7 Şubat 1937 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 6

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Fransa'da Kayyo'nun Leon Blum kabinesine karşı yaptığı hucum Noye Zürher Saytung'un Paris muhabiri gazetesine bildiriyor: Jozef Kayyo, büyük kalabalık önün- de verdiği bir konferansta, Blum kabi- nesine şiddetle hücum etti. Senato maliye encümeni başkanının böyle kamoya hitab etmesi ehemiyetli bir politika hâdisesidir; onun bu müna- sebetle söylediği sözlere, burada, Flan- den'in ikazlarına muvazi bir hareket gö-- ziyle bakılmaktadır. Kayyo, halk cephesi hükümetinin sekiz aylık faaliyetinin bir bilançosunu yaptıktan sonra, fransız fiatlariyle dünya pazarları arasındaki fark dolayı- siyle önüne geçilmez bir hal almış o - lan frangın düşürülmesini tasvib etmiş- tir; ancak, haftada kırk saatlik iş haf- tasının tatbik edilmiş olmasının zaferi, fiatlar, fransız endüstrisi için çok teh- likeli bir şekilde yükseltmiş ve bunun neticesinde, frank değerinin düşürül - mesiyle kazanılmış olan seviye farkını, ihracat endüstrisinin kaybetmesi tehli- kesinin baş gösterdiğine işaret etmiş- tir, Maliye encümeni başkanı, solcu bir politikacı sıfatiyle konuşarak haklı o- lanp sosyal talebleri yerine getirmemiış olmaları dolayısiyle bu hükümetten ev- velki ekseriyet hükümetlerine çatmış - tı. Kayyo, Saro kabinesinin iş bakanı Frosar'ın müessese sahiblerine ilkba- ba, seçimlerinden evvel müracaat ede - rek tatil günlerinde işçilerin gündelik- lerini tam olarak vermelerini teklif et- tiğini anlatmıştır. Frosar'ın o günlerde istediği yegâne —imtiyaz, — işçilere beş günlük tatil müddetinde gündelik- |Jerinin tam verilmesi idi ki, bunu kabul etmemişlerdi. Halbuki bunun üzerinden altı hafta geçtikten sonra, aynı organi- zasyonu, halk cephesinin, iki haftalık tatil müddeti içinde gündeliklerin ö- denmesi talebini hiç itirazsız kabul etti. Blum hükümeti, kırk saatlik iş pren- sipinin tatbikinde Belçikanın büyük bir itina ve merhalelerle yürümek hususun- da tuttuğu yoldan gitmiyerek, fransız istihsaline, belini bir dahs güç değrul- tacak bir darbe indirmek tehdidinde bulunmaktadır. Kayyo, haykırarak demiştir ki: “— Hükümetin başında bir parti şefi- nin bulunması hem tehlikeli ve hem de üçüncü cumhuriyetin parlamento an- anelerine taban tabana zıddır. Bu şef, muhalefette bulunduğu sıralarda, yeri- ne getirmek mecburiyetinde olduğu va- idlerde bulunmuştur. Gambeta'da böyle bir mevkide bulunmuş, fakat birkaç ay bile duramamıştı. En uzun müddet iş başında kalmış ve Fransada sosyal bü- yük ilerilikleri gerçekleştirmiş olan Jül Ferri, Ruvie, Valdek Ruso gibi baş - bakanların Hiç biri parti şefi değildi. Bu insanlar, mutedil ve dürendiş kim- selerdi. JAPONYADA BİR TENKİD A Mançester Gardiyen gazet : Aras I| Ciano görüşmeleri © Frankfurter Saytung'un Roma mu- habiri gazetesine bildiriyor: İtalyan - türk münasebetlerinin vu- zuhlaş günün hâdiseleri arasına Bildiğimize göre birkaç seneden - beri, Japonya'da hürriyet ortadan kal- dırılmış bulunuyordu. Ordunun mütte- fikri bulunan bürokratlarla elele vererek tesis etmiş olduğu idare, her hangi bir Avrupa diktatörlüğü ile kıyaslanamıya- cak derecede fikir ve hareket hürriyetini silip süpürmüştür. Ortada geniş teşki- lâtli bir sansür yoktur; fakat bir iki ufak istisna bertaraf edilecek — olursa, bütün japon gazeteleri, o kadar hükü - metin dediği gibi kalem kullanmakta - dır ki sansüre lüzum kalmamaktadır. Bu vaziyet içinde Tokyoda çıkan Oriental Ekonomist adlı japon gazete- sinin baş muharriri tarafından verilen ve sonra gazetede neşredilen konfe - rans, gerçekten, bir cesaret örneği sayı- labilir. Bu konferansta Bay İşibaşi, gayet akıllıca sözler söyliyerek japon basınının Çin'e karşı takındığı tavrı, adamakıllı, tenkid etmiş ve şu sözleri söylemiştir : “ Büyük bir teessüfle kayde mec - burum ki bugünün basını bana dünya milletleri arasında sulhu ilerletmek ve yaşatmak için değil, hergün onu mah- vetmek ve batırmak için çalışıyor gibi geliyor. Bunun sebebi taşkın bir mhasyonalizmdir. Gazeteler, bürokrasi ;le ağızbirliği edip onun güttüğü politika- yı müdafaa etmek suretiyle, memlekete hizmet ettikleri kanaatinde bulunuyor- lar. Şunu söylemeğe lüzum yoktur ki basının vazifesi uluslararası hayatın ın kişafına yardım etmektir; bürokratla- rın uşağı olmak değildir. Onun hedefi daha yüksek, vazifesi daha üstün olmak gerektir.,, Bu sözlerin açık konuşmanın tehli- keli olduğu bir memlekette söylemesi ehemiyetle üzerinde du1ulacak bir hâ- disedir. Bay İşibaşi, bundan başka, Çin ba- sınında arada bir dostluk kurulması hakkında yapılan müracaata neden al- dırmazlık edildiğini yazmaktadır. Teşekkür Eski İzmir ve İstanbul Defterdarı Hüseyin Avni Şuşudun vefatı münase- betiyle vâki taziyetlerinden dolayı bi- lâümum dost ve akrabaya teşekkürleri- mizi sunarız. Ailesi girmiş bulunuyor, Zecri tedbirler do- layrsiyle İtalya ile diğer Akdeniz dev- letleri arasındaki gerginlikten İtalya- Türkiye münasebetleri de müteessir ol- muştu. Bu defa yapılacak olan politik gö- Tüşmenin, her şeyden evvel, Türkiye - nin italyan politikasına karşı beslediği itimadsızlığı ortadan kaldırmağa ve İtalyanın boğazlar andlaşmasına karşı olan vaziyetini tesbit etmeğe — yardım etmelidir. Birinci meseleye gerince, Roma, 2 sonkânun tarihli italyan - ingiliz gen - telmen's agreement'inin, Türkiye ile olan münasebetlerini daha iyi bir esa- sa istinad ettireceği fikrindedir. Sta- tükoya bağlanmak ile birlikte İtalya- nın Türkiyeye kai'şı beslediği barışçı tasavvurlarına da çığır açılmış oluyo. Buna mukabil, Montrö andlaşması- nın yapılması üzerine statükoda habeş harbından önceki devirlere göre değiş- miş olduğu için, İtalyanın kendini yeni vaziyete uydurması bilhassa ehemiyet kazanmaktadır. İtalya, zecri tedbirler dolayısiyle, Montrö andlaşması etrafında yapılan görüşmelerden uzak kalmıştı; Ancak, hiç bir zaman bu andlaşmayı tenkid et- mekten geri durmamıştı. Ne var ki, İtal ya bu tenkidleriyle Türkiyeyi murad etmek istemiyordu. Nitekim Ciornale d'İtalia gazetesi yazdığı bir makalede, “Türkiye bahse konduğu müddetçe İtalyanın, bu andlaşmanın hükümlerine muhalif olduğunu” kaydetmekte ve demektedir ki: “ Montrö ve ona bağlı olan diğer meseleler, ayrı ayrı değil, italyan « türk münasebetlerinin genel çerçevesi için- de ve iki memleketin ana hatları gözö- nünde tutulmak suretiyle tetkik edile- bilir. Hâdiseleri ayrı ayrı ele almak po - litikası artık geçmiştir. Bugünkü gün- de, milletlerin, dostluk içinde yaşama- larını ve elbirliğiyle çalışmalarını tak- viye etmeğe elverişli olan, büyük ve u- mumi ana istikametlerin realist politi- kası hâkimdir.” Roma'nın politika mahfillerinde söylendiğine göre, İtalya, Montrö'de tesbit edilmiş olan boğazlar rejimine hukukt bakımdan muvafakat edecek - tir; fakat, andlaşmayı kabul etmiyecek- tir. Buraca gözetilmekte olan bu far - kın, pratik olarak nasıl bir ehemiyeti haiz olduğunu anlamak için intizar et- mek lâzımgeliyor. Her halde, İtalya bu meselede doğrudan doğruya Türkiye ile anlaşmak niyetindedir. 7-2-1937 —a “Financial Times',,in Türkiyeye dair çıkardığı bir ilâve (Başı 1 inci sayfada) yük fayda ve hizmeti canlandırabilmek için içindeki münderecatı anlatmayı lüzumlu buluyoruz: Mecmuanın ilk sayfası münderecata tahsis edilmiştir. İkinci sayfasında İngil- terenin Ankara büyük elçisi Sir Percy Loraine'in, üçüncü sayfasında ise Tür- kiyenin Londra büyük elçisi B. Ali Fethi Okyar'ın ihtisasları vardır. Ondan sonra (sayfa 4-5), son aylar içinde gaze. tenin hususi muhabiri sıfatiyle Ankara- ya gelerek Türkiyenin sosyal, finansal, ekonmik ve siyasi durumları hakkında esaslı incelemelerde bulunmuş olan B. Otto M. Smilovici'nin “Memalist rejim altında yeni Türkiyenin tekâmülü” baş- lrğı ile yazmış olduğu bir makaleyi gö- Tüyoruz. İlâvenin altıncı ve yedinci sayfalarını başbakanımız İsmet İnönü'nün “Türk cumhuriyetinin yaratıcısı Kemal Ata- türk” başlıklı çok güzel bir yazısı süsle- okurlarımıza mektedir. Sayın başbakanın yazısından sonra sekizinci, dokuzuncu ve onuncu sayfalarda başmuharririmiz Falih Rıfkı Atay'ın “Türk inkilâbından evel ve son. raki hâdiselere toplu bir bakış” başlığını taşıyan bir makalesi gelmektedir. On bi- rinci sayfada dış bakanımız Doktor Tev- fik Rüştü Aras'ın “Türkiyenin dış ve iç sükün ve emniyet siyaseti” başlıklı ma- kalesi vardır. Bundan sonra gümrük ve inhisarlar vekili Rânâ Tarhan'ın “Türk cumhuriyet rejimi altında devlet inhisar- larının faaliyeti” başlığı altında yazdığı bir yazıyı görüyoruz. İlâvenin on ikinci sayfası İktisad vekili Celâl Bayar'ın “Ke- malist rejiminin ekonomik doktrini” baş- lıklı yazısına tahsis edilmiştir. Bundan sonra şu yazılar geliyor: Cumhuriyet merkez bankası umum direktörü Salâ- haddin Çam'ın “Türk parasının istikrarı üzerinde devletin mali siyasetinin tesiri” makalesi (sayfa 15), Londrada endüstri. yel teshilât şirketi müdürü S. N. Kar- linski'nin “İngiliz - türk endüstri iş bir- liği” başlıklı yazısı (sayfa 16-17), İkti- sad vekâleti müsteşarı Faik Kurdoğlu'- nun “İngiliz - türk ticari münasebetleri” hakkında bir tetkiki (sayfa 19).. Bundan sonra, gene vekillerimiz ta- rafından yazılmış yazıları görüyoruz: 21 inci sayfada Maliye vekili Fuad Ag- ralı'nın “Kemalist rejimi altında finan- sal reform”, yirmi üçüncü sayfadan yirmi beşinci sayfaya kadar Maarif Ve- kili Saffet Arıkanın “Modern Türki- yenin umumi terbiye ve kültür mese- leleri”, yirmi yedinci sayfadan. yirmi dokuzuncu sayfaya kadar Nafıa Vekili Ali Çetinkayanın “Türk nafıasının ba- şardığı muvaffakiyetler ve göstereceği faaliyetler”, 31 ve 32 inci sayfalarda Ziraat vekili Muhlis Erkmen'in “Tür- kiyenin endüstrileşmesinde ziraatin ro- lü”, otuz üçüncü sayfada Sıhat ve İçti- mat Muavenet Vekili Dr. Refik Sayda- mın “Türkiye cumhuriyetinin, umumi sıhat siyaseti,, başlıklı değerli makale- leri vardır. İlâvenin otuz dört ve otuz beşinci sayfalarında Sümer Bank Umum Di- rektörü Dr. Nurullah E. Sumer'in “Sü- mer Bank ve Türkiyenin endüstrileş« tirilmesindeki vazifesi,, yazısı, otuz al« tı ve otuz yedinci sayfalarında Türkiye İş Bankası Umum direktörü Muammer Eriş'in “Türkiyenin ekonomik inkişa-« fında İş Bankasının rolü”, otuz seki« zinci sayfasında Eti Bank Umum Di- rektörü İlhami N. Pamir'in “Eti Ban- kın türk milli ekonomisinde oynadığı Tol,, , otuz dokuzuncu sayfasında ingi- liz endüstrisi federasyonunun Türkiye murahhası J. H. Walton'un “Harbdan sonra ingiliz - türk münasebetleri”, kır-« kıncı sayfasında Emlâk ve Eytam ban- kası umum direktörü Cevdet Golet- in “Emlâk ve; Eytam bankasının vazi- feleri,, , kırk birinci sayfasında Ziraat bankası umum direktörü Kemal Zaimin “Türkiye Ziraat bankası,, , kırk üçün- cü sayfasında Türkiyedeki ticaret oda- sı sekreteri T. Angus Swa'nın “Türk endüstri inkişafında ingiliz ticareti i- çin fırsatlar”, kırk dördüncü sayfasın- da İstanbul valisi Muhiddin Üstünda- ğın “Şehirlerin kıraliçesi İstanbul”, kırk beşinci sayfasında “Modern inşa-< nın yeni bir eseri: Ankara”, kırk altın« cı sayfada İzmir belediye reisi Dr. Behx« çet Uz'un “İzmir Enternasyonal pana- yırı,, kırk yedinci ve kırk sekizinci sayfalarında Türk tarih cemiyeti ikin- ci Başkanı Prof. Afet'in “Cumhuriyet« te türk kadınının mevkii ve eseri,, ya- zıları vardır. Memleketimiz hakkında yazılmış bu kadar güzel yazıları ingilizce olarak bir ilâve halinde çıkaran “The Financial 'Times,, gazetesine Üve onun değerli muharriri Otto M. Smiloviciye teşek« kür etmeği bir vazife biliriz. Su mahsulleri kanunu projesi Vekiller Hey 'etinde İlkkânun içinde Ankarada toplanan balıkçılık kongresinde balık müstahsil« leri ihracatçıları ve diğer alâkalılarla Bakanlıklar mümessillerinin ileri sür- dükleri mütalealar ve ortaya koyduk« ları dileklere göre İktısad Vekâletinin teknik bürosu tarafından hazırlanan “su mahsulleri kanunu” projesi nihat şeklini bulmuş ve Vekiller Heyetinde görüşülmek üzere Başvekâlete sunul« muştur. Halkevinde Sosyal Yardım Şubesi menfaatine Halkevi Temsil Şubesinin iştirâk ve yardımı ile Sanatkâr ŞADİ ve arkadaşları tarafınd 8 şubat 1937 pazartesi günü akşamı saat 21 de Birinci Temsil Hissei şayıa 3 Perde B Tefrika: No: 60 KiTABI Çeyiren:; Nurettin ARTAM Yazan: Rudyard Kipling — Asla gitmiyeceğim. Cengel'de tek ba- şıma avlanacağım, Bunu bir defa söyledim. — Yazdan sonra yağmurlar, yağmurlar- dan sonra da ilkbahar gelir. Buralardan sü- rülüp atılmadan kendiliğinden git. — Beni kim sürüp atacak? — Movegli'yi Movgli sürüp atacak. Ken- di milletine git. İnsanlara git, — Movgli, Movgli'yi sürüp çıkardığı za- man giderim diye cevab verdi Movgli. — Artık söyiiyecek söz kalmadı, dedi. Akela, küçük kardeş, beni ayağa kaldırabi- lır müsin? Bir zamanlar, ben de bu sürünün önderi idim. Movegli, pek dikkatli ve yavaş yavaş, ce- sedleri bir yana iterek Akelayı ayağa kal- dırdı; iki koluyla ona sarılmıştı. Yalnız kurt, uzun bir nefes aldıktan sonra bir sürü önde- rinin ölürken söylediği ölüm şarkısını söylemeğe başladı. Şarkıya devam ettikçe kuvveti kendine geliyor ve yükselen sesi, ırmağın öteki kıyılarına kadar gidiyordu. Nihayet sıra son: — Uğurlu avlar! Dileğine gelince Ake- lâ, kendini, bir an, Movgli'nin kollarından kurtararak havaya sıçradı ve en son olarak öldürdüğü müthiş ölünün üzerine cansız bir halde düştü. Movgli, başı dizleri üzerinde oturuyor ve bahiniler Dholelerin üzerine merhametsizce atılarak onları kovalarken o, hiç bir şey dü- şünmüyordu. Yavaş yavaş haykırışlar sön- meğe ve yaraları katılan kurtlar topallaya topallaya dönmeğe başladılar. Sürüden, yarım düzine lahini ile on beş kurt ölmüştü; bunlar ırmağın kenarına se- rilmiş yatıyorlardı. Geriye kalanlarda da ya- Tasız, beresiz olan hemen yok gibi idi. Movgli, orada soğuk gün doğuncaya ka- dar oturdu. Nihayet Fao'nun ıslak ve kırmı- zı salyası eline değince Movgli Akelanın ce- sedini göstermek üzere bir yana çekildi. Fao, sanki Akela, hâlâ sağmış gibi, — Uğurlu avlar, dedi, ve ısırılmış omu- zunun üzerinden ötekilere seslendi: — Havlayın köpekler! Bu gece bir kurt öldü! Fakat bütün cengelin kendi cengelleri olduğunu söyliyen ve karşılarına kimse dura- mıyacalını iddia eden iki yüz dholelik sürü- d .a hiç birisi, bu haberi götürmek üzere Dekkan'a dönmeli. Kıralın Ankusu Bunlar o dörtlerdir ki çiğler yağmağa başladı- gından beri ne hallerinden memnun olmuşlar; ne de doymuşlardır: çakalın ağzı, akbabanın gırtlağı, maymunun elleri ve insanın gözü. — Cengel sözlerinden — Büyük kaya yılanı Kaa, doğuşundan be- ri, iktimal ki, iki yüzüncü defa derisini de- giştirmiş ve, belki de hatırlarsınız, soğuk in- lerde bir gece olup biten savaşta hayatını o- na borçlanmış olan Movgli, kendisini tebri« ke gitmişti. Deri değiştirmek bir yılanı, ye« ni derisi, adamakıllı, gelişip parıl parıl par« layıncaya kadar halsiz ve düşkün bir hale koyar. Kaa, artık Movgli ile alay etmiyerek! öteki Cengel halkının yaptığı gibi kendisini Cengelin efendisine lâyık bir surette karşı« ladı ve bu büyüklükte bir Kobranın kulağı- na gelen bütün Cengel haberlerini ona an- lattı. Onun orta Cengelde toprağa yakın yer- lerde, yahud toprağın altında ve ağaç ko « vuklarında geçen hayata dair bilgisi yoktu; fakat bütün bunlar, derisinin en ufak bir pan çasına yazılabilirdi. O gün öğleden sonra Movgli, Kaa'nın kıvrımları arasında oturuyor. ve kayaların ü- zerine bırakılmış ve porsumuş olan eski dç- riye parmaklarını sürüyordu. Kaa büyük bir nezaketle vücudunu Movglinin geniş omuzl_a.- rının altına topladığı için oğlan, canlı bir koltuğa yaslanmış gibi idi. Movgli, bir taraftan eski deri ile oynar« ken bir taraftan da nefesini kısarak diyor- du ki: (Sonuvar.*

Bu sayıdan diğer sayfalar: