13-8-939 13 Ağustos 939 TAN ABONE BEDELİ Türkiya Ecnebi 1400 Ka ” A ğ 400 " 458 1 2800 1500 * 800 * s00 * 1 Sene 6 Ay 8 Ay TtT Ay Milletlerarası posta ittihadına dahil olmıyan memleketler için aböne bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 9, $8,5 Hiradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 — kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk pul ilâvesi lâzımdır. İtalya Bulgarlarla Aramızı Açmıya Çalışıyor Son zamanlarda İtalya Balkan- larla, bilhassa Bulgaristanla fazlaca meşgul olmaktadır. İtalyan matbuatına verilen emir şudur: Bulgaristana ait neşriyatınız. da Türklerle Bulgarların arasını aça. b cak şekilde lisan kull l Filhakika İtalyan matbuatının son zamanlardaki neşriyatı verilen bu emre tamamen uymaktadır. İtalyan- lar bir taraftan Sofyada Türk ma- nevralarını — vesile ittihaz ederek Türkiye aleyhinde propaganda yap- maktadırlar, Türklerin Bulgaristanı paylaşmak ve istilâ etmek niyetinde bulunduğunu işaa etmektedirler, Bu suretle Bulgarlar arasında Türklere karşı bir husumet havası yaratmak.- la kalmıyarak, İtalyanın Bulgar me- talibatını müdafaaya hazır bulundu- ğunu, Trianon muahedesiyle Bul. garlara kabul ettirilen haksızlıkların tamiri için kendilerine yardım ede. ceklerini söylemektedirler. İtalyan matbuatı bir kaç gün ev- vel Türk — Bulgar hududunda vu- ku bulan münferit ve basit hâdiseyi de izâm etmeyi ihmal etmemişlerdir. Hulâsa İtalyanlar Türklerle Bul- garların, hattâ Bulgarlarla komşu- luınm arasını açmak, ve bulanık gıleni yapmaktan çekinmiyorlar Binaenaleyh — Bulgaristan — ve Bulgaristandaki temayüller hakkın- da hariçten gelen haberlere biraz da bu gözle bakmak ve hâdiselere ona göre hüküm vermek faydalı olur ka- naatindeyiz. * Avrupada Mühim Hâdiseler Olurken Ayvrupada mühim hâdiseler cere- yan ediyor: Danzig hâdisesi son safhasına gir- ınış bulunuyor. “ İtalyan ve Alman Hariciye Nazır- ları Avrupanın mukadderatı üzerin. de mühim görüşmeler yapıyorlar. Almanlar, İtalyanlar ve Japonlar askeri ittifak akdetmek üzeredirler. Romanya Kralı Türkiye Cümhur. reisi ile görüşüyor. Bütün bu hâdiselerin cereyan et- tiği şıı günlerde, dünyanın mukad. * ellerinde bulünd İi gi liz kabinesi tatilde bulunuyor. Baş- vekil Chamberlain bir iki hafta dün. ya ile alâkasını kesebilmek için tâ İskoçyaya balık avına gitmiştir. Ha- riciye Nazırı Halifaks istirahattedir. İngiltere Harbiye Nazırı Hor - Belişa Fransanın cenup sahillerinde mer. kezle temasını kesmiş bir halde tatil yapmaktadır. İngiliz Parlâmentosu dağılmıştır. Bundan da tahmin edebiliriz ki dünyada mühim hâdiseler arifesin. de olmamaklığımız lâzımdır. Eğer Arnavutluğun işgali esnasında İngi- liz Başvekilinin yine balık avında bulunduğunu bilmeseydik bu tahmi. ne bakarak rahat bir uyku uyuyabi. * )irdik, fakat... Güdük Minarenin Altında Bir Mahzen Bulundu d Sıvas (TAN) — Şehrimizdeki ta- | rih$ ve Osmanlılardan evvelki de. | virlere ait Güdük minare önünde l yapılan kazı esnasında, 195 santi. t metre derinliğinde, bir binaya açı. lan bir kapı bulunmuştur. Burası- nın, Güdük minarenin mahzen katı olduğu tammin edilmektedir. Mahzenin içinde, Selçuk tarzında iki taş madalyon da bulunmuştur. aptıgımız veya yapaca- ğımız bazı işler vardır kı, umumun tasvibine uğrı- yacağından şüpheye düştü- ğümüz için, kendimizi hak- h göstermek maksadile kar- şımızdakilere izahat vermek mecburiyetini hissederiz; se- bepler sayar, vesileler bulur, bahaneler ararız. Meselâ evlenmek,* hususiyle İ- kinci evleniş bu kabil yarı utan.- dırıcı işlerden biridir: — Ne yapayım birader, deriz, pek yalnız kaldım; pansiyon, otel odalarına düştüm, hayatım intiza. mını kaybetti; masraf ta fazla o- luyor, iki yakam bir araya gelmi- yor. Zamanı değil ama, çaresiz, iz. divaca karar verdim. Dinliyen “Hay hay, pek müna. sip, Allah mesut etsin!,, filân, bir şeyler söyler, bahsi kapatır; mah- çup mevkiinde fazla kalmasın di- Vö ç e Memuriyet hayatından çekilip hür kazançla bir müddet geçindik. ten sonra, tekrar devlet hizmetine giren de böyledir: — Şahsi teşebbus sbkmedı. der, buhran buh üstü ki elde, avuçta bir şey kalmıya. cak, hükümet kapısına yeniden baş vurduk. Karsısındaki “Doğru, aksi za. mana rast geldi, iyi ettiniz!,, aya- rında bir kaç kelime mırıldanır, sözü keser” ahbabını boş teviller- le üzüp daha fazla kabahatli va. ziyetinde bırakmamak için... Şimdi mizah gazeteciliği, hattâ mecmuacılık ta hemen hemen ya- rı kusur, yarı kabahat bir acaip ” şekil aldı; bu işi yapanlar: — Hakkınız var ama, diyorlar, o kalça ve bacak, o kombinezon ve jarter, o eğilme ve uzanış, © kabarık ve yırtmaç, o boya ve ka. pak olmasa satış düşer, hasılat masrafı korumaz. Zaruri, Avrupa gazetelerinden bu kabil ne resim bulursak, biraz tümseğini yüksel- tip eteğini kısaltarak boyacıküpü- ne sokuyor, basıyoruz. Muhatabı “Evet, ne yapacaksı. nız, halkın Zzevkine uyacaksınız, zâhir, böyle götürüyor!,, kabilin. den dört, beş söz kekeler, lâfı de. ğiştirir; arkadaşını oldukça na- hoş, epeyce müşkül — durumdan kurtarmak istediğinden..... ÇB Fakat bütün kabahate benzer işlerin içinde en çok ve en hoş tevil götüreni, eğlendirıcısi iç- kidir. İçkiyi mazur göstermek için insanlar şair olurlar, ressam olur- lar; psikoloğ; sosyoloğ. kesilirler; doktorluğa, — âlimliğe yeltenirler; talâkate gelir, hatipliğe kalkışır - lar; her sazdan çalarlar, her kapi- ya baş vururlar, Meselâ, mevsim, yazdır, durgun, boğucu bir hava. İçki seven bunu bir vesile ittihaz eder; terli gömleğini şöyle bir, i- ki kaldırır, indirir; göğsünü üfler, sonra oflar: — Alkol böyle zamanda ferah- lik verir, der, Afrikanın cehenne- mine, Avrupalılar alkolle muka- vemet ederler; içki sayesinde bün. ye hastalıklara, yorgunluklara, yıpratıcı iklime karşı koyar. Sakın itiraz etmeyiniz; hafıza- sında istatistikler vardır; size Ni- ger nehri kıyısındaki fen heyeti- nin raporundan Tibet çölündeki kâşifin seyahat notlarına kadar de- liller getirir; Cenubi Amerika or. manlarındaki kereste tüccarlariyle Çad gölü etrafında timsah”müste. ..44 4 0 İçkiye Vesile Gerek YAZAN Refik Halid hasesi arıyan âlimin bu baptaki tavsiyelerini harfi harfine okur; askerden, sivilden şahitler zikre- der ve nihayet kadehe sarılır. Denebilir ki, içki için sıcak ve soğuk, yağmur ve güneş, kar ve rutubet gibi ne kadar meteorolo- jik değişiklikler varsa, iyı bir ve- “ sile hazırlar: — Monşer, şu buram buram yağan kara bak, seyrede ede içil. mez mi? Keyiftir, Vallahi! — Olur nemli, puslu hava de. ğil; tam içilecek gün bugündür; tutubet iliklerimize işledi, uyu- şukluğu biraz atmış oluruz. — Yağmur içime kasvet çök- türdü, durmamacasına yağıyor. Cam ardındaki masa başından şu ıslak dünyayı temaşada nuasıl bir zevk vardır, bilir misin? — Havada fazla tazyik oldu mu bir kaç kadeh atmazsam, rahat u. yuyamam. Fatin hocamız, raporunu verdi- ği gök emniyeti umumiyesi vaka- larının içki müptelâları üzerinde- ki bu kabil tesirlerini de — mer- hum Mahmut Sadık'ın eski arka. daşı olduğu için — her halde bi. lir. H oş, âdi zabıta vakaları da bazan birer vesile teşkil e- debilir: — Şu cinayeti okudun mu, he- rif bıçağı yakalayınca karısını da, dostunu da, çocuklarını da doğra- mış, sonra kendisini uçurumdan aşağıya fırlatmış.. Tüylerim diken diken oldu, sinirlerim bozuldu. Gel, haydi, şu bahçeye oturalım, birer kadeh içelim; unutayım, ge- ca rüyama girecek! Büyük dünya hâdiseleri de öy- ledir, hattâ daha kuvvetli sebep- lerdir: k — Yahu, Şark hududunda ma- nevra, Garp hududunda manev. ra, denizde manevra, işin şakası kalmadı, hâarp muhakkak patlıya- cak, dünyanın rahatı kaçacak. Ba- ri, şu sayılı saadet günlerinde a- ğız tadiyle biraz atıştıralım. Bu Zamanı arayacağız, bilesin ha! Dahili meselelerin de vesile ve bahane hazırladığına şüphe yok- tur: — Daha dün borusu ötüyordu; “Gell,, deyince rıhtiım boyuna sı- ra sıra motörler diziliyor; “Git!,, deyince Marmara açıklarına irili ufaklı kotralar serpiliyordu. Pa yelken bir yaşayıştı; karaya vuracağı, şapa oturacağı, kalafata çekileceği, hurda fiyatına satıla- cağı belli değildi. Hey gidi deni dünya hey! Nesine güvenilir ki... Bugün hep, yarın hiç, Doğrusu, Müteessir oldum. İçmiyeyim di- yordum ama... Garson, oğlum, bir 49 luk getir.. Ayarı düşüğünden olmasın, zaten düşkünlere acıyıp içeceğiz! Böyle felsefi düşünceler yeri. ne, bazı defa milli ve şerefli va- kalar mükemmel içki vesilesi ve- rirler; — Siyaset buna denir, diplo. matlık budur; filoya baktıkça kol- tuklarım kabarıyor, içim açılıyor. Harp mi? Kimin haddine düşmüş, Puü. * palavra devri artık geçti; artık oturup âfiyetle, emniyetle, iftihar. la kadehlerimizi tokuşturalım! İşte size bir başka bahane da- ha: — Bu nefis yemekleri içkisiz heder mi edeceksiniz? Yazık! He. le şu Çerkestavuğunun tabakta duruşuna, şu biber dolmalarının kuruluşuna, şu domates plâkisi. nin serilişine, kokoriç sıyrığının ateşte cızır cızır dönüşüne, ciğer tavasının hoplaya sıçraya kızarı- şına, lüfer ıskarasının misk gibi kokusuna bakınız. Ben bunları ra. kısız gâvur edemem. — Vpi B üsbütün dahili, yani ev içine ait vakacıklar vesile teşki- linde en çok yer tutarlar. Çocuğu.. nun bir dersten ikmale kalışın: dan tütunüz da, rüzgârdan bal- kon kapısı camının kırılışına ka. dar: — Efendim, mandalını takmaz- lar ki... Bir vurdu, şangır şungur koca cam bin parça oldu. Köyde © büyüklükte ve © biçim ciçekli «kusinden bulamazsın düşününüz, İstanbuldam getirteceğiz; bir me. sele, bir belâ.. Allah müstahakları. ni versin, kan başıma çıktı. Ha, işte, hazır önünden geçiyoruz, şu deniz üstündeki kahveye girelim, taze balık bulunur, biraz vakit ge- çiririz, sınırlerım de yatışmış o- lur! Güzelliği de hesaba katmak i- cap eder: — Kahv& mi içelim, dondurma mı yiyelim? Biraz duralım, nefes alalım da... Hele şu tarafa usulca. cık bak, olur şey değil, âfet, azi. zim, âfet, hem tam benim tipim., Yoo, böyle bir güzel kadinın kar- şısında oturup ta acı kahve içil. mez. soğuk dondurma yenmez, bi- rer kadeh parlatılır! Maziyi hatırlatan yerler vesile oluşta pek müessirdirler: — Kaç sene oluyor, bakayım? Yirmisi muhakkak. Bizimki ile gelmiştik, o zaman bahçe daha gölgeliydi, büfe şu taraftaydı, biz o köşeye otürmuştük. Gençlik el. den gitti, ihtiyarlıyoruz dostum, haberin olsun; yirmi sene dile ko. lay.. Ne dersin, âdeta kederlendim, acı duyüyorum, sen nasılsın? Bir şişe getirtsek mi? Neşeleniriz, anzara güzellikleri bilhassa içki vesilesidirler: — İstanbuldan güzel şehir dün- yada yoktür. Hele şu denizdeki renklere, menevişlere, gölgelere, koşup kaçışan dalgacıklara, açık. taki ürpermelere, kıyıdaki serpin- tilere, letafete bak; yelkenlinin keyfini seyret, Ya Adaların görü. nüşü, Katırlı dağlarının yeşilliği.. Yok, insaf etmeli, insan bu mem. lekette içmez de nerede içer? Şimdi benim de canim istemedi değil; bir, iki gün mola ve.reyim demiştim ama dayanamıyacağım, perhizi bozacağım. Yahut, deniz yerine bir orman manzarası peyda olur, ağaçlar Hf fif hafif hışıldar; ışıklarla gölge- ler yerde, sarmaş dolaş yuvarla - nır; güneşin ziyası ve harareti sü. zülmüş, serinlemiştir. Şekilleri gö- rünmiyen, fakat varlıkları kahka. ha ve cıvıltılariyle belli olan bir, kadın kalabalığı ormanı canlan- dırmaktadır. Havaya iştah açan bir şiş kebabı dumanı yayılıyor ve yakınlı, uzaklı tabak sesleri işiti. liyor: — Aman efendim, cennet! Kev- serimiz eksik.. Çıkar şu şişeyi, aç raantarını! Garosn, çabuk testiyi taze sudan doldur da getir, ağzım sulandı! Gündüz içmek niyetinde değildim ama, böyle bir gün kaçı- rılamaz, oğrusu.... İçki seven için, içkiye vesile teşkil etmiyen hiç bir hâlet ve hâdise hemen hemen yoktur diye« biliriz: — Öyle yorgunum ki, eler tu- tar yerim kalmamış, bir kadeh yuvarlayıp dinlenmeli! — Öyle tembelliğim var ki, ca. nım kımıldanmak istemiyor, bir kadeh içsem, canlanırım! — Öyle neşeliyim ki, zıp zıp sıç. rıyacağım geliyor, bu her zaman rast gelmez, cilâlamalı! — Öyle canım sıkılıyor ki, otu- rup ağlıyacak gibiyim, bunu üze. rimden atmalı, bir kadeh barlat- malı! Seyahate çıkmışsınız, yemekli vagondasınız, yahut vapur barın. da: — Tuhaf değil mi, insana yol. culukta içki dokunmuyor, bir ye- rine iki içiyorum, ufak bir rahat. sızlık bile duymuyorum. Düğme- ye bas ta garson gelsin, birer vis. ki ısmarlıyalım, daha yemeğe va. kit var y) ik- Içki muhiplerinin böyle limden ve mevsimden, ha. vadan ve sudan, öfkeden ve se- vinçten, ölümden ve doğumdan, saadetten ve felâketten, manzara. dan ve hatıradan, iç ve dış politi. kadan, taliden ve bahtsızlıktan tutturarak kadehe el atmak için buldukları bin bir vesileyi dinler- ken. tatlı tatlı gülümserim; başı. mı sallar, tasdik ederim. Ama bu- nunla da kalmam, ahbap keyfine uymaktan, zevke katılmaktan höş.- landığım için, doldurulan kadehe de iltifattan çekinmem. Hattâ ne yalan söyliyeyim, şayet arkada. şın öylesine rast gelmezsem vesi- le icadı rolünü üzerime ben alı. rım, meselâ: — Memlekete kavuşmak saade- ti yok mu, içirtir insana! Derim. Filvâki, bilirim, bu has. reti pek te kuru kuruya çekme. miştim; yâd illerde de memleket hasretini ileri sürerek: — Vatandan uzak düşmek fe- lâketi yok mu, içirtiyor insana! Diyerek icabında gurbeti vesile ittihaz etmekten geri kalmamıştım. İçki sade meze ile gitmez, vesi. le, bahane de ister; ehlince vesi- le hazırlamak ta meze hazırlama. s: kadar keyiflidir, içikinin “mü- temmimat,, ındandır, içki iştiha. sını arttırır. Vesile bulmak zah- metine katlanmadan içenler yal. niz ayyaşlarla alkoliklerdir; yani bir cins iğrenç hastalardır. Bir Köylü, Bir Memurun Atını Öldürd Bozkır (TAN) — Hadım tarafla. rında dolaşan inhisar memurü Re. cep, bir yolcunun üzerinde bulduğu az miktarda kaçak tönbeki ile bir mavzer tüfeğini ve bir tabancayı e- linden almıştır. Buna kızan yolcu, köyüne gide. rek başka bir mavzer bulmuş ve memurun geçeceği yolu beklemiştir. Memur Recep oradan geçerken, üze. rine ateş etmiş, 280 lira değerinde. ki atını öldürüp kaçmıştır. Bu meç- hul adamın, Söğüt köyünden olduğu anlaşılabilmiştir. Faşist . Medeniyetinin - Zulüm Bayrağı Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel ahudi kafilelerini aylardanberi denizlerde dolaştıran, serseri gemilerden biri İzmir sahillerinde — demirledi. Bu geminin içinden ka- dın, erkek, çocuk, insan cemiyetine mensup mahlükların “açız, ekmek, su, toprak,, diye yükselttikleri sese, kalbi ve şuuru insanlaşmış Türk câmiası da derin bir ıstırapla cevıp veriyor: — Bu ne zulüm? H, Bu öyle bir zulümdür ki, Haceacl_ Zalim, insanlara tatbik ettiği iş- lkenceler içerisinde böylesini haya- linden bile geçiremedi. Meşhur ol- : mak için zemzem kuyusunu pisliyen Ebusüfyan, nihayet muayyen bir kütlenin mukaddes hislerini rencide edebildi. Ne Müthiş İvan, ne Kazıklı Voyvoda, Ortaçağın anlı şanlı hiç bir zalimi, masüm halkın üzerine böyle kartal gibi diş- geçirmesini bileme- diler. Nihayet karşılarında düşman saydıklarını —merhametsizcesine ki. lıçtan geçirmekle, zalim tacını baş- larına geçirebildiler. Ortaçağ, ve Ortaçağ zulmü dedı- j ğimiz zaman, vahşetin ancak bu ka- darını hayalimizde canlandırabili- riz. Yirminci asır medeniyeti içinde, medeniyetin Ortaçağ iptidailiğine açtığı mücadelede bütün on sekizin. ci, on dokuzuncu, yirminci asır filo- zofları kafalarımıza şu cümleleri hâk etmişlerdi: *“İnsanlar hür ve müsavi doğarlır. Vatandaşlık hakkı, her insanin yaşa- — mak hakkı medeniyet kanunlarının te- ketffülü altındadır. Kanunlar, ırk, mez- hep, cins, renk farkı gözetmeksizin bü- tün insanlar için müsavidir.” Jan Jak Rusonun “İnsan Huku- ku,, Beyannamesinden, Fransız İh-_ ç tilâlinin yüksek insani prensiplerin. den sonra, insanlığın bu tekâmülü önünde hepimiz - hürmetle baş |miştik, -— " * Şimdi, gecenin karanlıkları ıçııı. de, dalgalı denizlerin korkunç W luklarından yükselen bu feryat ne. dir? Denizlerin ortasında vatansız, aç, sefil sürüklenen bu kafile ne. dir? B Faşist medeniyetinin yüz knrısıı'k Bu medeniyetle mi bizi kandıra- cak, aldatacaktınız? Herhangi bir ka- na, herhangi bir milliyete mensup “'Ö mak, insan denen mahlükun yüzkara sı değildir.Dünyaya gelirken ne ırka, ne milliyete mensup olmak istediği — kendine sorulmadan insan kafilele. ri arasına katılanlar medeniyetin al- nında bir kara değil, insanların ve âdi diye ikiye ayıran bu medeni- ; yet ve bu medeniyetin arması olan Gamalı Haç bütün mütekâmil insan. lığın yüz karasıdır. : Bu perişan kafile Yahudi olı'luğu için . değil, faşizmi daha bir kaç gıin yaşatabilmek için denizleri — arşınlı- — yorlar.. İktisadi cephede iflâs eden Faşizm ve Nazizm, kendi ırkdasları- — nın hoşnutsuzluklarını gidermek, İş. — sizlerine iş bulmak, eksik sermaye- lerini tamamlamak için, Yahudi - mayelerini dağ başındaki haydut zoruyla milli kasalarına naklettiler. Bir kısım vatandaşlarını mukaddes bir hak tanıdıkları mülkiyetlerind ve insan haklarından mahrum ed ken, bunları sefil muhacir kafileleri halinde denizlerde dolaştırırken, - ze Faşist medeniyetinin insani lııf- larını çizmiş oluyorlar. Ortaçağdan gelip, Sonçağdan ge- çip, daha ileri medeniyetlerin yolun- dayız. Bütün insanlara müsavi hak. — lar vaadeden, insanları ırk, din, mez- hep kinleriyle biribirlerinin üzerine saldırtan* mürteci medeniyetlere ar- kamızı döndük. Faşizm, beşeri tekâ- — mülün önüne bu medeniyetle mi ge. — çecek? Bütün insanlık ondan iğre. nir, ondan nefret ederken... İşte denizlerde perisan, ac. İsvan — halinde dolaşan bu kafile. Fasist me- — denivetinin zulüm havrağıdır. h 4 İ | İzmirde Bektaşi Âyini Yapanlar Yakalandılar İzmir, 12 (TAN) — Bayraklıda sey- yar satıcı Vehbinin evinde bektaşi â- * yini yapan Ratip Coşkun baba ismin. de bir ihtiyarla yirmi kadın ve üçü erkek olmak üzere 11 kişi yakalana- rak adliyeye verilmişlerdir. İ