| desindeydi. Öküz Mahm Türk Safosunun Haya : TEFRİKA No. 116 Iki Sipahi Beyi Süleymaniyede Yemişçi Vezirin Huzuruna Getirilen Sipahiler, Sükünet İçerisinde Heybetle Duruyorlardı 'K Fakat onun eksikliği, sadtâzam Sunulan armağanın kıymetini k gültemezdi. Çünkü Poyraz Osman, tek başına bir sipahi alayı menzi. t da aşağı yukarı o âyurda bir“ cesur silâh gördü. Bundan ötürü idi ki sadr Zam da büyük bir helecan geçiri. yordu, kazandığı zaferi tekemmül ettiren bu hâdisenin sevincini ya. şıyordu. © verecek kadar boldu vı © ya gibi işlenmişti, Poyrazla Öküz N ihayet tutsaklar göründü, Süleymaniye camiini teme. dinden sarsacak kadar - seyirciler v6 oraya gelmiş olan yeniçeriler 8. rasında - gürültü koptu, Ağakapı. sı yerinden âdeta oynadı, peace: ler - ardına sıralananların telişin. dan « kırıldı, merdivenler çökmek tehlikesi hissettirecek surette e nedi ve Poyraz Osmanla Öküz Mahmut, işte bu dekor içinden ge. » girilerek Yemişçinin huzuruna çı. karıldı. Bugün kizler, meselâ İngiltere. deki etiketten hayret duyarız. Hal. buki yeniçeriliğin Jâğvına kadar Osmanlıların « fakat resmi hayat. ta - riayet ettikleri merasim, teşri. İst ve anane akıllara durgunluk ek bir o. Mahmut ve onları getiren sipahi ağası Mustafa da işle o merasimin, © teşrifatın, o ananenin kendileri. © me taallük eden kısımlarını eksi © siz yaptılar. İlkin ilerleyip Yemiş. “çi vezirin eteğini övtüler, sonra * geri geri çekildilerve duvar dibi. © ne kadar gelip el pençe divan dur. “dular. Sadrâzam, kaşları çatik ve yü- “ zündeki bütün hatlar buruşuk “duğu halde önüne bakıyordu, suç- Yularla sipahi ağasını görmemiş gi. bi düvranıyordu. Mecliste o Jar ise yan gözle mahpusları süzü- “Yorlardı. Aman Allahım, o ne te- nasüp ,0 ne heybet, o ne kayıtsız sükünetti? İkişer metreye yakın 'boylarile birer dev meh yan bu iki mücrim sipahi, saç rından ayaklarına kadar inen te. maslip içinde âdeta zarif ve lâ . > bir mâna hissettiriyorlar ve ölüme “mahküm bulunmalarına ri #w Hem bitmiyen, tükenmiyen, bir öksürüktü bu.. Öksürürken deyse, dilini kusacak gibiydi. bir inek sesi çıkararak böğürdü: şanıveren kanlar, derhal du. Elleri de kanlanmıştı bu... gösterdikleri telâşsızlıkla da ölçül. mez bir ruh kudreti tebarüz ettir. miş oluyorlardı. Gaia vezir, ihtimâl ki bu Tuh kudretini bildiğinden cn ların yüzüne bakmıyordu, bakamı. yordu. Lâkin işgal et mevkie hâdiselerin doğurduğu vaziyete göre bir şeyler söylemesi lâzımdı. Onun için, uzunc ren bir mülâ. hazadan sonra, yüzünü biraz daha ekşitti, müyerrih oNaimanın tâbi. rince Poyrazı nâsaza hitap etti: — Osman Bey! Biz sana seferde Sonsuz riayet ettik. İltifatimızı di. riğ eylemedik, mansaplar, terak. kiler, avuç avuç harçlıklar verdik. Bizimle kavliniz, ahdiniz böyle de. ğildi. Dostumuzdunuz, bize yâr idi. niz. Ne büls oldu ki düşmanları. 2? Deli Poyraz, şöyle bir omuzları. ni silkti, ellerini .boş olan. si. lâklığına soktu: — Paşam, dedi, beni niçin söy- letirsin. Ben ol suçu işlemedim ki itizara mecal ola. Nimete küfran gösterdim. Yoluma, izime geldi. Beni çok okşadın, hoş tuttun, ihsa. nına lâyık gördün. Ben iyiliklere kemlikle karşılık verdim. Nimetin gözüme durmak gerekti, durdu. Her mertebe siyasete (cezays) is. tihkakım var. Yalnız senden şunu dilerim ki beni avratlar gibi ke. mentle boğdurma, kılıçla öldürt! Yemişçi Hasan 'pâşanım yüzünde kara bir tebessüm açılıp kapandı ve dudaklarındâ tatir sözler belir. di: — Allah saklasın, Allah sakla- sm. Hiç ben senin gibi cesur bir yiğite ktyar miyım .. Acep kaç a. na kaç yılda bir Poyraz Osman do- ğurabilir?,. Bâhusus biliriz ki seni kendi haline komamışlardır. Am. ma bize muhalif olanlarla birles. meğe bâlsne oldu? Anı beyan muradımızdır!, Ps kısa ve çok kısa bir düşünce geçirdi, sonra boy. numu dikti, gözlerini sadrâzama çevirdi? — Rüşvet, açık sokaklarda akıyor. üğmler gibi Saray, bütün soluk aldırmıyan sarsıntıdan nere. Birden, boğazlanan Ve ağzından bo. çıkardığı mendiline dol- Thk, zamklı bir kandı halkı sağmal inek haline koymuş» tur boyuna sağıyor, Serhatlır p& rişan, Anadolu Celğliler elinde vi. rân. Mahkemeler zulme öletol. müâkta pervasız. Nereye baksan ki- yamet alâmeti denecek bir fenalık zâhir. Sizinle bile seferde iken wol. | daşlarla hep bu işleri düşünürü kabarıp taşan rezaletlerin almak için çareler arardık. İstan. bula geldikte arkadaşlardan çoğu. nu bu makule tedarikte gördüm. Onlar, sözden silâha geçip fenalı- ğın kaynaklarını kurutmak İsti. yorlardı. Ben de onlar gibi azap duyuyordum, şu viran yurdun bi. raz geniş nefes almasını, biraz a. dâlet yüzü görmesini istiyordum. Lâkin fitne uyandırmayı hoş bul- müyordum. Onun için yoldaşlarla düşüp kalkmaktan çekindim. Kâtip Cezmi ve gayriler başıma üştüler, kande gidersem ardıma ler, bin dereden su getirip beni ,kan. dırmiya yeltendiler, Sadrâzam merak fle sordu! — Ne diyorlardı, nasıl ağız kul Tahıyorlardı? — Behey Osman Bey, biz bu maslahati görmüşüz. Gerek sey. bülislâm ile vezirler, gerek kazas- kerlerle beyler, ağalar bizimle bi. ledir. Bu maslahat elbette görtle- cektir. Hemen senin inst edip biz. den ayrıldığın kalır. Belki bu inat- fan zarar da çekersin derlerdi. Ben yine bildiğimden ( şaşmıyordum. Bir gün $eyhülislâm Sünullah efön dinin kethüdası menzilinde tertip olunan bir "ziyafete götürüldüm. Şimdi kendilerine zorba adı veri. len yoldaşların hepsile yüzyüze gelişim o gün vâki oldu. Yine ken. dilerine uymadım. Sonra kayma. kam Mahmut paşa tarafmdan ça ğırıldım, ister istemez gittim. O da bu tedârike dimen dermeyan e. dip bizzat dedi ki: “Osman Bey! Biz bu maslahatı görmüşüz. He. men senin imtina'n yanına Kalır. Cümhura muhalefet etmenin mâna sı yoktur. Hususa ki yoldaşlara o- tuz bi filori in'am ve ihzar olun. du. Andan da mahrum kalmak a- kıl kârı değildir.” Beni oradan kaldırdılar, müftü Sunullah efen diye, kazaskerlere götürdüler. On. 30.7.939 Yaşı Kadar Evlât Sahibi Şakir Baba Anlatıyor (Başı 7 incide) Karadenizden esen ve incir ko- kan tertemiz rüzgâr, bi halit sular, hepimizi aç kurtla - ra döndürmüştü. İştahlarımız, önümüzdeki de - niz kadar açık ve sonsuz görünü - yordu: Böyle olduğu içindir ki ek- meklere saldırırken bıçağı, bar - bunya kadar iri endamlı tekirlere Saldırırken çatalları unuttuk; Ve $5 lik Şakir ağaya, yaşın dinçliği ile birlikte tam 85 tane de gürbüz evlât kazandıran basit sırrı keşfet- Şakir ağa bi. 26, hayatının ve yavrularmın be sabını veriyordu; Birinci ailesi üklen sobra İ birdaha evlenmiş, Bu iki allesin- önünü | den, 29 tane çocuğu olmuş. Bu ço- cuklardan 18 tanesi, hayattaymış. Diğer yavrular, onlardan türeme imiş. Bunları anlatırken bir dizinde üç, diğer dizinde de iki yaşında bi. rer yavru vardı. Onların büyüğü. nü, göstererek: “ Bu, dedi, benim kendi çocu - Zum, yâni sen çocuğum! Sonra kalın parmağını çevire « | rek ilâve etti: “— Bu da, torunlarimdan bi » rinin çocuğu! “— Bu kadar çok çocuk sahibi | olduğundan memnunusn tabii? “— Bu da sorulur mu beyim? Elbette memnunum. İşittiğime gö- re, devlet, altı çocuklu ailelere bi- rer madalya veriyormuş: Yazın da, benim payımı da ayırsınlar: Bana, bir düzüne kadar verilmesi icabe. der. Eğer madalyalar zevkime gi - derse, evelallah, daha da gayret &- derim. Gazeteler yazıyormuş: İstan » bulda iki kadın, bir çocuğu altı se. nedir paylaşamıyormuş. Benim bu işe vim © Kadınlarda birer akil yok galiba, Çün» “kü ları ba, Bir Çoruk 1 - çin altt sene uğrağılır mı? Şimdi» ye kâdar birbirleriyle uğraşacak « larına, doğru yolu tutmuş olsalar. dı, her birinin altışar tane çocuğu doğardı. Hem sırası gelmişken bir sual sorayım: Senelerdenberi, sa. yarlar sayarlar, hep on sekiz mil. yon çıkarız. Bu da ne demek ku - zum? Bizim millet © uyuyor mu? ların dahi her biri nice sözler söy. ledi. Hak için, hayır için herkes dilbirliği yapmış görünüyordu. O. tuz bin sltın da o arada bana hoş geldi, şeytan zihnimi çeldi, bildi. ğiniz fitne uyandı. (Devamı Var) iştahlarımızı | çoktan şahlandırmıştı: Hele buz gi. | Yoksa, bir taraftan, gizlice dışarı- ya çocuk mu kaçırılıyor? Eğer böy. le olmasa, biz bugüne bugün, yüz | milyonluk millettik. Niçin herkes gocuk sahibi olmuyor?'İnsan, elin. deki tohumu tağlsya serpeceğine denize savurur'mu? Yazık değil mi? Bana kalırsa bu, pârs israfından beterdir; Zira para yerine konur. Fakat öteki bir ke- re gittimiydi, bir daha gelmez!” Şakir Rizenin Mapavri nahiyesinin arkotil köyündenmiş. Köyünün şimdiki adı “Liman” mış. Rumelifenerine, çok küçükken ge. ağa, lip yerleşmiş; Bu itibarla, tatli, ve “| çok hafif çetrefil bir Karadeniz şi. vesiyle konuşuyor: Sesi de, göv - desi kadar diri. Zaten böyle olduğu içindir ki, onu hepimiz, büyük bir zevk du - yarak, ve susmasından çekinerek dinliyoruz. Doktorların anlattık - larıma göre, hastahaneye müraca - öt ettiği zaman, ayağının kesilme- sine vazı olmamış. Kendisi, açılan -| bu bahiste konuşurken: “.- Sakın, diyor, korkumdan sanmayın: Ben biçaktan değil, AL lahtan korktum. Şimdi, “düşünün bir kere: Dünyaya iki ayakla gel, öteye tek ayakla git... Yarın huzu. ru ilâhide, insana “ — Ben seni oraya böyle mi gönderdim?” diye sormazlar mı? Hacı Şakir ağa gülüyor. Ve: “— Fakat, diyor, sonra: “— Bu Allahın emridir! yip, işi kitaba uydurduk. Eğer bunu bir günah sayarsa, onu karşilayacak sevabımız da bü- Junsun, dedik, kalkıp (seke seke Hacca da gittik, Şimdi artık, gön. lüm rahat: Çok şükür, evim bar - kım var. Dünyada sıkıntı çekmi » yorum: Ölümden de korkum yok: Çünkü sevabım da, omezarım da, hattâ, Kâbeden getirdiğin zem. de - zem süyu ile By sirin de | hasır Heci Şakir ağa bir kahkaha sa”, Yürarali © —Yalnız, diyor, dünyada bir tek emelim kaldı: Hazır karşıma çıkmışken, önayak olun da, beni muradıma kavuşturun: Ben, şu İ- talyanlardan, üzerine oturdukları Oniki adadan birini istiyorum. Be. him siyasetle alâkam yok. Görü - yorsun: Yaşım da ilerlemiş: Öyle, müzakereler yapılmasını, pazarlı- ğa girişilmesini, dinleyecek halde de değilim: Çünkü o işler, yılan hi. kâyesi gibi, kurt masalı gibi uzu - yor: Eğer verecekleri varsa, biran. evvel tatlıkıkla versinler, oyoksa, haberleri olsun ki, bizim aile bu kadar değildir. İsterlerse, yerin - | cer iatanbul den lahkik edip öğrensinler: Be - | daha beş tane kardeşim ver: Hepimiz, küçük bir millet kadar alarımızı, sandallarımızı, aldık mıydı, beğendiğimiz adayı basarız bir gün!.. var; | akir ağanın bitip tükenmeyen anın zevki için « de, skşamı ettiğimizin farkina bi « le varmamıştık: Vaktin hayli iler- lediğini bize, Karadenizin yavaş yavaş sertleşen ve içimizi hafif ha. tif ürpertmeğe başlayan akşam rüzgârı hissettirdi. Akşam karan - lığı, Rumel rarken indiğ merini gizli gizli sa- iskeleden bizi, Şakir ağanın Oniki adayı istilâya hazirlanan sevimli ordusu teşyi €- diyordu. Fakat Şakir ağa ile veda. laştığımız belde hareket etmek i- çin, bir hayli beklemek, ve teşyici- leri o bekletmek mecburiyetinde kaldık: Zira, inanmıyacaksınız, a- ma, o sırada, ortadan sıvışmış bu « Junan değerli doktor Şükrü Hazım, köy kahvesinde yine ilâç tattır » mağa dalmışmış! ÇOCUK Bilmecemizde Kazananlar 15 Temmuz 939 tarihli “Çocuk Sayfa, mizdaki “Bilmece — Bulmi ye değru halladenierden hediye kazananlar Mürekkepli kalem kazananlar: Ortaköy Dere Cudi sokak 28 numarada Nükhet Akcan, Yenikapı örtamektebi 2 inci sinif Vedat Kasım Gökbayrak, Be. yoğlu Yeniçarşı 36 numarada Hâmit A- ziz Albüm kazananlar: Yozgat husus! muharebe yazı İşleri mü- eyyizi Mehmet Tüzün Kızı Nimet Tü- zün, Bakırköy Zeytinlik Buy Lâmi sokak $ numar; ule Kuşcu, İsparta Tümen Kurmay Başkam oğlu Fikret Günay Bİz Resim modeli kazahanla, İstanbul Ortaköy eski İskele sokük 31 "nümarada Şukyan, Ölçen, Erenköy 4 üncü ilkemekteplen bu sene mezun 231 Meleğ Büşer, Beşiktaş kız örtamektebi 107 “İdıka Tüştelen. Suluboya kazananlar. Mardin askeri hastanesi inzibat subayı oğlu Kesmul Ünal, İzmit sellüler sanayli müessesesi ikirci direktörü oğlu Alpan, lan, Bursa fklnet ortaokul 25 Şehap Tan- man, Malem boyası kazananlar Adspuzarı Kurtuluş mâhüllesi bahçıvab sokağı Abdürrezzek geçidi 1 Bumarsda Necdet Durusu, Balıkesir Merinos yetiş #irme sefi oğlu Ata Atabek, İstanbul Be- yazıt Soğanağa mahallesi Demiröz apar- manı Abdullah Baksay, Kart kazananlı Tekirdağ Ertuğrul mahallesi Çelik #0. kağı 3 numarsda Balıkçı Emin Balıkkı- ran, Malatya meyvacılık istasyonu ziraat anı Elimi? Tunçel kardeşi Saim Tun- İstiklal Lisesi R. B. Rumeli- “— Bu da ne demek? Moruk Mehmet, bu suale, bir başka sualle cevap yerdi: “ Sen orada kimi arıyordun? Kızımı! “— Kızın kim senin? “— Mürüvvet... Hele, -boşanan bu kanın, ağzında bıraktığı tuz- lumtrak lezzeti, Sarı Bekirin midesini büsbütün bulandırıyor, onu daha fazla Kusturuyardu. Ağzın. da kalan pıhtı parçalarını, gayri ibtiyari çiğniyor. du. Yürümek istiyordu, Fakat her zamankinden fazla işliyen başı, gövdesine hareket kumandasını boşu boşuna veriyordu: Zira o başın, maneviyatı kökünden sarsılmış, aç, #k, yorgun, bitkin biz takıma hücüm emri veren zavallı bir kumandan. dan farkı kalmamıştı. Koşarken hissetmediği rüz- gâr, şimdi onu titretmeğe başlamıştı. Biraz evvel gevşettiği yün atkıyı yine sikti. Yüzüne yapışmış Saçlarını arkaya itmek için elini suratına götürdü O zaman avucunun kanı, yüzüne de bulaştı: A- i dımlarını, tıpkı birer kurşun külçesi gibi zorlukla sürükliyerek yürüdü. Fakat, o anda, tıpkı dolap beygiri gibi, bir dalre çizmekte olduğunun farkında bile değildi. O. kor. ku ve heyecanla bir tehlikeden kaçanların ekseri. ya bu acaip şaşkınlığa uğradıklarını nereden bile. cekti? Yürüdüğünü, ilerlediğini, olduğu yerden u- zaklaştığını düşünmenin tesellisi içinde, ve ayn! yerde dönüp duruyordu. Bir aralık, ayni yerde bulunduğunun farkına va» Tır gibi oldu. Korku ve heyecandan gelen müthiş bir baş dönmesinin yarattığı bu şaşkınlıktan mu. vakkaten kurtuldu. Ve bunu hissetmenin arttırdığı bir korkuyla, daha hızlı yürümek istedi. Fakat, ök. Sürük yine yakasına Tapapiiş. Aman vermiyor. du. nim Ortalık ağırmağa başlamıştı. sr bulandu- © ğunu kestirmek için, Sarı Bekir etrafına Dekan © Fakat biraz uzakta “Safa, yhanesinin TEFRİKA No. 42 Sullanan kocaman sarı tabelâsı ona, bir idam mah. kümunun göğsündeki yafta kadar korkunç görün. dü. Heyöcandan taş kesilecek gibiydi. Bu korku- nun verdiği son bir gayretle, biraz koştu. Fakat sekiz, on adım atmadan, sendeledi, ve yuvarlandı. Kalkmak için, olanca gayretiyle ıkındı, Fakat bit- kin başı, ağzından oluk gibi boşanan kanların, Ar. nâvut kaldırımları arasında wücude getirdiği kır. muzı huyuzcuğa düştü: Ve öylece kaldı! — 22 Kuru'bir frtma, Topkapıyı uçuracak gibi idi? Rüzgâr, Ayşe Hanımın sarı soluk çarşafının eteğine dikili pelerinini, yelken gibi şişiriyordu. Ayşe Ha. nım, “Safa,, meyhanesinin kepenklerini kapali gö. rünce, içini günlerdenberi rahat birakmıyan o fena hissikablelvukuun yeniden kuvvetlendiği! duydu. A. dımlarını siklaştırarâk meyhanenin kapısına sokuldu. Ve kof tahtaya üç dört yumrük indirerek bekledi. Aybaşı çoktan geçtiği halde, Mürüvyetten hiç ses sada çıkmayışı, Ayşe Hanımı hayli kuşkulandırmış. tı. Hasta de olsa, kendisine bir haber gönderemez miydi? Halbuki kendisini bu ka uzun müddet babetsiz biraktığı hiç vâki değildi. Ayşe Hanim, bir an evvel gidermek ihtiyacile kıvrandığı bir merak içinde sabırsızlanırken, kulaklarının bütün dikkati. Je, meyhanenin içini dinliyor ve Girme hastasının sırtı. leri sımsıkı kapatılmış binanın meçhul marazını teş. hise çılışıyordu: Fakat meyhanenin içinde hayra yorulabilecek bir iz ariyor, göremiyordu. U- mitsiz ümitsiz, kapıyı tekrar ve bu sefer daha şid. detle yumrukladı. Fakat, bu darbeler de cevapsız kaldı, Sandığını alıp, işe çıkmak üzere kahveden dönen Moruk Mehmet, “Safa,, meyhanesinin Kapalı köpısı önünde Ayşe Hanımı görünce durdu, Ayşe Hanim, kapıyı bir defa daha yumruklayıp, yüzünü sokağa çevirince, Morukla gözgöze geldi. Ve sordu; ”. Siz, buralı mısınız?” “— Evet! Ayşe Hanım, değnek gibi kuru parmağile meyha. österdi: — Bunlar evde değiller mi acaba? Moruk Mehmet, Ayşe Hanımın gafleti ve dikkat. sizliğile eğlenerek gülümsedi, ve; “— Kapınıf, üzerindeki koca mühürü görmüyez musun?” dedi... Ayşe Hanım, gözlerini kapının alt kısmına çev rince, hayretle irkildi: Hakikaten kapının iki kana. dini birbirine bağlıyan kalince bir sicimin ortasında, yuvarlâk bir mukavva parçası, ve kurşun bir mühür sallanıyordu. Ayşe Hanım, endişelerini haklı çıka. ran bu manzaraya bir mâna verememisti, Yine Mo. eml Bahmada dindi. 40; Moruk Mehmedin ayağı suya ermişti: “e Haa... Demek sen Mürüvvetin anasısın? “ Evet... “xw Halbuki biz Mürüvveti senin yanına döndü biliyorduk? Ayşe Hanım hiddetlenmişti: “Canım, dedi, kız benim yanımda olsa, gelip buradan arar mıyım? Yoksa, çocuğun başına bir ka. za mı geldi? Biliyorsan söylesene ayol? Meraktan »*berdeyse çatlıyacağım? Ne oldu bu meyhaneye? Ne. reye gittiler içerdekiler? Nereden arıyacağım ben kızımı? Moruk Mehmet, sukindi: “— Ben, dedi, senin kızın nerede olduğunu bil. mem, Fakat, meyhanenin başına gelenlerden habe. rim var, Eğer meraklısı isen, münasip bir yere otu. Yalım da anlatayım sana, Hikâye uzun çünkü... Böy. le eyak üzerinde anlatılmaz!.. i “Moruk Mehmet, bir insan tarafından dikkatle, me. rakla, slâkayla dinlenilmek fırsatını kaçırmak iste. miyordu. Bir daha onu, kim böyle adam yerine ko. yar da dinlerdi ki? Ayşe Hanım da hayli derinleşmiş bir şüphe ve merak içindeydi. Moruk Mehmedin teklifini oda muvafık buldu. Zira hakikaten, insanın lâfını ağzına tikan bu rüzgârın karşısında uzun boylu konuşula. mazdı. * Morkla birlikte, mezarlığın karşısındaki kahveye doğru yürürlerken hiç konuşmuyorlardı. Halbuki, Ayşe hanımın #orulacak bir yığın susli, ve Moruk Mehmedin söylenilecek bir sürü lâf; vardı.