z 5 EZ bi Türk Safosunun Hayatı: SİN lin EE TEFRİKA Ne. 112 Yemişçi Vezirin Tecellüdü Sadrâzamın Sipahilere Karşı Aldığı Vaziyet Oldukça Ciddileşmiş ve Elebaşıları Tereddüde Düşürmüştü ir gün evvel sipahilerin 2. yaklanmalarını meşru gör- müş ve onların kendisinden nahoş- nut oldukları sadarazam Yemişçi Hasan paşanın katline fetva ver. miş olan Ebülmeyamin Mustafa e. fendi hazretleri (!) hiç tereddüt etmedi, hiç sıkılmadı, hiç utanma. dı, şu şifahi fetvayı verdi: — Cümlesi Bagidir. Kendileriy. Je mukatele edilmek, cemiyetleri dağıtılmak, (defterleri yirtılmak lâzım gelir. ». Sipahilerin cevabını getiren bö. lük kethüdaları da bu fetvayı din. Temişlerdi, Onların sözlerini bir lâhza önce dinlemiş bulunan Ye- mişçi, bu fetva üzerine yüzünü kendilerine çevifdi:. — Betbahtlar, dedi, şeriatin emrini kulağınıla duydunuz, de- ğil mi?.. Haydi, öyleyse varın. Ol cemiyet ederilere bu fetva hükmü- nü bildirip, matlübumuz olan şa. kileri alıp getirin. Eğer yine inat olunursa padişah ol zümfei güm- rah kulluğundan geçmiştir. Cüm- lesinin defterleri ateşe vurulmak mukarrerdir. Sonra nedamet mü- fit olmaz. Siz ki, o taife zabitlersiniz. Siz dahi bu babda himayedarı ih. mal edip taleb ve ikdamda ihti- mam etmezseniz şevketlü efendi. miz sizin boyunlarınızın vurulma- sını da emreylemiştir. Cümleni- zin bâşi yere düşmek mukerrer- dir. Bölük kethüdaları, vaziyetin pek nazikleştiğine kanaat getire- rek lüm püklüm oradan çıktı. lar, sipahilerin yanına gitmek ü- zere yolu düzüldüler. Yemişçi de - zaferden emin bir tavırla - et- rafı şöyle bir gözden geçirdi, el. pençe divan durup ferman bek- liyen kapıcılardan Davud ağayı İ- şaretle yanına çağırdı: — Kulağını, dedi, bana ver! Ve herifin bu emre uyarak ku- lağını ağzına yaklaştırması üzeri- ne şu sözleri fısıldadı: .. — Şimdi kırk kapıcı al, sabık Şeyhülislâm ( Sun'ullahın evine var, yakasından tutup en yakın iskeleye "götür, bir gemiye at, Ro. dosa yolla. Davut ağa çekildikten sorira kapıcıbaşı Hamzayla orta defter. darı Muradı getirtti: — Şimdi, dedi, gidiniz, evini barkını bırakıp namertçe kaçan Güzelce Mahmut paşanın konağı. nı mühürleyiniz. Yayabaşıları da çıkarın, bütün İstanbul kapılarını kapatın! Sipahi bölük kâhyaları, müna kaşalı hasbihaller ederek, At. meydanına doğru biraz yavaş yü. rürken yayabaşılardan bir kısmi- nm hızla yanlarından geçtiklerini görmüşler, şehir kapılarının kapa- tılmakta olduğunu öğrenmişler ve bu haberi de Hüseyin Kölfa ile arkadaşlarına bildirmişlerdi. adrazamın gösterdiği tecel. lüt, sarayın aldığı mânalı değil, bu son haber sipa. hilere işin çok ciddi bir renk al. dığını öğrettiğinden, elebaşılarda ve onlara yakin saflarda ıztıraplı bir telâş yüz gösterdi. Yeniçeri- lerle boy ölçüşmeyi her sipahi bir erlik, bir fazilet severlik borcu sayıyordu. Onun için fırsattan is- tifade etmeyi istiyenler — arala. rında — çoktu. Lâkin bu yiğitlik mücadelesinde galibin kazanacağı şey, Yemişçinin başından ibsretti, Evet, sipahiler galip gelirse, sad. Tazamın kellesi düşecek, yeniçeri. lerin galebesi halinde o kelis yine yerinde kalacaktı. Acaba © baş, iki büyük askeri zümrenin “kılıç kılıca, pala palaya, boğaz boğaza gelmesine değer miydi?.. Sipahi e- lebaşıları hem bu noktayı düşün- düler, hem yeniçerilere karşı be. $e bir nisbetinde bulunduklarını ve onların top, tüfek sahibi ol. mak itibariyle ayrıca kuvvetli bu. lunduklarını gözönünde tuttular, soğukkanlı bulunmak (İstediler. Lâkin mantığa, hesaba ve zama. na çok uygun olan bu dileği açı. ğa vurmak bir meseleydi. Çünkü neferler, erliğe taallük eden işler. de sık dokuyup, ince elemezlerdi, ulu orta davranırlardı. Bu sebep- le kendilerine “Sadrazam işini bı- rakmak gerekleşti. OLu yeniçeri. lere bağışlıyalım,, demekte tehli. ke vardı ve ayranlıkları kabarmış olan neferlerin rakip kuvvetle harp etmek istemeleri pek muh. temeldi. Elebaşılar — içten — muvafık gâı deri yolu birbirlerine de söyliyemiyorlardı. İleride korkak- lıkla, oyun bozanlıkla itham olur maktan korkuyorlardı. Onun içi bölük kâhya ve ağalariyle koda- manlar — elleri biyıklarında ası. b oldrak — düşünüp duruyorlar. dı. Nihayet Hüseyin Kalfa, cess- ret gösterdi, ortaya şöyle bir su- ak attı: — Xemişçinin kafası Yi lerle boğazlaşmamıza değer mi, değmez mi?, u suale muhatap olanlar — geniş geniş nefes rak — dil birliğiyle cevap verdi- ler: — Bir değil, (bin Yemişçinin kellesi iki ocak arasına kılı; düş- mesine değmez. — — O halde dağılmak gerek! Hüseyin Kalfa bunu söylemek. le beraber, hançeresinin bütün kuvvetiyle, sipahi kalabalığına şu tebliği yaydı: — Maslahat erteye kaldı, Her. kes yerine dönsün. Tebliğ, sipahi gücünün hüseü. na uğradığını hissettirmed'dindeni* o korkunç asker, davanın müza- kereye düştüğüne zahip olmuşlar, saraydan ve Atmeydanından uzak- laşmışlardı. Yemişçi Hasan paşa — pek te umulmiyan — bu rica. ti haber alınca, son darbeyi indir. meğe kalkışmakta tereddüt etme. di. Zaten Safo, adam üstüne &- dam ve tezkere üzerine tezkere ktm onu şevklendirmektey- di, “Şevketlü, “hünkârı zorla ayak divanına çıkararak, edebe sığmaz sözler söyliyen, teklifler yapan ve saray baş hizmetkârlarından i. kisile dört kadını öldürten âsile. rin mutlaka tepelenmesini,, İstL yordu. (Devamı Var) BULMACA Dünkü bulmacamızın halledilmiş şekli 1734667180910 Sasavawyn BUGÜNKÜ BULMACA 1234567160919 ..n yu BOLDAN SAĞA: 1 — Tarihi bir Türk kahramanı - Bir deni; 3 — Bayağı - Yüz yazar. 3 — Bir mesele ölçüsü - Visal -'Dir nota. 4 — Tire - Kayt - Bir harf, 8 — Cenip - Bir sayı 8 — Sinir «- Kafada bulunur. 7 — Lerret - Bir nota » Bir'nehir. 8 — Avarın çok - Bir Fapıt edatı. 9 — Eski bir hububat ölçüsü - Erkeğ - Bir harf, 10 — Namus - Küçücük torba. YUKARDAN AŞAĞI: 1 — Kilise değil - Atıcı, mübalâğacı, .Seyahlara | Beyoğlunda sazlı, algıl isine gitmiştim, Bahçe tenhaydı, İime çatma bir saz takımı çok lânbali bir ziyette farl yapıyor, tek tük masalar- | dan mesane ablar, atlar yükseliyordu! Birdenbire bir uğultu peyda oldu ve bih. çe bir anda kalabalıklaştı, Bir tercüman bağıra bağıra yer göwleriyor; peşine tl kılmış 150 kadar seyyahı, boş masaları Yerleştirmeğe çalışıyordu Bu takım; belki biraz çiddileşir, Mübeli havereler, sigara İçişler, el gaksleri yet bulür diye beklerken saz yerinin ho- şaldığını gördük. Pr rna göre bir iki sat sonra baslama ap eden Araplar taslı başladı, <de biraz da müstehcen bir şekil çalkalıyan, bel kıran ve bizim ki düğün köçeklerinden hiç farkı olm İyan bu Arap yosmaları seyyahlara Tü diye, göbek çülkalamaları da Türk diye kösteriliyordu, Ben hieabımdan ora, kahvelerden der- İle onları Türk diye bun larm mumaralarim seyyahlara şöölerme, meleri ve o gece için bu faslı proyrem, dan kaldırmaları icap etmez mi idi? Sey, yahlara Türk raksı seyreltitmek, Türk yoyalkisi dinletmek isteyen tereüman ez fendi ne bileşim Ben bir başka buhçede meselâ zeybele dansı, Karadeniz ayak os yunları 'oynuyan bir Türk kızını seyretti, rip, şöhret kazanmış kadın veya erkek solistlerden birinin konserini imi imi? Ve Türk raksı, Türk yapıları bu menfi mesul tutulmaz mı Cihangir: Hüseyin Aydın tanıtanların musikisi na: propağandadın kimse 3 — Edebiyatçı - Sirayet eden. 3 — Bir nehir - Geceli mektep 4 — Bir harf - Traşta kullanılır - Altın. | $ — LAtuf - Su - Bir harf, 6 — Ziyaretçi bark, | 7 — Nihayı 'k, muattal Kılmak - Soy. 8 — Lâhım » Şehir dış 9 — Tren istasyonu - harf, vw — b Büyük anne. —— ——— Dahiliyenin Bir Tamimi * Bir sesli harf ir hayvan - Bir Dahiliye Vekâleti, m ekle, halen açık 75 İ mestillöri ve binlerce aşı ulan memurlarm münhallere (a- yin edilmek"üzere hariğtefi müracaat edeceklere tercihan vazifeye tayin e- dilmelerini ve bunlar yerleştirilme. dikçe kadroya yeniden memur alın. mamasım vilâyet ve belediyeye bil- dirmiştir. ' a Beden Terbiyesi Kampı Maarif Vekâleti, orta tedrisat mü- esseselerinde beden terbiyesi mual. limleri için 15 ağustostan 15 eylüle kadar bir ay devam etmek üzere bir kamp açmıya karar vermiştir. Kamp- | ta, beden feriMesi tedrisatındaki bü. tün yenilikler muallimlere gösterile- cektir. : İzmit (TAN) — Buradaki piyade kıtasının sancağına istiklâl madalya- sı verilmesi merasimi, Cümburiyet meydanında icra edilmiştir. Merasimde vali namına emniyet müdürü, merkez kumandanı, bele- diye reisi ve Parti reis vekili, jan. Yeşeketler mi halk bulun. İmuştur. General Rüştü Akın, çok heye canlı bir nutuk iradetmiş, bu kıta- nm. İstiklâl Harbindeki kahraman. liklarını, kan ve ateş içinde kazan. dığı zaferleri anlatmış ve Reisicüm. hur namına, istiklâl madalyasını kı- tanın sancağına, alkışlar arasında takmıştır. Kıtanın kumandanı Kurmay AL bay Raif Argun, duyduğu sevinç ve heyecanı anlatan bir: hitabede bu. lunmuş ve son nefere, son damla kaha kadar sancağın ve madalyanm muhafaza edileceğine dair and iç. miş, bütün kıta bu anda iştirak et. İ miştir. bancı müşlerilerin karşısında s22| gösterilen Çirkin Kakslar !Orhaneli sihhat memura İ hakkındaki takibat Orhaneli sıhhat memurunun, fakir hal- kın meccanen tedavisi için sarfedilmek ü- zere devletin verdiği ilâcları paye ile sie (bağı sabit olarak, 9 aw hapse mahkâm e- İdildiği yazılmıştı. Bu sıhhat memurunun kurdeşi Mahmut Önel gönderdiği bir mek- 2; kardeşinin seyyar sıhhat memurü ne devlelğe teslim edil adığım ve hhdisenin, satışı olduğunü,! ker mil ilde babuiu bulur- serbest müstatwaratlan yannda durduğu alt. a tedavi m gırınıga etmeliler İleri geldiğini v hetin, dört buçuk ayır irtikâp suçunda mevkufen muhakemesi yapılan o kardeşi tarafından temyiz mahkemesine arzedildi- ğini, oraca meselenin tetkikinden 80: adâlelin tecelli edeceğini bildimmektedir. * dil bir kutu ampulü da duramadım. Bu Arapları “oynatanlar | Açık muhabere Muhabere çavuşu Nevzat Güvene — Hatayın kurtuluş bayramlarına alt resimleri gazete fotağrafcılarından teda - rik süebilirsiniz. Okuyucularımızdan N. Remzi, 7. Ralf nat okuluna, Ankara hukulz Eğitmen kursuna girme gari- Yarını sunl ve tevap sütunümuzda bul caksınız, Bu sütunu hergün takip ediniz, * Gedikli erbaş M, Fahriye; — Gedikli erbaşlar hakkında bir ka - nun hazırlanmış ve Meclise verilmiştir. Fakat henüz Mecliste müzakeresi yapıl « mamıştır. Bu kanun Merlisin önümüzdeki devresinde konuşulacaktır, — “9” | İstiklâl Madalyası Kazanan Alay Sancağı General Rüştü madalyayı takarken Akın Bundan sonra, istiklâl marşı din- lenmiş ve kahraman kıta, göğüsleri kabartan bir resmi geçit yapmıştır. Melâhatin de hakarete uğrayışı, bir aralık Meli, batin sözleriyle yatışacak gibi görünen Fili Kad- riyi yeniden fitillemişti: Kendisini sımsıkı tutan Sakız Hasanın kuvvetli kollarında, kuyruğunu ka- pana kısturmış fare gibi çırpındı. Ağzının kenarla. rından salyaları akıyordu. Hırsından âdeta kudu. racak gibiydi. Sakız Hasen, nihayet, Fitile çıkışmak lüzumunu duydu. Sakaya vurarak; “— E, dedi, artık uzattın sen de. Bu kaltak, sen- den evvel benim malımdı. Siz, beni boynuzladığınız zaman bile, ben ortalığı birbirine katmadım! Sakızın bu sözleri, meyhanedekilerin hepsini kah. kahayla güldürdü. Demindenberi söze hıç karışmı- yan Bücür de, Fitile sokuldu. Ve pis kulağına 6- lerek, “.- Ayağını öpeyim, dedi, kısa Kl şu çıngarı. Patırdıyı urttırırsanız, eyamizlaşi, başımıza üşüştü- receksiriz. i Sesini biraz daha hafifleterek ilâve etti: “ — İçerisi kaçak mal dolu, Bir basıldık mıydı, ta. pumuz birden kodesi boylarız. Bu sonunou sözler, Fitili yatıştırdı. Onun sükü. net bulduğunu sezen Sakız Hasan da, kollarını gev- şetmişti. Fitil serbest kalınca, yere bakarak geri döndü, ve hiç bir söz söylemeden masasına oturdu, Melöhat te yine eski yerini aldı. Ve parmaklariyle Fitilin dağılmış saçlarını düzeltmeğe başladı. Bunu bahane ederek, kendisi için her tehlikeyi göze ala- rak ortalığa meydan okuyan Devir saçlarını okşuyordu. Fakat Sarı Bekirin yüzü, kireç kadar beyazdı. Toagiki sokuldu: — Mürüvvet, dedi, doldur şu kadehi! Msi imi 0300 gelmiş, kadehini deldurt- muştu. Bekir, dolu kadehini kaldırarak, onun yüzü. ne baktı. Göz gözeydiler: Fakat ikisi de, birbirle. rine biç bir şey söylemediler, Zira konuşmağa dü zum yoktu: Anlaşmışlardı. Sakız da kadehini kaldırdı: Tokuşturdular, ve TEFRİKA No. 38 birer hamlede yuvarladılar, Sar, Bekir, kadehini tezgâha koydu, ve bir eline aldığı teneke çatalla ufak tabaklara uzanırken, tekrarladı: “.- Doldur şunları! İkinci, üçüncü kadehler birbirini tâkip etti: Be. kir, zaten, meyhaneye sarhoş gelmişti. Rakılar, hiddetli ve sarhoş başını büsbütün o duranlamıştı. Arasıra Pitile ilişen kanlanmış gözlerinde, müthis bir kin parlıyordu, Bir aralık, Sarı Bekir, Sakız Hasana sordu” “— Sen, şimdi ne yapmak niyetindesin? Sükız, damdan” düşercesine sorulan bu usle bir mâna verememişti. Şaşkın şaşkın sordu: *— Ne gibi? , “— Yani Melâhati burada bırakacak a *— Ya ne yapayım? “— Yahu, ne yapayım ne demek? Ağelihat serin dostun, karın değil mi? Bu sual, Sakız Hasana uzun bir kahkahâ attırdı: “— Ne münasebet ulan, dedi... Yabanın orta ma. hna sahip mi çıkacağım? Ortalıkta benden başka enayi kalmadı mı? Canım çekerse, yine icabına ba- karım. Fakat belediyeye götürüp nikâh kıyacak değilim ya? - Hem kaltak, bana epey karılık etti. Biraz da başkalarının basına musallat olsun da; iki rahat soluk alayım! Mürüvvete kumandayı Bu cevsp, Sarı Bekirin uzun yüzünü ekşitmişti: “— Sen, dedi, sarhoşsun bu akşam! Yoksa bu kadar seçmalamazdın! Sakız Hasen, bir kahkaha daha attı. Niçir. sarhoş oluyorum yahu? Dedi. rim anlaşılmıyor mu? “ Benim aklım ermedi bu işe, “— Neden ermiyor? Ben çince, japonca bir lâf etmedim ki?,, O sırada, prafa partileri iyiden iyiye kızışmıştı. Hattâ masnlordan bazılarında, hafiften çekişmeler, atışmalar oluyordu. Mürüvvet te, tezgühn arkasın. daki sandalyenin üzerinde uyuyakalmıştı. Sarı Be- Sözle. kir, ona evvelâ seslendi. Duyuramayınca, uzanıp dürterek uyandırdı: ' *« Bana bak, dedi, burası yatak odası değil, tezgâh baş: Kendine gel de, rakı doldur kadehlere, Biz"cüm yalamaya gelmedik. Daldığı uykudan sıçrıyarak uyanan Mürüyvetin, doldurduğu kadeh, Sarı Bekire bir yudum oldu. Fakat bu kadehi de yuvarladıktan sonra, az kalsın boğulacaktı. Zira berbat bir öksürük kasırgasına tutulmuştu. Oksürdükçe, göğsü sanki altında kalın bir mukavva yırtılıyormuş gibi, kof kof ötüyordu. Kireçleşmiş yüzü de, birdenbire kıpkırmızı kesil. mişti. Boğazına gelen balgamı, kirli beyaz mendili ne tükürdü; ve cebine koyarken, mendiline, — sar. mini A UR hoşluğuna rağmen — gizlice bal baktı: Kimseye çaktır- maâdun, balgamını muayene etmiş, kan bulunup bu. Yunmadığını enlamak istemişti. Sakız Hasan; ona bakıyordu. Sarı Bekir mendili. Aİ cebine koyup, öksürüğün verdiği buhram atla tınca: “ Geçmiş olsun!,, Dedi, ve ilâve eti: “— Hemen bir tane daha yuvarla: Oksürüğe, ak. sırığa birebirdir! Sari Bekir, acılığını gizlemiye çalıştığı bir gü- Yöyle: '— Doğru... Dedi. Zeten hayli ile yaşıyorum! Bir kadeh daha yuvarladı. Ve çok sarhoş oldu- ğu için, biraz evvel açtığı bahse tekrar girdi: O mevzuu diline dolamıştı bir kere... Bütün sarhoşler gibi, dimağı, o mevzuun düğümünü çözme yoluna değil, bilâkis, büsbütün karıştırma yoluna işli: yordu: “— Bence, dedi, senin Malâhati bu evde birak. man doğru değil Çünkü sen ne kadar numara yap. san, ben, sem bilirim: Sen, Melâhate bağlısındır. O, eninde, sonunda, yine senin karın olacaktır! Sakız Hasan gülümsüyordu: “— Yahu, dedi, sen bana söylüyorsun, asıl sar. hoş kendinsin: Baksana, karıyı zorla bana yama. yacaksın. Beni de ona zorla âşık edeceksin. *— O karıyı buraya sen getirmedin mi? — Getirdim. “— Şu halde, karı senindir. Sakiz Hasan, bilmem kaçıncı kahkahayı da si Yurdu; vi , “— Tuhafsın vesselâm... Dedi.. Eğer bönim ka Tı ile bir dalgam olsa, bu manzaraları yer miyim? Hem sen, benim hangi karıya takılıp kaldığımı gördün kı, bu kaltağa bağlanayım? Benim öyle, ka. ra sevdaya aklım yatınaz: Hengi karıyı gönlüm çekerse, ona bakarım. Hangi karının canı isterse, o da bana baksın! Bizim mezhep malâm: Gidene: “Güle güle!, zamandır, rakı (Devamı var)