19 İLKKÂNUN 1934 ÇARŞAMB., ———————————T—T——” yapılmaktadır. Ancak bu tecrübelerin bepsi beklenen neticeyi vermemiştir. Bunda da Japonya mühim bir faktör idi, meselâ daha bu senenin başında Mısır havlu dokuma tezgâhları Japon- ya ithalat eşyasile bir ölüm dirim sa- girişmişlerdir. irin madencilik bakımmmdan da oldukça imkânların mevcud olduğu muhakkaktır. Diğer taraftan sakellari- dis nevinden olan pamuk zeriyatıkın az müsalt biyolojik inkişafı, Mosır öko. nomisinin inkişafından mesul olanlar için büyük endişeler uyandırmaktadır. vaşın M TÜRKİYE: Hakikaten plânlı bir - sanayileşme, Yakınşarkta yalnız Türkiyede — vardır. Aranda da plânlı sanayi tasavvurları varsa da bu tasavvurlar Türkiyede ol- duğu gibi enerjik ve değiştirici bir ka- rakteri haiz bulunmuyor. Türkiyenin senelik programını, umum? hatları (i barile okuyucularımıza malüm farz ederek burada yalnız. bir noktaya işa- ret edeceğiz: Bu makalenin ilk kısmın. da zikrettiğim veçbile her ne kadar ökonomik politika bakrmından vaki mecalsizlik ve hareketsizlik (inaktivi- 1te) osmanlı imparatorluğunun izmihlâ- linde mühim bir faktör olmuşsa da elimhuriyet hükümeti bu bakımdan ky- surlu ve mesul sayılamaz ve şimdi derdest bulunan beş senelik programın tatbik ve ikmalinden sonra Türkiyenin bütün şarki Akdeniz havzasında ve ©- nun hinterlandında snaf bir merkez o. larak mühim bir rol oynıyacağı şüphe- sizdir. Ereğlideki türk - kömürü meşe- lesi Suriyenin mahrukat ihtiyacı için birkaç aydanberi büyük bir rol oyna- masında ve Ege kömür piyasasında da türk kömürünün kendine yer tutmasın- da bu fikrimizin delil ve alâmetleri Bö- rünmektedir. Bu, tabildir ki henüz bir başlangıctır. Türk mensucatının, türk kâğıt mamulatının ve türk şekerinin Şarki Akdeniz havzası piyasasında ve enun arkasında bulunan piyasalarda bir rol oynaması için daha uzun müd- det beklenmiyecektir. Avrupa, Türki- yenin plânları —- ve tabir. caizse — bu plânların statik bakımından kıymetle- ri hakkında eyi malümata sabibtir. Fa- kat öyle görünüyor ki bu plânların vakti gelince acun ökonomi dinamiki bakımından ne büyük mana ve ehemmi. yetler iktisab edebileceği — Avrupata her vakit kâfi derecede düşünülüp he sab edilmiyor. Halbuki bu mana ve ehemmiyetin tahakkuku büyük bir ih- timal ile mutlak gibidir. İran hüküme- ti bazı sınaf plânları tatbik etmeğe mu-r vaffak olursa bu hal bilhassa türk sa. nayli ihracatı için hayli büyük bir kıye met ve ehemmiyet ifade eder; zira bu- rada matlub ve lazım olan şey halkın satınalma kabiliyetinin yükseltilmesi- dir; bu ise İranda da diğer sanayi plân- tarı ve bu plânların daha şimdiden dik. kate şayan bir süratle inkişaf ve tahak- kuku ile mutlaka elde edilecektir. Bütün bu izahatın manası şudur ki yakmsarkta smat inkişaf yolun”> pek çok hareketler göründüğünden bu barekete karşı koymamak bilakis ona yardım et mek Avrupa sanayiinin vazifesi olacak- Ulus'un Romanı: 4 — Memleket Postası ULUS Isparta - Aksu vadisi (Isparta Halkevinin köylerimizi, es- ki eserlerimizi araştırma yolundaki öz lü, programlı çalışmaları yedi aydan. beri sürüyor. Her köy, her yer çeşitli yönlerden taranıyor, bitiminde anıkla- man raporlar, Halkevine veriliyor. ÜN (*)ile de yayılıyor. Halkevi köy araş- tırma kurumunun son yolculuğuna ben de katılmıştım. Isparta'nın ye bütün Anadolunun en mühim, en güzel, en zengin yerlerinden olan (Aksu) vadi- sini bu yazımla yurttaşlarıma fanıtma- Bi bir iş bildim. Getecek bitigimde bu vadinin yanlarındaki dağ köylerini, Kapıkaya harabelerini yazacağım.) Ispartadan çıkan yolcu, bir saat do ğuya giderse, önünde geniş bir boğazın açıldığını görür (1) Burası “Isparta, nın doğu ve güneyini kaplıyan “Dav- ras,, la “Akdağ,, arasında, yeşil kıvrın- tılarla Akdenize ulaşan, başlanğıçta (Dere boğazı) hiraz ötede (Aksu -Kest. ros) adını alan sulak bir vadidir. Bunu besliyen ilk kaynaklar; bu iki ulu dağın güney yönünde sıralanan yeşil — tepe- lerden, Çınar ve meşe ağaçlarının kap- ladığı yamaç ve derelerin hemen her te- *$t altından çıkar, (2) çeşitli adlarla bu vadiye dökülürler. Yaratğan (tabiat) iki saat kuzeydeki düzlük köylerimiz- de (30) metre derinlikte bile esirgedi- Gini, buralara bolca vermiştir. w Dere boğası (Dere boğazı) na girerken, ilk kar- şılaşılan sengin bir (kümeç) vardır. Bu, Isparta ve çevresindeki yapı işlerin de köknel bir yeri olan köfkeliktir. Vadinin iki yanını üç kilometre urun- Tukta kaplar, bazı yerlerinde iki yüz metre yüksekliği bulur. İlk bakışta, yo- sunlu büyük kaya parçaları gibi görü- (*) Isparta Halkevi mecmuası tır. Bu Ülkelerin sanayilerini şüphesiz daha uzun müddet, yarı mamul ve ha- zır maddeler işliyen sanayi safha ve devresinde tutamk mümkün olur; an. €ak bunun için onların mevçudiyet hak- larmı tanıyıp tasdik etmek — İizımdır. Bu noktada Ayrupa için büyük bic şans gizlidir. Tefrilin: 38 Benim Günahım (MEA CULPA) Yazan: ANNIE VEVANTI — Sen manasız şeyler söylü « sen sayıklıyorsun, Ast - rid! sen bir rüya gördün, bir has- ta rüyası, Ve bu rüyı;l ğ:ıı;;-m sanıyorsun. a h Ğ'*Ğ'Lm 1.. Bir kasırga beyni- nin üstünden geçmiş ve seni alt- üst etmiştir. Beni anlıyormusun, Astrid? Ben buna inanıyorum, Ben.. Buna inanmak istiyorum. Söylediklerinin gerçek olduğuna dair bir tek kelime bile söyleme! unut!. unut bu feci rüyayıl.. ve bir daha aslâ söyleme! KX Rüya?.. keşki Elsy'nin hakkı olsa idi.. keşki hepsi bir rüya ol - müş olsa idi.. Keşki aklı onu al- datmış olsa idi.. $A aMlani Şla hacsnr gevleti, Italyanca aslından türkçeye çevireni NÜSHET HAŞİM SİNANOĞLU Acı dolu günlerle uykusuz gece - ler beynini gislendiriyor, her şeye karışık bir irreel manzara veriyor du, Gember elinden - kaçmış - bir Amazon gibi, düşüncelerinin onu Şuraya buraya sürükleyerek deli- cesine dört nala gittiğini duyu- yordu. Keşke gerçekten bir rüya, bir halüsinasyon olsa idi!.. Deliler de kendi deliliklerine inanırlar; halüsinasyona uğrıyan- lar, gördüklerini doğru sanırlar, Peki ama, o halde rüya ne za. man.. ne zamari başlamıştı? O köy... İnsarlığın kötülüğü - ne kurban olan © zavallı köyü de görmüştü.... Ya o bahce., hani kırmızı güllerin kara kadife- ye, beyaz güllerin de ağaçların koyu gölgesinde yanmış ışık kü- relernie benzediği bahce... Sonra, nür, İşte bunlar işlenmeğe çak elveriş- Ti yumuşak ve gittikçe dayanıklaşan (köfke) taşlarıdır. Becerikli bir İş ada- mı; teknik yöndemlerle, burada cağı ocakları, yıllarca işletir ve yur- dun yapı taşı bununu giderebilir. Bü - yük köfke parçalarında oda ve ahır ola- rak açılmış oyuklar, eskiden bu ocak - larda iş yapıldığını ve işçilerin burada yatıp kalktıklarını gösteriyor. Bunlar dan birisinin (resimde görüleceği gibi) kapısı düzğün, işlentilidir. (3) Oturü- Tacak yerleri, ateş yakılacak ocağı, eş - ya konacak oymaları vardır. Dere boğazında şose yoktur, Bun- dan en aşağı yüz elli yıl önce boğaza verilen değerin izleri hâlâ bellidir. Üç Bgözlü taştan bir kemer köprü vardır ki: © zamandan beri bir taşı bile yerin: den oynamamıştır. Seferberlikten evel bu boğazdan cenup kıyılarımıza doğru bir şose yapmak tazavvuru tamamlan- mamış, Tsparta çayına demirden, Dav- ras çayına da taştan bir köprü yapıla- bilmişti. Cümhuriyet devrinde yapılan bir yol düzeltmesi, Akdağın - gittikçe alçalan tepe ve yamaçlarından Yalak beline kadar uzanır, oradan Belönü, Bucakyönlerine gidilir. Köylülerin aç- tıkları izler ise güçlü su akışlarının daima yataklarını deniştirmelerinden kaybolurlar. Buradan yaya geçen bir lar (4) Arasıra, gık, pırnarlık, meşelik içinde sürülerini otlatan bir çobanın yanık kaval sesleri (5)... Aksuyun dağ- lara çarpan inilti ve bışırtıları... ve her adanda keklik sürülerinin ötüşme ve kaçışmaları işitilir, görülür. İki tarafta gam, meşe ağaçlarını, insan eli değme- den üreten (kolcu beleni, sağ aşık, sa- kar geriş, yalak beli, mersincik gediği ziftlik) tepelerinin ciğerleri yıkayan temiz havaşı insanda bu yolculuğun bitmemesi isteğini uyandırır, her taraf yeşil.... her taraf su..., ne temiz bir ha va varl.... yanyana iki büyük dağ silsi- lesinin bazan kavuşacak gibi yaklaşa- rak daraldığı yerde, başınızı kaldırır - sanız, dağların yeşil başlarını mavi bir tül gibi örten göğü ancak görebilirei- niz. İnsan, bu mavi bürümeüklü yeşil. Mğin koynundan ayrılmak istemez. O (Güneyce) güllü belen yolcu, büyük taşlarla basamaklar yapa- rak sıçrar ve dağ eteğindeki patikala- ra geçer, Darlaşıp genişliyen bu anığın ve bol sulu boğazda; Isparta'ya odun ve kö- mür taşıyan yakın dağ köylülerinden başka bir yolcuya raslanamaz. Yalnız Belönü âdi yolunun geçit vermediği karlı günlerde Antalya, Bucak yaya yolculariyle Burdur'un bir kısım köy- Küleri bu yolu gütmek bununda kalır- lar, Yeni açılmakta olan Isparta — Bel önü yolu bu bunu giderecektir. Fakat güney ve güney doğusuna doğru en kes tirim yol gene dere boğazından geçer, Davras köprüsünden sonra Kaşla köyüne giden yol solda çalılık ve taşlık bir yokuşa tırmanır. (Kısık) yolu ise vadinin göz aher yeşilliği içine da » üstünden, akşamım alacasında ma vimtırak bir renk alan çölün, ve kum tepeleri arasmda kayboları kervanın göründüğü yüksek mer- mer merdiven... O bütün bunları da görmüştü. Uşakların yanan bir alev üzerinde güzel kokulu bir iç- ki getirdikleri ve onun uyuduğu geniş moresk salon... Ah, işte.. iş- te rüyanın başladığı yer... Evet, kaçanların vücude getir dikleri kalabalığı, onların - inilti - lerini, çakılların Üzerinde sürü - nen adımlarını rüyasında gör- müştü. Boş evi, karanlık bahceyi.. ve sonra, sotira Saad Nasir'in ge- lişini rüyasında görmüştü. Ya yangın... Yangın... *»*»*.Daha sonraları, koşuşan, belki orayı da yakmak için villa- ya dolan ingilizlerin sesleri... © zaman bahceler boyunca, Saad'ın kollarında hemen hemen uçarcası- na, tarhları çiğniyerek, sel sula » rını geçerek, korkmuş çakalların sıçradıkları kamışlıklarda seke - rek delice kaçış... Evet, evet!. bü- tün bunlar bir rüya idi; deli bir Tüya. Nitekim o yıldızlar altında- ki duruş da rüya idi.. Beyaz ça - kadar ilik, o kadar durgün, © kadar iç alıcıdır. Isparta Darıviren çaylarının birleş- tiği (su çatı) (6) ya kadar dört saatin nasıl geçtiğine şeşarsınız. Aksu bura> da birar canlanır ve 1350 metre yük - seklikteki (Kapıkaya) nın batı ve gü- 1 dağın birden- bire çıplaklaşıp sarplaşarak 150 metre derinlik, (7) bir kilametre uzunluğa, beş metre genişlik verdiği yalçın, dar bir boğaz (Kısık) dan inliye inliye ge- ger. Oradan Başköy, Çukur... gibi çay- darla daha çok gürleşir, artık pamuk ovasını, sulayarak cenuba, Bizim Akde- nize ulaşır. Aksuyun, Kısıktan geçişi, ürperti- cici bir görünüştür. Gözleriniz, Kısı « ğın dar, derin geçidinde, sivri büyük İki ormanlı, Dereboğarzı köfkeliklerinde oyma oda.er SAYIFA 5 ————— ——— ——— | X ŞOVZİL"HI'I Temizer — Hudud ve Sahiller &ıhhar umum müdürü Dr. Osman İsmet, ve kardeşi Cerrahpaşa Hastahanesi kulak, boğaz ve burun mütehassısı Bay — Dr. Bahri İsmet, Demirel — Tebakha Halid ve biraderi Bay £ i Devlet Demiryolları hasılat dai: memurlarından Şevket, Emniyet me murlarından Sami, Ziraat Fakültesi ta- lebesinden Necmettin ( Yücer) soyadını e tamirci virlerinden Bay Emin Erim soyadını almıştır. Alpman — M. M. V. Levazım baş - kanı General Refet. Ataseren — Ankara erkek - Tisesi baş muavini Hüseyin Vicdani Arıcen — Adliye müsteşarı Tevfik Nazif, Bayan — İktımat Vekâleti memuru Cemal, Dinçer — Maliye bakanlığı gevirgenliğinde Memduh. Erdem — Himayel Etfal anakucağı müdürü Hikmet, Erdem — İş Bankası memurların: dan Vehbi. Rres — Gicik karyesinden Muhar- rem, Gökce — Ankara Erkek Lisesi mü- dürü Bay Necmettin Halil Güven — M. M. V. Fen sanat U, Mâ. binbaşı Bay Osman Nuri. Güngör — Yenişehir, Süleyman Bırrı Caddesi No. 10 Bayan Naciye ve Ttfet. Kaynak — Defterdarlık yoklama me muru Bay Mahmut, Kıpçak — Maarif V. Evrak müdürü Bay Fehmi. Kutay — 8. inci fırka levazım mü- dürü kaymakam Bay Ahmed, Lüy — Gümrük tarife şubesi mü- dürü Raif ve yeğeni 1-slah encümeni at Rausyon müdürü Bay Rıdvan ile kardeşleri ve amca ağulları. Özkan — Ankara vilayet nafıa mü« hendisi Bay Lütfi Fikret, ——— taşlardan sıçrıyarak kayan, koşan, su- yun çabuk akışına takılır. Şimdi, sizi de bir Ürperme kaplar, Gözlerinizi he- men ayırırsınız. Çok geçmeden ve çus kur beline kadar... yamaçlardan derele- re inen, derelerden tepelere tırmanan çamlığın göz alıcı yeşilliğinde sinirle- riniz dinlenir, çam kokularıyla cigern leriniz açılır, gönülleriniz. kanatlanır ve dersiniz ki: ne mutlul.. burada yas şıyanlara.... Bay Jevazım ulusal ... Dere boğazı'nın, wpartalılar ve büs tün gezginler için en güzel, en iç çeki- €i bir gezinti yeri olabileceğine işkili- miz yoktur. Bunda en değerli amacı- mız, gittikçe ılıklaşan bu vadideki çam, ormanlarını, nar ağaçlarını.. yabanf zeytinlik ve incirliklerini yöndemli bir çalışma alanı.. gür bir kazanç kay- nağı yapmak olmalıdır. Yol, şimendifer, insan topluluğu bu arıkız duran vadinin genlik ve ba- yındırlık kıldacı olabilirler. M. F. ——— ——— ——— —— —— —-. dırda.. homurdayan develerde.. Flütlerin âhengi ile bedevilerin takatsız düşmüş türküleri de.. * Kadının sevgisi, Kaid bahce- *“Terinde yetişen gümüş göz yaşı “dolu gül gibidir.., Bir rüya idi; — Rüzgâr kanadı, sen bir da- ha dönmemek üzere gidiyorsun; — diye içini çeken zayıf ses de bir rüya idi, Bir rüya... XXIV Kısa günler çabuk gecti, Ast- rid geçmişe de geleceğe de göz- lerini kapayarak ağır ağır engin- lere açılmaya haşlamıştı. Dua etmek, dua etmek.. - dize gelmek, elleri kavuşturmak ve tanrıya sığınmak lâzımdı. Faka ilâhi merhametten ne istemeli, hangi yardımı dilemeli idi?,. Tan- rıdan, Norman'ın onu affetmesini, kendisinin genç onun olmasını istemesinimi dilemeli idi?. Yok- &a Saad Nasir'e, çöl hayatına dön- meşine Norman'ın, kinsiz müsa » ade etmesini mi?.. Saad Nasir.... Çöl... O ateş hatıraların üstüne bir hafif örtünün şimdiden indi- ğini sanıyordu. Ebede kadar süremiyen hâd hastalık, sonsuzluğa kadar uzaya- mıyan sinir gerginliği, Astrid'ir ruhunda azar azar sönüyordu. Sakin hava içinde, gündelik ha- yatın abengi içinde, nöbetinin günden güne azaldığını, sayıkla- masının sakinleştiğini, ümidsiz iç acılarının yatıştığını duyuyor- du. Bazı kere, ona öyle geliyer - du ki, yesini hatırlamak için ça * * lam'ak lâzımdı; kâbusunu İçin- de hâlâ canlı duymak için ona sa- rılmak lâzımdı; ona öyle geliyor- du. O zaman kanında bir taşma ile Saad gözünün önüne ge- liyordu; 0 Saad ki kıpdmını bakliyordu, ona döneceğini vadet mişti. Onun nadir ve tatlr gülü - şünü, onun zayıf ve ağır sesini, kendi mistik şark geceleri gibi parıltılı ve koyu, hâkim güzelliği. ni hatırlıyordu. — Sonu var —