14 Haziran 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4

14 Haziran 1937 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ULUS 00606008005 .*...........1411LL.... .. O.....O.ooıoooooııoooooo.coıooıb..oo.oo....oo.ıooı.....o.ıoo..: Büyük bir hava kahramanının hikâyesi : O....00l.ı..ooo..0.0.00....00...0.0000: Lindberg Hava şövalyesi şimdi bir ingiliz kasabasında bir dükkânda çalışıyor undan on yıl önce mayısın orta- Üİ yarında bir kaç kişi Long İs- land'daki Ruzvelt tayyare meydanında bir şeyin olmasını bekliyorlardı. Bunlar yeni yapılmış bir trans atlantik tayya- resinin uçmasını bekliyorlardı. Bu hu- susta şimdiye kadar yapılmış tecrübeler- aen, söylenmiş sözlerden usanmışlardı. Hava güneşli olduğu için bu adamlar, oracıkta çayırların üzerine oturmak ve- yahud gidip hangara sığınmak hususun- da tereddüd ederlerken gök yüzünün garb taraflarında bir çizgi belirdi. Bu çizgi mutadın üstünde bir süratle büyü- dü ve oraya indi. Bu, şimdiye kadar gö- rülmemiş bir tipik tek motorlu bir tay- yare idi. İçinde uzun boylu bir adam vardı. Bu kim olabilirdi ? O zaman bir adam hatırladı; Atlan- tik yarışına iştirak etmek üzere garb sa- hillerinden kalkan bir tayyare hiç dur- maksızın Sent Huiz'e inmişti. Bu tayya- reci, ortalık ışır ışımaz, yola çıkmış ol- malı idi. Çünkü kaybedilecek zamanı yoktu. Genç bir posta pilotunun hususi tip bir tayyare ile tek başma bu yarışa gi- receğini duymuş olan bir başkası : — Bu Lindberg olacak, dedi. Bu sı- rada tayyare güzel bir inişle hangarın önüne inmiş bulunuyordu. Ondan sonra toyyareci elbisesi, ka- zak ve golf pantalonu giymiş olan bir genç tayyareden atladı. 'Garbla şark a- rasmda bir rekor kırmış olan bu tayya- inin yanıma yaklaşanlar sordular : — Siz Lindberg misiniz ? Evet, ta kendisi idi. — Bu upuzun yolu tek başınıza mı u- sÇacaksınız ? — Elbette, neden olmasın? Genç a- dam gülümsedi. Ondan sonra bir kaç meşhur tayyareci gelip pilotun elini sık- tılar ve tayyare hangara alındı. Bunun üzerine gazete muhabirleri şehre dönerek şimdiye kadar dört kişinin kanma girmiş olan Atlantik yo- Junda uçmağa çıkan bu genç pilotun hayat ve karekteri hakkında yazılar yaz- mağa koyuldular. Bu arada bu delikan- lının bir çılgınlık gösterdiğine hükme- denler olduğu gibi, bu işi başaracağına kanaat getirenler de vardı. Bu plotta ken- dinden emin bir adam hali vardı ve ga- yet az konuşuyordu. Bütün hali bir iti- mad telkin ediyordu. Bunu takdir eden- ler bile onun dokuz giün sonra dünyanın en büyük kahramanı olacağını tasavvur edemiyorlardı. YAZAN Rüussel Aven Nevyork Times dergisinde çuşa çıkmasından önce geçen bir hafta içinde kendisiyle bütün ta- nışan ve temas edenler üzerinde Lindberg gayet iyi tesirler bırakmıştı. Kendisi ile görüşmek ve kendisine sual sormak is- tiyenlerle oturup yemek yiyor, fakat ken- di şahsıma ve plânına dair sualler sorul- duğu zaman manidar bir şekilde gülüm- semekle iktifa ediyordu: kendisi bir pos- ta pilotu idi ve Parise kadar uçup 25000 dolarlık Raymond Orteig mükâfatımı al- mağa çalışacaktı. Hepsi bu kadar, Nev- yorka ve Koney adasına gitti; buralarda sükünet içinde eğlendi. Gündüzleri tay- yaresini muayene ediyor ve hava büro- sundan Doktor James H. Kimball ile istişarelerde bulunuyordu. 20 mayıs gecesi, Dr. Kimball kendi- sine havanın gayet müsaid olduğunu ve haftalardanberi bu kadar iyi hava zuhur etmediğini bildirdi. Öğrenmek istediği de bu idi. Uzun uzun münakaşalardan hoşlanmıyordu. Bir an evvel yola çıka- caktı. Kimball'dan bu haber gelince City Hotel'e gitti ve bir kaç saat uyku uyudu. Hangara döndüğü zaman bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. So- kaklarda sular birikmişti. dı. Hareket edilecek hava değildi. Fakat Doktor Kimball gülümseyerek havanın açrlacağını söyledi. Bir müddet sonra ortalık ışımış, ma- kine hazırlanmıştı. Lindberg : — Öyleyse gidelim! dedi. Küçük ka- binesine bindi. Yanına bir miktar sande- viçle Paris halkıma hitab eden bir kaç tavsiye mektubu almıştı. Bu mektublara da lüzum yoktu; çün- kü bir kaç saat sonra bütün dünya ken- disini takib ediyordu. Fakat tek başına berg havalandığı zaman Paris ile Londra kahvealtı sofrasında idiler ve ertesi gün ceğini bilmiyorlardı. Motorunu muayene etti.: — İyi işliyor! dedi ve bir kaç dostu ile vedalaştı. Birkaç saniye sonra tay- yare havalanmıştı. Önce telefon telleri- nin ve bir traktörün üzerinden sürtüne- cek gibi geçti. Sonra ilerde bulunan bir tepeyi aştı. Tayyarenin kanadları göz- den — kaybolunca güneş açmıştı. Âr- tiık Linüberg yol- da idi. Bu dakikadan sonra otuz üç bu- çuk saat, Lind- berg Amerikanın, Avrupanın, hattâ Japonya ile Çi- nin, telgraf muva- salaları olarak bü- tün memleketlerin zihinlerinde idi. Bütün dünya, tek ba- şına büyük bir talii yenmek üzere yola çıkan genç tayyareciyi düşünüyordu. Lindbeg yazdığı kitabda bu uçuştan birkaç sayfa ile bahseder. Önce hava so- ğuktu, sis vardı. Büyük dalğaların üze- Tinde fazla yükselmek Jlâzım gelmişti. Fakat sonradan ortalık ısınmıştı. Okya- nos üzerinden geçtiği srralarda kendisin- den hiçbir haber alınamamıştı. Tâ İr- landa üzerlerinde görününceye kadar. Nihayet oradan Fransaya doğru uçtu. O akşam, Parisin dışındaki Le Bour- get tayyare meydanı üzerinde gümüş ren- ginde bir şekil göründü. Bir hayaleti andıran bu tayyare, meydana bir tüy iner gibi — konmuştu. Bu büyük plânın gerçekleşmesi bütün dünyayı hayretlere düşürdü. Le Bour- get meydanında polisin mümanaatına rağmen halk telörgüleri devirerek ortaya koşuştular. Bir saniye içinde saha, he- yecanlılardan mürekkeb bir ordüu ile hin- cahınç dolmuş bulunuyordu. Lindberg'i iki saat bir subayın kapu- tuna sardılar. Ondan sonra oradan alıp Paristeki amerikan büyük elçiliğine gö- türdüler. Orada gazete muhabirleri onu sanduviçini çiğnerken gördüler. Kendisi de anladı ki yalnız Amerika değil, bütün Avrupa da onu bir hava şövalyesi ve ye- ni neslin bir kahramanı olarak alkışlı- yordu. &** K endi memleketinde halk, bir sevinç histerisi içinde idiler, Şimdiye ka- dar hiç bir ferdin şahsi başarışına karşı bu kadar büyük alâka gösterilmemiş, böyle muazzam gösteriler tertib edilme- mişti. Onun Le Bourget'de karaya indiği haberi gelince sevinçten haykıran ame- rikalrların gözleri yaşarıyordu . Nevyorkta vapurlar ve fabrikalar da- kikalarca düdüklerini örttürdüler; oto- mobil korneleri çalındı. Birbirini tanı- mayanlar bile birbirlerinin sırtını okşa- dılar ve âdeta bir ağızdan her tarafta şu sözler söylendi : — Dediği yere vardı; dediğini yaptı! Lindbergin yapdığı şey, bir uçuştan pek fazla bir şey idi. Bu gençlerin büyük işler başaracağı umulmadığı bir sırada bir gencin korkusuz ve emniyetli bir su- rette gösterdiği bir cesaret harikası idi. Bütün gençler için Lindbegin çehresi bir Galahad, bir Roland gibi yükseliyordu. 25 yaşlarında bir delikanlı, bir mete- or gibi, havaları fethetmişti. Eski dünya, yeni dünyanın bu başa- rısına hayran olmuştu. Haftalarca her FON NOYRAT'IN SEYAHATİ Macar-Alman tamasları devam ediyor Budapeşte, 13 (A.A.) — B. Fon Noyrat, ziyaretinin ikinci gününde B. Daranyi ve sair macar devlet adamala- rı ile görüşmüştür. (Gece dış bakanı B. De Kanya vtes. mi bir ziyafet vermiştir. B. De Kanya, bu münasebetle bir nutuk söyliyerek ezcümle demiştir ki: “— Ziyaretiniz iki millet arasında- ki ananevi dostluğun değişmez olduğu- nu isbat etmiştir. Müşterek dostlarımız olan İtalya ve Avusturyaya istinad e. derek merkezi Avrupanın ve memleket- lerimizin muslihane tekâmülü lehin- de çalışmağa devam edeceğiz.,, B. Fon Noyrat, cevab vererek şöyle demiştir: “— Almanya bilhassa Macaristan ile olan ananevi münasebetleri derinleş- tirmek arzusundadır. Merkezi Avrupa- da kati bir uzlamayı elde etmek için bü- tün imkânların inkişafa mazhar olma. sının en büyük garantisi iki milletin işbirliğidir.,, 14.6-1937 ea Biblografya Yeni bir spor mecmuası Kırmızı - Beyaz Beki Türk Spor mecmuası sahibi B. Talat Mithat bugün çıkacak olan “Kire mızı - Beyaz,, adlı mecmuasiyle yeni. den spor gazeteciliğine — başlamıştır. Milif türk formasının, beynelmilel sa- halarda lâyık olduğu şerefli yere ulaşı masına hizmet etmek gayesiyle ve ta- nınmış imzaların yazılariyle çıkacak yeni mecmuaya muvaffakıyetler — dile. riz, , Amerikada grevler Lansing (Michigan) 13 (A.A.) — 300 asker bugün grevciler tarafından yapılması mukarrer nümayiş esnasında inzibatı muhafaza için Monroeye hare. ket etmişlerdir. Vali Murfi polis kuvvetlerini takvi. ye etmek üzere 200 kişi tutması için belediye reisine mezuniyet vermiştir. İndianapolis, 13 (A.A.) — İndiana valisi Townsend, İllincis, Michigan ve Ohio valilerini grevlere nihayet verecel formülü müzakere etmeğe davet etmiş- tir. N tarafta bu bahis konuşulmuştu. Artık Lindberg'e bir “irade ve âzim elçisi,, adı veriliyordu. indberg, cumhur reisleri ve kıral- larla tevazuunu asla kaybetmiye- rek görüştü. Görenler, bu kadar genç bir adamın bu kadar büyük bir işi başardı- ğına hayret ediyorlardı. Kendisi gayet az konuşuyor, fakat doğru konuşuyor, söylenmesi en luzum- lu olan sözleri söylüyordu. Kendisine bir çok madalyeler ve rüt- beler veriliyor, fakat bunlar onun üze- rinde hiç bir tesirini yapamıyordu. Yap- tığı işlerden bahsederken “biz,, zamiri- ni kullanıyor, böyle kendisi ile beraber tayyaresini de kastediyordu. Londrayı ve Brükseli ziyaret etti. Bütün gazeteler, Lindberg ile doluyor- du. Sonra memleketinin