4 Mart 1941 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 3

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, 1 sene 2800 Kr, 750 , 6 Ay 1500 . 400 ,, 8 Ay 800 . 150 , 1 Ay s00 . | tikanların Ttgünkü Paziyeti | blllgaristanm pek yakmda bir tp sahnesi - olacağı muhakkak Ebidir. Bu harp teşebbüsünün bu tfer İngiltereden gelmesi kuv- Vetle muhtemeldir. İngiltere, Al- | mhnyadnn önce harekete geçmek İ '"!eburiye(indodir. Çünkü, . Alman Y 'tduları Selâniğe yerleştikten son- (a Yunan ordusunun belki Mora- İ |Ya kadar umumi ve seri bir ricat | Papması lüzümu hasıl olacaktır. h“ndam başka, yakın bir istikbal- . de Bülgaristanda bazı hâdiselerin (kubulması da melhuzdur. ( İ 4w.lllgarîshanda : | Bulgaristanın Alman asker- leri —tarafından işgali, Ullaya efkârı umumiyesini şid- Ele alâkadar etmeleridir. 2 ta başlıyan askeri işgal de- Hta etmektedir. Alınan yeni “berlere göre: -Türkiye istikametinde hiç bir Ülkeri hareket olmamıştır. As- işgal garp — istikametinde | *ubulmaktadır. (| Alman - Yunan münasebatı Şötmal şekilde devam etmekte- î . Almanya Yunanistana nota memiştir. -Bulgaristana Alman askerle- Gin girmesi dolayısiyle İngil- tenin Bulgaristanla siyasi mü İMsebetlerini kestiği ve Bulga- |Stanı bombardıman edeceği ındaki rivayetler bugünkü ; Man gazetelerinin esas mev- Munu teşkil etmektedir. Bu ga- ç'tler, Bulgaristanın kimseye Uhfavüz niyetinde ve kimse K? hali harpte olmadığını OK" harp sahnesi - teşkil ede- eceğini, bundan — dolayı garistana yapılacak bom- födımanların beyneknilel ka- İ'Glara muhalif olacağını yaz- y tadırlar, , (h Amerikan kaynaklarından d Tilen diğer haberlere göre, VUlyaristanda halk, yeni vazi- | n çok mütcessirdir. Hattâ eh? memlekette, Romanyada ol- l gibi kanlı hadiseler ve çar- Yi 'Malar vukua gelmesi ihtima- | Yardır. şulgaristanda isyan hareke- İN hazırladıkları söylenen 14 l tevkif edilmiştir. Bunların Şsında bir İngiliz bulunduğu "|Yayet ediliyor. " Sayanı dikkat olan diğer bir İlise de, Sobranyadaki 18 mu- Af mebusun, — Bulgaristanın âline veda etmesi manasını ide eden Alman işgaline mu- Mefet etmeleri ve bu mesele- Üh" müzakere - edilmesini iste- Ü, leri keyfiyetidir. Büyük ek- D ' Yet başvekilin beyanatını ka U ve tasdik ettiğinden bu tek- ı reddedilmiştir. Çarp Teşebbüsü: Â :" 'üçüım paktı Viyanada im- ı'; zaladıktan sonra Sofvaya d'şinen Filof'un, Sobranyada ver diği beyanatta, Bulgaristanın sulh içinde yaşamak istediğini ve Almanyanın kendisinden, Bulgaristanın taahhütleriyle te- Lif kabul etmiyen hiç bir şey is- temediğini söylemesine rağmen, Bulgaristanın pek yakında bir harp sahnesi olacağı muhakkak gibidir. Bu harp teşebbüsünün bu se- fer İngiltereden gelmesi kuvvet- le muhtemeldir. Böyle bir teşeb büsün, İngilterenin tecavüzi bir harekette bulunması şeklinde telâkki edilmesi doğru olmaz. Çünkü İngiltere bu hareketi ile, müttefiki olan