16 Ekim 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

16 Ekim 1935 tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 İLKTEŞRİN 1935 ÇARŞAMBA Dil ankel Etimolojik ankete cevab Ulus'un açtığı bu anket, bilginleri - mizin, usule dayanan doğru buluşları . Hu ortaya koyacağı için biz okuyucular, bilginlerin keymetli cevaplarını dört gözle bekliyoruz. Bunu beklerken ken dimize göre doğru bulduğumuz cevab- ları yazmayı da bir borç biliyoruz. Anketteki yedi söz; 24 saatlik bir zamanın iki türlü bölünüşünde her bö- lümü ifade etmek için o bölümlerin ö- zelliğine göre vücud bulmuş kelimeler. dir. Bu taksim, evvelâ 24 saati ikiye böl müş, güneşin bizi aydınlattığı — kısma Kündüz, güneşin görünmediği — kısma gece demiştir. Sonra bu 24 saati daha üçük parçalara ayrımak — mecburiyeti hasıl olmuş ve her parça genc keridisi- nin en beliren vaafı ile ad almıştır, Şimdi 24 saat içindeki her zaman Rarçasını ayrı ayrı ele alarak bunları ankette istenildiği gibi inceliyelim: 1 — Sabah: - Güneşin doğmasiyle başlıyan zaman parçasıdır, bu sözü bugünkü şeklinde- ki görünüşü ile (sab) kökü ile (ah) e. kine ayıralım, sörün delalet ettiği ma na asıl kökte mündemiç bulunduğuna göre bu (sab) kökünün sabah söründe- ki manayı namşıl verdiğini araştıralım, (B) ve (v) harfleri daima birbirinin yerini tuttuğunu ve yerlerini daima de- #iştirdiklerini biliyoruz, buna dayana - rak (&ab) kökünü (sav) a irca edebi viz, (sav) m bir anlamda haber karşı- lığı olduğunu da biliyoruz. (Ah) ekine gelince bunu (ak) dan ayrıd edemeyiz (ak), (ağ), (akarmak), (ağarmak) bir- birine müsavi olduğu gibi kelimenin sonundaki (h) barfini (k) veya (3) a. nn zamanla bu şekli almış bir istihale- si farzetmek de mümkündür. Kük ve eki bu suretle ayırdıktan ve manalarını ayrı ayrı belirttikten sonra ikisinin bir araya gelmesiyle sabah ke- Iimesinin (aydınlığın haberi, müjdesi) anlamına işaret etmek üzere — teşekkül ettiğini söyliyebiliriz. 2 — Öğle: | Bu sözü (öğ), (ön) kökleriyle (le) ekine kolayca ayırabiliriz. Kökü gerek (ök) gerek (öğ) ve (ön) şeklinde ala- dem her üçü de bildiğimiz ön anlamına gelir: Bir şeyin önü. Bu zaman parçası. na bu ismin verildiğini araştırdığımız xzaman (öğ) kökünün bildiğimiz — (bir geyin önü) anlamına — gelmiş olması, hükmümüzde bize çok yardımcı olabi - Mr: (Sabahın önünde ve sabahtan son - ra gelen zaman parçası). 3 — İkindi: 24 aaat beş parçaya taksim edildiği- mne göre bunun da sabahtan sonra ikin. ci vakit anlamını göstermek Üzere sa> yı esasndan almmış olmasını kuvvetie tahmin edebilirir. . 4 — Akşam; Bu #özü (ak) ve (şam) kök ve eki- a€ ayırdıktan sonra (ak) kökünün gös- terebileceği anlamı ve bu sördeki duru. munu araştıralım. (Ak) kökü, ağarmak sözünde exas ol- duğu gibi (ağmak), (kaymak- eğilmek) sözünde de esastır, güneşin ufukta ka- yıp gittiğini söylemek için (ağdı) de . diğimiz zaman bunun anlamını kolayca kavrıyabilitiz. (Ak) kökünün daha ne gibi köklere ezas olduğunu — araştıra - lım: AK - AZ - AY - YAY. (K) harfinin yerini t barflere vererek ve btn larla yerini değiştirerek muhtelif şekiller aldığını bildiğimiz gi. bi anlamda da az çok değişiklikler ola- cağını düşünebiliriz, bunlardan bilhas- sa (ay) ve (yay) m düz, düzlük anla- mıma geldiğini biliyoruz — (el ayası), aynı kökün (yayla) gibi. Şimdi akşam kelimesin . | deki (ak) kökünü güneşin ağmanı ma - gibi (ay) kökü yardımiyle güneş battıktan sonra her şeyin dümdüzr oluşu manasına da hiliriz. Bu parça parça incel, güneşin battığı zaman bölümüne veri - len akşam kelimesinin — nasıl teşekkül ettiği ve manası kendiliğinden anlaşıl. mış olur. nasına alabileceğimiz den — sonra Akşam kelimesini şu suretle de in- celiyebiliriz: Ak - beyaz, şam - karan- lık. (Şam) n karanlık anlamına geldi- ğini, daima karahaber söyliyen adamla. ra (şom ağızlı) demekliğimiz isbat € der. Akşam kelimesine bu yönden ba - kıldığı zaman (alaca karanlık) #fade et- tiği kolayca görülür. $ — Yatsı: 'Beş zaman bölümünün sonuncusu o. lan bu söz, kendisinin çok açık olarak gösterdiği gibi yatmanın yaklaştığını bildiren zaman anlamına gelmektedir ve (yat) kökü ile yakın bir istikbal işa ret eden (sı) ekinin birleşmesinden har sıl olmuştur. (Yat) kökü üzerinde ince- temelerimizi biraz genişletecek olursak bundan (yas, yaz, yay) köklerine gide. biliriz ki aşağı yuakrı (yat) kökünün delalet ettiği mana ile ilgili olarak bu köklerden muhtelif kelimelerin vücud bulduğunu görürüz. Yayılmak, yastık gibi. 6 — Gündüz: 24 saatlik zaman parçasının osas iti- bariyle ikiye bölünmesi neticesi olarak güneşin üzerimizde bulunduğu — zaman bölümüne verilen bu (gündüz) kelime- Si de (gün) kökü ile (üz) ekine ayrıla- bilir. (Gün) kökünü daha ilk şeklin . den başlıyarak buğünkü hale bangi ge- çitlerden göldiğini şu suretle çizebili - riz: Köz, koz, kor, köy, göy, gün. Gü - neş için de aynı yoldan yürüyebildi; miz gibi: Kozaş, koyaş, konaş, güneş. Bu misaller, (gün) kökünün ifade et - tiği manayı bize kolayca gösterir: Ay- dınlık ve hararet. 7 — Gice: 24 saatlik zaman parçasının karan - lrk kısmına delalet eden bu kelimeyi (&i), (ce) kök ve ekine ayırmak müm. kündür. Gece vakti her şeyin gizli bu- tanduğanu düşünerek — (gi) kökünün gizlenmek manasına geldiğini tahmin edebiliriz. Gece, kâinat karanlık bir VU VL U s RADYOLAR ANKARA 19.30 - 'Fayyareci konuşuyor 1940 . Musiki Harsanyit Hafta B. Bartock: Allegro Barbareo Piyano: Ulvi Cemal 20. - Ar saati 20.15 - Musiki : Galati: Pensiero Mostalgice Savino: Şark dansı Aricl Roserberg: Velmi Saksafon: Nihat Esengin Piyano: Ulvi Cemal Hafif plâk musikisi Haberler : Holmes 2035 2045 Bans musikisi Şehir bandosu tarafından konser. Dirije: Cemil Bayan Halide Şehir bandosu 20 ilk teşrin genel müfus sayımı hakkında konferans. İstanbul b lediyesi İktrsat direktörü konseri Süreyya Son baberler - borsalar Radyo caz ve tango orkestraları ve Gavin kardeşler Rus sporcularının şehrimize gel- münasebetile Maksimde üreşlerin nakli meleri yapılacak D 20 İlkteşrin pazar Genel nüfus sayımı Sayımda, her binada yalnız sayım memuru geldiği zaman hazır bulunanlar yazılacaktır. Ailenizden her hangi bir kimse o gün evde değilse onu yazdırmayınız; çünkü o da bu- lunduğu yerde yazılmış ola- caktır. BAŞVEKÂLET İstatistik Umum BMüdürlüğü —a mramam —e —— — tabaka ile örtülmüş ve her şeyin hüvi - yeti gizlenmiş - bulunduğu — cihetle bu türlü tahminimizde aldanmıyacağımızı farzetsek yanlış$bir yolda yürümüş ol. mayır. Bu yedi kelimeye katılar — (leyin), (layın) eklerini zaman ve zarf edatla rı olarak kabul etmek lazımdır. Ankette yazılı yedi kelimenin kök we ekini, bu kelimelerin nasıl teşekkül ettiklerini ve delalet ettikleri manaları elimden geldiği kadar ve mümkün mer- tebe indi olmuyarak göstermeğe çalış tım. Fakat bunların hakikl etimolojik durumlarını bir okuyuculara — göster - mek, yanlışlarımızı töylemek di! bil ginlerimize düşen bir ödev — olduğunu düşünerek sayıfalarınızda tanınmış dil bilginlerimizin yazılarını da — görmek dileğinde bulunduğumu bildirir, derin saygılarımı sunarım. —Zekâi KOYAŞ in devamı * SAYIFA 5 TÜRK - SOVYET SPOR TEMASLARI Futbolda sovyet takımile berabere kaldık (Başı 1. ci sayıfada) Birinci devre, bu şekilde 1 -1 bera- berlikle bitti Tkünci devreye bizim takımın vurü şu ile başlarıdı. İlk inişle beraber bir gol fırsatı kaçırıyoruz. İleri bir pas 3- lan Şeref, kaleye doğru akıyor. Fakat üç metreden topu havalandırıyor. Sağdan bir hücumumuzu — favulla kestiler. Hakem firikik verdi. Rasihin erinin arasından sü- ldu, Fikretin sıkı bir 1 mağlüp duruma vuruşu rus müd. zülerek Fikreti şutu misafirleri 2 düşürdü 16 ıncı dakikada Niyazinin bir hücu mu top Naciye, ondan Rasihe geçti. Ra- sih, güzel bir deplasmanla topu Şerefe £ gol vaziyeyjnde önü boş ilerlerken arkadan yetişen rus mudafii mükemmel bir çelme takti. Hakem ih- Himalki gayri kasdi bulduğu bu hareke- veriyor. Şı naltı ile karşılamadı Oyun sert bir cereyan içinde, ekte- riyetle rus yarı sahasında — oynanıyor. Ruşlacın münferid akınları çabuk kesi- liyor POLİSTE: Yedi aydanberi Ankarada ilk cinayet oldu Dün akşam saat 18,5 da İtfaiye mey danında Venice mahallesi, kuyulu o kakta oturan Nevşehirli bakkal Hasan oğlü Ali meseleden dolayı aralarında kavga çıkmış ve kavga so- nunda suçlüu Ali kayınbabası elindeki sustalı biçakla göğsünden ya - talamak xuretiyle öldürmüştür. Hadise ile damadı koltukçu Bektaşi arasında aylevi bir Hasan'ı yerine giden bir arkadaşımıza vakanın nasıl olduğunu le anlatmıştır: ölen Hasan'ın karısı şöy- — Dün gece ben evde idim... Dama- dımim evi de bizim mahallededir. Bana damadım kırını dövüyor diye hâber ge - tirdiler. koştum.. dükkândan babasına istedim.. — Fakat babası rine çıkmış —Ali'nin haber vermek bekçinin baberi evine geldiği zaman kızımızı Ali'nin so- kağa attığını ve kapıyı kapadığını gö - vünte şaçınmış.. İşi tatlılıkla halletmek için eve gelip anahtarı aldı. Ve damadın evini açıp kızımız. Mesudeyi içeriye koy- dü. Fakat beş dakika geçmeden Ali tekrar eve geliyor, ve benim evimi kim açarmış diyerek elindeki bıçağı benim kocama vurüyor.., suçlu Ali - bundan sonra suçu işlediği mahallenin yakının- daki dir mahallede oturan dayısı Said'in evine kaçıp saklanmıştır. Zabıta yaptığı kısa bir araştırmadan sonra Sald'in evi- ne gidip suçlu Al'yi yakalamış ve ha » dise etrafında yaptığı gerçinlik kâğıdla- | 34. cü dakika; Rusların sağiçi mü' kemmel bir eşape ile Esadı utlattı. Ka leye doğru inecek bir vaziyet aldıktaf sonra topu ortaya geçirdi. Orta muha cimin yirmi metreden enfes bit plaw şutu Sovyet takımını beraberliğe yük- seltiyor. Ruslar galibiyet sayısını çıkarmak i- çin bütün dikkatleri ile ve bütün sürat. leri ile oynuyorlar. Fakat bu gayret semere vermedi ve maç 2-2 beraberlikle bitti. Tenis muçları Tstanbul, 15 (ALA.) — Sovyet ko. nuklarımız ikinci teniş karşılaşmaları nı bugün Güneş kortlarında yaptılar, Müsabakalar; seçgin bir kalabalık sey- rediyordu. Sovyetlerin büyük elçisi Karahan da seyirciler arasında idi. Teknik sonuçlar şunlardır Negrebetski (rus) Sedadı 6-3, $-7 yendi. Mdivani (rus) Suadı 6.4,6-4 yen: di. Bu suretle İstanbulda yapılan tenis maçlarının dördü de Sovyet misafirle- rimiz tarafından kazanılmış oldu. Sovyet profesörlerinin konferansları İstanbul, 1$ (A.A.) — Şehrimizde bi lunan Sovyet bilginleri bugün tıb cemi- yetinde birer konferans vermişlerdir. İlk konferansı, Profesör Danlşevaki vermiştir. Bu konferansın mevzuu kük kürtlü banyoların sıhhat ve üzviyet Üze. rindeki tesiriyle bundan hekimlikte edi- kecek istifadelere dairdi. Profesör, bu sar hada yaptığı tecrübe ve incelemeleri an- lattı İkinci konferansı - Profesör Lurya verdi ve ısıtmanın teşhisi ve tedavla! hak kındaki son usülleri izah etti. Üçüncü konferansı Profesör Burden. ko verdi. Bu konferansın mevruu akci- Ber hastalıklarında asabırievi ve midevi» rân hissi uyuşturmak suretiyle yapılan tedavilere aitti. Her üç konderans büyük bir takdirle karşılanmıştır. ——— riyle beraber tüzeye götürmüştür. 70 parça esrar taşırken Dün akşam Çankırı cadklesinde do - laşmakta olan Rifatın halinden şüpbe edilmiş ve yakalanarak üzerinde yapı - lan araştırma sonunda — 70 parçâ esrar bulunmuştur. Rifat tüzeye götürülmüş- tür. Tavuk yüzünden kavga Fevzipaşa mahailesinde oturan Mus- tafa oğlu mütcahhid — Yasuf İle gene müteahhid Hüsnü arasında bir tavuk yüzünden kavga çıkmış we Hüsnü taşla Yusufu — başından yaralamıştır. Suçlu Hüsniü yakalanmış ve tüzeye götürü! . müştür. Tefrika: 10 Kırmızı Zanbak Yazan: Anatol FRANS Türkçeye çevizen; Nasuhi BAYDAR 'Terez onu artık dinlemiyordu. Galand sokağının köşesinde, sığınmış olduğu came- kânın arkasında, büyük gölgeler arasında bir kor ateşiyle yüzü parıldıyan ve cızırtılı kızartmaların içine daldırdığı kepgesıyle _aı— dığı altın gibi kızarmış patatesleri sarı kâ - ğıddan bir küla"a koyan bir satıcı kadınla ona, kırmızı elekiç arasını uzatan kızıl saçlı . gaha b ziyordu. B lk(ıîıcmı alıp gittikten sonra, kıskanç 'Terez aç olduğunu sezdi ve bu kızarmış pa- tateslerden mutlaka tatmak istedi. Lö Menil önce durumsadı: — Kim bilir ne ile yapıyor onları. ğ Fakat, en sonunda, satıcı kadından bir külah patates de onun a'ması ve bunları tuz- layıp tuzlamadığına da ..ikkat etmesi lazım- geldi. KK ö 'Terez, yüzündeki tülü burnunuııh üstüne di altından birer yarım- aya benziyen :ğî—aîr—ıgr—n ısırirken Lö Menil de onu sokak lambalarından uzaklardaki tenha sokaklara oğru sürüklüyordu. z 'L:;lıl. 'sıuerrl. rıîmmıh_ Sen nehrinin dar ko- lu üstünde yükselen katedral'ın kapkara küt lesi önünde bulundular. Kilise — miberinin çentikli tepesi üzerinde asılı duran ay Çatı- nın inişlerini gümüşlüyordu. 'Terez: — Notrdam, dedi. Bakınız bir fil gibi ağır ve bir böcek gibi ince, Ay, üzerine tırmanı - yor ve ona bir maymun alaycılığı ile bakı- yor. O hiç, Juanvil'in köylü ayına benzemi - yor. Juanvil'de benim bir yolum vardır, öbür ucunda ayın parladığı düz bir yol. O her ak- şam oraya, tostoparlak, kıpkırmızı, sık sık gelir, O bir köy komşusu, oralarda — oturan bir kadındır. Ben, terbiye ve dostluk dola- yısiyle, onu çok ciddiğ karşılarım. Fakat bu Paris ayı ile insan düşüp- kalkmak iste - mez. Dostluk edilecek biri değildir o. Çatı larda sürt denberi neler görmemiştir ki Lö Menil şefkatle gülümsedi. — Ah o senin, yalnız başına dolaştığın ve öteki ucunda pek yüksek olmıyan, pek u- zak olmıyan gökyüzü bulunduğu için sevdi - ğini söylediğin yolun, onu orada imiş gibi görüyorum ! Montessüi tarafından bir ava çağı- rılmış olduğu Juanvil''2 onu ilk defa görmüş, hemen sevmiş ve arzulamıştı. Lö Menil, işte bir akşam orada, bir küçük koru- luğun kenarında, Tereze sevdiğini söylemiş ve Terez de onu sessiz, ağzı acı içinde — ve gözleri uzaklarda, dinlemişti. e A e a Onun, tek başıma, o sonhahar gecelerinde, gezindiği bu kısacık yolu anmak Lö Menil'i heyecanlandırdı, ona ilk arzuların ve çekin - gence umutların sihirli saatlerini yeniden yaşattı. Lö Menil, manşonun içinde Terezin elini aradı ve kürkler arasında ufacık yum- Tuğunu avucuna alıp sıktı. Çam dallariyle örtülü bir kalburla me - nekşeler taşıyan küçük bir kız onların seviş- mekte olduklarını sezerek gelip çiçeklerini sundu. Lö Menil kızdan bir buket satın ala- rak Tereze ikram etti. Katedrala doğru ilerlerken Terez düşü - nüyordu: “kocaman bir hayvana benziyor, Apokalipsten kalma bir hayvan..., Köprünün öteki ucunda, kırışık — yüzlü, sakallı, yıllarla ve tozların tesiriyle kırçıl - laşmış bir başka ciçekçi kadın, mimozalar ve Nis gülleri dolu sepetiyle bunların ardını bı- rakmadı. Bu sırada elindeki — menekşeleri korsajının içine sokmağa çalışan Tererz, ih - tiyar kadının tekliflerine — gülerek cevap vetdi: — Mersi, çiçeğim var. İhtiyar kadın, uzaklaşırken, kahbece bir tavurla bağırdı: — Genç olduğunuz belli sizin! Terez hemen o anda anladı ve dudakla « riyle gözleri hafifce gülümsedi. Kapıların aralarma sıralanan ve eilerinde asalar ve çe- lenkler tutan heykellerin önünden, gölgeli avludan geçiyorlardı. Terez: — Girelim, dedi. Ötekinin hiç niyeti yoktu. Onunla birlik- te bir kilisede görünmekten çekiniyor, âdeta korkuyordu. Kilisenin kapalı olduğunu ileri sürdü. Öyle sanıyor, öyle olmasını istiyor - du, Terez perdeyi kaldırarak yükseklerin ka- ranlıklarıma doğru direklerin cansız gövde- lerinin fırladıkları ucsuz bucaksız -kiliseye yavaşça girdi. Dip tarafta papas hayaletle -— rinin Önü sıra, < n iniltileri işitilen ergunun abenkleri arasında, mumlar yürüyordu. Te - rez, birdenbire çöken sessizlik içinde titredi ve — G_ı:ct, kiliselerdeki hüzün bana heye - < can verir; orada ben boşluğun büyüklüğünü — hissederim, dedi. ç Lö Menil cevap verdi: — Halbuki biz insanlar, herhangi bir şe- ye _ın:.nmalıyız. Tanrı olmasaydı, ruhumuz da ölmez olmasaydı ne hazin bir şey olurdu bu. Kubbelerden aşağı sallanan gölgeler al- tında bir kaç vakit hareketsiz duran 'Terez: — Zavallı dostum, dedi, bu kısacık haya- tımızda ne yapacağımızı bilemerken, bir de siz, sonu olmıyan bir başka hayatı özlüyor- sunuz. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: