_Yâbancı ga_ızetelerde ol;udukla_ıîımız_' Barışı istemek Almanyanın mecburi askerliği kabul etmek suretiyle Versay — andlaşmasına karşı yaptığı ilk açık hücumdan sonra #ransa'da büyük bir heyecaen hüküm sürmektedir. Birçok kimseler Fransa - Bın Almanyaya kuvvete başvurmak su- şetiyle bir ders vermesi ve onu ödevle- rine çağırması gerekeceği fikrinde bu- dunurken birçok barışseverler de her ne olursa olsun savaşa götürecek hareket- derden kaçımnılmak lüzüumuna inanıyor - dar, Bu sonuclardan biri olan sosyalist Jan Gehenno, fransızca Örop mecmu - asında şu dikkate değer yazıyı neşret - miştir: * Bugün sokakta bir adamm Hitler - den bahsettiğin; işitiyorum. “ne yapa- lım, diyordu, bir delinin çılgınlıklar yapmasına mani olunamaz.,, ve bu adam kendisinin delilikte Hitler'den daha ileri gitmiş olduğunun tarkında eğil - di. Yarın savaş olabileceği fikri kafala- ra yerleşiyor. Şimdiden bir takımları artık harbın önüne geçilemiyeceğini ya- zıyorlar. Barışr istemek için bütün ak - amıza sahib olmamızın gerektiği zaman gelmiştir. * ««« Çoğun bizden büyüklerde gör- düğümüz aynı hatayı biz de işliyecek miyiz? 1914 adamları barışı istemediler, çünkü harbın önüne geçilemez olduğu fikrinin yavaş yavaş kafalarında yer - Teşmesine izin vermişlerdi. Sıyasaları harbın önüne geçmek değil, onu gecik - tirmekti. Onları böyle bir belbağlamıya götüren ne oldu? Umudlar, Herkes ken- disinin harbı kazanacağına inanıyordu. Daha asilce düşünenler de bu harb gü- zeyinde dünyaya tasarlanan kültürlü, soy Sal bir yaşayış şekli verilebileceğini “umuyorlardı. Sonuc ortadadır. Yenen ol- madı, herkes yenilmişti. Bütün Avrupa barab oldu. O zamandanberi yaşamak için didiniyor. Bugün de bizi aynı zâfa ve aynı bel bağlamaya götürecek olan umudları içi- mizde kovalamak ve yoketmek gerektir. Çünkü, hemen şunu söyliyeyim ki, — ben kendi hesabıma yeni — harblardan “top yapıcılar,, ve kapitalistlerin suçlu olduğuna inanamıyorum. Her birimi - zin, yalnız harb fikrini kabul etmekle bile, bir harbta mesuliyetimiz vardır. Ve “top yapıcılar,, bizim zaaflarımız boş inanlarımız ve hazır fikirlerimiz olma- sa bir iş göremezlerdi. »»» Bir hükümetin bizim hitlerizm düşmanlığımızdan nasıl asığlanabilece- ği gözönündedir. Bize diyeceklerdir. ki, Almanya ile harbetmiyoruz. Hitlerizm- le, Hitlerle çarpışıyoruz. Ve baskı altın- da bulunan alman ulusunu kurtarmak için biz savaşa gideceğiz! gene böyle, iki yıl önce, Musolini'nin faşizmini yok etmek çin bizi İtalyaya karşı harba gön- Kendimizi kaptırmamamız gereken boş hayallerin bir çeşidi budur. Alman- yada hitlerizmle barış arasında, ben ba- rışt seçerim. Hitlerden kurtulmak alman ulusuna er. Onu başımnda — tuttukça, Hitlerle harbetmenin alman ulusiyle çarpışmak olacağı düşüncesindeyim. Aynı boş hayalin daha tehlikeli bir şekli de şudur: Sayıları gittikçe büyü- yen bir takım devrimciler bundan böyle ya devrimi veya harbı seçmek zorunda kalacağımızı düşünüyorlar. Harb Ekrini kabul ediyorlar, bunun önüne geçilemez diyorlar, ç ğına inanryorlar, ü harbtan devrim çıkaca Cevab olarak diyeceğim ki, alman u- Tusu hiç bir zaman bu kadar birlesik ol mamıştır ve ona karşı açılacak her harb ulusal olmaktan kurtulamıyacaktır. Hiç şüphesizki, harb, uzamakla devrimci ©- labilir. Fakat rarbtan sosyalist bir dev- rim kadar façist bir devrim de doğabi- lir, Ve daha ileri giderek diyeceğim ki barışla, sonucu harb olacak bir sosyalist devrimi arasında seçmek gerekse gens barışı tercih ederim. Mond mecmuasına gönderdiği bir mektubta Romen Rolan yazıyor: “Harb, onun etrafında bütün ulusu yabancıya karşt toplamakla, ancak Hitler diktatör- lüğünün işine yarıyabilir. Aynı zaman da Almanyayla harb eden devletlerde de ondan daha eyi olmayan diktatörlükler ortaya çıkarır ki, bu da ancak kargı tara- fın gizli emellerine uygun düşer. Hile- rizm için öldürücü olan savaş değil ba- rıştır.,, Ve bu düşünce mantığın ta ken- disidir. Fakat devrimci boş hayal bir ü- çüncü şekle de bürünebilir. En eyi dev- rimciler arasında harbın önüne geçile- Ankara Nebatat Enstitüsü Yurdumuz, birçok iklimler bitkile - rini içinde bulundurmak dolayısiyle pek zengindir. Fakat şimdiye kadar bu alanda esaslı bir araştırma yapılmamış- — tu 1870 de İsviçreli Boissier doğuda yaptığı ilmi seyahatte, Flora Orientalis adlı florada Türkiye, Balkan memleket- — beri, İran, Afganistan, şimali Hindistan Miısır, Arabistan ve yukarı Afrikadan bir haylı yerlerin çiçeklerini teşhis et- mişti; fakat nisbeten kısa bir zamanda we pek dağınık ve geniş yapılan bu araş- tırmalarda ülkemize aid izler pek azdır ; | — derin değildir. Memleketimizin ilmi ekonomik, önemi aşikâr olan filorasının eksikliğini gözönüne getiren tarım ba- kanlığımızın bundan iki sene evel An - kara nebatat enstitüsüne getirdiği pr fesör Bay Krause, yardımcıları ile ilk — defa olarak ciddi bir surette, Türkiye y lorasını pek kısa bir zamanda 5000 çe- şidden fazla bitkileri teşhis ve tasnif et / tirmiş. mükcaddit Herbiye mecmuala - — riyle modern ve o nisbette takdire de- ger bir biçinede enstitü müzesini ve la- * Stuvarlarımı süsletiniş ve ilmi araş- tırmalar için teme! olan materyeli te - — gmin etmiştir . y Enstitüde gördüğümüz bu zengin mebatat mecmuasiyle herşey tamam - lannuş olmuyor. Şüphesiz Ortaavrupa — we Âkdeniz taraflarının florasını bu- — Hhmduran bilhassa İstanbul, Bursa, İz- “ nit gibi taraf'arın dahi florasının teş- de profe - sülden bekleriz. Komşumuz Bulgarist- “tasan yakında çıkarftığı 1080 sayıfalık S ötı bile uşağı yukarı, 3000 mnevi çiçe- bis ve nevilerinin tayinini Yurdumuzun florası herkesten evel ziraatçiler, baytarlar, ormancılar ve muallimleri alâkalandırır; yetişen tıb- bi, faydalı ve zararlı bitkileri, orman ve çayırları tanımak çok önemlidir: Bun- ların yurdumuzda pek değişikli, kokulu ve renkli büyük ölçülerde olduğuna uzmanlarca kanaat getirilmiştir . Nebatat bilgisinde nevi ve fasilele « ri gösteden gistematik kısımı fiziyoloji ve morfolojinin temelidir, onun — için nebatat fiziyolojisinden ziyade neba- tat sistematiği ilmi araştırmalarda — ve ekonomik alanda rol yapar. Profesör Krause vakur ve ciddi du- ruşiyle, çalışma ve araştırmalarına de- vamla, nebatat enstitüsünde başkanlık etmekte, bir tarattan nebatat fiziyolo - jisi ve aynı zamanda sistematik dersle- rini vermekte, diğer taraftan dışardan gelen sorgulara uzman #ıfatiyle müsbet cevab vermekte ve bilhassa şimdi bile bir eşi başka yerde ve hattâ ufak bir modeli İstanbul üniversitesinde bile bulunamıyan zengin kolleksiyonu da « ha ziyade zenginleştirmeğe koyulmak- tadır. Bu meslekte kollaboratör - gençlere yardım etmeği vazife bilen, €i uzatan ve onları cesaretlendiren profesör ara sıra talebeler ile de yaptığı ilmi tetkik gezintileri ve Ankara florası adlı yaz- dığı kıymetli eseri ve şimdi de siste - matik nebatatına dair kaleme'aldığı ki- tâbı ile yurdumuzun bilgisine değerli faydalar vermektedir. Kendisini kutla. mak bir ödevdir. Tarım Mühendisi ŞERİF GÜVEN Z mezz ölduğu fikrinin yezleştiğini görü- rüz. Devrimciler, harba hazır olmamızı dilerler, çünkü devrim yurdunun tehdid edilmesi fikrine bile tahammül edemez- ter, Asıl bu hususta ayağımızı denk alma- lıyız, asıl burada ilk önce barışı isteme- liyiz. Genc bir devrimcinin barışçılıkla alay etmesini kabul ederim, fakat biz kırk yaşındayız ve yeter derecede kor- kunc hatıralarımız var. Bu genc kurbaa kendisine rağmen onu kurtarmayı dü- şünmekliğimize izin versin. Şuna işaret edeceğim ki, fransız hü- kümetinin ittifak yaptığı rus devleti, rus devrimi değildir. Hükümet, rus ardusiy- le ittifak yapıyor, yoksa sovyet devrimi ile değil. Diplomatların oyuncağı olma ya ve dostluklarımızı kendi hesablarına istismar etmelerine tahammül etmiyzli 1928 de Litvinof'la beraber kötüledi- ğimiz paktlar sistemi şimdi sovyet dip- lomasisi onu müdafaa ediyor diye bir- denbire bize daha sevimli görünmemeli- dir. Alman - fransız yakınlaşması sovyet devletini tehdid ettiği ölçüde bizim ho- şamuza gitmiyordu. Tıpkı böyle, fran- &z * sövyet yakınlaşması da Almanyay: tehdid ettiği ölçüde bizim hoşumuza git- memclidir. Paktlar ve silahlı — ittifaklar sistemi doğruca harba götürür. Ve bir £ - rus birleşmesinin A! ya karşı yapacağı harbım kornünit- me karşı harbi. © mak saflığında bulunmıyalım, Bu harb- tan devrim umanlar kadar kapitalizmitı kurtuluşunu bekliyenler vardır. Hele bizi sanki barışlı devrim olmaz muş gibi barış veya der fikrine doğ- emelerini kabul etmiyorum, Biz hem barış ve hem de devrim ix tiyoruz. Barış istemek, ber şeyden önce, bü kümetlerin bizde yaşatmak istedikleri boş hayallere kapılmamaktır. Kendinde bu boş hayalleri yenmek, silahsızlanmak demektir. Eğer biz tam manasiyle barış gı bir ua olsaydık, bize hükmedenler barış yapmak zorunda kalırlar, bu mem- leketi bir gün İngilterenin, bir gün Rus yanın, bir gün Almanyanın peşinde k>5 fakat şuuriyle ve devrimci ananesiyle kuvve turmazlır ve silahsız, mütevazı Fransayı yeniden dünyaya örneklik ede- tek ve Avrupa lederasyonunun bir nevi çekirdeği olacak bir memleket yaparlar- dı. Ve biz korkü devresinden çıkmıs o- larduk. Bir suikast hazırlığı mı ? Morning Post — gazetesinde okun- duğuna göre Marsilyada Bay Musolini ile Bay Laval'i öldürmek için Marsil- yada bir suikast hazırlığı yapılmış ol- duğu duyuğu Parise varmıştır. Alınan haberler bündan on on beş gün evel fransız emniyeti umumiye ida- resinin bu yolda bir rapor almış olda - ğunu göstermektedir. Bunun üzerine Stresa ve Cenevre- de gayet sıkı tedbirler alınmıştır. Bu - nunla beraber Marsilya'dan verilen ha - bulunmamakta ve bu işle ilgili adamlardan hiç birisi - nin adı bildirilmemektedir. Fransız Emniyeti Umumiye mü tü-ü B / Manyi bu münasebetle şunla rı söylemiştir: berlerde fazla taisilât “Fransız polisi böyle hadiselerde âdet olduğu veçhile Seresa konferansı dolayısiyle öteki memleketler polisle » riyle konuşmalar yapmıştır. İdaremize Bay Musolini'ye ve Bay Lavale suikast yapılacağı haberi gelin- ce gereken bütün tedbirler alınmış ve bu hususta italyan ve isviçre polisleri- nc de uyanık bulunmalerı için baberler gönderilmiştir.,, Ulusal Ekonomi ve *Millt İktısad ve Tasarruf Cemiyeti,, yarın üçüncü kurultaymı — yapacaktır. Genel merkez bunun için son 933-934 yılları çalışma raporiyle dördüncü ve be- şinci hesab devreleri muhasebe 936-937 büdcesini ve demirbaş hesablarını hazıre lamıştır. Raporun son yıl çalışmasına ayrılan kızmında, iki yıl önceki raporda “buh- ranın bütün ülkelere dokunan menliğ etgesini işaret ctmekle beraber Türkiye- miz için yeni bir açılış ve yükseliş dev- resinin başlangıcı olduğu,, iddiası hatır- latılmakta ve denilmektedir ki: “Aradan geçen bu iki yıl içinde Tür- kiyenin ekonomik örgüsündeki değişik- lik bu dilevimizi gerçekleştirmiştir. Bu'- ranı: ulusal ekonomimizin yüzünü değiş- tirecek bir wyasaya konu (mevzu) kı- lan yüksek ve ileri görüşlü, aynı zaman- da sarsılmaz irdeli hükümetimizin sana- yileşme sıyasasma verdiği bu yeni yön ve yeni hızdır ki; — “yerli malı kullan,, sembolini aktif bir telkin yapabilmiştir.,. “Yerli malı kullan,, nının aktif bir aa lam taşımasının gerekliğine ve bunun için de ulusal sanayilmizin gittikçe ar- tan ve çeşidlenen ürünlerini tanıtmak, sevdirmek ve onlara karşı yeni yeni h- tiyac istekleri uyandırmak için halk yı- ğınlarınm içine girmiş, kapsal bir pro- paganda sisteminin kendisini — gerekli kıldığına işaret edilmektedir. Artık bu propagandanın yerli malının sürümü ya- nında bir manivela ödevini yapacak ka- dar gelişmiş olduğu örnekler gösterile- rek anlatılmakta ve ulusal ekonomimi- zin bu yeni oluşuna kendisini uydurmak il kurumun maddiğ araclarının ve bilgi gücünün iği nisbetinde bu ye- ni çalışma alanında eyi ve Üstün — işler başarmaya çalışacağına işaret edilmek- tedir. SERGİEVİ: Kurumun iki yıl önceki kongresinde, stek halinde sunulan (Sergievi) fik. rinin Ankaranın en güzel yapıları yanın- da yer alacak kadar güzel bir izer oldu- u, bunun gerçekleşmesi için yardımla- rını esirgemiyen hükümetimize, beledi. yeye, sanayi kurumlarına teşekklir edil. mektedir. Kurumun canlılık ve yaşama — kâbili- yetinin en güzel bir kanıtı olan Sergi- evinin cumurluğun oa birinci yılında bic sanayi sergisinin açıldığı, Sıhhat bakan- liğı tarafından hazırlanmakta olan sağ- hk sergisinin bu yılın ilkteşrininde ve Tarım Bakanlığı - tarafından — hazırlan- makta olan Ekim sergisinin de illekğnun- da açılacağı kaydedilmektedir. Sergievi ile Ankaranın resim sergile- rine elverişli bir salon kazandığı, bura- da Halkevinin teşebbüsü ile Sovyet res- samları sergisi hazızlandığı ve Kayseri bez fabrikasının makinalarını teslim e- den (Türkestroy) kurumunun Sergievi ... 24 NİSAN 1935 ÇARSAMRI arttlırma kurumu me bir sesli sinema projeksiyon makina: sı 2rmağan ettiği, öğretici kültür Filme leri getirterek halkın ve geneliğin en bür yt dileklerinden birinin karşılanacağı | anlatılmakta ve Sergievindeki sgergi olk madığı zamanlarda da Ankara halkınm türlü ihtiyaclarını karşılayıcı bir şekle konulması düşünülmekte olduğu bildiril- mektedir. PROPAGANDA: Kurumun aylık dergisinin ara ver meden çıkmakta devam ettiği bundan büğ ka artırma ve yerli malı haftasında © * kulalarda oynanmak Üzere hazırlanan piyeslerin bir kitab halinde bastırıldı * G, ayrıca Eğge günü adiyle bir kitab bat tırılarak, yurdun bu verimli parçası * nn ekonomik ve soysal — bakunlardan yedi günü için hazırlanan propağanda lev « haları yurdun dört bucağına dağıtıldığı anlatılmaktadır. Raporda; kurumun 300 yıl içinde çıkardığı izerlere ayrılan kısmında tür- lü propaganda kâğıdlarından — yarın milyon gibi azımsanmıyacak kadar çok| aylık mecmuadan 190.000 gibi yurdun her tarafına dağıtılacak kadar dalgun sayılara rastlıyoruz. BİRİKTİRME İŞLERİ: Biriktirme hareketinin hiç durma « dan ve gün geçtikçe hızlanarak ilerle « diğine işaret edilmekte ve 929 da ancak 27 milyon olan biriktirme — hesabları * min 1934 yılı içinde 73 milyona yükselk i, bu yükselişin biriktirme terbiye « sinin halk arasında gittikçe yayıldığı « nn ve kökleştiğinin en sağlam ölçüsü olduğu ve hükümetin çıkardığı demir « yolu ödünç tahvillerinin halk biriktir « mesi için güvenli ve gelirli br yaptırma ve işletme alanı olduğu anlatılmakta « dır, Kurumun şubelerinin, amaçlara eriş- me yolunda var gücile çalıştıkları işa ret edilerek bu çalışmayı her yerde bü« ylk bir anlayışla koruyan büyüklerimi. ze teşekkür edilmektedir. Kurum — için Başbakanımız İsmet İnönü'nün söyle « diği değerli sözlere çalışma raporunda saygı ile yer veren kurum çalışmasını anlatan satırları şöyle bitirmektedir: “ Bu sözler kurumumuzun - tarihina altın harflerle yazılacak — değerdedir, Biz büyüklerimizin bu yüksek güven « lerine daima lâyık olmak isteğiyle Ata türkün yolunda ilerlemekte devam ade- ceğiz, , tanınmasına çalışıldığı, aıttırma xıx Raporun ikinci kısmı hesab işleri » ne ayrılmıştır. Burada 929 da 23878 li « ra olan genel gelirin 934 yılında 401.570 Hiraya çıktığı bildirilerek bu gelirin kaynakları ve buna karşılık harcanan yerler uzun boylu anlatılmaktadır. Çocuk terbiyesi Bütün dünya bu cümlenin içinde - dir. Cocuk terbiyesinin bütün mesuliye- tini, anne üstüne almıştır. Fakat bu terbiyenin iyi neticeler werebilmesi için, anne ile babanın aynı düşüncede olmaları ve çocuğa aynı yo- lu göstermeleri şarttır.. ğer çocuk, annesile babası arasım- da ufak bir fikir değişikliği hissederse « ki bunu pek çabuk fark eder - terbiye- nin bütün tesiri mahvolmuş demektir. Onun için, ana baba, çocukların ya- nında katiyen münakaşa etmemelidir. Baba, çocuğun terbiyesine ana kadar ehemmiyet vermiyorsa, ana hakika - ten acınacak mevkidedir. Fakat bundan dolayı ana, büyük vazifesini unutup, çocuklarının terbiyesinden vazgeçme - melidir., Eğer bunun aksi olursa, yani, çocu- ğun terbiyesine anne ebemmiyet ver- mez, kendi vazifesinin mesuliyetini kavrıyamazsa, o vakit, bütün aile yan - mış, çocuğun istikbali daha çekirdek halinde iken mahvolmuştur.. Çocuğun istikbalini emniyet altına alabilmek için, ânne, çocuğa — vereceği terbiyeyi, zamanın ve testadüfün eline bırakmamalıdır. Çocuğa verilecek terbiyenin ana çiz- gilerini, dikkati çekecek noktaları, da- ha evelden çizmek lâzımdır. Anne, gerek çocuklarına, ve gerek kendine karşı, ilk prensip olarak, insa- nın vicdanına kargı olan manevi mec » buriyet ve mancvi vazifelerini kabul etmesi İzâımdır.. Hattâ bu vazifeler, sıhhatten bile üs- tün tutulmalıdır. Meselâ, yakınlarımız- dan birisi bulaşık bir hastalığa tutulun- ca, vicdanımızın bire emrettiği vazife ona bakmaktır.. İkinci prensip: sıhhattir.. Sılhat, insanın vücudunun teşekkülüne, haya- tının saadetine yardım ettiği gibi, ha- yattaki vazifelerimizi de kolaylaştırır. İnsanlık kurumunun ve insanın iler leyiş ve tekâmülünde en büyük rolü oy- nıyan akıl meşguliyetleri ise, üçüncü derecede gelir.. Evet insanı insan ya. pacak olan ruhun ve vücudun esenliği, terbiyede ilk sıraları tutmalıdır. Vüçud, büyüdüğü müddetçe büyülk özenlere muhtaçtır.. Fakat tam büyüyge yüp olgunlaştıktan sonra istersek Ö « zenleri eksiltehiliriz. Fakat manevi şahsımız böyle değil- dir.. O, bütün hayat müddetince en in- ct kayıd ve özenlere lüyık ve muhtaçtır, Benal N. İŞTAK İamir Saylavı