derecededir. A tere Adalarının Amerika B: Ücesinin b der tün d Kota am ıı tayin e İSTİLA TEŞEBBÜSÜ ğe mahafilinin kanaat lerine göre,Afrika harekâtı ikinci derecede ehemmiyeti ha- izdir. Asıl mühim olan, İngilte- re adasmın istilâsı meselesidir. Hitler, bu muazzam taarruz İ- gin icap eren deniz, hava ve ka- ya kuvvetlerine sit bütün zarlıkları tamamlamıştır. Şub tan ilk haftasında istilâ taarra- zu başlıyacaktır. Bu o kadar muazzam bir taarruz olacaktır ki, tahribatını bütün İngiltere hissedecektir. İngilterenin mu- kadderatı, bu taarruzun netice- sine bağlıdır. Amerika (Obahriye (onmazırı Knox'un, (60-90) güne kadar hari en kat'i safhasına gire- ceği, hu harbin neticesinin bü- tün dünyanın mukadderatısı tayin edeceği hakkındaki beya- matı şayanı dikkattir. Nevyork Times gazetesi bu beyanatı tefsir eden maki de, harbin bütün dünyay yet edeceği ve garp emisferin- de de harp olacağı mütaleasını yürütmektedir. Bütün Amerika kaynakları hın istihbaratına Alman kuvvetleri, Şubat ayı içinde mü sait bir hava bulur bulmaz, İn- giltereyi istilâya başlıyacakla d İngilterenin tanınmış tayyare mütehassıslarından Stewart ge- çen gün verdiği bir konfe ta, İngiltereyi istilâ için Şuba- tn en mik ay. olduğunu ve Almanların büyük bir dikkat ve ihtimamla kava rasadatı yaptıklarını söylemiştir. Bu mütehassıs, bu taarruz hakkında şu izahat ir: Almanların bu işi- sin 15.060 tayyare kullanac ları söyleniyor; fakat bu rakam mübalâğalıdır. Almanların isti- Jâ taarrnzunda kullanabilecek- Teri 6000 tane birinci hat, 6000 de ihtiyat Bunlardan başka, bihassa bu| tarruz için sureti hususiyede yapılmış olan ve şimdiye kadar hiç kullanılmıyan uzun menzil- li İayyarelerin de harekete işti- rak edecekleri tahmin olunabi- Vr. Sayın okuyucularımızdan, A.| 'B. harfleriyle imza ederek ken- disini tanıtmak istemiyen bir zat: — Arnda sırada müshil bir #lâç içmek iyi olur mu?.. Diye soruyor. Yakın bir zama- »a kadar bu sunle derhal, evet diye cevap verilirdi. Çünkü, in- san peklik çekmese bile, müshil Mâç, yemeklerden kalan zehir lerin O barsıklardan içeri geçme- lerine mâni olur, vücudü temiz- ler, diye zannedilirdi. Hattâ ba zıları insan her sabah banyo ya parak cildini nasıl temizlerse her sabah —müshil içerek değil- se de— bir tenkiye yaparak kar- nınım içerisini de temizlemesi iyi olur, diye tavsiye ederlerdi... Halbuki yeni bilgilerimize gö- ye, yemeklerimizden bize zel gelebileceği —tabii, mahsus ze- hirlenmiş yemeklerden başka— pek şüpheli olduğu gibi, o zehir- Jerin barsaklarda kalsa bil hesizdir. Mideye yahut barsakla- ra dokunacak yemk olursa onlar derhal çıkarlar Yemekler hemen çıkması li zrm gelecek kadar zararlı olma- Yap ta, az zararlı olursa onlarda| zehir denilebilecek maddeler bu-| İkmursa, tabii halde bulunan bar- #aklar, onları kana geçirmezler. tayyareleri vardır.| — ve İçtimai Muavenet Vekâleti tarafm- TERİ ARADA SIRADA MÜSHİL Vi BEDEL Eenat 20 K 1600 800 200 sene Ay Ay Ay 4 AARRUZ PLANI u taarruz, şü tarzda yapı- lacaktır: 6000 tayyare| ayni zamanda muhtelif istika-| metlerden İngiltere üzerine hü- cum edeceklerdir. Bu vaziyet, | İngiliz müdafaasım — şaşırtma ve İngiliz müdafon tayyareleri- ni dağıtmak gayesine matuftur. Bunu temin etükten sonra bu tavyareler.asker ihracınsen mü #ait saha üzerine toplanarak bu- rasını cek milthiş ve barınıla- mıyacak bir surette bombardı- an © erdir. 3u cehennemi bombardıman bütün ayni kuvvetle de-| vam ettikten sonra sabahleyin yafakla beraber, açtıkları bu köprü basına «sker ihracına baslıvaraklardır. lar askerlerini, kırk kırk bes mil süratinde, seri ha- linde imsl ettikleri alüminyum n küçük moförbotlar vasıta- sile sakledeceklerdir. İngiliz donanmasının bu Dakliye m apnenkları ta imak için de, türlerine karsı ruzlara mani Diğer bir tahmine göre, Ak manlar asker nakli için glâdya- tör ismi verilen fayYareleri kul- lanacaklardır. Bunlar bir tay- yare tarafından çekilen ve için- de askerler bulunan motörsüz tayvarelerdir. Her tayyare b lardan on on beş tane tahrik edebilmektedir. Bütün bu izahat! veren Ste- warl, İngilterenin bütün ihti- malleri göz önünde bulundura- rak tamamile hazırlanmış oldu- #unu ve bu taarrfun İngiltere iç bir sürpriz teşkil etme- yeceğini, hüvük bir emniyet ve katiyetle söylemişti Halbuki zaman ürtık tama- mile Almanyanın aleyhine ça- lışmaktadır. Bunun içindir ki Almanyanın, her türlü ihtimeli göze olarak İngiliereyi kalbin- den vuracak darbeyi indirmeye tesehbüs etmesi kat'i bir zaru-| ret haline gelmiştir. Şubat ayı içinde Almanyanın İngiltereye karsı, uzun bir za- mandanberi sistemli bir surette hazırladığı istilâ plânını tatbik cimesine, hattâ ayni zamanda ayri metgul kısım- al ederek Cebelila- rıka kadar uzanmasina ve Ak- denizde İngiliz donanmasına a şiddetli bir taarruza gecmesi tizme edilebilir, Almanların son kozları olan bu taarruz akim kaldığı takdir- de, önümüzdeki yarda sulh mü zakerelerine başlanarak beşeri yetin büylk bir nefes alması da ihtimaj dahilindedir. M. ANTEN | YENİ NEŞRİYAT: SIHHİYE MEÇMUASI — Sıhhat bu mecaz 401 ine yazilar ve tesim- dan meşredil sayısı bir çok sıhhi lerle çalmıştır. ARKADAŞ — Bu Çorük Mecmua- sının 3 üncü sayısı seçme çocuk yazi- ları ve resimleriyle meşredilm! Yediğimiz gıdaları kanımıza bı rakacak olan barsaklarımız vücu dümüzün bel ir, Vücudümü- ze lüzumlu ve zararlı olan mad- deleri, yediğimiz yemekler ara- sından ayırt etmeyi onlar bizim aklımızdan daha iyi bilirler ve normal halde bulundukça bek- çilik vazifesini pek iyi görürler. Barsaklarda bir hastalık olunca, onların bekçiliğine az çok halel gelir. Müshil içmek te barsaklarda kan toplamak bu suretle vücut- taki kanım suyunu çekmek ve ne- ticede bursaklarda âdeta bir has- talık husule getirmek demekti O zaman barsakların işi bozulur ve onların içinde vücude zarar verecek maddeler varsa o zaman kana karışır Demek ki, okuyu- vumuzun sorduğu gibi, vücudü temizlemek yle arada sırada müshil içmek, ondan bek- lenilen fayda yerine, vücude do- kunacak maddelerin kana karış- masına daha ziyade meydan ver- mek demektir. Müshil ilâç ancak bir hekimin göreceği lüzum üzerine ve heki min reçelesinde göstereceği şe- kilde içilebilir. İnsanda peklik bulunsa bile, hekime danışma- dan müshil içmek zararlı ve teh- likeli olabilir, ARIM ASIRLIK İÇTİMAİ b TAN UÇ NESİL-ÜÇ HAYATİ EĞİŞİKLİKLERİ ÜÇER SAHNEDE YANYANA GÖSTEREN UFAK TABLOLAR SERİSİ 2-MEKTEP AZİZ DEVRİNDE apı tokmaklarının en büyük gürük vit teskil ettiği rahat bir İs- mahallesinde, durgun bir kavada, uzaktan uzağa, fâ- sılala, <den taze gevrek, çınlayıcı bir ilâhi sesi dolaşıyor. Bir ses ki bülüğa er. memişlerin harçerelerinden çıktığı için ay- dınlıktır denilebilir; icleri nağme ve nur dolu sabun balonları boşluğa üfleniyor, da- gılıyor ve çatlıyor gibi... Set üstünde, aşı b kafesli, cumbalı. bir tarafında kum- ler için hususi bölmeler evin -vaktile hacdan gelmiş an sahibinden dolayı yeşile boyanmış. kapısı ardına kadar acıktır ve önü kalaba tebe başlanma töreni Ödağecı, buhur dumanla, kokusu da kerişmış. Beğaza yakın rengine göre damarlarında kan değil, süt dolaştığı samıl da bir çelim- siz çocuk hal üsbütün sok muş, etrafa melül melül, görmeden bak- tadır. Basındaki mavi püsküllü yay van Aziziye fesine inci ile çerçevelenmiş kocaman altın imeşallah) takılı; sırtında yerli ketenden tiril tiril bir entari; bir yo- İu sarı, bir yolu şekerdenmiş kadar hatır hatır ve pırıl, vurulsa cam sesi çıkararak kırılscakmış hissini veren sert ipekli Hama kumaşı hırka; hırkanın © müz başına yedi delikli mavi boncuk, ka- rınca boynuzu kaplumbağa yavrusu, de- niz böceği kabuğu, sap, bir paralık sikke ve saireden mürekkep bir nazarlık bröle- ku dikilmiştir, Belinde gülkurusu zemin üzerine yesil motiflerle süslü lâhur şaldan tanbul kenar kuşluk vakti ren, ecnebi te girmiş- tir- Sarkık iş'emeli paçalı donu beyaz tif- tik çoraplarının üzerine bağlanmıştır; a- vaklarında sivri burunları havaya kalk- mış sarı deriden çedik papuç; boynundan mor kadife üstüne sarı sırma klaptan iş lemeli bir cüz kesesi sarkıyor. Odanın bir tarafında Üzküder çatmasından, Yeni atıl- mış pufla iki minder, aralarına sedef kak» malı ceviz ağacından; cilâsız bir “rahle,, konmuştur, üzerinde soluk sarı renkte bir kâğıda, taş basması bir incecik Amme cüzü duruyor; bunun yanında da hocafen- dinin çocuğa harfleri işaret etmesi için fil- dişinden zarif bir “hilâl. locafendi — (Ayni zamanda ma- halle imamı, köşe başı aktarı, Kırkçeşme sakaları kâhyasıdır; ancak böy- le nadir günlerde göreceği ikrama, hür- mete uygun, hem cismani, hem ruhani bir yapma edâ takınarak ve etrafa hacı yağ! kokuları ya! rahlenin önüne geçer; çocuğa da karsısında diz çöktürürler; ilk ders başlıyor, hoca liyecek, yavrucak çetrefil dilile kelime kelime tekrarlıvacak) “Ve kul rabbi zi ilmen ve fehmen', (Bu nun mânâsı ur “De ki: Allahım, benim bilgimi ve anlayısımı ziyade et!, Hocafendi — (Harfi işaret ederek) E- Yr Cocuk — (Baska tarafa bakarak ve gözleri sulanarak) Eyif! Bir kadın — (Yan taraftaki odada, ilk dersi seyreden başları örtülü bir sürü ka- dının arasındadır) Rabbim zihin acı! versin yavruma. Amcası gibi gümrükte kâtip olur, insallah! Bir başkası — (Merakma dokundu Kundan geğirerek) Daha süt kuzusu ayol! Hocaya tembih etmeli de sıkıştırmasın. Turşucuların oğlunu hatırlarsınız ya.. Be- dava turşu vermiyor diye, babasına ga- rez oldu da folakaye yatıra yatıra fazla okuttu, çocukcağızı beyin hümmasına uğ- rattı. Siz saığma bakmayınız, ne cehen- nemlik heriftir o! Tevekkeli adı Ciniviz i- mama çıkmamış! Tabak'ların Arif'e de e ne odun taşınırken bir sopa vurmuş, kan kusturdu... Ana — Zeten bizimkin! mektebe gön- dermiyeceğiz ki... Habası zengin, okuyup ta ne yapacak? Büyük ninesi “ölmeden önce başlandığını görmezsem gözüm açık gider,, dedi de hatırını hoş etmek için Ya piyoruz. Genç bir kadın — Okuması yazması olmayana bundan sonra ekmek yok di- yorlar. Bir yaşlı — Bizim efendi el!fi görse direk sanır amma Mısır çarşısında terazi İ- le altın tartıyor. Bu da ne biçim lâf? (Ya- nındakine) bu kız da amma dilli dilâzer! ? — (Dışardaki “Amin, ve (Lütfen sayfayı çeviriniz) YAZAN: Refik Halid Suya ŞİMDİKİ HAMİT DEVRİNDE SAHNE: Kepssina boyası. boya, siyah üzerine sarı renkte rik'a harflerle (ey- ii rüsti ve idadi) kelimele- ri, sonra sülüs hatla kocaman bir (Hursid: Maarif Hamidi cümlesi yazılı bi asılmış, büyük. ahsap, harap bir konak âvhadlaki “Hamidi, kelimesi, yeni âve edildiği iein kenara düşmüş, taze bo- yasından dolayı da sırıtmaktadır. Zamane padişahının ismine nisbet ifade et © kelimenin mektep ünvanına ilâvesi an- cak irade alırmasile kabildi ve hususi mektep müdürleri bunu temin maksadile saray kapılarını arindirirlardı. Kazasker konağı olan bu bina, artık, insan kânına kalmıyacak derecede ha- aplaştığı için mektep olarak kiralanmış. tır; zira, verese “bürbütün çöksün. yıkıcr- ya veririz!,, diye düşünmüşlerdir. Konağa, malta taşları ver sarsıntısma uğramış ka- dar çatlak, yamru yumru, inişli çıkışlı, bir avludan girilir, ortadaki çifte merdivenin basamak çivileri fırlamış, aşınmış, ayakka- bılarının köseles'le mütemadiyen silinmek ten boğazlanmış sığır gözleri gibi loşlukta iri iri parlamaktadır Dershanelerde sıra, hoca için masa, tâ kenarda kara tahta, du- varlarda bazı harfleri arşın arsın uzatılmış (Anatoli -- Sahanel ve (Rumeli -i- Şaha- ne) haritaları varsa da bütün bu esya toz- lu, çentik çüntük, yırtık pırtık, iğri büğrü, berbat bir haldedir. Pençereleri açıp temiz hava vermevi kimse aklına getirmediği i- çin çilrük nefes, tulum peyniri, idrar, ham portakal koknlarınm harmanı göz sulan- dırmaktadır. Mektebin bir köşesinde, tez- gâh kurmus bir de Türkçe bilmez Arnavut bakkal vardır ki teneffüs zamanları, önün- de kaynaşan çocuklar hep bir ağızdan hay- kırışırlar; “Beş emek! Beş pevnir!, ka- pıyı, parçalanan hasırına çuval kaplanmış ve dört bacağı terasüpsüzce başka baska tarafa koymuş bir iskemlede; basma hırka- lı, başında abant poturlu bir ihtiyar adam bekler; ona “bevvab,, derler; sabah- ları evleri dolaşarak çocukları toplar, ö- nüne katar, çantalarını ve sefer taslarını de bir sırığa takar, mektebe getirir; akşam- ları da götürür. Simdi müdürün odasında- yız: Adi ko'tukçu isi, cilâsı uçmuş, mürek- kep lekeli vırtık çuhasile bir kötü yazıha- ne; Üzerinde, bakımsızlıktan artık dönme- mekte olan bir kürei mücesseme ve etraf- ta yayları fırlamış, dokununca piyano gibi derinden madeni sesler çıkaran soluk, hu- rada koltuklar; sahrem (şahrem ayrılmış tül perdelerin arasından Bozdoğan kemeri- nin ıslak yosunlu, sular şıpırdayan duvar- ları seziliyo; İNiür — Karşısında oturan baba ile cekise çekişe mektep ücreti pazarlığını bitirdikten sonra, ayakta el pence divan duran cocuğa hitaben) Öbür mektepte tecvit okudun muydu sen? (Ço- cuk on, on iki yaslarındadır, fakat uzun pantalonlu, yelekli ceketli, büyülmüş te kücülmüş kryafettedir. bu kıyafet sevimli- liğini örterek ona bir cüce acaipliği veri yor: suale kargı sadece bas sallar) Öyle ise, iyle bakalım “hurufi ihfa,. hangileridir? Çocuk — (Ezberden, anlamadığı belli, su gibi okur) “Sı? za sena cude sahsın kad sema kereme zit tüke düm taliben fetera!,, Müdür — Aferin! Arabi de bilirsin el- 'humufi cerre,, yi sayda göreyim Cocuk — (Avni sürette. bir nefesta 0- kür) “Ba mim ilâ lâm fi kâf hattâ rübbe vavikasem taikasem bâsi müz münz hâlâ adâ Tevlâ kav len'le illâ Hi, Müdür — Maşallah! Seni üçüncü sı- hıfa kaydedelim Baba — (Dimd'k. sert yakalığına ge- girdiği takma fiyanbağı kravatın İâstiği gevsediğinder arkadan teneke tokası fir- Tamıs, önden de düğmeve ilistirilen varın Av bicimi koprası sarkmıstır) mektebi &- linizde elmnastik de tedris olunmaktay- mış: mahdam bendeniz pahifülmizactı validesi hemsireniz de üstüne pek düşkün; kendisini bn dersten muaf kılmanızı istir- ham edeceğim (Bu sirada. icerdeki bir 0- dada musiki dersi yerine Hemidive marsı öğretilen talebenin sesi akseder: “Ey veliy- yi nimeti âlem Seh'nsehi cihan,, müdür ve baba avağa kulkarlar. Sınıfına götürülen veni telebe, sırova süklüm püklüm DURUM rl ufaklı, bodur vey Şişli taraflarında, yarı kır bir sokak. bostanlarla fabrikalardan yayılan fışkı ve körnür dumanı kokusuna bahçeli evlerde- ki kırızantemlerin reyihssı da karışıyor satıcı sesleri durulursa horozların uzaklı yakınlı öttüğü de duyulmaktadır. Havadi karmakarısık #bten telleri ve yine karma- karışık radyo nağmeleri... Kabuğunu yeni yarmış, yeni fırlamıs r püskülü ren- taze cilâl, yumuşak, parlak pek kurdeleden geniş bir fi- sırtında kısacık siyah saçları beyaz yango ile süslermi: lar ve künt ayakkabılar, boynunda tertemiz yaka. elinde siyah de yedisini bitirmiş bir kız çocuğu ile Bu ana, isko iremi- di kareli bir yün tayyör giymiştir; spor yakkabıları topu! sağlam, yarı erkek- çedir; ceketinin vakasına, uzaktan rozeti ran mini mini bir saat iliştirmişti una da iri harflerle sarı ipekten bir marka işlenmistir; bası açık, m file i- çindedir. Yanyana, hızlı hızlı yürüyor ananın tavrında “bana bakanın yak: sına yapışırım, Hanva'yı, Konya'yı öğre- tirim, erkeğin, isini ben de görürüm, diyen alâğalı bir mertlik işgüzerlik göze car- pıyor. İşte, camı, cercevesi sapasağlam, da- mı kıpkırmızı Mersilya kiremidile örtülü, yepyeni bir bina; kapının yanında, taş hakkedilmiş ciddi. ufak bir yazı: Bilmem kaçıncı ilk okul, Merdivenlerden çıkıyor- lar ve iki tarafına bir sıra kapılar açılmış bir koridora giriyorlar: Duvarlarda sıhha- ti koruma tavsiyesinde bulunan renkli re- lerle dolu körtonlar asılıdır; insan ket disini bir hı k kokusu duymadığı miz ve sade... Havsda, eskiden bildiğimiz © karakteristik mektep kokusu hiç yok. Koridorun sağ tarafında, köşede, etrafı kordonla çevrili kir estrad kurulmus, $i tun üstünde gayet enerjik duruşlu bir büst ve yan duvarda yeşil somaki rengin- de, Sarı yaldızla yazılmış (Gençliğe hitabe) Siyah önlüklü, saçları beyaz bezle sımsıkı örtülü bir kadın hademe gelenleri baş ö; Tetmenin odasına sokuyor. Bu odada deri- den rahat, geniş büro koltukları. bir kü- tüphane, Amerikan biçimi klâsörlü dolap, sade tahtadan cilâlı bir masa, telefon, ya zı makinesi vardır; masa üstündeki vazoda İse suyu değismiş, dipdiri, bir kaç sonbahs gülü... El sıkmalardan sonra ana bir kol tuğa serbestçe, rahatça gömülüyor, kızı da iskemleye -vaktile frenk resimlerinde gö- rüp te tahafımıza giden bir şekilde- kis- kıytak, pervaziz çıkıp oturuyor ve cin £ bi etrafı sevredivor. (Genç bir adam- dır; yüzünde mesleğine ehem- yet verenlerin ve verdirmek İsteyen- lerin çokça hissettirilen vakarı sez'liyor; uzatılan evraka bakarak) Nüfus kâğıdı. a- sı şahadetnamesi, sıhhat raporu... Alâ! Si- ze devam saatleri cetvelini vereyim de c0- cuğu sınıfına götürelim. (Girdikleri smıfta “Yedi cüceler, filmindeki gibi ufacık yer- den yapma iskemleler, onlara uygun ikişer kişilik masalar vardı Çocuklar — «Yeni geleni görünce bir ağızdan ve mekanik olmakla beraber in- ın yüreğine bir Anadolu türküsü gibi hem melâl, hem muhabbet veren bir bes- teden selâm!arlari Gün aydin! Gün aydın! Bayan öğretmen yüzlüdür; kahve rengi etek, olmayan renkte bluz Bas öğretmen ile »- na çekilip gittikten sonra) Simdi size bir masal daha söyliyeseğim: İpek tüylü, kı- vıleim gözlü bir min! mini tavsan varmış bir gece, annesi vokken yuvadan basını cıkarmış, ay ısığı alında parlavan kırlara bakmıs, derede ötüsen kurbağaları dinle- miş. kendi kendisine demis ki: Bari hen de cıkıp gezineyim, zıplayın oymyayım, oğle- neyim... (Masa! devem eder, Bitincel Hay- di. biraz da bilmece söyleselim. “Yi maymuna benzer, kafası kupkuru, fel süt dolu,, nedir o bil! «Cocukların her biri bir şey söyler, doğru çıkmaz; nihavet öğret- men anlatır: Hindistar. cevizi! Bir gülüş me, bir neşe ki değme gitsin.) Yeni gelen anmdakine:) Dersler hep böyle midir? Masal, bilmece, oyun? Bir cocuk — Arasıra alfabe de oku- ruz, harfleri de yazarız ama en çok resim yaparız. Sen harfli makarnaları sörd mü hiç? Yan yane koyuyoruz, İst Zi yazıyoruz. di bahçede öğretme le kormaca da oynıyscağız. Öğretmen — (Yeni gelene) Alnı (Lütfen sayfayı çeviriniz) gg Öğrenen > İZekeriya : i# İTAKVIMDEN | | EİSBIRYAPRAK Bn. "Suat Derviş” e. Ş“ ın meslekdaşım. de tavzihinizi oku- Evet. Itiraf ederim: Ye: edebiyat hakkındaki | sivileenin başını ben iğneledim ve zannede- rim ki hiç de fena yapmadım. Çünkü bu mevzu üzerinde ist- fadeli bir münakaşa kapısı açıldı. Muarızlarım muha a adabının bütün erkânına riayet ederek İmünakaşa eylemeleri en güzel şey Ve bu ilmi bahis bu vakar ile türize ettiğim zaman bunlarin (Uydurmasyon) şeyler olduğunu — garip değil mi? — kimse çak- madı. O kadar hakikate yaklaşmı. $ım ki bütün muarızlarım; “Tak- vimci yeni edebiyattan fena par- çalar seçmiş!” diye beni iyi inti- hap edememekle itham eylediler, O zaman kendi kendime düşün- düm. Demek biraz dişimi sık sam ben de yeni edebiyat gönül lüleri arasına katılabileceğim, Bu gürültü arasında; Dam üstünde kediler Mırnav mırnav dediler Kabilinden uydurduğum şiir ler güme gitti. Yalnız siz çırpıni- rdünüz, Geçen gün üçüncü arızım Naci Sadullaha telefon ederken ben yanında idim. Maka- lesine bu ciheti koymaklı söyleyordunuz, O size kat cevap veremiyor galiba bu şiirlerin pek de atmasyon olduğuna o bile ina- nıyordu. Velhasıl şiirlerime(!) kimse toz konduramadı. Nihayet İkeyfiyeti bizzat tavziha mecbur oldunuz. Bu vesile ile iltilatını- Za mazhar oldum. Şimdi münakaşa seyrini takip edelim. Yeni edebiyatın ilk mü- dafii olan By Müntekim: — Yeni edebiyat vardır. Fakut onu aramalı, bulmalı! dedi, Ikinci müartam Bn, Sabiha Sertel: — Yeni edebiyat daha doğum cılariyle kıvranıyor. Yakında uracak! dedi, Üçüncü muarızım Naci Sadul- lah; — Yeni edebiyat vardır. Doğ- muştur, büyümüştür, dedi, Nihayet dördüncü muarızım Refik Halid gayet ihatalı bir yazı ile meseleyi kesti attı: — Edebiyat ilhamını e ten alır. Cemiyetler de; da değişir? dedi. Alâ! Fakat ben daha ikna edile- medim. Ayni fikri müdafaa eden muarızlarımın hangisine inana- yım? Kitapçılara gidip bu Züm- rüdanka kuşunu arayayım mi? Yoksa velâdethanelere baş vurüp —Bayan (yeni edebiyat) kurtul. du mu? diye ebe hekimlere mi sorayım? Yoksa; — Oh! Çok şükür doğmuş, bü- müş, meydana çıkmış da bak kimsenin haberi bile olmamış! di- ye sevineyim mi? Fıkranım sonuna meddah te- kerlemesi dediniz. Biz de meddah tekerlemesi mamiyle bir şey yak- ç Ben “zita da sita çuş- kada pina” yı vaktiyle “on mani oni vat mekun delisaçmasına benzediği muşta, Bakınız size bir misal söyliye- yim: Ayna Hayatmda yalnız a; Birgün aynalıçar Talih bu Tabutun a satardı da öldü kaldıranlar aynasız- lardı Bu benim şiir (/) lerimden de- ğildir. Bir mecmuada neşrolun- müştur, Siz de itiraf edersiniz ki ben elimi şakağıma koyup gün- lerce düşünsem bu kadar mü- kemmel bir saçma yazamam. Benim bu şaheser gençliğe mal ettiğimi ileri süre- rek bana iftira ediyorsunuz. Böy- le “Tahtında müstetir” iğne rizler yapmayınız. Ben size dalma hürmet (ettim. Benim genç nesle büyük itimadım vardır. Şi- ir diye mecmuslarda yer bulon arla onlar da benim ka- ederler. Siz daha pek Hayatın ilkbaharında» sınız. Onünüzde uzun bir istikbal var. Ortaya muhalled bir eser ko- yunuz da beni filen tekzip ediniz. Şimdi barıştık mı? Takvimci İHALKEVLERİNDE: Sarıyer Halkevinden: Müküfatir Kar koşusu (Mesafe 3 kilometre) Pazar İ günü saat 11 de yapılacaktır. İştirak edeceklerin Evimize müracaatları Spor Şubesi, Avcılık kolunu açmıya karar vermiştir Avcılarımızın müras canta * Beşiktaş Halkevinden: Evimizde g- çılacak olan İngilizce derslerine 3 Şy- bat 1941 Pazartesi günü başlanacaktır. 10 Ş EŞ Gi