Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. 1 saat bekleyebilir veya abone olup limitinizi yükseltebilirsiniz.
e * Ğ ğ. ör 4 & ' OĞLUMUZ Şehir Tiyatrosu “Oğlumuz,, u yahüt hakiki ismiyle Fis. ton'u bu sene tekrar programına ithal etti; bu suretle nihayet Ko. medi kısmında bu tiyatronun şah- siyetine yakışabilecek bir piyes görmek nasip oldu. Birabo'nun bu eserinde komedi kısmının üç bü. yük elemanını bir arada; Hâzım, Vasfi Rıza ve hususiyle Behzadı Türk tiyatrosunun sahneye hâkim olan yegâne artistini gördük. Beh- zat “ufak rol yoktur, ufak artist vardır,, nazariyesini dün akşam ne güzel ispat etti. Ehemmiyet itiba- riyle, ikinci, beiki de üçüncü de. Tecede gelen br odacı rolünde an- cak kendine has olan şahsiyetle, vakadan tamamen silinmiş dene. cek kadar tabii; heyecanında, te. essüründe, memnuniyetinde ne if- rat, ne de tefrit. O kadar ki bütün harekâtını tabiiliğin çizdiği hudut- tan bir parmak bile aşırmıyor. Behzat için sahne yoktur; seyirci. ler yoktur; yüzlerce kişinin kendi. ne bakan nazarları mevcut değil. dir ve sahnenin perde tarafı sanki bir duvardır. Bir ihtiyar kalbinde kopabilen fırtınayı ne yüksek, ne samimi bir heyecan ile taşırdı göz. lerine ve gözlerimize kadar çıkardı. Bu teessürü siyah bir bulut gibi ti- yatronun içine yaydı. Şüphe etmiyo ruz ki seyirciler ile arasında temin eylediği kuvvetli, miknatısi cazi. benin bütün merkezi kendisi oldu. ğundan haberi bile yoktü ve bunu kendi tabiiliğinden gayri hiç bir şeyden beklemiye tenezzül etmiye. rek yaptı. Ne büyük gest var, ne büyük kelimeye, ne de büyük va. kaya ihtiyacı var. Behzat oynamı- yor, yaşıyor. Elinde öyle bir silâhı var ki önünde sanatın en kuvyetli kalesi bile dayanamaz: Tabiilik. Eserin mevzuu şudur: Kocasının ufak ve dar hayatına tahammül edemiyecek . kadar haris bir kadın ufak çocuğu ile geniş ufuklara doğru uçuyor; ikinci kocası kadını düşündüğü siyasi, içtimai yüksek hedeflere eriştircek kadar zengin ve mevki sahibidir. Kendi oğlu gi- bi sevdiği çocuğu 33 yaşında Nazır olacak kadar iyi oğı;&şşi:e îu_; —a Zel yetiştirmiştir. ( babası da Nezarette başodacılığa kadar yükselmiş. İşte vakanın dü- ğüm yeri burası. Gabriyel vazife. si başına geldiği zaman eski karı. sını taniyor, fakat oğlunun Nazır olduğunu bilmiyor. Genç Nazırın, tanımadığı babasını tekdir etmesi kadını —ne de olsa— müteessir e- ,diyor, oğluna hakikati itiraf edi- yor. Ne yapmalı? Gabriyel'i başka bir nezarete becayiş etmeli. Fakat adamcağız her türlü teklifi redde. decek kadar işine alışıktır... Bahu. sus yavaş yavaş kalbinde babalık hissi ve Nazır olmasına rağmen— oğlunu himaye hissi uyanıyor. Oğ- lunun karısının kayınbabasına mu- habbeti var. Gabriyel de gelinini seviyor. Ve kendisinde Roberi, ka- rısımı müteessir edecek her şeyden menetmek salâhiyetini görüyor. Komedi Fransez artistlerinden bi- risinin yüzünden baba oğul müt. hiş bir münakaşaya başlıyorlar ve Gabriyel bir türlü büyüklüğüne alışamadığı oğlunu — tokatlıyor. Matbuata aks ile kabineyi düşü. recek kadar ehemmiyet kesbeden bu rezalet