SAYIFA 2 — İstanbarl mektubu ip doğmuş ei ile münasebeti ve bu inkılâb- geçmiş veya irinin kopyesi olarak tetkik edilebilir den ayrı olarak, mi bir millet, yeni bir devlet anlayı: şından doğmuş yepyeni - bir hareket midir? 5 — Türk inkılâbının dünyanın bu- sonraki dünya tarihi ve bu tarihin bu- i, türk inkılâbına gö- yılan birçok ileri memleketler vardır. Vaziyeti nasıl telakki edi 8 — İstiklâl diye neye bağlanıyor. — günüz ve bu kelimeden ne anlıyorsu nuz? Ben bu sekiz suali buradı kayıtlı ve parti içinde vazife alan ar- — kadaşlar başta olmak üzere, memle- " kette idare, terbiye işleriyle uğraşan- “dara, mühtelif çalışma - zümrelerinde .l çalışmalarını ve halkın devlet ve müesseseleriyle münasebetle. sim edenlere soruyorum! crar cevablar arayınız. Neticeyi Peker'in inkılâb —derslerinden karşılaştırınız! Böyle bir iç kontrol - salâhiyetle- ri - bir taraftan, devle- Partinin inkılâb için çalışmaları. ır ve mesuliyetli vazifelerde ken- ze daha inanarak, idealinize da- yarıya- Cevablar şunlardır: 1 — Türk inkalâbı, türk milletinin sıyasal, sosyal, kültürel, ekono- dlh. ilh.. yaşayışma, dışla müna- bir yeniden varolma temayülleri tasfiye - ederek, yapma, bir milli devlet kurma Ü Türk iakalâbi, bürriyet inkılübia- ' Çİngilterede başlıyan ve halkın mo- İnkılab dersleri .» R, PEKER Neşet Halil ATAY ratorluğunun garb medeniyetine - dini tesirler altın- kapılarını kapıyarak gerileme- yarı müstemleke halinde bir aksülameli — olarak; türk milletinin yaşama iradesinden doğmuştur. Türk inkılâbını, li inkılâbiyle (Tanzimat Meşrutiyet) hürriyet ve sınıf inkılâb- Jarından ayıran husüsiyet budur: İnkılâbın, bir idare şeklini değiş- tiren veya bir ekonor leyen bir tarı yaşış iş ve dı deten manen, kayıtsız şartsız müsta- kil, hâkim, millet anlayışma dayan an - sonraki a, iç ve masıdır. Şüphe yok ki; ne böyle bir anlayış hürriyet ve sınıf inkılâblarının çerçe- 'ne de Osmanlı in anlayış ve inkılâb türlü pazarlığa kilâbçı bir kala- N şuür ve heyeca: niyle korunmadıkça, her büyük fikir tesiri beynelmilel her inkı sağ sol, ileri geri da küçük büyük feraj ve bu feragatleriyle bir veya mesillik bir zam hale gelebilir. İnkıl irkaç 'dayanarak ve bu nesillerin - şuur vi heyecanı ile beslenerek devam edebi dir. 3 — Türk inkılâbının geçmiş veya Yavasır inkılâblarla menşe, (hürriyet inkılâbları) zaman, (harb sonrası in- kılâbları) şart, (umumi harb sarsın- tıları ve umumi harbın tasfiye prer sipleri) kısmen de tesirler (iç, dış - yasal, ekonomik) bakımından müna: sebetleri bulunabilir. Fakat bu müna- sebetler türk inkılâbının, Dünya milletlerinin - biribirler (müstemlekeciler, müstemleke mil- Jarına yaptığı ve zaman geçtikçe art. ması ve kuvvetlenmesi mukadder o- h edilemez. lan tesirleriyle telif ve i Türk inkılâbı rasında, fakat bunların en ilerisinde, yabancı bütün inkılâb anlayışlarının dışında, lepyeni bir dünya, yepyeni bir * ve yepyeni bir devlet anlayışı- (Arkası yarın ) İ————— .—— İzmitte hayırlı bir yardım İzmit, 12 (A.A) — Taraklı na- hiyesi muhtarı Kemal Yılmaz kendi hesabına 23 erkek ve 10 kız çocuğu- 'nun elbise, ayakkabı ve mektep ki taplarını almak suretiyle 33 yok- sula yardım etmi; ukuk İlmini Yay- ma kurumunun denlerden idare edenlere karşı bir ha- eket oluşuna göre yapılabilir. 2 — Türk ir osmanlı impa- (1) Bu dersler 1934 - 1935 okuma len geçirildikten - sonra - Ulus - Ankara Halkevindeki seri konferanslardan yedincisini| BUGÜN SAAT ONBEŞTE Manisa saylavı Refik İnce verecektir. ırta nedir? Sigorta olurken dikkat edilecek noktalar. Yançın 've hayat sigortaları, nakliyat si- gortaları, mahsul sigortaları. Se- ULUS 13 SONRAKUL. İÇ HABERLER Muğlada zeytin yağı piyasası Muğla, 12 (ALA) — Bu yılın ü- vünü geçen yıla göre daha fazla ol- duğu anlaşılmıştır. Bu yıl zeytin ü - rününün azlığından zeytin ve ze) yağı fiatları artmıştır. Halen zey yağınım kilosu kırk kuruşa çıkmıştır. Marmaris'in bir yıllık ticareti Muğla, 12 (A.A) 935 yılı 'de Marmaris gümrüğünden 20917 kilo sığır yağı, 589 kilo balmumu, 1.155 kilo taze balık, 76.285 kilo o- dun kömürü, 1.174 kilo ham sün - ger, 10877 etlik hayvan, 1.229 kilo günlük ihraç edili Bu küçük iskelemizden bir yıl - ga çılarılan bu malların tutarı 27 855 | Halkevinin köylülere konferansı Halkevi köycülük şubesinin, işleri için Ankaraya gelen köylülere ” ver mekte olduğu konferanslardan biri de dün gece İtfaiye meydanmda B. Hüseyinin kahvesinde kara sinek ve Gifo mevzuları üz Konfer: stan sonra bir de filim gör- terilmiştir. İzmirde üzüm piyasası İzmir; 12 (A.LA) —Bu haftı de borsada 6 kuruş 30 paradan 16 buçuk kuruşa kadar 1395 çuval ü- züm satılmıştır. Mevsim başlanıgıcın- dan şimdiye kadar — satılan üzüm mikdarı 485.932 çuvaldır. Adapazarında bir müsamere Adapazarı; 12 (ALA) — Dun gece yoksul mekteplileri koruma ce miyeti menfaatına sinema salonun- da bir müsamere yapıldı Müsamerede Yet kulü - bü gençleri Aka Gi Yıldırım,, piyesini oynadılar. Ve yesi muvaffakiyetle canlandırdılar. Piyes seyirciler üzerinde derin iz> ler biraktı. Boluda ekinler yeşerdi Bolu, 12 (A.A) — Havalar ya- kın yıllarda görülmemiş derecede iyl gitmektedir. Köylü kışlık ekim işle - rini bitirmiştir. Ürünün iyi olacağı umulmaktadır. Ekinler şimdiden ye- şermiş ve Bolu ovası zümrütleşmiş- tir. Havaların iyiliğinden halk öğle vaktı palto giymemektedir. | “Ulus,,un Dil Yazıl (Başı 1. inci sayfada) bir dil felsefesi yapılmıştır. Bu fel- sefeyi anlamak için insan dilimi tarif lâzımdı İnsan di Langage articule” di- çünkü - bülbül ir. İnsan dilinin llerinden - farkı hem de “abstrac: dili de “articul bütün hayvan hem “affeeti tif” olmasıdır. Güneşi, veya bir tabiat kuvve- tini alâka ile duymak ve onun te siri altında bir ses çıkarmak her hayvanda vardı! “ad koymak”, bir insandan başka yoktur. bir hayvanda O halde insan dili isim koymak- la işe başladı. Bu noktaya, itiraz etmek imk haricindedir'İster” güneşe, “isler başka bir şeye ad koymak, “abs traksiyon” ların başlaması demek- Fakat burada da biraz durmak lâzımdır: Hayvanlar da “ad koy- ler; yiyecek, e$ olmak üzere muayyen Hayvanlarda da bir 'langage affectif” vardır. Ancak bu dil bir türlü nema bulamadı. Güneşe (A), yahut (Ağ) demek”| kifayet etmez; bu sesi di lak ve ısıtıcı şeylere tatbi “abstraksiyon” lar yapmış oluruz ve insan dili o vakit başlar. Esas problem şudur: “Abstraksiyon” başla- madan evvel insan dili yoktur. Eş- yaya ad koymadan evvel insan di- İl olamaz. Hayvan dilinde bir ses bir şeyi gösterebilir, fakat o sesi münase- betler ve temasları ve müşabehet leri olan başka şeylere “elargissa- ment” yolu ile tatbik eden hayvan- dır ki konuşuyor demel sa, bunu yapamıyan insan, bülbül gibi dahi ötse, gene hayvan kalacaktı. Biz insah için yalnız başına ne “gubjectivite”, ne de “affectivite”- in dile hâkim olduğuna kail de- Hayvan insan gibi plân raz konuşur, uykuda - rüya görür.. v. s.. Fakat sesle her sevdi- ği şeye aynı adı kor, her korktuğu şey için aynı sesi çıkarır. Hiç bir zaman “abatractivite” si yoktur. Dil demek - (mahdut seslerden #largissement yolu ile müşabihle- re ad koymak) demek olur. GÜNEŞ - DİL * Güneş - Dil Teorisi yalnız gü- neşten bahsetmiyor. Bu mefhum ancak diğer abstraksiyon'ların başıdır. Yani dilde esas mefhum- lar, bugünkü gibi, teknik sözleri ile, yüz bin tane değil idi. Belki 25 - 30 grup dahilinde birkaç yüz abstraksiyon'dan ibaret idi. Bu abstraksiyon'lar da “aydınlık, par- laklık, hareket, mesafe, yer, top- rak, zaman, sada, söz, hayat, gıda, büyüme, çoğalma, kuvvet, Allah, efendi. den ibaret olabilir. Güneş - Dil Teorisinde güneşe bu kerameti vermek istemiyenler, öteki abstraksiyonlardan hangisıni san dilindeki ilk abstraksiyonlar- dır. Abstraksiyon - ve elarjisman lardan evelki dile (NUTUK — LOGOS) diyemezsiniz, bunu u nutmayınız... Ben de ilk abstraksiyon için “gı- da, tenasül” işleri olmalı dedi, Fakat “ulumak, kişnemek v den Logos yapamadım. Zaman ve mesafeden yapayım dedim, fakat çok ileri gitmiş oldum. Korku ses lerini bütün hayvanlarda buldum. Logos için, “Söyle Rab adıyle — İkra b'ismi Rabbi” diyerek insan- 'da dilin bir totem ilg başladığı olursa olsun, dilin başında lah çıkıyor. LOGOS ne demektir bunu bilmiyen ve anlıyamıyacak olanların zahmet edip bu işe karış maması lâzımdır. Allah iki türlü olur: gözüken Allah, gözükmiyen Allah,... İlk a- dam ilk abetraksiyon'unu — böyle yaptı. İlk imaj, ilk abstraksiyon bu işin, yani dil felsefesinin - bağla mıdır. Çünkü her cihanşümul me- selede bir bağlam lâzımdır. Dil felsefesinden vazgeçmeğe aklım erer. Fakat böyle bir felsefe kur- mak istiyenlerin uzaktan bakarak, kan ve can sarfetmiyerek maksat larına varabilmeleri imkânsızdır. Memlekette felsefe hocaları pek çoktur.. Yaptıkları “verbiage” Gü- neş - Dil felsefesinden daha kud- retli midir? “Chose en soi” yı 500 sayfa yazı ile tarif edemiyenlere soruyorum. Güneş - Dil Teorisi başka “Dog- me” lardan daha kusurlu değildi Bua bir “apoth&osse” dur, bir “Hö- liognostigwe" dır. Fikir daima her şeyin illetini arar; buna varmak istemek bir bilgi inceliğidir. Kup- kuru yaşamak istiyenler için mem leketin geniş ormanları vardır. Biz böyle değiliz. Adam olmak tiyoruz. Mesele bundan ibarettir . AĞ-İLKSES İptidai seslerin tetkiklerini en fenni surette yapan — Avrupalı “Charles Callet” dir. Bu zatin ku- suru şark dillerini birbirine - ka- rıştırması — olmuştur. — Arapçay Türkçe ile karıştıracak kadar vu- kufsuz olan bu zatin teorisi esas itibariyle gayet fennidir. İptidai sesler her canlıda var: dır. Bu ses türlü canlıya göre de- ğişir. Her canlıda cinsi ses “Vorx de Vespöce” hususi bir lâhin alır “Charles Callet” başlıca üç türlü cinsi ses “Vorx de 'espöce” yazar: meuglement, sifflement, grogne- ment. Bazı türlü insanlara Meugle- ment, bazılarına Sifflement, bazı- arı larına Grognement yapmak dü- zumu — var idi. Çünkü her- kesin yaşadığı vasat bir değildi. Herkes hepsini yaptı; fakat hep- sinde bu üç şey aynı derecede “fa- mille de mots” yapmadı. Çöllerde, dağlarda, ormanlarda, mağaralar- da, göllerde yaşıyanların her bi- rinde hususi bir “cachet”, hususi bir “accent” vardır. “meug lant”, kimisi daha çok - “sifflant”, kimisi daha çok “grognant” oldu- lar. Muhtelif gruplar bu süretle çıktı. Sonraları içtimai hâdiseler bu grupları karmakarışık etti. Fa- kat ne kadar olsa iki uzak “sysöme linguistigue” arasında - bu vilâdi kabiliyetleri bulup çıkarmak müm kündür. clal bir sestir 1 — Sayısız sıfatları bunlarla yaparız. 2 — Sayısız isimleri bunlarla yaparız. “Çatak, çutak, şakak, yanak, saçak, batak, kulak, başak, solak, oturak..” v. s. gil 3 — Bütün temdidleri, (rallon- gemente), & ile yaparız. v. 8. gibi. Bu ses bizde senkoplu, fakat UL -- mağay bulum, bulma; BİT » mek xbın' Her dilde hususi bir ses temayü- malümdur. Türkçede bu “Ağ, AR, Ay, Eğ” sistemini nemalandırmış oluyor. İDELİM, YAPALIM” yerine “GİD.EK, GEL-EK” diyen lehçe- lerin bu temayülü bir ifade bozuk- luğu sayılmaz. Bu tarz Âzeri'de sarf kaidesi ol- mamış midi “Grammaire comparde” kitab- larında bu karakterler en büyük dikkat ve itinalar ile tespit edil- miştir Türkçede, bilhassa Garb Türk- çesinde bu (K) lar konuşurken izale olunur, meselâ: “Çanak, çı nağı, çanağa, çanağın...” gibi bu suretle Türkçe kulağa hoş ge- len bir dil olur. Bu hâdiseye “mou: illeure” denir. Türkçe bunu çok yapar. Türkçedeki bütün fiil lâhi- kalarına dikkat edilse, (mek, mak, ük, cek, cak..) hele tasrifteki (&1, ğu, ğa...) daima (bir vokal bir konson) ve bu iş her dilde (bir vokal - bir konson)... Fakat ne- den bu konson bizde daima bir “K, ğ" den ibarettir?... Dr. Saim Ali DİLEMRE (Bu yazının alt tarafı yarınki sae yımızdadır).