18 ŞUBAT 1936 SALI ULUS (Başı 1. inci sayfada) lemiş ve onların askerlerin çok olup ol- madığı, çerkeslere eza edildiğini işittikleri etarafındaki suallerine ne kadar asker olduğ bilemiyeceğini ve çerkeslerin eza görmediğini söylediğini anlattı. Sonradan Çerkes Etem ve Reşid olduğunu anladığı bu iki adamın sonra Anderinde bölük kumandanı tarafından isticvabında tazyik gördü- ğünden beraber geçtiği adamların i- simlerini verdiğini ve maksadlarının çerkes cemiyetleri için para topla- mak olduğunu söylediğini hikâye etti. Yahyadan, Ali Saibin ismini işitin- ce orada bulunanlar hepimiz hayrete düştük ve İstanbulda bul Dahi- kendisini çağırarak Hayfaya gönd receklerini ve mühim bir iş için tek- rar çağıracaklarını, hakikaten Hay- fada David isimli birinin yanına gide- rek altı ay kaldığını, bundan sonra Etemden aldığı bir mektup üzerine Ammana gelip orada yanımdakilerle beraber ve Etem de dahil olduğu hal de istasyon müdürü İzzetin evine gi- derek abdest alıp “üzerlerine aldık- suretle ifa ede- ceklerine ve şayed yakalanırlarsa me- bus Ali Saib ismini ortaya atmıyacak- ların, .a yemin ettiklerini söyliyen Yahya, bundan sonra Etem tarafından verilen bir mektubu hâmilen Şamda, çerkes alayında kumandan muavini bulunan Receb kaptanı görerek, Re- cep Kaptanın Hamdiye 1000 Suriye lirası kadar bir para, bir parabellum tabanca, 300 fişek ve ikişer bomba verdiğini ilâve etti. Bu paranın 1700 türk lirası kadar tuttuğunu ve Receb Kaptanın bunu nereden bulduğu hakkındaki sualimi- ze Yahya bu paranın ya dan kuşçubaşı tarafından alındığını veya İshak paşa isminde bir çerkes ta- ları vazifeyi hüsnü italyanlar- rafından gönderildiğini zanettiğini söyledi. Yahya bundan sonra, Halepte Ka- rabet isminde birisinin otomobili ile Kilise yakın ve ismini hatırlayamadı- ğı bir köyün civarına geldiklerini ve oradan adam başına iki Suriye lirası vermek suretile bir köylünün kendi- lerini hududttan geçirdiğini, kendisi sevdiği kızın hasretine dayanamadı- gından şefleri olan Hamdiden izin a- larak Karamezara gittiğini, orada kı- idığını ve zaten arkadaşla- 'yı-'ılırken. Kümbetirde Üze. Srne Pa N r'.ıındân , tiklerini, onların İdrisin çiftliğine ug- rıyacaklarını ve kızı bulamayınca Ka- ramezarda 15-20 gün kalarak Küm. betire gittiğini söyledi. Kümbetire gelen Yahya evvelâ, köy delikanlılariyle kâğıd oynayan Arıf; görmüş ve onunla beraber Üzeyirin evine giden Yahya ondan arkadaşla- rını sormuş. Yahya bize Uzeyirin ken- disine: “Onları köyde barındırama- dım. Ormanda gizliyorum. Ali Saibin çiftliğzine giderek talimat alacaktık. Nerede kaldın?,, diye çıkıştığını söy- ledi. Yahya bundan sonra Üzeyir ta- rafından karakol kumandanına teslim edildiğini evvelâ karakol kumandanı, sınık müdafaası değil, en randımanlı, en rasyonel çalışmanın bir vasıtası di- ye aldıklarını ve mahalli kooperatif- leri federal birlikler halinde biribir- lerine bağladıklarını gördüm. “On large scale” dedikleri bu sis- tem bünyemize, ihtiyaçlarımıza ve bilhassa fırkamızın prensiplerine u- yuyordu. Bu nevi kooperatifler Ame- rika kalkınış ve yükselişinde bir meb- de olmuştu. Amerikada bu koopera- tifler santrallaştırılmış ve şuurlaşdı- rılmıştır. Kendi hesabıma söylüyo- rum: Yeni satış ve kredi kooperatif. leri kanunlarını okuduğum zaman bu kanunların İsmet İnönü hükümetinin Amerikada bu büyük hareketi de ge- çen milli ve muazzam birer âbide ha- İinde insanın gözünü doldurduğunu gördüm. 1 eşekkülünüz araştırmala- rını bu istikamette inkişaf ettirmeli, teknik ve tatbikat itibariyle mülha- katlarımızın bilgi ufkunu genişletme. lidir. Tatbiki ve ilmi bir kooperatif edebiyatına ihtiyacımız vardır. Neşir vasılanız olan “Karınca,, bütün me- kanizmayı teferrüatlr ve mukayeseli surette anlatır dolgun ve olgun bir mecmua olabilir. Bu suretle memle- kette yetiştirmek ve hesablarını ar- :f'F'a'.. istediğiniz ve kooperatif bir ikleri, başına geçecek vatandaşları mız için maddi 8 ş ar'* Ş e ermayeden daha mü- vası,ta elıîe :ı,iulmıu K L Gelecek |ı LN de ve bu ist)i'lı:a::plamıîmda ÜB ette vücuda ğ ea getiril. miş eserlerinizin kümelerile k liy; vekiline vaziyeti anlattık. Yah- yanın umumi vaziyetinde dövülmüş ve tazyik edilmiş bir kimsenin halini ve eserlerini görmedim. Kendisi bu yol- da bir şikâyette de bulunmadı. Söz- leri samimi idi.,, Burada müdafaa vekili B. Hamid Şevket en büyük bir zabıta amiri ve memleketin çok değerli idarecisi olan B. Demirel'in suikasd için hududa giren Yahyanın, hududu girdik- ten sonra kızı aramaya gitmesini nası! tabit bulduğunu sordu. Cumuriyet müd- deiumumisi B. Arıkan da, Yahyanın i.- tirafları karşısında kendisinde hasıl olan ve dahiliye vekiline de bildirdiği hayre- ve muhterem tinin zail olup ının aydı sını istedi. Demirel şu cevabı verdi: « — Üzeyirle Arif, benim yanımda muvacehe edilmemişlerdir. Yalnız bun- ların geldiğini haber alınca birinci şub ye giderek gördüm. Üzeyirin göğsünde istiklâl madalyası vardı. Kendisı kurtuluş savaşı zamanında çavuş iken Ali Saibi tanıdığını ve Kozanda fransız- lara karşı beraber mücadele ettiklerini, Ali Saibin Urfaya gitmesi üzerine Tufan beğin maiyetinde kaldığını ve bu çalış- ması dolayisiyle istiklâl madalyası aldı. ğını söyledi. Ali Saibin yanında çalışmış olan Üze- yir ve kardeşi Arifin, Ali Saib aleyhinde- ki söylediklerini arkadaşlarımdan işidince kanaatimde bir şüphe uyandı. Hayretim halâ bakidir. Bu hususta başka izah ede- ceğim bir şey yoktur.” Burada söz alan müdafaa vekili Ha- mid Şevket, Yahyanın tahriri ifadesi mevzuu etrafındaki temasa taâlluk eden ifadesine göre derhal Üzeyir tarafından da karakol kuman dnına teslim edilmesinin sebebinin Yah- sauhtara oradan yadan sorulup sorulmadığını ve neden kendisi dahiliye vekâletinin mümessilı ve memleketin en salahiyetli bir idare şefi olduğu halde tahkikatı bizzat idare etmediğini sordu. Cevab olarak B. Vehbi Üzeyirin' bir yab, olup ol kta olan köyünde Yahyayı daha fazla saklıyama. yacağını söyledi ve dedi ki: lığını, ar. * — Tahkikatı, dürüst ve namuslu bir arkadaş olan Ankara emniyet müdü- rü Sadri idare ediyordu. İşin içine bir 5 ş üzerine emni- yet umum müdüründen direktif istedi. Tahkikatın mercii müsteşarlık maka- mı değildi. İcab eden hususlar hakkında talimat vermek üzere tahkikata emniyet müdürü tarafından devam edildi.” L kar Reis, suçlulara bir diyecekleri olup olmadığını sorunca B. Ali Saib: “ — B. Vehbi vicdanlı ve çok temiz bir idare âmiridir. Yalnız Yahyayı bodruma atılmadan evel dinlemiş ol- saydı kanati böyle