misafiri olan Memfis kruvazörü ile anayurduna dön- dü. İlk uğradıkları liman Vaşington ol- muştu. Bütün tayyareler kendisini kar- şılıyorlar, yer yerinden oynuyordu. Ço- cukken oynadığı, babasiyle dolaştığı yer- lerden geçti. Reisicumhur Kulic göğsü- ne bir madalye taktı ve hararetli bir nu- tukla bu gayri resmi elçiyi öğdü. Lindberg, verdiği cevabta bu büyük uçuştan, gösterdiği başarıdan bir tek ke- lime ile bile bahsetmiyor, yalnız Fran- sanın ÂAmerikaya gönderdiği dostluk mesajlarını anlatıyordu. Yaşlı diplomatlar hayretle başlarını salladılar. Üzerinde dolaşan nazarlarda takdir ve hürmet izleri vardı. A Ondan sonra Nevyorka gitti. Daha sonra bütün Birleşik Amerika üzerinde bir uçuş yaptı. Bunu bir takım uçuşlar takib etti. Sinema kumpanyaları kendisine bü- yük servetler teklif ettiler. Fakat o, bir saniye bile düşünmeksizin bütün bunları reddetti. Bu sırada ne istese yapılabilir- di. Fakat o hiç bir şeye göz dikmedi ve tabitf işi olan havacılıktan ayrılmadı, Te Hattâ bir tayyare fabrikası müdürü, tayyarelere Standart koyacak bir komi- tenin reisliğini kendisine teklif ettiği za- man Lindberg'den şu cevabı aldı ; — Ben bir uçucuyum; mühendis de- ğgilim. Kendisine verilen madalyelerden bir tanesini alıkoydu ve ötekilerini Sent Lu- iz müzesine hediye etti. Basit ve sade bir hayat sürmeğe devam ediyordu. Ken disini mümkün olduğu kadar her kesten gizlemeğe çalışıyor, kendi keyfi için yaptığı bir takım uçuşlar oluyor, ve bü- tün vaktini iki tayyare şirketinin teknik müşaviri vazifesine veriyordu. Böylece vatandaşlarının sevgi ve takdirlerini de- vam ettiriyordu. Sonra yeni bir fasıl açıldı. Meksika- da karaya indiği zaman elçi Dwingt Mor row nın bütün ailesi karşıcı gelmişler- di. Elçinin kızı Anne Morrow da bunla- rın arasındaydı. Bu kız Dresten çinlisini andıran zarif bir kızdı. Lindberg bu kız- la sevişti. ç Kendisi Morrow'ların Mainedeki yaz- lık evlerine davet edildi. Bu davet bir kaç defa tekrarlandı, fakat Lindberg'den hiç bir cevab gelmiyordu. Fakat bir gün tayyaresiyle oraya iniverdi. Meşhur tay- yareci çok geçmeden Ânne ile evlenmiş- ti. Ondan sonra karı koca bir arada Çi- ne, Hindistana, Avrupaya uçuşlar yap- mışlardır. İkisi de her işte beraber bu- lunuyorlar. undan on sene önce milyonların kahramanı olan bu büyük havacı, meşum bir hâdise yüzünden kendi ana vatanı olan Amerikayı terkedip İngil- tere kasabalarından birinde yerleşmeğe mecbur olmuştur. Orada ikinci oğlu, bah çesinde rahat rahat oynamakta, Lindber; küçük bir mağazada çalışmakta, ve ak- şamlarr ocak başımda vakit geçirmekte- dir. Lindberg, tekrar kendi memleketine dönecekmidir? Belki dönecektir. Her halde kendi vatandaşları bu ümidi bes- lemektedirler . ” Tefrika No.51 Şekspirden Hikâyeler Yazanlar: Mary ve Charles Lan. Çeviren: Nurettin ARTAM Venedikli tacir Bassanio, sevgili karısının bu kadar mü- te.essir olmasından dolayı büyük bir istirab ıç_me düşmüştü. Büyük bir ciddiyetle dedi i: : — Şerefimle temin ederim ki bir kadı- na değil, kendisine üç bin duka teklif etti- ğim halde red edip yüzüğümü istiyen ve b.en bunu kabul etmeyince canı sıkılıp giden bir hukuk doktoruna verdim. Şirin Portia, başka ne yapabilirdim? Kendi yaptığı hiz- metlere karşı nankör davrünmış olmaktan o kadar utandım ki yüzüğü arkasından gön- derdim. İyi kalbli bayanım, beni af ediniz. Eğer siz orada bulunsaydınız, muhakkak, yüzüğü çıkarıp ona vermem için bana yal- varırdın”. Antonio: — Ah, dedi, bütün bu kavgaların sebe- bi ben oluyorum. Portia, Antonio'ya bunun için asla ke- derlenmemesini, kendisini pek candan kar- şıladıklarını söyledi. Antonio cevab verdi: — Ben, önce vücudumu Bassanio'nun yo- luna feda ediyordum. Fakat kocanızın yü- züğü verdiği adam olmasaydı, ben bu daki- kada ölmüş bulunacaktım. Gene hayatımı ortâya koyarak temin ederim ki kocanız, size karşı duyduğu sevgi ve bağlılığı asla kı- racak, bozacak değildir. Portia: — Madem ki siz kefil oluyorsunuz, de- di, bu yüzüğü kendisine veriniz ve eskisin- den daha iyi saklamasını söyleyiniz. Bassanio, yüzüğe bakınca, hayretler i- içnde, bunun vermi- olduğu yüzüğün ta kendisi olduğunu görmüştü. Portia, bunun üzerine kendisinin nasıl genç avukat kılığı- na girdiğini ve Nerissa'yı kâtib diye yanına aldığını anlattı. Antonio'nun, kendi karısı- nım zekâ ve İeraseti sayesinde kurtulmuş olduğunu anlayan Bassanio'nun sevincine son yoktu. Portia, tekrar Antonio'yu selâmladıktan sonra bir tesadüfle eline geçen bir kaç mek- tubu kendisine verdi. Bunlarda, kaybolmuş olduğu sanrları, gemilerinin sağ ve salim li- mana vardığı bildiriliyordu. Böylece, bu zengin tacirin hayatında korkunç safhalar, serveti yeniden arttık- tan sonra bütün bütün unutulmuştu. İki ko- canm kendi karılarını tanımamaları ve yü- zükler hikâyesi ondan sonra boş zamanlar- da söylenir ve bol bol gülünürdü. Hele Gra- tiano, neşeli, neşeli ve ahenkli bir tarzda ye- min ederdi: Ömrü oldukça, Nerissa'nın kendisine verdiği yüzüğü saklamaktan başka hiç bir şey düşünmiyecekti. e & Simblin Paoma imparaotru Ogüst Sezar'ın zama- nınua İngilterede (ki o zaman Britanya adı verilirdi) hüküm süren Simblin isminde bir kıral vardı. Simblin'in ilk karsı daha üç çocuğu (i- kisi oğlan, birisi kız) pek küçükken ölmüş- tü. Bu çocukların en büyüğü İmogen, baba- sının sarayında büyütülmüş, yetiştirilmiş- ti. Fakat Simblin'in iki örkek çocuğu, bü- yüğü üç yaşında, küçüğü ise daha kundak- ta iken, tuhaf bir tesadüfle, dadılarının ya- nından çalınmış, kıral da bunların kimler tarafından ve nasıl çalımıp götürlüdüğünü, bir türlü, anlayamamıştı. Simblin iki defa evlenmişti. İkinci ka- rısı, gayet kötü ruhlu bir kadındı ve kıralın birinci karısından doğmuş olan kızı İmo- gen'e çok fena muamele ediyordu. Kıraliçe, İmogen'den nefret etmekle be- raber, bu kızın, kendinin ilk kocasından ol- muş olan oğlu diye evlenmesini de istiyor- du. (Kadın da iki defa evlenmişti.) Böylece Simblin'in ölümünden sonra kendi oğlu Kioten'in Britanya tacını giyeceğini umu- yordu. Çünkü eğer kıralın kaybolan çocuk- İarı bulunmıyacak olursa o zaman, İmogen babasının varisi olacaktı. Fakat bu tasavvur, İmogen'in ne babasına, ne de kıraliçeye ta- nışmaksızın evlenivermesiyle alt üst olu- vermişti. Devamı var

Bu sayıdan diğer sayfalar: