SAYFA: 8 ÇÖTTEREN KUN MMRA MK UKD NN ENEN NNN GNENUNNENSEREE NNN | Yqzı Müsabakamız. Çektiğim Istırap.. — « Düşünmeden verilen karar çok defalar kapanmaz bir yara ile neticelenir ve insana | ıstırap çektirir..» Dağın sarp yamaçları yi- ne beyazlara büründü. Bü rünmez olsaydı!. Bir şairi- mizin şu buluşu ne güzel: Kışın — etrafimızı karları bir kefene benzeti- yor. No korkunç, ne tiksin- dirici bir kelime... nun yerine güzel, sevimli bir. kelime bulamaz mıydı? | Ey merhametsiz kış!. Sen de biraz gecikmez miydin? Dağın sarp yamaçlarının beyazlara büründüğü erkenden kalkmıştım. Bil mem, yaşım op beş var mıy- dı? Mektebe gidiyordum. Fakat okuma zevkini zerre kadar tatmış değildim. Kış mevsiminde bütün çocuklarda olduğu gibi, bende de kızak kaymak, heveslerimin en üs. tünüydü. Keşki üstün olma- | saydı! Keşki ogün: aGitme yavrum, gel! oduna gidelim evimizde yakacak bir çöpü- müz bile yok» diyen ba mı dinlemiş olsaydım. Hayır dinlemedim — Kızağımı sırtı- man alarak evden hızla çık- tım, — Yakınımızda — bulunan teyzezadem Alikoça gittim Yarım saattenberi kayaca- ğimız ormana giden dere yo- lundan yürüyor, sık çamlar- ın altından sessiz geçiyor- duk. Uzaklardan ağaç devire- n oduncuların balta sesleri kulaklarımızda — uğulduyor, dere sırtlarına çarparak de- riv, nihayetsiz akisler yapı yordu. Az sonra da bir döneme- çteydik ki, yolun ta yanıba- şında korkunç bir de uçurum bulunuyordu. Kenarından ko- rka korka geçerken yakın- lardan gelen — Haber ve işaret için kullanılan — «lle... ho!... He..... hol!,...» sesleri- ni işidiyorduk. Biraz daha yol almıştık ki yukarı gitmekte bulunan üç dört kişiyi gör- dük. Yanlarına yaklaştığı- mız zaman tüylerim diken diken olmuştu. Yerimde du- ramıyorum. Çünkü bunların içinde iğ. rendiğim bir Bulgar düş- manı bulunuyordu. Titiryor- dum, üzerine atılıp boğmak için beni anlaşılmaz bir kuv- vet ona doğru sürüklüyordu. Bu sebepsiz olabir. miydi?.. Çektiğim eziyetler, yediğim dayaklar, mazideki acı ha. tıralar sırasile kaydedilmiş- ti. Kafamda ayrı ayır yer. ler yapmış, bu kin dolu 0- kaplıyan | Şair, bu- | | am alacaktım. gün | daları tekrar — hatırladım. Nasıl dayanmış sasimi çıkar- mamıştım?. Rağa giderken önüme çıkıp kalıplı fesimi yırtan, eşeğimize su verirken onu elimden alıp koşturan şimdi duruyordu. Hele — güzel bir kurban bayramı günü ya kama öy yıldız madalyasıni takmış, kollarımı kabartarak geziyordum. — Bunu rünce Üzerime — atıldı. Onunla — birlikte — yakamı da söktü — Ayakları altına alarak ezdi. Bir de, beni ya- nındakilere yüzümü gözümü çörütünciye kadar döğdür- saatlerce karşımda gö - dü Şimdi bu alçaklığa nasıl dayanmışım diye şaşıyorum. «Sana milyonlarca yazıklar olsun! Neye sustun? Neye haykırmadın? Neye ay yıl- dızını gözünün önünde çiğ- nettin? Yoksa Türk mü deği Isin? Sende bayrak sevgisi denen şey yok mu?» diyor- duüm, Bu çocuk artık elim- den kurtulamazdı, Meseleyi A'i koça anlatmıştım. Kar bâlâ yağıyor, vokit vakit te poy- raz bütün sertliğile esiyor- du. Bu »ssız ormanda ondan başka Bulgar yoktu. Olmuş olsaydı tehlike de vardı. Be- | nim bu çocuğa - olan kinim artık son noktasını aşmış, İş- ürete, fırsata - bakıyor gibi; onu ya kurşunla ölmüş, ya boğulmuş, ya — parçalanmış yahut ta bir ipte asılmış gör- mek benim için ne güzel ve heyecanlı olacaktı. Fakat bu- | nları bu yerde yapamazdım. Nihayet şu plânı kurdum: Ivan, o hajn bakışlı komita çocuğu yukarıdan aşağı sa- lınmağa giderken, arkadaşla. rım da arkasından yavaş ya- yaş yürüyecekler ve onu en geriye bırakacaklardı. Ben ise bulunduğum yerde kalacak| arkadaşlarım geçtikten son- ra yolun istikametini uçu- ruma giden tarafa çevirece- tim, # Uçurumun ta dibindeyim Hissiz, heyecansız, her şey- den bıkmış ne - soğuğun ne de sert rüzgârın işliyemiye ceği bir vaziyotte dik, asa- bi duürüyor, bir yola bir de uçurumun sivri koskin taş- larına bakıyor bekliyordum. Nihayet arkadaşlarım arka arkaya güçük — fasılalorla geçtiler. En son gelen Ali koç oldu. Ve bir — yıldırım hizi ile önümden geçti. Artık, — yalnız o kal. mıştı. Kalbim okadar hızla çarpıyordu ki, vazifemi ya pamıyacağım zannediyordum. Fakat — kendimi — çabucak toplıyarak, yola derhal isti. kametini verdim. Düşmanı- min uçurumunun vahşi taş larına — nasıl çarpıp — pa- rçalanacağını görmek benim için ne doyulmaz bir zevk olacaktı. Bir çalının dibine çöktüm. Az sonra beklediğ. im geliyordu. Lâkin pek te İvana benzemiyordu. Fakat | böyle bir zamanda ondan başka kim olabilirdi. işte bundan cesaret alarak yakl. aşmasını bekledim. Yukarı mahalleden de buraya inen | kestirme yol vardı. Ne yaz. ik ki bu benim aklıma bile gelmemişti. Kızaklının yüzü. nü gördüğüm zaman'gözle- rime inanamadım, çıldır- acaktım. Bu gelen kardeşimdi. Durması için se- simin var kuvyetile bir deli gibi bağırdım, bağırdım.. Kızağı okadar - süratlenmişti ki durduramadı. Önüne atılıp yolunu kesmekten — başka çare kalmamıştı. — Bunu da intikamı- | | ziyade kayarak | yaptam. Netalisiz, ne talisi- TURKDİLİ Deniz Silâhları azaltılacakmı? Londrada neler görüşülüyor? ingiltere hükümeti ne va- | ziylt alacak? Deniz - silâhlarının azaltıl- ması bakkında — Londrada | başlıyan görüşmeler devam ediyor. Jâponlar tarafından teblig edilen umumi malümat otra. rafında Amerikan mehafilin- de yapılan tefsirat oldukça bedbin ve gayri müsajt şe- kildedir. Bu n.&hafilde sade- ce teknik noktai nazardan da hiç hafif gemilerin ağır to- najlı gemilerle tayare taşı- yan gemilerin zararına olu- rak çoğaltılması — doğrudan doğruyaJaponların Asya sa. | hilleri ve Okyanus denizinde | tefevvukunu intaç edeceği gizlenmemekte ve Japon me- talibatı kabul edildiği takdi- rde Vaş'ngton muahedesini imza etmiş olan — diğer iki devletinde Anglo - Sakson devletlerile müsavat — talep etmeleri için mümasil delil- leri ilerisürmelerine hiç bir mani kalmıyacağı ilâve edi- mektedir. İngiliz, Japon tas- avvurları ve Amerikan ak- sülâmelleri hakkında daha tafsilâta — intizaren ihtiyatlı davranmaktadırlar. Fakat — İngilterenin resmi vaziyeti her halde taayyün etmemiştir. zim ki yetiştirememiştim Uçurumun son — noktasına kadar sözlerini işitebildim. Zavallı masum kardeşim! Demek ki baba sözü dinle- miyeni, aramağa çıkmış, fa- kat, heyhatl. Düşüncesiz ağabeyisinin intikam almak istiyen — hevesine - kurban olarak gitmişti. Şimdi ben onun parçalan- miış cesedine, yarına ucun. dan bakıyor, kafamı döğe- rek hıçkırıklarla — ağlıyor. ketil benim diyordum. Ken- di elimle öldürdüğüm bet. baht kardeşimin sesini hâlâ duyuyor gibi idim: «Katil düşüncesiz ağabey! Bana neye kıydın. Bu jnti- kamı böyle tenha yerde de- ğil, bayrağımız çiğnenirken almalıydın!» Hakikatte söy- lenmiyon fakat çok doğru olan bu söz bana pek acı geldi. Daimi göz yaşlarımı akıtarak kardeşimi öldürdü ğümün acısını çekmeden ya- şıyamaz lım. Evet ben de vah $i — uçuruma, kardeşimi yiyen uçuruma gitmek istiy- ordum. İstiyordum ki o keskin dişli kanlı taşlar, — biricik kürdeşimi parçalıyan, doy- mak bilmez — merhametsiz taşlar, benim de düşüncesiz ana baha sözü dinlemez, boş kafamı "parçalasın. Fakat bundan evel İvanın parçalanışındaki korkunç güzelliği görmek istiyordum İşte bunun için uçurumun ucu tehlikeli yerinde, kanlı kafeslerin “üzerine yığılmış hıçkırıklarla ağlıyor, asabi Yedimizden — yetmişimize kadar erkek dişi (Akalanda) toplandık. Başımızın üstün- de dalgalanan altı oklu bay- rağımızın önünde ve gölge- sinde ant içtik. İşimizin dün- ya boranasına ulaşıp geçmek olduğunu andık. Bu iş sa. vaşını başarmak - cebimizde, çekmecemizde, yurdun üs- tünde ve altındakilerin de- gil, doğrudan doğruya ken- di kafa ve bileğimizin bitmez tükenmez define olup yetip artacağına kandık. Çizdi- ğgimiz ( iş çalışma okusu ) dışında hiç birimiz kalmak. sızın inandık. İş gömlekle- rimizi giyerek işe başladık. İlkten kardeş olup iş savaşından, bayrak savaşında daha ziy ade dil, kafa ve gönül birl- iğile yürümeliyiz dedik. Bug- üne kadar çeşitli andığımız biribirlerimizi — ilkindenberi olup ta kullandırılmamış olan ve bizim Türk ve iş oğlu olduğumuzu gösteren(doğru oğlu, oku oğlu, ekin oğlu, biçen oğlu, yapan oğlu, sa- tan.... ) diye soy adlarımızla övünmeğe başladık. Kardeş. lerimizi unutturarak kötü adlarımızı kafa taslarımızd- an da temelli çıkarak atmak için öz adlarımızı — evle- rimizin kapılarına, sapan, örs ve aykıtlarımızın — baş uçlarına astık. Göğsümüzü sayı sırasile dilimlere ayırıp ka - rdeşlerimizin doğum ve ba- kım işlerini çok oğuz bak. mak ve yavrularımızı doğru bir huy ve bir kılıkta yük» sek bilgilere kador okutup ekmeğini alın terilo, taştan, topraktan, demirden, sudan, ottan, yiyitlikten çıkarmak için gecoli gündüzlü ( oku ma evlerine ) koyduk. Yük- sek okumadan sonra, okuma evlerinden ustâ yetiştirilmek üzere zanatlarmızda tezgâhtan usta yetiştirilmesine bel koya. rak toplu olarak çalışmak üzere düzenlik kurduk. — Yevmiye- lerimizden arttırıp biriktiri- yoruz. Önümüzdeki ün bay- ramında (işçi ve çiftçi ban- kası) açıyor ve ileride de iş- lerimize göre fabrikalar ku- ruyoruz. Yurt, — soy, bayrak uğrunda başbuğu- dimizi bir mak ve ağızdan haykır- bayramlarımızı ve uğurlu — günlerimizi ve yaslı — günlerimizi — kutlu- lamak ve yaslamak üzere bir - toplantıda kumdaktan ak JbaşlıPdede ve ninolori- mize varıncıya kadar “ala- bilecek bir büyüklükte tos toparlak (Akalan) ortasında kalmak ve bu alanı her yön. den görebilecek ellişer met- re ve bunları denk köşeli bölme aradakilerini de yir- mi beşer metre genişliğinde yollar açılmak ve kalan pa- rçalara da bir boy ve bir postta evler yapılmak üzere tasına benzer — bir örnekte ve bıkan bir heyecanla bir yola, bir kardoşimin kanlı cesedine ve bir de beni bek- liyen vahşi korkunç yola baktım, baktım.. Onu — saat- lerce bekledim.. M. Tunç Er çabucuk şehrin kâğıtüzeri- “de kılık ve kıyafetini çizdik. Bu bir çeşit evlerimizde en ufak işlerimize — varıncıya kadar bir dille, bir dernekle | bir görgüde yatıp kalkacak, yiyip içecek, oturup konu- şacağız. £ <» lllit deriri ll p lli Dar aüi nnit hükala —.» iş ve | muza vereceğimiz sayğı an- | örümcek ağına ve dama tah- | Inkılâp Duygğuları: YıldırımTelgrafı.. İşlerimizt göre: — su, top- 'Tak, orman, yapı, — yol... Kollarına ayrılarak işe ko- yulduk. Sokulu; dünya — kurulalı- danberi gün görmeden akan | büyük bir suyu ( Gün gör ) adile gezmek üzere kazma, kürek — çalışı. yor. Bir yakadan da şimdiye kadar denize akan diğer dere * ve çaylarımıza da (dur! artık | sen denizler için değil yurt içinsin) diye önüne çökerek toprak kollarımızın bir akı- ntıda — düzelttiği suluyor. Toprak kolu, bataklıkları kurutup inişı yokuşu düzlük ve akıntıya sokarak öküz ve sapanın tırmanamı- tarlamızı lalarımızı sürüp - okiyoklar, Kültürden ölküye — kadar dönmeden durup dinlenme den bir uzunlukta — gidip | geldiğini — anarsak — toprak işimizin ne küdar — düzgün örüldüğünü anlarsın! Orman kolu, sapanın sü. | rüp okemiyeceği yerlerimi- | ze, kırbaşlı bayırlarımıza ve tepesine çıkılamıyacak çıp. lak başlı dağlarımıza — tır. naklarile tırmanarak, kar- tallar gibi uçarak kuş bakı- ş- Türk gücü, Türk eli-görü. nüşte yeşil çelenklerle örü- yor. Ve bir yakadan da ke. bir | sim çağına girmiş ormanla- rımızı büyük bir cayırtı ile kaya satıyor.. Yol kolu dere, tepe, dağ hiç bir kişi işine engel ol- köprü kurup örneklerin en güzeline göre yollurımızı ya.! piyor. Yapı kolu güneş kasaba mızı kâğıt/üzerindeki çizgi- lerine göre yıkıyor, öbür ya. | ndan da yapıyor. Tufan gibi toz duman göz gözü görm- üyor. Anız tarlasına sen alın | ve yüzlerimizin parlak toerli ve çamurlu çizgilerinden biribirlerimizi tanıyamıyoruz. Köylerimizi oldukları yor- lerde — bırakıp karşılarına yenisini yapıyor, eskisini kara yonisini ak oklarla( Iş- | te geri, işte ileri! ) diye | gösteriyoruz. Sulu köyleri. mizin adlarını kaz, örd- | ok, — tavük, yumurta, | ormanlı köylerimizin kurt, | kaplan, ceylân, keçi, - tilki, ! yaylalı köylerimizin koyun | boğa, tay diye değiştiriyo- | roz Ve bütün diğer iş kol lar.mız bu yürüşle cümhuri- yet yavrularımınn yirmi boş seno içinde yüksek — bilgiç | olup iş beğina geçinciye ka- | dar — çok - ilerideki Avrupa bilgisine ulaşacağımıza can dan geçerek verdiğimiz bir ant ve inanla çalışıyoruz. Bugün tokatı andıran kasaba-| miız iş başarımından sonra geceleyin ay — yıldızlı. gök kubbe gibi parıl parıl ışıl- dıyacağından daha şimdiden ardını (göneşe) çevirerek har bucakta örnek olmak üzere yurdumuza armağan ettik, Geceleri de gündüzlere ka tarak hep — çalışıyoruz Bugünlerde uğrıyacak olursan geldiğini iş kaygus- undan çoğumuz işitemiyece- gimizden karşılıyacağız. harıl, harıl işleyip dört ya. | maksızın dolduruyor, dolvyor,| | çalarak ölmez yöP" | kelepçeli eğil erek | ler. | vaziyeti son | da2 29 BİRİ! | | Bunu eksiklik S00 ğinde çocuklarını bEİĞ şında bulacaksıfi- y te iş elbesesinde Ti mizi tanıyamı YS ıf hepimizi bir w | olarak sevecek ÜF Ci l mızdaki lekeleri (08Tü rt severlik belleri) | sırlı ellerimizi © "4 ne basarak — alif öpeceksin. fi Yüzlerce sene '.'( YÜ ilmiş Türk ınyl—lll'ıı $ şının başka türlü ü | mıyacağına senin ? kurtuluş — savaşi çi aldık. Kahvelerif w ni kırdık, af"k işlenirken — oturMflğiE için en büyük kötÜ TÜ | zok şimdi biribisli yacak yerlerine kadar tar- | rek şimdi biri başına) diye ayıki Bundan sonr4 lerimizin arası ““ı unuttu. sanmd, | özümüzsün. Ey bu — işimizde de de de yer ve gö tılsınları — birisi M gından k.ıynnğ”' rıp taşarak dört ? yılarak insanlart p ve bilgi başlangıdllk terek bugünkü rdurmuş olan Tüf nci kalkınmasın! larını unutan adeP Üş na baştanbaşa aX7 ; B ve kıyafette yepl” bi kdli | nek doğursun. Bu kalkınma da coşğun bir bir tufan denizi ola Türk ülkesl. bitiriminde de TÜf? L hınei jle pırıl“'.. y cilerle işlenmiş örneksiz dünya görünüşü ınırel"“d' yazıcılarımız Üa zar, haykelcilerl'? np lerini yapar, çet ürkülerini söyleyiP (ç rarlarken dış, ya0ı 1 gısızlarının da f”l:&' ! elleri göği lerıll'i J nden Keçsinlardı' falarını döndüzere” den örnek ve bilgi! sandıbWİTR M. Edİ Buyay istihsatdl .' H kında bir istati Buğday illih'—.u ; seneden seneyt olduğu malümdür- | O kolbü istatislikle şu rek9 Te tleri ile tespit edili 1925 te Im.'!“'ıı ton olan rekolte tonlı milyon 333 bi M milyon ikmış, 1933 te gi 235 bin ton olarak F lmiştir. lş:ı sene içif ?,gn’ $ rakamlar neşred! - akla beraber, boö ş asa emhafilinde *"7 gi öre; bu sene mö, gıııilyoıı tonu 4'9“." kak ıınyılmık“d"'ı- Birkaç sene * istihsalâtımızın l ihtiyacına kâfi £& şümülürse bugüf | racatçıları arasif pi oluşumuz iktis0 e ehemmiyetli sayı ” Ş hâdisedir - pi İ üi ea