| | LOKMAN öğür.eni BUGÜN birini Yuyoslav âU( bulmuyarak şayanı kaul harbi artık bir emrivlikldir ve ohyanın yeni Amerika Setiri üç saat gö İFührer, Berzhof'da, Hari - olduğu halde, Tsvetkoviteh Harkoviteh'i kabul etmiştir. memleketi alâkadar eden #lelere hasredilen müzake - , iki memleket münasebet- li tavsil eden an'anevi dost- ruhu ile meşbu olarak ce - 16.-2-041 yanın asi nzarası İngiliz kaynaklarına yeni plzoma tara halavya Nazırları Lüşlerdir. Alman siyast mah itine göre, Arerika önüne geçemiyece! anlarda: ugoslavya Başvekili ve Nazırınm rülşmesinden son İheşredilen resmi tebliğde Hari denmektedir: Nazırı Ribbentrop ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1 sene o BEOO Kr. WE. Ay 180 “0 Ay m0 » We. Ay 500 Sez — da sefirine, Almanyanın işgali altındaki Hollanda hükümetin- den başka bir Hollanda hükü - meti tanımadığı için, Romanya- yı terketmesi İâzimgeldiğini bildirmiştir, Bu meseleleri mevzuu bahse- den Alman matbuatı, Balkan - larda İngilizlere ayak basacak yer birakmıyacaklarını yatmak tadırlar. Anlaşılıyor ki, Balkanlarda İngilizler, Bulgaristan, Roman- ya ve diğer Balkan devletlerini simdilik ikaz ve tehdit etmekle iktifa ederek ve Almanlara iş- gal vesilesi vermekten çekine - rek; Almanlar ise, Romanya petrollerinin tahribinden kor - karak, harekete geçmek husu - sunda büyük tereddütler göste- riyorlar ve mütemadiyen hazır. Janıyorlar Uzak Şarkta: zak Şarkta Japonya ile U İngiltere ve Amerika nın, muhtemel bir çarpışmaya kârşı askeri harırlıklarını tes- ri eylemelerind. mütevellit büyük bir gerginliğin hâsıl ol. duğu şu sıralarda Japonyanın yeni Vaşington sefiri Numüura- nın Roosevelt'e takdim ettiği itimatnamesinde kullandığı mü lâyim lisan ve buna karşı Cüm- hurreisinin verdiği cevap şaya- nı dikkatti, gö: ol tek- tiklâline inin Japon- Bit- da ha- arasında daha İyi bir anlaşma m etmiştir.,, yı temine çalışacağını ve bu lindeki Amerikan gazete hususta kendisine güvenebile muhabirlerine göre, bu çeğini umduğunu söyliyen 7 Bu dostluk münasebetleri tektir. Yugoslavya nazırla- irin, Yugoslavya nazırları- mları söylemiş olması muh- £ hakkında henüz müs- bir şey söylenemez. Resmi fil ketümiyet muhafaza #ktedirler; ancak tebliğde - manevi dostluk., tabiri ü- de durmak lâzımdır. Yu- wya ötedenberi Almanya- rşı dost kalmıştır ve bu va kendisine faydalı alde daha ziyade Igrada döndükten içtimaı olacaktır. Önü“ deki haftada, Bulgar na- rının da Berline davetleri- r edilebilir. kaynaklarına dir: izim Yugoslavyaya karşı ir fena niyetimiz Yı h tasrihini istemiştir. cihetten Romanya hü- i a istiyoruz. ni kaynaklar, Javanın bu teklifi, muhalif bulma; dir. üz teevyiit etmiyen bir göre İngiltere Macarista bir nota vererek ELMA yoktur. sadece Balkanların huzur iyetlerini İngilizlere kar mak istiyoruz. İngilizler anlara gelirlerse Yuzoslav- da canını yakacaklardır. sizin hudutlarınızı garanti ruz. Ve sizin bitaraf kal nazırların, yeni nizama taraftar olan rak, şa kabul gördüNlerini söyle- pon sefirine karşı Roosevelt sa- dece, böyle bir anlaşmaya var- mak için sefirin elinden geleni yapacağını söylemesinden mem nun olduğunu beyan etmiştir. Bu sözleri, Japonyanın Ame- Tikaya karşı harbe girmiye ce- saret edemediği, ise, Japonyanm tehditleriyle $ siyasetini değiştirmiyeceği ve İngiltereye yardımdan vaz geçmiyeceği şeklinde tefsir et - mek mümkündür. olmuş- inkişaf sonra Japon siyasi | şahsiyetleri, Japonya İle o Amerika ara” $ındaki o münasebetlerin | bo- zulması için, İngilizlerin gay- ret sarlettiklerini o söylemek- te, İngilizleri ise bundan do- ayı Almanları mes'ul tutmak- tadırlar. * Alman siyasi mahafilinin k: naatine göre, Amerika - Jaj ya harbi artık bir emri vâ ve yeni Japon sefiri bunun ö - nüne geçemiyecektir. Diğer cihetten, Japonyanın Berlin sefirinin, Almanyanın yardımı ile, Sovyetlerle olan miinasebetlerinin ıslahına ça - laştığı haber verilmektedir. tırlardadır ki, Japonya Ha riciye Nazırı bir nutkunda, an- ti komintern paktın Sovyetlere karşı değil belki komünizme karşı müteveccih olduğunu ve Sovyetlerle anlaşmanın, Japon- yanın dış politikasının esaslı ga- yelerinden biri olduğunu söyle- mişti, Japonyanın yeni Ameri- ka sefiri de, Sovyetlerle samimi münasebetlerin tesis edileceği (Sonu Sa, 4 Sü. 2 de) KOKUSU... göre istik- vaziye- kokusu, elmadan yahut Tırnaklarını boyadıktan sonra tinden gelirse tur, insana ferahlık ve- güzel yı çıkarmak için aseton kul lnnan bayanlar bu kokuyu daha mluğu giderir. Bazılarıdiyi ayırt ederler, Çünkü şekerli şe ilhamı in #t elma kokusu bir insa. esinden getirse büyük bir işareti olur; Şeker hasta-| pek ilerlediğine, tığına delâlet beraber, nefesinden ek; usu çıkaran insanın imda-| hekim yetişirse o İnsan! muhakkak bir tehliked: ef, nefesinden bu iran İnsan » çok defa - o kendisi hissetmez. Onun) hissedenler,İcerli hastaların zayıflamış olan- kokuyu 1 bilmezlerse büyük İşlemek - kokunun sahibinel Vermek » fırsatım kaçırmış) Aileleri arasında na tutulmuş biri bu kokuva dikkat horrtnr. İnsanın öyle hir hasta bulunma. sila? hilemnran dostu olan şekerli bir ile konuşursa ona haber büyük bir iyilik verse gerel ağacının “agniyet-ü! yâni pek öneeli bir yeri hastanın nefesinden çıkan koku hakikatte aseton kokusunun ha- fifidir... Aseton kokusu, şimdiki ibi yayılmadan önce, onun hafif kokusu elma kokusuna benzetil- diği için öyle denilmiştir... Bu kokunun ehemmiyeti, bir *ve tehlikeyi haber veren hemen tek alâmet olmasıdır. Onun ya nında, şeker hastalığının sonuna saklaştığını haber veren, oturdu- “u yerde wyuklamak, biraz da 'ersemlik gibi alâmetler bulunur” da bunlar hem daha sonra ydana çıkarlar, hem de o alâ - 'metleri hiç kimse, kendi kendine ile, itiraf etmek istemez, Aseton kokusu, en ziyade, sonuna! eder... koku se- bir'larında meydana çıkar. Fakat za- “flamamış olanlarda da, fazla et- 'i ve yağlı yemekler yedikten son “a, vücutça yahut fikirle yorgun- *wk, büyük bir korku yahut en- dişli bir düşünce üzerine, yahut bir yerde düştükten sonra, kimi" sinde alkollü içki kullandıktan “onra belirir. Onun için şekerli “astaların hepsi için, nefsinden a- setor kakusu cıkarmak tehlikeli- olur... dir, şekeri bulu: t etme. aileleri vah İŞİMİ SN b e kyn a, TAN ÜÇ NESİL-ÜÇ HAYAT YARIM ASIRLIK İÇTİMAİ DEĞİŞİKLİKLERİ SAHNEDE YANYANA GÖSTEREN UFAK TABLOLÂR ÜÇER SERİSİ 3 -GEZİNTİLER YAZAN: Refik Halid AZİZ DEVRİNDE HAMİT DEVRİNDE SAHNE: ürkiyede, ilk defa olarak demiryolu - İren seferleri başlamıştır. Bu yeni icadı görmek için maruf bir ale Küçükçek» meceye bir yolculuk ve kır gezintisi tasar- hyorlar; konak arabalarile Sirkeciye geli- vorlar, O devirde Sirkeci, henüz Hocapaşa yangıniyle genişlemediğinden ahşap evler ve eğri büğrü sokaklar arasındadır. Araba- lar ise, dingillere oturtulmuş dört Kalın di- reğe kayışlarla asılı, üzeri çardaklı, etrafı kordonlar ve püsküllerle süslüdür; “Koçu,, tesmiye olunur, Tekerlek poryaları, eski merdien trabzonları gibi boğmak boğmak, sarı ve yeşil yaldızlıdır; salıncak gibi oy - nar ve sallanır, Arabayı kullanan Yeniçeri kıyafetli adama ispir derler, hattâ türküsü vardır: “Aman ispir, yavaş koştur, küçük hanım oruçludur!,, İşte, içindekiler, kadın ve erkek indiler; istasyona doğru yürüyorlar. Yürüyüş Şu şekildedir: Yaş sırasile arka arkaya, evvelâ erkekler... Önde büyük efendi entarilidir, serin tuttuğu için gezi kaplı nâfe denilen yazlık hafif kürkünü giymiştir; başında bembeyaz, işlemesiz bir arskiye, elinde harçıl tesbih, ayağında arkalıklı vişme çü- rüğü terli) ibani kuşağına mine kordon lu bir saat iliştirmistir; bu saat prior mar- kalıdır, acayip frenk türkçesi yazılarla haftanın yedi gününü ve kameri ayları da göstermektedir. Öbür erkekler setre pantol Üzerine arkalarından kukuletelerinin koca men püskülleri sarkan “Jul, çuhasindan dâcivert “uvniye,, ler giymişlerdir. giden büyük hanım siyah feraceli, kolasız yaşmaklı ise de diğer hanımlar yav- Tu ağzı, cam göbeği, mahzen kapağı, piril pırıl feraceleri, sert yaşmakları ve başla- rında, icabında yüzlerini de örtmiye yarı - yan yine renkli ipekten ince saplı, ufacıcık, birer değirmi şemsiyelerile pek göz ahci- dırlar.Katar halinde, bir hizada ferace etek leri böcek kanatları gibi açıla kapana ga - yet temkinli yürüyorlar, Arkada beyaz, 0- nun arkasında zenci balayık; daha sonra sırma cöpkenli, Trablus kuşaklı kâhya; en sonunda, başında nevale dolu bir Venedik sepeti taşıyan ve elinde, ağzı tülbentle bağ- Janmış bir testi tutan Ayvaz. i Lokomotif “Pierrot,, tesmiye edilen Fransız malı, koca bacalı, cılız bedenli, kü- çücük komik bir makinedir; bütün âletleri meydandadır; her taraftan sular, yağlar, dumanlar fışkırmaktadır. Mermurlar Rum, Yüzlerinde bu medeniyet icadının yerli müslüman halka yakışmadığını belli eden bir mâna var; şaşkın şaşkın öteye beriye başvuran yolculara bir teviye haykiriyor- lar: “Bresi nerde gidersin? Yoktur sende px? Na bire, kanı orda! İLE B üyük hanım — (Vagonda, ellerini diz lerine vurarak) Ah, başıma gelen- ler! Kaderimde gâvur icatlarına binmek te varmış! Geçen gün Tikveşli hoca Mıstafen- di, Taştekneler camiinde vaaz ederken t6- vekkeli“Kıyamet günü yaklaştı, ye'cüc me" cuç çıkmasına bir şey kalmadı, gökten be- lâ yağacak,, demiyordu... Gelin hanım — Aman nineciğim, ağzını hayra aç; zaten her tarafım sapir Sapır titriyor. , Küçük hanım — (Çıplak gerdanı hele- canından ine kabara) Veznedarınkiler ge- çen hafta binmişlerdi; kazasız belâsız dön- düler; bir şeycikler olmaz. , Büyük hanım — Olmaz inşaallah amma at arabası dururken bize ne oluyordu da herkesten evvel ateş arabasma bindik? Hep damadın işi... Moskofa esir düştükten sonra, hâşâ sümme hâşâ, gâvurluğa özen- miye başladı, akidesini bozdu. Bir hanım — Günaha giriyorsun ha - nimne, hiç müslümana gâvur denir mi? Hocanım söylüyordu, böyle diyenin sırtına yarın ahrette zebaniler kızgın topuz vura» caklarmış! Büyük hanım — Rabbim kusur yazmaz «ibette... Korkumdan başımda akıl mi Kaldı? Büyük efendi — (Erkekler vagonunda; gözleri kapalı bir şevler okumaktadır; bi- #ince İki tarafına üfler; dışarıda koşuşma- Jar, telâşlı konuşmalar) ateşçi :bari fazla koşturmasa! Damat — (Bilgiç bir tavırla) onun usu- Yü, hesabı vardır, saatine göre islim verir... Büyük efendi — Olura, insandır, vanı- lır. (Bu sırada bir memur €l kampanasını çalar) Bu ne? Ne oluyoruz? Damat — Hareket zamanı geldi de onu bildiriyor, Sakm boş bulunmayınız, şimdi de makine düdük çalacak. Büyük efendi — (Tahta peykelere dört elle sarıldıktan sonra) Cocuklara haber ver meli (Yan bölmeye vurur) Yahu! Yahu! (Lütfen sayfayı çeviriniz) lk SAHNE: arın, Fenerbahçede bir cuma ikindi- si, meltem rüzgürinin mütemadiyen savurduğu toz tipisi içinde konak, kira ve henüz kerevet konması düşünülmemiş 0- lan şilteli muhacir arabaları, birbirlerinin arkasından, İki sıra, ortada ağır ağır dö- nüyorlar, Konak arabaları seyrine doyul- mıyacak kadar güzeldir. Parlak cilâları ü- yerinde ışıklı denizin aksi, aynaya vurmuş gibi göz alıyor. Kesme billür camlı fener- ler parlıyor, koşumların mâdeni kısımları parlıyor, nikel basamaklar, Bender marka- h tekerlek kapakları, deve derisi körük parlıyor; atların tüyleri, yeleleri, kuyruk- Jarı parlıyor; calâsin bakışlı gözleri de, ma- kiyaj yapılmış kadar pembe ve temiz olan burun delikleri de parlıyor, Yürümek ar- zusile bir teviye başlarını sallıyorlar, dur- dukça eşiniyorlar, birbirleriyle karşılastık- ça kıvrak kıvrak kişmiyorlar ve yanların- dan velosipet, yani bisiklet gectikce -ki, bu na halk şeytan arabası, yahut filispit der- ürkmüş görünmek için gövle bir irkiliyor- lar. Arabacıları parlak düğmeli uzun kar putları, beyaz bacaklıklı siyah çizmeleri ile dimdik; katar duracağı zaman srkada- Ki arabayı ikaz için kamçılarını havaya kaldırıyorlar, Kadınlar ayrı, erkekler ayrı arabalarda! Böyle mükellef arabalara iki kişiden fazla oturmak kaideye uymaz. Hattâ er- kekler çoğu defa tek baslarınadır; boyun- larında katı yakalık, dizlerinde aslan re- simli bir örtü, sırtlarında bal rengi parde- sü vardır. Gençlerin bıyıkları ütüden, ma- sadan yeni çıkmış, pormadalıdır; orta yaş ların sakalları yeni kesilmiş ve iyi taran- mıştır; hepsi de altın başlı hezaren baston- lara dayanırlar, Kibar kadınlar ufacık pelerinli sim si- yah, upuzun çarşaf giymektedirler; başla- rını yine çarşaf kumaşının bir parçasiyle sımsıkı sarmışlar, üzerinden de yalnız bo- yunlarının beyazlığını gösteren peçeler in- dirmişlerdir. Kulak hizalarından birer büklüm saç taşar. Ellerinde beyaz glâse eldivenler... Katmer katmer bir yığın tat- ts etekliklerin arasından yine glâse ayak- kapların yalnız burunları meydandadır. Peçelerin altından mütecessis gözlerin nu- rü hâreleniyor. Hareket ve konuşma ayıp. Seven, sevinen, soyleyen, gücenen yalnız sözlerdir! pa 3 KR 5 Rİ İN a TUZ B ir yaşlı hanım — (Yanındaki tazeye usulcacık) Aman yavrum, şu Fehim Paşanın arabasiyle karsı karşıya gelince sa kın 6 tarafa bakayim deme, herif bir reza- let çıkarır... Geçenlerde Tunus kapı kâh- yaşının Kizını zorla arabadan almıya kak kısmış! Bir genç hanım — (Yanındaki hanıma fısıldıyor) şu lâcivert gözlü bey, bana Paul Bourget'nin Gruelle Enigme romanındaki tipi hatırlatıyor. Acaba kimin oğlu? Be- im, doğrusu... Bir delikanlı — (Arkadasına) Monser, iste Loti'nin Desanchantöe'leri bunlar... Esiri mahlüklar ! Bir yaslı efendi — (Kira arabasında, oğluna eğiliyor) Sakallı Mehmet Paşa şu attaki adamdır; yanımızdan gecerken Ö- nüne bak. Azılı delinin biri, başınıza İş açar, Bir ihtiyar kadın — (Muhacir arabasın- da, şilteye bağdaş kurmuştur. Şam maş- lahlı, başörtülüdür; yeldirmeli, allıklı, düzgünlü bir sürü tazeye hitaben) Aman başım döndü çocuklar, dön baba dön, bu da eğlence mi? Keşki dolmalar, helvalar yapsaydık da öküz arabasiyle Kayışdağına gitseydik! Hiç olmazsa böbreklerimiz yı- mırdı; toz yutmaktan nefes borularım ka tıkandı! Yanındaki bir taze — (Arkadaşına bir cimdik atarak usulen) Seninki burada, baksana... İşaret ediyor, sarı mendilini gös teriyor, derdinden sararın soldum mânası- na... Sen de eli kız. ne beceriksiz şevmissin! Bir delikanlı — (Konak arabasında, ar- kadaşına) Hayat mı bu? Kadın ayrı, erkek ayn... Dayanamıyacağım, başımı alip Pa- rise kacacağım. ŞİMDİKİ DURUM de > KER ee SA HNE; ile'deyiz öğleden evvel, yaz mevsi- minde. Sahilde göz alabildiğine kumsal ve ufukta göz alabildiğine deniz Denizin bir yanında yemyeşil sularını gü- neşin pınl pırıl çinilediği kemerli kovuk- lariyle sivri, azametli kayalıklar, Sabahle- yin Suadiyedeki köşklerinden otomobille- riyle yola çıkan kadınlı erkekli on kişilik bir cemaat, seksen kilometreyi aşıvererek simdi plâjdadırlar, Erkeklerin elbisesi danton yakalı açık kolsuz bir gömlek, ka- yış kemer ve çuval renkli, çuval dokuma” sı bumburuşuk, incecik pantalondan iha- rettir, Kadmların bir kısmı yün pijamalı. Yani eski külhanbeyi modası, genis paca- lı, dar bedenli lâcivert birer pantalon ve ayrı kumaştan kısacık birer caket givmiş- ler; bir kısmı şortlu... yani diz kapakları- ni bulmıyan birer cocuk pantalonu ve bi- rer İnce bluz. Aralarma katılmış olan yaş li bir Bay ile Bayan da avni kıyafette! Hezsi de otolardan çılgıncasına, kaza - zedelerin imdadına yetisiyorlarmış gibi atlıyorlar ve uzun bir kananmadan sonra serin havada kıra çıkarılmış av köpekler Ribi sağa, sola kosusuvorlar, her tarafa başvuruyorlar, darmadağınık, avaz avaza kumsala yayılıyorlar; bir denize, bir kaya- lığa hücum ediyorlar. Nihayet, hop, bir sa- niyede elbiselerini silkiveriyorlar. Fakat korkmayınız, böyle yapmakla beraber meydana anadan doğma çikmış olmuyor- lar; mayolarını evvelceden üzerlerine giy- miştirler, deniz kılığındadırlar, Kumlar kızgın, güneş yakıcı. Aldırı* eden yok. Daha yirmi sene önce bahcele rinde şemsiye ile dolasan bu nesil - hattâ içlerindeki elli beşlik adam ki, yaz mevsi- minde rüzgâr vurur, güneş çarpar korku- siyle pardesüsünü kolundan, sadakor şem siyesini elinden eksik etmezdi - şimdi bü tün meteoroloji değişikliklerine karşı ka yıtsızdır. O adam kat kat Selânik fanilâ- ları, uzun paçalı çifte don, arşın arşın be! kuşağı ile yetiştiği halde, birdenbire bun ları ve bunlarla beraber eski vehimleri at- mıştır, Bir vakitler denize doktor raporile saate bakarak, on dakikayı geçirmemek şartile, kalbini uğup kulaklarmı ıslattık Bunları unutmustur. tan sonra sirerdi aşlı Bay — (Suya günbedek atiis- rak) hani top? Top nerede? (Cıp- Jak kafasına bir top çarpıyor, kahkahalar. topun arkasından denizi yararak koşuyor yetişiyor ve genç bir Bayana fırlatıyor) Bir genç Bayan — (Kumsaldadır, bir çukur kazmış, İçine uzanmıştır; yanımda ki erkek durmaksızın üzerine kum yığı- yor) Sen de yat uzan! Orta yaşlı bir Bayan — (Yere oturmus harıl harıl sırtımı yağlıyan gene bir Bava YDA uğuştura omuzlarıma da sürü- nüz! Bir bay — (Karşısına dizdiğ! üç tazenin fotoğrafını alırken) Beyahü, pişmis kelle Kİbi ne siritiyorsunuz? (kızlar bu tarzı hi- taba kızmış görünmezler, alıskanca gülü- şürler. Denizde alt alta, üst üste didişme- ler; kumda koşuşmalar, birbirlerini yaka- layıp hafif tertip güreşmeler. Nihayet öğ- le zamanı, bir kısmı deniz elbiselerile, o- telin altındaki kahveye giriyorlar, Gramo- fon ve dans. Sonra, yine herkes ayakta, kapışa koşuşa havyarlı sandoviçler, su bö rekleri ile yemek, Şileli birkaç yerli. kahvenin bir kenarın- da oturup, yüzlerinde ne hayret, ne hiddet. tam bir la curcunayı seyretmek» tedirler.) Yaşlı Bay — (Âhır ömründe eristiği bu nimete, yarı çıplak, hür kadın ve erkek ha- yatına bir türlü doyamıyarak) ikindi çayını Modada içeriz! Sandal gezintisi de yapa riz! Sesler — Oradan da motörle Boğaz içi- ne gideriz! (Alkışlar. Kafile otornobillere atlar. mümkün olan sür'atle, nefes alma dan Kayışdağı arkasından Maltepe, asfalt cadde, Moda; çaylar içilir, Fenerbahçeyr kadar bir sandal gezintisinden sonra mo- töre atlanır. Akşam yemeğini Büyükdered bir salaş gazinoda viyorlar, Oranın, Arkadaşı — Sus, yavas söyle! Ârabaci: “© hürdür.) yı yeni tuttum, ne mal olduğunu bilmiyo- rum, belki de hafivenin biridir. Parise gi- deyim derken Fizan'ı boylarsın! Kıpkırmızı fesli bir adam — (Sakalı bo- yalıdır, şal yeleği vardır. Ceketi Ankara “Sof,, undan, krayatında gül iğne. Yanın- da el pence, tek kalçasının üstünde otu- ran sünepe, sinsi şahsa) Elhavâ minel iman. na din kaldı, ne iman! Arabaların (Lütfen sayfayı çeviriniz) Yaşlı Bav — Mehtap var amma burade Kimbilir Florya plâjı ne üneşin doğuşunu Floryada» kevfi cıkmıyor. Ki hoştur.! Sesler — Gi seyrederiz. birer banyo da alırız! Ne dersi niz? (Motörle denizyolu uzun sürdüğün den taksiler tutulur, Yine bir acele, bir te Jâs gidiyorlar. Tarabyada kısa bir durak Otelin salonuna bağırışa gülüşe giriliyor (Lötlen sayfayı çeviriniz) bir kapak açılarak deniz deposundan çıkar - “ “Biikları bir haftalık baygın balıkları meş — İTAKVİMDEN SBIRYAPRAK SENBOLİZM eçenlerde yeni edehiyat bahsinde bir misal olarak zikrettiğim ayna manzumesinir sahibi, eseri hakkında bir izal gönderdi. flafif bir târizden son ra, söyle sörlüyor: Evvelâ şiirin aslı şu imiş AYNA O, yalnız ayna satardı Ve bir gün Aynalıçarşıda öldü Talih bu ya Tabutumu taşıyanlar aynasızlardı. “Bürada en basit kelimelerle mâ- nayı tekri? ederek, bir korprime ha- linde ürzolunan fikir netice #Ubariy, le şunu ifade ediyor: Ayna bakudığ vakit bize kendimizi olduğumuz gi- bi gösteren bir vasıtadır. Onun yalnız ayna salması ie, İnsanlara kendi in. sanlıklarını tanıtmak arzusudur, İ- kinci miras gelince bir gün Aynalı- çarşıda öldüğü söyleniyor. İlk mısra anlaşıldıktan sonra fcineisinin mâna, sı derhal teşhis olunabilir. Yani Ay. nalıçarşıda ölüşü; insanlara kendi ha- kikt cehrelerin! tanıtmak ideali uğ- Yünü #ndayı can edişidir. Üç ve dör- düncü mısralarda bu idenlistin en te, miz, €n insani feryatlarına rağmen, hiçbir vakit anlaşılmayıp tekmil e- meklerinin zamanında heba oluşunu ve ölüsünün bile aynasızlar tarafın. dan( arzu ettiği seviyeye ulastırıma- dığı İnsanlar elinde) taşındığını sarih bir eüretia gösterir, O kadar değil, Fakat manzu © me sahibine yine tesekkür ede- 'ünkü bana karşı türizle- rinde hem insafkea davrandı, İhem de oturduğum yeri “Kasrı sirin, diye göstermedi. Sonra manzumesini de şerhetti. Ben (komprime) yi bu bakımdan mu. hakeme edeceğim: Tefsire göre, bu yazıyı “senbolist,, liğe mal et. mek icap eder, Fi yalnız ben değil, en tanınmış senbolistler- mayi ne Verlen, ne Verharen, me de Samen bunun İcinden başlarma çıkamazlar. e “Sonbahar kemanlarının uzun hiekırıkları...,, dediği zaman, bu- nun rüzgâr oldufunu anlarız. Fakat Aynalıcarşıda ayna satan adamın insanlara oldukları gibi, görünmelerini telkin eden denlist olduğunu nasıl anlıy liriz? Mutlaka bunun için bir serh yazmalı, Haydi buna da eyvallah diye- lim, Fakat (talih bu ya) mın ora- da lüzumu ne? Sonra cenazeyi aynasızlar kaldırıyorlar, Bizde lâübâli, biraz da bıç- kınca bir tâhir vardır. Birisi o- yunbozanlık ederse, “aynasızlan» ma!,, deriz. Ben bu mısrat. oku vunca, gözümün önüne Örtüsüz hir tabutun arkasından giden ve birbirlerine mızıkcılık eden bircok süklüm, püklüm adamlar geldi. Fikri o gülünelestirmiyeceğim, cünkü bunu *vaadettim. Sahibi. nin nezaketine karsı buna hak- kim da yok. Ve bunu vapmamak- ila ne büyük fedakârlık ettiğimi alara ben bilirim, Fakat itiraf ederim ki, anlamaklığım icin mutlaka bu serhi okumak İca; ediyormuş, Böyle her eser yazan ayrıca bir de serhe kalkarsa. bu yorgunluğa ean mı dayanır? Ve bu basa mı çıkar? Simdi bir de bakalım, “Ome mani sekeni vat mekiim,, ne bü. vuracaklar? | Takvimeci Kızların Askerlik Tal'mleri 18-20 Yaş Arasındaki Kızlar Talim Yapacak Beden Terbiyesi Genel Direk- törlüğü önümüzdeki yaz mevsk minde 18 — 20 yaş arasında ve tahsilde bulunan kız talebeniş erkek talebe gibi talim ve ten biye görmesi üzerinde tetkikler yapmaktadır. Bundan başka 12 yaşındaş sonra mektebe gitmiyen kız v( İerkek talebenin de beden terbi yesi mükellefiyetine tâbi tutul ması için de tetkikler yapılmak tadır. Beden Terbiyesi Umum Mü« dürlüğü 19 — 20 yaş arasındaki mükelleflerin telim günlerindi İisbatı vücut etmelerini temin $ İçin, zabıta ile müştereken çalış maktadır. Ustalarından ve pat i ronlarından izin âlamiyanlar â cin zabıta harekete geçecek vi izin vermiyenleri ocezalandıra saktır, Kibrit Fabrikasında Mesai Saati “Ankara, 15 (TAN) — Kibrit w inhisarı şirketinin İstan buldaki Büyükdere fabrikasındı; günde üç saate kadar İaz'a mesi yapilmaisna koordinasyon heva ti tarafından müsaade edilmiştir.