylül ayı içinde bitirilecektir, X Ecnebilerin ikamet tezkereleri — Yeni kanuna göre ecnebilerin ikamet tezkerelerinin değiştirilmesine devam e- diliyor. Değiştirme müddeti eylül so « nunda bitecektir. | RADYO l ÖĞLE NEŞRİYATI; 12.30-12.50 Muh- telif plâk neşriyatı. 12.50-13.15 Plâk 4 Türk musikisi ve halk şarkıları. 13.15-13.30 Dahili ve harict haberler. AKŞAM NEŞRİYATI : 18,30- 19 Muhtelif plâk neşriyatı. 19.00-19,30 Türk musikisi ve halk şarkılar. (Hik- met Rıza ve arkadaşları). 19.30-19.45 Saat ayarı ve arabça neşriyat. 19.45-20.11 Türk musikisi ve halk şarkıları (Ferit 'Tan ve arkadaşları). 20.15-20.30 Vefik Vassaf : Sihi konuşma. 20.30-21.00 Plâk- la dans musikisi. 21.00-21.15 Ajans ha- berleri, 21.15-21.55 Stüdyo salon orkest- rası. 1 — Köler Böla Romantigue. 2 — Fetras Barcarolae. 3 — P. Tosti Avril. 4 — P. Tosti Je Pense, 5 — P. Tosti Rosa, 6 — Strauss Enfants de Vi enne. 21.55-22.00 Yarınki proğram ve İstiklâl Marşı. Tefrika: No. 118 iŞekspirden Hikâyeler Yazantar: Mary ve Charles Lamb Çeviren: — Nurettin ARTAM Bu hareket, Timon'un beşeriyete gös- terdiği son lütuf oldu. Atinalrlar da onu, son defa, o gün gördüler. Çünkü, bu ormanın yakınlarında bulunari bir kumsaldan geçen zavallı bir asker, orada bir mezar gördü. Me- zarın üzerinde şunlar yazılı idi: “ Bu, insanlardan tiksinen Timon'un me- zarıdır. O, yaşarken insanlardan nefret et- miş, ölürken de hayatta kalanları bir veba- nın silip süpürmesini dilemiştir.” Timon, kendi hayatına kıymış mı idi, yoksa beşeriyete duyduğu nefretin şiddeti mi onu bu akibte sürüklemişti; burası belli değildi; fakat muhakkak ki o, insanlardan nefret ederek yaşadığı gibi, beşeriyetten tiksinerek ölmüştü. Bazıları, onun kendi mezarını deniz kı- yısında bir kumsalda yapmasına şöyle bir sebeb bulurlar: O, orada kudretli deniz dal- galarının, insanların mürai göz yaşları yeri- ne, mezarının üzerinde, ebediyete kadar ağ- lamasını istemişti. Romeo ve Jülyet Kapuletlerle montagüler Verona'nın iki büyük ve zengin ailesi idiler. Bu iki aile ara- sında çok eskiden başlıyan bir düşmanlık, zaman geçtikçe, o kadar artmış, o kadar dal budak salmıştı ki, iki tarafın ta uzak yerler- deki taraftarları biribirleriyle karşılaşmaz- lar, görüşmezler, şayed bir kapulet uşağı, bir montagü uşağı ile karşılaşsa aralarında kavga çıkar, hattâ, çok defa, kan bile dökü- lürdü. Böyle düşmanca karşılaşmalar o ka- dar sık oluyordu ki, artık, Verona'nın rahat ve sakin sokaklarının huzur ve sükünu kaç- mağa başlamıştı. Kapuletlerin yaşlı reisi bir gün büyük bir ziyafet vermiş ve buna Veronanın bütün güzelleri ile bütün asılzadelerini çağırmıştı. Bu ziyafette Veronanın bütün güzelleri bu- lundular ve bütün gelenler, eğer montagü- lerden değillerse, ziyadesiyle ağırlandılar. Bu ziyafette Montagü'ler reisinin oğlu Romeo'nun sevgilisşi Rozalin de hazır bulu- nuyordu. Her ne kadar, bir Montagü'nun bu kapulet'ler toplantısında bulunması tehlike- li bir şey idiyse de Romeo'nun arkadaşların- dan Benvolis, genç aşıka yüzüne bir maske takarak bu ziyafete gitmesi için israrlarda bulundu. Romeo oraya giderse, hem Rozalini hem de öteki güzelleri görecek, aralarında bir En“kaye_Se yaparak kendi kuğu'sunun bir karğa olduğunu anlayacaktı; Benvolio böyle söylüyordu. He_r»ne kadar Romeo'nun Benvolio'nun sözlerine pek az güveni var idiyse de Roza- lin'e karşı duyduğu sevgi yüzünden bu top- lantıda bulunmağa karar verdi. Çünkü Ro- meo, kendi aşkını yatıştırmayan, kendisine yüz vermiyen sevgili Rozalin'i düşünerek uykudan kesilen, yalnız başına kalmak için toplgntll.ardan kaçıp tek başına dolaşan sa- minîı ve ihtiraslı bir aşıktı. Benvolio da şim- di bir _çOk güzelleri bir arada görüp belki de Rozalin'den soğur, diye arkadaşı Romeo'- nun bu ziyafette bulunmasını istiyordu. Böyle, kapulet'lerin verdiği bu ziyafete Ro- meo ve arkadaşları Benvolio ve Merkutio maskeli olarak gittiler. Yaşlı Kapulet bunlara buyur etti ve to- pukları nasırlanmış güzel kadınlarla dans e- » debileceklerini bildirdi. Hafif ruhlu, eğlen- ceyi sever bir ihtiyar olan Kapulet, delikan- klara, genç iken, kendisinin de böyle bir maske taşıdığını ve o sayede genç ve güzel kadınların kulaklarına dilediği hikâyeleri anlatabildiğini söylüyordu. Ziyafette dans başlamıştı. Romeo, ora- da dans eden kadınlar içinde meşalelere da- ha parlak yanmayı öğretecek kadar, siyah bir zemin üzerinde parlayan bir mücevher gibi aşırı derecede bir güzele rast gelmişti. Hiç bir fayda vermiyecek ve yer yüzüne faz- la gelecek kâdar müthiş bir güzellik! Romeo, bunun güzelliğini, bütün bu ka- dınlara nisbetle, bir karğa sürüsünün üze- rinde uçan beyaz bir güvercine benzetiyor ve bunu arkadaşlarını anlatıyordu. Romeo, tam bunları söylerken, Kapulet'in yeğeni Tibalt tarafından duyulmuş, bu genç de Ro- meo'yu sesinden tanımıştı. Tibalt çok öfkeli * ve hırçın bir gençti. Onun için bir montagü'nün maske al- tında böyle bir toplantıya gelrek oranın ha- vasını bozmasına tahammül edemezdi. O kadar kızmış, o kadar coşmuştu ki nerede ise (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: