— Nezaret bize sadece, o zatın © azledildiğini ve kendisiyle temas- “dan ietinap etmekliğimizi bildiri. yor. Hattâ, İstanbula eelbinin har- © biye nezaretine ait olduğunu da tasrih ediyor. O halde ne bizce, » me sizce yapılacak bir muamele ol Ali galip bey, kopmuş bir zem. berek hıziyle yerinden fırladı, sol elinin baş parmağını yeleğinin koltuk kesimine geçirdi: — Muhterem paşa hazretleri, dedi, her vazife mafevk makam- dan tebliğ edilmez. Çok kere hâ- diselerin gidişinden vazifeler vü. cude gelir. Mustafa Kemal Paşa meselesi de, o kabildendir. Çün- © kü bu zat, her idare memurunu kendi şahsiyle alâkalandıracak ve devlet menfaati noktai nazarın. “dan hâlü kalini şüpheli göstere © dek takımdandır. Nitekim dahili- ye nezareti de onun bu vaziyetini tesbit edip, size bildirmiştir. Za- — taâliniz nasıl olur da, maslahatın icabım ifada müsamaha edersiniz? Onun telâşına, heyecanına, fe- © Overanına iştirak etmiyerek sükün © çinde sordum; © — Meslahatın icabı ne olabilir? — Devlet aleyhine kıyam ot. meyi tasarladığı sabit olan Mus- kN iafa Kemal Paşayı hemen yaka- © latmak, mahfuzen İstanbula yol. — lamak. Maslahat bunu icap etti- — Fiyor. — Ne hakla © enikonu köpürdü. Lâkin yaşta ve “yolda kendinden büyük bir ada. ma karşı sert dil Hanı, zeminin ve zamanım da böy- le bir taarruza müsait olmadığım hatırlamış olacak ki, gazabını ça- di: — Galiba, dedi, lâtife buyuru. — yorsunuz. Çünkü bir vali, hele si- “zin gibi bir çok vilâyetler idare etmiş tecrübeli bir vali, şahsi şü- kavetler gibi, siyasi şakavetlerin de hemen giderilmesi lâzım oldu. ğunu biz mevkide naçiz çömezler- r duymıya ve öğrenmeğe muh. değildir. © tirak etmiyorum. Fakat münaka- şamızı mantıki bir surette bitir. a ” Herif, gazaba gelir gibi oldu” buk yendi, sesini mülâyimleştir- 4 — Pikrinize hiç bie suretle iş” TEFRİKA No. 15 İki Vali Arasında miş olmek için, İştirak eder gö. rünerek, anlamak istiyorum: Muş. tafa Kemal Paşayı siz benim ye- rimde olsanız tevkife teşebbüs e- der misiniz? — Tereddütsüz! — Hangi kuvvetle? — Polis, jandarma ve icabında asker kuvvetleriyle! Bu zatın Anadoluda, harp so- nundanberi, hüküm süren zihni. yetin ve yurt endişesiyle gönül lerde yer alan heyecanın azame. tinden bihaber olduğunu görüyor- dum, Mustafa Kemal Paşanın o- tuz, otuz beş gün içinde halk ta- bakalarını kendi şehsiyetile nasil alâkalandırdığını ise, komşu vilâ. yet valisi muhakkak ki, sezmiş de- Zildi. Bundan dolayı, zavallı ada. mı tenvir etmek ve böyle fevka- iâde zamanlarda çok dikkatli dav- ranmak lüzım geldiğini söylemek istedim. 1908 İnkılâbı hazırlanıp” ken padişahın kuvvetle itimat et. tiği Şemsi Paşânın nasıl ortadan kaldırıliverdiğini ve padişahı ma- but sayan Arnavutların o mabut aleyhine ne suretle döndürüldük. lerini hatırlatarak Ali Galip beye yükseklerden atmamasını, mille- tin düşüncelerine, o duygularına, dileklerine — uzaktan olsun — a- lâka göstermesini ihtara hazırlan- dım. Fakat ağzımı açmadan odaya hürriyet ve itilâf fırkası relsi Halit selen yan edecek bir münakaşayı bu elendilerin duymâsini nâhoş bul. duğumdan bahsi kapamış görün. düm, gelenleri Ali Galip Beye pre. zanta etmeğe kalkıştım. O, gevrek gevrek güldü. — Beyefendiyle, dedi, otelde te. şerrüf etmiştim. Burayı teşrifleri de nimet oldu. Kendisini münaka. şamıza hakem yapalım. Ve cevabı beklemedi, onlara ne konuştuğumuzu uzun uzun anlat. maya girişti. Ne yalan söyliyeyim, kızmaya başlamıştım, Ali Galip Beyi terslemek üzereydim. Lâkin hürriyet ve itilâfa candan bağlı bir Vali ile o fırkayı koca bir vilâyet denizinde temsile yeltenen bir zâ- tın çok çapraşık bir vaziyette ne Mustafa :Kemal Paşanın Tevkif Edilmesi İcap Edip Etmiyeceği Şiddetli Münakaşalara .Yol Açtı gibi cevherler yumurtlayabilecek. lerini, renksiz bir biçare olduğuna kanaat taşıdığım Belediye reisinin de o cevherlere karşı nasıl bir ta. vır takınacağını merak ettiğimden Elaziz valisinin sözü ayağa düşür. mesine 865 çıkarmadım, nefsimi zorluyarak muhavereyi dinlemeğe koyuldum. Halit Beyin Dahiliyeden gelen telgraftan haberi yoktu. Ali Galip. ten müjdeyi alır almaz böbürlen. di: — Ben yazmıştım, dedi, eğer kuvvetli telkinlerimle İstanbulda kileri cesaretlendirmeseydim Mus. tafa Kemal Paşa mutlak ensemiz. de boza pişirirdi. Ve yüzünü bana çevirerek şöyle bir ihtarda bulundu: — Davulu biz çaldık ama parsa. Yı siz toplayacaksınız. Çünkü sabık ordu müfettişini yakalatmak şeref! size nasip oluyor, Ali Galip Beye söylediklerimi bu şöhretli ayyaşa da tekrar et. tim, Mustafa Kemal Paşanın tev. kifi için hiç bir makamdan emir » almadığımı ve böyle bir şeyin be. njm yanımda mevzu bahis olamı. yacağını anlattım. Kızl kiyamet işte bu zaman koptu, Halit Bey küplere bindi, benim vatana iha. netle ilham edileceğimi (Oküs- tah bir lisan ile söylemeğe yelten. di, benden çok yukarı seviyede bir mefevk İmis gibi davranarak tek. 1ere 1. AN Tip Bey de halile, tavrile onu teyid ediyor gibiydi, Bunun üzerine za. ti ve izafi şerefimi muhafaza et. mek İcap etti: — Efendi, dedim, daha bir ke. lime söylerseniz sizi kapı dışarı e. derim. Ali Galip Beye de gerekli olan ihtarı yaptım. — Beyelendi, dedim, manâsız konuşuyorsunuz. Sizde bana yol göstermek, vazife vermek hakkı ve kuvveti yoktur. Mustafa Kemal Paşayı hapsetmek size lâzım ve bilhassa kolay görünüyorsa onun kendi vilâyetiniz hudutları içinde cevelân edeceği günleri bekleyi. niz (Devamı var) TAN BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 123456 78 910 oss BUGÜNKÜ BULMACA 123 436 78 914 m e SOLDAN SAĞA: 7 — Bir içki - Asyada bir devlet mere » Avrupada bir devlet 3 — Hacca giden - İstanbulda bir semt, 4 — Halk - Bir peygamber, 5 — Bir sesi! harf - Topa vuramamak, boğa gitmek - Bir harf, 8 — Bir harf » Bir sesli harf « Bir mo- ta - Bir sesli harf - Bir zamir, 7 — Bir kız ismi - Erimekten emir. 8 — Müddet, vakit « Çoğalan. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Kıymet, değer - Kıymetli bir tap 5 — Bir sesli harf » Duyurmak - Bir sesli hart, $ — Bir harf - Bir harf - Bir bağlama edatı » Bir sesli harf - Bir harf, 7 — Bir nakil vasıtası » Ermek, 8 — Bir viliyet merkezi - Bir Erm. “Bİ Kar değişirse male olur « Ge- | ri çevirmek, 9 — Tahta Tophanede Sünnet Düğünü Galata Çöcuk Esirgeme kolu tarafından cumartesi günü Tophanede tiyatro bahşe- sinde 120 öksüz ve yoksul çocuk sünnet ettirilerek çamaşır ve ayrica hediyeler verilmiştir. ———— Şehremini Halkevinde Musiki Dersleri Şehremini Halikevinden: Evimizde teşki edile ve değerli saratkârlarımızın idare ettiği orkestrada çalışmak İsteyenlerin hor güm öğleden sonra ev sekreterliğine mü- racaatları illn olunur. Soz çalma derecesi mevruubahs değil- dir, Hiç bilmiyenler veya az bilenler için de syrica ders gösterilecektir. Bir Tarih Meselesi (Başı 2 incidel Düğünde bisgat hazır bulunan Lti İ Paşanın da damatlıktan bahsetme, mesi, Paristen mektup yollayan fa- ul zatın tereddüdünü azami derece. de haklı göstermektedir. Fakat son sözü söyliyebilmek için Hammerin bu rivayeti nereden çıkardığını, Si. eilli Osmani sahibinin de İbrahim Pa şayı Hatice Sultanın zevci olarak gösterirken nasıl bir vesikaya isti. nat ettiğini İncelemek lâzım geliyor ki bu, yüksek tarihçilerimize teret. tüp eden ilmi vazifelerdendir. Esmihan meselesine gelince, Pa- risten mektup yollamak lötfünde bulünan fazıl vatandaşa bir mu. hammeseden şu parçayı okuyaca Zam; Çekme ümidi devlet için Esmiya melâl Ver hakka bir rıza ve sakın eyleme ci Geçse ne denli sây ile âlemde ma- hü söl Takdire çilnkü olmıya tedbir ile me- 4-8 -939 | " Mektuplori | Çantayı Alan Adam Kim? 'Azapkapıda sandalkilık eden ve K İ mustafapısada Müftünli İ cıceşme Tiftik sokak 82 numarada o Niyazi “Akarsu dün “met Dedi ki — Bu ayin beşine! cumürtesi günü De- giktüy açıklarında demirli bulunan İrili gemisine Yanaşmış olan Bir senesi bet, Bu esmada denize bir çanta düşmüş Beşiktaş iskelesine doğru giderke bu çantayı buldum. Çantayı bul nada yanımda bir motör ve bu geldi. ben çantanın kendisine âit olduğunu matür halkı da bu iddiayı teyit ediya: Denizden kurtardığım çantayı bu ye verdim. İsmini ye hüviyetini bilmediğim, ununca boylu, şişmanca, şık giyinmiş bir | sat olan'bu yolcu bı — Beni İngiliz gemisine götürür müsün? dedi. Yolcunun bu arzusunu da yerine g9- tirdim, kendisini İngiliz gemisine bırak- tım zaman bana 10 kuruş verdi, — Ben tsharri memuruyum, dedi, biz sandala püra vermeyiz. Fakat söna bu on kuruşu çantayı kurtardığın için bahşiş 0- ea | arak veriyorum. Gördün zemane uymadı sen uy 26 ? maneye Bu şiir, Birinci Sultan Ahmet dev- rinde yazılmış ve Yıldızdan alınan kitaplar arasıda Üniversite kütüp- hanesine devredilmiş olan bir imec- mundan (Numara: 46) alınmıştır. ve mecmuada “Esmihan Hatun,, nami- na mukayyettir. Şu halde Esmanın Esmi şeklinde kullanılması mümkün ve hattâ şair bir kadın için de caiz imiş, Fakat İbrahim Paşa meselesi, ben. ee de, İncelenmiye değer. YENİ NEŞRİYAT : ESKİ ESERLER ANSİKLOPEDİSİ — Bay Nurettinin büyük emekler sarfederek tertip ve neşrettiği bu güzel eserde hah- cılıktan Kalemtraşçılığa kadar her nefis san mat ve sinsatin tarihçesi münderiçtir. Mu- harriri tebrik, eseri tavsiye ederiz, * Teşekkür ettim ve gemiden ayrıllım. Sahile gekliğim zaman polisler beni yaka- ladılar, bulduğum çantayı istediler, Kay- bolan çanla bir kadına sit imiş ve içinde altsiş lira varmış. Halbuki benim buldu- #um çanta erkek çantası idi, muhteviyatinz An bilmiyordum, #akat bunu kimseye an- latamadım. Beni karakola götürdüler, tam yedi gün Dezaret altında kaldım. Bu esna- da da eşten dosttan, hısımdan akrabadan 64 lira topladım, karakola verdim ve ya- kayı kurtardım, çıktım. Fakat şimdi hak- kımda kanun tekibat yapacaklar. 39 ya- şındayım. Bugüne kadar alnımın teri ile kazandım, yedim. “Bundan sonra âdumin hirsiza çikmasma tihammül edemem. Rica ediyorum. O çantayı verdiğim zat kim ise Allah rızası için meydana çıksın, benim Kendisine teslim ettiğim çantayı polise güstersin, oncak bu sayede bu beli- yeden kurtulacağım, Altmış in ğine yanmıyorum. Namtmas ettiğim zahmeti esirgememesini diliyorum. ha itesi profesö- | şumuz halde, burada asliye ve sulh çer, ikitin tarafından yapılmış olan | asliye ve sulh hukuk işlerini, &yni zaman- lü de ihtiva etmektedir. Türçe | da dera reisliğini yapan tek kim, günde ve fransızca olarak bamlmıştır, Türkiye-| 30 - 35 öüva görmefte devam esiyor. nin demir cevheri menabli hakkında mat0- mat vermek nokusundan da mühim bir e- serdir. - * BURDUR — Burdur Halkevi tarafından bu isimle çıkarılan derginin 7 nci sayısı çıkmıştır. m a ğa Kulak ve Boğaz Hastalıkları Kongresi 14 < 16 Eyhülde Pariste, 28 - 98 Eylülde Bükreşte aktedilecek olan kulak, burun. boğaz kongresine Türkiyeyi tersi etmek üzere Tıp Fakültesi Profeşörişrinden Ek- Alelide zamanlardı geceleri lâmba ya- kılarak misfülleyle kadar devam eden mahkeme mesaisini bir hikimin ilelebed bu şekilde yürütmesine imkin yoktur. Buraya hiç olmazin bir hâkim muavini sönderilmesi lözümdir. Di iç Açık muhaber Darüşşafaka lisesinden Cemal Tanerez — Boğazımızdaki gıcığın tedavisi için en iyi çare mektep doktoruna müracaat et- mektir, Eskişehirden M, Murada: — Kulaklarınızdaki uğultunan tedavisi, rem Behçet Tezel'in gönderilmesi tekarrör | bunun neden ileri geldiğini tesbit etmek- kaç gön etmiştir. Profesör kongreden biri evvel Avrupaya hareket edecektir. Ie mümkündür. Bunun için de bir kulak İ mütehassısına muayene olmanız lâzımdır. ceğinden korkuyorum ve bu zattan rica , Nitekim, bu sefer de, sadece bodrum kirasını is. temeğe geldikçe kullanmak üzere satın almış oldü- ğu el fenerini cebine koymayı unutmamıştı. Feneri eline aldı, Fakat birdenbire yakmadı: Zi. ra, Mehmet Rıza efendi, meteliğin hesabını sıkı $i- kıya tutan sayılı, namlı nekeslerdendi: Fenerin için- deki pili, mümkün mertebe az ziyan etmek istiyor. du. Böyle olduğu için, iyice ortalığı seçemiyecek hale düşmeden, feneri yakmak istemiyordu. Fener kulanmadan, mümkün mertebe fazla ba. samak inebilmek için, gözlerini dört açtı. Bugün, bodrum da, her zamandan fazla kokuyordu. Zater mübarek yerin, fena kokmadığı zaman yoktu ki? Mehmet Rıza efendi, geçen sefer de buna benzer bir koku duymuş, bulantı geçirmişti. O gün, aşağı- ya inince Ayşe hanım, ona, kokunun sebebini s6y- lemişti: Meğer o gün, küçüklerden iki tanesi ishal olmuşlarmış, Mehmet Rıza efddi; “— Galiba, dedi, bugün, hepsi de ayni haldedir- “> Seriler Zira, basamaklar azaldıkça, Mehmet Rıza efen- diyi rahatsız eden koku artıyor, kesifleşiyordu. Ka- ranlık ta arttığı için, Rıza efendi, fenerini yakmak mecburiyetinde Kaldı, Madeni bir işik huzmesi, karanlığı, bir ustura pürüzsüzlüğiyle kesti vetâ en alttaki basamağın üzerine bir ışık dairesi çizdi. Huzme dışındaki ka. ranlıklar, ışığın li baskınına hiddetlenmiş gi- bi, büsbütün zifiri ln Riza efendi, tekrar seslendi. Bekledi. Bodrumda hiç bir ses yoktu: Kurum gibi, is gibi, kapkara bir süküt, sesini yuttu. Arasıra, elektrik huzmesinin içinden, bir karasinek, alevde tutuşuvermiş gibi, pırıldayıp vızıldıyarak geçiyordu. Rıza efendi, bir daha haykırdı: “.- Yahu... Kimseler yok mu orada? Geberdiniz mi hepiniz?,, Rıza efendinin bu haykırışına da karasinek sürü. © lerinin uğultusu cevap verdi. sale İni TEFRİKA Rıza efendi, çaresiz, bir kaç basamak daha indi: Deinindenberi duyduğu kötü koku, âdeta burnu- nun dirseğini kıracak kadar sertleşmişti. Rıza efen- di, o koku içinde, kendisini, kesif bir kalabalığı ite kaka ilerliyormuş gibi gördü. Koku, müthiş, ber- bat, keskin, boğucu bir kokuydu. Ve bu koku, sanki bodrumdan taşmak, yeryüzünü sarmak, Meh. met Rıza efendiyi, bodrum palasin deliğinden bir tapası gibi fırlatmak istiyordu. va ri bir daha seslenmeğe niyetlendi. Fa- Kat, bu müthiş kokunun, bir yumruk gibi gırtlağı. nâ lıkanıvermesinden ürktüğü için, ağzını açamadı. Bilâkis, bir avuciyle, gayri ihtiyari, ağzını, burnu- nu örttü. Üç basamak daha indi. O zaman, içine bir kor. ku çöktü: Bu karanlığa, diri diri gömülüp kalmak- tan ürktü. Zira yüzüne, ve gövdesine, aca bir ö- Tüm ıssızlığı, ıslak bir kefen gibi temas etmişti, Ur. Bu ölüm endişesi, ona nereden gelmişti? : Vükiâ, onu gözleriyle görmemişti. Fakat burnu, tâ hayvanlık devrinden kalan o insiyaki anlayış kabiliyetile ölümü, kokusundan tanımıştı; Bodrum palas, ölüm kokuyor, ölü kokuyordu!.. Rıza efendi, bu kokuyu tanımanın dehşetile sen- deleyince, elindeki fenerin ışığı da erimi Ne. 60 ördü toplan. beyaz bir cisim gördü. Onu evvelâ, topl niye zannetti. Ve feneriyle tekrar Onu ara. dı. Fenar, beyaz eismin üzerine çevrilinee, bir tı. kırdı oldu: Beyaz cismin üzerinden yere sıçrayıp kaybolan iri lâğım fareleri, Rıza efendinin yüreği. ni de boplattılar. Fakat, Roza efendi. asıl dehşeti, 0 beyaz cismin ne olduğunu teşbis ettiği anda duy- du: Zira, şilte zannettiği © beyaz Cisim, şişmiş bir insan cesediydi. ri ie Kireç renkli yüzünün ötesinde berisinde, mor, ve mavi lekeler görünüyordu. Dudaklarını fareler yemişti. Takma dişleri, ışıkta parlıyordu. Ağzı bir kara çukur gibiydi. Karasinekler, bu kara çukuru, bir arı koyanına çevirmişlerdi. Gözleri de fareler tarafından oyuk muştu. , Rıza efendi. bu müthiş manzarayı görür görmez, titremeğe başladı. Fener elinden düşmüştü. Hemen geri dönü. Olahca hızıyla” rnerdivenleri çıkmıya başladı: Sukız gibi, macun gibi, yapışkan bir ka yap, ranlık, onu sanki arkaya, aşağıya çekiyordu. Bodrumdan dışarı çıkar çıkmaz, genç bir kadın. In fena haide çarpıştı. Kadıncslız, nezedeyse yere aktı. Fakat Rıza efendi, onunla meşgul olabilecek hal- de değildi: Midesi bualnıyordu. Gözleriyle münasip bir yer araştırdı. Fakat Rendisini daha fazin tuta. sadığı için, hemen oracığa İstifra etti. Bodrümu dolduran müthiş koku da, bir anda dı- şarıya taşmıştı. Hattâ bu koku, O sırada oraden geçmekte olan hassas ve asabi bir zatı fena halde rahatsız etti. Bu zat, cılız gördüğü Rıza efendiye şiddetle çıkıştı; “— Efendi. Dedi, burası helâ mı? Halk, lâğım kokusu, istiira kokusu mu dinliyecek? Hasta isen, evinde yataydın? Karşıdan geçen bir polise seslendi: “.« Memur efendi.. Biraz bakar mısınız? Polisle birlikte, toparlanıp, Rıza efendiye: “.- Terbiyesiz, Dedikten sonra, yoluna devam eden genç kadın da dönmüştü. Zaten, berikinin niyeti de, güzel bulduğu o kâdina caka yapmaktı. Polise: “.— Şu hale bakın? Dedi, Şimdi biz de, bunun üstüne basıp evlerimize gireceğiz.. Bu, haya'ı içti- maiyemize âdeta suikasttır. Rica ederim, ferdin hakkını koruyunuz... Vazifenizi yapınız... Genç kadın da alâkadar olmuş, onlara sokulmuş. tu, Onun gelişi, beriki çapkının talâkatini büsbütün arttırdı: “.— Hem, dedi, bu herif sanhoş mudur nedir? Biraz evvel de, hanıma tosladı. Hanımefendi, az kalsın yere düşüyordu. Nedir bu rezalet? Artık, memleket sokaklarında gönül huzuriyle yürüyemiyecek miyiz? Cümüuri- yet Türkiyesinde bu rezalete göz yumulur mu? Riza efendi ise, olup bitenlerin farkında bile de. ğildi. O, mütemadiyen istifra ediyordu. Katası hâ- lâ, bodrumda gördüğü manzaranın dehşetiyle dolu, ve dili hâlâ, ayni manzaranın verdiği korkuyla tu- tuktu. Çapkın yolcu polise: “.- Haydi, dedi, ne duruyorsunuz? Görmüyor musunuz? Hâlâ, sokağa mikrop, pislik saçıp duru- yor, kaldırsanıza? (Devami var)