ı SAYIFA 4 M meseleleri Habeş sınırından mektublar *Ötey günkü sayımızdan devam,, Burada ne eşya, ne döşeme, ne için- © yüzümüzü yıkıyabileceğimiz bir li- yen, ne de öteberimizi üserine koyabi- İeceğimiz bir masa bulunmryordu. Pen- gereler, duvarlara delinmiş deliklerdi. Bu gece hizmetçilerimiz de ayaku- sumuzda uyuyacaklardı. Demek ki bu oduda dört, beş kişi yatacaktı. Artık habeş âdetlerine uymak gere- kiyordu. Yere oturup elimle yemek yi- yordum. Saçlarımı ufak taraklarla tut- turuyor ve yıkanmıyordum. Sabahleyin uyandığım zaman yüzü- mün Üzerinde bir sürü sinek dolaştığı- n gördüm. Bütün bu rahatsızlıklarla beraber gene bahtiyardım. 1938 yılında gök eski günlere dönerek yaşamak im- kdnını bulmuştum. Başka bir asırdaydım. Sınırı geçer- geçmez kendimi büsbütün başka bir çağ içinde buldum ki bugünün insanı için onu her tarafından kavramak ve anla- mak imkânsızdır. — Bu makina aarında bu memleket hiç Geğişmemişti. Yollar, hâlâ Süleyman devrinde olduğ ugibi duruyordu. Allah düşüncesi, halkı fonatlsizm içinde bırakıyordu. Bir defa harbtan bahsederken bana dediler ki- — Habeşliler ellerini allaha — uzat- mışlardır ve ondan başka hiç bir kdmse- ye ihtiyaçları yoktur. . Adova'ya gelişimdeki baş ergelerden birisi de Habeşistanın bu amır ilinde me kadar silah bulunduğu ve silel ha- aırlıkların ne yolda olduğunu anlamak- Öğrenmekti. Orada bulunduğum — sırada topu to- pu 1000 yahut 1200 tüfek gördüm ki hepsi aynı çeşittendi. Bunlar, 1896 da Italyanların yenilme- . İerinde onlardan alınmış — silahlardı kl goğunun üzerinde Sent Etiyen fransız Mmarkası vardı. Bir takımları da alman ve Belçika markalarını taşıyorlardı. Zaman zamnan yazılan modern silah- lar, benim görüşüme göre Adova #mı- rından içeriye girmiş değildir. Kasabada bana kılavuzluk eden gene adam beni her istediğim ve her gidebi- deceğim yere götürüyordu. Ben, kendileri hakkında ötedenberi duymuş olduğum iki savaşçıyı görmek için ayak diredim. Oraya gidiyorduk, yol bozuktu. Yollarda gözlerine — sinekler konup kalkan çocuklar haykırışıyorlar- dı. Bir sıraya dizilmiş olan evlerin biri- ni ötekinden ayırt etmeğe imkân yoktu. Arada bir habeş papaslarına rastge- Hiyorduk. O zaman benim kılavuzum, bu papasın dizlerine kapanıyor ve onun mzattığı haçı öpüyordu. Papas diyordu ki: — Allah seni korusun, Habeşistanı da harbtan ve veba Felaketinden muha- faza etsin! Bu papasların başlarında tepesi kırıl- anış yümurtayı andırır beyaz / takkeler vardı. Hdi pencereli küçük bir evin önüne geldik. Kılavuz seslendi. Bir inek ge- viş getirmesini durdurarak ona baktı. Birkaç tavuk kanad çırparak kaçıştı. — Bürası neresi? diye sordum. Kıla- vuz: — Kışla cevabınr verdi. O sıtada pençerede bir yüz belirdi: — Fransız kadını gize görmek isti- yor, Orun üzerine içeride telâşlı ayak ses- —© beri duyuldu. Kapı açılınca iki haki ca- ketli ve başlarında sömürge şapkası bu- hunan iki adam çıktı. Bana ellerini uzat- tılar. » — Biş, süel öğrenimimizi Avrupada /— yaptık, Önce Danimâarka'da, sonra Al - manya'da okuduk. Ben kılavuzuma sordum: — İki toncu askeri görüyorum; fa - ket top nered İki asker gülümsedi : — Biz, burâda italyanların kendi sö- mürgelerinde yapmakta oldukları şeyle- *İ yapmıyoruz. Birz toplarımıza geçitt res mi yaptırmayız, onları saklarız. Fakat ihtiyaç olduğu zaman her ha'. — de bunları meydana çıkaracağız. — Onları bana gösteremez misiniz? Yazan; Marsel Prat — Neden göstermiyelim? Fakat bu iki siyah savaşçı hemen fi- kirlerini değiştirmiş olacaklar ki çok iş leri olduğunu söyliyerek bu işten vaz - geçtiler. Fakat ben, top mevziinin nere- de olduğunu anlamak için onların yardı mına pek de ihtiyaç duymuyordum. Yukarda tepenin doruğu Üzerinde tuhaf ve yeni bir çadır duruyordu. Hem bu çadırın bir oturma çadırı olduğunu söylediler; hem de bütün gayretleriyle oraya uğramamaklığım için uğraştılar, Bunun üzerine topların orada oldu- gu hakkındaki şüphem büsbütün —kuv- vetlendi. Ertesi gün çarşıda iki axkeri — gene gördüm. Lordlar gibi giyinmişlerdi ve ellerinde sinek koğmak için — kullamıları fildişi saplı nesneler bulunuyor ve halk onlar geçerken ikiye ayrılıp yol veriyor- lardı. Bunlar, öteki insanların bilmediği ve anlamadığı şeyleri bilen modern İnsan- lardı ki halk bunlara karşı bem saygı, hem de korku duyuyordu. Bunları orada kaldığım süre içinde sıksık sokakta dolaşırken gördüm — ve sordum : — Yapacağınız bir işiniz yok mu? Cevap verdiler: — Ortada harp olmadığı için yapa- tük bir şey yok; harb başlasın da o za- man., Gözümü kapayıp Eritrede gördükle- rimi ve olacak harbi göz önüne getir- dim. Sonra Prens Seyom'un bir sözünü batırladım: — Biz harbi sizin gördüğünüz gözle görmeyir. Yağmur yağıyordu. Biz, sarayda ye- mek yemeğe gidecektilk. Konsolosun ka- raşı arkamıza birer manto almamızı ye- meğe muhakkak katır sırtında gitme- miz gerektiğini söyledi. Hayvancağra bindim. Yağmur yağıyor, ve üzerimdeki ipekli elbisenin etekleri bacaklarıma yapışıyordu ; bu “teşrifat,; yükümlerine lünet ediyordum. Hci tarafımızda prensin askerleri el- lerinde meşaleler tutarak yürüyorlar, biz de tozlu sokakladan saraya doğru yol alıyorduk. Ptensin sarayı dıvarların ve bir la- birentin arkasma gizlenmiştir. Saraya vardığımız zaman hizmetçiler bisi kar- yıladılar, selâmladılar ve üzerimizi ku- Tutmağa başladılar. Bu iş de olup bit- tikten sonra Prens Hazretlerinin bizi beklediğini haber verdiler. a Prensle mülâkat Bir işyar, bizi beyaz badanalı bir o- daya aldı. Burada bizim ikimizin ocur- marnıza mahsus iki koltuk vardı. İleri- de tahta benzer bir nesne duruyor ve üzerinde harabetsiz iki kimse oturuyor- dü. Konsoresun kartar elini kalbinin Üze- rine koyarak yerlere kadar eğildi; ben de aşağı yukarı, onu taklid ettim. Ondan sonra koltuklara oturduk. Prensesin arkasında muslin bir elbi- se vardı. Başmın üzerindeki tülü siyah bir hizmetçi tutuyordu. Sanırsam tâ Seba melikesi zaamnından beri bu türlü giyinme usulü değiştirilmemişti. Prens de beyazlar giyinmişti. İki si de başlarını azıcık olsun, hareket et- tirmiyorlar, yalnız gözlerini oynatarak bize bakıyorlardı. Şerbetler geldi. Ondan sonra içeriye Âti yarı Lir adam girdi ki elinde birçok at bılları vardı. Bunları Prensin önün- de savurmağa başladı. Bu adamın “sinek kevmağa işyar resmi bir adam,, oldu- ğgunu öğrendik. Nihayet Prens, bir takım sorular so- rarak benimle konuşmağa başladı: — Amaradan geliyorsunuz, — değil mi? Fransızların hakkımızda düşündük- lerinden dolayı size minnet borçluyuz. Fakat sömürgede ne olup ne bitiyor? — Prens hazretleri, her halde siz durum hakkında benden daha iyi haber- ler almaktasınız? Bugünkü işler ve du- rum hakkında ne düşünüyorsunuz? — Gelecek allahın. elindedir. Onun dileği ne ise o olacaktır. Kadiri mutlak 9 AGUSTOS 1935 LUMA Habeşistanı dalma — koruduğu için biz bir şeyden korkmuyoruz. Habeşistanın erkin bir devlet olarak kalması mukadderdir — Fakat harb hazırlıkları ve örgüt. leri için ne düşünüyorsunuz? Otuz harb kazanmış olan bu adam gülümsedi : — Avrupaltlar ve afrikalılar harbi ayni zaviyeden görmezler. Siz bir ordu kurabilmek için askelerinizi talim etti- rirsiniz. Bize gelince bütün memleket silâhlıdır. Her köylünün bir, iki, üç tü- feği ve kurşunları vardır. Bunlar çarşıda satılır. Bizde herkes askerdir. Onun için bir buyruk verilmesi, bir ateş yakılması, bütün Habeşistan: ayak- landırmağa yetişir. Bu böyle iken ne diye hazırlığa kalkışalım? İtalyanlar Adovada tekrar yenile- ceklerdir. Onların bütün yeni strateji- leri ,bütün kuvvetleri bizim mmeleketi- mizin çitleri önünde, iskambilden ya- 'pılmış bir ev gibi, yere yıkılacaktır. Harpte yalnız bir şey besaba katılma- lıdır: taktik ve baskın. Afedersiniz ama, siz avrupalılar, bas- kının ne demek olduğunu bilmezsiniz. Sizin avrupalı generalleri, bir bas- kın saldırımı hazırlarlarken düşmanın haberi olur, Bizde ise bu işleri yalnız önderler bilir. Bu harp yeni ve ceki sistem arasın. da bir çarpışma olacaktır. Bu büyük bir harp olacaktır. Fakat allahın yardımı ile, biz Habeşistanın erki: ni kaybet- miyeceğine güveniyoruz. Bundan başka tabiat da bizimledir. Siz öte tarafta beyaz orduların nasıl öldüklerini, malaryadan nasıl kırıldık- larını görmüşünüzdür. Halbuki biz, ken- di topraklarımızdayız ve işimizi yürü- tüp gidiyoruz.,, Ben söze karıştım: — Fakat uçaklar? — Evet uçaklar. Doğru, bunlar şe- hirleri alt üst edebilirler. Fakat bizim şehir ve kasabamız pek azdır; daha çök mağaralarımız vardır. Bana inanınız, bütün Habeşistan, bir avuç adamım üzerine yürüyüşe ge- gecek olursa bu bir avuç adam ne türlü silâhlanmış olursa olsun, yere yıkılır. — Ya rzehirli gaz? — Eğer italyanlar zebirli gar kulla. nacak olurlarsa o zaman aldığımız esir- leri öldürürüz. Onlar da bu işten vaz geçmek yükümünde kalırlar... Bu önderin bu geniş güveni ve sık sık allahım adımı anarak gösterdiği son- suz inan ,insanı sarsabilecek bir derece- de idi. ©, devam etti: — Adova harbini nasıl kazandığımı- zı biliyor musunuz? Halyanlar, bütün askerlerimizin bir yortu gününde kiliseye gitmiş olduklacrı bir srrada bize hücum etmişlerdi. Yani allaha saldırılmıştı. Atlah da bizi koru- du, sakladı. Gene koruyup saklıyacak- tır. Tigre ilindeki askerler, düşmanı bu- radan geçmeye bırakmıyacaklardır. İlk çarpışmayı benim ordum yapa- cafk ; arkasından Çoa ordusu gelecek, da- ha arkadan imparatorun ordusu yetişe- cektir. İmparatorumuz büyük, doğru bir a- damdır. Öngörür ve bütün Habeşistanı birleştirmiştir. Eritrede de bizim karde şlerimiz var. dır ; onlar da ıstırap içindedirler. Onlar da uşaklar gibi kullanılmağa katlana. mazlar. İtalyanların çok güvendikleri siyah askerlerde asıl bizim büyük umudları- maz vardır. Çünkü onlar son dakikada yeniden erkinliklerine kavuşabilmek i- gin kaçacaklardır. İtalyanların bu sö- mürgede yaptıkları içlerden dolayı memnunuz. Kim bilir, günün birinde belki de bütün bu işlerin bizim için ya- pılmış olduğu meydana çıkacaktır, — Harbin ne kadar süreceğini sanır- sınız? dedim. — Buna iki noktadan bakılabilir. E- ğer ilk harbi biz kazanacak olursak oza- Bir Mısır gazetesi Atatürk hakkında yazdı- gı betkede ne diyor? Türkiyenin kurtarıcı Cumurbaşkanı Atatürk'ün basın oruntaklariyle, sıya- sal meseleler hakkında, çok görüşme - dikleri gibi, uluslararası — sıyasasına da taarruz etmedikleri ve bir şey söy- Jemek istedikleri takdirde, söyliyecek- leri sözü, öz memleketinin sıyasası - na ve memleketi için yapmak istedik- lerini izaha hasreyledikleri, ve çoğun, söz söylemeden önce, düşündüklerini tatbika başladıkları herkesce bilinir. Bu böyle olmakla beraber, Atatünk, bu sıralarda şimdiki arsıulusal durum bak- kındaki bazı düşüncelerini izaha lüzum görmüş ve Deyli Telgraf gazetesi mu- habirine bu husus — hakkında diyevde bulunmuştur. — Atatürk, Deyli Telgraf gazetesinden alarak neşretmiş olduğu- muz diyevinde genel durumu pek açık bir surette izah buyurmuştur. Diğer devletler önderleri de Atatlirk gibi du- rTumu izah etmek yolunu — tutsalardı, dünya, ansızın ortaya çıkan bu gibi durumlardan kurtulurdu. Çünkü bu gi- bi durumların büyük bir kısmının baş- lıca sebebleri: Sıyasal riyakfirlık ve ni- faktan coğrafi ihtiraslardan, maddiğ haset ve daha başka şeylerden doğmak- tadır. Gerek fertler ve gerek devlet- ler arasındaki husumet ve anlaşmazlı - ğanı sebebleri bunlardır. Atatürk, dün- yyanım bugün karşılamakta — bulunduğu tehlikenin sebeblerini şöylece izah bu- yuruyorlar: “Maalesef, samimi olma- yan ve harbın tehlike ve felaketlerini düşünmiyen bazı önderler, diğerlerine tecavüz etmek propagandacıları olmuş ve durumu, hâkimiyetleri altında bulu- nanlara, hakikat hilafına olarak tasvir etmekte ve milli birlik İle mülli anane- yi sui tefsirle milletleri iğfal eylemek. te bulunmuşlardır.,, Biz bugün dünyanın en büyük ada- mr bulunan Atatürk'ün bu fikrini tek- rar neşrediyoruz. — Çünkü, bu fikrin doğru olduğuna katiyen kanlir. Zira, kötülükleri ve hele harb felaketlerini güden uluslar, İnsanlık ve medeniyetin başına gelenlerden soravlı olan bazt fertlerinin arzusiyle hareket ederler. Ulusların genlik ve gönençle yaşa- malarına önem verilmesi lüzumu hak- kında Atatürk tarafından söylenen söz ler pek doğrudur. Bu sözler, dünyanın her köşesinde tekrarlanmalı ve Avrupa Amerika ve doğu önderleriyle din ve ilmin büyük adamları tarafından işi - dilmelidir. Atütürk: * Barış ve emniyetin e - saslı bir surette idame ve kuvvetlen - dirilmesinin, almmacak arsrulusal ted - birlerle halk darumunun mslahına bağlı olduğuna kanlim. — Açlık ve istibdat yerine, halkın genlik ve saadetle yaşa- tılması; insanların hasce, hrrs ve düş- manlıktan nefret edecek bir şekilde ter biye edilmeleri lazımdır. Biz ulusunu- za, askerimize baktığımız gibi bakıy Türkiyede işsizlik yoktur. İşçile- in faydalı bedeni ve akli istirahat- lerinin imkânları temin edilmiştir.,, de- mişlerdir. Uluslar işte Atatürk gibi bir şahsi- yetle kuvvetler Atütürk'ün düşünce ve fiilleriyle bir durumdaşp daha yi bir duruma geçerler. İnsanlığa . met edenler bunlardır Bunun için bun. lar, ulusların sevgili önderleridirler. Habeşistanın dost- ları var mı? 4 ağustos 1935 tarihli Frankfurter Saytung'dan: Bugünkü günlerde habeşliler İtal- yada tabiatiyle iyi insanlar diye tanın- mıayorlar. Düşmanlık gösterileri aklın alamıyacağı ölçüye varmış bulunuyar, İtalyada habeşlilere karşı beslenmekte olan düşmanca duyguların ne derecede olduğunu bugünlerde İtalya gazetele - rinde yankılarına rastlanan şu hadise de göstermektedir. Biri, saatçının birine “seni gidi ha- beş senil..., diye çatmış. Saatçı bu ça - tışta bulunana yalnız adamakıllı dayak atmakla kalmamış, üzerine bir d ha - karet davası açmıştır. Şu kadar var ki dünyanın her yanın- Ga habeşliler hakkında böyle kötü dü- günceler beslenmemektedir. — Kap'dan gelen haberlere göre, Kap, beyaz ırk- tan bir çok kimseleri gönüllü olarak uçaklarla Habeşistana — göndermiştir. Adam başıma da 200 ingiliz lirası silah parası ve ceb harçlığı olarak verilmek- tedir. 800000 kişi olan Mısırın Kopti bıristiyan kilisesinin konseyi habeş iş- lerini görüşmek için büyük bir toplan- tı yapmıştır. Konseyde, Habeşistan « daki din kardeşlerine nasıl bir yardım- da bulunulabileceği görüşülmüştür. Zaten Mısırda habeşlilere karşı bü- yük bir sempati beslenmemektedir. M gırın her partiden — gazeteleri İtalyaya çatmaktadırlar. Nasyonalist gazeteler, gönüllü alayları, sıhhiğ kurumlar gön derilmesini ileri sürüyorlar. Bu işler içinde Yemen imamının takındığı ta - wur da önem kazanmaktadır; Yemen imamı, kendi egemenliği altında olan topraklarda İtalya hesabına işçi top- Tanmasını yasak etmiştir. Buna karşı, Habeşistana gönüllü gitmek istiyenle- te izin vermiştir. Gandi de Hindistan- da habeş kızıl haçı hesabıma para toplamağa başlamıştır. Kalklitada me - cusi ve müslümanlar büyük bir toplan- t yapmığşlar ve İtalyaya karşı çok ağır bir dil kullanmıştardır. Hele Musoli « ninin renkli ırklar hakkında söyledik. leri, Hindistandaki halkı çok sinirlen « ——— ——— El Sol, Madrid.