aiövreas an; vim OTA 3?, str3 ares“ FePaBıfı rr Fr? ME EE .r. 13-4-941 anzamdası 1 — Almanyazın, İngiltereyi muh. telif cophelerdi belinde Amerikanın İrgiltereri yardımını deha geniş mikyasta ve dahu süratle yapmak için bir- Şok eühim tedbirler aldığı anla- salıyor, 2 — Amerikenm Dekar karşısın. daki Asor adalarını da işgale küm rar verdiği anlaşılıyor. 3 — Laval'in projesini, Almanlar hesabına, daha büyük uvafa fakıyetle tahakkuk etürmekte o- lan Amiral Darlan'a karşı Pran- sada husumet gittikçe ziyadeleş- mektedir. ada: İmanyanın o İngiltereyi muhtelif cephelerden sı « kıştırması nisbetinde Amerika - nın İngilterenin yardımunı daha geniş mikyasta ve daha süratle yapmak için bircok mühim ted- birler aldığı anlaşılıyor. Bunlardan biri Amerika ile Tugiltere arasında yarı yolda bu lunan Groenlandayı muvakka- ten himayesi altına alarak bu Tada hava üsleri tesisine başla - Ame: harp tayyareleri göründüğü ha - ber verilmişti, Almanyanın bu yol ile istikbalde Kanada ve A - 'merikayı istilâya teşebbüs ede - eği mevzuubahsedilmişti.. Bu, uzak bir istikbalde tahakkuku rel mümkün olacak bir proje- Fakat Groenlandann asıl e - hemmiyeti, Amerikada imal e - ilen kisa mesafeli avcı tayya - lerinin de, Kanada - Groenlan- a - İlanda yolu ile kendi vası- talariyle ve hemen hiçbir tehli- eye maruz kalmaksızın Ingilte- »Ye gitmelerini temin etmesin- ded r. Verilen diğer haberlere göre rp mal'emesini İngiltereye ta- «yan nakliye gemilerinin, Gro- landuya kadar Amerika harp 'milerinin himayesinde gitme ri ihtimali mevcuttur. or Adaları: Bg vlan başka Mister Ror- sevelt'in, şimali Atlantik- ;, Ingiltere ile Atnerika arasın- in mühim, stratejik mevkide lunan ve Portekizlere ait olan sor adalarını da Amerikanın ar evvel de İngilterenin İspan- -adaki büyük elçisinin, Portekiz vekili ile görüştüğü bildi i). Portekizin asırlardanberi TANE? İk Rk e ABONE BEDELİ Türkiye Ecnesi 2800 Kr, 1600 400 Say s0 , 80. Ay 0 . 4 Ingilizlerin himayesi altında bu. Junduğu ve müstemlekelerini Iç, giltere sayesinde muhafaza ede- bildiği ve el'an buğün Ingiltere ve Amerika sayesinde yaşamak imkânını temin etmesi dolayısiy le, kat'i bir mecburiyet karşı - sında yalnız Asor adalarının de. &il, Portekize ait olan diğer ada. İarın da, Dakar karşısındaki Ye şilburun ve Fransız Fası sahile Fi karşıdaki Mader adaları nın da Amerika ve Ingiltere (a rafından, Atlantik harbi için öç olaruk kullanılmaları ihtimali vardır, Bizzat Portekiz sahilleri. nin de, denizaltı harbine karı! faydalı bir suretle kullandabile. | ceği muhakkaktır, Diğer cihetten Mister Roose « velt'in Amerika nakliye gemi. lerinin Süveyşe kadar gitmele . rine müsaade etmesi, İngiltere. nin Yalın Şarktaki ordularının iâşe maddeleri ve harp malzeme si bakunından beslenmelerini te min etmesi çok ehemmiyetlidir, Çünkü; Umitburnu, Hint Okya- nusu ve Süveyş yolu, Atlanlik Alideniz yoluna nazaran çok u- zun olmakla beraber Alman denizaltılarının ve tayyarele! nin taarruzundan masun bulüm. maktadır; diğer cihetten buray Amerikan gemileriyle nakliy; yapılacağı için o miktarda fı giliz nakliye gemilerinin Atlan- tik yolu ile İngiltere adalarına daha fazla harp malzemesi ve inşe maddeleri götürmeleri müm kün olacaktır, Fransa - Almanya: , B irkas sün evvel Mareşal Yola, Fransız ylelanı | tesanüde davet egen bir nutuk söylemiş ve bu nulkunda uyn Zuwanua, Fransanın eski mut - (eski olan İngiliereye karşı bar be girmesinin şercisizlik olaca « ğini beyan etuuşti, Misler Chürcnul'değ son mut- kunua, Mareşal erinin Du sözlerinden uviayı beyanı mem- Duniyet etmişti, Bugün, Mareşal Petain'in hu-| “susi kaleminden çok mânidar bir tepliğ neşredümuştir. Bu tenli; , Mareşalım son nutkunun o midtoudtta hattâ bransız gazetelerinde yan ış tefsirlere yol açüğı bildiril - ektedir, m b; Gariptir ki, General De Gavi tahrıkatının Fransanın İçinde tehlikeli bir vaziyet ihdas etme diğini söyliyen bu tebliğ, De Gaul'ün tahrıkâtı > neticesinde birçok Fransız gençlerinin Al » manlara karşı gızlı hareketlece giriştiklerini ve birçok Fransu- Jarm Normandia ve Britanya sa hillerinden Ingiliz limanlarına geçmiye teşebbüs ettiklerini ha. ber vermekte ve Almanlar tara #ından şiddetli cezalara çarplı- rlan bu hareketlerden Fransiz lâzimgeldiği vermek için hükümetin ciddi kararlar ala - cağını bildirmektedir. Bu beyanname bize, Mösyö Laval'in projesini, Almanlar he- sabına, daha büyük bir muvaf-| fakıyetle tahakkuk ettirdidzi an laşılan Amiral Darlan'ın, Al») manya ile iletesadi ve hattâ kış- men askeri işbirliği yapmaya! Devami Sa, 5 d€ | | LOKMAN unu anlatmak pek nazik bir İş makla beraber, kaşınmalardan hsederken bu türlüsünü unut- k. bahsin hekimlikçe ve ona ulan bayanlarea da önemli 0- IF, Onun için, bu yazıyı okuya k bayanlardan özür diliyerek mu da yazmıya çalışacağım... Kasınmanın nerede olduğunu ıkça bildirmeğe, tabii, imkân ktur. Bunun ehemmiyeti de gelir. Bn türlü kaşınma defa pek gençlikte, kız ço. in genç kız olacağı yaşla Kar. Genç kız bunu söyleme- sarılır; annesine bile söyle. ten çekinir, Halbuki bu ka- ma, me kadar sıkıntılı olsa, ğin alâmetidir. En ziyade ahığı... Bu alâmetler ken- isini haber veren sinir hastalığı ktinde tedavi edilirse ilericinez, ç kız sonruan bütün havatn. kendisini rahatsız ederek baş alâmetlerden kurtarılmış 0. r.. Sinir hastalığının alâmeti ğu için, kaşınma da nöpet ALIK br FFEDERSİNİZ, BAYANLAR... Kaşınmanın, bir de, yalniz ka-| nöbet gelir, Genç kızın canını iğa mahsus bir şekli vardır.| sıkan, yahut onu o korkutan bü bir yerini eksik birakmak 0-| di hâdiseden sonra başlar, o günler. de şiddetlenir ve önü alım mazsa devamlı olmasına hiç bir mâni yoktur.. Bazılarında aylarca, yıllarca devum eder ve am etiikçe bem sinirleri hö- zar, hem de cilt üzerinde, kır. mızı ince deri üzerinde hastalığa sebep olur. O zaman tedavisine de imkân kalmaz... Bu türlü kasınmayı gene kiz lar kendileri haber vermeğe s1. kıldıkları izin, annelerin o buna dikkat etmek ve lüzumunda sor. maları annelik o vazifesindendir, zannederim... |, Bu kaşınma, kadınlık hayatını) da gebelikle, daha sonra kadın. lı basına yâni hesi bir has.| lığın sonbaharında da çelebi ir. Daima, başlamış O zamanlarda da böbrek hastalı İma yahut — şeker hastalığına a. Tâmet olmasından. dolayı ekim. miyetli olur. Fakat, artık genç kız. olmıyan bayanların buna dikkat ederek mütahassıs beki. me kendilerini muayene “tire cekleri şüphesizdir, Hel görünciye okadar asit borikli sıcak su kaşınmayı - mü. vakkat olarak - teskin eder, vü eklemine YARIM ASIRLIK AZİZ DEVRİNDE SAHNE: D am saçaklarınnın birbirlerine aban- dığı ve cumbaların öteberi alıp ve- recek kadar karşılıklı yer aldığı ahşap &v- ler; dar, eğri sokaklar... Hattâ böyle 80 - kaklar için bir hikâye anlatırlar: İki kom- şu kadın lâdes tutuşmuşlar; birisi, ötekini aldatmak maksadiyle kundaktaki çocuzu- nu cumbadan cumbaya uzatmış. “Aman biraz sen bakıver, aşağıda işim var!,, diye komşusunun eline vermiş ve “lâdes!., diye bağırmış; komşu kadın da heyecandan bu verilen canlı şeyi boşluğa bırakıvermiş? İşte pek sıkı kaçgöç zamanında, birbi - rinden ayrı tutulan kadın ve erkek - evle- rin bu vaziyeti icabı - aksi olacak, mesufe #ibariyle çok yakında, öksürsen duyula - cak kadar yan yana bulunurlardı. Kafes- ler vardı amma, bilirsiniz, onlar bir pön- cereyi ancak yarı örtetlerdi, üst kısımlar perde ile kapamırdı; boyu müsaade etmese bile evin küçük hanımı, bir fırsat bulup mum iskemlesine çıktı mı kefessiz cam ar- dından ayın on dördü gibi doğuverirdi! Fakat bunu yapabilmek çok büyük bir çür'ete, aşk ve hırs ateşiyle âdeta delirmiş ve kudurmuş olmıya tavakkuf ederdi. Bi- tün mahalle birbirinin wz ve nâmusunu kontrolle, gözcülük ve gözetleme ile mü - keleftir. Her kafes ardında mütecessis göz- ler vardır; denilebilir ki, kafeslerin her de liği baklava biçimi bir casus gözüdür; bin- lerce tahta çerçeveli göz mahalleyi bek aten genç kızlar, evlerde analarının Jai başka girip üz rna vin müddet duramazlar; uçedak bir kuş, kaçscak bir kedi gibi dalma göz hapsindedirler. o Yukarı kattaki odada biraz gecikiverdiler mi, aşağıdan he- men bir ses işitilir: “Zehra! Kız! Nerde - sin? Ne yapıyorsun?,, O zamanki terbiye usulünce kız, hiçbir vesile ile bir yerde yalnız bırakılamaz; ne yalnız bâşına hir o- dada yatabilir, ne de - hattâ - başkaları- nın bulunduğu odada hülyaya dalahilir. Ya konuşmalı, ya konuşanları dinlediğini bütün haliyle belli etmelidir. Düşünceli duruş, dalışlar, kendinden geçişler âşıklık ve ül çekme,, alârmetleridir; derhal şüpheyi. davet eder; ille bir komşu kadr zın dikkatini çektiği anlaşılırsa rezalet - tir, kız dayağa müstahaktır! Bunlara Tağmen yine âşıklara rastgeli - nir. Bunlar hakkında “Gönül çekme,, tâbi- Ti pek yerindedir; aşk, o devirde gizli » oflar, iç çekiş ve yürek üzüş İle hülâsa edilebilir; sararıp solmak, eriyip iğne ipliğe dönmek... Hattâ verem olmak! Keh mikrobu henüz malüm değildi arama bu hastalığın başlıca sebebi keşfedilmişti: Aşk. “İstediği kızı vermediler de deliken- h yataklara düştü, verem olup öldü! VE KORK 13 rs Vİ K Omşusunun oğlunu seven kız, şayet .cle avuca sığmaz kısmından ise mak sadını sevgilisine anlatmak için, her seyi göze alarak bir takım çarelere başvur du. Meselâ oğlanın göreceği bir odada, ek- seriya kurusun diye sabun veya olsun Gi- ye elma dizilen pencere östlerine bit par- ça kuru ekmek, bir limon ve bir kömür parçası koyardı; halecan içinde beklerdi. Delikanlı karşıki pencereden bunları gü- rürse anlardı ki, komşu kızı, kendisinin aşkiyle kömür gibi yanmış, limon gibi sa: rarmıştır. Peki, ya kuru ekmek ne mâna- ya delâlet eder? Bu en mühimmidir: “Tek seninle birleşeyim, evleneyim... Bütün öm- Tümce kuru ekmek yemiye razıyım!,, Aşk vakalarına o derece nadir tesadüf olunur Ki, böyle bir vakanın şöhreti yedi mahalleyi değil, yedi semti aşarak bütün İstanbula yayılır, bir roman, bir masal o- lur. İlle arada kaçgöç olmamasından dola- yı sevişiveren süt kardeşlerin şer'an birle- şememeleri pek acıklı, ölümle biten mu- âşıkalara sebep olur, akisleri şehir içinde yülares çalkanır, dururdu. Dün ve bilhassa bugün pek müptezelce- © sine kullandığımız “sevmek, sevişmek,, ke- limeleri o zaman pek az, utanıp sıkılarak istimal edilebilirdi; çoluk çocuk ağzına #- lamazdı. Hattâ sanıyorum ki, “Sevişmek, lügatte mevcut bile olsa "“zebanzet,, de - #ildi. Bu kelimeleri “Edebiyyatı Cedide, tamim etmiştir. Sonra severek, sevişerek evlenenlere de hoş bir gözle bakılmazdı; kadın için “aşiftelik., , erkek için “çapkım- lık,, damgasiydi. Böyle izdivaçlardan ha- (Arkası 4 üneüde) TAN İÇTİMAİ © DEĞİŞİKLİKLERİ SAHNEDE YANYANA GÖSTEREN UFAK TABLOLAR 6-AskveAlâka Ç NESİL - ÜÇ HAYAT ÜÇER SERİS YAZAN: Refik Halid ŞİMDİKİ HAMİT DEVRİNDE SAHNE: B üyük yangınlar yüzünden şehir bi- Tazıcık ferahlamış, sokaklar nisbe- ten genişlemiş ve Karagümrük, Hırkajşe- Tif gibi eski devirde makbul sayılan semi- ler ahalisi yavaş yavaş Şehzadebaşı, Beya- zıt, Tavşantaşı, Gedikpaşa taraflarına doğ- Tu kaymış, kadın da ferahlamış, insan içi- ne çıkmıya başlamıştır. Artık kafes mus- şakalarında kuru ekmek, limon, kömür parçası kullanılmıyor. Delikanlı: pencere - den seslenemediğini bir kâğıda iri harfler- le yazıp komşu kızına cam arkasından gös- terebiliyor: “Ey Mehlika, aşkınızla divane oldum!,, Zira kadın, artık okuma, yazma bilmektedir; bilmiyenler de Yenicami ar « kasındaki sokak yazıcılarına hususi tabi - riyle “nâme,, yazdırmak imkânını bulabil- mektedir, Bu devir aşk ve alâkanın dal budak sal- dığı çok feyizli, müsait bir devirdir; zira sayfiyeye ve seyir yerlerine gitmek umü - mileşmiştir; bunun için de yaz mevsimi, tam bir âşıktaşlık mevsimidir. Bu aşklar nerelerde ve nasıl vücut bulur. Sayalım: ENIZDE — Göksu, Kâğıthane, Ka- lender, Yoğurtçu deresi, Küçüksu mehtapta Kanlıca körfezi... Kayık, sandal ve kik, araba gibi de değildir; birbirlerine pek yakın, hatlâ sürtünürcesine | geçei- ler. Sonra kadın, deniz vasıtasında kendini pek gizliyemez de... Kupaların tavanı ve ar kelığı, körüklü faytonların da keza siper- leri vardır. Sandallar ise her taraftan açık. tar, kadınlar hokka meydanda wi Jar. Bunların bir mi varsa içindekile- rin kürek çekenlerle karşı karşıya bulun- malan, işaret etmekte serbest olmamaları- dır. Halbuki arabalarda seyis size arkası- nı dönmüştür, kukla bile oynatsanız far - kında olmuyabilir. Laz İRAN Iİ ARADA — | « Seyir yerleri... Yazın Fenerbahçe, Çiftehavuzlar, Kuşdili, Büyükdere - Sarıyer arası rıhtımı, Bentler yolunda Sultansuyu yolu, Şişli tepesin - den Kâğıthane yokuşu; kışın, kandillerde Direkler arası ve Divanyolu; Sürre ala- yında Beşiktaş ve Yıldız. Cülüs ve Mevlüt gecelerinde bütün büyük caddeler, saray önleri... 2 — Tiyatrolar... Bunlardan maksat yazlık tiyatrolardır. Kadınlara mahsus üst kat localar kafesli idi; hanımlar sahneyi ve seyirci erkekleri kafes ardından seyre- derlerdi. Göksuda bir, Kuşdili ve Yoğuri- çuda o kabilden üç salaş tiyatro mevcuttu. 3 — Sular... Çırçır, Hünkârsuyu! Fındık Suyu, Sultansuyu. Buralarda ekseriya ince saz çalardı ve kadınların oturdukları yer, yine kafeslerle ayrılmıştı, fakat ışık iki vurduğu için İçerisi ayan beyan. taraftan görünürdü. Kayışdağı, Taşdelen, Karsku- lak gibi m kafes yoktu ve bir - birlerinden uzakça yer alarak aileler bura- larda kadınlı erkekli bir arada, hasırlar ve kilimler üzerinde otururlardı. 4 — Mama'da orta oyunu... Saha, keza ikiye ayrılmış, kadınlarınkine kafes çekil- miştir. $ — Sünnet düğünleri münasebetiyle ya umumi seyir yerlerinde, yahut hususi bahçelerde ve kırlardaki topluluklar. şte bütün bu maheler Ke bele kafes, , şemsiye, siper gibi pek te sağlam Süreyi haillere rağmen, bir yere getirir, birbiriyle tanıştırır, bir aska. daha sonra da randevuya sahne olurdu. “Sular- da rasigelip sevişmişler,, , “Bu yıl Fener- bahçede işi pişirmişler,, , “Kıza Güksuda abayı yakmış, , “Oğlana Kuşdilinde tutul- muş,, gibi sözler o gezinti ve eğlence yer- lerinin aşk ve alâka üzerindeki mühim te- sirini ve rolünü gösterir. . v Vapurlarda, tramvaylarda, vaput"İdkb. elerinde de birbirlerini görerek; Böğürlen. leri, âşık olanları, görücü gönderip ca kadar varanları da unutmamalıdır. Sevişme evvelâ dikkatli bakışlarla, son- Ta * içtimal seviyeye göre - mânalı hare- ketler ve işaretlerle başlardı. Aşağı taba - kadan erkekler göz süzerler, bıyık büker. ler, söz atarlar, ah çekerlerdi; kadınlar bu. susi tabiriyle fingirderler, yani vüçutleri- ne gayri tabii bir oynaklık verirlerdi. Men dil renkleriyle yakaya takılan çiçeklerin de mânaları vardı, Maamafih bunların ço- va” DURUM SAHNE; H er yer: Sokak. lokanta, tiyatro, si nema, gazino, bar, sandal, otomobil, plâj, klüp, otel, tramvay, tren, mektep, sırf, konser, hususi ve umumi neresi var- sa hepsi... Hülyaya yer kalmamıştır; kadın ve erkek artık Jâboratuar tahlilinden ge - çerek ve günlerce, aylarca, hurdebin ile görülerek incelenmiş, meçhul noktası mamış bir unsur olduğu İçin aşk ve alâka bir nazariye değil, müsbet bir ilimdir, Es- kiden sevilen, “hakiki varlık, değildi; bu varlığın ufacık bir noktasma, meselâ bir) göz Tengine, bir ele, bir bıyık veya bir percemle kâhküle istinaden kurulan ha- yaldi. Göz ile görülüp el ile tutulanı değil, 'dimağımızm süslediği, sâhanelestirdiği ha- yalet ve hülyalı severdik. Sevdiğimiz, seriya o canlı şahıs değildi, onun yerine kalbimizin içine yerleştirdiğimiz büsbütün başka, mânevi bir hüviyet idi ve ikisi yan! yana gelince arada dağlar kadar fark hâsıl olur, bizi şaşkınlığa uğratırdı. »» inaenaleyh bugünün aşklarında bir türlü yanaşılamıyana, ele, avnca| sığamıyana karşı duyulan tatlı tahassir, şiir, hülya yoktur; fakat maddi ve müs bet ilimlerin, bilme ve tanımanın zevki, bu | büsbütün ayrı keyif mevcuttur. Onun iç dir ki; artık, âşık olmayı sevmiyoruz; da- ha ziyade tanıyıp hoşlandığımızı seviyoru sevda, şimdi İlme müstenitti unutmamalı ki, ilimde dahi aldanmak ve boşa çıkan bir netice ile karşılaşmak müm. kündür, ğu çapkınlık ve aşiftelik mahiyetini geçe- “En mühimmi, iş kıvamını bulduktan sonra mektuplaşma İdi. Yeri gelirse zarf arabadan arabaya, kayıktan kayığa atıla- bilirdi. Dilenciler, seyyar çalgıcılar, sucu - Jar, tiyatro satıcıları da muhabere vasıta Yıydı. Fakat kibar aileler nezdinde bu ro- lü bohçacı kadınlar oynardı. Bohçacı kadın, ev ev, konak konak do- Isşip kumaş, dantelâ ve bu kabil satana denir, Yanında bir de, yükünü ta- şıuğı hamalı vardır; o, dışarda kalır; ken-| disi yukarı kata çıkar, bohçaları açar, bü- yük hanımı bir lâkırdı, ortanca hanımı bir oya, halayık ve hizmetçi makulesini bas- ma toplariyle oyularken küçük hanımın €- line usulcacık mektubu sıkıştırır. Gider - ken de yüksek sesle şöyle bir şey söyl “Gümrüğe yeni kumaşlar geldi, spiko şey- ler, yarın çıkaracağız, haftaya çarşamba günü. getireceğim; almasanız da bir görü- müz, hanımefendiciğim!,, Bunun mânası; “Küçük hanım! Cevab: çarşamba gününe hazırla ve o gün sakın bir yere gitme, ev- de bulunt,, demektir. ir mevsim süren muhabbetler de var- dı: Yandaki kiralık köşkü tutup ge- len bir allenin kızıyle pencere muhabbe- ti... Böyle bir muhabbet uğurunda kız ve erkek koca yaz mevsimi odalarına kapınır- Jar, ara sıra, pancur ve kafes ardında bir- birlerinin mevcudiyetini farketmekter hiraz erkek, çıkarttığını, yahut geceliğiyle dolaştığını bir görebilirse dünya kendisinin Çi haftalarca bununla avunurdu. Piyanoda çaldığı parçalar ise, bazan bir kadının sıy- nm vermesinden, aşkını ilân etmesinden ibaretti, Musiki ile muhabere idi. Kaçgöcün asıl fenalığını aile içinde se - bep olduğu felâketli mi hdır. Yabancı kadının ve erkeğin cemiy: ten uzak tutulması yüzünden damat b dızını, kız eniştesini, kayın birader yenge- sini seviverirdi. Romancılar da tabiidir ki, hem hakikate s7 çok uygun, hem de kıyır. ması kolay olduğundan eserlerinde kep bu gayri tabii aşklara yer verirler, mevcut istidatlara yol açarlardı. Romanalr, piyesler bu asırda aşklar üze- rinde kuvvetli tesirler yapıyordu; fakat silersin ile Aslı) ve (Ferhat ile Şirin) he- lala a a kaybetmemişti. O kadar ki, Yi, gk .masalı kahramanlarının, sonunda birbirlerine hasret gitmeleri yüzünden (Karagöz) oyunlarında bir, iki âşık deli - kanlı dayanamamış, bıçaklarını çekip ken- di yüreklerine sökuvermişti; kafes ardın- da da düşüp bayılan kızlara da rast geli İ çe) sidir. Fakat yazık ki od maamafih | öleberi | lüzünü gişelerde beş liraya bir Naci lögati bulabildim. Vaktiyle 25 kuruşa satılan bu kitaba yirmi misli fiyatı olan beş tane lirayı verirken hiç te mah. zun olmadım. Bilâkis memnun oldum, Çünkü zaman geçtikçe bu eserler eski Gördes seccade, leri gibi nedrel ve kıymet kes- bediyor. Buna rağmen Naci Tgatide kusursuz bir eser değildir. İçinde bir çok kelimeler eksiktir; işti » kak, kök kelimeler yoktur. Lü gatin ancak iki hususiyeti var - dır ki diğerleri arasında ona bir tefevvuk imkâm verebiliyor; Kelimeler o harekelenmiş o ve bazı kelimeler için de Ferhengi Şuuri'de olduğu gibi edebi misal. ler gösterimiştir. Naci lügati © Osmanlı lisanı i- çin tertip edilmiştir. ü daha sadeleşen türkçe bir kitaptır. Fakat halk lügeti Zildi na milracaat etimek çin mutlaka divan edebiyatı ile tanzimat edebiyatı je uğraşmış olmak icap eder. Böyle olduğu halde dahi Edebiyatıcedidede Fikretin, Cenabın kullandıkları bazı kelimeleri orada bulmak mümkün olamadı, Meselâ Fikre- tin örtü mânasına gelen (tütük) Kelimesini Nacide bulamadım. Halk lügatine biraz yaklaşan ser, Ahmet Vefik Paşanın (Leh. kıstır. Kelimelerin okunma tar. zı, kökeri tesbit edilmemiş, leh- çe yalnız kelimenin mânaları ile olmuştur. Bu itibarla türkçeleşmiş arapca bir kelime. nin mânasını, telâffuzunu, nere- İden geldiğini anlamak için ya Büyük Kamusa Kamusa müracaat irin mutlaka kelimenin maddei asliyesini bul. mak lâzem gelir. Billarz Gnüs. İ tecip) in ne demek olduğunu öğ. renmek için bu kelimenin mad- dei asliyesinin (C, V, B) olduğu. nu bilmek ve ona bakmak icap eder. Yoksa bu cilt, cilt kitaplar kütüphane raflarmı süşlemekten başka bir şeye yaramaz (Ahteri) ise arapça kelimeler i- cin tertip edilmiş bir Tügattir. Osmanlı Tisanına geçmis, yerleş. miş bir kelime aslında farsca ol. © sun, türkçe olsun orada yer bu. Iamaz. Bu itibarla görülüyor ki eski. den de bizde bütün şartlarını ca- mi bir lügat kitabı yazılmamıştı. Lâtin harflerinin kabulünden sonra mükemmel bir lügat kita, bına ihtiyacımız fazlalaşmıştır. Şimdi bir kelimenin yazılış tar. zinda kullanılan sedalı harfler eskiden olduğu gibi okuyucunun bilgisine bırakılan kaçamak yo. lunu tamamen kapamıstır, Tuz mânasına gelen - eski yazılış tar- ziyle . (m. İ. b.) kelimesini çekir- ge mânasına gelen (m. 1, h) keli. mesiyle artık karıştıramayız Tu- zu milh/ yazmıya çekirgeyi de fmelah) yazmıya mecburuz, Böy- le olmazsa hemen “demeli, de » memeli,, münakaşası haşlar. O halde » cak en mühim sey türkçe hir lügat kitabıdır. Ve bu lüratte takip edilecek ke. lime tasnifi üç esas üzerine olma. hıdır. Evvelâ kelime. Sonra han- gi Nisandan alındığı, nereden gel. diği ve mânası. Bunlara lisanda ne suretle okullanıldığma dair lüzum görüldüğü takdirde bir misal ilâvesi icap eder, O zaman lügat yalnız bize ter- cümanlık etmez, biraz da hoca. hik eder, Bu noksanı telâfi için, Avrupa lügatları bize pek güzel yol gösterebilir. Sistemi onlar. dan alarak, kelime mukabillerini şimdiye: kadar yalan İisana ait eserleri tetkik ederek Türk di. tinin mükemmel bir lügatini mey dana getirmek, cesaret edil - miyecek kadar güç bir iş değil dir. TTürkcede üslüp itibariyle (sehli mümteni) ye misal teskil eden Kısasıenbiya o müellifi . Cevdet Pasanın bir (Lügat Kur'anı) ol. duğunu hatırlıyorum. — Aynes (Cemal Elhüseyni) nin yalnız P cami bir vardır ki arapca kelimele- rin türkçe mukabi kaydet - mek hususunda bir tanedir, Bun. lardan baska daha pek çok men. baların mevcut olduğuna eminim. İş yalnız bir himmete kalıyor, Takvimci #3 NİSAN ÇOCUK SAYRANI Büyük Millet Meelirinin açıldığı ve Ulus eğemenliğinin kuruluş tarihi O» İnn bu mesut günü O Çocuklarımızın mişti; artık RİA Aşık'ı,, sözüyle avunan |toşkun sevinçlerle geçirmesi kadar hı. Onun üzerinedir ki, pevlişah kalmamıştı bir irade çıkarmış, Karagöz ve orta oyun-| larında bu masallar oynandı ığı zaman son sahnede mâşukanın birbirlerine ka. Gemini mecburi kılmıştı! mânası 6 mdar? ANASINDAN UZAK KALAN ÇO- CUK ÖLÜM TEMLİKESİNE YAK» LAŞMIŞ DEMEKTİR!