birdenbire Gabriyel'i — Ayağını acıtacaksın, ne yapıyorsun Ayşe? Cevap vermedim. Vücudüm kuru bir yaprak muvazenesizliğile titriyordu. — Niçin hiddet ediyorsun? Baban yerinde bir adamın sana kızım demesi senin değil, onun büyük olduğuna delâlet eder. — Böyle hıtap edince seni kendime daha yakın, hissediyor, aramızdaki yaş farkını Bu defa sesi acılaşmıştı. Inatçı bir çocük şıma- yükseltmiştir. Efkârr umumiye, oğlunu tokatlıyan babayı bilmiz yorlar; Nazırı tokatlıyacak kadar cesur bir odacı görüyorlar. İnti. habatta bu şöhret Gabriyel'i me- bus ve pek az zaman sonra da Oğ- lunun yerine Nazır yapıyor. — * Bu vakayı tamamen ince bir Fransız esprisi ile süsleyiniz, Bi. rabo'nun bir çok eserleri gibi ne. fis bir komedi seyretmiş olursu. nuz. Bizzat ana rolünü oynıyan, piyesin -mütercimi Bayan- Bedia “Oğlumuz,, u adapte etmedi; yal. | nız tercüme ile iktıfa eyledi ve pek güzel yaptı. Zira başka memle- ketlerde fevkalâde görülen bu gi- bi vakalar Fransada olagandır. Fiston sadece tercüme edilmekle iktifa olunmıyarak adapte edilmis olsaydı güzelliğini muhafaza ede. mezdi, Bayan Bediayı tiyatro hayatına girmeden ve. yeni girerken tanı. dım, Bir gün merhum Muvahhit: — Karımı yetiştirmek istiyo. rTum. Birlikte iki kişilik, ufak ufak sahneler oynuyoruz. Demişti. Karı koca çok çalıştılar, Bedia kocası. ELEK SİNEMASINDA MADAM PUÇÇİNİ'nin ÖLMEZ ESERİ BAŞ ROLLERDE : MİLAN SKALASI ve ve ROMA OPERASININ D Yarın Akşam SÜ M ER Sineması BOYER'in İlk defa olarak beraber oynadığı HOLLYWOOD Yıldızları Kraliçesi İRENE DUNNE ile beraber yaratfıkları emsalsiz bir güzellikteki Sabahsız Bir Aşk Gecesi Perestiş ettiği bütün ihtiras ve saadetleri tanıdığı kadının izdivaç Ta bıtaları münasebetile ayrı kalmış bir erkeğin şayanı hayret Ask ro- Mmanı. Yarın Akşam için yerlerinizi evvelden'aldırınız. Tel : 42851 En büyük Fransız ve Dehakâr artist CHARLES ZEVKİNE ve GÜZELLİĞİNE DOYULMIYAN BİR MUSİKİ —İLÂHİ BİR SES BÜTÜN DÜNYAMIN ALKIŞLADIĞI BİR OPERA RFLAY BERLİN OPERASI BAŞ MUGANNİYESİ ÜNYACA MEŞHUR 120 KİŞİLİK ORKESTRASI, BATTE den aldırılması Telefon : 40868 nın vefatından sonra da calıştı. Çünkü çalışmak lâzim geldiğini Numaralı koltukların bugün- —' — ANKARA RADYOSU Türkiye Radyodfüzyon — Postalarn Türkiye Radyosu Ankara Radyosu Dalga U:unluğu 31.7 m. 9465 Kes. 20 Kw 1648 m. 182 Kes. 120 Kw. Salı, 6. 2. 1940 12,30 Program ve menlek;tîaf ayarı, 12,35 Aja e meteoroloj haberleri, 12,50 Türk mü Çalanlar: Vecihe, Reşat E- rer, Ruşen Kam, Cevdet FKozan. Okuyan: Muzaffer İlkar: 1 — Hüseyni peşrevi, 2 — Suphi Ziya: | Hüseyni şarkı (Feryat ediyor), 3 — Bimen W' Şen: Hüseyni şarkı (Bahçende lâle de ar), 4 — Yusuf: Hüseyni şarkı (Saçın bü- ümleri), 5 —Refik Fersani Hüseyni tür- kü ( açı birleşerek iyün yiğitlerin- | den), 6 — Reşat Erer: Keman taksimi 7 — T A P Dört köy türküsü, 13,30 - 14,00 Müzik: Karışık hafif mü- zik (PL), 18,00 Program ve memleket saat ayarı, 118,05 Müzik: Bir konserto (PL), 18,40 Ko- nuşma (Çiftçinin saati), 18,55 Serbest sa- at, 1910 Memleket saat ayarı, ajaâns ve meteoroloji haberleri, 19,30 Türk müziği: Ankara radyosu kadın küme heyeti. İdare j eden: Mesut Cemil; 20,15 Konuşma (İkti- |sat ve hukuk saati); 20,30 Türk müziği: |Fasıl heyeti; 21,15 Konser takdimi: Halil Bedii Yönetken; Müzik: Radyo orkestrası: (Şef: Hasan Ferit Alnar): 22,15 Memleket saat ayarı, ajans haber« leri; ziraat, esham - tahvilât, kambiyo « nukut borsası (Fiyat), 22,35 Müzik: Ope- takdir etmiş, anlamıştı. Bunu bazı artistlerimizin örnek alması icin yazıyorum. Güzel bir çehre, altın rengine boyalı saçlar, hoş bir en- dam, tiyatronun bu kısmı için kâfi değildir. Eğer Şehir Tiyatrosu Foli Berjer tarzında Revüler ver- miş olsaydı gelin rolünü yapan Ba. yan Cahide şüphe etmiyoruz ki pek hoşa giderdi. Fakat kendisin. de yerinde sayan bir şakirt tutuk. luğu var, sahne nankördür ve kin tutar; kendisine ehemmiyet ve. rilmediğini anlarsa artisti sahne- den seyircilerin arasına düşürüve- rir. Bir adım ile inilecek kadar az olan bu yükseklikten düsen pek çok artistlerin bir daha doğrula. mıyacak kadar zedelendikleri çok görülmüştür. Cahide (Yelpaze) denberi gördüğüm veçhile her pi. yesinde biraz daha ziyade Boş gö. rünmekte devam edecek olursa is. mini bir harf değiştirerek yazmıya mecbur olacağız. n GEEME Revrildi) de Salim Ağa- duble eden Reşit Baran - Roberin DA GİDABI N İ a M Pi 2 OŞT CÖF TİVÜİRRARUT O M ST YANE TAM BİLET ra aryaları (Pl.), 23,00 Müzik: Cazband (PL), 23,25 - 23,30 Yarınki program ve kapanış. & Ecnebi İstasyonlarında Türkçe Neşriyat Londra 31 ve 49 metre üzerinden saat 18.55 de; Paris 40 metre üzerinden saat 20.25 de; Rama 31 metre üzerinden ve ar- ta dalgada Roma ikiden saat 21 de, Va SARAY Sineması, dün akşam VİCTOR FANCEN LOUİS JOUVET ve MADELEİNE OZERAY tarafından harikulâde bir tarz- da yaratılan ve Venedik sergi- sinde 2 nci büyük mükâfatı kazanmış olan Gün Batarken o Fransız: Süber Filmi basladı. babalığı rolünde sesi ile edasi ile pek genç kalıyordu. Dikkat naza- ri celbeden bir nokta var: R. Ba. ran ne zaman bir replik'e başlasa arkasını . getiremiyecek ve cümle bir falso ile bitecek zannı hasıl o. lüyor. Bunün sebebini tâhmin et. mek istemiyorum. İkinci derecede. ki rollerin cümlesi iyi oynanmıştır. Bilhassa Yaşar Özsoy her piyeste olduğu gibi bunda da kalem mü- dürünü fevkalâde oynadı. “Oğlu- muz,, umumiyet itibariyle güzel temsil edilmiştir, denilebilir. N. ULUNAY Satılık Buz Dolabı Beyoğlu Dördüncü Sulh -Hukuk Hâkimliğinden: ; Terekesine mahkemece elkonulup tasfiyesine karar verilen” ölü Mühendis Vahide ait Leonar Marka beş ayak hacminde buz do.IAab_'ı açık arttırma suretile 8 - 2 - 940 tarihine müsadif Perşenzbe günü saat 14 de İstanbul Büyük çarşı belediye mezat memurluğunda sa- tılacaktır. İsteklilerin yukarıda gösterilen gün ve saatte mezat me- murluğunda hazır bulunmaları ilân olunur. Unutma Can Çekişen Zavallı Erzincanı irErzincan Felâketi üzerine Şair YUSUF ZİYA SADETTİN KAYNAK tarafından bestelenen ve I tertip ettiği Konserlerde San'atkâr SAFİYE tarafından okunan ER- | , âPLAKLARINA Geçirilmiş ve satışa çıkarılmıştır. (24125) sezargene TEŞEKKÜR Sevgili kardeşim 936 mezunu top- çu teğmeni Bursalı Osman Karpatın uzun süren hastalığı esnasında gerek yardım ve hizmetlerini esirgemiyen okul komütanı ve idaresi, Bay Halit ve İhsan ve 936 - 939 mezunu arka- daşlarına ve gerekse cenazesinde bu. lunarak sonsuz elem ve ıstıraplarıma iştirak eden arkadaş ve büyüklerine bütün varlığımla teşekkür ederim. Ağabeysi: Nuri Karpat Kamyon Satış Beyoğlu Dördüncü Sulh Hukuk Hâkimliğinden: Terekesine mahkemece elkonulan ölü _Niyaziye ait Şevrole marka 31 Modeli 6 silindir iki tonluk çalışır vaziyette bulunan k'ar_nyon îç'k arttırma suretile mahkememiz tarafından 9 - 2 - 940 t'arıhıne müsa- dif Cuma günü saat'14 de İstanbul Büyük çarşı Belediye :nezat me- murluğunda satılacaktır. İsteklilerin yukanda_ gösterilen gün ve saat- te mezat memurluğunda hazır bulunmaları ilân olunur. -—— İlânı | ZİNCANA MERSİYE isimli eser aynı hey'etle COLUMBİA Bu Plak uzerindeki haklarını, YUSUF ZİYA, SADETTİN KAYNAK, ve SAFİYE kâmilen KIZILAYA (FELÂKETZEDELER NAMINA) terk ve teberrü etmişlerdir. Büyük bir itina ile yapılan bu şaheser plâğa sayın halkımızın gösterecekleri rağbetle felâketzedeleri her vakit anmış ve yadetmiş ve onların yardımında bulunmuş olacaklar- dır. tarafından yazılan, TAN Gazetesinin Fiatlarda zam yoktur. Columbia Plâk Şirketi (24126) rüzgârda kalmış küşük olduğuna unutmuyorum. Yazan: MUAZZEZ TAHSİN BERKAND rıklığı ile israr ettim: —- Hayır, istemiyorum; sizin bana “kızım,, diye hitap etmenizi istemiyorum; anladınız mı Arairal? Sert sert yüzüne bakıyordum. Onun beni dik- katle süzdüğünü görünce birdenbire ne yaptığımı idrak ederek başımı eğdim. Yüzüm al al olmuştu. O, bendeki tebeddülün farkında olmamış gibi sükünet. le yaklaştı, başımı dolayan lâstik başlığı çıkararak parmaklarile saçlarımı dağıttı. — Ne güzelsin Ayşecik! Seni suda yüzüyor gö. rünce deniz perisi sandım. Güneş kıskanmasın diye saçlarını saklayan bir peri. Hiç beklemediğim bir dakikada gelen bu iltifat beni şaşırimıştı. Tekrar - muvazenemi kaybedlerek mânasız bir şey söylememek için bir adiım geri çe- kilerek eiddi bir tavır takındım. — Birakınız; gidip esvabımı giyeceğim. — Biraz daha dur, yürüyemezsin belki..! — Hayır, hayır, kramp geçti, zaten hafif şeydi.. Benimle beraber yürümek istemiyormuş gibi bir adım atarken tekrar benim hırçınlaşmamdan kor- karak vazgeçti. Arkamda bana bakan bir çift göı'ün ateşinde yanmamak için koşa koşa kamaraya girdim, İ L Beyaz keten bluzum, plili eteğim ve başırnta saçlarımı bağlayan renkli ipek mendilimle dışarı çıktığım vakit onun bir köşeye sinmiş, dalgın dalgın denizi seyrettiğini gördüm. Ne tuhaf adam! Bir kaç dakika evvel kendisine hâkim bir tavrı, dünyaya meydan okuyan bir hali varken birdenbire yaral_ı_ bir arslan gibi kuvvetini kaybetmişti. Bana bakan gözle- rinin mahzun, çok mahzun olduğunu gördüm. Kim bilir ne düşünüyor, hangi hatıralar içinde çırpınıyor du. — Gitmek için kumanda verir misiniz Amiral? Sesim biraz müstehzi ve çok resmi idi. Bunun f--kında olmamış gibi göründü: — Hemen mi Ayşecik? Yemeği benimle yemez misin? — Nasıl olur? z Gözlerimi açmış, ona bakıyordum. Sesi çok sa. Tormi idi ve tabii ahengini muhafaza ediyordu. Fa- kat gözleri solmuş, ağ; iki y da, bıçakla ke- silmiş kada: derin iki çizgi peyda olmuştu. Birdenbile yine ona içim acıdı. Yanına yaklaşa- rak elini tuttum. — Beni büyük bir tehlikeden kurtardınız, size PaT CA çok teşekkür ederim.' 4 Bu kramp oyununda sonuna kadar devam etmek icap etmez mıydi? — Benim yerime sandalcı da seni kurtarırdş. Hem o kadar büyük birşey değilmiş bak hemen geçti. Elimi küçük bir kedinin tüylerile oynuyor gibi dura dura okşuyordu. Birdenbire sordum: — Siz beni nereden gördünüz? — Ben her sabah Pendik açıklarında "kotra'm demirler, banye yaparım. Seni uzaktan görünce da. yanamadım, geldim. Işaret parmağımı kaldırarak onu aurlağım: — Bir daha ben banyo yaparken habersizce ya- nıma yaklaşırsanız... Bu tehdidim pek tuhafına gitmişti. Onu azarla- yan parmağımı iki parmağı arasında sıkıştıx_'_dıî Ş — Hele şu yar bak, kendinden büyüğünü azarlamıya kalkmış. Çabuk af dile bakayım' Canım o kadar acımıştı ki, bilmecburiye istedi- ğini yaptım. Artık ikimiz de tabii neşemizi bulmuş gibiydik. ; — Ası) sen benim mıntakama tecavüz ettiğin i. çin ceza görmelisin Ayşe? Ben her sabah kendi ken- YENİ NEŞRİYAT;: YENİ TÜRK — Eminönü Halkevi tara- |den aldığım 6895 numaralı otomobil fından çıkarılan Yeni Türk mecmuasının | ehliyetnamemi kaybettim, yenisini 86 ncı sayısı dolgun münderecatla intişar | alacağımdan eskisinin hükmü yok. etmiştir. Okuyuculara tavsiye ederiz. KAYIP — İstanbul seyrüseferin. tur. Taksim: Vasil Petridis dime derize girdiğim yerde balıklarla yarış eden in- ce bir vücudün temiz ve şeffaf sular .çinde yüzdüğü- nü görünce, onu daha yakından görmek zevkini taie makilan kendimi menedemedim. . Manasız utancımda devam ederek öfke ile aya- ğimi- yere vurdüum: — Bir daha ben banyo yaparken yanıma yak- laşmıyacaksınız? Anladınız mı? Rolünü yapan bir artist mübalâğasile karşımda yerlere kadar eğildi: — Emredersiniz küçük hanım. Kendi kendime kızıyordum. Her gün binlerce msan içinde plâjlarda banyo yaptığım halde ondan böyle kaçınak istediğime kim bilir ne mâna veriyor- du. Bütün hareketlerim ve sözlerim beni ona gülünç ve şımar'k biz kız olarak tanıtmaktan başka bir şe« ye yaramıyordu. Herkesin içinde mağrur, ağır başli ve yaşından büyük görünen ÂAyşe, yalnız bu acaip a- damın yanında mânasızlaşıyor, aptalca sözler ve hareketle> yapıyordu. Kendimden hiç, ama hiç mem- nun değildim. Oradan kaçmak, bana şahsiyetimi kay- bettiren bu adamı bir daha görmemek istiyordum. Bu kararla tekrar ona baktim. — Gitmek için emir verir misiniz? z Bir elini omuzuma koydu, öteki elile başımı sa«. Yan ipel. mendilin bir ucu ile oynuyordu. Biraz evvel aramızda böyle bir sual ve cevap teati edilmemiş gi« bi ayni yalvaran sesile tekrarladı: — Yemeği benimle yemez misin Ayşecik? Mahzun gözlerindeki dilenen, yalvaran ışıklar canımı karıştırdı, tekrar irademi kaybederek başımı önüme eğdim. — Peki.. Fakat eve bir haber göndermek şartile.,