24 Aralık 1934 Tarihli Türk Dili Gazetesi Sayfa 3

24 Aralık 1934 tarihli Türk Dili Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DT RAYEK Ğ a GORÜŞLER: Din ve fen. Kamazan hakkında bir kaç söy -Paşa camiinde- ayak- kabla camiye girilir mi? - Mum ve - elektrik devri.- y 3 0,1350 — yıldanberi — bir elinde Muhammedin — Asası, diğer — elinde, — yaprakları kâh savrulan çöl kumları, kâh Asyanın sert, kurü Tüzgârı ve küh ta Bogaz- içinin ıdlık esintisi ile çev- rilen bir Kuran. — Uzün Y pranmış hırkasını yerlerde Sürüyerek, —beyaz, akpak, sakalını — kemikli parmak- larile tarıyarok — diyar diyar dolışıynı. 1350 yıl onu yıpratamadı... 1350 yıl, onu bir. an için olsun yolundan alıkoymadı. 1350 yıl, bu ihtiyar der- vişin Ssırtına bir kanbur bila yamıyamadı.. Ve 1350 yıla ©o hâkim oldu... Çünkü, milyonlarca insa - nin — hayatlarını — çalarak yaşıyor. bu derbeder der- Ve çünkü elinde Muham. medin — yaktığı moşale vi Kimbilir, bu meş'ele, belki 1350 yıl daha - sönmiye cek,. O, yaşıyacak, ölmiyecek . Elindeki — kitabın, ruh- larda yaktıdığı ateş, kül oluncaya kadar - bu ihtiyar derviş, yine bu günkü gibi dolaşacak: — Elinde Muham. medin — tutuşturduğu — meş. ale ve Kuran.. Sondelemeden, rındaki — duasını düşürme- den — dolaşarak: — Ruhlarda Muhammedin — tutuşturduğu ateş, kül oluncıya — kad- âr... dudakla- —2— Namazsız orüç, — ibadet- siz inanış gibidir. Ruma- zon, camide karşılanır, ca: mide konuk verir ve cam ide uğurlanır... 12 saatin açlığına cam- ide başlandığı ve camide bitim — verildiği gibi » Caddeler, her akşamki kalabalığı ve her akşam ışıkları ile, . Yatsı namazı okunmak üzore.. Paşa camjin ön ka- pisi tiklim tiklım .. Ayak kaplarını — çıkarıb eline alan içeri dalıyor... Yan taraftan kadınlar gi- riyor ,. Bizde, aynı ayakkaplarımızı ön sofa geçtik... Camide olurmak ta bir hüner..Diz çökünce diz ka- şekilde alarak ta Paktan aşağısı ve ayaklar Sizim sizim — sizliyor.. Aliş- mıyanlar - için bağdaş ku- rmakta o kadar imkânsız ki.. Otuz üç defa yatıb *kalk- Mmak eyi, hoş... Fakat diz üstü oturması olmasa... Müezzinin namaza davet #den sesi, tamamen dolmüş olan camii harekete getirdi ılll.lll! , Artık herkes, imamın sesinden akan,kayan Kur'an.n, onlaşılımıyan; fakat ruhları çeken ohengine kap- tırmıştı... ,Eminim ki, — düşüncelerin birleştiği. sevgilerin kay- haştığı ve şeytanın gireme- yer camidir... YAĞĞNR D koyduğum ı wakit sert, ve keskin bir çorap kokusu burnumu tı- kadı... Aman yarabbi, o ne koku!,. p SA | Meğer, ayakkapların bulu-| nduğu yerin ardına düşm | üştüm . Ayakkapların camiye git- mesi, ödenlü tuhaf ki... Mad- emki, camiye uyakkapla gi- rilmesi günahtır. Şu halde bunların caminin ta göbeğinde işi ne? Bu hale ne din Deder ve ne de ilim.. | — Kirli çorapla camiye gir- ilmez, bir!. Ayakkapları d şarda bıra. kılır, ikil . Kirli çorabın bastığı yere, yarın yöz — sürülüyor... Ha. stalık, dediğin bundan çıkar. Cami ve halkın sıhhati ile alâkadar olanların nazarı di- | kkatini celbederiz... | aa Mumla elektriğin yanya- na bulunduğu yer: Cami...Es ki jile yeni dizdize, göz gö- | ze.. Geri ile ilerinin bir ara- da bulunduğu yer . Fennin,kamaştırıcı ışığının | camiye girmesine karşı ko yanların, bugün içleri gü- lüyor; — Ruhlardaki kasvet, ışıklanan camilerin loşluğu ile beraber kayboldu... müsaade Fen artık, dünya ile alâkası olmıyan yerleri bile ışığı ile gündüze — çevir- miştir. Elektrik, asrımızın gözü ve koludur. Oasuz medeni. yet kör ve gakat kalır.. Ve o, bin üç yüz bukadar yıldır, resmin, ilerinin, olgu. nun, başını uzatarak bıfn- madığı bir yere, bir hamlede girdi, Fen, asrımızın peygâmbe- ridir. Ona inanmalıyız! .. Çünkü, bize hakiki ışığı o verdi. Mehmed Tuğrul eöaee e— İngiliz h va yolları Avam kamarasında — Bay Sasaoon, Britanya impara- torluğu içinde hava nak- | | | | ı' liyatının genişletilmesi için bütün alâkadar hükümetlerin el birliğile çalışmaları lâzım geldiğini söylemiş ve demiş- tir ki: — Projede başlıca üç no- kta — vardır: 1 — İmparatorluğun bir- çok — kısımları — arasındaki tarifeleri — hükümleştirmek. 2 — Selerleri esaslı ol- |arak artırmak 3 — Birinci sınıf posta ve irsalâtını - İmparatorluk | | içinde heb tayaro ıle gönd- ermek, Projeye göre hava po Londradan Hindistana Doğu Afrikasına iki buçak, ve Avusturalyaya da yedi günde gidecektir. Haftada Hindistana — beş, Singapur ve doğu Afrikas- | ma üç ve cenub Afrikasile | Avusturalyaya iki posta y - pılacaktır. Sefarler — geceli | ve gündı'nliı olacaktır. Böyle geniş bir iş içinza- ruri olan alanlar.n ve fılola- rın yapılması — iki seneye kadar projenin tatbik edilm- | rla Singapura dört, Kapa dört | 'esi için alâkadar hükümetle- | ği tasarladığına dair duyum | asılsı: a x TÜRKDILI soyadı Alanlar.. Fehmi KURAL — Altın - ova bahiyesi çevirgeni. Vahide ERKİŞ — Altınova tahrirat kâtibi. Cavit ŞECİN — Altınova nüfus memuru. Mehmet ERDEM — Al- titova belediye reisi. İbrahim KONUR — Al- tınova belediye kâtibi. Hayri BETUR — Ayva- lhık belediye ayar memuüruü, Elmas AKINCI — Ayva. | lık Küçükköy muhtarı, Haşim MARMARA — Ayvalık Küçükköy heyet o- dacısı, Emin GİRAY — Polis memuru. Macid ERDOGAN — Devlet Demiryolları Bal kesir beşinci divizyon mühendisi İzzet TACIN — Askeri adli hâkim, Şevket ŞENDİL — Süvari binbaşı. Şevket ŞENLİK — Erkân- harb binbaşı. Dilâver UYSAL — Aske- ri adli hâkim, Ömer KURT — Çağış na- yhiyesinin Paşa köy muhtarı. Zihni TOKER — K mu- hasebecisi. İbrahim AKINER — K. muhasebe başkâtibi (kardeş- leri Bandırma maliye muha- sebe kâtibi Hüseyin ve Ba- hkesirde berber Ali de AKIN ER soy adını almışlardır.) Hazım YÜCETÜRK — Mütekaidini askeriyeden (oğ- lu K. vezanedüri Tevhid de YÜCETÜRK soy adını a mıştır ) Necati İLGÜN— K. muha. sebe muamele memurü (kar deöşleri İzmirde idhalât güm. | rüğü muhasebe kâtibi Ahmet Feridun ve İzmirde terzi Ni. hadda İLGÜN soy adını almışlardır. Sadettin BAYKAL — K. | muhasebe kâtibi (kardeşi Ba- | yındırlık bakanlığında kâtip Celâl da BAYKAL soy adını almıştır.) Sabri SARĞIN — K. leva- zımında hesap memürü (kar- deşleri Balıkesirde makineci Cemalettin — ve Mustafa da SARĞIN soy adını almışlar. dır.) Mazhar DUYSAL — K. lavazımında muamele memu- ru (kardeşi İstanbulda Şemsi DUYSAL). Necmi GÜLEN — K.le- vazımında müamele memuru (babası Şükrü ve kardeşleri Şaref, — Alâettin, Bedriddin GÜLEN soy adını almışlar- dir, Mahmut SARAL —. Bele- diye sıihhat memuru. Mehmet CAN — Najbli köyü eski ihtiyar hayeti a. zasından. Arif DEMİR — Naibli kö- yü eski muhtarı Mustalfa ÖZBEK — Nü fus müdürlüğü evrak me- muru, —— —0 b Asılsız bir duyum Paris, 22 (A A ) — Dış iş- leri bakanlığı bildirmişti: Fransız hükümetinin Va- şington anlaşmasını bozma- N K e Gazeteciler Kralı. Kearstın - sarayını |ııî_ıîîiyı;finvlıiîılrı'ıııı bir yıl lözlm. Kearst misalirlerini nasıl kabul eder?. Bir Amerikan gazetesinde okuduk: Amerikanın gazete kralı Randolf Kearst — dünyanın en cümert — adamlarından biridir. İnsan Holivuda kad- ar vardıktan sonra onu gö rmek isterse Kaliforniyanın Sen * Simondaki — çifiliğine doğru — çağrılır, Burasının adı çiftliklir, amma ona müze demek daha doğru olur. Onu gözlerile görmiyen söylen- en sözlere inanmak istem- ez, Gazeteciler krah, değerli misafirlerini bir tayare gön- derib aldırır. Bön tayare ile uçmaktansa trenle koşm- ayı terojh ettim. İstasiyonda üç — otomobil — ile — kar- | şilaştım. Biri beni taşıyacak | biri oşyamı götürecek, biri de beni karşılamağa gelenl- erle dolacaktı. Epeyee bir yol aldıktan sonra «Hearst çiftçiliğin ad. imı taşıyan bir Tevha ile ka- rşılaştık. Ta uzakta bir duğ tepesinde parıj parıl ışıklar yanıyordu. Gazete — kralının konağı, — sarayı, hayvanlar bahçesi, şatosu, herşeysi bu rada idi Fakat bur T- madan evel tel — örgülü üç hattı geçmek - Tâzımdı. Her- hal öteki hattan birkaç mil uzaktadır.. Her hattın kend. ine mahsus bir kapısı var ve | bu kapıların her biri elekt- rikle işliyor. — Otomobil bu kapıya vardı mı kapı kend: iliğinden açılıyor ve otomobil geçtikten sonra tekrar kap- anıyor. Sağa sola baktınız mı nel- er görmezsiniz? — Ayılar, ay- gırlar, develer, kan- | güurular, Tâmalar, | zebralar ve — bunlara be- | nzer çeşid çeşid tuhaf bayvanlar. Asıl vahşi ha- yvanlar tepede ve demir kafesler — içindedirler. Fakat buradaki aslanlar cambazh- anelerdeki — dolaşan, — bitik, ölgün aslanlara benzemiyor | bir | üdeti, misafirlerini Ben bü hayvanları er- tesi sabah — gördüm. Gaz. eteciler — kralının sarayına gecenin geç bir vaktinde vardığım halde tayare kar- argâhinın işıkları yanıyo- rdu. — Bu ışıklar — hem burasını — donatıyor, hem de gelen — giden tayarelerin | rahatça konmalarına yord im ediyordu. Etrafta — kimseler görü- nmemekte — idi. İtalyanın Tönesans — devri — tarzında döşenen bir “daireye götürüldüm. Dikkat ettim. Kardinal Rişelyonun yatak odasına benziyen odada idim, Boni buracıkta bıraktılar ve gittiler. Ben de yattım, dinlendim! Gün doğarken — uyandım, Hava — güzel ve — ilikti. Son teşrin çiçekleri etrafa tatlı kokular dağıtıyordu. Ortada gene bit kimseler yoktu. Bahçeye çıkıb * bir bahçıvan buldum ve kendisine sord- .| um: — Şatoya neraden gidir?li Cevab verdi: — Bilmemi. . — Yemek nerede yenir? — Bilmem!... ne yapayım? | ü | nuşmakmış. xgi Bahçıvan etrafına bakındı soönra: — Şurada bir traça, var oraya gidin de sorun. Gittim, Binanın tam ceb- hesine vardım, Kuleler hep Fransız vari idi. Ve onun için bina biraz da — ga- zinoya — benziyordu. Halis mermerden olan yüz mü- kemmel bir surette işlen mişti. Buranın o kadar heybetli bir demir kapısı vardı ki doğduğu yeri bir türlü tayin edemedim. Ka. piyı yokladım, — kapalı — idi. Zil düğmesini aradım yok- tü Binanın etrafımı dolaşarak bir kimseyi bulmak gerekti. Löne dolaşa açık bir kapı buldum içeri — girer girmez yemek — odasına ku- vuüştüm, Burası elli motro ve Vidi, Ortasında iki büyük masa dürüyor ve masaların üzerinde belki yüz çeşid kahvaltı bulunuyordu. Masa başında — iki adam yiyib içmekte idiler. Biri de bana bakınadı. Çok geçmed- en bir alay genç, güzel, sa- rışın pijamalı kızla, bir alay genç erkek göründü. Odanın duvarları heb — nakışlı idi. Örtüler, perdeler, pek muh- teşemdi. Hatırımda kaldığına göre Hoarts, burasım döşemek iç jin Avrapadan üç gemi dolu- su eşya getirtmiş. Bu öşyu- nin bir kısmı — henüz yerli yerine konmamış — bulunu- yor. Girib dolaşmağa başladım. Sarayın — içinde mükemmel yüzme — havuzu — vardı. Havuzun kenarları altın mozayiklarla işlenmişti Hortorafta heykelejkler duru yordu. Ben sağa sola buk- madan havuzun içine atıldım. Güzelce yüzdüm. Ancak öğle vaktinde ye- mek odasına — jadim ve ev sahibini orada buldum. Önun burada kabul etmek ve onlarla ko- Yalnız Hoarst, yemek sırasında siyasadan, mali işlerden veya her han- mübim * şeylerden bahsetmez, hafif musahabel- erden hoşlanır. Ondan sonra kendi işile gücile meşgul olur, geceleri sabahlara kad- ar moşgül olur. Radyosu ile dünyada olan biton her şeyden haber alır, ona göre — talimat — verir, Arada bir de sarayının için- deki sinomayı görmeğe iner, Fakat bu sinemanın koltuk- ları insonı — uyuşturacak der- ecede rahattır. Hearst, oturduğu tepeden 300 bin dönümlük - toprağa hükmediyor. Fakat Hearst sarayını — gezmek için hiç olmazsa bir sene lâzım. Çün- kü on büyük — rossamların en güzel eserleri bu sarayın duvarlarını süslüyor. Buranın ihtişamı göz alı- cıdır ve — bütün dünyanın sanat defineleri yığın yığın buradadır. Bu itibarla Hea- retin malikânelerini bir im- paratorluk saymak mübalü- ğa olmaz,» Ramazanda Oruç nasıl Açılır? Ramazan geldimi sofra. lar donanır. Bezenir. He - men hemen yemeklerin baz. iları muayyendir Meselâ — Çorbasız bir iftihar — sofrası olmaz. Or- uç açmak şeklinde — türlü itikatlarımız vardır. Zeytinle —oruç açmanın çok sevabı varmış. Kimi de- hurma ile oruç açmayı daha sevab addeder, — Hulâsa ramazan sofraları herkesin kesesi ile kıyas edilir. Or- üetan — sönra oruçlular bütün gün geçen — açlı. ğin acısını çıkarmıya çalış- ırlar. — Herşeyden — yemek isterler. Sahur yemekleride muayyen gibidir. Pilâv ve hoşaf pila- vsız hoşafaız sohur. olmaz. Oruç tutanlar — sabahları erken kalkmazlar. Yeni oruc tutan çocukları - anne- leri babaları hulâsa bütün ev halkı arkasında dolaştırır. Gezdirir. Bu da momloketinize bir nevi âd- et şekline girmiştir. Ramazanda — yapılan bir çok âdetler meyanında ev- velce — bahsettiğim — gibi toplantılarda ün almıştır.. Bu toplantılar da konuşulan her mevzu Tramazana ait- tir. Artık ramazan hakk. ında birçok fıkralar - söy- lenir, — zikredilir. Meselü bunlardan — hatırımda olan birisi. Halkımız ramazanla bayramı — bir — şahis ha - line kor. Ramazanın” son günü: — Artık ramazan baba heybesini doldurdu — yarın yoluna koyulur. — Çok oruc tutan — olursa — mü - barek ramazan — memnün olur. — Olmazsa — mahsun olur diya söylerler. Bazılarıda ramazanla bay- ramı — konuştururlar. Bayram dermişki: Ramazan geldi elinden Tüttü ince - belihden Yakaladı boğazlamaya Baytamı aldı elinden Ramazan da buna muka- bil olarak şu cevabi. ver- irmiş: Bayram bayılmazmıydın Sen kadar kayıtmaz müydim Ne Kadar ae biraksam Akşam doyarmaz mıydım.. Hatan oğlu Hakkı. Suha — >edraeane e — talya Mdalarda tahşıdat yapmıyormuş Roma, 22(A.A.) — Stefani Ajansı bildiyor: ' On iki adada İtalyan kara deniz ve güçlerinin birikti- rildiğine dair yabancı gaze- telerin verdikleri duyum do- ğru değildir. Romanya dahili istikraz aktediyor. Bükreş, 23 (A A.) — Müli. ye Bakanı 3 milyar 300 mi. İyon beylik dahili istikrazın kapapandığını — bildirmiştir. Bunun iki milyarı ordu ihti- | yaçlarına sarfedilecektir. , ğ a İ | a a ü ! _l

Bu sayıdan diğer sayfalar: