İmha lek, nm. | a Şe KİS JAMMER YAMAN ERZİNCANDAN ÜÇÜNCÜ MEKTUP e Erzincanda Felâketten Sağ Kurtulabilenler Arasında Bir Çocuk Hıçkırarak Ağlıyor “ Ya Şimdi Ben Ne Yapacağım? Anamı, Babamı, Kardeşlerimi, Hepsini, Hepsini Kaybettim. ,, — Ne kadar yaşıyan insâna tesa- düf ettini: Her bir Ben; — Üç bin kadı ee 2 Esrarengiz Kiracı Muazzez Tahsin BE.KAND ve... <2. ukarıki odayı kiraya ver. mma mekten başka çaremiz kal- değil mi Fatma? — Evet abla, başka çaremiz kal. madı; bari istediğimiz gibi bir ki- bilsek, lu zamanda gönlümüze gö. re kiracı bulmak çok güç Hakkın var. Parayı şında ödeyecek iz olacak Gelen gideni çok olmıyacak; ü artık ne sen, nede ben ber lığı çök meşgul © idi — Acaba niçin kapısını kilitle. Yip, oturuyor? — Neden, gülerken bi de mahzunluk var —N nir mü A, MAR raci bu namuslu, temiz, in evlen ş unu meden Kon; bırakı Bütün bu ni saatlerce ıwilarına sual sormıya cesat Onu ri işitmemezl: (Zelzele mntakasma hususi iy İzi surette gönderdiğimiz muhabirimizden ) patırdıyâ tahammül düşündürdüğü halde miz bir şey tahmin ettik y kâr yahut ta bir karı kocaya — Yahut ta bir ana kıza kirala- gence, aşam, dedim. yen sözle gini anlantişlardı ve bö - Seni beled: türeyim, dedi. Biraz yürüdük ve | sadır önünde durduk. 65. 70 vasiz, rında bir ihti: — Belediye Nalcı, dedi, bur Dikkat ettim: yorlar ve hep b iresine gö- Biapinli onu WE namuslu ve her bakimd kabul e mize göre, on üç bin ölü ve yaralı vardı. da sadöce Erzincan şehrinin ki er ve diğer sarsıntı veri hesaba katılırsa yalnız ölenlerin s&- yısının. yirmi bini bulduğu İleri sğ- rülüyor ki, bü metn için bundan daha kara ve bahtsiz gün tasavvur| olünama Hepimiz susmustuk. General Alpdoğanın sesi yırttı: « Dün, enkaz altından çıkarılan | — O halde bir ân gücendrimekten korku. verelim. Bu muhavere Aksaray civarın. narap bir evde ge. Konuşanlar, ihtiyar iki duldu. İkisi de kocalarının münden sonra tek başl dıkları için, bu baba ocağına gel- birbirleri» id, Fakat »da pe var Kendilerini kiracıyı yorlardı. gözeteyö ir akşam Hatice ve Fatma geç vakte kadar halde, onun da, iki k hanımlar çiyordu. ölü- kal. ve endişe i- her Şey teklif ediyor, her bi- ka, mişler, senelerdenber; ne dâyanâarak yaşıy artık ellerinde, avuç kadın görünn lerini bir telâş almış ber vermeğe karar V ondan evvel bir defa Nilüte Bu sükütu Aza İbrahim - muştur, Her şeydi ld, Üzer Hatun yet jandarma alay komu. Batur. Yaklaştım, Kend yonra General Fethi Dünün nasıl olduğ tediği,, ide anıttıktan anın ölü- müg li sormayı, dedi in Bi, 5 tahayyül etmek bile Bİr ağaçla bey İipkı çi bir — Sa sıl yaralandımız? > O gece saat ikiya be Yandım, bir bardak sü Yorum, Birdenbire sarsıntı b x, Yolada uyuyan karımı al Apısından dışarı firlsdım. Kaçm İsterken büyük bir gü üilee kıldı. Enkaz ia idik. Aradan kadar zaman geçti, Bilmiyorum. G; rimi açtığım zaman karşıki evde Ateş yakıyorlardı Emirberim geldi. İZİ topraktan çıkardıl; di, büyük bir heyecan ve k Şinde hüngür hüngür ağlı fanile ile yal rak üzerinde oturr dan sonra anladım 1epden, ayağımdan y izde ik şükür ölen yok. F “pimi bir çok yerimizden Şi y » Kızım g rku rdu. Bir bak top- ndan sonra şehrin iç tararları. na doğru je başladık. *dde, sokak diy ae yat yapmak imkânı tama adan kalkmış, kalaslaro, b e Yığınlarına basarak ileri taz Btasyon tarafına yakın yerlerde kap yi mümkün olan evler var. Fa- bilhassa bu mınta ma, © Kalmamış. Bazı ye ley, Suvarların üzeri lar asılı: “Tüfekoğ! ürün — | bu âci hatıralar içinde nasil va Harap Erzincanda kimsesiz kalmış bir kız çocuğu “Istanbul Oteli, “Berber Salonu, gibi, İstanbul otelinin yıkık duvarla” duyar merizlidir. teklik, öşârak oradan geçtik. Otelin kar nda bazı hemen her evde soba 8 olduğu — Kiş günü ve mangal vardı. Ze bu âteşler eti dürmek imkâ ünüz yer Ulu camidir sarfile tamir ediliyor- sldi. Şu hama. bakın. Duvarlar: tamamen çök- müş, kubbeye hiçbir şey Hamamın etrafında üç ceset yan İna duruyor. Yanımızda geçen bir etlerin yüzünü © örtmesini olman — Korkuyorum ağabey, de uyuyamıyorum, hep Fi yorlar. Yemekten, içmekten hat- lâ giyecekten her şeyden vazgeçtik, İbizi buradan kurtarsınlar. Garp vi- lâyetlerine, başka vilâyetlerre gön- dersinler. Bundan sonra bizim bura. da oturmamıza imkân yoktur. Hiç zayiat vermiyen aile parmakla sâyıla cak kadar azdır. Biz bundan 8onra, İ girebiliriz. Haydi biz biraz dahs , | dakârlık edelim. Fakat görüyorsunuz bu cesetler, bu kokular, bü yangın yerleri, bu harabeler arasmda içecek suyu, barınacak bir yeri olmıyan bu memlekette biz yaşayamayız. Bu sırada yanımızdan on dört, on beş yaş ia çocük g yor. Ağlamaktan gözleri şişmiş. Bir | olanda küçük bir bohça, diğerinde | küçük bir mektep şapkası Üstü başı perişan, çamurat batmış, çıkmış gibi. Dayanamıyarak sordum —eye ağlıyorsun? Hıçkırıkları arasında cevap verdi: — Ben ağlamayayım da kimler ağ- sın. Anamı, babamı, kerdeşiğrimi hepsini kaybettim. Ben şimdi ne ya- payım. Nereye gideyim, nerede ya. tayım? Bu zavallı çocuğun hali karşısında yalnız o değil, ben de ağlamıya baş- o İyona gitmesin umümisi Yı Heznaelee es” edim. İn. satım ra yere gönder istun oğlu kolumdan çekti. — Yürü beyim, yürü, dedi Bunun gibi kim bilir daha nice kimsesiz za- vallı olânlar var. ge mahşer gibi. Herkss is. tasyon müdürlüğünün kapısı ö enin ne zaman kalkadağını tler. Denebilir bütün felâketzede Er- İzincanlılar büyük korku ve dehşetli sahnelere şahit oldukları bu cehen. nem diyarın terketmek k Bunu bilen i resi yaralılar rı nakledebilmek için rastgele, gelişi iyotlar, İrife falan hak getire. Akşam olmuş, hör taraf 'yice ka- rarmıştı. Erzincanda"bir kâc gün da- İha kalmak bu tüyler ürpertici sah- Deler karşısında, barınacak bir yer. yiyecek bir yemek, içecek bir su de | olmadığına göre, hasta olenaktan baş. | ka hiçbir netice vermiyecekti Bu mülâhazalar arasında istasvon- da bir gidip, bir gelirken haber ver. diler: — Dahiliye Vekili Fafk Öztrak ga zetecileri kabul edecek. Vekillerin vagonuna girdik Davıli- ye Vekili, Sıhhat ve İçtimai Muave- net Vekili, Orgeneral Kâzım Orbay. | General Abdullah Alpdoğan ve diğer bazi zevat otürmuş konuşuyorlar. Biz de oturduk, Dahilişa Vekili, alınan tedbirlerin mahiyetleri hak - kinda geniş izahatta bulundu. Ye râltların derhal elvar şehir hastaha- nelerine hakledilmölerine devam €- dileceğini, kimsesiz, ik! yüz kadar ka- dının Malatya bez, Bursa Merinos fabrikalarına yerleştirileceklerani, bü tün kimsesiz çocukların Çocuk Bsir- geme Kurumu tarafından himaye €- dileceklerini söyledi. Diğer zelzele mıntakasından gelen son haberler ve bu mıntakalara gönderilen sıhhat €- kiplerinin yapacakları işler hakkında nalümat verdi. Orgeneral Kâzım Orbey sordü: — Şehri gezdiniz mi? JFleptmiz birden cevap verdik: — Eva! tamıyorum, dedi a istas.| | sordu: güzel saatlerde tren kaldırıyor. Ta. | di ar adamın halin Askerler adam Niçin biraz dikkat öten Diye çıkışmasın mı? Bu h ne karşısında bile insan gülmekten kendini alamıyor. ekillerin vagonundan Kapının önü kadın erkek bir çok İnsanla dolu. Her birinin vekil lerden, generaİlerden bir #icası var Niçin beklediğin açlı sadığımız di bir garip bakiş seld gru geld uaderumumu içerde mr arye — İçerde, — Onu görmek istiyordum dâ, — Siz kimsiniz? — Ben Erzincati Nafıa müdürü He- lit, Siz nasıl kurtuldunuz? Adamcağız kekeliyerek anlarmıya başladı: — Sarsıntı olduğu zaman birden. bire karyolamdan fırladım. Kapıya doğru yürüdüm. Sarsımtı devam edi- yordu. Bütün kuvvetımiz kapya a sıldım, fakat kapı âçilmiyordu. Bir müddet daha uğraştıktan sonra ken- di kendine açıldı. Çıktık, Dışardaki kapı biz yatarken kapali olduğu hal. imdi açık duruyordu. Oradan bi- deta bizi çağırıyordu. Yürüdüm O kapiya varır varmaz çıktığım oda büyük bir gürültü ile çöktü. Bu kor- kü ve heyecandan sonra şakaklarım. da bir ağrı peyda oldü, Dilim keke- m oldu. Şimdi hev böyle konuşuyo. rum. Hâlâ ayni korku ve heyecan i- çindeyim, dedi. vallı adamın 0 perişan hali, ke- keliyerek konuşması, 9 #k kurma ka-| rışık saçı ve o garip acayip halini bir türlü unütamıyorum. Zaten bu zelzeleden sağ çikan hangi derdede- rin hali normal ki? Hepsi de hâlâ o İdehşetli dakikaların korku ve heye - | canı içindeler. Ne yaptıklarını bilmi- yorlar. İstasyon mi sıntı evhami altında, Bize trenin ne zaman kalkacağını, na- sıl kurtulduğunu, helerle meşgul oi- duğunu anlatıyor. Fakat bu arada: — Görüyor musunuz, yine sarsmtı oldu. işi Rifat, daima sar Konuşuyoruz Diye evham getiriyor. Biraz duru. | yor, konuşuyor. Ve yine birdenbire: | — Bak, bak, bak. diyor. farkında mısınız yine sarsıntı oldu. Halbuki ne sarsıntı var, ne de bâş- ka bir şey. Trende uzun biz seyahat eden adamın indikten sonra kendini bir müddet trende gidiyor gibi san. ması ne ise bu da öyle. Erzincanda karşılaştığımız faclala- nı anlatmak, yazmak, 6 hali bir daha yaşamak gibi bir şey oluyor ki, şu dakikada vücudümde oir ürperme J ediyorum. ve tarifi imkânsız bir yorgunluk his. E.K. gözlerini | çıktık. | sa, bilip tükenmişti aşatacak mühim çarelere baş vur aları icap ediyordu. Bu büyük fedakârlığa karar vermeden evv çok düşünmüşler, ikisi de ih atlar edinme! kabul et- aralarına gi ne çeşit o. ar kardeşin se- yaşlarında yeni İt cek insanlar kimbilir lacaklardı! İki it nberi bi hayatlarına ilikler getireceklerdi. * G oldu. aber bir karı k sarayda Bunlardan biri, mek şartını koş bekürdi. İk a orta yaşlı bir reddettiler. A- Bu müddet ümitsizlikle zarfında ev sahiple içinde bekliyor. karışık bir sevinç lardı. Odi pacağız — Gelen giden yok, hiç olmaz. sa, daha birkaç gün rahat ömrü- müzü sürmekte devam edeceğiz. Bu mütereddit vaziyet, bir kaş gün sürdü. Bir sabah erkenden kapının bafifçe çalındığını duydu- lar, Gelen genç bir kadındı. O zunda ya var, ya yoktu. Kıyafeti, sözleri ve tavırlar emelyet vere. cek kadar sadeydi — Kimsesizim. İstanbulda bir iş aramıya geldim. Sizi rahatsız etmemeğe elimden geldiği kader gayret edeceğim. Odaya ancak ak- şamları geleceğim, bütün günüm dışarıda geçecek. Yemeklerimi di. şarıda yiyeceğim. Misafirim #lân olmayacak, İki kardeş yüz yüze bakıp, gü- Mümsediler. Bu mahzun yüzlü ta- ze hoşlarina gitmişti. Hemen pâ- zarlığı yaptılar ve Nilüfer o ak. şam yeni odasına yerleşti. Aksaraydaki evde yeni bir ha- yat başlamıştı. Nilüfer her erkenden kalkıyor, iki ihtiyar ka. danı yormamak için odasını ve mer divenlerle taşlığı süpürdükte ra, kapının yanındak: odada H tice ve Fatma hanımları buluyor, karşı karşıya kahvelerini içip şun- dan bundan konuşuyorlar ve saut sekizde Nilüfer giyinip, işine gi. diyordu. E lerine genç kadınla bera- ber yeni ve genç bir hava girdiği için, ev sahipleri akşam o. nun yoluna bakıyorlar, onu tatlı bir tebessümle karşıliyorlardı. Fa kat Nilüfer işinden dönüşte bir sa- niye bile aşağıda eğlenmeden doğ- ruca odasına çıkıyor ve kapıyı ar- kasından kilitliyerek, kendi husu- si hayatına görülüyordu Hatice ve Fatma hanımlar bir. kaç kere onun odasına çıkmak İs. temişler, fakat bu cesareti bula- mamişlardı. Genç kadının sevim- K olduğu kadar, uzak bir hali var i kiralıyamaz dı. Hattâ bu, fki ihtiyar dulu, dasina çıkıp, ortalıkta bir emare olup olmadığını anlamak muva. fik olurdu. İki ihti k zana divenleri çıkıp, k girdikleri zama: rışıklık gö nın Üzer ma hanım nen, masâya y ardan birim e arak, ıkta bir ka. Yalnız vardı. Y mümanaatL. klâşip, bu alınca, rmediler. gıtlar ablasının dtalar, taze kendisine k ayol; bak dinle abla: “Bu it ve karışık vazi- da mül eden yeceğim Kemal; ölmeğe karar verdim. Bu r, senin eline geçtiği zaman, ben artık bu dün. yadan elimi çel İki ihtiyar, muhakem, betmişler gibi, donup kalmışlardı — Vah tazecik deki mahzun! miş meğer! Yazız oldu kı « Dul kadınlar. henüz göz yaşla. rmi kurutmıya, polise nasıl mü- Tacaat edeceklerini düşünmeğe 8i- ra bulamadan aşağıds bir gürültü oldu, merdivenler gıcırdadı ve ka- pı birdenbire açılarak Nilüfer gö ründü. Yanında sekiz yaşlarında, sevimli bir kız çocuğu vardı. E v sahiplerinin şaşkın ve pe- rişan halleri, ilkin genç ka. dını telâşa düşürdü. Fakat bunun sebebini anlayınca, altı aydanberi ilk defa olarak neşeli bir kahkaha ile güldü. — Hakkınız var. Kabahat benim. Size haber vermeliy ma, gecelerce odama kâpanıp, yazdığım bu ilk romhmımın kabul edileceğinde 9 kadar şüpheliydim ki, buna cesaret edem dim. Geçen gün dalreye telefon edip “orani mı basacaklarını gazeteden haber verdikleri zaman, artık bütün © yaellerimin tahakkuk ettiğini, giti âydanberi kendisinden ayrı yaşa" dığım kızımı yanıma alabileceği- mi, kazancımın ikimizi yaşatabile- ceğini düşündüm ve bir saniye bi- le kaybetmeden hemen akşam tre- nine atlıyarak, Köt gittim. Küçük kızım sizi rahatsız etmez değil mi? Çoş sessiz ve usludur, her sabah mektebe gidecek, ak- şam gelip, doğruca odamıza çika- cak Fatma hanım, genç kadının söz” lerini anlamış ve müsterih olmuş. tu, fakat Hatice hanım, hâlâ şüp” heli hazarlarla bu esrarengiz ki- racıya bakıyordu. Nihayet days- namıyarak, sordu" — O halde, kendini öldürece- ğinden bahseden o mektubu niçin yazdın? Eliyle masa üzerindeki kâğıtla- rı işaret ediyordu. Nilüfer tekrar güldü: — Onlar, romanım müsved. deleridir teyze. İsterseniz, uzun kış gecelerinde onu size okurum. yete