UNKÂNUN 1936 CUMA rik edemedim. Nihayet bu parayı ka- aanmak üzere Suriyeye gitmeği mü- nasip görerek Pasaportum olmadığı halde Ceyhan - Fevzipaşa yoluyla Antep ve Kilisten hududu defa Halebe vardım. Pasaportsuz hu- dudü ağı olmam dolayısiyle pasaport anamdandır. Halepte bir kahvede otu- rürken tanımadığım ve sonradan minin Musa olduğunu öğrendiğim yanıma geldi. Nereye gelip nereye gittiğimi sorduktan sonra bana 125 kuruş vererek otobüsle Şama - gitme- geçip 1lk çmemin sebebi, asker kı alama: ni söyledi. Şamda Şama geldiğim zaman konuşmala.- yından çerkes olduğunu anladığı ki çocuğa - rastladım. Vaktile o1 yerleştiklerini babamdan duymuş ol- duğum Mehmed ve İbrahim adında- ki akrabalarımın kabile adını haber yererek kendilerinin nerede oldukla- rını sordüm. Mercüisultan köyünde ol - duklarını-söylediler. Şama iki saat u- zakta olan bu köye giderek kendileri- mi buldum. Fakat fakir olduklarından bana yardım edemediler. Birkaç gün yanlarında kaldıktan sonra dönüp Şa- ma geldim. Kunayı ceğimi söylediler. Oraya gittim fakat bulamadığımdan — Ammana n ve halim- olduğum an- daşıldı. Arabacı çerkes Hamid namın. ve Üzeyir olan 'ora belediye kâtibi Mahmudun yardı. aa ile Manol adında bir bulgarın ya- verdi. Nadide ile evlenmek üzere memleketime dönmek için Şama gel- Fakat bu parayı türk parasına gevirteceğim —sırada çaldırdım ve dönemedim. Yeniden Am- mana gidim üç gün kaldım. Sonra giderek David adında bir yanında beton işlerinde al- ıştım. Daha fazla / gündelik “almak üzere Yafaya giderek 9 ay ka: dar da orada çalıştım. Çerkes Etem ve » karşıla mmana gittiğim zaman de birinin kahvesinde - oturuyordum. Orada tavla/ oynayan, tanımadığım bir adam beni yanına çağırarak Gel bakalım, türk yavrusu, ne 'ne yök? diye sordu. — İş aramağa geldim, dedim. O: — Tayyare çok mu, asker çok mu? diye sordu. Ben: — Hergün beş altı tayyare uçar ken görüyorum, asker çok, dedim. Bu adamla aramızda - başka li eçmedi. Bu şahsın eskiden görmen #im ve tanımadığım Çerkes Etem ve yanında bulunan ihtiyarca - birisinin de kardeşi Reşid olduğunu, — Çerkes lim ve konuşma. dım. Memlekete geçen sene temmuz ortalarında döndüm. Giderken oldu. âu gibi, bu sefer de hududu Çömelin geçirdikten sonra — Antebe geldim. Bir gece otelde kaldıktan son- yanında ra Fevzipaşadan trenle Ceyhana çık- | üm Oradan üç sant uzaklıkta / bu hunan köyüme vardım. Köyde, Nadi denin başka biriyle evlenerek Aki ye köyüne gittiğini haber aldım. O sı- rada bir karpuz bostanında bekçilik yapmamı teklif et 70-75 lirayı belki olarak tanıdı t etmek için Künbetire gitmeği düşündüm. — Kadırlıya gele- vek oradan bir kiracı buldum. Ande- ceğim sırada, geceleri soğuk olduğu için kiracı bir şişe rakı alma mi söyledi. İyi hat yabud 32 kuruşa bir şişe rakı aldım Ben kullanmadığım için rakının pek azını içtim. Kiracı daha fazla içti. Er- tesi akşam Anderine vardık, oradan da Künbetire — yollandık. Oraya gi- derken, köylünün sofuluğundan çe kinerek rakı şişesini köyün — dışında biraktım. İskambil oynamakta olan Arifin yanına geldim. O beni Üzeyi: rin evine götürdü. Akşam yemeğini © ada yedikten sonra Üzeyir benim va i için: — Benim düşmanlarım vardır; se- 'nin de, benim de başım ağrır, dedi ve beni köyün muhtarı vasnasile ora- da niçin bulunduğu belli olmayan ka- rakol kumandanına teslim etti. Kat kol kumandanı beni oradan Çokat na- hiyesine götürdü. Çokatta bir gece kal- dım. Karakol kumandanı merkezle, 'yeni Anderin'le telefonla konuşarak “Müdür” filan diye kelimeler söyledi fakat ne olduğunu anlayama- dım. Sabahleyin jandarma — Mustata namında biri ile karakol kumandanı izzat kendisi beni Anderin kazasına götürmek üzere yola koyulduk. Kara “Altı ay ceza göreceksin, ta- kat bizim söylediklerimizi tekrarlar- » dediler. Bana damıyorum: 30, söyledikleri şunlardı: — Ben şamda iken birisi geldi, nereli olduğumu Ceyhanlı olduğumu anlayınca Ande- Haso adında sordu. y Garallirinda GARTE N ONŞ SldA dığımı sordu. Tanıdığımı — söyleyince müdürü tanıyor musun? / Gönderdiği mektubu aldım, Çok memnün / oldum., diye söyliyeceksin dediler. Müdürle ka- rakol kumandanı arasında ne olduğunu bilmediğim gibi bu sözlerle nenin kast edildiği kumandanının yanına gelince çekildim. Nereden nasıl gel başka bir şey söyleme beni jandarma dairesi ruma — koydülar ve — değnek dövdüler. Fakat bir şey söyl Bunun üzerine husyelerimi i de tayin edemiyeceğim. Bölük sorgüya bana işkence ettiler. Canım yandı. Ne i terlerse söyliyeceğimi bile üzerine bölük kumandanı; — Türkiye'ye Hamdi ile- geçtiniz. Arkadaşların kimdi? Diye ısrara başladı. Tekrar işkence yapılmasından korkarak: — Ateş Mehmet, Aziz, Yakubla geç- tik. Diyerek birkaç isim verdim. — Ateş Mehmedin Nebük'te asker olduğunu ve Yakub'un da Yafa'da çalıştığını söy. ledim. Bunların adlarını, kendilerini aıdığım için söyledim. A; denilen ada min aslı astarı yoktur. Zaten burada, Emniyet Müdürlüğünde tahkikat yapı lirken Aziz adlı ve altın dişli birkaç ki. Aziz bu mudür? diye böyle bir şey olmadığından dedim. sordular Esa inderin sulh hâkimi karşısında Anderin'de bölük kumandanı beni sulh hâkiminin karşısına çıkardı. Ku mmandanın kendisi de orada olduğu için korktum, önce kumandana verdiğim ifa- denin doğru olduğunu söyledim. Ora dan Maraş'a getirtildim ve emniyet me- murları tarafından sorguya çekildim. Bu ifademde, Anderin bölük kumandanına söylediğim sözlerin yalan olduğunu bil dirdim. Orada bana kötü muamele yap- madliar. Nihayet Seyhan yoluyla An kara'ya getirilip emniyet idaresine ter- Tim edildim. Orada bir gün alıkonulduk. 'tan sonra müteferrikaya ve teferrikada beni aç için, nihayet Anderinde lim. Mü: akıp türlü eziyet. — Sen bu işi” yalnız yapamazsın Her halde sana yardım eden büyük a - damlar vardır.., Dedi. Yahya Ali Saibden ne zamun bahsetmiş? Bu sözler bana her fırsatta telkin e - için, ismini işittiğim Ali Saib'le, har ça a batırlatmış oldu. #a nahiye müdürünün ve ldris'in isir lerini ortaya attım. Ali Saib'in i sonra söyledim. Çünkü ba - işi de söylediğim gibi, ben sevdiğim kızla evlenmek için para bulmak üzere Suri - ye'ye gittim. İki sene kadar orada kal dım ve biraz para yaptıktan sonra yal - nız başıma Türkiye'ye döndüm. Bana isnad olunan suçu kabul etmiyorum., Müddei umuminin bir izahı Bu sırada müddı vak Suriye fevkalâde komiserliğiz yapuığı tahkikatrfüzerine, Yahyanın Yakupla birlikte Suriyeden ayrıldık- Jarını, verilen resmi malümatın Yah- yanın ifadesine uymadığını ve rakı tisesinin de açıkta değil, bir kovukte bulunduğunu söyliyerek, Suriye fev. kalâde komiserliğinden Dış işleri ba- kanlığına, oradan da İç işleri bakanlı: in vasıtasile kendi gıdi mahkemeye Yahya netice delerinde, dil tazammun eden ka- ise tazyik altında / kendisine umumiliğine idanın sebebi hakkındakı /a cevab vereceğim. Bir gün Ka- dırlı hâkimi aylesile beraber bir keşif için bizim köyün yakınına — gelmişti. İşini bitirdikten sonra bizim eve uğ: radı Onlar da beni davet ettiler. Ka- dırlıya giderek bir gece yaylada kal dım. Sonra Anderine uj ayarak, ora adliyesindeki memurlar Kadırlı hâ- ına davet yapmış ol duklarından, iki gece de orada kal- dım. Köye döndüğüm zaman evimin arandığını, hattâ bir dava yüzünden aramızda husümet olan, bizim köy- den yarım saat uzaktaki Altınboğa köyünden Harun adındaki kimsenin benim aleyhime şahid dal olduğunu duydum. bahsi geçen istida ile vaziyeti haber verdim. Sulh hâkimi huzurundaki ık- rarıma gelince, sulh hökimi tarafın. dan emniyet dairesinde sorguya çekil- kim ve müstanı aramakta Bunun üzerine, , bana ikrarımı el istedikleri za- man, yeni rab verdim. Ali Saibe sorulduğu söylenen. “Sen mebus olduğun halde bu işe ne karışktın?” sözünü ilk defa emniyet mübdürü ileri sürdü. Ben de öyle söy- karfler ledim. “Buna cevab olarak ne söyle- iye bana sorunca — duraladım. Gene mumaileyhin söylemesi üzerine “Dama gibi bizi oynatıyorlar,, dedi iini söylemek mecburiyetinde kaldım. Mektup işine gelince, beni unu söyledim. Mektubun içindekiler rarnamede yazılanlar hakkında ceği olup olmadığını söyledi. Arif darı anlattı: man'a gittim. Terzi Hilmi Arifin yı munda çalıştım. Terzilik beni ge için de ifademde yazılı olan şeyleri nlattım. Fakat bu ifadelerin hepsi asılsızdır ve zor altında söylenmiştir. Ali Saib benim çiftliği satm almıştı. Kendisiyle hususi de görüşürüm. Fakat von üç dört sene içinde onunla görüş - medim, Reis, evvelce verdiği ifadeler hakkın- diyeceği olup olmadığını Üzeyir'e sor du. O da ikrar ve itiraf tazammun eden kasamların tazyikter ileri geldiği İattı. Müdafaa acukatının bir suali Bu sırada B. Hamid Şevket İnce söz alarak davanın merkezi sikletinin, Yahı ri olduğunu, fakat bunların kenditine e- alluku olmadığını, müvekkilinin üç ay - danberi hürriyetinden mahrum olduğu. 'nu, hazırlık tahkikatının en büyük kıs mının poliste yapıldığını, halbaki maz. nunların hepsinin hâkimler — karşısında yüreklerini döktüklerini anlattıktan son- va “bu işte Ali Saib'in parmağı var mı- dır?,, diye hangi memurun, ne zaman ve kaç defa kendilerinden sorulduğunu Reis, bu saali Üzeyir'e sordu. O da emniyet mü- kendisi “haberim yok,, deyince Yahya . yı yanına getirip yüzüne karşı söylettik. lerini anlatı “Maznunlara işkence yapılmamıştır.,, Müddeiumumi söz alarak dedi ki: * — Maznunların ifadeleri arasında “Ali Saib, Gazinin huzurunda diz. çö - tü. Çerkesler beni iğfal etti diye ağladı. Sen ne inkâr ediyorsun?,, diye bir söz vardır. Bu ve maznunlara işkence yapıl- dığı katiyen doğru değildir. Adalet hu. zurunda bunu açıkça ifade bir vazife — 329 da muntazam pasaportla förlüğe başladım. Ammandı ium müddetçe Çerker Etem'le ka ve tüfekçi Yakub'u tanıdım. Re gid çalıştığım terziye gelir giderdi. Fas kat hiç biriyle yakından Reşidin siyasete dair konuştuğunu duymadım. 935 de memlekete #üm zaman bir gün köyümüzün bir. veze jandarma / tarafından — sarıldı gördüm. Hükümetçe tensib edilen iştir, diye ehemiyet — vermedim. müfreze kumandanını evimize çağırdım, — “Arkadaşlarımdan ayrılıp gelemem,, de di. Bir müddet sonra da karakola çağe rıldık ve kardeşimle beraber elimize kes — lepçe vurdular. Orada komiser Osman Behçet, Şevki adındaki memurlar, “si « Tâhları nereye sakladınız.ı “Hamdi kira beni çok tazyik etti. Nihayet Ankaraya geldik. Birçok defalar istiçvab olunduk. — Tazyik ile Hamdi'nin geldiğini ve Yabe — fonla merkeze çağırdı, gittim. | Te edilmek üzere bir şifre tantik yanında idi. Açtığım şifre ni haber veriyor, bilhassa Maraş vila yeti ile, birleşenlerin hududu. cekleri sınır boyu idare teşkilâtr de bulunan Anderin kazası mz rının dikkatli / bulunmasını ginlik dolayısile jandarma bölük ku- mandanını haberdar etmek istemiyen taymakam, / yüzbaşıdan 6 jandarına istediğini ve bunları doğrudan doğe Tuya benim emrime vererek nahiyeme merbut olan Künbetir köyünde sivil olarak taharriyat yapmamızı muva. 82 ba- ÜLUN'un romanı: Tefrika: 82 Kırmızı Zanbak. Yazan; Anatol FRANS Türkçeye çeviren: Nasuhi BAYDAR Terez, kendisini güzel bulduğu halde ne- den büstünü yapmadığını Jak'tan sordu. — Neden'mi? Çünkü ben şöyle böyle bir heykelciyim. Ve bunu da bilirim: bunu bil- mek ise şöyle böyle bir zekânın işi değildir. Faka. sen beni mutlaka büyük bir artist san- Mak istiyorsan sana başka sebehler de gös- serebilirim. Yaşıyan bir sima yaratmak için modeli, güzelliği dışma çıkarılan, hulâsası alınmak ezilip yuğrulan bayağı bir mailde gibi ele almak lâzımdır. Sende - ise, ne şeklinde, ne etinde, bütün her şeyinde, benini için değerli olmuyan hiç bir taraf yok- 'tur. Eğer büstünü yapacak olursam, bir esir gibi. bütün bu hiçlere bağlanırım. Halbuki onlar benim için her şeydir; çünkü sana aid birer hiçtirler. Budalaca onlar üzerinde du- ve bir topluluk meydana getirmeği şaramam. Terez, biraz şaşırmış, ona bakıyordu. Jak devam etti: — Hafızam için böyle demiyorum. Mese- la zihnimden bir kara kalemini yaptım ki Vep üstümde taşırım. Terez bunu mutlak görmek istediği için Jak da gösterdi. Bu, bir albüm kâğıdı üzeri ne çizilmiş pek sade ve pek cesurca bir tas- laktı. Terez bunda kendini tanıyamadı; sert- kendinde bulunduğunu bilmediği bir ruh buldü. — Ya! demek ki sen beni böyle görüyor demek ki ben zihninde böyle kadınım? Jak albümü kapadı. — Hayır, bu bit hatırlayış, bir nottur ve bundan ibarettir. Fakat notun doğru olduğu- mv sanırım. Belki sen kendini tıpkı benim gördüğüm gibi görmezsin. Her insan, kendi- Sini görenlerin her biri için bir başka insan Ve bir çeşid neşe içinde il ve etti; — Bu bakımdan, denilebilir ki, ayı din, hiç bir vakit, aynı suretle, iki ka- erkeğin olmamıştır. Bu, Pol Vans'in bir fikridir. Terez: — Bunun doğru olduğunu sanırım, dedi. Sonra, sordu: — Saat kaç? Saat yedi idi. Cal. hareket için Jak'ı sıkıştırdı. Her gün evine daha geç dönüyordu. Kocası bunu ha- tırlatmış ve: “Her akşam yemeğine sonuncu olarak gidiyoruz; bu artık bir itiyad oldu!” demişti. Fakat büdcenin görüşüldüğü Bur- bon sarayında kendisi de her gün geç kaldı- ğt ve onu raportör seçmiş olan tali komi yonun işlerine boğulmuş olduğu için kendi- sini.çok bekletiyor ve bu suretle de hükümet hikmeti Terez'in gecikişlerini örtmüş - olu- yordu. Terez, Madam Garen'in evine saat sekiz buçukta gitmiş olduğunu hatırlattı. Rezale- 'te sebeb olmaktan çekiniyordu. Fakat o gün büyük istizah günü idi. Kocası, parlamento- dan Garen'le birlikte saat dokuzda gelebil- mişti. İkisi de arkalarındaki vestonlarla sof- raya oturmuşlardı. Kabineyi düşmekten kun tarmışlardı. Bunları söyledikten sonra düşünmi başladı. — Parlamento tatil olunca Paris'te ke mak için hiç bir bahane bulamıyacağım. bam, beni buraya alıkoyan sebebi daha şime diden anlıyamıyor. Sekiz güne kadar gidip — kendisiyle Dinar'da buluşmam lâzım. Sensizi halim ne olacak? 5 Ellerini biribirine kenetleyip ona son de« rece şefkatli bir kederle baktı. Fakat Jak one dan daha hüzünlü: — Ben, Terez, ben sensiz kendimden sormalıyım. Beni yalnız bıraktıs ğın zamanlar acıklı düşüncelere dalıyorumş kara düşünceler gelip etrafımda, bir cember — halinde, bağdaş kuruyorlar. 'ne olacağımı — Terez, bu düşüncelerin ne gibi ğunu sordu. Jak cevab verdi: — Sevgilim, sana daha öneeide benim seni sende unutmağmi Tülermdir. Sen dince hatıran beni jirecektir. Bana verdisim saadeti ler ol