28 SONKÂNUN 1936 SALI Alman ve japoıı emper — Le Repüblik'te Piyer Dominik ya- karar vermiş bir revizyoncular inin mevcudiyeti hakkında yap- sterseniz karamsar deyini liyen B. Molotof ne diyor? Sözle- iyice tartalım “Açıkça söyliyorum, Sovyet hükü- tesis etmeyi istiyor. “Fakat bu yalnız bize değil, Ber- 'e de bağlıdır. Halbuki Berlin, 935 p da, Sovyetler kon! de, ı...ıu;um- istila projeleri rahatça 'Bundan daha sarih olmak müm. cün değildir: B. Molotof Almanyanın sya aleyhinde bir fetih harbına ha- ği açıklıyor. Başka - devir- le, Almanya bu kadar karşı protesto eder mu? Hayır. Hem nasil edi Sözler bir yandan, bir yandan dadır. #ey onu itham ediyor. . Molotof Polonya, Finlandiya ve ketlerindeki alman pro- işaret ederek- diyor ki; sebebleri kolay- n edilebilir” bu hususta . malümat verilmiyor. belki de, Moskova devlet adam- da bir kavga çıktığı takdir- ndiya, Estonya, Letonya — ve n bitaraf kalacaklarını um- geliyor. Hattâ Fran- Lııııiır-ııııııı--ıııı D ÜĞ eetime L aiaral peleayiy bile lüzum - kalmıyacaktır. 'orduları Fenlandiya, Letonya, 've Estonya cephelerinde ha- : lir. (Esasen Memel ve Litvanya ile olan anlaş- Kiyef'i. Sonra bu iki kuv. cenuba, biri de şimal - şarki alizmi kaışısıııda 'ye dönerek Moskova üzerine yürüye- B. Molotof'un hakikatleri ü neticesi çıkarı- Almanyanın k muavini Polonyaya düşen va- zife, 1914 harbı esnasında Avusturya- Macaristan İmparatorluğunun - oyna- dığı rolün aynıdır. Esasen bunu şim- diye kadar birçok defalar söyledik ve bu yüzden Polonyanın tekzibine bile uğradık ki bu tekzib Jözef'in sulhçu beyanatını maştı. Fakat B. Molotof bununla iktifa © demezdi. Nihayet, Japonyanın, bir saldırmazlık paktı imzalanması ve bütün sınır hâdi dedilmesi için Sovyetler Bir fından yapılan teklifi cevabsız bırak- mış olduğunu da söyledi. Bu ne demektir? Bu demektir ki Moskova, japonyanın mal gene bugünlerde Sovyet tarafından haber vei alman anlaşması hakkında ize Fransova: hatırlat lerinin dostça hal- çok iyi sahibtir. Esasen Almanya- nın taarruzu halinde Japonyanın mü- mu aşikârdır. Tek münakaşa götüren 'nokta harekete ilk önce Almanyanın lam bir blok teşkil etmiş olsalardı, ve bilhassa İtalya küçük anlaşmaylı yuşabilseydi, Almanya bu mekte tereddüd edecekti. Fakat şim- AL man genel kurmayı, ne türlü muha- keme yürütüyor? Şu süretle: İtalya Habeşistanda ya galib gelecek, ya mağlüb olacak, ya Dünyanın en korkunç Noyes Viner Jurnal gazetesine Londradan yazılıyor: yalar, beton mazgallar bataryalar yerleştiril. saklı kışlalar, bombalara karşı güven altma alınmış depolar yapılmış- tır. çapor, dünyanın en kuvetl müstahkem mevkii olan / Cebelüttarık' bile gölgede bıraktı. Bu yeni müsthkem mevkie, hiç de Sovyellv 'mır ve menfaatlerini azami ” haddine çıkarmı İngiltereyle ve netice itibariyle Fransayla anlaşamı: yacaktır. Bu takdirde Almanya Rus- ya aleyhindeki işine rahatça girişebi- lecektir. İkinci faraziye: İtalya mağlüb o- dursa, bu komünist ihtilali demektir, 've o zaman (Berlin düşünüyor) İn- giltere ile Fransa Almanyaya yakla: şarak Rusyadaki hareketlerinde onu serbest bırakacaklardır. - Bahusus ki bu takdirde Fransa alplar tarafında: ki sınırını muhafaza altında tutmaya mecbru kalacaktır Birliğı' Üçüncü farazıye; İtalya bir anlaş- ma imza ederse, itibarını ancak Av. rupa'da andlaşmaların tekrar gözden zeçirilmesi sureti bu. 'nu ise Avrupa revizyonculuğunun bü yük ustası Almanya ile birlikte yapa- bilir. İşte habeş macerası böyle bir dra- ma sebeb olmuştur. Ve B. Molotof bu- nu biliyor. Gerçekten, Afrika hi leri, Almanyanın * 'mın azami haddine çıkmı ediyor. Ve Almanyı vermiye yarıyor. Bunun içindir ki Afrikada sulh ve İtalya ile İngilterenin karşılıklı dost luk hislerine dönüşünden başka bizi harbın - korkunçluklarından koruya- cak bir şey yoktur. Tercih etmek mevkünde - değiliz. Afrikada harb her gün Avrupada adımdır. le iade edebil Açık görmek Tanlder güü gevelali deceğim. Berlin ve Tokyo, vuracak- hazırlıyorlar. - Bu darbe hazır olmaktan uzaktır. Buna teşel ederlerse medeniyet yıkılır, garb tekrar e çin Afrikada sulh, her şey- den önce sulh, her neye malolursa ol- sun sulh istiyoruz. müstahkem mevkii #ilse, 1200 milyon Şiling harcanmış- tır. Ancak, bu masrafın, aklın ve hav- salanın alamıyacağı bir- ölçüyü bul - muş olduğunu, hiç kimse tenkid ede- mez. Çünkü, ingiliz diplomasisinin Sin- gaporu en kuvvetli bir koz olarak oy - nadığı oyun © kadar büş iksek masrafı bile, kat kat çıkara - Uzun yıllar var ki, Singapor, dün - yanın en büyük ticaret limanlarından biri olmuş, rasında büyi bir kapı halini almış- a uzak şark a- üveyş kanalı, Âden ve Hindistan üzerinden geçerek Singapor ve oradan da şimal istikametinde, Ja- ponya, Çine, yahut da cenub istikame- 'tinde Avusturalya - ve yeni Zelanda giden yolun, dünyanın büyük devlet. deri için ehemmiyeti hadsiz ve he sabsiz bir ölçüdedir. Yalnız Singapordan geçen ingiliz vapurları, tanrının günü 8.000.000.000 Şiling kıymetinde mal lar! Haritaya bir göz gezdirmek, Sin gapor'un bu büyük ehemmiyeti nası kazandığı hakkında kolayca bir fi- kir verebilir. Malaya adaları, çok teh- likeli kanallar, miş lâbintlerle doludur. Bu ada yığı- n içinde vapurlar geçebilecekleri bir tek kı ki, o da por'un yanı başındadır. Her yıl bi dan 7.000 vapur geçmektedir Bu sıra adal kavuçuğun üçte ikisini vermektedir- taşımaktadır. dünyada harcanan ler. Sumatra, Cava ve Borneo adaların- da çok zengin petrol madenleri dır. Malakka yarım adasında ve fe- lemenk larında dünyanın en zengin çirfko madenleri bulunmaktadır. Görülüyor ki, Singapor, arzın ha- zinlerile çevrilmiş bir haldedir. Bu hazinelerin kapıları ise, şarkın - “demir pençesi” ne sahib ol Eğer İngiltere bu küçük fakat ev- rensel mânâ ve mahi sahibse, bunu, diplomata borçludur. Anayurduna - Singaporu temiz den adamın adı, Stamford Raffles Bu zat 19 uncü / asrın başlanğıcında Hindistanda sergüzejst peşinde dola- şirken devlet hizmetine geçmiş ve i- indistanının bazı Fakat, beş on yıl geçtikten sonra, bu sömürgenin, hakikaten şarki Asya hazinelerinin anahtarı olduğu anlaşıl- Burası, son zamanlara / kadar za- yaf bir şekilde tahkim edilmiş bir hal de idi. Okyanustaki kuvvet muvaze- mesi ve dev gibi büyümekte olan Ja- ir harb tehilkesidir ki, bri- larının / gözlerini aç- tahkim edilmiş bir harb limanı haline sokmağa karar verdi. Bu suretle ye- di yıllık plân ortaya çıkmış ve dola- yisile de, Singapor — Hongkong — ) dan mü- rekkep korkunç bir istihkâm lesi kurmak fikri doğmuş oldu. Son yıllar içinde, Singapor'un et- orman kesilerek düzeltilmiştir. Bugün yer altı istihkâmları ve tayyare mey- danları, imalâtaneler ve tabii harb yette fabrikalar vardır. Bu vaziyete göre, Singapor, yalnız deniz ve havadan yapılacak bir hücu- ma değil, yıllarca sürecek bir muha- saraya da karşı koyabilecek bir duru- ma girmiştir. Adanın şark tarafındaki ucunda bulunan Sangi'de, topçu merkezi var. dır. Deniz boyunca uzanıp giden dağ lar, zabtedilmez kaleler haline so- kulmuştur. Burada bulunan uzun men- le, dünyanın dört kıtasına giden deniz yolunu, düşman donanmasına kapata- cak kudrettedir. Bir harb olduğu takdirde, İngilte- re, Singapor'dan, Japonyanın orta ve Japonya silâhlanma hüriyetine kavuştu Lö Tur gazetsinde Remon Lestona yazıyor: Londra darır ettikleri ve red - dedilmiş olan deniz filolarının tonaj müsaviliği tezi ne de olsa devletler arasında bir uzlaşmayı imkânlı kıla- cak tek hal şekliydi. Müsa alıların meş- vu izzeti nefisleri ” böylelikle tatmin edildikten sonra her devlete müde aret filolarının ko- tonaj mıkdarları hakında mutabık kalmak kolay olur du. Yeni yapmak içil cab eden para ve büdceler, imkânların son haddine varılmış ol- silâh yarışı korkulacak şey değildi. Arzusunu kabul ettirememiş olan Japonya, şimdi hürriyetini ka - ince milletler cemi - zaman olduğu konferansında — japon- müdat faası ve deniz filolar rinden ve andlaşmalarından yakaları- ı sıyırmış bulunuyor Japonyanın uzak şarkta işgal etti- ği mevki Avrupa görüşile çok h: seniyor. Asyada Avrupa itibarı bir da- ha yükselmemek üzere çok düşmüş olduğu için Japonya, uzak şarkın büyük devleti haline geldi. Bu bi kıadır. Japonyanın ticaret filosunun dört iduğunu, Süveyş kanalı - 'nın büyük müşt oldukları mı, gemilerinin Kap burnuna kadar indiklerini ve hattâ cenubi Afrikanın nuz? iliyormusunuz ki, alman, ingiliz ve holanda bayrakları, sırasile yüzde 23, 7 ve 13 kaybederlerken, buhrana rağmen, japon bayrağı yüzde on beş kazanıyordu. Ve nihayet biliyormusunuz ki, 72 sene içinde Japonyanın nufusu iki mis- line çıkmıştır. 1872 de 33.110.000 0- (d ona, bu maksat uğrunda gerek ken- gerekse Poincarâ (Puankare) nin te- bbüse geçttiklerini söyleyebilecek mevkide izüne devamla, 'Neden bu meseleyi rahat bırakamıyor- ? Bu maddenin, sulh andlaşmasına so- nuş olmasının yerinde bir hareket olup dığı hakkında, her halde benim de, ken- e göre bi rdüşüncem vardır. Bu meseleyi n tarihin hükmüne terketmiyorsunuz?! mişti. Bunun üzerine,Stresemanın da, Peki ama, tarih ne diyecektir? diye so- unca, Briand şu cevabı vermişti — Ben peygamber değilim; nüne de müdahale etmek istemiyorum. An- , her halde tarihin, üç şeye hükmetme- eğini sanıyorum: Tarih, Fransanın bu defa mütcarrız oldu- w söylemiyecektir; Almanyayı Belçika Bu gezintiye hareketimizi, gazetecilerin gözünden kaçırabilmiştik. Ancak, gece epey- ce ilerledikten sonra Lokarnoya geri döndü- ğümüz zaman, 150 gazetenin ne kadar mu- habiri varsa, hepsi de rıhtımda toplanmıştı. Gazeteciler, kısaca, — Bay başkan, bize ne söyliyebilirsiniz? Diye, soruyorlardı. Fakat biz, kabinedeki arkadaşlarımıza malümat vermeden ve kendilerinin muvafa- katini almadan, hiç bir şey söylememek hı susunda kendi aramızda sözleşmiştik. - Bri- and ona göre vaziyet aldı ve, — Baylar, biz ihtiyoloji etüdü yaptık. Kı- yılara yakın sığ sularda, hiç zorluk çekme- den mahiyetlerini tesbit edebildiğimiz çük balıklar bulduk. Açıklarda ise, bizi zor vaziyetlere sokan daha büyükleri vardı. Fa- kat, bunları da tasnif edebildik. Bundan son ra, gölün ortasında bir veya iki dane hakika- 'ten büyük balık vardı, ki asıl bunlar bizi çok her (Luter) in seyyal fransızcası inkişaf çetin ve zorlu bir mesele karsısında bıraktı- eden uzun münakaşaları, odamda geçen ve lar. Her ne kadar bu cinslere de, kendilerine pek resmi olmıyan görüşmeler ve hele, Bri- — secilen yeri göstermek üzere isek de, henüz and'ın çağırdığı ve en çetin güçlükleri hal — bu meseleyi halledemedik. Fakat. hütün hu viz “Portakal çiçeği,, gölündeki gezin- — balıkların, üzerimizde çok kuvvetli tesir v i, daha başka hatıralar da yığın halinde —pan bir hususiyetleri vardı, İsi © da si imün önünde canlanıyor. idi: dedi. (Sanır ver ÇEMBERLEYNİN HATIRALARI Numara: 16 Türkçeye çeviren: Hikmet TUNA le bir takt ile temas edebilmeleri, ehemi- yetsiz bir keyfiyet değildir. Zihnimde, Lokarno'ya geri dönmeden Briand'ı düşünemiyorum. Lokarno onun ka: riyerinin en yüksek noktası idi; Briand, ve Stresemann'dan daha küçük çapta olan a- damlar, orada, hiç bir muvaffakiyet elde ede- mezlerdi. Konferansın son- toplantısında, Strese- mann, hepimize ve hususile Fransaya hitab ederek, bu hareketin, münasebetlerimizde bir. son değil, bir başlangıç olması lâzım geldi- gini, ve bunda, lojik olarak gizlenmiş olan etmi: ecektir; Bethmann — tekmil sıyasal ve ekonomik âkibetleri göz Hollweg (Betman - Holveg) in dediği gibi, Önünde bulundurmamız icab ettiğini söyle- denilen şey, bir deste kâğıttır, diye —di. iyecektr. i bana, “Cenevre'deki hava" ne demek- sorunca, daima bu hikâyeyi anlatı- varsa, hepsini Briand'ın ağzından işittim. Müsaade edilirse, buna bir de doğrudan doğ- ruya şahsımla ilgisi olan bir şey katayım. Briand, konferans salonundan çıkınca, be- ni bekliyen karımla karşılaşmıştı. Karımın her iki eline sarılarak, büyük bir heyecan çinde, durmadan, Madam, Madami, kocanız olmasaydı, bu cüreti gösteremezdim! Diye tekrar etmişti. Mezarımın taşına bundan başka bir yazı istemiyorum. Onu sevişim acaip bir şey mi? Şimdi, alman ve fransız devlet adamları- 'nın buluşmaları, esas itibarile Seresemanın ile Briand arasında geçen, fakat ekseriya Lut Briand'ın cevabını işidenlerden, hiç kim- se, bu cevabdaki kelimelerin asil edasını u- nutamazlar. Onu dinlerken, Fransaya karşı beslediğim sevginin, yerinde bir duyğu ol- duğunu hissediyordum; çünkü, fransız mi letinin ruhunda ne kadar asil ve temiz şey Keter Fransa ve,Almanya mümessilleri Ahı güc birlan azlık mesele: FEMATNENEE . AEKEN T