——— 185.8: 939 TAHLİL VE TENKİT ———minin semen Son Haftalar İçinde Neşredilen Eserler Iainız Dönüyorum Yazan: Şüküfe Nihal Basan: Kenan Basımevi Ş üküfe Nihal, gerçekten in- ce duygulu bir şairimizdir. Şlirlerinde ruhu- nun tekellüm ve yüreğinin! teren. İçtimai, büyük mevzuların özünü görmeyi, Jübbünü bulmayı ve bu görüşler, bu buluş- lar üzerinde uzun uzun düşünme- yi, okuyucularını da düşündürmeyi sever. Onun için de roman yazar. İşte “Yalnız Dönüyarum,, adı. ai taşıyan on beş formalık büyük roman da o sevginin eseridir ve çok düşündürücü bir kitaptır. O- rada Yıldız isimli bir kızın hay tahlil ve hikâye olunmaktadır. Va. aşkını bütün mukaddesatına tercih eden, fakat istibdadın pon- çesi altında - Yemene sürgün gi. derken « ölen bir zabitin kızı Yıl. dız babasından ancak yurtseverlik hasletine tevarüs ediyor ve anasi- le, iki kardeşile İstanbula gelip amcasının evine sığınıyor. Orada, o sığınakta ruhuna ve hislerine samimi surette alâka gös. teren bir can dostu bulujor: Fi hir!, Fakat Galatasaray sultanisi. ne devam eden bu genç smca oğlu ile hulya âleminden hakikat dün- yasına intikal edecek kadar müna- sebetleri olgunlaşmadan © Büyük Harp çıkıyor, Fahir Çanakkaleye gidiyor ve orada şehit düştüğü ha. beri geliyor. yi amcası oğlunun ma. temini tutarken Yüksek Mu- allim mektebine devam ediyor. O- rada Hasan adlı bir gençle tanışı- Ailevi bir fe. lâketten, amca: nın ölümile e nin yanmasından sonra bu Hasanla evleniyor. Onun- Is Anadoluya gidiyor, Lâkin Ha. sarin amcasi, yengesi ve amcası ki- zı Yıldızı sevmiyorlar, açık, saçık olmak töhmetile muaheze ediyor. lâr. Yalnız evliler bü vaziyette İs. tanbula dönüyor ve hâdiseler bi- ribirini takip ederek yeni bir ha. yat başlıyor. Hasan, artık suvare- lerde; balolarda har vurup harman savurmakta ve kadın kollari ara» sında iğrenç bir aşk mekiği doku. maktadır. Yıldiz mütehammil veya bikayd. Fakat kısa bir istiğiadan sonra o da o âleme iştirak ediyör. Bu sırada şehit denilen Fahi: DE geliyor, smcası kızı Yıldızt bulu. yor, eski samimi fikir karabeti, duygu yakınlığı yeniden kurulu- yor. Lâkin Yıldız, kocasının reza- letten rezalete intikal etmesinden son derece müteessirdir. Bu tees. sürün zorilebir gün bir gence fazlaca yüz veriyor, sukut tema: yülleri gösteriyor. Fahir, tam 'za- yor. manmda, müdahale ederek ve “Yıl | dız sen de mi?, diyerek onu kur- tarıyor. Sık sik Anadoluya gidip kısa gezintiler yapan Hasan, bir a Talık Avrupaya gitmek istiyor” ve Yıldızı alıp Parise gidiyor, Orada iken amcası kızından mektup ge- liyor. Meğer Hasan, Yıldıza belli etmeden amcasının kızı ile de ev- lenmiş, iki de çocuk babası olmuş imiş, Yıldız o mektuptan bu haki- kati anlıyor, İstanbula gelmek İs- tiyen kumasını (ortağını) Pari davet ettiriyor ve kadın, çocuklı rile birlikte gelince kendisi İstan- bula dönüyor, Fahire de şöyle bir telgrafla avdetini bildiriyor: "Yalnız dönüyorum!,, Romanın hulâsası budur. Kâkin Yıldızın, her biri bir romana mev. kısa, ZA id mik e dv Mi v2 Yazan: M. Turhan TAN zu teşkil edecek kadar rakik olan muhtelif hayat vaziyetleri Şüküfe Nihalin kaleminde. ayrı ayrı edebi bir tahlil nümunesi olmuştur ve eserin bir çok sayfaları bu kudret- li teşrih ile gerçekten parlaklaş- mıştır. Okuyucularımın bu edebi muvaffakıyetin zevkini tatmaları. hı ve (Yalnız dönü Sevdiğim Adam Yazan- Orhan Rahmi Gökçe Büsan Etiman Kitabevi! (Grilerde “Dağların çocu! adlı bir romanını şu sü- tunda okuyucu rıma tanıttığım Orhan Rahmi C çenin son gün- lerde “Sevdiğim Adam, adın: şıyan romanını da okumak zevkine t erdim M. Ayhan, Salme Sadi gibi müs. vear isimlerle ve kendi adıyla şim- diye kadar -İslâm tarihi ve Haz. reti Muhammet, Klsopatra, Girit, Yavuz Sultan Selim, Salâhattin Ey- yübi, Hatun Han, Meçhul korsan, Fırtına Ali gibi - eserler neşretti- ğini öğrendiğim Orhan Rahmı Gök. çe, “Sevdiğim adam,, da gerçek- ten muvaffak olmuştur. Eser, bir yenge ve kayın fuhşile bu cinayette rol alan kadının ikin- ci zevcine de ihanetini tasvir et- mekte, fakat bütün siklet Aferide adi: bir kızın hisleri üzerine teh. mil edilmektedir. Aferide, inc hassas bir kızdır. Afrodite ben; öiği, yani pek güzel olduğu için o isimle anılmıştır. Maddeden b ka bir şey tanımıyan Güzide adlı bir kız kardeşi vardır. Tıbbiyeli Faruk, Muallim mek- tebine devam eden Aferideye te- mayül gösterirken Güzide, yolunu bulup onunla evleniyor. Faruk, ev. velce hissettiği muhabbeti yine ya. satmak ve baldızından kâm almak temayülünü gösteriyorsa da Aferi- de tarafından reddolunuyor. Bu- nun üzerine baldızımı - pek çirkin bir adam olan - kardeşi Namıkla evlendirmek istiyor. Af: vafakat etmiyor. çirkin kayınile sevişmekten ve yas kışiklı kocasına ihanetten cekinmi- yor. | | şu GARir i Meraklı bir istatistik | Brezilya bir dakika içerisinde 250 kilogram kakao istihsal ediyor. Gariptir ki, Ja. pon © gazeteleri, gazetelerinin tk rajını bildirmez- ler, Fakat çıkan binlerce. gezete- lerin o gündelik nüshalarından © dinilen bir fikre göre Japonyada bir dakika içerisin- de 15,000 nüsha basılır, Arjantin 5500 litre petrol istihsal eder, Fransa Hariciye Nezareti, her dakika Fransa hükümetine 700 ran. ga mal olur. Yeryüzü, her dakika yağmur ha. İinde 250 ton su alır. Britanya hükümet radyosu, ken- di emision'ları için beher 1000 frank sarfeder. ve dakika | Neden sonra vaziyeti anlıyan Fa- ruk, fahişe karısını bo; Güzide ile beraber Tireye geliyor. Bu sırada Hüsnü ağabey İsminde ve vatansever bir adam. bir rideyi görü. de ondan Hüsnü ağa- bey, daha önce Güzideye talip ol. müş ve Aferidenin kendi baldızı olacağını dâ bilmiyor imiş. Güzide ile evlenince işi anlıyor ve o tren yolculuğunu Güzideyi istemeden önce yapmadığına hayıflanıyor. Fakat Güzide bu ikinci zevce de İhanet ediyor, bir doktordan: piçle- Biyor, piçi ile kovuluyor, ve Hüsnü ağabey, Aferide ile evleniyor. İşte bu heyecanlı mevzu, Orhan Rahmi Gökçe tarafından renk renk dekorlar içinde teşrih olunmuş ve ortaya cidden*mükemmel bir eser konmuştur. Kendisini candan. ve gönülden tebrik ederim Türk Taş Basmacılığı Yazan: Selim Nüzhet Gerçek Basan: Devlet li Matbaası 85 basmacılığı, biz muhar. rirler belki biliriz, fakat o tarzın tarihçesi ni öğrenmiş daği. liz ra o şekilde ti- büat nadirlesecek ve İşin "tarihini bilmemek keyfi. ti de umumile- şecektir. Her eserini uzun Ve ilmi incelemelerle vücude getiren, de: derli muharrir Selim Nüzhet Ger- çek “Türk taş basmacılığı, adını taşıyan - hâcim bakımından küçük, kiymet itibarile büyük - bir ese. rinde işte bizim bilmediklerimiz! tesbit etmiş bulunuyor. Türk taş basmacşlığında ilkin bu tarzın nasıl bulunduğu, ne gibi te- kâmül safhaları geçirdiği mükem- mel surette anlatılıyor, sonra Türk yurdunda o şeklin nasıl yer aldi. gı izah ediliyor. Eserin kıymetini çoğaltan taş basması usa türkçe eserler hak. kındaki malümattır. O eserlerden bir çoğunun kapları klişe usulile esere konulmuş vı matbaacılığımızın sikalarla canlandı Kölelerini müşir, vezir ve padi- şahlara damat yapmakla şöhret a- Isn Husrev Paşanm da kitap ve resmi ve el yazısı vardır. Aziz da3- tum Selim Nüzhet Gerçeği bu kaz dar faydalı bir eser kaleme aldığın. dan dolayı tebrik ve hepimize taş basmacılık tarihçesini öğrettiği İ- çin de teşekkür ederim. P DÜNYA | Yeredö ei Bir Bulgar gazetesine Belgrottan bildirildiğine. göre, Yugoslavyada bir fiçı şavap için büyük bir kavga olmuştur. Hâdi- se şudur: 800 litre ça rapla dolu bü. yük bir fıçı kam yonla Belgrsttan Zagrebe götürü. lürken fıçı yolda Mikanovtsi köyü yanında sarsıntıdan yere yuvarlan- miş ve parçalanmışlır. Yerlere akan şuraplardan © ancak 400 litresini etraftan yetişen köylü» ler toplyabilmişlerdir. Bedava ş8- raba kavuşan köylüler, hepsini ka. na kana içmişlerdir. Sarhoş köylüler arasınaa Duyük bir kavga olmuş, ölenler, yaralanan- lar olmuştur. Bundan son» | | Parita Vapurundaki Yahudiler * Arasında eti Parıta Giderken.. “Ne Olur Sahilden Biraz Toprak Getirin Bu Kokuya Hasretiz,, “Cevabımizın elinize geşip geç- miyeğeğini bilmiyoruz. Hakkımız- da yazacaklarınızın bize faydalı o- lup olamayacağını bilmiyoruz. Bizim hakkımızda ne gibi his- lerle mütehassis bulunduğunuzu bilmiyorüz. Yarın ve Yâpacağımızı, öbürgün nerede bulunacağımızı ve daha ö- bürgün ne olacağımızı bilmiyoruz. Hülâsa, yarına, istikbale dair Hiç bir şey bilmiyoruz. İFakat; siz, bize hissi ihtiyaçla. rımızı soran ilk İfsansınız. Size cevap vermeyi bir vazife biliyo. ruz. Uğradığımız bazı yerlerde; bi- £e'aç köpeklere kemik atar gibi ekmek fırlattılar. Bazı yerlerde i: se su bile vermediler, Sahipsiz birer hayvan mı sa- snlıyoruz. nedir? En şefkatli olan- lar bile, bizim sade midelerimizin ihtiyaçlarını sordular. Ve şimdiye kadar hiç kimse çıkip ta: “. Siz ne düşünüyorsunuz? ne hissediyorsunuz?” Demedi. Bunun içindir ki, kendimizi size minnettar sayıyoruz. Derdimize çare bulamayacak bile sormayı hatırladınız ya! Suallerinizden bir kısmını rüz. gör alip götürdü Bir kısmı da dalgalara düstü Biz kulaklarımızı dört açarak işl- tebildiklerimize kısaca cevap 'ves receğiz. Size uzun yazmak isterdik Zira her birimizin kafasında, ayrı birer roman var, Fakat ne yapa- Jim ki, onları yazmaya, ne bizim vaktimiz, ne sizin sabrınız misali, Yorgun sinirlerimizde, perişan kafalarımızda bu işe yetebilecek kadar mecal kalmadi, Kaldı ki, bu mecali bulabilsek bile, yine sözü uzatamayız: Zira bizim vapurda, ekmek buhranı tütün İSARIZ, buhranı, et ranı, yer