O 4 ŞUBAT 940 IAN ABONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 2800 Kr. .w » 40 . » LL 300 Milletleraram posta Wtihadına dahil olmıyan memleketler için abone bedeli müdüet surasiyle 30, 14, © 4.5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 28 kuruştur. Cevap için mektuplara 16 kuruşluk pal ilâvesi lâzımdır. AİTTİ YAŞANAN Yine Dilenci Meselesi şsabdaki satırları, dünkü gözeteler- den birisinde okuduk! “— Son günlerde, şehrin muhtelif semtlerinde, bilhasm Beyoğlu ve Sirkeci gidi kalabalık caddelerinde, dilenci bol- Yuğu göze çarpmak'adır. Bu “bolluk, © dereceyi buldu ki, dilenciler, bilhassa ç0- suklar, grup halinde dolaşmaktadırlar. Tramvay beklerken, sinemadan çıkarken, etrafınızın yırtık gömlekli, kolsuz caketii, ber taraflarından pislik ve murdarlık s- kan, sağlam, sakat ve hastalıklı bir çe- cuk grubu İle çevrildiğini, inceli, kalını #muhtelif seslerden yuğrulmuş bir tazal- Mim kanseri içinde açılan avuçların, bur-| sunum kadar dayandığını görürünüz “Belediyenin kimsesiz ve sokağa düş- #afş çocukları toplayıp, faydalı birer un- sur haline getirmeyi gaye edinen bir yur- da bulunduğunu ötedenderi duyarız. Hattâ bir aralık, bu yurdun genişletile- 0eği haberleri de gazetelerde görüldü. So- nunun ne olduğunu isa, mahlesef bilmi- yoruz. Fakat itiraf etmeliyiz ki, daha cemiye- te doğmadan ölmüş, mezardan hortlamış gibi çarı benizli, üstü başı kirden kokan 1 Sene” 8 ay Ay 1 Ay 1400 Km m * ve her türlü haşerenin yuvası haline ge-| lem çocuk gruplarının eaddelerimizde ya-| rattığı manzart, medeni (bir cemiyetin, büyük bir şehir belediyesinin yüzünü kı- zariacak kadar çirkindir, diyoruz Doğru değil mit, . Elbette doğrt, Fakat, manleser, ou sual, Türk matbuatında, ilk defa 50- rul değildir. Hemen biç bir ga Gini Pi hiç bir muharririmiz yökter ki, bu meseleyi - birkaç defa “şeklini alan dilenci derdinden kurta. Örülmiimizi istememiş olsun... İ Dilencilik kanunen yasak olduğu, halde sokaklarda, alenen dilenen kadınlar, erkekler, çocuklarla dolu | olması neden? dedik. Dilencilik, tehlikeli bir sanat ha- İlini almıştır. Bugün bunun mektebi medresesi vardır. Bu merhamet do. Tandırıcılarının, dilenciliği, tatlı, ve kârlı bir meslek haline getirmiş bu: | lundukları ikide birde han, hamam, Apartman sahibi dilencilerin meyda- na çıkmasından bellidir; dedik. Dilenciler, ve mezarlık ıskatçıları Yüzünden, kendi uğradığımız huzur. #uzlukları bir kenara bıraksak bile, Yabancılara karşı ayıp oluyor. Yak, &na dört dilencinin eli birden yapı şan bir ecnebinin, hakkımızda edine. eeği acı intiba, ve kanaati düşüne” | Him, dedik, | Evet, dedik, birçok zamandanberi daha birçok şeyler dedik, hâlâ da de- mekteyiz. Fakat, maalesef, bütün bunlar, . nedense - şu basit dilenci beliyesinden kurtarılabilmemize yetmiyor. Ve dilenci meselesi, İstan- bul şehrinin alnında, bir türlü sili- | nemiyen bir leke gibi duruyor. Hot. tâ, sado durmuyor, gittikçe yayılıp | büyüyor. İ Buna rağmen, biz ümidimizi kes- Mek istemiyoruz, ve buna rağmen, Samimiyetle temenni ediyoruz ki, İstanbul şehrini, bu müzmin, bu es- | ki, ve bu sefil derdinden kurtarma. mun şerefi de, yine, birçok faaliyetle- Tini takdirle andığımız Lütfi Kırdar belediyesine müyesser olsun! » Sebepsiz bir tercih Erenköyde Kazasker rmahallenmde gana # sokağında 86 numarada oturan Faruk Karabay yazdığı hir mektupla eskerlik Yazifesini yaptıktan sonra eski işine gir- Mek için ieida ile müracaat etiğini, eski in bir meslek ve #htizas işi olduğunu, Kendisinin de hem bu meslekte çalıştığını, de bu mesleğin mektebini bitirmiş olduğunu, takat buna rağmen İstediği işin kendisinden sonra müracaat eden ve ev- | velce © dnirade odacılık yapmış olan biri- ne verildiğini anlatıyor ve diyor ki: İ “— Bana 4a: «Şimdilik ihtisasınıza md-| desllik boş bir vazife yoktur, istidamız #- eya konulmuştur» cevabı verildi. Soru-| Yorum, meslek mektebini bitirmiş olan ba- | 23 İş bulunmuyor da, etki odacıya nasi e bulunuyar ve odacı nasıl oluyor da mü- tahainş addediliyor?” Haftanın Musahabesi ilkbahar Hazırlıkları Fas bildiğiniz şekilde taze yapraklı yalancı (dolma, peynirli pide yapıp Hızır İlyas sa- İası ve çayır gezintisi için hazırlık | değil! Bu seneki İlkbahar hazırlık- ları bambaşka bir şey, müthiş Bahar gelecek, Bahar geliyor diye sevinçle gözlerimizi badem &- Baçlarına diktiğimiz, çiçeklenme. sini beklediğimiz mesut tarihler nerede? Nerede Bahara yaklaş. mak, kavuşmak ümidiyle “erbsin,, leri, “hamsin,, leri, “cemre, leri, kocakarı soğuklarını saydığımız eski kışlar, hattâ bıldırki kış? Ne. rede sulh içinde Bahara giriş? Bu yıl Bahar geliyor, diye telâş- tayız, ürküyoruz. Bütün dünya —devlet adamları, askerlik müte. hassısları, gazeteciler, diplomat- lar, ve mahalle kahvesi politikaci» ları, herkes — ağız birliği edip bi. zi korkutuyor, halecana düşürü. ig z yor: İlkbaharda harp şiddetlene. cek, büyük taarruzlar başlıyacak, ateş dört tarafı saracak, kızılca kı. yamet asıl Baharda kopacak! Dikkat ediniz, hergün gazetelerde iri harflerle bir “İlkbahar, başlı- ğma rastlarsınız; fakat bu lâtif mevsimin adını, meselâ “.... kır eğ- lenceleri, veya, at yarışları için ha. gırlıklar,, gibi hoş bir cümle takip etmez; bilâkis, okuduğunuz şudur: “İlkbaharda harp her tarafa sira. yet edecek!, z Yazan: Refik Halid Bu derece şom tahminler, kor. kunç ihtimallerle dolu bir bahar istenir, beklenir mi? Bahar böyle mi müjdelenir, bunu mu vaadeder, felâkete mi gebedir? “Dante, nin “Cehennem,, inden ilkam alan ve Vagner,, in kıyamet musikisini ge. tiren bir bahar tablosu ile bir Ba. har serenadı? Ne uygunsuzluk! O bahar: istemiyorum ve yarın, ağaçların tomurcuklanmasını gör- mekten korkuyorum. Komşunun bahçesine gözüm ilişti mi, daha henüz kupkuru, simsiyah, cansız ve feyizsiz duran dallara: “Aman, sakm ha, çiçek açmıya, yaprak vermiye başlayıvermeyiniz; kış bitmesin ve Bahar başlamasın; u- yuyunuz, ölünüz!,, diye haykıraca- Bım geliyor. Zira, dedikleri doğru çıkarsa O çıkmıyacağa da pek benzemi. yor — bu yıl Bahar, her tarafta menekşe, sünbül yerine barut ve zehirli gaz kokacaktır; Nisan yağ. murlarında iperit. bulutlarında di. namit, hattâ çayırlarında bit saklı olabilir! Feyizli damlalar, serin gölgeler ve şirin uğur böcekleri ye- rine... Bahar yağmurları. Tevfik Fikretin harpsiz devir. lerde rahat rahat penceresinin ö. nüne oturup: Küçük muttarid, muhteris darbeler Kafeslerde, camilarda pür fhtizar! Diye tıpır tıpir tarif ettiği o yağmur, kara kebantlilere nara. ran, bü sene hiç te öyle yalı cum. basmdan —sırtta hırka, başta tak. ke— keyifli keyilli, geniş geniş seyredilecek bir şairane manzara olmıyacak. O eici cici, toparlacık ve parlacık, yumuşak ve serin, oy- nak ve sevimli, tıkır tıkır habbe- ciklere, mevsim yağmurlarına es. kiden “Rahmet,, ismi verilirdi; ö. nümüzdeki Baharda gazetelerin gökten ineceğini haber verdikleri demir ve zehir yağmurunu, şüp. hesiz ki ayni isimle anamayız. Bunun da rahmetle münasebeti vardır amma toprağa feyiz, bere. ket vermesi itibariyle değil, insan- ları toptan Allahım rahmetine ka- vuşturması cihetinden! i mr e İçinde hoş renk, güzel koku, melâl ve sevda taşıyan kadife yu. muşaklığındaki bu yeşil köpüklü iç açıcı kelimeye zamane harbi tüyler ürpertici bir zırh giydirdi, korkunç bir maske taktı. Önce öz. leyip kucağına atılmak için sabır. sızlandığımız güzel, süslü, güler yüzlü mevsimden şimdi ödümüz kopuyor; karşılaşacağız diye titri. yoruz ve kaçacak delik arıyoruz. Afrodit gibi bir hüsün ilâhının mermer heykeli yerine yaban ökü- zü kemiklerinden yapılmış müs- Balkan Antantının Bir Az Karışık Tarihçesi Yazan: Aka Gündüz biribirine bağlamış oldu. Ve bil aha öbür gün Balkan Antan.” tının Belgrat Konseyi baş- lıyor. İrili ufaklı, bütün Avrupa- nin siyasi ve iktisadi gözleri bu seferki toplanmıya takılıdır. Deni- lebilir ki Cenubu Şarki Avrupası. nın sulhü de bundan çıkacak karı. şıklığı da, Bu bakımdan Balkan Antantı, daha doğrusu antantları —çünkü bu ne ilkidir ne sonu— tarihe bir kuş bakışı ile bakmak faydasız ol. maz. Bu tarih biraz karışıktır. Hattâ Balkanları teşkil eden un. ; her keserin kendi nalınmı kendi önüne yont- tuğu gibi, Balkanlarda ilk antat fikrinin u- Yanışı bugün aşağı yukarı seksen yaşını doldurmak üzeredir. Ik Balkan Antantı fikri altmış yıl önce Sırbistan Prensi olan Prens Mişel Obrenoviç'in kafa. smda doğduğu «öylenir. Bu fikri kürükleyip şişirenlerin başında da Prensin yedi yıl Başvekilliğini ve Hariciye Nazırlığını yapan meş. hur İlliya Garaşani list hükümet adamı devletleriyle bir anlaşma yolunda bütün kuvvet ve kabiliyetini sar. fetmişti. Prens Mişelin de ciddi himaye ve yardımile bu ideali kıs- men hakikate erdirmişti. Meselâ 1866 da Karadağ ile bir ittifak yapmıya muvaffak oldu. 1867 Bul. gar İhtilâl Komitesi ile bir antant yaptı. Ayni senenin galiba Ağus. tosunda olacak Yunanistanla bir anlaşma imzalandı ve bunu Re (1868 İkincikâ. nun) Prens Mişelin vefatından bi. Başvekili Garasanin de takip edince bu ideal ak- Barı Balkanlılar bunu bugünün havasına uymak için Balkanların sulh ve selâmeti için bir başlangıç sibi göstermek istiyorlarsa da ha- kikat hiç te öyle değildir. Bu tes sebbisler, o devirde tam bir Bal. kanlı devlet olan Osmanlı İmpara. torluğu aleyhinde bir komple an. laşması idi, Balkanlardaki —her yerden teşvik ve himaye gören— prensler ve ihtilâleiler imparator- lağun sırtında genişlemek ve şiş mek istiyorlardı. O antant teşeb. büsleri Balkanların sulhü için de. Eil, imparatorluğun etimesi içindi. Yarıda kalan bu fikrin ikinci w- yanışı Avusturya İmparatorlüğu- nun Bosna — Herseği ilhakı ile başlar. (1908 Meşrutiyet ilânmı müteakıp) Habsburgların o hay» dutvari ilhakı Balkanları çok en- dişeye düşürmüştü. Hâmi Çarlık bir şey yapamadı. Çünkü yapacak vaziyette değildi. Petrogratla Be. ogradın arasındaki bağ kâfi değil, Çarlığın garantisi bu yüz. den maddi bir şekil alamıyordu. Öte taraftan da Çarlık Almanya. nin Habsburglar lehine hemen ha- rekete geçmesinden korkuyordu. Bunun için Belgradı doğrudan doğ ruya himaye edememişti. İşte bu hava içinde tekrar hir Balkan Antantı fikri canlandı, Ön- ce Belgrat — Sofya, sonra Atina ile imzalandı. Karadağ buna tabi- atiyle dahildi. Bunun da Balkan- ların sulh ve emniyetile hiç bir a. lâkası yoktu. Döğrudan doğruya Osmanlı İmparatorluğuna karşı İdi. Revalde Kayzer — Çar mülâ. katı ki Rumu suya düşünce onun yerini bu an. tant aldı ve Balkan harbi patladı. / Balkan harhinin sonlarna doğru bu antant bozuldu. Diğer antantlı. lar Şimniden, Cenuptan ve Garp. tan silâhlı bir surette Bulgaristana yilklendiler. Ve Rulgaristan harp- teki kazançlarından manda Dobri- ee gibi anavatanı parcalarını da kavhetmek felâketine uğradı. 'Tablidir ki buna da bir hakiki Balkan Antantı denilmesinin ihti- mali yoktur. Umumi harpten sonra (1908) Balkanlıların geniş arzularla inki. şaflarma engel olari iki büyük İm. paratorluk, (Osmanlı ve Hahs. burg) ortadan kalkmes üçüncü de. fa nk bir Balkan Aniantı fikri doğdu. Bu iki İmparatorluğun or- tadan kalkışı yalnız Orta Avrupa- da yeni bir vazivet meydana ge. tirmesiyle kalmadı, Balkan hükü. metleriyle o mintakayı sıkı surette hassa Lozan (1923) konferansın. dan sonra Balkanlara bir sükün ve istikrar havası getirdi. dıktan sonra diğer Balkan devlet. leri de sulh ve istiklâllerini muha. faza kaygusuna düştüler. Türkiye büyük devlet denilen bir takım klâsik tesirlerden memleketi kur. tarmıştı. Ondan epeyce sonra 192$ de Romanya — Bulgaristan paktı imzalandı. Bir sene sonra Yugos. lav — Yunan anlaşması oldu. On- dan sonra Bulgar — Türk komşu- luk anlaşması orlaya çıktı. Bunu Türkiye — Yunanistan İlk anlaş. ması takip etti. Bu suretle Balkan Antantı fikri seneden seneye İlerlemiye başla. dı. Balkan devletleri ayrıca kendi aralarında ikili paktlar imzaladı. lar. Fakat * Bulgaristan Türkiye ve Arnavutluktan maada hiç bir Bal. kan devleti ile hiçbir muahede im- zalamadı, Çünkü bazı milli dava- larının hallini şart koşuyordu. Bütün bu olan bitenler de tam mânasiyle bir Balkan Antantı sa. yılamaz. Hak'ki Balkan Antantı ki sonuncusudur, üç büyük adamın müşterek eserleridir. Ebedi Şef Atatürk başta olmak üzere Milli Şef İsmet İnöntinün ve büyük Türk dostu ve Yugoslavya milli şehit ve kahramanı Kral Aleksandr... Dolmabahçe Sarayındaki ilk üç- ler toplanması Balkanlarda bugü. ne r sulhü ve sükünu tesis et. mekle kalmadı. Avrupa sulhü üze- rinde de çok büyük tesirleri oldu. Gönüller arzu ederdi ki bu antanta komşumuz ve dostumuz Bulgaris- tan da girmiş olsun. Ve Bulgaristan da bu antanta girmek kolaylığını bulacağı günden İt'baren Balkan. ların çehresi ve değeri büsbütün değişecektir. Bunu ümit edebili. ziz. Çünkü daha öbür gün başlıyı cak olan Belgrat Konseyinin ruz. nameleri bize bu ümidi veriyor En büyük sulh ve refah düsturu- muz şu olmalıdır: Balkanlılar biri- birini her suretle tolere etmeyi müşterek vazife bilirler. tehcen bir Hotanto putu diktiler; düğün için duvak bekliyorduk, ce. Baze için kefen getirdiler; gül bah. çesine girmiye hazırlanıyorduk, deve dikeni tarlasma soktular. Hu. lisa İlkbahar mefhumunu hayali. mizde berbat ettiler. Bahara düş- man kesildik. man, bahar geliyor mu? A- man bahara yaklaştık mı? Aman, bahardan âlâınetler belirdi mi?,, diye korka korka etrafımıza bakıyor, ağaç dalına, gül fidanma, gökyüzüne, takvime göz atmaktan çekiniyoruz. Hiç “Aman!,, feryadi. le bahardan bahsedilir, bahar denin ce selatüselâm çekilir miydi? İşte yirminci asrın bütün şiiriyetini, ta. dını, zevkini, hulyasını ve mânasını altüst ettiği bir kelime daha! yat sahesı,, gibi insana hep £ şeyler, refah, saadet, bereket dü. şündüren bir parlak terkibi de mo- dern harp eline alınca, kıtlık, felâ. ket, esaret vahşet, mefhumils bir- leştirmiş, Polonya ovaları gibi ta- nınmaz hale sokmuştur. Eskiden edebiyacımızda bahar tasvirleri büyük yer tutardı; hu- suslle divan şairleri bu mevsim bahsinde bülbül kesilirlerdi. “Bs. har oldu yine... diye bir başladi- lar mı —vezin, kafiye, rayiha, renk ve ahenk— hakikaten baharlı, ba. haratlı, mevsimi mübalâğa ile can- landıran kıymetli gazeller, kaside. ler yazarlardı. Dünya idealleşirdi. Ne gam, ne kasavet, ne parasızlık, ne adaletsizlik, ne harp, ne İsyan, her taraftan sular çağlar, pınarlar fışkırır, lâtif rüzgürlar eser, dere lerde kayıklar süzülür, denizlerde yelkenler açılır, lâle bahçelerinde mahbubeler dolaşır, sofralar kuru. lur, saz ve söz, mey ve ney, İşve ve Gllve, bir saadet devridir açılırdı. O devirde de yine harpler olurdu, fakat sahası uzak kaldıkça ancak ayda, yılda bir, hem kimse ra- hatsız olmasın diye lehte çevrilmiş, haberi gelirdi: Nemçelu'yu bozduk, Lehluyu pusuya düşürdük gibi, Oh, gelsin esizeler... Bu “Caize,, kelimesi munhasıran bir şaire tak. dim edilen bahşiş mânasına kulla- nılırdı. Edebiyat öyle itibarda idi ki, mensubuna verilen paranın adı bile ayrı ve kibardı; hem bareme değil, lütfa tâbidi. Umumi Harbe kadar bahar, dünya edebiyatında hep nikbinlikle tarif edildi. Ro. manlarda bile veremden öldürüle- cek tipleri altı ay kadar daha yaşa. urlar, ilkbaharda çiçekler açarken değil, muhakkak sonbuharda yap- raklar dökülürken gömmek ince. liğini gösterirlerdi. Hattâ bütün bu eserlerdeki mühim simalar, ro- man kahramanları güller tomur. cuklanırken doğarlar ve kasım fır. tinaları başlayınca ölürlerdi, re mantik edebiyatta ilkbahar zablo- suna zehir katmak tabiate karşı bir insafsızlık, kabalık telâkki edilir. di. İlkbaharda kaside, sonbaharda mersiye... Bu, bir nezaket kaidesiy« di. Dedelerimiz nazik adamlardı, e anzimat edebiyatında bahar manzümeleri, çoğu defa bayat, yavan, ruhsuz, heyecansız. beş sözlerden ibarettir. Bu devirle beraber, bahar mefhumu <iymetin- den kaybetmiye ( öaşlamıştır. Ek- rem Bey: Şükufelerde mevç urun füyur nevbe- harı gör! Manzumesinde olduğu gibi bahar için bir dümbelek vezni seçmiş, ba- harı köçek gibi vekarsızca oynat. mıştır. Muallim Naci ise bayağılığı, ba- sitliği daha ileriye götürmüş; Ey süt kurusu nedir bu naliş Kim oldu sebep bu inflalet Diye İstanbulun lâtif ve düşün- dürücü baharı içinde ancak sütsüz (Devamı 7 incide) GÖRÜŞLER Baba İle Oğul 2.49 Arasında ai ( Fantezi ) Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel B»» sen © yaşamıyorsun, bi dünyada mevcut değilsin. — O nasıl söz öyle? — Senin gibi annem de, ben de, arım üzerini dolduran mahlükların hemen de hepsi mevcut değillerdir. Ancak eser ve imza vardır. Bunu ben söylemiyorum. Bir muharrir söylüyor. Bak “Var olmak, ve asır- m ne bir kelle, ne hüceyre lâzım, Bir eser ve imza kâ- fi.,, Yunus Emre, Âşık Paşanm müs. tear isini İmiş. Yunus Emre dünyada halde eser bırakınış, ve şıyor. O halde beyin, gös de, sen, ben yoğuz. Bizim dışımızda var olan eser ve imza vardır. Senin eserin var mı? — Peki, yeryüzündeki bütün tan. hı mahlükatı, kendimizi inkâr ede lim. Bu eser ve imza yine yaşıyan bir hüceyrenin, bir beyinin, bir şu dün eseri değil mi? — Hayır. Yunus Emrenin ne eti ne kemiği, ne beyni, ne de gövdesi var dı. Fakat eseri vardı, Kendi madde halinde yaşamadığı halde eseri hâlâ yaşıyor. eğ — Bu eseri düşünen, varlıktan al. dığı tahassüslerle işliyen bir dimağ yok diyelim, bu eseri yazı halinde Bu yanları kâğıt üzerine ruhlar mi geçirdi? — Âşık Paşa geçirdi. Yunus Em- re, beyni, gövdesi, yaşıyan bir tek hüceyresi olmıyan Yunus Emre, Â- şık Paşaya emretti, o da kâğıda ge çirdi. — Ya altına Âşık Paşa imzasını koysa idi ne olacaktı? : —Yunus Emre olmıyacaktı. — O halde Âşık Paşa da beyinsiz, gövdesiz, hüceyresiz, kellesiz alelâ. cayip bir mahlük mudur? — Eser ve imza, varlığın içinde gözümüzle gördüğümüz bütün ci, İsimler gibi, varlığın bir parçası olan, beyni ve gövdesiyle, şuuru ile Yağı. yan insanın eseridir. Es. ceyrelerim, süslere şuurumla şekil ve mina vers mese, ne eser ne de imza olur. Kâl, natta hiç bir şey yok, insan da yok, hüceyre de yok, eserin cinler ve pe. riler tarafından o yazıldığına inanan senin çürük kafan mı var? — Bunu ben söylemiyorum baba... — Haydi öyle anlamadığın şeylere rı, bunu düşünen kafası da mı yok tu?.. O da mi bir ruhtur. O da Yunus Emre gibi gövdesiz bir dâhi, Âşık Paşa gibi elsiz ayaksız. alelâcayip bir mahlük mudur? Haydi onun mevcut olmadığını farzedelim, bu kâğıt üzerine döktüğü fikirler ki- mindir? Yedi kat Cehennemin diz bindeki cüceler'n mi, yoksa karan- lıklar padişahı (Siva) (1) ya kurban edilen ruhların mı?... m si lar padi karanlık bozuk ruhlam inde ismi verilen, Muhtelif Yerlerde Zelzele Oldu Ankara, 3 (Tan Muhabirinden? — niye süren bir zelzele, Şarki Karahi- sarda üç zelzele, Zarada da biri ge celeyin orta şiddette ve amudi olsrak dört saniye süren, diğer ikisi gündü. olmuştur. Yeni hassrat yoktur. Yal niz Şarki Karahisarda zelzelenin de- vam etmekte olması, büyük zelzele” tini gün geçtikçe daha vahim bir has le getirmektedir. : Zarada mektep binaları yıkılmış olduğundan tedrisata devam edilme. si için belediye taraftından yaptı rılmakta olan barakalar bitirilmek Kızılayın yaptırtmakta olduğu bara kalar da bir kaç güne kadar bitecek* tir, Jandarma umum kumandam Er» baaya gitmiş, Milli Şefin taziyetlerini ve muhabbetlerini Niksara hareket etmiştir, cı temizliyen, ebedi ruhların padişmmıdır.. | zün ve hafif olarak geçen üç zelzele | üzeredir. Felâketzedelerin iskâm için urun, etle kemikten ibaret bir vücu. kâğıda geçiren bir el de ml yok?... ve İmzayı ben yarâtirm. Şu elimdeki kalemi | oynatan parmaklarım olmasa, eserin muhtevasını düşünen dimağım, hü. tabiatten aldığı tahaşe il dl burnunu sokma. Onu söyliyen mü. | harririn ağzı, bu satırları yazarken* elindeki kalemi öynatan parmakla. | j Dün Sıvasta orta şiddette ve 15 sa“ | j j den müteessir olan binaların vaziyes # tebliğ eylemiş,