Yunanistanı hi- maye etmek ayni zamanda Al- manyanın şarki Akdenize inme- sine mani olmak suretiyle ken- di emniyetini korumayı istihdaf etmektedir. Esasen İngiltere hü- kümeti, Bulgaristana Alman as- kerlerei girdiği takdirde, Bulga- ristanın harp sahnesi olmak teh- likesi maruz kalacağımnı res- men bildirmişti. İngilterenin, Almanyadan ev- vel harekete geçmesi için mü- him bir sebep vardır: Alman or- dularının kuvayi - külliyeleriy- le Selâniğe inip yerleşmelerinin ancak iki ay sonra mümkün o- lacağı tahmin ediliyor. Mevcut teknik vesaitle bu zaman belki biraz kısaltılabilir. Fakat Al- manlar bir kere Selâniğe yerleş. tikten ve Yunan ordusunun sağ cenahını tehditleri altında bu- lundurduktan sonra İngilizlerin bu sahaya asker çıkarmaları, Yu nanistana yardım etmeleri çok güçleşecektir. Böyle bir vaziyet hasıl olunca, Yunan ordusunun belki Moraya kadar umumi ve seri bir ricat yapması lüzumu hasıl olacaktır. Bundan dolayı- dır ki İngilterenin, -ihtimal bu ihraç hareketini kolaylastırmak maksadiyle- evvelâ on iki adayı işgal ettikten yahut bu adalar- daki hava üslerini tahrip ettik- ten sonra, pek yakın bir zaman- da, Selâniğe yahut diğer müna- sip bir mahalle bir kaç yüz bin asker çıkarmasına ve ayni za- manda Romanya petrolleriyle Bulgaristandaki askeri hedefleri bombardıman etmesine intizar olunabilir. Yakın İstikbalde : u işgalin bizzat Bulgaris- tanda bir takım hareket- ler, karışıklıklar tevlit etmeme- si düşünülemez; hattâ bu hare- ketlerin, Romanyadkilerden da- ha derin ve şiddetli olması muh temeldir. Bu münasebetle Bulgaristan i- çin söylenen Mmeşhur bir sözü gayri ihtiyari hatırlıyoruz: Bulgaristanda Kral İngiliz ta- raftarıdır; Kraliçe İtalyan taraf- tarıdır; hükümet Alman taraf- F tarıdır; halk Rus taraftarıdır. Kralın memleketi terketmesi muhalif mebusların ve şahsiyet- lerin tevkifi, Cankofun bir hü- kümet darbesi yapması, Faşist unsurlarla memleketin istiklâli- ne bağlı olan unsurlar arasında çarpısmaların vukuu. vakın bir | istikbalde Bulgaristanda vukuu melhuz hadiselerdir. M. ANTEN 'LOKMAN HEKİMİN ÖĞÜTLERİR! R | İŞMANLARIN BÖBREKLERİ | Mök yemekten şişman olanları h ©yade rahatsız eden uzuvlar- da ve vücudümüzün sulu madde- lerindeki ekşilik ve alkalenlik ek biri böbreklerdir: Şişmanlar- çPir çoğu böbreklerinden kum haş sancıları çekerler.. ünun bir sebebi, böbreklerde muv büyük tesiri var- dır. Asit ürik ancak fazla ekşi muhitte toplanır ve kum sancıla- rına sebep olur. Vücudün içindeki ($ hastalığiyle şi lığın ay- | !l'işten olmalarıdır: İkisi de *k 'ük vücutlarda olur... Sonra h lüzüumundan fazla yemeye OhiNlca, sarfedemediği yağların | Mmesi neticesi olarak sişman- İitağı gibi, bir taraftan da teklerde kum sancılarına se- (K ©lan yemeklerden de fazla A ve onları da eritemeyince V lar meydana çıkar. ıepüktiyle burada yazmıstım, Ok ! bhatırlarsınız: Böbreklerde t olan ve sancı veren kum!nr rlü olur: Asit ürik, asit ok- ve fosfat kumları.. Birinci- Yemeklerinin, bilhassa saka- d!!dikleı'i, işkembe gibi yemek y> ikincisi sebze'erle, cukula- 4, ücüncüsü de yumurta ve sebzelerin fazla yenilerek ı'et A p. memesinden ileri gelir dkat eritilemediklerinden do- hirikerek böbreklerde kum İ âarına sebep olan bu madde- | * aıkamamalarında kanımız- mu İkalenlik tarafına doğ ru gidince bu türlü kumlar eriyi- verirler. Onun için bu türlü kum- lara karşı alkalen maden suları içirirler... Halbuki asik oksalik kumları -aksine- fazlaca ekşi muhit içe- risinde erirler. Bunlara karşı o maden suları da aksine tesir eder- ler.., Fosfat kumları da böyle ek- şi muhit içinde erirler, Su halde, kum sancılarından şikâyet elen sismanlar için, san- cıya sebep olan kumun cinsini bi- lerek yemeklerini ona göre tan- zim etmek Tâzımdır. En çok yediğimiz gıda olan ek- mek-o müvazenenin temin edil- mesine pek iyi yarar: Ekmek ekşi muhit verdiğinden kum sancısı asit ürikten gelmiyorsa ekmeyi kesip yerine patates yemeli, öteki iki cinsinden olunca ekmeyi ve ekşilik verecek başka yemekleri -meselâ etleri. biraz arttırmak i- vi olur. KLAN [FİYAT TESBİTİ ve KONTROLÜ MESELESİ] Ka 5 Ihtikâr Hareketlerini Nasıl Takip Etmeli ? imdiye kadar vilâyetlerde ** teşekkül eden fiaytları mürakabe komisyonları, ihtikâr- la kâfi derecede meşgul olama- mışlardır. Daha geniş bir ölçüde, halkın yiyecek ve giyecek işle- riyle uğraşmak için, daha geniş bir teşkilâtın kurulmasına zaru- ret hâsıl olmuştur. laşe teşkilâtı, bugünün harp ekonomisi icapla- Tına ve zaruretlerine göre ku- rulan bir teşkilâttır. Bu teşkilât kurulurken, şimdiye kadar pi- yasa hareketlerini takip etmek hususunda ne gibi müşahedele- re tesadüf edilmiştir. Bu tecrü- belerden ve müşahedelerden al- dığımız nticeleri aşağıya yazıyo- ruz; : * * s imdiye kadar fiyatları mü rakabe — komisyonunun, piyasayla geniş bir surette irti- batı olan bir teşkilâtı mevcut değildi. Bu itibarla komisyon muhtelif zamanlarda, fiyatı pek bariz bir surette artan yiyecek ve giyecek eşyasının fiyatını tes bit etmiştir. Fakat en büyük ha- ta şuydu: Komisyon fiyat tesbit ettikten sonra, piyasada tabii fiyat temevvüçlerini, o hala kar şı olan istekleri, takip edemi- yordu. Meselâ: Komisyon birkaç ay evvel, Trabzon yağlarına toptan 110 kuruş fiyat tesbit et- mişti. Komisyona göre hâlâ bu fiyat muteberdir. Fakat pratikte hiç te böyle değildir. Pek tabii olarak bu iki ay zarfında, yağ fiyatlarında bir temevvüç ol - muştur. Stokların miktarı azal- mıştır. Eskisi gibi istihsal mın- takalarından mal gelmemiştir. Bu hâdiselerin tesiriyle, Ttalğzoıg Yazan: Hüseyin Avni memesi düşünülmüş, bu gibi fi- yat temevvüçlerini takip etmek için ayrıca bir daire kurulmuş- tur. Bu daire, piyasa hareketle- rini günü gününe takip edecek bu hususta alâkadarlara rapor- lar verecek, buna göre fiyat lis- teleri sık sık tebdil edilecektir. Esasen piyasaya müdahale et - mek için, bu suretle hareket et- mek lâzımdı. * * P iyasa, fiyatları mürakabe komisyonunun tesbit et- tiği fiyatlara karşı nasıl muka- vemet ediyor? Şimdiye kadar görülen tecrübelerden istifade ederek, piyasanın menfi muka- vemetlerine karşı da tedbirler ittihaz etmek lâzımdır. Bu menfi mukavemet şekille- rine, karakteristik bir mısal ol- mak uzere, peynircierin hare - ketlerini ileri sürebiliriz, top - tan peynir tacirleri, komisyonun tesbit ettiği tiyata satış yapnıa- mak için, şu çareye başvurmuş- lardı, “Elimizdeki mallar biziım değildir. Başka vilâyetlerdeki tacırlere aittir. Oralarda soğuk hava depoları olmadığı için, bu malları, burada emanet suretiy- le saklıyoruz..,, Fiyatları mürakabe bürosunun memurları, bu ifadeleri dinle - miş, alâkadar tacirlerin deiter - lerini tetkik etmiş. hakikat hal- de bu tacirlerin, başka vilâyet- lerdeki tacirlere mal sattıkl.rı- nı tesbit etmişlerdir. Halbuki bu hareket pek âşikâr bir surette yağlarının bugünkü piy: ki fiyatı 135 kuruştur. Acaba, yağ fiyatlarını kontrol eden, kontr'ol memurları, hangi fiyat üzerin - den ihtikârı takip edeceklerdir? Pek tabiit olarak komisyonun tesbit ettiği fiyatı gözönünde tul; tacaklardır. O zaman haksızlı! olmaz mı? Çünkü resmi fiyat- larla piyasa hareketleri arasın- da büyük bir fark vardır. Iaşe teşkilâtı kurulurken, bu, gibi aksaklıklara meydan veril- muv dan ibaretti. Iaşe teşkilâtı kurulurken bu gibi muvazaalı hareketlere kar- şı da tedbirler ittihaz edilmeli- dir . ; ee ! enfi mukavemetlere -mi- sal olarak, tüccarın m-l- nı sakladığına işâaret etmek lâ- zımdır. Bunu ekseriye'le mani- faturacılar yapmaktadır. Bazı manıfautracılar komisyonun tes- bit ettiği fiyat dahilinde satış yapmamak için ellerinde m:l olmadığından bahsetmektedir- ler. Fakat tanıdığı eski müşteri- lerine karşı el altından, is.edik- leri fiyata mal satmaktadırlar. Anadoluadn gelen pek az kimse- ler, tücacrın kendisine mal ver- mediğini komisyona şikâyet et- mektedir. Diğer tacirler, müşte- risi oldukları ticarethaneyi gü - cendirmemek için, şikâyet et - miye lüzum görmüyorlar. Çün- kü şikâyet eden kimse, fiyatla- rı mürakabe bürosuna gelecek, kendisine müşteri süsü verip bir memurla beraber, tekrar o 1ii- carethaneye gidecek, tekrar mal istenecek, tüccar vermiyecek, o zaman cürmümeşhut yapıla - cak, fakat şikâyeti yapan tüccar da, mahkemeye kadar giderek şahitlik yapacak... Anadoludan gelen tüccar bu gibi uzun muameleleri takip et- miye üşendiği için fazla fiyatla mal almıya razıdır. Çünkü o da, gittişi yerde, bu mala zam ya - parak, daha pahalıya satacaktır. Bu itibarla, müşterisi olduğu diğer bir tacire karşı ihtikâr a mücadele etmesine imkân kal- mıyor, Bu gibi hareketlere mâni ol - mak için ne yapmalı? Bu ciheti hukukçularımıza - terkediyoruz. Hatıra gelen bir fikir var: Ka - çakçılık için, iht:sas mahkeme - leri olduğu gibi, ihtikâr mevzu- atı için de ayrı bir mahkeme yapmak... * * htikâr hareketlerini takip ederken eksik olan bir nok ta daha var. Hiçbir dükkânda fiyatları mürakabe komisyonu- nun tesbit ettiği fiyatlar, müş- terinin görebileceği yerde Lir listede ilân edilmemiştir. Me - selâ bir manifatura mağaza - sında, bir müşteri mal aldığı za- man, komisyonun tesbit ettiği fiyatları da görebilmelidir. Hal- buki hiçbir mağazada böyle bir liste yoktur. Bu vaziyet karşısın- da, mağazaların hangi fiyat da- hilinde mal sattıklarını anlamak müşküldür. Ikinci bir mesele daha var. Müşteriye fatura vermemek... Milli korunma kanununa göre bu da bir cürümdür. Her hatta tesadüfi olarak birkaç mağaza sahibi bu cürümden dolayı ya - kalanır, adliyeye tevdi edilir.. Acaba fatura vermiyenler, yal- nız bunlar mıydı? Halbuki, her mağazanın ki-e- sinde, halkın görebileceği bir yerde, “fatura isteyiniz,, diye bir levha asmak kabildi. Mal aldıktan sonra, fatura verilece - ğini bilmiyen müşteriler çoktur. Bu müşteriler bu levhalar saye- sinde, mağaza sahibinden fatura istemeyi itiyat edinirler.Nitekim tramvaylarda, parayı verdikten sonra bilet istemek itiyadı gibi... Hâsılı ihtikârla mücadele et- mek için, şimdiye kadar yapılan tecrübeleri bir daha gözönünde tutmak, bu mücadele işinde halka düşen vazifeyi de tayin etmek, bu sahada propaganda yapmak lâzımdır. Kirpi İle Yılan nsalar tâ eski zamanlardanbe- ri senbolü (remz'i) sever- ler. Bunun içindir ki felsefeleri- ni yalnız uyanıklara anlatmak is. teyen âlimler, fikirlerini daima bir remz perdesine — büründür- müşlerdir. Devletler, armalarında remz kull lardır. ve bu bolleri eski Mısırın kartal kanatlı, bo- ğa vücutlu, aslan pençeli, insan kafalı İsfenks'leri gibi hayvanat- tan alırlar. Napolyon Fransayı temsil eden horoz senbolünü sevm — Horoz daima gübrelikte €- şinir. Ben güneşe gözlerini kırp- madan bakan kartalı tercih ede- rim! Dermiş. Hayvanların lisaniyle hikemiyat dersi vermek pek eski devirler- den kalan şümullü bir bid'attir. Frijia'lı Esope, bu yolun ilk yol- cusu sayılır. Bütün Tabl'leriyle Fransız edebiyatında bir (sehli mümteni) âbidesi diken La Fontain, bu ma- dun kardeşlerimizin lisaniyle bi- ze ne hakikatler söylememiştir. Şarkın en büyük dâhilerinden olan Mevlânâ Celâlettini Rumi (Mesnevi) sinde yine bu senbol- leri kullanmıştır. Fransız edip- lerinden Octave Mirbeau'nun *“Bir sinirlinin yirmi bir günü,, isminde gayet güzel bir eserinde hayvanlar arasında geçen bir va- kayı anlatır. Müellif en kuvvetli realistler- den olduğu için vakayı bir sen- — SOPLANTILAR: Akil Hekimleri Toplantısı Türk akıl se sinir hekimleri mutat aylık toplantılarını Etibba Odasında yapmışlardır. Prof. Mazhar Osman Uzman, vi- taminlerin sinir — hastalıklarındaki mevki ve ehemmiyetlerine dair reb- ligatta bulunmuş, Operatör Hami Di- lek beyinlerine ameliyat yaparak ıyi ettiği sar'a, felç ve körlük vakaları takdim — etmiştir. Müteakıben Dr. Rahmi Duman, Prof. Fahrettin Ke- tim Gökay ve Doçent İhsan Şükrü Aksel ile takip ve tedavi ettikicri karışık sinir felci gösteren iki hasia takdim etmiştir. Cemiyet 28 Mart cuma günü Ba- kirköy akliye hastanesinde — toplana- caktır. (—- HALKEVLERİNDE Eminönü Halkevinden: Perşemhe günü saat (17.30) da Evimiz salonun- da Halkevi reisi Yavuz Abadan *a- rafından (Harp ve Hukuk) mevzuun- da bir konferans verilecektir. Girış serbesttir. Kızıl Saçlıl_ar_ ve Tarih 'arihte büyük rol oynamış simalar —arasında pek çokları kızıl saçlı- dır. Napoleo'nun saçlarının — kızıla kaçacak kadar sa- olduğunu işitirse- —? - niz belki hayret e- deceksiniz. Amerikanın ilk Cümhurreisi George Washington her ne ka- dar halk arasında başına taktığı peruka sayesinde beyaz saçlı bir ihtiyar hissi | uyandırmıssa da onun da saçları kirmızıdır. Yi- ne Amerikanın meshur cümhur reislerinden olan Jefferson, An- drew Jackson ve Coolige'inde saçları kırmızı idi. Kızıl saçlıların daima kuvvet- li şahsiyetler olduğunu tecrübe- ler isbat etmiştir. Bazıları dün- yaları fethetmiş, bazıları çarmih lara gerilmiş, bazıları sanat, fen dünyalarında harikalar yarat- mışlardır. Kızıl saçlılar kumral ve sarı- şınların ya fevkinde yahut ta du nundadırlar. Fakat onlar, pek nadiren vasattırlar. Onlar, zeki, hayalperest, mütearriz ve asabi olurlar. Ayni zamanda hassas ve mağrurdurlar. Fakat cesaretleri her hassalarından üstündür. Kızıl saçlılar bütün tehlikele- rine r harp — meyd. koşmaktan çekinmezler; hayret edilecek kadar büyük bir sü- ratle âşık olur veyahut ta sev- dalarından soğurlar. Tarih bi- zim buğünkü dünyamızın kurul- masında büyük roller oynıyan kırmızı saclıl:rla* doludur. Cleopatra'nın Hikâyesi oma ateşler içinde yanar- ken alev saçlı Neron flüt salmıştır. Salome Minde — John De >aptist'in kanlı ka 'ası, sekerek dan- etmiştir. Tali Cleopatra- yı ancak kızl saçlı olmak tesa- düfünün kendisini kurtarabile- ceği gayet fena bir vaziyete dü- GÖZÜME CARPANLAR Yazan: Sevim SERTEL şürmüştür. Mısırın genc krali- çesi daha on altı yaşında ölüm- den, kendisini kovalıyan bütün bir Mısır ordusunun önünden kaçıyordu. Fakat,kızıl saçlılar hiç bir za- man tereddüt etmezler. Cleo- patra bir gemicinin battaniye- sine sarıldı ve adamları onu Mı- sır donanmasının ve Roma or- dusunun gözü önünde kacırarak Julius Cesar'ın huzuruna getir- diler. Battaniyeler açılıp ta yürek- ler yakan gözleriyle kızıl saçlı meydana çıktığı dakika dünya fatihi hemen teslim oldu. * * İngiltere Kraliçesi Elizabetb Bir kaç asır sonra Cesar'ın kurduğu yoldan gererek bir Kralice İngil- tere tahtına cık- tı. Elizabeth İn- giltere tahtına hükmettiği devir- de, — İmparator- luk yayıldı; donanma büvüdü Ticaret arttı. Edebiyat ve dram olgunlastı. Siyasi sahnede ol- duğu kadar bu devirde edehi sahnede de kızıl saclı bir kral vardı: William Shakspeare. * * Padarewsky, Sara Bernard er iki cinse mensup olan kızıl saclılar da. muvaf- fakıyetlerinin bü. yük bir kısmını, üstün olan zekâ- larına medyundur. lar. Sanat sahne- nesinde bir cokları gayet fena talilerle karsılastılar. Meşhur musikişinasPadarewsky memleketinin çok sıkıntılı bir devrinde musikiyi bir tarafa bı- rakıp diplomatlık yapmaya mec bur oldu. Fakat, kızıl saçlı'arın cesareti onun bu isi muvaffakı- yetle başarıp tekrar musikiye dönmesini temin etti. Bütün münekkitlerin beyen- dikleri artists Sara Bernard da kırmızı saçlıdır. O da muvaffak olmaya azmetti ve kazandı. İh- tiyarladı; bir bacağı kötürüm oldu, fakat o kırmızı saçlılara mahsus bir inatla sahneye cık- maya devam etti ve hastalığın dahi kendisini şarkı sövlemek- ten menetmesine mani oldu. Sinema artistleri arasında kırmızı saçlariyle söhret bulan- lar şunlardır: Katherine Hep- burn. Myrna Loy, Gin#er Ro- gers, Clara Bow, Janet Gaynor. W . * Mahpustaki Kızıl Saçlılar jolis defterlerinden yapılan #ahkikat göstermistir ki, kızıl saclılar ara- .' sında pek cok miüc rimler rcıkmakta- » ’ dir. Bilhassa ca- v susluk veyahut hırsızlara, kacak- çılara vataklık eden kadınlar pek coktur, Avni zamanda kır- mızı saclı erkekler fazla asabi- yetleri yüzünden bir;cok fena vakalara sebep olmaktadırlar. | Fakat vineyvolis; defterlerin- den anlasılmaktadar. ki,hanisha: * nelerde-peka az kızıl-atelilara rasgelinmektedir. Amerika polis lerinin şefi Hoover bunun sebe- bini kısaca şöyle izah etmiştir: “ÜUmumivale kızıl saclılar polisten kacmakta, izlerini kay- bettirmekte umumun cok fev- kinde hareket etmektedirler. Bunların zekâsı seytana parmak Ac_rppol Harabelerinde: undan bir müddet evvel sanat meraklısı bir Ame- rikalının harp e- den — devletlerde- ki sanat eserleri- ni korumak için çareler aradığını işitmiştik. Bu adamcağızın bu kadar insan ö- lürken eser kurtarmak için çır- pınmasını tuhaf bulanlar pek çok olmuştur, Buna sebep, sa- nat eserlerinin önünde herkesin ayni hisleri duyamamalarıdır Bir Amerikan mecmuası bu mü nasebetle şu hikâyeyi anlatmak- tadır: “Amerikalı bir muharrire 15 kişilik bir grupla birlikte Avru- pada bir seyahate çıkmış. Bir gün hep birlikte Yunanistandaki meşhur Acropal'e çıkmışlar.Ka- dıncağız bu tarihi harabelerin güzelliği önünde kendinden geç- miş; patırtıcı arkadaslarının bi- raz uzaklaşmasını, harabelerin daha başka bir tarafına gitme- sini beklemis ve sonra oradaki taşlardan birine oturarak ve göz leri yaşararak bu güzel sanat e- serini temaşaya dalmış.,, “Az sonra arkadaşları geriye döndükleri zaman bizim bayanı göz yasları içinde görünce ara- larından bir öğretmen yanına yaklasmış ve gayet müşfik bir edâ üle: — Ah kardesim, nasıl ıztırap çektiğini öyle anlıvyorum ki de- mis; benim avakkabım da tıpkı seninki gibi sıkıyor..,, * d Hangisi Mühimdir? eeei — — UUĞ f Amerîkanm en zengin iş a- damlarından biri olan ye bir gün sormuş lar: — Sanayi ha- yatında en mühim olan şey nedir? İs mi, kafa mı, yoksa sermaye mi? Carnegie hic düsünmeden hemen su cevabı ermis: — Üc ayaklı bir tokmağın hangi ayağı daha mühimdir? Andrew Carnegzie- |. bol gibi zikretmiyor. Şahidi ol- duğu hadiseyi olduğu gibi tafsilâ- tiyle anlatıyor: Sıcak bir yaz günü asırlık a- ğgaçları eflâke ser çekmiş bir or- mana gitmiş; bir kenara uzanmış; ağaçların aralarından güneşin ta- mamen nüfuz edemediği bu nefti ölgelikte, halde - Fo Ör kendini hissettiren hayatı dinler- ken kuru yaprak birikintilerin- den birinde bir kıpırtı olmuş, Biraz sonra bir engerek yılanı kınından çekilen menevişli bir kılıç gibi meydana çıkmış, ayni zamanda bir ağacın yanında baş- ka bir kımldama görmüş. Boncuk gibi gözleri kayan yılana dikilmiş yapraklar arasnda bir kirpi! Mirbeau, ondan sonra kirpi i- le yılanın mücadelesini tasvir e- diyor: Kirpi bir yay gibi atılarak yı« lanın kuyruğunu ısırıyor ve der- hal bir top haline geliyor. Enge- rek bütün şiddetiyle dikenli topa sarılıyor ve tekmil zehirini aşı- lamak için ısırıyor. Fakat bütün hücumları kendini yaralamaktan başka bir şeye yaramıyor. Hiç bir tecavüzde bulunmıyarak ta- mamen sakin bir halde kalan kirpi düşmanının kuyruğu ağzın- da olduğu halde bekliyor. Yılan halkalarının bütün kuvvetiyle kirpiye sarılıyor, sıkıyor, sihirli iğnelerin uçlarında etinden par- _ç:ılıır bırakarak gevşiyor. Isırmak i de yine ağzında yaralar açilmasından başka bir şeye ya- ramıyor... Yılan kan içindedir. Kirpide hâlâ bir hareket yok. Bu suretle kuyruğunu kurtara- mıyan yılan kendini bu dikenlere çarpa çarpa bitap kalıyor ve can- sız uzanıyor. Mücadele çok uzun sürmüştür. Yılan uzandıktan son- ra kirpi uzun müddet bekliyor. Bin bir ihtiyat ile yavaş yavas açılıyor ve artık cansız kaldığın: emin olduğu düşmanının başın geçerek onu çıtır çıtır yiyor! Takvime ; Kari Mektuplari f Kimsenin İstifade Edemediği Bir Kütüphane Antalya münevverlerinin fi- kirlerine tercüman olduğunu bil diren Antalyalı bir okuyucumuz- dan su mektubu aldık: “Ben Antalyalıyım. Buradaki Halkevinin zengince bir kütüp- hanesi var. Fakat maalesef, bu kütüphane daima, sade mesai sa- atlerinde acık bulundurulmak - tadır. Bu yüzden kütüphanenin varlığivle vyokluğu müsavi kal- maktadır. Cünkü herkesin vazi- fesi basında bulunduğu bir sıra- da acık bulunan bir kütüphane- den, bittabi ekseriyet istifade e- dememektedir. Acaba bu kütüphanenin, gece- leri, veya pazar günleri acık bu: lundurulması mümkün kılına- maz mı? Ve bircok vatandaşlar hosnut edecek olan bu hareketin vapılması, fevkalâde büyük fe- dakârlıklara mı mütevakkıftır? Temenni ederim ki, bu sual- lerime verilecek fiili cevap. ma- kul ve basit talebimizin yerine getirilmesi olsun!,,

Bu sayıdan diğer sayfalar: