Türkiyede kültür hareketleri ' ve pratik Eğitim İngilizce Cunent History der- gisinde Harry Hovard Türkiyede kültür hareketlerine dair çok ıiîlı- kate değer bir yazı neşretmişti. Bu yazının ilk kısmını dün sütun- larımıza aldık. Bugün de son ku sımlarını koyuyoruz. Muharrir 'l"ıırk*iyır)eki mektebleri ve bu mekteblerdeki talebe mikdarı- nı yazdıktan sonra makalesine şöyle devam ediyor: H ükümet, ameli hayat sanatları öğ- retecek mekteblere de büyük bir ehemiyet vermektedir. Bunlar, Ziraat, d makine, ticaret Niseleri halindedir. Me- selâ İstanbulda bir yüksek mühendis mektebi, bir yüksek ticaret ve ekonomi mektebi, yüksek bir öğretmen mektebi, bir yüksek deniz ticaret mektebi — ve yüksek sıyasal bilgiler mektebi var- t dir (*). Ankarada ise bir üniversitenin nü- vesini teşkil etmek üzere 1925 de kurul- muş hukuk mektebi bulunuyor. Bun - dan başka yüksek ziraat enstitüsü, tica- ret mektebi ve Atatürk eğitim enstitüsü vardır (**). Bursa, İzmir, Adana ve İs- tanbul vilâyetlerinde ziraat mektebleri vardır. Adanadaki ziraat mektebine bir de makine mektebi bağlanmıştır. Bursa, Antalya, Diyarbekir, Edirme ve Erzin - canda serikültür mektebleri açılmıştır. Ankarada 1931 de memleketteki tavuk- çuluk ve kümes üretimini tetkik etmek üzere bir avikültür enstitüsü kuu- muştur. Gene Ankarada 1932 de açıları yaprcılık meslek mektebi yapı işlerin de çalışacak işçiler yetiştirmektedir. Türk eğitim müesseselerinin başım- "e A N 6 v Rr e KA e n ? da İstanbul üniversitesi gelir. Bu mües- sese inkılâbtan sonra 1 nisan 1924 se - nesinde organize edilmiş ve tamamiyle muhtariyeti haiz bir müessese haline getirilmiştir. Bu üniverstede tıb,' hu - kuk, edebiyat, sanat, teoloji eczacı fa - külteleriyle bir türkoloji enstitüsü bu- (T ağüstos 1933 bu üniversi- te modern bir tarzda yeni kuruluşun plânı isviçreli bir mütehassıs tarafından hazırlanmıştır. Yeni üniversitenin ilmi kifayeti, meşhur alman profesörlerini getirmek suretiyle art rılmıştır. Alman; jyadan ve öteki Avrupa memleketlerin - den kırk bilgin İstanbula ge'tirilmiştir. Üniversiteyi liberalize etmek için ge - rekli olan tedbirler alınmış ve ilk defa olarak lâtin ve yunan dilleri üniversite müfredat programma sokulmuştur, Doğ- rudan do,,ruya Kültür Bakanlığına bağ- lı olan üniversite bir rektör ile dört de- kan tarafından idare edilmektedir. Üni- versite şimdi eski imparatorluğun har- biye nezareti olan binadadır ve devam eden 2500 talebeden 500 den fazlası kız- dır. ürk eğitim programr bununla ta- mamlanmış olmuyor, Resmi eği - sisteminden ayrılmamak ve umumi arttırmak üzere aç'l - mış bir takım müessese ve sosyeteler 1 vardır. Bunlardan birincisi 1927 ikinci li teşrininin birinci günü Ankarada aç:l- mış olan ”türk halk bilgisi derneği,, dir. Bunun gayesi, türk folkloru üzerinde önayak olmaktadır. tetkikler yapmaktır. Almanyada Grimm kardeşlerin ve Sırbistanda Vuk Karad- zitch'in tarzında yapılan bu işin türk nasyonalizmini kurmak hususunda bü- yük bir fayda ve ehemiyeti görülecek - tir. 1932 de kurulan “Türk Dili Tetkik Cemiyeti” türkçeyi yeniden diriltmek ve bunu modern düşüncenin bir aleti haline koymak hususunda ehemiyetli bir rol oynamaktadır. 1931 de kuru'an ve başlıca çalışması türk tarihi saha - en”- olan “tarih tetli” cemiyeti,, bel- ki #- bu müesseselerin en ehemiyetlile- rinden birisi olmuştur. Bu müessesenin gayesi kati olarak nasyonalistçedir. Türk tarihinin okutuluşundaki yeni görüçü anfam 't pek ehemiyetlidir, çün kü bu, bugünkü günde türk zihniyeti - nin esaslı temayüllerini göstermekte - dir. Bu tarih, amerikan mekteblerinde okutulmakta olan tarihe aykırr değildir. 'Tarih Tetkik Cemiyeti İstanbul'da 4000 cildlik bir kütüphane vücude ge- tirdiği gibi dört büyük cildlik bir umu- mi tarih de neşretmiştir. Bu ilim cemiyetleri, aynı zamanda, haİk arasında kültürel hareketlere de önayak olmaktadır. Eğitimi popülarize etmek için birçok tedbirler alınmıştır. 'Türk kütüphanelerinde 1933 senesinde 200.000: cild kitab bulunmakta idi. Bu - munla beraber bu yeni inkişafa bir baş- langıç sayılabilir. 1700 den fazla kon- ferans salomu açılmıştır. 1933 de 200,000 den fazla insan halk mekteblerine de. vam etmiştir. Memlekette biricik parti olan Halk Partisi taraf.ndan organize edilmiş o- lan Halkevleri vasıtasiyle halk eğitimi- nin bütün şehirlere, kasabalara ve köy- lere kadar yayılması için işe girişilmiş- tir, Henüz bunların bir kısmr kâğıd üze- rinde ise de mühira bir adım atılmış bulunmaktad r, Şimdi sayıları elliyi bu- lan (***) Halkevleri, güzel sanatlar, ti- yatro, atletizm, sosyal yardım, halk der- saneleri, kütüphanelerin inkişafı, sıhat, ziraat ve köycülük gibi sahalarda ça. lışmak üzere dokuz kola ayrılmıştır. Bunlar, türk ürünlerinin müzelerde gös- terilmesine de çalışmaktadırlar. Eski rejimde biri İstanbulda, biri Bursada, biri de Kamyada olmak üzere memle - kette üç müze vardı. Cumhuriyet ise birçoklarr bir tak m tarihi zenginlikleri ihtiva etmek üzere on beş müzeye ma - liktir. Hükümet, ilmi ve metodik bir su - rette erkek ve kız çocuklar arasında iz- ciliği teşvik etmektedir. Buna genç hı- ristiyanlar cemiyeti ile mücadele etmek üzere halk kulübleri açılmış olduğunu da ilâve edebiliriz. ürk dili tetkik cemiyeti türkçeyi yeniden diriltmek ve bunu moderu düşüncenin bir âleti haline koy- mak için ehemiyetli bir rol oynamaktadır. Başlıca çalışması türk tarihi sahasında olan tarih tetkik cemiyeti ilim müesse- selerinin en ehemiyetlilerinden biri olmuştur. Bu ilim cemi- yetleri ayni zamanda halk arasında kültürel hareketlerde de er sosyetenin kendi eğitim ideo- olojisi ile organizasyonunu — ya- rattığı söylenir. Son on üç yıl içinde Türkiye Cumhuriyetinde de böyle ol- muştur. Türkiye birçok inkılâblar geçirmek- te iken vukua gelen kültürel inkılâblar, köylü yığınmna pek de temas edememiş bulunuyordu. Memleket, bir bütün olarak, orta - çağ müslümanlığından modern bir nos- yonalizme, endüstrileşmeğe ve lâyikliğe doğru gitmektedir. Eğitim sisteminin de yeni kadın ve erkeklerde bu. yeni plânlara göre yeni zihinler yaratması lâzım gelmektedir. Halk partisi 1935 mayısında türk eğitimi için bir takım prensipler koymuştur. ki başlıcaları şunlardır: ” Bizim kültürel siyasetimizin baş- lıca hedefi cahilliği ortadan kaldır- maktır.. Bütün eğitim safhalarında va- tandaşlar kuvvetli bir şekilde cumluri- yetçi, milliyetçi, halkçr, devletçi ve lâ - yik olarak yetiştirilmelidir... Eğitimde takib edilecek metad, vatandaşların eli- | ne bilgiyi maddi hayatta bir muvaffaki- yet vasıtası olarak vermek- olmalıdır... Eğitim yüksek, vatanseverce olmalı ve yabancı fikirlerle batıl itikadlardan aza- de bulunmalıdır... Gençlik, inkılâbın ve ana vatanın tam bir istiklâlle müda- faası, kendilerinin en yüksek vazifele- ri olduğuna inanır bir şekilde yetişti - rilmelidir. Onlara bu vazifeyi yerine getirmek için her fedakârlığı göze al - mağa hazır olmaları öğretilmelidir.,, Yabancı mekteblerinin kaldırılması da isteneceği pek tabii idi. Bu dilek, bazan mantıksız bir taassubtan ileri gel- miştir. Fakat garblılar, yeni vaziyetin eskişinden çok uzak ve çok farklı ol - duğunu anlamalıdırlar. Her ne kadar türkler, bu müessese- lerin değerli hizmetlerini takdir etmek- te iseler de yabancı mekteblerin kendi çocuklarını kendi yurdlarına yabancı ve hain bir hava içinde yetiştirmelerin- den de korkmaktadırlar. « Modern bir eğitim lüzumu, tamami- le, takdir edilmiştir. Eğitim — büdcesı gittikçe artmaktadır. Cumhurreisi Ata- türk, cumhuriyetin onuncı yıldönü - münde: ”Milli kültürümüzü muasır me- deniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız,, demiştir. Bazı yanlışlıklar yapılmıştır. Daha fazlası da yapılacaktır. Hiç şüphesiz, bizim garbta "vatanperverlik,, “milliyet perverlik,, kelimeleriyle tebcil eti i bir takım taassublar, ve dar görüşler olmuştur. Bunlar, yeni bir sosyete ku- rulurken görülmesi tabii olan şeyler - İtalyada Sömürge Politikası “Sömürgelerde halk ile el- birliği değil, ona z E emretmek lâzımdır.” “Regine Fasista” dan “İtalyanın kendi. imparatorluğunda vücude getirmek istediği eser, Roma a- nanesinde bir avuç insanın başında Se- zarı sevkeden ananeye göllerin ve Manş aşırı memleketlerin zaferlerine muta- bıktır. Bu çalışma, politika ile ve daima ona muvazi olarak kılıçla hareket et- mektir. Parcere subjectis et debellare superbos” sözünü söylemek kolaydır. Fakat bunu kati bir şekilde ve devamlı olarak tıpkı Habeşistanda mareşal Gr: zianinin yaptığı gibi kırılmaz bir enerji ile tatbik etmek son derece zordur. Habeşler gibi aşağı ve barbar millet- lerin karşısında, kendi prestijimizi baş- ke. metodlara bırakmak, ve bilhassa sis- tematik bir surette yapırlan müsamaha- nın imparatorluktaki prestijimizin anla- şılabileceğini ve onun artabileceğini zan- netmek, beyhude ve tehlikeli bir hayal- dir. Evvelâ haber vermek ve sonra bu- nun arkasından derhal ve en sert bir şe- kilde kuvvet tatbik etmek lâzımdır. Yalnız kuvvet göstermek kâfi gel- mez. Onu kullanmak da lTâzımdır. İnki- yad eden milletlere, fena bir nebata çar- pan ve onu köküne kadar tahrib eden bir yıldırımın ictinab edilmez karakte- rinin maddi şekilde hissettirmek lâzım- dır. Adisababanın alındığının ertesi gü- nü, “iyi” italyanlar arasında, her şeyin artık nihayet bulduğu ve yerlilerle ar- .tık “elbirliği yapmak” icab ettiği fikri yayılmıştı. Bu görüş noktasına biz şid- detle karşı koyduk. Çünkü bu, sömürge- leri ancak romanlar - vasıtasiyle tanıyan kimselerin görüşleriydi. Yüksek bir me- deniyete sahib olan, ve geniş bir sömür- ge toprağını kıymetlendirmek vazifesi- ni üzerine alan bir millet, yerlilerle “el- birliği” yapamaz ve yapmayı da ümid e- demez. Yeni bir nizam yaratmak için emretmek ve en ufak karşı koyuş- ları bile, demirle ve ateşle — yok etmek mecburiyetindedir. dendir; kaldr ki daha eski sosyetelerin bünyesinde de bunlar, sık sık, görülür. Türkiye, yeni sosyetesini kurmak ihtiyacındadır. Türk eğitim sistemin- deki inkrlâp, gayet derin kökler salma- ğa liyakatlidir. (*) Bu makale, bu mektebin Anka- ra'ya naklolunduğunu bilmeden yazıl - mış olacak — Mütercim. (*) Dil, Çografya ve Tarih fakül - tesi de yazılmamış — Mütercim. (***) Halkevlerinin bugünkü sayısı 167 yi bulduğunu, tabil okurlarımız bi- Iriler — Mütercim, 21-3-1937 —— Garn paktı ve Almanya İ_ta)yan ve alman cevabları mütecavizin tarif ve tesbiti için ne şekil ileri sürüyor? Pariste çıkan Lö Tan, gazetesi, garb paktına tahsis ettiği başyazısında, Los karno paktının yenilenmesi hak« kmdaki teklife Berlin ve Romanın vere dikleri cevabları gözden geçiriyor. Sı« zan şayialara göre Almanya, verdiği ce- vabda garb paktının Milletler cemiyetli ile hiçbir alâkası olmamasını istemekea tedir. Lokarnonun erazi hakkındaki hü« kümleri aşağı yukarı aynen muhafaza edilecek, fakat âkid devletler arasında bir tecavüz vaki olduğu takdirde, mü« tecavizin tarifi ve tesbiti Milletler ce« miyetine değil fakat İtalya ile İngilte« reden müteşekkil bir hakem komitesine aid olacaktır. Belçika, kendisine veri« len garantiye karşı, mukabil garantiler« den muaf tutulacaktır. Aynı zamanda Almanya, fransız - sovyet paktının fesa hini değilse bile hükümlerinin tadilini istemektedir. Fransa ve Rusyadan biri«< nin tecavüze uğradığı takdirde diğeri« nin derhal yardıma koşması meselesin«., de artık Milletler cemiyeti değil, gene İtalya ile İngiltereden müteşekkil ha« kem komitesi mütecaviz hakkında kas rar verecektir, İtalyan notasının da bu mealde ola« cağımı tahmin eden Lö Tan, bu teklifle« ri, Milletler Cemiyetine karşı bir mas«. nevra telakki etmektedir. (Gerçekten, Almanya ile İtalya bir görüş birliği ile hareket ediyorlar. Şu halde hakem ko« mitesine İtalyanın dahil olması Alman« yanın işine gelmektedir. Fakat ne Fran« sa, ne de İngiltere, azâsı bulundukları Milletler cemiyetini itibardan düşüre« cek herhangi bir teşebbüse iştirâk ede« mezler. Bu iki hükümet kollektif emni« yet prensipine sadık kalmaktadırlar. Esasen alman notası İngilterede hig iyi karşılanmamıştır. Liberallerin or« ganı olan Niyus Kronikle, Milletler ce« miyeti prensiplerinin müdafaasını Frane sa derecesinde üzerine almış olan İn« gilterenin Berlin ve Romanın tezlerine müzaharet edemiyeceğini yazmıştır, Fakat bu gazete müzakere kapılarının büsbütün kapanmasına da taraftar de« ğildir. Almanya garbda emniyet meselesi« nin bütün Avrupa ölçüsünde bir uzlaş« ma şeklinden müstakil olarak ele alın« masını istiyor. Ve ancak şarkta hareket serbestisine malik olduğu takdirde garb emniyetine iştirâk edecektir. Hattâ Belçikanın garanti altına alınmasını da, ancak bu devletin Milletler cemiyeti prensiplerinden doğan mesuliyetlerin« den azad edilmesi şartına bağlı olarak kabul etmektedirler. Halbuki Belçika Milletler cemiyeti politikasına sadık kalacağını daima tekrarlamıştır. Bütün bu sebebler yüzünden Alman« yanın cevabr politik vaziyeti aydınlat« maktan çok uzaktır. Tefrika No: 8 Kendime Dair Tanıdığım ve tanımadığım — dostlarıma f Yazan: Çeviren Rudyard Kipling Nurettin ARTAM Taliimin yürüyüşüne bakınız. 87 senesi- ne kadar bütün eserlerim, bütün gayretlerim uzak bir eyaletin karanlık bir köşesinde, ken- dilerinden başka hiç bir şeyle alâkalanmıyan bir cemaate hitabtan başka bir şeye yaramı- yordu. Burada büyük bir kalabalık ve gürül- tü içine düşüp, ayağımı sağlam bir surette yere öğreninceye kadar itilip ka- kılan genç bir ata benziyordum. Gazete ida- rehanesindeki işlerim beni o kadar oyalıyor- du ki kendimi meydana çıkarabilmek için vakit bulamıyordum. Civil and military gazette'de beş sene sü- ren kıral naibliğimin sonunda #ene vaziye- tim mütevazi kalmış, gene işlerin yüzde el- lisi üzerimde bulunmakla beraber, nihayet, kendi kendimin adamı olmuştum. Burada Elia tarzında bir takım güya ede- bi tekerlemeler yazmak mecburiyetindey - dim . Bunları, herhangi bir akılsız bile yaza- bilirdi; bunu da biliyordum. Bir takım yazı- ları da gayet kısa bir hale koyuyordum. Bu- nu da akılsız bir adam becerebilirdi. Muhbir- liğe gelince - her ne kadar biz bu kelimeyi kullanmaz idiysek de - bu, ufak tefek işler- den sayılıyordu. Birgün muhbirlik ediyor, birgün yazıları kısaltıyor, bir gün baş mu - harrir muavinliği yapıyordum. Bu vaziyet, kendi mevkiimi büyük görmekten beni kur- tarıyordu. 87 de Allahahad'da çıkan Pioner gazete- sinde çalışmak emrini aldım. Bu gazete, bi- zim büyük kardeşimizdi. Orada dört muhar- rirden birisi ben olacak, büyük bir mektebe girişmiş küçük bir çocuk haline gelecktim. Alhhahd,m yüzlerce mil cenubta bulunu- a Fakat şefim, birçokları gibi, sabırlı bir adamdr ve bana Pioner'in “Vatan” da satıl - mak üzere çıkan haftalık nüshasında yazı yazmak imkânını veriyordu. Hergünkü işi- me, gücüme ilâve olarak bir de ona makale yazacak mıydım? Yazmıyacak mıydım? Haftalık nüshaya birçok şeyler yazmam lâzım geliyordu; Vasıtalarımız da kııttı. İçin- de bulunduğu manastırın beyaz dıvarlarına bakarken onları süslemesi için emir alan genç Lippo Lippi'nin çocuğu halinde idim. Muhitimde değişiklikler yapmam Tâzım geliyordu. Bu işe girişmeğe de kalktım Fa- kat Daemon'umun hareketleri beni yanlış yola sürüklemişti. Gece geç vakitlere kadar çalışıyor ve in- giliz - hind hayatına dair hir eser hazırlamak için gece geç vakitlere kadar çalışıyordum. Bunun neticesi olarak “The story of Gads- bys” meydana çıktı Bu eser, İngilterede be- nim için “dünya hakkında fazla bilgisi var,, takdirini kazandırmış olmakla beraber, gene olgun olmayışımı meydana çıkarıyordu. Ba- bam bunun için büyük bir doğrulukla demiş- ti ki: — Tamamiyle ie.na değil Ruddi .. Bu işler beni oyalıyor ve az çok tatmin ediyordu. Fakat bunların dışında Pioner ga« ) zetesinin projelerini yerine getirm-'< için kendimi elverişli hissetmiyordum, | — yük.e- rim de bu fikirde idiler. Haftalık nüshada yaptığım iş tam bir gazetecilik değildi Sim« la'da ve Kalküta'da bulunan en mühim mu « habirlerimiz tarafından toplanıp bana emni-< yet edilen haberleri yazarken yaptığım boş boğazlık hükümet mahfillerinde hiç de iyi» görülmüyordu. .. Kendime kalırsa artık bir değişiklik ya« pabilmek için olgunlaşmış bir haldeydim, “in a garden fair” sayesinde hangi istikame« ti alacağımı da kestirebiliyordum. Haftalık Pionner'de yazdığım hikâyeleri tamamlıya« bilmek arzusu, beni plânlarımı tatbikten alr« koyuyordu. Fakat 88 senesi sonlarına doğru bu muhitin dışınma çıktığım zaman işlerimi yeniden yoluna koydum. İstikbal için paraya ihtiyacım vardı. Ma< Irmı, mülkümü saydım. Bir nazim, bir de ne« sir kitabım ve Pionner sayesinde, basılmış demiryolu kütüphanelerine mahsus altı tane (Sonu var)