SAYFA 4 Tarihdeki garib vakalar Yazan: Max KEMMERİCH 1885 senesinde bir gün Fransa kra- İt Philipp August sarayının sinde oturuyordu. Bu sırada bir araba geçti ve sokağın çamurunu karıştırdı. Bu yüzden etrafa öyle bir koku yayıldı ki, sevgili Paris gehrinin tebahburatına alışık olan kral bayıldı. Bunun üzerine birkaç mühim taddenin kaldırımla döşenmesini em. yetti. Birçok emirler sokakları” kirletme meği emrettiği için bunu müteakib bir. kaç asır daha pislikler sokağa dökülme- di, fakat o zamanki Parisin pazar meyda ni olan “Place Maubert” e kadar götü- rülerek oraya bırakıldı. Bunun için bu pazar meydanının taaffünü dayanılmaz hale gelmişt Ancak 1S31 senesinde Paris'te her evde bir abdeshane bulunması emredil- , fakat bu emir de tamamiyle yerinc getirilmedi. Pislikleri sokağa dökmek 17 inci asra kadar Almanyanın birçok verle. rinde âdetti. pencere- Paris'te on dördüncü Louis zamanın- da hiç kimse sokakta giderken tepesi 'ne pis bir şey dökülmiyecei olamazdı. Ancak geniş caddeler biraz emniyette idi. Her an bir pencere açı- Tarak süratle söylenen bir gare Feau! hi- tabından sonra bir lâzımlık veya leğen mühteviyatı aktarılırdı. Şehrin hiç bir sokağında bundan ve korkunç. bir ko- kudan kurtulmak mümkün değildi. U- köşeleri, sarayların ve kiliselerin civa- *t bu hizmetleri görürdü. Aynır şeylere bugün Napoli'de de tesadüf edilmekte- dir. Paris'te Palais de Justice'de ve hat fanırdı. Bu sarayın avlusunda, salonla- rında kapı arkalarında ve güpe gündüz bu mevi tabil ihtiyaçlar görülür ve kim- e bir şey demezdi. Yalnız TIT üncü Henri biraz titizlenmiş ve 1587 senesi ağustosunda bir tebliğ ile her sabah, kendisi kalkmadan önce, bahçede ve sa- Tonlardaki bütün pisliklerin temizlen» mesini emretmişti. Buna rağmen İspan- 'ya ve Fransa kral sarayları, hattâ On- dördüncü Louis devrinde, şiddetli ve fena bir koku neşreder ve bunu ıtriyat kokuları bile bastıramazdı. Bunun için 17 inci asırda birisi lazımlığı keşfet miş, bu ihtira saraylara kabul olunarak kokunun biraz önü alınmıştır. 18 inci asırda bile Paris'te sağlık ko- ruma işleri ancak yavaş yavaş ilerle- miştir. Bahçelerde sgılan pislik çukur- larının civardaki “Luyulara boşaldığı gök vaki olurdu. Sonra ta ön dokuzun- Cu asır ortalarına kadar duvar kenarla- N Çeviren: 8. ALI rını kirletmek, sokağa pis su dökmek âdetleri devam ettiği için şehrin koku- su maziyi pek aratmazdı. Lüzımlıkların pencereden sokağa dökülmesi 1780 ve- nesinde menedilmiştir 1780 senesine kadar Paris sokakla- rının ortasından pis bir su cereyan e- der ve sokağı ikiye ayırırdı. Evlerde kullanıları suların akıntısr olan bu de- reciklerin üzerinden orta yere konulan taşlara basarak atlanırdı. Erfurt şatosunda lâğım umumi salo- 'nun tam altında bulunuyordu. 1183 se- 'nesinde imparator Frederik -Barbaros bu salonda Rayiştag'ı toplayınca salo- nun tabanr çöktü ve bir sürü halk bu feci çukura düştü. Bu felâkette sekii prens, birçok asilzade ve yüzden fazlı Şövalye ölmüştür. İmparator - kendini pencereden dişarı atarak - zor kürtül- muştur. © zamanlar ev çökmesi pek çok vu- kua gelen hâdiselerden idi: yalnız 30 TEMMUZ 1936 PERŞEMBE Kan ve ateş içinde İspanya Toreadorların memleketi, bugün, iki düşman ve rakip cephe- nin ölüm veya dirim mücadelesine sahne olmaktadır Bu korkunç iç savaşı hazırla mış olan sebebler nelerdir, ve do ğuracağı neticeler ne olabilir? 10 gün önce, Avrupanın garb ucun da otuz milyon nufuslu bir memleketi kan ve ateşe bürüyerek başlamış olan amansız mücadele, aradan geçen bu ol- dükça uzun müddete - rağmen, kati bir neticeye erişmeden bütün heybet ve dehşetiyle devam ediyor. Her gün bu kanlr macera hakkında gelen yığınlarla - telgraflar ” arasından hakikati bulup çıkarmak bir deşmiştir. Bununla beraber, şir dar elimize geçmiş olan Avrupa gazete- derinin muhtelif — mütalealarından bir sentez yaparak, yalnız İspanya için de- Avrupa ve hat& bütün dünya için ehemiyeti aşikâr olan bu büyük hâdi- se hakkında toplu bir fikir vermeye çalışacağız. 9 uncu asırda şu üç alman imparato- | İsyanın sebebleri ru: Sofu Ludwig, Alman Ludwi nulf bu yüzden sırda altıncı Heinrich böyle birer çö- küntüden canlarını zor kurtarmışlardır. J- ). Rousscau saatlerce Tâzımlıkta otururdu. Orlean dükası aynı vaziyette ve hizmetkârları arasında Noailles dü- kasını kabul ve kendisiyle mülakat et- miştir, Abdesane İngilterede 17 inci asır. © zamanki insanlar vukluğun son perder mişti. Yirminci asır başlarında henüz İs- veç sarayında modern bir abdesane yok- tu. Herkes, hattâ misafir krallar prensler bile koridordaki bir paravanın arkasına giderlerdi ve paravanın alt ta- rafından orada bulunanların ayakları görünürdü. (Sonu var) Fransızca bilen Bir gence ihtiyacımız vardır. Kendi- #ine matbaada yazı dizme öğretilecek- tir. İyi maaş verilecektir. Ulus Basımevi Gazetelere girecek RESMİ İLÂNLARIN tek mercii Türk Maarif Cemiyetidir AAA LADGAYA NYNMN Paris - Soir gazetesine göre isyanın asıl sebeblerini, daha evelce, sıyasal par- tileri iki düşman cepheye ayırmış olan husümetin, hükümet merkezindeki a- dam öldürmelerle alevlenmiş olmasın. da aramak lâzımdır. Kıraler partinin lideri Calvo Sotello- 'nun öldürülmesi ve bu hâdisenin — İs- panyada uyandırdığı heyecan haberini, gazeteler, isyandan birkaç gün önce vermişlerdi. Fakat bunun da bir başlan. gıcı vardır. Bu hâdiseden bir gün önce, hücum kıtaları subaylarından teğmen Jos€ del Castillo, et aleyhtarı tethişçiler tarafından öl- dürülmüştü. Madrid emniyet genel direktörlüğü büyük salonunda, 25 yaşlarında çok gü- zel bir genç adam göğsü on kurşunla delinmiş olarak yatıyor. Başucunda hü- cum kıtalariyle sosyalist milisine men- sub genç subaylar, heyecan ve teessür. den benizleri uçmuş, şaşkınlıktan / sü- kün içinde, ağlıyorlar. Fakat aralarından teğmen / Moreno nbire haykırıyor : — Ne ağlıyorsunuz? Bu sual hepsini kendilerine - geti yor. Soruyorlar: — Hakkınız var, Neye ağlıyoruz? Salona yeni girmiş olan bir subay: — Daha susarsak, hepimizi öldüre- cekler, diye atılıyor. Bu esnada içeri bir kadın giriyor ve kızıl karanfillerden yapılmış bir buke- ti cenazenin üzerine bırakıyor. Hazır bulunanlar buketin üzerindeki kordela- da şu kelimeleri okuyorlar: “Sosyalist yoldaşımıza.” Birkaç dakika sonra, Pontejos kışla- aında iki subay hücum kıtasını silah başına çağırıyor. Bunlar sıralanıyorlar. Subaylardan biri söyliyor: — Askerler, bu gece pistollerola arkadaşımız teğmen Jos€ del Castili yu öldürdüler. Kuta, bu ağır haber altında bir put gibi hareketsiz kalıyor. O zaman öteki subay emrediyori — Cu intikamını alacak gönüllüler bir adım ileri, marş. O zaman, bütün kıta bir adım ileri atıyor. — Pekâlâ, diyor subay, hep beraber gideceğiz. Ve aynı gün geç vakit, subay ve aö kerlerden mürekkeb bir kalabalık kıral- cıların şefi Calvo Sotello'nun kaprsına ;yor, ve kendisini emniyetin em tiyle tevkife gelmif/olduğunu söyliyor. Fakat, gelenlerin halinden şüphelenen lider, başına geleceği hissetmiş gibi. buna itiraz ediyor, tevkif mürekkeresi temiyor. Fakat elle Ti boş dönmemeğe azmetmiş olan ae kerler, üniformalarından aldıkları kuv. vetle onu sörükleyip götürüyorlar. O gece yarısı, on on beş anker, bir mezarlığın kapısını çalarak - sokakta buldukların söyledikleri bir. cevedi bekçiye teslim ediyorlar. Aldığı ema- netin ehemiyetinden haberdar olmıyan mezarlik bekçisi bu cesedin meşhur sağ lideri Sotello olduğunu ancak erte- si günü öğreniyor. Ve bu haber, önre Madrid sokaklar rında, sonra telgraf ve telefon. telleri boyunca, bütün İspanyada ağızdan ağr za, büyük bir felaketin öncüsü gibi çal- kanıyor. İçten içe kaynıyan muhalefeti nihayet harekete geçirecek çanın çak mmaş olduğu hissi herkeste hâkimdir. Muhafazakâr - ordu./ kumandanları, bir hareket emri gibi öğren” anda derhal birbirlerile temasa Gelerek isyan plânınt hazırlıyorlar ve dürk gün soam Afrika- topraklarında fyan öllebi patliyor ve bann üüü ralyöz takırdılariyle el oliyer Bu süretle, Madrid sokaklarında, iki sönmez rekabetin ateşlemiş olduğu bir iki tabanca kurşunu, bütün İs ateşe verecek olan harbın baştaneremı ilan etmişti. Birkaç ferdin alınacak in tikamı uğrunda binlerle insan kurban gidiyor, ve bu yüzden, intikamı doğu- ran kin de, nehir gibi tek büyüyor. Daha başka sebebler Askeri isyanın İspanyol — Fasında patlak vermesinden iki gün önce İspan- yol millet meclisinin siyasi katiller do- Jayısiyle sekiz gün müddetle tatil edil- mesini ve hükümetin memlekette örfi idare ilan etmeye karar vermek Üzere oluşunu görüşmek üzere Kortej'in dai- mi delegeleri bir toplantı yapmışlardı. Bu toplantıda - sağcıların İideri olan Gil Robles çok şiddetli bir nutuk söye Jiyerek blkümete karşı ithamlarda bu- Tunmuş ve demiştir ki: “Mademki hükümet bizi meşruiye- tin dışında birakıyor, sizin ne parla- top - gürültüleri kanlarla beslene- mentoda, ne de bu meşruiyet içinde yar pacak işiniz kalmamıştır, diye memle- ketin her tarafındaki dostlarımız bize seslenmektedirler. Halkçı cephe namı- 'na hükümetin ve ekseriyet grupunun memlekette yaptığı tazyikler ferdleri aati bir hisle kurtuluşa sevketmektedir. Tspanyolların kalbinde mhatli ve hat- tü kudet bir isyan hareketi uyanmakta- dır, ve bu his bizi de dolup taşırmaktar- dir Ve sonra hükümete hitaben demiş- ti ki Elinizdeki vasıtalardan faydalana vi millete işittirmiyebilirsiniz, edebilirsiniz. - Fakat eminolunuz ki Calvo Sotello'nun kanı ellerinizden çıkmıyacaktır. Hâdiselerin vehametinden doğacak mesuliyet idare makamlarının başında olanlara ve onu himaye eden bütün partilere aid ola- caktır. Hükümetin siyaseti, bizzat ken- di reğimini çamura, sefalete ve kana boğacaktır. Sağ olan her şeye karşı şiddet ve inize bütün kuvvetinizle devam iniz. Fakat unutmayın ki şid- detiniz ne kadar büyük olursa, reaksi- yen da o nisbette kuvvetli olacaktır. Te min ederim ki, bu şiddet reğimini kur- muş olan sizler, onun ilk kurbanları o- Jacaksınız. Bugün, rakibi yerde gördü- Hünüzü sandığınız İçin kendinizi em- niyette addediyorsunuz. Fakat gün ge- lecektir ki sizin tarafınızdan başlanmış zak sözlerimi sansör olan bu şiddet, sizin aleyhinize döne- cektir.” İsyanı Madrid'de akşam sayısında ilk defa haber vermiş olan komünist Mundo Obrero gazet smda bu hareketin itln mesuliyetini “Sağcıların liderini itham ediyoruz. Cumuriyete karşı yeni suikasti hazırla- mış olan odur. “Calvo Sotello'nun gö- müldüğü gün Robles “adâlet çabuk ve kati olarak yerine gelecektir” demişti. Bunu söylerken muhakkak ki hazırla. makta olduğu hükümet darbesini kas- tediyordu. Evet onu itham ediyoruz. Kortez'in daimi delegelerine karşı son söylediği nutuk bir isyan haykırışı, bir ihanete Javetti. Caniyane teşebbüsün muzaffer olacağını tahmin ederek hükümeti ve halkı açıkça tahkir etmeye cesaret et miştir. Evet, ona itham ediyoruz. Plânın tatbik mevkiine konulmuş olduğunu bildiği için, alçak, mesuliyetten kurtul- mak üzere yabanct toprağına kaçtı. Onu itham ediyoruz. Ve eğer hükü- mete sadakat teminatr verirse bunun itibara alınmamasını istiyoruz. Bu ri- yakârlıklarına bir yenisinin ilave Çeviren: Nurettin ARTAM — Lâkin doğrudur. O, görülmemiş bir in- san yavrusudur, dedi Balu, insan yavruları- 'nın en iyisi, en yaşlısı, en akıllısıdır, benim de talebemdir. Günün birinde benim adımı bütün ormanda - şöhretlendirecek bir insan yavrusu. Dahası var, ben... biz, kendisini se- viyoruz Kaa, Kaa, başını bir taraftan bir tarafa sallıya- rak: * — Tıss! Tıss! dedi, ben de sevginin ne demek olduğunu biliri, ir söyliyecek birçok hil — Onları karnımızın iyice doymuş oldı Bu berrak bir gecede tatlı tatlı dinleriz, dedi Baghira, şimdi bizim insan yavrusu Bandar- log'ların elindedir ve biz biliyoruz ki onlar, bütün cengel halkı korkarlar. — Evet, yalnız benden korkarlar; bunda da haklıdırlar, dedi Kaa, geveze, aptal, boş şeyler, boş, aptal, geveze şeylerdir maymun- lar. Fakat bir insan yavrusunun onların el- lerinde bulunması iyi bir alâmet değildir. Toplamış oldukları fındıklardan yorulur, bı- karlar, onu aşağı atmağa başlarlar. Sonra yarım günde, sanki mühim bir iş görüyorlar- mış gibi, bir dal taşırlar, onu ortadan ikiye kırarlar. Herhalde bu insan yavrusu, kıskan- mağa değer bir şey değildir. Onlar, bana da “Sarı balık” demişlerdi bir defa, öyle değil mi? Baghira: — Sulucan, sulucan, toprak sulucanı, de- di Baghira, utancımdan bundan başka bir şey diyemiyorum şimdi. — Biz onlara efendilerine karşı iyi konuş- mak lâzımgeldiğini hatırlatalım. Aaşş! di, yavruyu nereye götürdüler? Bunu yalnız cengel bilir. Zannederim ki gün batısına doğru, dedi Balu, sen bilirsin- dir sandık Kaa, — Ben mi? Nasıl? Ben, onları yoluma çı- karlarsa tutarım, Yoksa ben Bandar - logla- rı, kurbağaları avlamam. — Yukarı, yukarıya bak, şuraya, şuraya Balu, Sioni kurt sürüsü geliyor! Balu sesin geldiği tarafa doğru başını çe- virdi. Tersine dönmüş kanad tüylerinin üze- rinde güneş ışıkları parıldayan şahin Çil o- rada idi; bu saatler, Çil'in uyku saati idi. Fa- kat her tarafı dönmüş, dolaşmış iri yaprak- lar arasında kolay kolay görünmiyen ayıyı aramıştı. — Ne var? diye sordu Balu. — Movzli'yi Bandar-log'lar arasında gör- düm; bana size haber vermemi rica etti. Gö- zetledim, maymunlar Movgli'yi ırmağın ya- nıbaşındaki maymun şehrine, soğuk inlere götürdüler, Onlar orada bir gece, on gece, yahut bir saat kalabilirler. Ortalık karardık- 'tan sonra onları gözetlemelerini yarasalara tenbih ettim, Benim vereceğim haber bu ka- dar, Aşağıda kalanlara iyi avlar. — Boğaz tokluğu ve derin bir uyku sana da Çil, diye bağırdı Baghira, gelecek avım- da seni de hatırlıyacağım ve yalnız senin için bir baş ayıracağım, ey şahinlerin en iyisi, ir şey değil, bir şey dei cocuk us- 'ta sözünü biliyordu, bana söyledi; bunun ü- zerine ben de size koşmıyayım, edemezdim. dedi Çil ve havada çevreler çizerek tüneği ne doğru havalandı. Balu, büyük bir gururla: — Dilini kullanmasını unutmamış, dedi, ufacık bir çocuk, ağaçtan ağaca sürüklenir- ken bir kuşa kendi diliyle hitab etmesini u- ben de buna sevindim, dedi Baghira, şimdi doğruca so- ğuk inlere gidelim. Hepsi orayı bilirlerdi; fakat cengel hal- kından pek azı oraya gitmişti; soğuk inler isminden de anlaşıldığı gil assız bir şehirdi. Cengel'in ve kaybolmuş bir yerdi burası. Hayvanlar, evelce insanlar tarafından kullanılmış olan bir yeri pek seyrek olarak kullanırlar, Yü- ban domuzu buraya uğrar; fakat ava çıkan kabiyleler uğramazlar. Maymunların oraya gitmesi, onların nerede olsa yaşıyabildikle- rindendir. Kendini bilen hayvanlar, olsa ol sa, büyük kuraklarda, sarnıçlarında biraz sıf bulabilmek için buraya gelirler. (Sonu var)