21.2.1027 ŞÜ nnn W 72710 silâhlı İngiltere * ngilterenin silâhları için beş sene ' inde bir buçuk milyar ingiliz lirası sar.clmeğe karar verdiği malümdur. Bu tahsisatın 937 senesine aid olan üç yüz milyon üzerinde ingiliz avam kamara- sında haftalardan beri devam eden mü- zakereler nihayetlenmiştir. Bu müzake- reler esnasında bahriye nazırı, Sir Sa- muel Hoare, hava nazırı Sir Philip Sas- soon ve bahriye nazırı B. Duff Cooper, etraflı izahat verdiler. Bu izahattan an- laşılıyor ki İngiltere, üç yüz milyon in. giliz lirasını, milli müdafaanın üç kolu arasında aşağı yukarı müsavi olarak taksim edecek. Yüz beş milyon ingiliz lirası donanmaya gidiyor. Geri kalan yüz doksan beş milyon da azacık daha fazlası havaya gitmek üzere, kara ve hava kuvvetleri arasında taksim - edili- yor. Tarihte ilk defadır ki bir devlet, hava kuvvetleri için kara kuvvetinden fazla para sarfetmektedii Tarihte bir misli görülmiyen bu ha- zırlıkların hedefi nedir? Yani ingiliz de- niz, hava ve kara kuvvetleri hangi düş- manlarla çarpışmayı hesab ederek ona £i göre hazırlanıyorlar? Büyük harbtan evel İngilterenin de- i donanmasından donanmanın niz programı, (i sonra gelen en bi mecmu kuvvetine faik bir donanma in- şası üzerinde toplanmıştı. Hava kuvveti yoktu. Kara silâhları ise, 1905 senesin- de ingiliz ve fransız erkânı harbiyeleri arasında başlayıp da büyük harba kadar devam eden askeı görüşmeler ve anlaş- de — hazırlanıyordu. malar çerçevesi Bu anlaşmanın hedefini, o zaman harbi- ye nazırı bulunan Holdane kısaca şöyle izah ediyor: En kısa zaman içinde Pa- risin müdafaası için Fransanın yardımı- na mümkün olduğu kadar fazla asker yetiştirmek. Bunun için de diyor Holda. ne “ingiliz askeri teşkilâtında bir inkı- lâb yapmak lâzımgeldi.” Bugünkü vaziyet nedir? Deniz pro- gramı hakkında verilen izahata bakı!a- cak olursa, İngiltere, bugün üç devletle birden karşılaşabilmek için hazırlanıyor. Evvelâ kendisiyle müsavi kuvvette olan Amerikayı hesaba katmıyor. İngilizler, Amerikanın yalnız başına, yahut da İn- gilterenin müstakbel düşmanları arasına katılarak kendilerine karşı bir harba gir- mesini bir ihtimal olarak bile nazarı iti- bare almıyorlar. Bahriye nazırı Sir Sa- imuel Hoare, ingiliz deniz kuvvetlerinin, biri Singapore'un şarkında diğeri de garbında olmak üzere iki cephede dövü- şebilmelerini hesaba katarak ona göre hazırlanmalarını istemiştir. Singapore'- un şarkında Japonya ile, garbında da Italya ve Almanyanın müşterek dzniz kuvvetleriyle. O halde İngiltece deniz- lerde aynı zamanda Japonya, Almanya ve Italya ile mücadeleyi gözz — almak mecburiyetindedir. 1935 anlaşması ile alman deniz kuvvetleri, “ngi'iz deniz kuvvetlerinin yüzde otuz beş nisbeti o- larak tesbit edildiğine göre ingiliz deniz kuvvetlerinin geride kalan yüzde altmış beşi, japon ve İtalya donanmalarına faik olmalıdır. Japonya ve İtalya müştere. ken deniz kuvvetleri için yetmiş beş mi yon ingiliz lirası sarfetmişlerdir. Göl lüyor ki İngilterenin ayırdığı yüz beş mi!yon ingiliz liralık tahsisat, bu yet- miş beş milyon ile alman donanmasını hesaba katarak elde edilmiş bir rakam- dır. Hava programına gelince; avanı ka- marası müzakerelerinden çıkan netice şudur: İngiltere kendi topraklarına ge- lebilecek olan en kuvvetli hava devleti- nin tayyare filolarıma karşı mukabele e- debilecek kavvette bulunmalıdır. İngil- tereye yetişebilecek en kuvvetli hava Acaba İn- giltere bugün çok 'yi münasebette bu- lunduğu Fransayı da hesaba katıyor mu? Yoksa denizlerde Amerikayı muh. temel düşmanları devleti şüphesiz Fransadır. arasından - çıkardığı gibi, Fransayı da müstakbel düşmanla- rı arasından çıkarıyor ınu? Burası müp- hem olmakla beraber, İngilterenin yu- karda bahsedilen tehlikeyi ancak - ye! bin beş yüz tayyare ile defedebilece, bildirilmiştir. Binaenaleyh İngiltere ye- di bin beş yüz tayyarelik bir hava kuv. veti inşasına karar vermiştir. Harbiye nazırı Duff Cooper, ingiliz kara kuvvetlerine ayrılan tahsisatı giliz ordularını makireleştirmek - için sarfedileceğini söylemiştir. Ordular a- ğırl klariyle baraber motörlü - vasıtalar ü nakledileceklerdir. İngilterenin DIŞ HABERLER Karışmazlık meselesi Asiler Ingiliz gemilerini arayacaklarını bildirdiler Paris, 30 (Hususi) — Bugün gazeteler gene karışmazlık meseleleri hakkında türlü düşünceler yürütmektedir. Lö Pöpl, her şeyin; Alman- ya ve İtalyanın bu meseleyi sonuna kadar götürmeğe azmetmiş olduk- larını yazmaktadır. Bu gazete diyor ki: Akdeniz filosu başkumandanı protesto edcek Londra, 30 (A.A.) — Royter bildiri- yor: Ingiliz Akdeniz filosu başkumanda- nına talimat verilerek bu ay içinde is. panyol âsi harb gemileri tarafından dur- durulan Meninridge, Staholm ve Spring- var ismindeki üç ingiliz gemisi hakkın- da Kadiks âsi makamiarı nezdinde pro- testoda bulunması bildirilmiştir. Bü protesto notasında, bu hareketin enternasyonal hukuka muahalif olduğu, zira âsi harb gemilerinin bu kabil ahval. deki hak ve salâhiyetlerinin yalnız işa- ret değiştirmek suretiyle sorguya mün- hasır bulunduğu bildirilmektedir. Ingiliz hükümeti, ingiliz gemileriyle harb malzemesi naklini yasak eden ka- nuna katiyen riayet edilmesi için elin- den geleni yaptığından, bu üç halde â- siler tarafından tutulan hareket tarzı yerinde değildir. Ingiliz hükümeti, ingiliz gemilerinin bundan böyle açık denizde durdurulmı. yacağı hakkında teminat istemektedir. BaTaRar *“... o halde iki şıktan birini ter- cih etmek lâzımdır. Ya Fransa ile İngiltere, başvurulması hiç arzu e- dilmiyen bir (kuvvet denemesi) i- le buna bir son vermek, yahud bu devletlere hareketlerini gizli ola- rak yapmalarını tavsiye etmek..,, Frankistlerin ingiliz gemilerini durdurmaları meselesi: Pöti Parisiyen ise Londradan büs- bütün başka bir haber almıştır: Bu ha- bere göre Salamanka umumı karargâhı, Frankist harb gemileri tarafından bütün ingiliz gemilerine verilecek işaretlere bu gemilerin baş eğmesi istenmektedir. Â- siler, buha sebeb olarak, hükümetçilere malzeme taşıyan gemilerin durdurulma. mak için ingiliz bayrağı çektiklerini ile- ri sürmektedir. İngiliz makamları bu kontrolun an- cak İspanya kara sularında yapılabile- ceğini, açık denizlerde ise İngilterenin bu isteği asla kabul edemiyeceğini söy- lemektedirler. Kontrol plânının başla- ması sıralarında âsilerin bu arzuları iyi bir tesiryapmamıştır. Âsiler, maden yüklü beş bin tonluk ingiliz bandıralı Magdelana gemisini a- raştırmışlar, sonra yoluna devam etmesi için izin vermişlerdir. _B. Hitlerle Ludendorf tamamile anlaştılar Münih, 30 (A.A.) — Alman Ajansı bildiriyor: Mevcut zorlukları ve anlaşmazlıkları ortadan kaldırmak maksadiyle Führerle General Ludendorf arasında bir g: Bu görüşme istenilen neticeyi miştir. General Ludendorf, Führer'in u- tandırıcı Versay anlaşmasını yırtmasını tamamen tasvib etmiş, bilhassa milletin ve devletin yeniden silâhlanarak Ren ü- zerinde hakimiyetini kurmuş — olmasın- dan dolayı memnunluğunu bildirmiş ve sonra milletin, ehemiyetli vazifeleri yap- ma yolunda kendisine kuvvet veren fi- kir birliği için olan çalışmasından bah- setmiştir. ver- Führer, tecrübelerini anlatmış ve ü- çüncü Ralh ve ordunun umumi harb generali ile tekrar sıkı temasa geçmesin. den doğan memnunluğunu bildirmiştir. tir. Taç giyme töreninde Almanyayı Blomberg temsil edecek Berlin, 30 (A.A.) — Resmi olarak bildirildiğine göre, Führer, İngiltere Kıralı Altıncı Jorj'un taç giyme töre- ninde kendisini temsile General Blom. berg'i memur etmiştir. Şimal denizi üs- sü kumandanı Amiral Otto Echultze ile tayyare kumandanı Stumpf'de töre- ne gidecek alman heyetine dahil bulun- maktadır. bu noktadan talii şundadır ki ada devle- ti olduğundan denizlere hâkim oldukça, kendi topraklarında harb yapması bahis mevzuu olamaz. Fakat duları, kime karşı kullanacak? Bu, tal bu motörlü or- ü siyasi vaziyetin içinde inkişafına bağlı- dır. Herhalde İngiltere büyük bir ham- le yapıyor. Bu hamlenin yapılmasını dik- te eden zaruret de Habeşistanın isti'âsı, Italyanın Akdenizde tutması, Almanyanın zak şarkta da Japonyanın İngiltereye kafa lâhlanması ve u- takib ettiği istila siyasetidir. Avam — kamarasında söylenen sözlere bakılacak olursa, İngil. tere, daha geçenlere kadar on sene bir harb çıkmıyacağını hesab ederek ona göre hareket ediyormuş. Şimdi yarın harb çıkacakmış gibi hazırlanmaktadır. A, Ş. ESMER şme yapılmıştır. B. Stoyadinoviç Romaya gidiyor Belgrad, 30 (A.A.) — “Havas Ajan- sı muhabirinden: İyi haber almakta olan mahfillere göre B. Stoyadinoviç, B. Ciano'ya ziya- retini iade etmek üzere nisan sonunda Romaya gidecek, politika ve ekonomik anlaşmaları tamamlıyacak olan kültür sahasında işbirliğiyle alâkalı bir anlaşma imza edecektir. Vindsor dükü nisanın sonuuda evleniyor Vindsor Dükü Viyanadaki köş Fransız harbiye bakanı Daladiye yakında Londraya gidiyor Paris, 30 (AA.) — Harb baka- nt B. Daladiye, ö re, fransız - ingiliz cemiyeti tara- fından tertib edilen bir çok top- lantılara iştirak etmek üzere, 21 nisanda Londraya hareket ede- cektir. B. Daladiye bu sırada, İngiltere dış bakanı B. Eden ile de ehemiyetli görüşmelerde bulu- nacak ve ingiliz dış bakanı B. Daladiye şerefine bütün - politik partiler yüksek delegelerinin de iştirak edeceği bir yemek vere- cektir, Küçük antant konferansı B. Benes de yakında Belgrad'a gidiyor Belgrad, 30 (A.A.) — Akşam gaze- telerinin verdikleri haberlere göre, dış bakanı B. Antonesko ve B. Krofta 1 nisan saat 9.30 da Belgrad'a gidecekler- dir. Küçük anlaşma daimi konferansı âki gün sürecek ve üç mem- leketin dış bakanları iki nisanda basın delegelerini kabul ederek çalışmaları- nın neticelerini bildireceklerdir. Pravda gazetesi, B. Antonesko ve Kroftanın konferans biter bitmez Bel- graddan ayrılmıyacaklarını, B. Anto- neskonun 3 nisanda ve B. Kroftanın da 8 nisanda hareket edeceğini yazı- yor. Aynı gazeteye göre, Çekoslovakya cumhur reisi B. Benes 5 nisanda Bel- grada gelecektir. Dost ve müttefik dev. let reisinin parlak bir surette kabulü âçin büyük hazırlıklar yapılmaktadır. konseyinin inden çıkarken Viyana, 30 (A.A.) — Vindsor Dükünün etrafındaki zatların söy- lediğine göre Dük mayıs başlangıcında Parise giderek ayın sonunda Fransada Bayan Simpson ile evlenecektir. Bundan sonra Dük Avustur- yaya dönerek Karintia'da Vasserleonburg şatosuna yerleşecektir. Bun- dan önce Dük nisan ayında Sankt - Volfgaug'da oturacaktır. Basım irmali Küçük kazançların yükünü hafifletmek SON POSTA'da Muhiddin Birgen küçük kazançlar üzerinde bugün m>v- cud vergilerden bahsediyor ve buhran yıllarında, devlet tarafından muvakkat olduğu ve bir gün kaldırılacağı kaydiy- le vergi nisbetlerine zamlar yapılmış ol- duğunu, o zaman devletin büdce ihti- yaçlarını emin kaynaklardan süratle te- min etmesi zarureti dolayısiyle bu hare. ketin mükellefler tarafından iyi karşı- landığını söyliyerek, bugün, buhran yıl« larının sona ermesi dolayısiyle vaziyetin değişmiş bulunduğunu, hayatın günden güne pahalılaşması karşısında küçük kae zançlılar için yaşamanın güçleştiğini ve bunların vergi tlerinin hafifletil- mesi lâzımgeldi; ileri sürerek diyor ki: “Esasen bugünkü hayatta otuz lira nedir ki bundan da vergi almak haklı olsun. Bu mertebenin yükü kaldırılmalı- dır. Ondan sonra da yukarıya doğru gidildikçe, derece derece bu yük hafifle« tilebilir. Bu suretle eskiden zaruret sev- kiyle konulmuş olan ağır nisbetler orta- dan kalkmış olacaktır. Devlet böyle bir ameliye ile çok bir şey kaybedecek de değildir. Bir elden verdiği paranın mühim bir kısmını obir. elden tekrar alacaktır. Şu suretle : kü- çük kazançlılar, ellerindeki parayı müte. madiyen piyasaya vereceklerdir. Bunun da ekserisini mamül eşya mübayaasına tahsis edeceklerinden evvelâ bu eşyadan devletin almış olduğu muamele vergisi artacaktır. Ayni zamanda fabrikaların kazancı da artacaktır ki bu da devlet için kâr demektir. Ondan sonra piyasaya daha fazla ha- reket gelerek dahili piyasada hareket artacak, bu da kazanç vergilerinde bir yükselme yapacaktır. Neticede devlet bir elle verdiğini öbür elle almış olacak- tır. Fakat, böyle bile olmasa, yalnız dev« letin verdiği sözü tutması, küçük ka- zançlı insanların, amelelerin, amele gibi kazanan memurların hayatlarının biraz ıslâhı ve nihayet bilhassa dahili piyasa- yı kuvvetle harekete getirmek gibi se- bebler uğrunda bir fedakârlık yapmak hiç de mühim bir şey değildir. Her şey, bize bunda fayda bulunduğunu gösteri. yor." * FELSEFE BİZE NE VERİR? AKŞAM'da Hasan Âli Yücel, felse- fenin lüzum ve ehemiyeti üzerinde du- rarak, her şeyi maddi kâriyle ölçen bazı kimselerin felsefeyi - umursamadıkların- dan bahsederek, felsefi görüş ve terkib kıymeti olmıyan dimağlarda - bilgilerin biribiriyle irtibatı olmıyan müstakil par- çalar halinde kaldığını ve bu itibarla mü- şahede kabiliyetinin doğmadığını söyli- yerek diyor ki: “İlimden ve hayattan öğrendiğimiz bilgiler mahduddur. Sırf onlarla kala. cak olursak yeni bir fikir tablosu yap- mamız kabil olmaz. Bunları başka başka nisbetlerde birleştirip yeni fikirler elde etmeye çalışmalıyız. Bu işi de bize en geniş ölçüde felsefe öğretir. Çünkü fel- sefe, hayat ve kâinat önünde beşer ze- kâsının yarattığı en büyük - terkiblerdir ki bunlara (felsefi sistemler) adı verilir. Kant'ın, Comte'un, Tames'in felsefi sis- temi dediğimiz zaman bu - filozofların yaptıkları büyük fikir terkiblerini söyle- riz. Felsefe bize zihin ve fikir âleminde büyük mimarlık kudretini — veri gibi ameli hayat içerisinde kendimizi uydu- racağımız hareket düsturlarını da ka- zandırır. Ağlıyarak v: bağırarak - başlı- yan, ağlatarak ve susarak biten hay atı- mız için dayanacak bir ruh desteği, va. rılacak bir ideal olmadıkça bu iki nokta arasında cansız bir bilye gibi seyretmek- ten başka ne yapmış oluruz? İnsanların pek çoğunu taklid yolu ile bağlıyan bir takım itikadlar dışına çıktığımız zaman, bu taklid derekesinden kurtulup binbir acabalardan sonra kuracağımız iyman muadelesi, hayat denilen sayısız meç- hulleri halletmek tesellisini olsun bize vermez mi? Bu iyman muadelesini ce- birden değil, belki felsefenin dimağımızı alıştıracağı hürriyetten öğrenebxiliriz.