3 Mart 1935 Tarihli Ulus Gazetesi Sayfa 5

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 A UN romanı 3 MART 1935 PAZAR ULUS SAYIFA 5 sema — ST semenm uddr E d - Y—Aurd Post AT A KELAEM OA HUA Motörsüz bir tayyare - Tütüncülerin toplantısı - ası Kamgarn fabrikasının yeri - İpekli kumaşlar için Bursa'da Halkevinde yağlı motörsüz bir tayyare kulübü kurulmuştur. İstan- hl%'da tayyare makinist meinebindc tah- Nlini bitirerek üç yıl Eskişehirde de Salışan Ali ismindeki bir genc tayyare Takinleti bu kulübün kurulmasında ön- Syak Olmuş ve yalnız başına bir motör- 'u_' tayyare yapmıştır. Bu tayyare; bu- İ'şllıe kadar yapılan bütün planörlerin hfç birine benzememekte ve başlıbaşına bir başkalık taşımaktadır. Tayyareyi yapan B. Âli Bursa'nın motörsüz tayyare kulübü Süzel hava cereyanları olan Uludağ'dan Sok istifade edecektir. Sporcu genclik bu iş de büyük bir yarın bağışla- Maktadır. *k3 Şehrimizdeki tütüncüler valimiz Bay Fazlı Gülec'in başkanlığında bir top- t yapmışlardır. Belediye başkaniy- tüccarların, tütüncülerin ve inhisar- tıiların bulunduğu bu toplantıda — yeni kanunun tatbikatında kullanılacak u- Suller konüşülmüş, zürra ve tüccar ara- Sında daha az muamele yapılması ve iş- lerin süratle görülmesi, tütün satışının Serbest bırakılması kararlaşmıştır. Şehrimizde bu yıl alman, amerikan Ve Avusturya şirketleri de tütün satın #lmaya başlamışlardır. Amerikan Geri Tabako şirketinin Türkiye mümessili şehrimize gelerek buradaki şubesine di- rektif yermiştir. gokok Kamkarn (yün iplik) fabrikasının kurulacağı yeri tesbit için Hereke fab- rikası müdürü B . Reşad'ın başkanlığın- da bir heyet şehrimize gelmiş ve fabri- kanın kurulacağı yerdeki su vaziyetini mütehassıs mühendis Bay Necib bir ra- porla Sümer Bank'a bildimiştir. İnşa- ata yakında başlanacaktır. eli Ticaret odamız; ipeklerin ve ipekli kumaşlarımızın - kalitesini teminde e- hemmiyetli bir rol oynuyacak olan kon- disiyon müessesesini — kurmaya karar vermiş ve bunun için İtalya'dan maki- nalarını ısmarlamıştır. Ticaret odasiyle bu işin bilgicleri kondisyon — yasasını da hazırlamışlardır. Makinalar geldik - ten sonra satılacak ipek balyasının muh- telif yerlerinden bu dairenin teknisiyen memuru birkaç tura alarak denyesini, rutubetini, metanetini, rengini ve ales- tikiyetini tayin edecek ve raporunu ya- zacaktır. Balya numaralanacak ve açı- lırsa belli olacak şekilde dört köşesini mühürlüyerek ve numarası rapora yazı- larak sahibine verilecektir. Artık mal sahibi bu ipek balyasını ambarına ko- yarak elindeki kondisyon raporu ile ma- lını satmaya koyulacaktır. Alacak ada- mın, şimdi olduğu gibi ipeği ve balya- yı görmesine lüzum kalmıyacaktır. O, elindeki rapor ibince bu ipeği sa- tın alacak ve isterse gene aynı raporla Karda kayabilmek için bugünkü ka- yağa benzer Lir şeyin tarihten önce kul- lanıldığı tesbit edilmiştir. Bunun bir ihtiyactan doğduğu şüphesizdir. Bunun ilk kullanııldığı yerin şimdilik İskan- dinavya clduğu san;İryor, K VAl Norveç'te bunun spor olarak yayıl- ması geçen yüzyılın 7 inci yıllarına doğ- rudür. Avrupa'da ise 90 nıncı yıllarda- dır. Kayak, büyük savaştan sonra pek çok yayılmış ve bugün artık (halk) sporu olmuştur. Kayak kayanın ilk ve başlıca gayesi, bence, insanı kış uykusundan kurtarıp tabiata yaklaştırmasında, tabiatin en güzellerinden biri olan kış manzarasını başkasına satacaktır. —Görülüyor ki: alınan ve satılan yalnız kondisyon Ta- porudur. Mal, en son müşteriye kadar ambardadır. Bugün bütün — dünyadaki ipek satışları kondisyon müesseseleri- nin raporları üzerine dönüyor ve bun- lar satılıyor. Gerek alan gerekse satan aldığı ve sattığı maldan emirni oluyorlar. Aldanmak ve aldatmak ihtimalleri or- tadan kalkıyor, her nedense şimdiye ka- dar geç kalınmış olmakla beraber tica- ret ahlakı, alışverişin emniyeti, kumaş- ların eyiliği gibi birçok bakımlardan ehemmiyetli faydaları olan bu müesse- senin önümüzdeki mahsul mevsimind evel kurulmasına intizar olunmaktadır. Bursada tayyare makinistft B. Alinin yaptığı mölörsüz fayyare. — Kayakçılık gösterebilmesinde ve temiz havasını al- dırabilmesindedir. Herhangi bir dağ- dan rüzgâr gibi ve hiç düşmeden süzü- le süzüle inmek ikinci bir gayesidir. Bu ikinci gayesi birincisini süsler. Kayak kaymak, aceminin sandığın- dan kolaydır. Kayak kaymak için bir yaş meselesi mevzuubahs değildir. Kü- çükten başlamış olmak, tabif, iyidir. Fa- kat her gün bununla uğraşan orta kabi- liyetli bir kimse 10 gün içinde bunu öğ- renebilir. Bundan maksadım çok zor ol- miyan sırtlardan inebilir, de- mekti. Her ne kadar birçok kimseler bunun için birçok talimleri tavsiye ediyorlar- sa da asıl iyi öğrenme kar üzerindedir ve hattâ muhtelif kar üzerinde talim ile olur. İnadet olmamak ve bunu bilen kimse- zevkle K £ nin gösterdiği bir hareketi hoca böyle dedi diye değil, bu hareketin fiziki ve mihaniki en doğru ve akla yakın oldu- ğuna kanaat getirerek yapmalı. Tam bir kaykaçı olmağa, sabır ve azim lâzımdır. Bundan başka dağları, karı kayakları benimsemek ve sevmek lâzımdır. Her- hangi bir cemiyette pohpohlanarak, “ben kayak sporu yapıyorum,, demek için kayak kaymak manasızdır, Talim için intihab edilmiş yamaçlar- dan muallimin göstereceği hareketleri yapınca artık bu işi öğrendim demek ikâfi değildir. Asıl öğrenmek, biz kayakçıları tabi- atin onsuz erişilemiyen güzelliklerine kavuşturan kayaklara hâkim olduktan, onu ayaklara takılmış yabancı bir tahta parçası olara kdeğil vücudun bir parça- sı olarak, ayaktaki âsabın kayak ucları- na kadar uzatılmış olduğunu hissettik- ten sonradır. Bunun için de her fırsattan istifade etmek, her dağdan kayarken öne çıkan bir dikçe meyil dururken en kolayın- dan inmeğe bakmamak lâzımdır. Gene tekrar edeceğim: Cesaret ve azim. Kor- ku izafidir. Size korkunc olan bir ha- reket başkasına gayet kolaydır. O hal- de siz neye yapmıyasınız?. Düşmeden kaymak kayak kaymayı öğrendim demeye kâfi — değildir. Her bir hareketi sağlı sollu yapmak lâzım- dır. Bir hareketi bilmemek ve becere- memek ayıp değildir. Düşününüz ki bir işin ustasr gökten zembille inmemiştir. Meğeğe Bu spor için lâzımı gelen eşyanın va- sıfları hakkında bir şey yazmıyorum. Uzun olacak. Yalnız şunu söyleyeyim ki kesenin elverdiği kadar en eyisini a. lımız. Ama “moda,, ca en iyisi — değil, Dağlara ve onların vaziyetlerine en uy- gunu ve eyisi. 1 — Ayakta durma: Kayaklar mümkün olduğu kadar yan- yana. Muvazi. Bir kayak biraz ilerde. Eller göğüs hizasında. Sopalar kayak- ların ayak bağlama yanında. Bütün vü- cud, topuklar kalkmadan, mümkün oldu. ğu kadar biraz ileri, Fakat kalçayı geri vererek değil. 2 — Yürümek: Daha doğrusu kayakları sürümektir. Düz yolda. Kayaklar gene muvazi ve iz mümkün olduğu kadar dar. biribirine Bu şekilde sürümek. Bir ayağı ileri sü- rtürken mümkün olduğu kadar ileri sür- iyilmeli. (Şekil 1). düşünülecek ilk meli, Daima önce Bütün hareketlerde nokta hareketin doğru, temiz ve şık ol- masına dikkat etmek lâzımdır. 3 — Düşmek: Düşmekten korkmayınız. olduğu kadar yan düşmeli. Kalkmak bu şekilde kolaydır. Kalkmak için ilk iş kayakları biribirine — muvazi ve dağın meyline amud bir vaziyete getirmektir. Mümkün Eğer tam bunun aksi bir vaziyette dü- şülmüş ise korkmamalı, bir taklak ata- rak istenilen vaziyete gelmeli. TÜRK ÇOCUKLARI TÜRK KUŞU'na Vç 'S'u Tefrika: 14 nü gözlerinde okumak kolaydır. Köpek, duy- gularını gizleyemez, karşısındakini aldata- bırakıp odanın bir köşesine çekilerek, acıklı acıklı ağlamağa başlarlar. lümün uzakta uçucu üye yazılınız defa köpeğe doğru kaldırdı. Ne istediğini o zaman sezdim ve üzerine eğilerek köpeğe San Michele'nin kitabı Yazan: Aksel MUNT Türkçeye yeviren: Nasuhi BAYDAR Markiz'in düşüncesi doğruya oldukça ya- kil:!ı' çünkü yavaş yavaş ünlü bir köpek he- rar ? olmağa başlıyordum. Ancak, daha son- aları, köpekleri seven müşterilerime göre Tişmiş olduğum “yüksek köpek hastalıkları Ütehassısı, mevkiini henüz elde edeme- Ştim. Kendim gibilerin hekimi olmak do- " Yısiyle ileri sürülen düşüncelerin biribirine ». Badığını bilirim ama köpek hekimi ola- ak !fazandığım üne, beni korkutabilecek gi- bu-gçz konmamış olduğunu açıkça söyliye - l!kınm' Mesleğimin bu şubesinde kıskanç- Uyandırmamış olduğumu, halbuki öteki :::eıe_rinde epeyce kıskançlığa rastlamış bu- be_d“gumu inkâra sapacak kadar kendimi Benmiş değilim, ,a"Eyı bir köpek hekimi olabilmek için on- tibi Sevmek gerektir, anlamak zaruri olduğu Silzg benzerlerimize karşı da öyledir; yal- ? Şu farkla ki bir köpeği anlamak bir adamı la yâ—maktan ve hele sevmekten çok daha ko- bir ;" Unutmayınız ki bir köpeğin zihniyei liş k_?Şkğ_smmkinden büsbütün ayrıdır. Po- &ö <Opeği dediğimiz foksterriye'nin canlı vez“nqe parlıyan ince zekâ, bir Senbernarın a?a bııı ŞPban köpeğinin durgun bakışların- Ka 8?Zdı_gımiz sakin babacanlıktan pek baş- bir dimağ faaliyetinin ifadesidir. Köpek tee 151 Masallara geçmiştir, fakat bunun de- lüre €ri vardır. Hattâ budala köpekler görü- 'Se de bu kendi cinsimizdekinden azdır. Va kısası, köpeği anlamak, ne düşündüğü - h maz, yalan söylüyemez, çünkü konuşamaz. Köpek bir velidir. Açık ve namuskâr mizac- lıdır. Köpek, sahibinin üstünlüğünü seve se- ve kabul eder, düşüncelerine göz kırpmadan boyun eğer; ancak, birçoklarının sandığı gi- bi kendini onun esiri yerine koymaz. Sahibi- ni kıralı, âdeta Tanrısı bilir; ancak Tanrısının - gerekiyorsa - sert, fakat âdil olmasını ister. O bilir ki Tanrısı düşüncelerini okür ve on - ları ondan gizlemeğe uğraşmak faydasızdır. Kendisi de tanrısının düşüncelerini anlaya- bilir mi? Elbet anlayabilir. $ “Society for Psychial Research,, istedi- ğini desin; ancak, insanlar arasında telepati henüz isbat edilememiş olduğu halde insan- la köpek arasında telepati, kaç kere isbat o - lunmuştur. Köpek, sahibinin düşündüklerini okur, türlü ruhi haletlerini anlar ve verdi- ği kararları da sezer. İnsiyakı ona özlenme- diğini anlatır. Sahibi çalışırken o sessizce ve saatlarca bir köşede oturur. Sahibi tasalı ve düşünceli olunca vaktin gelmiş olduğunu anlar, sürüne sürüne gidip başını dizlerine koyar. “Kaygılır olmak neye gerek! hepsi se- ni bıraktılarsa ne çıkar? Bütün dostlarının yerini tutmak ve bütün düşmanlarınla dö- ğgüşmek için ben burada değil miyim? Gel, gezmeğe gidelim ve bütün bunları unuta- Irm!,, Sahibi hasta iken köpeğin hallerini tet- kik etmek acayip ve heyecan verici bir şey- dir. Yanılmaz insiyakiyle duyan köpek, has- talıktan ve ölümden korkar. Yatağında yat- mağa yıllardanberi alışmış olduğu sahibi hastalanınca, artık İstiye İstiye orada kal- maz, Hattâ bu kuralın dışma gıkanlar - ki pek azdırlar - ölüm yaklaşmca, sahiblerini olmadığını bir köpeğin halinden farketmiş olduğumu hatırlarım. Köpek ölümden ne anlar? Bizim kadar, hattâ daha da çok an- lar. Bu satırları yazarken, Anakapri'de, ora- nın yabancısı olan ve yavaş yavaş veremden ölen bir kadını hatırlıyorum. Kadıncağız ö- lüme doğru öyle yavaş ilerliyordu ki, onu sık sık görmeğe giden birkaç komşu kadın nihayet usanarak kadıncağızı kendi haline bıraktılar. Onun biricik dostu bir fino köpe- giydi. Bu hayvancağız, söylediğim kurala uymuyarak, yatağın ayakucundaki yerinden bir yana kımıldamadı. Zaten burası, mutsuz kadının yaşayıp öldüğü sefil bodrumun 1s- lak döşemesinden başka yatılabilecek tek yerdi. Bir gün, oradan geçerken, Don Salva- tore'ye rastladım. Köydeki on iki papastan yalnız © hastalara ve yoksullara karşı bir az alâka gösteriyordu. Bana, kadıncağıza son dinf merasimi yapmak zamanı geldiğini sanıp sanmadığımı sordu. Hastanın hali, her zamanki gibi idi. Nabız da her günkünden fena değildi. Hattâ son günlerde kendinde daha çok eyilik duyuyordu. Don Salvatore “bu, ölümün yaklaştığına alâmettir,” dedi. Bu kadımın hayata böyle inanılmaz bir ısrar- la sarılmakta olmasına çok şaştım ve papa- sa da pekâlâ bir veya iki hafta yaşıyabilece- ğini söyledim. Biz odadan çıkarken köpek acıklı bir uluma ile yataktan atladı ve bir köşeye büzülerek acı acı inlemeğe- başladı. Hastanın görünüşünde hiç bir değişiklik yoktu, fakat nabzının duyulmıyacak kadar İ;aı:aş attığını hayretle gördüm. Konuşmak ı boşuna gayret etti, ne söylemek istedi- ğini anlayamadım. Yerinden fırlamış gözle- Tini yüzlime dikmişti, zayıf kolunu birkaç bakacağımı söylediğim vakit onun da beni anlamış olduğunu sanırım, Netekim, ferah- ladı, başını salladı, gözleri kapandı ve ölü- mün sükünu yüzüne yayıldı. Derin bir soluk aldı, dudaklarında birkaç damla kan belirdi. Ölmüştü. Bu kadının ölümünün âni sebebi- nin bir iç emorajisi olduğu muhakkaktı. Kö- pek, bunu benden önce nasıl anlıyabildi? Ak- şam üstü, sahibini Kampo Santo'ya götür mek için geldikleri zaman, tabutun arkasın- dan yalnız o gidiyordu. Ertesi gün, dostu olduğum ihtiyar mezarcı Pacciale' köpeğin hâlâ mezarın üstünde yatmakta olduğunu söyledi. O gün akşama kadar ve gece bar- daktan boşanırcasına yağmur yağmıştı, fa- kat sabahleyin köpek gene orada idi. Onu tatlılıkla San Michele'ye gelmeğe razı ede- bilmesi için akşama doğru Pacciale'yi bir ta&ı ma kayışiyle beraber mezarlığa gönderdim, Fakat köpek onu kızgım hırlamalarla hı—:z lamış ve yerinden kımıldamamıştı. Üçün gün mezarlığa kendim giderek epi eziyet çektikten sonra onu evime kadar arkamsıra getirebildim; zaten beni çok eyi tanıyordu. O zamanlar San Michele'de sekiz köpek vars dı ve onların, aralarına yeni gelen bu yaban- cıyı fena karşılamalarından çok korkuyors dum. Fakat anlaşılmaz bir şey neticesi ola- rak, Billy ilk görüşte onunla ahbab oldu ve bu sayede her şey yolunda gitti. Köpeğin — şaşkınlığı geçtikten az sonra ötekinin yanıns — dan ayrılmaz bir eşi oldu. Bütün köpekles — rim, San Michele'nin bahçesinde, kendi bah- çesinde imiş gibi hüküm süren maymunum Billy'den nefret ediyor ve çekiniyorlardı. (Sonu var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: