dikten Sonra. Büzün için mühim iyarisanın pakin e Kikenların vaziyelinde me gisi Sağişirlikler has olacağı keyli- Yetinir. Diğer mühim bir mesele “8 bu yeni vaziyet karşısında İn- olan mesele, ürüsukü Yeni Nizam: ulyaristan parlâmentosu - nun kısa süren gizli bir #lkesinden sonra Başvekil Filof Ara taralından kabul edilmiş VE bu sabah Hariciye Nazırı ile berber tayyare ile Viyanaya ir. bulgar Hariciye Na- Üre bu şehirae, Bulgarıstanın izler paktına girdiğimi tesbit *den protokola, Alman ve hal Yan Hariciye Nazırları ve Ja- donya seliri ile beraber imzasını Miymuştur. Bulgar Başvekil bu merasimden sonra söysediği İt butukta, Bulgaristanın kom işle ve bilhassa Sovyetler- İe sui ve dostiuk münasebetle- İtini devam ettireceğini beyan iştir. buugaristanın bu pakta © gir- Mekle neler kazandığını veya kaybettiğini münakaşa etmek ize nit bir mesele degildir. An- a bu hâdise münusevetiyle, Kmümü olarak, şu müsahazasır. Ja bulunulabilir: İsminden de anlaşıldığına gö- 8 bu paktın esas unsursarı uç, doğrusu iki büyük devlet- . Paki, bu devletlerin muzaf- eriyesini temin maksadıyıc ha- Rrianmıştır. Bu paktın istıhani ği gaye, bütün dünyada yeni Mam denen şeyin tesisi, yâni hu devletlerin dünyada siyasi Ve iktişadi hâkimiyetlerinin te- idir, Bu pak velce gir“ $ olan Komanya, Macaristan, iovakya, şimdi giren Bulgaris- ve yarın girecek olan bütün iekelserin vazılesi, muzaj- İcriyetin temini için bu devlet '€ yardım etmekten ibarettir. Bu küçük devletler ise bu yar- ancak siyasi ve iktisadi is- Uklâlerini feda ederek ve bu yük vövletlerin birer müs Wmiekesi haline gelerek temin Üçüzlü pakta iltihakın ve İni nizamı kabulün bir mem- kete neler getirebileceğini an- İhmak için, Romanyayı göz önü- Ye getirmek kâfidir. Yeni nizamın teessüsü, Avru. nyanm, Uzak Şarkla Yemek vakitlerini önceden ta- ederek her gün ayni saatler- Yemek, kendisini medeni sa- her insan için önemli bir ka- , İnsan yemeklerini muay- İn saatlerde yemeğe alışınca * işi muntazam gider. Yemek “ih vakit ve san gözetmiyen in- m da her işi karışır. Fakat çok yemekten şişman © lâr için yemek saatinin ehem- eti daha büyüktür. Şişmanla- bazılarında iştiha her vakit olmazsa da geldiği vakit hir- hire ve çok gelir. O zaman n insan bir oturuşta pek imisinde de iştiha he ima açıktır ve sık sık tmezse baygınlıklar geçirir ve ların önline geçmek düşünce- , ceplerinde sakladığı kuru yemeğe “işler de, aksine, hep şişman- verecek şeylerdir. İ Yemek zamanlarını nak, sişmanlamamak için bi- dei şarttır. Şişmanlatmıyan ye- er üzerine geçen gün yaz- in yazıyı tamamlamak üzere bir misalle örnek ver Nea cahışneniğım: kşSabah kahvealtısi, sekizde: Süt İki gram, şeker bir tane, ekmek .&ram, İ, Öğle yemeği, tam on ikide: Sa- i, istediği kadar, haşlanmış ya- EN J ÖĞÜTLERİ Şişmanların Yemek Vakitleri | ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1600 Kr, 1 sene «er. 70, Say 5 400. Ay ta 160, Tay Japonyanın hâkimiyeti olacaktır. Mühim Nokta: unlar, bir takım umumi mülâhazalar ve tahmin- lerdir. Bugün için mühim olan mesele, Bulgaristanın pakta il- tihakı ile Balkanların vaziyetin de ne gibi değişiklikler hâsıl olacağı keyfiyetidir. Esasen uzun zamandanberi Almanyanın nüfuzu altında bu- lunan Bulgaristanın Almanyaya recmen teslim olması, — Cenubü şarki Avrupasında | vaziyeti fi olarak demek edeceklerdir. Kendisi elçisinin ihtarı bile bi yen Bulgar halkı vaziyet üzeri- ne müessir olacak hareketi ya- pamamaktan mütevellit bir si- ve büyük bir endişe içinde- ir, Sobranyanın yarın öğleden sonra toplantıya davet edildiği ve bu toplantıda Başvekil Fi- lof'un vaziyet hakkında izahat vereceği bildirilmektedir. Bulgaristandan gelen son ha- berlere göre, Alman askerleri Tunayı gecmişler, Dobrucayı is- taşıyan bombardıman leri Sofya üzerinden uçmuslar- dır. Fakat bu haberler heniz toeyyüt etmemiştir. Yugoslavyada : ulgaristanın pakta iltiha. kınm Yugoslavyada bü- endişeler uyandırdığı, bu iltihakı Pestede haber alan Hariciye © Naxirı Markoviç'in derhal Belgrada döndüğü ve Genel Kurmayın milli müda faaya ait hazırlıkların tâcili i- çin emir verdiği ve 800.000 as- kerin silâh altıma almmak üre re bulunduğu bildirilmektedir. Amerika o Hariciye (o Nazırı Hull, Bulgaristandaki vaziyetin inkişafının dikkatle takip edil- diği ve Alman ordusu Bulgaris- tanı işgal ettiği gin Amerika- daki Bulgar paralarının derhal bloke edileceğini beyan etmiş- tir, Amerika kaynakları Bulga- ristanın istilâsı hakkında Sovyet lerin bir takım İtirazlar serdet- miye başladıklarını bildirmekte iseler de, bu haber teeyyüt et- memiştir. Sovyetlerin, her hangi büyük ve kuvvetli bir devletin Bak kanlara hâkimiyetini, bilhassa Karadeniz sahillerinde deniz, hava üsleri tesis etmelerini is- iyecekleri kolaylıkla tah - min edilebilir, Hatırlardadır ki, gecenlerde Tass ajansı, Alman- yanın Bulgaristandan asker ge- <irmek icin Sovyetlerden mü- saade İstediği hakkındaki babe- ri tekzip etmiş ve Sovyetlerin, esasen kendilerinden istenmi - yen böyle hir müsaadeyi ver - mediklerini bildirmişti, (Devamı 4 üneüde) EZ hut kızarmış et 100 gram, yeşil sebzelerden istediği kadar, fakat tereyağ 10 gram, yahut zeytin- yağı 20 gram, beyaz 30 gram, ekmek 30 gram, bu da pey- nir için, çünkü etle sebze ekmek- siz olarak pek alâ yenilir. Taze yemişlerden istediği kadar. İkindi kahvealtısı: o İki parça şekerle çay ve 15 gram E Akşum yemeği, yedide: Bir yu» murta, 200 gram haşlanmış pata- tes yahut haşlanmış makarna, ü- zerine 30 gram beyaz peynir, Ye- şil sebzelerden İstediği kadar. Makarnanın ve sebzelerin o üze- rine tereyağı olursa 10 gram, zeytinyağı olursa yalnız sebze- lere 20 gram. O halde haşlanmış makarna yalnız beyaz peynirle yenilir, Taze yemişlerden istedi- ği kadar, Akşam yemeğinde ek- mekten hiç yememek daha iyi, dayanılamazsa gene ancak 30 , Ekmek insana şişmanlık, kana ekşilik verir... Sık sık, ayni kantarda ve ay- ni elbiseyle tartılmak, lüzumlu. dur. Ayda üç kilo zayıtlıyan şiş- mana ne mutlu! Daha fazla za yıflamak zararlı olur. Daha az zayıflarsa, yemekleri daha azalt- mak değil, daha sabırlı olarak, perhiz müddetini uzatmak lâzım- dır... Bizim iklimimizde boyun bir metreden fazlası kilo sayısın- dan on eksik olunca orada dur. malı... | Kk YARIM ASIRLIK SAHNEDE YANYANA GÖSTEREN UFAK TABLOLÂR İÇTİMAİ ÜÇ NESİL - ÜÇ HAYAT DEĞİŞİKLİKLERİ ÜÇER SERİSİ 4-DÜGÜN YAZAN: Refik Halid AZİZ DEVRİNDE GİY E SAHNE; “ A ski,, nın kurulduğu geniş odada- yız. Askı nedir? Kalpakçılar başın- daki hususi dükkânlardan âriyet kaldırı" lan ve düğün odasının münasip bir köşesi- ne kurulan bir nevi dekor: Balmumu, ku- maş parçaları ve jelâtinden yapılmış yeşil asma yaprakları, içlerinde çekirdekleri gö- rülen üzüm salkımlar... Bir yapma çar- dak! Gelin onun altına, - sandalye henüz #aammilm etmediğinden - üstü kadife ile örtülmüş bir sandık veya mum İskemle- sinde oturmaktadır. Bütün gün kımıldan- mıyacak, bir uzak şark putu gibi süslü püslü, kendisini gelene gidene seyrettire- cektir. Yalnız, hatırlı misafir ve akraba hanımların elini öpmek için ayağa kalk- masına izin verilir. Başında yine çarşı esnafından kira İle kaldırılmış, kaba saba, çiy kızıl renkli al- tın üzerine fersiz Felemenk taşları işlen- miş bir taç. Yüzünde - ikisi yanağında, biri alnında, diğeri çenesinde olmak üze- Te - elmastan çiçek şeklinde “yapıştırma, lar vardır; bunları, sabahleyin, gelin tu- Valetini yapanlar sakız yakarak çehresine tutturmuşlardır. Düşmesin diye kızcağız zaten gülemez, fazla hareket yapamaz, ta- bii vaziyetini alamaz; taş bebek ve mum oyuncak gerginliği, donukluğu ile ve maske taşıyormuş gibi yüzü mânasız, don- muştur! Gelin elbisesinin beyaz olması daha âdet hükmüne girmediğinden renk intihal herkes hürdür; fakat saçlar namlsa fror modasından mültootsir olarak sip bir 'de düzeltilmiş, üstüne de, beyaz değil, ye- şil bir duvak örtülmüştür. Iki yanından, göğsünün üzerine, aralarında tek tük sa- nları da bulunan gümüş teller sarkmakta- gelen çocuklara vermek M cuklar tel parçalarını feslerinin veya düğmelerinin iliğine, kızlar saçlarına takarlar Sabahleyin koltuğa verme tören! şu şe- kilde yapılmıştır: Kadınlar - Güveyin gözü gelinden başkasını görmez diye - başla- Tına birer çevre atarak sofaya dizilmişler- dir; selâimlik kapısı açılır, kız veya oğlan babası önde, güvey arkada içeriye girer- ler. Duvsğı olan gelin, kocasını ilk defa şimdi görecektir, göğsü heyecandan kabarıp iniyor ve merdiven başında hale- canla bekliyor. Baba, önünde durur, bir dua okur; sonra belindeki şal kuşağı Çö- zer, gelinin beline bağlar, iki genci el ele verir. Bu merasimin adı “Kuşak bağlama,, dır. O devirde gelinin koluna kap götüren ce çıkarlar, ne oturtur, giren koluna ta »ydir. Merdivenleri böyle- askılı odaya girerler, kızı yeri- 'duvağını besmele çekip açar. üvey — (Henüz on yedisinde var G yok, Le eye tane etamin “bir > şaşkındır, kıpkırmızıdır; görmiyen gözle le geline bakar; evvelce anasından öğrendiği halde hem âdet olduğu, hem de konuşacak başka bir söz bulamadığı için kekeliye kekeliye sorar) isminizi bağışlar mısınız? Gelin — (Yaş ancak on dört, gözleri yer- 'de, yanaklar al al olmuş, gayet pes perde- den) Baise! Güyey — (Sakosunun yan cebinden çı- kardığı broşu kızın göğsüne titrek ellerle, güç belâ taktıktan sonra hiçbir şey söyle- meden ters yüzü çıkarken içinden) anam mavi gözlü demişti, bana açık kestane gi- bi göründü! (Merdivenleri sarsak sarsak İner, kadın kalabalığının üzerine, arasına bir paralık mangırlar karıştırılmış leblebi şekerlerini serpiştirir. Cami güvercinleri- nin darı ve mısır atıldığı zaman çıkardık- ları kanat sesini andıran tatlı, aceleci bir Yaşıltı) Bir yaşlı kadın — (Altı kocadan arta kaldığı halde) Allah ikisini bir yastıkta ko- catsın! Kızcağıza başka er yüzü gösterme- sin! Geçkin bir kız — (Yanındakine) Güvey de pek toy... Kardeş kardeş bebek oynıya- caklar. galiba! Bir başkası — Yukarıdan inerken yüzü gülmüyordu, gelini beğenmedi, zâhir! Güvey anası — (Birine, usulcacık) oğlu- mâ yazık ettik, kızın bakışını gördün mü? Oğlanın az daha boynuna sarılacaktı, ne aşifte şeymiş! Kız anası — (Yine usulcacık bir kadına) Aman ,yavruma yazık oldu, damat pek çapkın, gözleri iy elâlemin kızına, kısrağına di (Bu sırada düğün evinin kapısında 3€y- lilik m Tİ HAMİT DEVRİNDE SAHNE; 2iz devri İle arada, yavaş yavaş şu farklar hâsıl olmuştur: “Askı, ve “Yapıştırma,, kalkmıştır. Gelin eski - usul merasimle görücüye çıkmadığı gibi düğün günü küşede de oturmaz, oda oda dolaşır, güler, konuşur, fakat vakarlı durur. Başı da taç varsa da - refahlı ailelerde - dük- kândan kira ile kaldırılmış değildir; ya kendi malıdır, ya akrabadan âriyet alınmış tır; ince işlenmiş, temiz pırlantalıdır. El- bisesi, Paris modellerine uygundur; mu- hakkak surette beyaz Tenklidir, limon çi- çekleri takmak şarttır; tel, yalnız halis gü- müşten ve pek İnce bir sudan ibarettir. Kibar düğünlerine davetnamesi olmıyan- ları, yani “Seyirci, leri sokmazlar. Kapıda bu işe bakmak, seyirci kafilelerini ürküt- mek için sırmalı cepkenini giymiş, belinde “altı patlar, ı, arnavut bahçivanbaşı oturur, Aynes eli kamçılı bir harem ağası da hem kontrol, hem de davetli hanımları karşıla- yip ağırlamıya memurdur. Tüysüzlere has öcayip sesi, ya zorla girmek istiyenleri kovmak, yahut zamane ricalinin hanımla, rını, kocalarının padişah nezdindeki ehem- miyetine göre iltifata boğmak için, kü- mesten yakalanıp mutbağa, keşilmiye gö- dürülen piliç feryadı gibi, ciyak ciyak, te- Jâşlı telâşlı her tarafa akseder. Hanımların külfetli tuvaletleri üzerinde yeşilli kırmızılı kordonları, mineleri, elmas Ekziiriyie “şefkat, nişanları göze çarp- makta ve mücevher bolluğu göz kamaştır- maktadır. Yemek, uzun masalarda alaf- Tanga tertip verilir. Mor kadife üzerine sır- ma işlemeli “İstil,, adı verilen örtüyü #r- tana atmış olan bir kadın, misafirlere zarf- h fincanlarda kahve ve gümüş takımlarla “Sülciğli ve “çilekli Iohuk verir. Hacı tehni- yelerinde bu “istil,, ekseriya beyaz kadife- dendir. K uşak bağlama,, usulü nadirleşmiş- tir; koltukta geline güvey kolu- nu uzatır ve koluna kız girer. Duvak be- yaz tüldendir; artık yeni çiftler, üzerleri- ne kapılar örtülünce birbirlerini tetkik ede bilecek derecede cesurdurlar. Zaten gelin uzaktan, güveyin kendisini görmemişse de resmen verilen fotoğrafını tetkik etmiş, gü- vey de müstakbel zevcesini sokakta veya seyir yerinde şöyle bir gözden geçirmiştir. Güvey isim sormaz, birkaç kelime ile sax det temennisinde bulunur ve inince leble- bi şekeri atmaz, delinerek kırmızı beyaz, incecik kurdelâlar geçirilmiş çil kuruşlar serper. Gelin odası renkli lake, yahut sadefli şın mobilyalariyle döşenmiştir; gayet ka- ağır, arşın arşın kumaştan perdeler, katmer katmer tüller asılı; çok aynalı, avi- zeler sallanan, her köşede yapma çiçek- lerle dolu koca koca vazolar dizili bu pi- yanolu salon kasvetli, karanlıktır; otu- Tulmak için değil, gösteriş olarak döşen - Yatak odannda gelinin "paçalık. 1, yani cuma günü giyeceği elbise, İç çamaşırları, i ŞİMDİKİ DURUM SAHNE: H erhangi bir gâzino veya otel salonu; düğün herhangı bir danslı davete ve baloya benziyor. Gelin, bir sinema yıl dızının resimli dublaj'ı, güvey bir iş ada- manın hah demiş, burnundan düşmüşüdi tee! daştır. Hattâ zifaf gecesi, karşılaştığı yeni- lik katşısında duyduğu heyecanı belli et- ile çekinmiştir. mekten bile ; toy sanılmamak için yapmadığı sahte bilgiç hareketler kul- mamıştır. , Acemi telâkki edilmek modern öğe muvafık sayılmaz. Halbuki ruhu da,|di hissi de tümamiyle bakirdir; fakat öyle görünmemek modadır! Nerede o kuşak bağlama, koltuğa ver- me, Ee serpme, köşeye oturma törenle- ri? Gecelik fesini giyen enlarili güvey? Yüzlerce kişinin yiyıp içtiği, hediyeler al- dığı, paralar kapıştığı düğünler? Nerede mahncubiyetten al al olmuş bön, mâsum çehreler, romantik bakışlar, sizli bizli ko- nuşmalar? Fakat, çok şükür ki, yine ne - körkörüne evi ler, harem selâmlık, kaç göç, bilhassa bır tek “boşadım,, sözüyle aynimalar, içlen - meler? ERTESİ SABAH üyey — (Kapısını açık bıraktığı ban- e e e im yan Sadin Belli taklidi ile) Oörö ööö! Bi atıp koşarak, banyonun kenarına eğil- miş halde) Aç ağzı, kapa ül / kaç nümune, ün Beyoğlu Akşam Kız Sanat mektebinin bir de- filesine davet edildim, Elimdeki davetname evvelâ beni alelâde bir sergi ile karşılaştıracak zan- nediyordum.. Camekânlarda bir- bazı işlemeler... Giyildiği zaman ne tesir biraka- cağımı anlatmak icin birkaç man ken defilesi... O kadar. Hayir, bu müessese yalnız di- kiş, bieki, nakış ile meşgul olan bir müessese değildir. Ev kadınlığını da güzel sanat- ler şubesine sokan bir zarafet mesheridir. Sanat inceliktir ve dün davet- lisi bulunduğum müessesenin #i- yaretcİlere arzettiği her şey bir incelik nilmunesi idi. İncilirler, ocağa, aile yuvasına büyük e bemmiyet verirler. Onu her şe- vin fevkinde tutarlar. Onun icin ayrıca marslar, ilâhiler bestele- mişlerdir. Hattâ İngilizlerin yük- sek hilkümdarlardan addederek kendisinden daima hürmetle bah settikleri Kralice Viktorya'nın, son zamanlarına kadar büyük iç- timalarda ihtiyarlıktan titriyen sesiyle, “aile yuvası, marşını bizzat terennüm ettiği daima söylenir. İşte dün ev kadınlığı gibi mu- kaddes bir gayeye hizmet eden müessese bana bu yüksek hissin tebarüz etmiş bir şekli gibi gel- Bu mektepten mezun olan genç bir kızın kocasım evine bağlamamasına imkân yoktur. Bir günlük mesaiden yorgun, ar- gin evine dönen erkek, bir hiçle güzelleşen yuvasının sakin de- koru içinde ne güzel dinlenir. Bilir ki, karısının sırtındaki elbise eşinin maharetli parmak. revkli o muhayyilesinin » Masasının fzerin- deki örtünün işlemeleri yine 0- nun göz nurlarından ikülen mücevherlerdir. Her aile bütçesinde kocaman rahneler acan terzi paraları onun masraf defterinde büyük yekün- lar teşkil etmez. Bu cihet, işin içtimai kısmı Estetik bakı- mından İse defilede teşhir edilen elbiseden örtülere varıncaya ka- dar her şeyde görülen fevkalâ- delik insanı hayrete düşürecek bir derecededir. Nakışlar eski Türk İşlemele- “Sabahlık,, lan, mücevherleri, hattâ güve- ye hediye edilmiş altın sigara kutuları, kehribar ağızlıklar ve tesbihler, saatler, pırlanta kol düğmeleri de teşhir edilir; €- 'mektar, emniyetli iki kadın, konaktan çı- Tak çıkarılmış eski hala; bunların ba- şında bekçilik ederler. Fakat bazı aileler mahrem eşyanın gösterilmesini istemedik- lerinden yatak odasını kilitledikleri için meraklılar ancak anahtar deliğinden içeri- ye bir göz atabilirler. Yengenin rolü, bu devrin sonuna doğru hafiflemiş, kuru bir ünvandan ibatet ıştır; zira frenk romanlarını okuya 0- kuya, yahut fransızca bilmiyorsa “Edebi- yatı cedide,, yi, he olmazsa Hüseyin Bahr miyi takip ede gelinin gözü açılnış, kendinden önce ev) n de kâfi ders almıştır. ERTESİ SABAH üvey — (Beyaz dantel sabahlığı için de yorgun, mahmur ve Chabas ile Hemmer'in tablolarındaki gibi buğu kadar hafif, lâtif duran geline hitaben, yatak o- dusında dadı kalfanın hazırladığı katıvaltı tepsisi başında) arzu ettiğiniz kitap ve no- ta varsa emrediniz, akşama getireyim. Gelin — (Romantik bir eda ve sevdalı bir bakışla) teşekkür ederim. Chopin'in “Noktürn,, ünü etajerden biri almış; bu notayı getirirseniz size çalmak isterim. Bil mem ki, o “morso,, Yu sever misiniz, efem! emire isi, leblebici. Eyüp o; ve b kendi iaa'atlarlna mahsus, tür- lü beyitli hoş çığırtkanlıkları") YATSI ZAMANI Y cenge — (Fanuslu şamdanlarla ay- dınlanmış gelin odasındaki sedirli gelin minderlere, birbirlerinden uzak oturup süt dökmüş kedi gibi düşünen yeni çifte hitaben, yapma bir neşe İle) A, bu dane öyle, biraz konuşunuz bakayım, insan he- lallisi ile yabancıymış gibi durur mu hiç? Güvey — Konuşu; ya işte! (Sus- ilet Kelam mes © ği Yenge — Haydi kızım, gel de yan odada geceliklerini giydireyim; Cemaliferle Kon ca da yatağınızı yapsınlar! (Karyola v .de- virde kullanılmamaktadır. Biri beyaz, öbü: rü zenci iki halayık, odaya girerler, yül açarlar, şilteleri, mum ışıklarını telâşa dü- şüren bir hava tazyikiyle ortaya atarlar; hepsi de pek ince el işleriyle süslü *akım- lar; yatağı hazırlarlar. Sonra güveyin önü- 'ne atlas bir bohça koyarlar, giderler. O, bohçadan çıkan entariyi, çevrilmiş terlik- lerini giyer, bir tahta kalıpta hazır duran entari, yine'sım sıkı bir hırka, Saçlarını çözmüşler, iki kol, sım sıkı örmüşler, arka- sına koyuvermişlerdir. Zavallı kızcağız tun tıkız bir hale sokulmuştur; ber tarafı düğ- meli, ilikli, kapalı, örtülü, âdeta kafası bir çuval içinde gibidir.) 'enge — (Geline son tevsiyeleri) bırçın- hik, dik başlılık etme ha! Kocan ne yapacaksın! (Güveyin yanma &0- kulur, usulca) aman oğlum, 12. daha çocuk sayılır, yüzü gözü açılmamıştır, Ma- şaallah senin aklın başında, adam evlâdı- Sın, kusurlarına bakmazsın değil mi? Tek evlât, biraz şımarık büyüttüler, suyunca gidiver! Güvey — (Yüzüne kan ) me- rak elmeyin, teyze hanım! lem Yı — Allah ikinizi birbirine bağışla- sn, barışıklığı versin. Ben yan oda- dayım. bir şey iktiza ederse duvarı vuru- Gi — (Yalnız kaldıkları zaman kala yemle ii mor çiçekler ve sırma kandiller işlenmiş arakiye seccadeye çıkar, iki rek'at namaz kılar. Namaz bitince seccadenin yukarı si kalkar. Gelin, günl ç ri verilen talimata uyarak gider, seccade- rini yeniden canlanmış, hayata ermiş zannettirecek kadar mü- kemmeldi. Sanki bir perinin sihirli değ- neği efsanelerdeki saraylar gibi sözümüzün önüne (görülmemiş bir âlem kurmuştu. Müessese- den büyük bir heyecan ve min- netle ayrıldım. Çünkü Cümhuriyetin en gü- sel bir âbidesini sevretmistim. Takvimci ———— YENİ NEŞRİYA ARKADAŞ — Cidden günel olan bu haftalık çocuk mecmusunm B in- ci sayımı renkli resimler ve özlü şa- sılarla çıkmıştır. BEDEN TERBİYESİ VE SPOR — Bu değerli spor mecmuasmın 46 inc sayısı dolgun ve çeşitli makale, yazı ve resimlerle neşredilmiştir. VARLIK — Ankarada 15 günde bir çıkan bu fikir mecmussmın Jü3 üncü sayısı neşredilmiştir. Çabuk (Perspektif - Ve Sanal Re- İsimde Kullanılışı — Sinai resmin bü- tün şubelerinden ve biikassa çabuk perspektif metodundan bahseden, D9- niz Gedikli Erbaş ortaokulu resim makine öğretmeni Selim Hâhim Sün- tur'un türkçeye — çevirdiği (Çabuk perspekti! ve smal resimde kullanılı- 5) adlı eser bej ay gibi ksa bir za- manda ikinci defa olarak İstanbulda Hüsnütabiat matbaası tarafından ta- bedilmiştir. Bu eserle sınai resmin bütün in- Geliklerini en kına zamanda öğrenmek İmkân dahiline girmiş bulunmaktadır. haydi, buyurunuz Baise ha nım! (Gelinde ne ses, ne hare- ket. Güvey, dokunmakta tehli- ke varmış gibi, fazla temastan çekinerek omuzlarından hafifçe iler) buyursanıza! Gelin — (Nefes nefese, zor- lukla) ,. Siz, siz İRMREİ Güvey — (Evvelceden hala- yıkların başka ışıkları söndürüp (Odada yerli keten çarşafla - nın serin hışıltısı. Dışarıda bekçi Sopası taklakları ve uzaklı ya- kınlı köpek havlamaları!) ERTESİ SABAH * anası — (Güvey düğün evine paça ve kaymak göndermek için erkenden fırla- dıktan sonra, kendisine verilen müjdeye karşı gururla) Hamdoi- sun Allahım! yavrum beline kara peştemal sarılıp e- vine geri gönderilda kızlardan değildi, elbet!