Macar Macarlar, sanatta Örtte Avrupanın ariyle boy ölçüşecek düzeye rdir. Kont Alber Aponi'nin de- ğulu bir ulus olan macar- lr gerçekten bugün, Avrupa kültürü- nün İçinde, batr soysallığının bir par- gesıdirier. Macarlar bu yola, ilk krralla Pıtin, papa ikinci Silvester'in elinden teç giydiği, yani katoliklikle bağlandık- ler: gün girdiler, O günden bu yana heyli zaman hrristiyanlığın doğuya doğ- ru bayrağını taşıyan bu ülkenin; her köşesinde, her sokağında, kilisenin ha- yat üzerindeki sert basıner <Ürdü gitti. Bugün hâlâ macar varlığı, koyu bir ba- Hanazlığın elinde oyuncaktır. Bumunla Beraber rönesansla aklını başına tople yan katolik kilisesinin ondan asığlan- mak için sanata verdiği önem, macar ulusunun yükselişine çok faydalı ol- muştur. Türk gezmenler macar topraklarına uğrarlarsa, macar müzelerinde ve ıılı- rilerinde birikmiş olan resimleri beykelleri dikkatle gözden ııçuııll. Benczurların, Munkacsyların, Csokların, EZichylerin, Pzalların ve daha. birçok ressamların eserleri önünde uzun uzun durmalıdırlar; İzso gibi, Sala gibi hey- ibel yontanların eserlerine değerleyen Bir gözle bakmalrdır; bugünkü macar müziğinin çıktığı yüksek düzeye az ra- menda ulaşmamız için ne kadar çalış> mamız gerekleşmiş olduğunu besabla- malıdırlar, Bu bakımdan macar - sanatı Bir türk için çok çekici ve insanın iİçi- be ateş düşürücüdür. ... Geçen güzün başlangıcında macar mlusal operasının - ellinci yıldönümün- de yapılan büyük törende bulunan ya- Bancılar arasında, onları en içten bir duygu ile kutlryanlar şüphesiz türk- Jerdi. Büyük çatının altında, göz alan Bi, alman hmqyıuıı ulusal uııyılht prensipleri ve ulusal sosyalist devle - *tin gidişini öğreten bir eğitim araçıdır. Böyle bir gazetede alman kamoyuna ya- lan yanlış haberler verilemez. Şantaj, iskandal yapılamaz. Gazeteler avukatlar, hekimler, gibi serbest çalışan insanların öz:l. asığları. Yu koruyan araçlar da değillerdir. Hiç Vir avukat, hiç bir hekim, hiç bir ııdb triye! veya banker ilh.. bir M kendi işinin çıkarına yazılar yaramaz, Vyııdınnıı Basın suçları hakkında ilk kacar, bic ertik mahkemesinde verilir. Gazetede — gıkan yazıdan gazete sahibi ve imza sa- bibi ayrı ayrı sorguya çekilirler. Suç - larına göre ayrı ayrı ceza görürler. Üçüncü Rayh'da gazete kanağatlara #öyler kamoya haberleri bir taraflı, fa- — hat işliyerek verir. Gazetesilerle devlet arasındaki mü- — mazseherler her türlü yanlış ınlqmı!ırı ortadan kaldıracak şekilde organize e - dilmiştir. Her gün Rayhın her yerinde — basın konferansları yapılır. Bu konfe - sanslarda gazetelerin (sıyasal, ekono - enik ilh...) yazıcıları devletin yetke şa- * hibi işyarlariyle karşılaşırlar. İşyarlar gazetecilere devletin bir iş — hakkında aldığı veya almak kararında olduğu ted- Birleri an'atırlar. Bazan işyarlarla ga - zeteciler arasında ör çekişmeler olur. Yüksek sıyasal zorağlar olmadıkça ga - uucıkrc bildiriğ Şşeklinde habherler — verilmez. Ayrıca bütün bakanlıklarda — özel, gesmiğ dairelerede gazetecilerin sual - İerine-cevab vermek için kurulmuş ba - osın büroları vardır . Gazeu:ıkı tirajlarını halktan ve metten şaklıyamazlar. Her gaze- gün ne kadar bastığını gazete- sine yazmak yükümünde- R<vk'da gazetecinin işi gibi, kendi - /— Gi de düşünülmük tür. Gazetecilerin, ya- © fısı çalıştıkları gazete tarafından öde - nen, yardım sandıkları, ölüm ve emekli Gigortaları vardır. Rayh'da gazeteler basılmadan önce — Gansör edilmezler, Yazılacak yazılmı - /— yacak şeyler cl ile tetulacak kadar bel- sanatı işıklar — içinde, içinde parlayan maca P rurlu bakışları erusında üç saar dinle- dik. Evrensel müzik tekniğinin büyük eserleri bitibirin? kovaladı. Macar mü- zikçilerinin elinden ve ruhundan — çık- muş öpera parçaları da — programı - zen- ginleştirmişti. Uluxal operanın büyük töreni, Ünlü bir artistin bançeresinden taşan Rakeci'nin özgenlik ve erkinlik türküsile kapanırken, koca çatının &- tındaki yüzlerce macar, artistle beraber bu türküyü mtrıldanıyordu. ... Bugünkü maçar müziği, örelliği, şakraklığı bakımından bizim kulağımı- xa da tatlı gelir, Macar sesi; bizim se- simiz gibi, acem, arab ve bizans sesle rinin arasında osmanlı ince sezında soysuzlaşmamış, kafesli bir odanın içi- ne tıkılmamış, macar ovasının enginli- ği içinde, açık havada, toprak üzerinde gelişip pişmiş ve gerçekten bu, bir ulu- sun sesidir, denmeye değer kazanmış- tır. Hele macar ulusu, uzun zamanlar, kölemenliğin baskısı #ltında yaşamamış ve ulusal eerlerimi asırlarca içine akıt- mamrış olsaydı, bugünkü macar sesi da- ha ne kadar gür ve ne kadar caşkun olurdu. Mocar müziğini batı tekniğinin ör- sünde döven ustalar; Bartok'lar, Ko- döly'ler sonsux ovaların, altın başaklı tarlaların, macar ulusunun biter ferdi gibi sevilen ve bakılan hayvan sürüleri- nin, kuşların, Tuna'nın.., natürün sesle. ri Üzerinde çalıştılar, benzeticilik çuku- runa düşmeden ulusal kaynakları işle- diler ve bugün dünya ölçüsünde saygı değer bir yer alan macar müziğini ya- rattılar, Macarlar, müziklerinin erişti- #i düzeyle övünmekte haklıdırlar, Nıqid Hakkı H okduğu için her gazeteci neyi yaza - gağını neyi yazmıyacağını bilir. Bununla beraber, iş gene iyi niyete brrakılmamış, her gazetenin başına dev- let tarafından güvenilen bir yazı işleri direktörü konmuştur. Üçüncü Rayh'da gazete her alman vatandaşının yüzü kızarmadan okuya - cağı, karısından, genç çocuğundan çe - ikinmeden evine getireceği, bir ahlâk dü- zeyindedir. Gazeteler açık resim açık hikâye veya roman basamazlar. Gazete- yi okuyan, cinsi duygusu — kırbaçlanan okul çocuğu değildir. Gazetelerde, sa - nat tenkidlerine, spora, yaratter edebi - yata, ertik çalışmalarına büyük yerler verilir. Ertiği ne olursa olsun, ber al - man vatandaşı her gün eline aldığı ga- zetede kendi ertiksel çalışmasını ko - laylaştıran bir yazı bulur. Bugünkü ulusal soğyalist gazete - lerde, kişinin pozitivist hak anlayışına dayanan eyoist bir yayım değil, insan - ları biribirine karşılıklı borç ve yüklüm- lerle bağlıyan Idealist bir oydam var - dır. Fena mi, yazık mi, başka türlü mü olmalı idi? Ben bu yazıyı ulusal sosya- listlerin anlayışlarına göre yazdım. okuyanlar istedikleri gibi düşünebilir - kr. Neşet Halil ATAY ——— Süt alınacak Çocuk Esirgeme Kurumu Ge - nel merkezinden: GenelMuhııüthınuııçınbu sene günde en az (50) en çok (100) kilo süt alınacaktır. 2 — 6 — 935 pazar günü saat üç- tedir. h —— ——— Kiralık Yenişehirde Selânik caddesi yukarısında nezaretli, geniş, 2 sa- lon, büyük bir hol ve balkonlu 2 yatak odası, geniş banyo, kömür- lük, garaj. Bütün kat parke döşe- me. Tel. 3935 z l' rangı kurîurmak ğ v için.. — Arsrulusal spekülasyonlar den durumu sarsılan Fransrz yüzüm- frsagını korumak içiti fransız kabinesinin par- lementodan tükel yerki istediğini ajans haberi olarak yazmıştık. Lö Tan gaze- resinin, Bunun ne şekilde olacağını an- Istan bir yazısını, 28 mayıs tarihli sa- yısından alıyoru Tükel yetki üsnomal güç- lükleri yenmek için kullanılacak üsno- mal bir çare olarak görülmelidir. Fakat, tükel yetkiye başvurulmasını ve bunun lüzumluluğunu haklı gösterecek güç- lüklerin ne gibi şeyler Ölduklarını an- latmak da gerektir. Fransız finansının durumu, telâş verecek bir halde değil- dir, fakat gereken tedbirler hemen alta- mazsa, telâş verecek bir hal - alabilir. Yapılacak olan, frangın değerini koru- mak ve kıymetini düşürmekten yana ö- Jan kimselerin, kendi yüzlerinden çı- kan güçlükleri sömürmelerine imkân vermemektir. Şu balde çabuk ve emin bir tarada iş görmek gerektiği için, tükel yetki lüzumludur. Bunun kolay bir şey oldu- ğu sanılmamalıdır. Tükel yetki hükü metin soravlarını azaltmamakta, tersi- ne olarak, arttırmakta ve zaten karar- laştırılacak olan değişikliklerin eninde sonunda parlamentoca - kabul edilmesi Tüzumlu olduğuna göre, parlamentonun kontrol hakkı da olduğu gibi durmakta- dır. İğreti bir tükel yetki rejimi, hiç şüphesiz, keyfiğ bir rejim — değildir. Kendisine tükel yetki verilmiş olan bir hükümet ancak üzerine aldığı şeyi yapmağa izinlidir. Ona, çok acele hal- lerde başvurulacak bir uculün kullanı!- ması hakkı vetilmiştir; o kadar, Gele- cek bhafta parlamentoda başlıyacak o- lan konuşmalar, hükümete tükel yetki vermemenin imkânsızlığını göstermek. le beraber, bunun ne gibi hallerde kul. Janılacağını da belli edecektir. 'Tükel yetki bizi serüvenler kargı- sında bırakmaz; tam tersi, bunlardan korur. Tükel yetkide bir tehlike bul- mağa uğraşanların, ulusumuzun başka memleketlerin” atıldıkları şüpheli de- neçlere girmesini istiyen kimseler ol- duğuna da dikkat editmelidir. Bu kim- seler, çok sakınsız anışmanlardır; çün- kü, neden bahsettiklerini - bilselerdi, tükel yetkiye karşı durmak için bu bahsettikleri şeyleri kullanmaktan çe- kinirlerdi. Güç bir durumdan — kurtul- mak için, bilinmeyen bir işe — atılmak herhalde, sonuçları önceden bilinen ça- balamaları yapmağa — karar vermekten daha az doğrudur. Fransada şimdiye kadar kullanılan ekonomik ve finansal usulleri altüst etmek için hiç bir sebeb yoktur. Fakat büyük yanlışlar yapma- mak ve sonuçları bugün bütün — yurd- daşlarca hissedilen yanlışları da müm- kün olduğu kadar çabuk düzeltmk için birçok sebebler vardır. Tükel yetki, her derde çare olan bir ilâç değil, — tekrar ediyoruz — kota- rılması ulusun asığlarını tehlikeye dü- şürmeden geri brrakılamıyacak — olan güçlükleri yenmek için bulunmuş iğ- Teti bir çaredir. Tükel yetkinin verile- ceği kimscler buna uyacak kimselcrin uyanık olmaları gerektir. Bu, hiç bir törümlü hakkı çiğnemiyecek, — soravlı adamları, ödevlerini daha bilgili ve da- ha etkin bir çabalama ile başarmağa sevkeedeektir. Tükel yetki «« Salâhiyeti vasla Üsnomal — Fevkalâde Finans — Maliye Sömürmek — İstismar etmex Sorav — Mesuliyet Serüven — Sergüzeşt Saknısız — İhtiyatsız Danışman —— Müşavir Asığ — Menfaat Törümlü «& Mc Ödev — Vazife Etkfn — Mücesir Çabalama — Gavret 30 MAYIS 1935 PERŞEMBE Ş ıugılız gözü ile türk okulları Mençhester üniversitesi profesörle- rinden olup geçen yıl kısa bir süre İçin Türkiyeye gelmiş olan Brian Stanley, Sehooj and society dergisine “Bir ingi- Hiz yolcusunun gözüyle türk okulları,, başlığı altıada yazdığı bir yazıda di- yor ki: Geçen kış Türkiyeye yaptığım kısa bir göretle Türkiye Kültür Bakanlığı- nın gösterdiği büyüklük ve kolaylık kuzeyinde türk okulları bakkında bir kanağat edinmiş, öylece yurduma dön- müş bulunuyorum. Bu görette üç gün Ankarada, yedi gün İstanbulda, iki gün Üsklidarda, bir gün de taşrada kaldım. Azad günlerimin bana Türkiye'de kalmak için verdiği imkân ancak bu kadar oldu. Eğer bana engin bir kolaylık ve bü- yüklük gösterilmemiş - olsaydı, bu ka- dar kıza bir eüire içinde türk okulları hakkında hiç bir gey öğrenmeden yur- duma dönerdim. Türkiye, eğitim bakımından epey ilerlemiştir ve bu Üülkeyi görmeğe gi- den bir göcetçi, aradaki öğretmenlerin işlerine olan aşkın bağlılıklarımı ve bu yoldaki özverilerini görmesin edemez. Bunlar becerikli ve elverişli kimse- lerdir ve bir bahçıvan, tohumunu ken- di eliyle diktiği bir bitkiyi nasıl özen ve dikkatle büyütmeğe uğraşırsa onlar da okutacakları çocuklara —kargı aynı bağlılığı ve özeni gösterirler. Bunlarda en ziyade göze çarpan nokta, bepsinin kendilerini düştinmiye- rek bütün vartıklarını işlerine vermiş olduklarıdır.,, Profesör Gazi Knastitüsünde çalış- guş öğretmenlerle görüştüğünü, bura- da güzel bir yol tutulmuş olduğunu en- Tattıktan sonra diyor ki: Türkiyede yüksek aylıklar yoktur. Önemli öğretmenler ve işyarlar bile az bir aylık alır ve bir okul kurağının bir. ikaç odasında yatar, kalkar ve baş öğ- setmenlerle okul direktörleri öğretmen aylığından başka ufak bir para alırlar. Böylece önemli bir işten ayrılan bir işyar o kadar sartılmamış olur. Soravlı işlerde bulunan — kimseler de oralarda kendilerinden beklenen işi yaptıktan — sonra çok kere — kaldırılıp başka yerlere atanırlar... »« Burada öğretmenler, ertiklerin- deki becerik ve değerlerini artırmak için xık sık kurslara ve konferanalara giderler. Bir ilk öğretim ispekteri bana, üç yillık Ööğretme ve kurs plânmın iki yılında olduğunu söyledi. Bu ispekter benimle çocuklara ya- zi nasıl öğretildiği, hesaba nasıl geçil- diği hakkında da uzun boylu konuştu. Fakat bunların bepsinden üstün olarak projekt metodu ile öğretmeyi anlattı. Getdiğim bir takım İlk okullarda — hele İstanbuldaki kız öğretmen oku- lunda — projekt metodu kullanılmak- ta olduğunu gördüm... «« bizim pek İleri saydığımız bir takım üsüller vardır. ki Türkiyedeki İlk okullarda yeritilmektedir. Buralar. da özgür disiplin vardır. İngiliz yazmanı, burada — okullarda öğretmenlerin tuttuğu yollardan, yön- temlerden daha uzun boylu behsettik- ten sonra diyor ki: Türk devlet adamlarının ve öğreti- eilerinin karşısında yeni bir halk var. Altı yüz yıl, türk osmanlılığın yöne- tâmi altında kaldığı bir türk kadın yaz- manının söylediğine göre gerçek türk, osmanlıdan büsbütün başka ve ayrı bir şeydi. Ancak büyük harbtan sonradır ki Mustafa Kemal, Anadolu türkünde gerçek ulusu buldu. Memlekette demokrasi yönetini ku- rup İstanbulu hükümet merkezi olmak- tan çıkaran bu ulusal kahraman, os- manlılığı yıkmış ve Türkiyede yeni bir yurddaş kipi yaratmış — bulunuyordu. Bügünkü türk yurddaşı, öğretmenin elinde kendisine yaraşacak gekli almak ğa hazır bir hamur halindedir. Bir takırıları eskiden büyüklüğe ermiş bir ulusun, gene vaktile içinda yaşamış olduğu eski yartlar kendini göstermedikçe, eğitilemiyeceğini, « timinden bir asığ çıkmıyacağını sürerler, Bu, aşağı yukarı, bir generalin oğ- lu yeniden bir harb çıkmazsa büyük 2- dam olamaz demek gibi bir şeydir. Eğer bunu doğru diye alaak da ge. ne türklere tlrk ruhuna taptayamayız, Batı ülkelerinde gerçek türk am, cak ve ancak bir savaşman, bic asker 0 larak tanınmıştır. Bu yeni ulusun okumua — yazma bil- miyenleri çoktur. Onun için türk öğe retmenleri halka okuyup yazma öğre- tip onları uyandırmak gibi önemli bir Bdevle kargı kargıya bulunuyorlar. ileri - Türkler, gimdi lâtin alfabcaini kulları- yorlar ve bunu öğrenen halk, devrim- den önce eski harflerle yazılmış olan kitabları okuyamamaktadırlar, İçlerin- de bu harfleri tanıyanlar bulunsa bile kelimelerinin anlamını anlamaları güç oluyor. Çünkü eskiden içinde arab ve acem sözleri dolu olan türkçe gimdi Özleştirilmekte, durutulmaktadır. Türkiyede çocuklarım Amerikada olduğu gibi demokratça yetiştirilmekte olduğu göze çarpar ve buna karşı göz yumulamaz. Türkiyede ulus, gittikçe kendine güvenmesini öğrenen bir çocuk gibi ye- tiştirilmektedir. —. Tstanbulda ilerlemiş sınıflardan Nıidılı dersine girdim. Burada öğ- retmen, büyük harbtan, yakın türk tari- hinden, devrimden önceki çağlardan, Lozandan ve Sevr'den bahsediyor ve gocuklardan birisi tarafından yapılmış bir harita Üzerinde Sevr andlaşmasının 'Türkiyeyi ne kadar kıskıvrak ba' lamış olduğunu gösteriyordu. Benimle beraber sınıfa girmiş olan İstanbul kültür asdirektörü Hıfzırrah- man Raşid, çocuklara yeni rejimin eyi- Hiklerini, güzelliklerini —canlı surette anlattı Bu yolda gidiş, yeni Türkiyede başlamıştır. Eski rejim, ulusun eyiyi, kötüyü ayırdetmesini pek dilemediği için böyle davranmazdı. Yeni rejim isc, bunlarr olduğu gibi göstermek yolunu seçmiştir. Bir takım ingilizlerin de okuma yazma bilmez olmalarını ve onlara böy- le beyecanlı sözler söylenerek kamu- sal işleri ve yurddaşlığın — ödevlerini öğretmeyi ne kadar isterdim..... Hitlerin söylevi ve Bay Baldvin 43 mayıs tarihli Deyli Moyl gazete sinden: Avam kamarasında hükümetin öner gelerini anlatan Bay Baldvin, sözüne Bay Hitlerin söylevinden — bahsederek başlamış ve demiştir ki: “Bu söylev çok önemlidir ve bizim tarafımızdan gereği gibi ilgi ve karşı: lik görecektir. Parlamento, yurasını hatırlamalıdır ki mayısın ikisinde başbakan ve dış ba- kanımz söyledikleri sözlerde Almanya- yı, kollektif bir güvenlik sistemi üze- rinde anlaşmaya çağırmışlardı. Görülüyor ki alman önderinin bu söylevinde güttüğü amaçlar arasında bir tanesi de bu çağırıya cevab vermiş olmaktır. Bunu anlıyoruz. Söylevinde Bay Bit ler, önemli bir surette Almanyanın bü- tün sıyasasını canlandırmakta — ve al- manların neler yapmağa hazırlanmış ol- duklarını ortaya koymaktadır, Biz, bu sözlerden pek önemli so- nuçlar çıkacağına kanığız. Bunların bizim hepimiz taralımdan pek ciddiğ bir surette iİncelenmesi ge- rektir. Biz, elimizden gelen imkânlı