Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
1 yiRLFü Ve ” ” SAYFA 4 Üi GKÜ İ BĞ A UkLUS 2 NİSAN 1936 PERŞEMBE Etrüsklerin menşei Yazan: Etrüsklere olan ilgi gittikçe maktadır. Bu ilgiyi uyandıran, art- Et- Dr. W. Brandenstein; Viyana Türkçeye çeviren:, nin onunla ilgili olduğu ileri sürülmüş olmasın. 4 Sadettin Buluç Yab —e TU MAT uei En ağır başlı iddia olduğu ancı gazetelerde ok âüklanmıî] rüsklerin eski Roma üzerine yaptık- ları önemli tesirdir: Lâtince aile ad- larından pek çoğunun aslı Etrüskçe- dir. Bodrumlu (Diyonüsiyos) a göre, Etrüskler yerli idiler; (Herodot), Et- rüsklerin Küçük - Asya'dan geldikle- rini ileri sürer. Etrüsklerin Küçük - Asyadan geldiklerini gösteren ve ser- pintileri (Eneis) (1) de yer tutan bir ananeye göre (Eneas) (2), yiğitleriy- le (Turova) dan gelmişti. Bu anane- nin bütününde değilse de, aslında ta- rihi bir öz gizlidir. Din tarihi bakımından da Etrüsk- lerin ilişikleri doğu iledir: Etrüskler- deki, geleceği önceden öğrenmek için, içirizşe bakmak göreneğinin kökü - bulunan eserlerin de gösterdiği gibi - Mezopotamyadadır. Etrüskçe yazılmış anıtların alfabe- si Grek alfabesinden alınmıştır. Et- rüskçede (f) sesini veren (8) harfi önemlidir. Bu harf, aynı sesi vermek üzere, yalnız bir de Lidya alfabesin- de vardır. İster menşe - birliği, isterse doğrudan doğruya olan bir temas ile- ri sürülsün, Etrüskleri Lidyalılardan uzak tutmamalıdır. Yapılış bakımından Etrüsk kabir- leri ile Küçük - Asyada bulunan ka- birler arasındaki benzeyiş de önemli- Arkecloji araştırmaların taplu ve- rimleri de, Etrüsklerin, sekizinci as- rın başlangıcında göçtüklerini göster- mektedir. En eski Etrüsk yazılr anıtlar a- şağı yukarı, aymı zamandan kalma- dırlar. Hele, kabir yazılarından çok- ça tanıdığımız, Etrüsk Has adları Kü- çük-Asyada bul lara çok b mektedirler: (Tarkini) has adı, Kü- çük - Asyada en eski ve çok yayılmış bir Tanrı adı olan (Tarkhu) dan üre- miştir; bu kelime Eti dilinde (Yiğit, Alp) anlamınadır. Son olarak, karışık bir dil - anda- €t olan ve Limni adasında bulunan kabir taşını anmalıyız; bu kabir ta- şındaki dil, yalnız lehçe bakımından Etrüskçeden ayrıdır. a. e GA a İ İ' ’" _", a. önce Küçük - Asyada oturduklarımı böylece gösterdikten sonra, cihan ta- rihinde kendilerini göstermelerinin birdenbire, sert olduğuna bakarak, Küçük - Asyaya sonradan geldikleri- ni; ve derin izler bırakan kültürleri- to özgülüğüniük göz' önübd k da Küçük - Asya'ya doğudan geldik- lerini kabul edebiliriz. Gerçekten Mı- sır, on üçüncü asırda, aralarında (Turuşa) Iarın da bulunduğu kavim- “ Swerin tehdidine uğramıştır. Hiç bir dil kalmadı ki Etrüskç U1 “Vergil” in Kahramanlık des- tanı. (2) Romayı kuran “Romulus” un atası. sanılan, Etrüskçenin Hindo - Cermen dilleriyle clan ilişiğini ele alırsak, Et- rüskçede bu sonuncu dillerde geçen kelimelerden birkaç benzer bulabili- riz. Ancak, bir yığın kelime karşılaş- tırması biribirine uymuş olsa bile, bundan dilde menşe - birliği sonucu- na varmak doğru olamaz. Etrüskçenin, Hindo - Cermen dil- leriyle olan birliğini ispat için kelime karşılaştırması yetmediği gibi, Etrüsk dilinin yapısı ve örgüsü de Hindo - Cermen dillerinkinden büsbütün baş- kadır; bu başkalığı, deklinasyon a- çıkça göstermektedir. Bu bakımdan, Etrüskçenin Türkçe ile olan benzerli- ği düşünmeğe ve dikkate değer: Et- rüskçede, kasus ekleri, ister müfred, ister cemi halinde olsun, türkçede ol- duğu gibi, Nominativ'e bağlanır: Örnek: Etrüskçe spur — şehir spur-ethi — şehir-de Örnek: Etrüskçe klar — oğul klen-ar — ağul-lar klen-ar-thi — oğul-lar-da Eğer Lâtinceden de bir örnek alır- sak: domus — ev domi — ev-de aradaki ayrılığın çok büyük olduğu anlaşılır. İlk bakışta, Etrüskçe ile Küçük - Asyanın türlü dilleri biribirine ben- zerlerse de, bu, ya rasgeledir, ya da, bu dillerden Etrüskçeye geçmiş sayı- h kelimelerden ötürüdür. Dil - örgüsü bakımından, Etrüskle- rin Orta - Asya'dan geldiklerini ka- bul etmek gerekiyor. Çocuk haftası hazırlıkları 23 nisan çocuk bayramı ve haf - tası programını hazırlıyacak ko- mite, bugün, başbakanlık yönet- geri B. Kemal Gedeleç'in reisli - ğinde, saat 16.30 da, çocuk esirge- me genel merkezinde, ilk toplan- tısını yapacaktır. Etibba odasının konferansları L ci mıntaka etibba odası reisliği muayyen zamanlarda verilmek üzere konferanslar tertib etmiştir. Bun- lardan birincisi bugün, saat 17 de merkez hıfzıssıhha — müessesesi konferans salonunda verilecektir. Konferanstan sonrası için bir de şölen hazırlanmıştır. Bu şölene doktorlarımız ve aileleri iştirak edeceklerdir. İNGİLİZ P 26 mert 936 tarihkli Deyli Heraldl gazetesinden : Bugün avam kamarasındaki celse, bereket versin, buhranın bir fasıla- sında vukubulmaktadır. Bu suretle şu veya bu milletin âciz kaldığı sahalar üzerinde bir takım gezintiler yapmaktansa esas ingiliz dış siyasasınım prensiplerini pekiştir- mek bu müzakerelere esas olacaktır. Bugünkü devrede hâdiseleri soğuk kanlılıkla mütalea etmeyi ziyadesile icab ettirmektedir. İşi kargaşalığa ve mübhemliğe dü- şürmek zamanı değildir. Son yıllar içerisinde saldırganlığın önüne aşılmaz engeller kurmak, Mil- letlerarası bir vazife olduğunu tek- rar tekrar söylemişizdir. Bugünkü buhranm sonunda bu noktayı kuvvetlendirmek önem almıştır. ee Biz, ingiliz hükümetinin bu işte mesuliyet yükünü paylaşmak yolun- da tekliflerde bulunduğu şu sırada, her zamankinden daha ziyade em- niyet içinde bulunmak isteriz. Bir de gelecek bir harbı kazana- bilmek için bir takım anlaşmalar yapmak, bu harbın patlak vermesi- OLİTIKASI Bu, bir emniyet tedbiridir. Bu sis- temin Almaanya ile alâkası nedir ? dirde Almanya'ya da açık bulunma- hdır. Bundan böyle almanların müsavat geçmek faydasız ve hattâ tehlikelidir. Manevi bakımdan bu arzuya mu- kavemet eimek imkânsızdır. Eğer al- manlarla müsavi olmayı kabul edi- yorsak, bunu kati olarak tatbik et- meliyiz. Bir taraftan bunu bir prensip ola- rak kabul eimek, öte taraftan tatbi- kat sahasında buna yer vermemek, Versay kayıdlarına taraftar görün- mek olmaz. Biz veyahut dünya Y L e u. Hitler için ne z sek düşü ister | den hoşlanalım, ister hoşlanmıyalım, ister kendisine güvenelim, ister gü- venmiyelim, Alman milletinin müsa- vilik istediği bir hakikattir. Eğer alman müsaviliği kabul edil- mediği için ortaya bir harp çıkacak olursa buna sebep olanlar İngiltere- den hiç te sempati görmiyeceklerdir. Birinci mesele, alman 'hükümetinin durumu değil, Avrupa'nın emniyeti- dir. Bugün, Almanya'dan gelebilecek . FT L |i Z *li eeei kadar yetli | yoyhangi bir tehdit veya tehlikeyi eğildir karşılayabilmek için alman müsavi- En yüksek dava, şimdi Milletler Cemiyeti paktının nasıl kuvvetlene- bileceği, Milletler Cemiyeti makinesi- nin hiçbir saldırganda saldırma ce- sareti brrakmıyacak derecede ne su- retle tesirli bir hale getirilebileceği meselesidir. Ne yazık ki, bu esaslarda anlaş- mış olan milletlerin bu tarafı kuvvet- lendirmek yolunda gösterdikleri gay- retler az ve küçüktür. Bir takım milletlerin yüklendikleri taahhüdleri artırmaktan çekindikleri görülmektedir. Bu böyle olunca acaba bir saldır- gana karşı tesirli surette harekete geçmek taahhüdünde duracak ve fiil sahasında da sonuna kadar yürüye- cek istekli milletlerden bir grup yap- mak doğru olmaz mı ? Böyle bir grup, Milletler Cemiyeti- nin çerçevesine dahil olmamalı, Mil- letler Cemiyetinin siyasasını kuvvet- lendirmek ve ona müzaheret etmek üzere, her türlü grup politik. d liğini reddetmek değil, Avrupa'da her hangi bir saldırganlığı düşünülemez bir hale getirmek lâazımdır. İngiliz politikası bu yöne doğru yönelmektedir. * A .. A TYarihi mülâkat . dolayısiyle Londra'da çıkan ( Deyli Meyl ) in meşhur muhabiri Ward Price, B. Hitler'le bir mülâkat yapmış, ve bu ajans haberi olarak gazetemizde çık- mıştı. Bu mülâkatı neşreden Deyli Meyl gazet bu mü betle : —- dığı bir baş makalede diyor ki : Ward Price'in Hitler'le yaptığı ve bizim bugün neşrettiğimiz mülâkat, uzun yıllardan beri değme gazeteciye nasip olmamış tarihi bir muvaffakı- yettir. Bu mülâkat, kendi şahsi enerjisi ile Almanyayı tozlar içinden alıp uzak, bu kurumun bir organı olma- hdır. Bunun kuvveti ve tesiri geniş ol- malı, fakat herhangi bir ittifakın kılık değiştirmiş bir şeklinden uzak bulunmalıdır. Bu sebeple, bu grup, bütün Millet- ler Cemiyeti ma açık bul yüksel bir liderden gelmektedir. Bu adamın geçmişte hiçbir. alman hükümdar veyahut diplomatında bu- lunmıyan bir otoritesi vardır. COnun vereceği her emre milleti uyar. B. Hitler'in bu mülâkatında söyle- diği sözler arasında en önemli olan taraf, kendisinin teklif ettiği saldır- hdır. Bu grup, şu veya bu devlet aleyhine değil, ortaya harbı çıkar- makla suçlu olan herhangi bir mem- lekete karşı harekete hazır dur- malıdır. lık paktlarma Avusturya ile Çe- koslovakya'nın da girmesini istedi- Bu nokta Sir Austen Çemberleyn Tanımmmış iİniVz gözetecisi Vard Prays Dünkü gürüşmede Hitler, kenüiisi- nin 1934 yılı ağustosunda söylediği sözlerde halâ ayak dirediğini ve Av« rupa'nın büyük bir muhalefet güste- receği Avusturya ilhakına taraftar bulunmadığını söylemiştir. Bu mülâkat, merkezi Avrup'da sul- hu ziyadesile pekiştirmeğe yardım edebilecektir. Bundan başka kendisinin Ren sa- hasında Fransaya karşı hiçbir salc'ır- ganlık dilezi beslemediği hakkında söylediği süzler de dikkate değer Hitler bir defa daha Fransa ile sul- taraftar ol- duğunu söylüyor e diyor ki : « Zira ne Almanya'nın Fransa'dan ne de Fransa'nın Almanya'dan, artık, isti- yecekleri birşey kalmamıştır. » Artık Almanya, bütün teprakları üzerinde egemenliğini —tesis ettiği için Versay muzhedesinin ceza mad- delerinden hiç birisi kalmamış oluyor. ba ve eyice anlaşmağa Şimli Fransaya bu olutu, Belç'ka- nm yaptığı gibi, kabül etmek ve so- ğgulc kanlılıkla karşılamak - kalıyor. Şurasmı kaydetmek gerektir ki Ame- rika Birleşik devletleri, Hitler'in s Z- lerini ve tekliflerini muvafık bulmuş, Fransa'da ve İngiltere'de bir takım insanların ileri sürdükleri gibi zecri tedbirlerden dem vurmamıştır. B. Hitler, kayıdsız, şartsız Mil- | letler Cemiyetine dönmek arzusunda — glduğunu söylemiştir. Yalnız buraya döndükten sonra sömürge işlerinle hak müsaviliğile Versay'ın Milletler | Cemiyeti paktından ayrılması mese- ğ , AA l ktir. tarafından avam k da geçen pazartesi günü ortaya atılmıştı. ş sını istiy Vilson'un Amerika senatosuna kar- Tetrika: No: 54 Lda ANKARA Yazan: Nurbert van BİSCHOFF Türkçeye çeviren: Burhan BELGE Fakat programın merkezini teşkil eden nokta, geçmiş hâdiselerin — mesuliyetini Gençtürkler rejimine Aatfederek ve icab ederse hattâ açık veya gizli bir ingiliz hi- mayesine girerek, bütün imparatorluk ü- zerinde, padişahın hükümranlık haklarının muhafazasıdır. Netekim, padişah hüküme- tinin 1919 ve 1920 yıllarında takib ettiği iç ve dış politika, bunu tamamen teyid edici mahiyettedir. Hâdiselerin cereyan tarzı, kendilerinde nüfuz ve kuvvete benzer bir şey tanıdığı müddetçe, padişah ile hükümeti, böyle aca- yip ve haysiyetsizce bir politika takib et- |— mekten ve Mustafa Kemal'in yegâne rea- listçe görüşünü temsil eden milli Türk po- İitiameı önlemek için ellerinden geleni yapmaktan çekinmemişlerdir. ile keyif kaçıran ve rahatsızlık veren Mus- tafa Kemal ismindeki “frondeur” ün ağzını mühürlemektir. Gerçi, hangi istikamette o- Tursa olsun bir kere tesbit edilmiş olan dev- let politikasmm vahdetini, uygunsuz bir muhalefeti ortadan kaldırmak suretiyle teh- likeli, ataklardan ve sarsıntılardan koru- mak, politik mesuliyeti en tehlikeli bir za- manda üzerlerine almış olan kimselerin ta- bil bir Hakkı ve hattâ vazifesidir. Bu hakkın VI. Mehmed için de tanınması lâzımdır. Ve şunu da söyliyelim ki, padişah bu hakkını oldukça şiddetsiz kullanmıştır. Eski zaman- larda elsun yeni zamanlarda olsun, Musta- fa Kemal'den önce, ne çok değerli ve muh- terem devlet adamları, zmdanın yolunu boy- lamıştı. Binaenaleyh bozgunu takib eden o karanlık yılım kışında ve o ıstırab ile ümid- sizlik havasının içinde general Mustafa Ke- smal ortadan kaybolmuş olsaydı, büyük bir telaş ve heyecan kopmuş olmazdı. Fakat yorgun ve kararsız padişah bu gibi aksyon- larm adamı değildi. Bundan başka, Musta- fa Kemal'i nasıl bir istikbalin beklemekte olduğunu, herkes gibi padişah da o günler- Pu husustı ilk icab eden şey, tok sözleri de hatırından geçiremezdi. İşte bunun için : ö YOT B öalibi * LÜM ST N ee MN ” M mayıs 1919 da, onu Ordu Müfettişi olarak Anadoluya yolladı. Kıtaları tensik etsin ve Ermeni_lere karşı vaziyeti düzeltsin diye. Fa- kat bu işte asıl mühim olan cihet, onun u- zaklaştırılması ve tam imparatorluk hükü- mett büyük politikasını inkişaf ettirerek pa- dişaha imparatorluk üzerindeki hükümran- lığın gölgesini temin etmeğe çalışırken, o- nurmn devletin istiklalini öne sürerek buna mani olmasının önlenmiş olması idi. Bu suretle Mustafa Kemal aynı sene için- de ikinci defa olarak İstanbul'dan uzaklaş- tırılıyordu. “İçinde birçok suların aktığı şe- hir” de ne VI. Mehmed ile ihtiyar Türkle- ri ne de bu büyük adı beşinci olarak taşıyan padişahla onun Gençtürkleri, memleketin taliini tayin eden dakikalarda, hakikati cür- etle ve merhametsizce görmesini ve göster- mesini bilen bu adama bir türlü iş bulamı- yorlardı. Deha - hele henüz imtihanını ver- memişse - nizam ve int'ıgam düşkünü devlet idarelerinin salâhiyet dinince kılı kırk yaran mehafilinde daima bir rahatsızlık unsuru te- lakki edilir. Bu rahatsızlıktan kurtulmak içindir ki, padişah, General'i Anadoluya gönderdi. Bunu yapmakla - ki kısa süren hüküm- darlık devresinde bilmiyerek yaptığı yegâ- ne tarihi hareket de bu olmuştur - Anadolu milletine bir Şef ve bu Şef'e de o milletin şahsiyetinde uysal bir vasıta ve o toprakla- rın genişliğinde el değmemiş bir aksyon sa- hası vermiştir. Bu iki şeye, Şef, kafasındaki çetin mücadelelerle ve tek başına olarak ta- sarladığı vuzuh ve gayeyi gerçeklik sahası- na nakledebilmek içın, muhtaçtı. Ve sanki doğu dünyasının o ilkbahar gün- lerinde takib edeceğ: yolu doğrudan doğru- ya ve bütün maddesi ve coğ' - fyası ile gös- termek istiyormuş gibi, padişah, Mustafa Kemal'i Şarka gönderirken bir başka ada- mı, Damad Ferid Paşayı Paris'e yolluyor-” du. Gitsin ve müttefiklerin devlet adamla- rını adı var kendi yok bir Osmanlı milletine dair, padişahın tezierini anlatsın diye. Bu Osmanlı milleti, Almanlarla birleşen Genç- türklerin sinsi intrikaları yüzünden, isteme- diği ve bu hususta hiç bir suç tasımadığı halde cihan harbına sürüklenmisti. Ermeni kıtalleri ve Ermeni tehcirleri ile r'2, bu mil- letin bir alâkası yoktu. Bütün bunlar, mel- — n Gençtürkler'in eseri idi. — (Senu var) —..