olmazdı.,, Dedi. Demirelin şahitliği saat kadar, iki saat sürmüştü. on ikiye Bundan sonra vali B. Tandoğan dinlendi. Kendisi rahatsız olduğun. dan Yahyayı birçok defalar yanına çağırtarak dinlediğini ve müsteşar B. Demirelin yalnız Yahyanın itirafların- da bulunup diğerlerinde bulunmadı- ğiını söyliyerek dedi ki: “— Yahya maddi, manevi hiç bir tesir altında kalmamış olması itiba- riyle itiraflarında tam bir sıhat ve sa. mimiyet vardır. Herhangi bir işken- ceye uğradıklarını haber alsaydım bir zabıta âmiri sıfatiyle kanuni muame- leye tevessül ederdim. Buna mahke- menin itimad etmesini rica ederim, Tahkikatın muhtelif safhaları vardır. Mahkeme- ye intikal eden bu işte kanaat, mah- kemeye terettüb eder. Bu hususta bir şey söylemiyeceğim. Yalnız adliyeyi habrdar edecek bir mahiyet olmasay- dı, bu dava sübut bulmazdı ve iddia makamı tahrik edilmezdi. Bunu vazi- Kanaatim soruluyor: fesini yapmış bir memur sıfatiyle ve sâkin bir kalple arzederim.., 4 arşılaş- mayı temenni ederim.., Suçlulara bir diyecekleri olup ol- madıkları sorulması, ve bu hususta B, nunları beraet etti Tandoğandan izahat âalınması bir sa- at sürmüştü. En son olarak, emniyet umum müdürü B. Şükrü dinlendi. Suikast hâdisesine aid istitlâatın 1935 senesi başlarında vuku buldu:- gunu, ve Yahyanın ağustosta yakala- narak Seyhandaki tahkik merkezi va- sıtasiyle işi tetkik etmek isterken dost bir devletin suikastçıların sınırı geçti- ği veya geçeceği hakkındaki haberle- ri dolayısiyle Yahyanın Ankaraya gelerek tahkikata başlandığını söyli- yen B. Şükrü dedi ki: “— Bir gün vazife başında bulun- makta iken emniyet müdürü Sadri telefonu açarak bu tahkikatı yapamı- yacağını söyledi. Sebebini sordum. İ- şin içine bir mebus ismi karışmasının buna sebeb olduğunu anladığımızdan bir defa da Yahyayı Dahiliye müste şarı, vali ve ben dinledik. Yahyaya kendimizi tanıttık ve doğru söyleme- sini tavsiye ettik. Yahya, Ali Saibin çerçevesi içinde tekrarladı. Ve karan- lık kalan meseleler hakkında sordu- ğumuz suallere kendisinin Çerkes E- temden dört suikastçıya hududu ge- çirdikten sonra sevdiği kızı alıp gele- rek ayda 15 ingiliz lirası maaş alaca- ğı vâdini almış olduğunu söyledi. O halde Yahya sevdiği kızı Karame- zarda bulamayınca köyde kalmakta niçin ısrar etmişti? Yahyanın köyde 20-25 gün kal- ması suikastçılara Ali Saibden tali- mat almak için olabilirdi. Çünkü köy, çiftliğe çok yakındı. Sonra neden Üzeyir Yahyayı tes- lim etmişti? Bunu ancak kendisini a- ğır bir mesuliyetten kurtarmak için yapmış olabilirdi. Acaba Ali Saib kaçakçılık gibi bir hâdise dolayısiyle mi böyle bir isna- da maruz bırakılıyordu? Bnuu da dü- şündük. Yahyanın ağzından Ali Saib isminin çıkmasının kaçakçılık gibi bir sebeble alâkadar olmadığına ka- naat getirdik. n ismini, yemin Yahyanın ifadesini ve Ali Saib me selesini İstnabulda bulunan Dahiliye vekiline bildirdik. Ve dedik ki: “— 16 senedenberi Atatürkün i- zinde yürüyen ve ona bağlı ve milli mücadelede hizmet gören ve Atatür kün ve cumuriyetin en yüksek nimet. lerine mazhar olmuş Ali Saib gibi bir şahsiyetin böyle menfur bir hare- ketin başına geçeceğini tahmin etmi- yorsak da gene Ali Saib lehine bir hareket olmak üzere çiftliğinin aran- masını muvafık görüyoruz. Yüksek tensiblerine iktiran ederse Maraş mın.- takasında aramalar yapılırken bu çift- liğin de araştırılması için emirlerini- zi rica ederiz..,, Aldığımız direktif, müsbet ve menfi hada tahkikata devam et A6 yak nız hakikatı meydana çıkarmak için ça- hşmamızı emrediyordu. Hâdise hakkında ihtisaslarım şu. dur: Yahya nasihatlerimiz karşısında in- sana inan verici bir hulüs ve safiyetle aldığı vazifeyi hikâye etmiştir. Ayni za- manda Yahya, şekavete yataklık yapmış, hırsızlık suçu altında kalmış, vatani va- zifesi olan askerlikten kaçmış bir tipdi. Şahsi bir kanaat izhar edemiyece- gim. Ancak böyle bir suikast mevcut- tur. Avukat B. Hâmid Şevket B. Ali Sa. ib hakkında Dahiliye vekiline izhar olunan kanaatin maküs bir kanaat iz- harına saik olan maddi ve delillerin izahını istedi. manevi *B. Şükrü cevab verdi: “— Maddi delillerden bir şey an- lamadım. Eğer maddi delil, silâh ata- rak Atatürkün kanlar içinde mahke- me karısına çıkarılması ise türk mil- leti, bunu hiç bir zaman vermiyecek- tir. Manevi delile gelince: Yahya hiç bir kötü muamele görmemiştir, bü- tün cihan polisinin gıpta edeceği rahm ve şefkatla bakılmış ve bu şartlar i- çinde olan itiraflarda bulunmuştur. B. Şükrü bundan sonra itiraf ve rucu arasındaki tezadları ve telkin- leri misallerile izah etti ve mahküm- ların itirazlarına cevap verdi. İşken- ce hakkındaki iddialara karşı dedi ki: “— Bunlar tamamiyle yalandır Böyle bir şeyi kabul etmek ve yapmak benim için cinayettir.,, İddianame Bundan sonra müddeiumumi son iddiasını serde davet edildi. Baha Arıkan önünde duran notlarına ara- sıra bakarak ezcümle dedi ki: — İddianamenin zeyline gene vesi- ka takdimi ile başlıyorum. Yalnız ası. iddianamemde arzettiğim veçhile bu vesikalar, suçun işlnediğine dair değil, suçun ihzar edilmiş olduğuna dairdir. Son günlerde Ammandan gelen bir kari postalı yüksek heyetinize takdim ile söze başlıyorum. Etemin kardeşi olan muharririn, kart postaldaki adresin« nazaran: “Sabık osmanlı ordusu üme- rasından, ve birinci Büyük Millet Mec- lisi azasından Saruhan mebusu Çerkes Reşid,, olduğu anlaşılmaktadır. Hitabo edilen yer, Riyaseti cumur sarayıdır. Kartı aynen okuyorum: Yaşadığımız hâdisatı vataniye benim ölü halimle se- nin diri halini bir kılmıştır.,, İknici kartpostalın tarihi 15 şubat 1936 dır. Ve gene Çerkes Reşitten gel- mektedir. Bu kart İstanbulda Cümhu- riyet gazetesine yazılmıştır. Aynen o- kuyorum: “Cenab Nadi. Son suikast etrafındaki maharetkârane vesikaları- nız ilmin önünde diz çöktü. Ve daha da çökecek. Herhalde hak, hukuku ber- taraf etsek bile, yaşadığımız hâdisatı vataniye kıymetini kaybetmez. Nafile yoruluyorsunuz. Kahraman orduma ari- zei iykazımı okuyunuz, cehaletiniz ma- ni olmazsa bir çare sorarsınız.,, Bu iki kartın mevzuu bahsettiği “arizei iyka- ziye” de elimizdedir. Bazı parçalarını okuyarak aynen çer- kez Reşidin elyazisiyle olan ve 935 ta- rihini taşıyan' aslının fotografisini yük- sek heyetinize takdim ediyorum. Bazı parçalarını dedim. Çünkü hepsini oku- maya velevki nakil sıfatiyle olsa dahi ne benim nezahatim ne de sizin dinleme- ğe tahammülünüz müsaid değildir. Çün- kü bizzat Türkiyenin kendisi olduğu, a. sıl iddianamemde arzettiğim Atatürke, şeflere karşı o kadar yakası paçası a- çılmadık küfürlerle hakaretlerle doludur. Bu yüksek kürsüden, size küfür dinletme- ğe benim şahsi ahlâkım mani olduğu gi- bi temsil ettizim çok yüksek makamın şerefi de manidir.” Müddeiumumi Baha Arıkan çerkez Reşidin arızasından bazı parçalar oku- du. Ve bu parçalrın tahlillerini yaptı. Ve esas iddianamesini mehkemede ser- dettiği günden sonra geçen hâdiselerr geçerek mustantik Hikmetin mahkeme temas etti bu ifadelerin bilhassa dört noktası üze- rinde durdu. Ve dedi ki: * Bir adliyeci olarak hicab ederek söylüyorum. Bir istintak hâkiminin ağ- huzurundaki ifadelerine zından çıkmasını hayretle karşıladığım bu sözleri birer birer tahlile tâbi tutmak lâzımdır. Hikmet ifadelerinde müba - yenet olduğu için ifadelerin tazyik ile alındığına kani imiş. Nitekim Âlim'in kulağından kana benzer bir şey geli - yormuş. Fakat bunun dayaktan müte - hassıl olup olmadığını bilmezmiş. Maz- nun şahid değildir ki ifadesinde müba- niyet aransın. Maznun inkâr ile işe baş- lar. Hepimiz adliyeciyiz. Biliriz. Şim - diye kadar rastgeldiğimiz vakalarda kaç maznun vardır ki vehleten ikrar et- miş olsun. İnkâr ile işe başlıyan maznu- nun yavaş yavaş kendisine gösterilen deliller karşısında dili çözülmeğe başlar. Yahya, zabıta ifadesinde de gördüğü - nüz veçhile her ifadesine “size bu işin daha doğrusunu söyliyeyim mi?,, diye söze başlamıştır. Maznunun ifadesinde- ki mübayenet, ifadesinin cebir mah - sulü olduğunu değil, bilâkis maznun ifa desi olduğunu gösterir. İfadelerin cebir mahsulü olduğunu gören istintak hâkiminin yapacağı bir tek iş vardı. Bu cebri meydana çıkar - mak. Bundan kendisini kim menetmiş - tir? Âlim'in kulağından kana benzer bir şey geldiğini gören ve dayaktan o - lup olmadığını bilmiyen müstantik, Âlim'e dayak yeyip yemediğini niçin sormamıştır? Ve kanuni hakkını kulla- narak hakka vüsul bulmaya çalışma - mışdır; görülüyor ki bu her bir noktada müstantik, eğer kanaati huzu- runuzda söylediği şekilde ise ;vazifesi- ni ifa etmemiş demektir. Bir nokta dah: Mustantik maznu- nu dinlerken koridorda Koumiser Os manı görmüş. İstintak tahkikatının her türlü tesirden azade olduğunu bilmesi lâzımgelen müstantik bu hususta me - muriyetimizi haberdar etmemiş midir? Tahkikatın hâkimi kendisi idi. Böyle bir talebte bulunamaz mıydı? Şu halde gene vazifesine göz yummuş demektir, Üçüncü nokta; Arif ile Üezyirin muvaceheleri esnasında Arif ağabeyi - sinin yüzüne bakamamış olması keyfi- yeti. Bunu tabit görürüm, Suçlu bir kardeşin suçlu bir kardeşe hâkim huzu- runda olan itirafatını başka bir suretle tevile imkân görememekteyim. Arif suçludur. Üzeyir keza. Binaenaleyh Arif'in Üzeyir'e karşı serbest bir hal - de söz söylemesi imkânı mevcud olur mu? Farzedelim ki, Arif yalan söz söy- lemediği için Üzeyir'in yüzüne baka - mamış. Müstantik de bunu hissetmiş - tir. Şu halde ne için her iki ifadeyi ta- mik ederek hakikati bulmamıştır? Mustantik Hikmet'in ifadesindeki dördüncü noktaya geçiyorum: Diyor ki: Mümasil hâdiselerde meni muha - keme kararı vermekte tereddüd etmez- dim. Ancak davanın Atatürk'e suikast davası olduğu için bindebir hataya düş müş olmam ihtimalini gözönünde tuta- rak işi huzurunuza sevkettim. Atatür - ke suikast davaları için haleu ayrı bir usulü cezaiyemiz yoktur. eza kanunu - nun şümulü dahilinde bulunan bütün suçlar için usulü cezaiyemiz tektir. Görülüyor ki, şahid sıfatiyle dinle- nen Hikmet'in beyanatı, hangi nokta - dan tutulursa tutulsun bir mana ifade etmiyen bir beyanattan ibarettir. Esa - sen bu ifade, geçen celsede huzurunuz- da dinlenirken, benimle beraber herkes- te işi huzurunuza sevkeden bir hâki - min ifadesi değil, belki o celsede bulun- mıyan Avukat Hamid Şevket'in yerini tutmuş maznun müdafiinin sesi tesiri- ni yapmıştı.,, Müddei umumi, Sulh hâkimi Fethi- nin mahkeme huzurundaki beyanatın - daki esasları da tahlil ederek, Fethi' - nin karakolda ifade alması, kisvesiz bulunması meselesinin de mevzuu bahs olamıyacağını, çünkü bunun duruşma olmadığını hazırlık tahkikatına devam edilecek bir ihtiyati tedbir bulunduğu- nu söylemiş ve bu sabah dinlenen şa - hidlerin müsbet beyanatları üzerinde durarak demiştir ki: “— Kanaatleri, ihtisasları, maznun- ların itirafları hususundaki duyguları- nı ve sonra rücuları ebeblerini o 'a - dar ; el anlatmışlardır ki, bu ifadele- ri tahlile tâbi tutmak, ifadelerin güzel- hi'erini kaybetmek demek olur. Yah - yanın itirafa başlayışı hususundaki ifa- deler, yüksek nazarlarınızı çeker. Bir adamın itirafatının samimiyeti için bun dan daha böyük bürhan aranılabilir mi diye sorarım. Çiftliğinde 200 amele ça- lıştıran Ali Saib'le memleketinin en zengini olan İdris'in vekâletlerini be - dava olarak kabul ettiğini bizzat kendi- si söyliyen maznun avukatı bu delille- rimize, bu şahidlerimize ne diyecek? Maddi ve manevi bütün delilleri mevcud bulunan bu davalara, gene de - lilsizlikten bahsetmek çok acı bir şey olur. Ne istiyorlar? Şahid, vesika, mad- di eleman hepsini verdik — Delilden maksadları, Allah göstermesin, Allah türkün alnına yazdıysa bozsun, Bü- yük Atatürk'e isabet edecek bir kur - şunun mahkemeye getirilmesi midir? Bunu mu istiyorlar? Bunu biz "öyle düşünmediğimiz gibi sizin de böyle dü- şünmiyeceğini” Sözümü bitirirken gene arzediyo - rum. Davamız modern bir rejim dava - sıdır. Maznunların avukatı bu sözümü gülünç bulmuştu. Bugün tekrar ediyo- rum. Evet, rejimin moderni olur. Ve bu modern rejim davası el ile tutulur. göz- le görülür bir şekilde isbat edilmiştir. Mevhum bir takım adamları suikast- çı diye sakküm etmek hakiki suikast - çıları fiillerini işlemek için teşvik et - mek demektir. Fakat hakiki failleri be- raat, ettirmek, Türkiye'ye giren suikast çıları mükâfatlarıdırınak deme'! olur. Bunlar, şu gördüğünüz kimseler hakiki faillerdir. Bunlar hakkında vereceği niz beraet kararı, bütün Türkiy> diis- manlarına, Türkiye Cumu. Reisine, Türkiye Şeflerine karşı yapılacak her hangi bir uikast müta'ıttır. Çünkü Tür kiye'de rejimi muhafaza edecek, koru- yacak mahkemeler yoktur hissini ve - ektir. Bu al mahi—>i- 'eri- ni, aynı zamanda kendi h.sablarına ola: rak da istiyorum. Çünkü bu adamlar, bu hakikt failler beraet ettikleri takdir- de, maznuniyetlerinin kara lekesi, ö - mürlerinin sonuna kadar kendilerini takib edecek, peşlerinden ayrılmıya - caktır. Sözlerimiz bundan ibarettir. Kara- rınızı bekliyorum. Avukat Hamıd Şevket, müddeiu- s muminin iddianamesindeki delillerin kanaatbahş olmadığını, ortada mad- di bir delil bulunmadığını ve memle- _' ü e AŞ Te VETÜR ü ni ue G DÜM ğ