buhranı, hürriyet buhranı, şefkat buhranı, toprak buhranı, su buh. ranı gibi, bir de kâğit buhranı var, Bu defteri buluncaya kadar, bu köhne vapurda, bir hafriyat 'yap- madığımız kaldı. Bunun için. mek. tubumuzun kisalığının, kâğıtları- mızın kötülüğünün küsuruna bak- mayın, Sürünüp ölmemek için V apurda tam 721 kişiyiz: En mebzul gıdamiz hava, en fakir gıdamız da, ümit" Bir buçuk aydır denizdeyiz. Ve biz, Filistinin öz sahipleri, Medi- nenir meşhur dilencilerine dön- dük: Halbuki, biz Gestabo'nun şer. rinden kurtulmak için, evlerimizi, barklarımızı yok bahasına satip yola çıktığımız zaman, dünyanın elimize sarılacak merhametli in. sanlarla dolu olduğunu sarıyor- duk, Fakata, eğer böyle sanmasaydın ta, yine kaçmak mecburiyetindey- dik. Zira Almanlardan gördüğü. müz en hafif zulüm, sokak köpek- letile bir tutulmaktı. Hattâ hürriyetimiz peklerinden daha azdi Zirs biz, sokak köpeklerinin bi. le kabul olundukları bazı yerlere giremiyorduk. Namusumuze, va- mmiza, “malımıza o emmiyetimiz kalmamıştı. Ve süründürüle sürün- dürüle ezileceğimiz muhakkak Düşünüp taşindık, neticede gidip Filistinde ölmeyi, bu zelil âkibet- ten daha şerefli saydık. Bu altımızda gördüğünüz vapur, 5000 İngiliz lirasına (otuz bin Türk lirası) kiralandı. Bu para, vapur sahiperine; bin kişilik kafilemizin Filistine indi- rilmesi şartile ödenmişti. Bugün, içimizde yüzme bilen kalmadı gibi bir şey. Zira onlar. dan bir kısmı Filistinde, bir kısmı Rodostâ karaya çıktılar. On Iki adalardan büzilarina gitmek üze- Te, suya atlıyanlar da oldu. On- Tar, bir daha dönmediler. Ne oİ- duklarını bittabi bilmiyoruz. Öl dülerse; öldürüldülerse, ne olacak? Yahudi bu: Hesabı sorulacak de- ğil yat. Bazıları, On iki adalardan sizin sokek &ö- a mer Yazan: Naci Sadullah ; İseeseaseasasazesesaseser. — Rica ederiz, Filistine gi- deceğimizi yazmayın. Şimdiden tedbir alırlar. Bu sefer de açıkta rınıza niyetinde idiler. ederiz ki, bu ni yetlerini tahakkuk eftirebilmiş ol- sünlür... Filistinden, yani kendi toprakla- gımızdan da -aldığımız vaade rağ- men. kovulunca, Rodosa uğradık. Orada bize, toprak “değil, su bile vermediler. Ve gemimiz iki kruvazörle çıkardılar. Hattâ t ce nükteli, kalın yürekli polisleri: “— Seyahat tatlı şeydir: Herkes bu saadetinizin hulyasını çekiyor. Elinize fırsat düşmüşken, dolasın dolaşabildiğiniz kadar!” diye, bi- zimle alay bile ettiler kaçmak 'Temenn İtalyan Son ümidimiz, Türk milletinin ezeli, ve büyük şefkatine, merha- metine sığınmaktı: Bugün, bu w- mitten de mahrum kalmış bulunu- yoruz, Midelerimiz yarı'tok, ve mâne- viyatımız tömamen ölü olarak, bu- tadan ayrılacağız. Galibe nereye gideceğimizi de sormuştunuz: Tekrar Filistine dönmek kara. rındayız. Gidecöğiz, ve zorla gemi. yi karaya oturtacağız: Bizi ya alır. İsr, yahut da öldürürler.. Zira, yapılabilecek hiç bir tr şebbüsümüz' yok. Sözümüzü 'bitirmeden © evvel, hakkımızda çıkarıldığını işittiği miz bir iftirayı söyliyelim: Merha- metli Türk halkına hitap etmesi-i- çin hazırladığımız. bir band ü- zerin. *— Ekmek, su, alkol isteriz!” cümlesini yazmıştık. Bizi bekliyen memurlardan öğrendik ki, baz kimseler: “— Şunlara bak. Demişler, si- kılmadan, bir de içki istiyorlar!” Siz onlara lütfen yazın ki, bız alkolü, içmek için istemedik: 0- nu, yaralarımıza sürecektiki” Yrd yazılmış olah mek- tubu, İzmirli bir'dekter dostuma tercüme ettirdim. Onun mektubu; Almanyaya küfürle do- Yuymuş: “- Uluslar Kurumu toplansın: Ortada kalmış olan Yahudileri,'de. mokrât memleketler arasında tâk- sim etsin!” diyormuş. Üçüncü mektubu yazan ise, İz- mirli olduğunu iyor, ve Parita yapurunun .geçirdiği bütün mace- raları hulâsa eden birinei mek- tuptaki malümatı tekrarladıktan sonra diyor ki “— Fakat çok rica ederiz: Bi- ze iyilik etmek istiyorsanız, Filis. tine gideceğimizi yazmayın: Zira şimdiden tedbir alırlar. Bu sefer de gidemeyiz!” u mektuplardan anlaşılmak tadır ki, vapuru doldu- ranlardan çoğu, Filistine, Siyonizm davasına inandıkları için dej nanmiş görünmekten başka çare bulamadıkları için gitmektedirler. Ve böyle olduğu içindir ki, arala- rında kanlı, ve feci bir isyan çık- ması bile muhtemeldir, Saat 12 de kalkacak olan vap. Ta kömür veren dubanın üzerinden resim (alıyoruz. Memurların hiç kimseye zararı olmayan müsama- haları sayesinde, bir taraftan da konuşuyoruz. İçlerinden birisi gü- Tüyor, ve: “- Bu gemiye iyice alıştık.! Diyor. Geminin başındaki: Parita kelimesinde bulunan (harflerin yerlerini değiştireceğiz: Bu suret- 16 bu gemi de bizim “Patrla” mız olacak: Zaten, bundan başka va- tan bulacağımıza da ümidimiz kal madı!” Bir Köri” “ — Ne olur, diyor, sahile gidin de, bize bir kutu toprak getirin: Toprak, kokusuna hasretiz!”* Zavallı çocuklardan birisine 80. Tuyorum: “— Nereye gidiyorsunuz?” İçini çekerek önüne bakıyor: “— Bilmem!” diyor. Sonra mâ- sum, saf ve samimi bir özleyişle ilâve ediyor: “.— Eeve gidelim artık İçlerinde, idealist olanlar da yar. Onlar, ayni suale: “— Hakkımızı sramaya gidiyo» rüz!” cevabını veriyorlar. Hasir üzerinde yattıklarım söy- liyen yolcuların iç hayatlarını gös- teren resimlerden edinmek arzu- siyle, bir tanesine: “.— İçinizde, dedim, hiç birini. Zin fotoğraf makinesi yok mu? hiç resim çekmediniz mi?, O acı acı gülümsedi, ve: — Tabii yok. dedi. Fotograf makinesi para eder: Onu Almanlar bırakıtlar mı bize?. En fazla istedikleri iki şey vari “— Gazete ve cıgara!..” İçlerinden bir tanesi de, vapura kömür yükleyen amelelere yardım ediyordu. Fevkalâde güzel Türk- çe konuşan, ve, vapura astıkları banddaki cümleyi yazmış olan bü delikanlı, fırsattan istifade, mav- haya geçmişti. Mavna işini bitirip uzaklaşırken, yürü kömürle karar» miş olan bu delikanlı da içinde kalmıştı: Hiç sesini çıkarmıyordu. Mavnada bulunan İşçilerden iki , İşin farkında oldukları hal- de seslerini çıkarmıyorlardı. Biri si sezememişti. Fakat bir tanesi gevezelik etti: “— Memur efendi, burada kaldı! Delikan! “— Arkadaş şaka ediyor. Ben mavnayla geldim!” diyerek, me- muru atlatmak istoği, Sonra ken- disinin mavnade kalışına bile bile ses çikarmayah işcilerin gözlerinde İ şefkate, merhamete güve- nerek memüri — İnanmazsanız sorun!” dedi, Memur onlara hiddetle sordu: “— Doğru söyleyin canımı Sa- Kanın sırası değil, Bu sizden mi, onlardan mı?” (Devâmı 8 incide) bir tanesi