13 Ağustos 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7

13 Ağustos 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

— 13-8-939 Osmmlı tarihinin — edebiyat cephesi de hayli kanlıdır. Bazan din, bazan siyaset vesile yapılarak, yani dinsiz veya muha- lif denilerek zaman zaman şair ka- fası da kesilmiştir. Şair, güzellik- leri teneffüs ve terennüm eden sanatkâr demektir. Onlar hurafe- lerden iğrenirler, haksızlıklardan tiksinirler, hayatı ve kâinatı leke. siz bir güzellik içinde görmek is- terler. Hakları da yok değil. Çünkü hurafeler, beşerin en yüksek süsü- nü teşkil eden zekâya sürülmüş çamurlardır. Sezen bir dıimağı, duygulu bir ruhu ancak iğrendi- rirler. Haksızlıklar, beşeri haysi- yeti inciten uğursuz yumruklar. dır. Hak mefhumuna saygı ve sev- gi gösterecek kadar yüksek yara- tılmış bir kalbe ancak bulantı ve- rirler. Bu sebeple şairlerin çirkin ve bâtıl fikirlere, hareketlere kar- şı feveran göstermeleri gayet ta. biidir. : Fakat müstebit idareler, çirkin- likten iğrenilmesine, nefret göste- rilmesine de tahammül ed T.AN M TARİHTEN YAPRAKLAR ŞİİR KURBANLARINA, EZA VE CEZA GÖREN ŞAİRLERE DAİR Yazan: M. Turhan TAN ler. Ondan ötürü hurafeleri tezyif ve haksızlık yapanları tahkir et- mek isteyen şairler her yerde ve her diyarda asırlarca mücrim sa. yıldı, şiddetle takip - ve- tâzip- o- lundu. smanlılık devrinde hayatı tehlikeye ilk düşen şair “Şeyhi,, dir. O Germeyanlı bir he- kimdi. İsmi Sinan olup şiirde “Şeyhi,, —mahlasını — kullanırdı. Cehlin ilme, riyakârlığın doğru özlülüğe, yabancıların yerlilere tercih edildiğini görünce dayana. madı “Harname,, yi yazdı. Padişah başta olmak üzere devrinin bütün büyüklerini eşeklikle itham etti. Fakat bu hievini bitirir bitirmez savüştüu, kellesini koparılmaktan kurtardı. (1) “Şeyhi,, nin çağdaşı olan Türk- men İmadettin onun kadar mesut olamadı, Halepte Kölemene ida- Nesimi Mahlası ile ün alan' bu filozof Türkmen, hayrı ve aşkı telkin e- derdi. Ferdiyeti gösteren insan ru- resine yakasını kaptırdı. hunun cemiyeti ve külliyeti tem- sil eden ilâhi ruh ile - denize karı. şan yağmur taneleri gibi - imtizaç eylemesi lâzım geleceğini söyler- di. Bu telkinler küfür sayıldı ve zavallı Nesiminin derisi yüzüldü. Osmanlı idaresinin ilk astığı şair “Figani,, dir. O, Kanu- ni Sultan Süleyman devrinde şöh. ret bulan sanatkârlardandı. Fars- ça bir beyti bir edebi mecliste mâ-- Şâm'da bilmediler kıymetimi İltica ettim Halebüşşehha'ya Harlerin çiftei iz'acından İltica ettim Öküz paşaya, , Halepte Öküz lâkabile meşhur Mehmet paşa vali idi. Bu'sebep Mantıki'nin kıt'ası mânalı ve hali de harap idi. Çünkü yağmurdan kaçıp doluya tutulmuş bulunu: yordu. Nihayet Dördüncü Murat işe karıştı. Cehlin düşmanı, cahi- lin düşmanı ve cehli himaye eden- lerin düşmanı olan Mantıki'yi as- tırdı. Fnkat ölümü bir hâfîîse teşkil eden şair, meşhur “Nef'i,, dir. Türk edebiyatının en büyük üstadlarından olan bu Erzurumlu (Hasankale'li) dâhi de yukarıya ve aşağıya ateş püskürmekten, cahil ve mürtekip devletlilerin sığın- dıkları altın kalelere manzum yil. dırımlar yağdırmaktan geri kal- mıyordu. Dördüncü Murat, uzun bir müddet onu okşadı, ihsanlar- la ağzını kapamak istedi, fakat zulmün zulmet yarattığı bir de- virde de nura gem vurmak müm- kün değildir. Nur, yayılmak ive karanlığı yırtmak ister. Nef'i de padişahın cemilelerini istihkar et. ti, hak için bağırmaktan geri kal- madı ve bu uğurda can verdi. .Nef'iyi - padişahın iradesile - öldürten sadrâzam Bayram paşa- dır. Cellâtlık vazifesini yapan da Boynueğri Mehmet çavuştur. Bu adam zavallı Nef'iyi yumruklaya yumruklaya kömürlüğe boğdurmuştur. götürüp Faciayı zamanın dalkavukları alkışladılar, Bayram paşa- yı tebrik ettiler. Ancak . 200 yıl sonradır ki başka bir şair, o şanlı, şöhretli Ziya paşa, zalimle mazlü- mun kıymetlerini şu beyitte tesbit etti: Bayram gibi . bir hari zemane, Kıydı o yegânel cihâane, Fakaât Ziya paşa bir gün kendi- ne de kıyılacağınmı, menfalarda sü- ründürüleceğini bilmiyordu! — " (1) “Bir eşek var idi zaifü nizar' - Yük elinden kati şikeste vüzâr” beyti ile başlıxan. Harnamenin en canlı par- çaları Muallim Ahmet Halit Kütüpha- nesi tarafından bastırılan “Divan Ede- biyatı Antolojisi” nde vardır. F (2) Figani'nin dile aldığı Farist be-. yit şudur: Dü İbarhim amed be deyri cihan Yeki pütşiken, yeki püt-nişan. ğ Bu beyti şu suretle tercüme etmiş- lerdir: Bir Halili evvel gelip etmişti- esnami şikest, Sen Halilim şimdi. geldin, halkı ettin. püutperest! Malüm olduğu üzere Kanuninin vezi- ri İbrahim paşa, Budapeşteden birkâç tunç heykel getirip İstanbulda yaptırdı-. ğı sarayın önüne diktirmişti. Figaninin © Farisi beyti okuması ve belki teşrih etmesi bu münasebetle suç sayılmıştir. M. V. T. ŞU GARİ 12 sene maymunlar A nalı surette dile aldığından dolayı Sadrâzam İbrahim paşaya hücum etmiş olmakla itham ve bir eşeğe ters bindirilerek İstanbul sokak- larında teşhir olunduktan sonra i- dam olundu. (2) Figaninin başına gelen felâket şairleri hayli korkutmuş olacak ki yüz yıl kadar edebiyat sahasın. , da kan döküldüğü görülmüyor. Dördüncü Muradın idareyi ele al- masile beraber bu sükün bozulu- yor, şairlik âlemi yine kurbanlar vermeğe başlıyor. O zâlim hünkâ- rın öldürttüğü şairlerden biri “Mantıki,, dir. Bu zat, hem şâair, hem kadı idi. Bir taraftan şiir, bir taraftan ilâm yazardı. Tıpkı Şey- hi gibi cehlin ilme hâkim olmasın. dan müteessir oldu. Beraber çalış- tığı vezirleri birer birer hicve baş- ladı. O meyanda Şam valisi bulu- nan bir cahili de hırpalamıştı. Vâ- N, şair kadıyı zehirletmek istedi, o da Halebe kaçtı ve bu ilticasını şu kıta ile İstanbula bildirdi: Ç ir YUŞ ” Cenubi Afrikada Yohanesburg Ü- niversitesinde antropoloğ profesör Raymon Dart ta- 'afından Afrikada naymunlar - tara- indan büyütülen sir çocuğun Üüze- inde ilmi tetki. <atta- bulunuldu. çu bildirilmekte- dir. Daha konuşamıyacak bir haldey- ken maymunlar tarafından kaçırı- lan bu zenci çocuğu maymunlar a- rasında 12 yaşına kadar kalarak bü- yümüştür. Kesif ormanlarda onu te- sadüfen avcılar yakalamışlardır. Ço- cuk, konuşamıyormuş, yalnız may- munlar gibi sesler çıkararak bağırı. yormuş. Âlimler çocuğu himayelerine ala. rak, üzerinde tetkikatta bulunmuş- lar ve ona konuşmayı öğretmişler- dir. Konuşmak öğrenen çocuk, may. P DÜNYA Çiçekler musikiyi seviyorlar Amerikada radyo musikisiyle çi- çekler- üzerinde tecrübeler yapıl maktadır. Alınar | ü neticelere — göre, çiçekler — musiki- den — hoşlanıyor. larmış, . evlerde kullandığımız rad yo Mmakinelerinin etrafina konulan çiçekler daha çÇâa- buk çiçek açıyorlarmış ve güneşe ba- kan ayçiçekleri gibi başlarını tadyo cihazlarına doğru çeviriyorlamığ- munlar arasında geçirdiği: hayatını anlatmaktaymış. Söylediğine göre, maymunlar tarafından deve, kuş yu- murtalariyle, meyvalarla ve arıların ağaç kovuklarına yapmakta. olduk. ları bal ile doyuruluyormuş. Çocuk, ilkönceleri hayvanlar gibi ellerinin yardımiyle dört ayaklı ola- rak yürüyormuş. Ormanlce'da çalı- lıklar artsında uyuyarak geceliyor. mus, Sergiden Röportajlar: Nevyork Sergisinde " DEDİKODULAR . Sergide her milletin husu- si günü var, Fransızlar Bastil günü olan 14 Haziranı Fransız günü yaptılar. O gün şarkılar söylediler, danslar partiler verdiler. Sefir ve di- ğer resmi zevat nutuklar söy- ledi. Her tarafa Fransız bay- rakları kondu. Böylece her- gün bir millet hususi itibar görüyor. Dün de Yunan günü idi. KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: Tam iki saat şüren merasimin nihayetinde Amerikalı Yunanlı. lar üzerlerindeki üniformalariyle, ellerinde çalgılarile, bayraklariyle doğru Türk pavyonuna gelmişler ve burada Atatürk heykeliri se. lâmlamışlardır. Bu içten gelen ga- leyan Türk muhiti ve sergi direk- törlerini çok müteheyyiç etmiştir. Eşee aN 4: & Serginin en çok rağbet gören köşelerinden biri de “Çi- çekler Diyarı,,. Burası cennetin bir misali. Her memleket kendi eseri olan çiçekleri burada teşhir edi. yor. İsimleri saymakla, şekilleri tefrikle bitmiyen bu milyonla çi. çeğin mevcudiyetine rağmen gelen halk bahçeyi bir saat dolaştıktan sonra bu küçük cennetten suku. tu hayale uğrıyarak ayrılıyor. KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: — Serginin başlangıcında Fele- menkliler çiçekler diyarına 200 to- hum lâle göndermişler. Bu 200 to. hum tam bir ay geleni gideni tes- hir etmiş. Fakat ayın sonunda lâ. leler örtadanı yok olmuş. Zira Hol- landa hükümeti çiçekleri yalnız bir ay sonunda oldukları gibi iade edilmek şartiyle göndermiş, eğer lâleler burada bundan fazla kalır- larsa ziraatçilerin söylediğine göre bu tohumların burada çoğaltılma. sı ihtimali varmış. İşte bugün bu lâlelerin yokluğudur ki onları gör. mek fırsatını kaçıran halkın iki kaşı arasına büyük bir çizgi çizi- yor. IZ RL Serginin açıldığı ilk günden- beri ortada şöyle bir bilme. ce dolaşıyor. “Rusya,' Çekoslovakya, — Japon. ya... Bu üç devlet arasında ne gibi bir yakınlık buluyorsunuz. Mad. di mi; manevi mi, kültürel mi, coğrafik mi? KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: Sergide her milletin binalarını nerelere yapacağı malüm olduktan sonra Çek komitesinden bir zat şöyle demiş: “Tesadüf bu iki devletle aramız- da başka hiç bir türlü yakınlığın imkânsızlığına akıl erdirmiş ola- cak ki böyle acaip bir oyun oyna. dı. Çekoslovak pavyonu Rus ve Japon pavyonlarının arasında.., Bilmecenin mucidi, bu zatın söz- lerinden ve hakikaten Rus, Çek ve Japon pavyonlarının biribirini ta- kip 'etmesinden istifade etmiş. E- ğer bir gün size de ayni suali so- rarlarsa kısaca şu cevabı verin. — Sadece sergideki binaları, CERTERİ Sergı'nin eğlence diyarında en rağbet gören köşelerden bi. risi de paraşüt ilidir. Burada iki kişiye mahsus oturma yerleri olan elli paraşütü muazzam bir demir mihverin etrafmma öyle bir şekilde raptetmişler ki; merkezden idare Yazan: Sevim Zekeriya SERTEL Sergide Türk günü kutlandığı gün zeybek kıyafetindeki gençlerimiz geçit resminde edilen bir motör vasıtasiyle bun. ları aşağı yukarı hareket ettirmek kabil oluyor. Geçenlerde Amerikanın meşhur beyzbolcülerinden birisi ve karısı bu paraşütlerden biri içinde tam 50 metre kadar yükseldikten son- ra nasılsa bu raptedici demirler. den birine takılıyorlar. Mühendis- ler, motörcüler, elektrikçiler geli. yor, itfaiye yetişiyor. Mübarekleri ne aşağı indirmek, ne yukarı çı. karmak imkânı var. Tam üç buçuk saat uğraştıktan sonra nihayet ka- Zazedeler kurtarılıyor. İşin acaip tarafı bundan sonra başlıyor. Bir gün evvel büyük serlâvhalar ve resimlerle hâdiseyi neşreden gaze« teler ertesi günü şöyle bir havadis veriyorlar: “Beyzbolcü ile karısı bhugün yine paraşüt diyarında paraşü- te bindiler.., KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: Kazayı müteakıp paraşüt ilinin kazancı yarı yarıya düşmüş. Halk artık — saatlerce havada asılı kalmak ihtimalini göze alamıyor. İşin sarpa sarmasından korkan pa. raşüt ilinin sahibi hemen soluğu. nu beyzbolcünün evinde alıyor ve ona şöyle bir teklifte bulunu- yor: — Dün sen benim paraşütlere binmek için adam başına bir dolar verdin. Bugün ben seninle karına ayni paraşütlere bindiğiniz tak. dirde adam başına yüz dolar veri- yorum. Ne dersin? — Eyvallah.. Diyor, beyzbolcü- ile karısı. Sergiye iştirak eden 150 mil- letin ve 100 ticari müesse- senin binaları arasında uzaktan en göze çarpanı Sovyet pavyonu. Zi- ra bu gayetle orijinal binanın te. pesinde Rus işçinin muazzam bir heykeli var ki sergideki bütün di- ğer varlıklara tepeden bakıyor. Bu heykel bana Çoban Yıldızını hatırlatıyor. Yolumu her kaybedi. şimde istikametimi ona bakarak tayin ediyorum. KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: “Serginin açılış gününde Ame. rikalılar bayraklarını direğe çe- kince bunun o gün hususi bir ter. tibatla Sovyet işçisinin elinden çe- kilen Sovyet sancağından daha al. çakta kaldığını hayretle görüvor. lar. Sovyet köylüsünün sergideki bu hâkimiyetini doğru bulmıyan A- merikalılar merasimi bir saat tâ- lik ediyorlar. Bayrağın direğini yükseltmek için. _ E ğlence diyarının küçük kulü- belerinden birini de Ameri. kanın, daha doğrusu Nevyorkun gündelik gazetelerinden biri olan New York Evening Post gazetesi işgal ediyor. Burada halkın göste. rişe olan hevesinden şöyle istifade ediyorlar: Matbaadaki gazeteyi ba sarlarken bunun bir kaç yüz tane« sinin en büyük serlâvha yerini boş bırakıyorlar. Sonra bu hususi nüs- haları sergideki bu satış yerine gönderiyorlar. Büurada kim isterse bir dolar mukabilinde - ismini bu boş yere hususi tertibat vasıtasiy- le basıyorlar. Meselâ: “İstrumcalı Mehmet Ali bugün sergiyi dolaştı ve halk tarafından sevinçle karşılandı.,, KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: Bir gün nasılsa meşhur Harold Loyid bu kulübeyi ziyaret ediyor. Zavallı satıcı kız perdedeki Loyi- de hiç benzemiyen bu hakiki Loyi- di tanıyamamış olacak ki ona şöy. le bir teklifte bulunuyor: — Gel Beyefendi, sana da bir nüsha basalım. Fazla bir para de- ğil, hepsi bir dolar, Bu gazeteyi her gittiğin yerde gösterirsin; seni Sa«s hiden meşhur birisi sanırlar. Sux*yet pavyonu en cok rağbet gören pavyon. Fakat bura. da'beğenilen şeyler insandan insa-' na değişiyor. Maamafih bir kaç noktada herkes mutabık kalıyor. Binanın mimarisi; salondaki yağlı boya resimler ve Sovyet ilindeki bir kaç tane muazzam binanın ga- yet artistik yapılmış minyatürleri, Minyatür dedimse ufak bir şey sanmayın.. En küçüğü yine orta boy bir odayı kaplar. Bunların en meşhuru “Sovyet Sarayı,,. KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: Geçenlerde orta boylu ve yaşlı ğ bir adam pavyona gelerek komise- ri görmekte müşkülâttan sonra muradına eri. yor. Pavyonun komite odasında şöyle bir teklifte bulunuyor: — Bay komiser. Sovyet Sarayı. nı satın almak istiyorum. Tam 40,000 dolar veriyorum. , — Aman efendim, bunlar, mü- zelerden sadece teşhir için getiril. miş sanat eserleri; satılık değil. Adamcağız, ben son fiyatımı verdim, bir metelik fazla vermem, diyerek, mahzun bir eda ile pav- yondan ayrılıyor. WERİ b N, ğ Sergideki ticari pavyonlardan _' birisi acaip bir müsabaka tertip etti. Bütün ecnebi devletle. rin pavyon müdürlerine şöyle bir hâber gönderdi. “En becerikli aşçıbaşınızı bize sizin en karakteristik yemekleri. nizden sekiz tane yapmak üzere — gönderiniz. Sergi reisi Whalen'in riyaseti altında olan bir mütehas- sıslar heyeti Aaranızdan birinciyi seçecek. Bu —müsabakaya giriyor. Her birinin sekiz yemek getirdiğine göre ortaya tam 184 çeşit yemek çıkiyor ve neticede Ruslar birinciliği kazanıyorlar, biz de sergi dahiliye memuru Ham — di Özkaptanın yaptığı Çerkes ta- — vuğu ile ikinciliği.. KULAĞIMA ÇALINIYOR Kİ: Sergi reisi Whalen bu ziyafette hâkimlik ettikten sonra tam bir — hafta Trahatla ve ağız tadıyle ye- — (Lütfen sayfayı ceviriniz) ısrar ediyor. Hayli 4 23 devlet — BU CŞ Ş Ve M W ; Hı V Be N İl> Üş “ Hİ Ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: