—— 5.7-959 hi? an Fakat kararın tatbiki teşebbüsü- ne geçilince, fırkada kellesini kol- tuğuna alıp da bu mücadele saha. sına atılmağı göze alan tek baba. yiğit bulunamamış ve karar da ken- diliğinden suya düşmüştü. Vebisttin. vaziyetten çok müs teessirdi. Hele Mustafa Ke. mal Paşanın vukubulan davet em- rine itaat ve icabet etmiyerek Yİ- Be milli teşkilât ve harekâtın sevk ve teminine matuf faaliyetlerine devam etmesinden, bilhsssa Erzü- rum ve Sıvasta kongreler akdine teşebbüs eylemesinden fena halde sinirleniyor ve bu hareketlerin tev- lit etmesi ihtimalli olan netice ve Akıbetlerini düşündükçe titriyor- du. Fazla olarak bir de İzimirdeki mücadele cereyan ve teşebbüsleri- nin gittikçe etri sirayetle teves- sü etmesi de millete karşı besle- diği hırs ve hışmını arttırıyordu. Vahdettin, Damat Feridin Is- tanbuldan ayrıldığı gün. denberi, bilhassa Dahiliye Nazırı Ali Kemal Beyi kendine dert orta. ğı edinmişti. Başi sıkıldıkça onu saraya çağırtıyordu. Ahval ve va- ziyet hakkındaki mülalealarmı 50- ruyor, kendi tasavvurları hakkın. da ondan fikirler alıyordu. li Kemal Bey, Aydın ve ha. valisinde mücadele taraftar- Isrımın artmasında bilhassa, hükü metçe, Mustafa Kemal Paşa hak- kında tereddüt ve zaaf gösterilme. sinin sebep olduğunu ileri sürü- yordu. Azil keyfiyetinin ve hele 17 haziran tarihinde Meclisi V0- kelüca gerilip Bilge ile vilayetlere gönderilen tamimin gazetelerle i. lân ettirilmemesinden şikâyet edi. yordu. Mustafa Kemal Paşa ve ar- kadaşlarının, yaptıkları teşebbüs ve faaliyetlerde, padişahın izin ve malâmatı bulunduğunu beyan ile halkı iğfal ettiklerinden bahsey- liyotdu. Vaziyetin ıslahı için, Mus. tofa Kemal Paşanın azli iyadesile, Vükelâ heyetince verilen kararın gazetelerle ilânmı ve bu suretle halkın tenvir ve irşadenı lüzumlu buluyordu. - Vahdettin, nihayet Dahiliye Na. zırının bu mütulessini haklı bul. muş ve tekliflerini aynile kabul et- mişti, 1435 senesi haziranımın yir. mi üçüncü pazartesi günü Istan. bul gazeteleri, Vükelâ heyatinin 17 haziran tarihli kararnamesini yeni verilmiş bir karar gibi, neşretmiş- ler ve haziranın yirmi dördüncü salı günü de, Mustafa Kemal Pa: şanın azlini, dahili ahval sütunun. da bir havadiş gibi yazmışlardı. Ali Kemal Bey de, ikinci bir ta. mim ile, hükümetin o esnalarda harbe giremiyeceğini, Parise giden murahhasların eczayı asliyei vata- nı kurtaracaklarını ve binaenaleyh esbabı müdafaa hazırlıyan'arın me- nedilmesini ve haklarında insafsız. ca davranılmasını, vilâyet ve mU- tasarrıflıklarına bildirmişti. Vahdettin ve Ali Kemal, yapılan bu neşriyatın Anadolu halkını ten- vir edeceğini ve halkı Mustafa Xe- mal Paşanın aleyhine çevireceğini sanıyorlardı. Hattâ Vahdettin, bu tedbiri de kâfi bulmamıştı. Iç A- nadoludan o günlük sarfınazarİn. (1) Tülâf devletlerine karşı vaziye- tini kuvvetlendirmek için Aydın muhitindeki mücadele teşebbüs ve eereyanına mâni olmak üzere o hü- valiye bir kaç kimsenin gönderil- mesini ve Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının, rızayı padişahi hi- lâfında hareket etmekte oldükle- rının, bilhassa Hürriyet ve Itüâf fırkası haricinde kalmış eşraf ve âyana, hususi surette beyan ve if ham edilmesini lüzumlu görmüş- tü ve bunun teminine de Hademe Hassa kumandanı Zeki Beyi me- mur etmişti. Bu teşebbüsüh gizli tutulmasını da bilhassa, tenbihle. mişti, Tefrika No. 115 Ali Kemal Dert Ortağı Olmuştu Vahdettin Başı Sıkıldıkça Onu Saraya Ahval, Vaziyet Hakkında Mütalâalarını Öğreniyordu ademei Hassa kumandanı, bu mesele üzerinde bir hay- W düşündükten sonra, yalmz bir şey yapamıyacağını anladı. Vah - dettinin muvafakati (e o gün Sait Mollayı saraya davet etti ve şahın arzusunu bildirdi. Kurnaz Molla da, derhal işi deruhte ve Ze. ki Bey ile beraber çalışmağı ka- bul etti. Iki entrikacı hemen baş başa verdiler. Tik iş olarak, 2 hazi. Tan 1335 tarihinde, şeker bayramı. ni allesile birlikte geçirmek üzere Konyaya giden âyan azasmdan Zeynelâbidin Ef. ye bir mektups J padişahın arzusunu bildirdiler. imat ettiği bir kaç kimsenin mu- kavemet ve mücadele aleyhinde propaganda yapmak üzere Denizli ve Alaşehire gönderilmesini iste- diler. Akıllarınca, kurulan cephe. yi bu suretle geriden sarsacakları- na hükmettiler ve çok ta sevindi- ler. Ikinei bir tedbirle de, Mustüla Kemal Paşanm davet ettiği kon. greye garbi Anadoludan iştirak 6- den murahhasları zehirlemeği dü- şündüler. Hain Molla, buna da bir çare buldu. Gözlerini süzdü. Alnını ki- rıştırdı ve: — Kongreye iştirak için, dedi. Denizliden gidenlerden biri ile Nü. müunei Terakki mektebinde arke. daşlığım var. Bilirim, yükselmiye de çok haristir. Hünkâr namına yapılacak bir vaatle elde edilmesi imkânı vardır hani, fakat... Zeki sevinçle sıçradı ve muhü- tabmın sözünü kesti; — Kim bu zat Hakkı Behiç Çağırtıyor, kalemi de kuvvetli, cerbezeli bir adamdır. Bana karşı da hususi bir hürmet ve muhabbeti vardır. — O halde ne duruyoruz, bir mektup ta ona yazalım Mollam. Molla biraz düşündü ve ciddi bir tavırla: — Hayır, Zeki Bey, dedi, Mek- | tup yâzmağı muvafık görmüyo. Tum bu adama, Benim hamıma gö. rüşmek üzere birini göndermeği daha muvafık buluyorum. — Hattâ bir miktar para İle. — O tabil. Fakat şu anda, emin ve mutemet ve ayni zamanda Hak- kı Behici arzuyu şahaneye itbaa İ- male edebilecek kudretta birini ha. tırlıyamıyorum. Böyle birini bulup intihap İçin dainize yarına kadar müsaade buyurunuz. (2) Bünun 1. çin biraz düşünmek gerek nuru- aynim, (Devamı varl (1) Vahdettinin w sırada Anadelude bir güna teşebbüste bulunmaması, E- lâziz Valiliğine tayin olunan sabık Kay- seri mebusu Al Galibin, Mustafa Ke- imal paşayı derdesi veya imhsya muvat fak olacağına küvvetle emin olmasın» dandır. likattan #kl gün sonra; iyetinin Fatih şubesi 3- Hakkı Behiç Bey ile Mollann Nümunei Terakki mektebi urkadaşla- rından Muhtar Bey adında biri, sel bir yol harçlığı ve Hakkı Behiç Heye ve- rilmek üzere bir miktar.atiyel podişahi ile Sıvas yoluna çıkarılmıştı. Fakat, bu zatın Sivasa değil, Kütahyuya gittiği ve elindeki pare ile Çamlıca dağında Ve Yoneslı kaplıcasında bir müddet.ömür sürdükten sonra, İstanbula avdet ve Mollaya, yda eskiyu tarafından soyul- duyumu beyan okka gayı ölmüşüm. ŞEHİR KIZI HALİKARNAS BALIKCISI A A A A A A , Yazan : 6233333337220 I nsanların yaninda duruyo. “ rum. Ancak bacaklarına yetişen başımın sarı saçlarını ok- şarken bana “Güzel çocuk!,, di- yorlar. Bahçeye gidiyorum. Ağaç, çiçek, toprak var. Çimenlerin üze. rinde pıril pırıl oyniyan bir altın ağım. Erikler dahâ ham, ama ne ekşi, ne güzel, Mektepte ilk kattaki küçük ay- nadan nefret ediyorura. O ayna bi- çakla kesermiş gibi boyunu kesi- yor ve bakişıma yalnız yüzümü gös. teriyor. Ağzım biraz büyük. Mer. diven basamaklarının ikisini, üçü- nü bir sıçrayışta atlıyarak, üst kat- taki büyük aynada, kendimi boylu bayumca görüyorum. Başımı dön. dürünce bütün, tepemden tirna. ğıma kadar bütün gövdem Salını- yor. Toprak çatlaklarından dil -dil fırlıyan ateşler gibi oynakım. Şim- di yeni çoraplarımı giyeceğim. Saç. larırm tarayacağım. Saçlarımın her teli yerli yerinde uzanıp kıvrılacak. O yunu ben kazandım. Çok koştum. Kendimi çimenle. rin üzerine atip soluyacağım. Mut- laka damarlarımı ateş gibi sarp, dolaşan kanım. parlak ve kırmızı: dır. Yüreğim göğsümü çatlatırcası. na çarpıyor. Topuklarım çınlıyor. Oynarken herkes uçan kelebekler gibi idi. Ben eğilince ağaçlar «gök. lere fırlıyordu. Neredeyse artik u- zun eteklikler giyeceğim, bir kol- tuğa olururken belimden akan e- teklerim, etrafıma bir çiçek gibi yayılacak. Işıklarla parlıyan bir o. dada dans edeceğim. Yanima .biri- si gelecek, kulağıma, başka “hiçbir »# kimseye söylemediği sözleri fisil- dayscak. : Bugün pazartesi. akşamı. Gece karanlıktan ve üğkudân nefret e. aman e em ME BEM AA ANLA TÜRLÜ TÜRLÜ TİK OLUR.. Tik, bir tarife göre, lüzumsuz yere ve sık sık tekrar edilen ha- reket demektir. Buna hastalık de. mek caiz olursa, dünyada tik has- talığına tutulmamış hemen hemen hiç kimse kalmaz, Çünkü hu tari- fe göre, lüzumsuz yere göz kırp- mak bir tik olduğu gibi, karşısın. dakinin sözünü dinlerken başını sallamak, düşünürken başını kaşı. mak ta birer tik olur. Böyle, lü. zumsuz hareketlerden birini yap- miyan bir kimse bulmak (a pek güçtür. Onun için, tik kelimesinin mâ nasını hekimler biraz darlatmı mecbur olmuşlardır. Şimdiki hal. de tik, göz kırpanlar daima başta olmak üzere, lüzumsuz yere 0. muzlarını kaldıran, dillerini çıka- ran, yahut kendi dudaklarını e- men kimselerin yaptıkları gibi, mânasız, lüzumsuz ve çok defa şirkin hareketlere denilir. Bu da, Şüphesiz, tabii olmıyan bir hal yani bir hastalıktır. Tik, bir yahut bir kaç adalenin birden takallik / etmesinden ileri gizi irin, vücmdtn adale bulu. “ er Vel ie olabilir, Fakat en ziyade yüzde ve bilhassa göz ka. paklarında olur, En ziyade can sı, kan göz kapaklarındaki “tiklerdir. Bazılarında iki tarafta birden 0- Yur, Göz kapakları kısılır, yahut pek ziyade ayrılır. Birinci türlü- sünde — karşısında bulunan kim. <e ,bunun bir tik olduğunu bil - mezse — tik yapan alay ediyor. muş gibi gelir. İkinci türlüsünde karşısında bulunan kimse sözleri- nin hayrete sebep nederek, kendisi de Fakat, tik yalnız bir taraftaki göz kapağında olunca, bazı zaman. larda, iş çapraza sapar. Karşı ka şıva olanlar iki kadın, yahut erkek olunca bir şey değil, biri kadın, biri erkek olursa, yalnız Z kapaklarının Kırpılması — tik hareketi esasından mânasız ve lüzumsuz olduğu halde — pek mânalı sayılır. Bu türlü tik, iskam. bil oyununda meydana çıkarsa, başka bir tehlikesi vardır. Böyle, yalnız bir gözü kırpmak iskambil- de, galiba, koz birlisinin geldiği. ni haber vermek için kullanıldı. ğından o zaman tik yanlış bir ha. ber vererek oyunun kaybedilme. sine sebep olur. Dudak adalelerindeki tikler de hem çok görülür, hem de gene teh. likeli olurlar. İnsan — tikli oldu- ğunu bilemediği — bip kimseye söz söylerken karşısındal.ini! daklarını kıvırdığını gö: züne ehemmiyet vermiyor, diye öfkelenir... Bazılarında tik, dudak. ları kıyırıyormuş derecesinde de- Zil de, sadece dudakların büzülme- si derecesinde oli Gizlice buse yolluyormuş gi O zaman da, başka aksilik: o Acaba eğleniyor mu, yoksa sahiden mi? Bazıları da durup dururken, dil. Terini çıkarırlar, Bu türlüsü en ziyade çocuklarda olduğu için, tehlikesi de mekteplerde görülür: Öğretmen çocuğun tikli olduğunu öğreninceye kadar... Dudaklarını sık sık isırmayı â det edinenlerin tiklerinde tehlike, dudaklara ruj sürüldüğü vakit, meydana çıkar... Dudaklarını sır. madan sadece emenler de vardır. Kimisinde de durup dururken di- liyle dişlerinin . arasını emmek, bir de, neaip bir ses çıkarmak il leti olur. Bunun çirkinliğini her. kes teslim eder. diyorum. Ne. olurdu, bütün balta gecesiz bir gün olaydı. Mektep ko. ğuşunda uyurken beni kuşlar “w- yandırıyor. Gün aydınlandıkça el- lerimi bacaklarımı görüyorum. El. İerimle gövdemi,.. bacaklarımı, si- viyorum. : Gövdemin ne yumuşak meyille- ri var. Gülüşüm çınlıyor. Bugün de tenbellik edeceğim galiba. Ders ve- rilirken gözlerim mavilerde uçan bir buluda takılıyor. Öğretmen arka. sin: dönünce, hemen parmaklarımı sıkırdatıyormuş gibi yaparak, aya. Bimin ucu üzerine kalkıp bir kaç kere fırıl fırıl dönüyorum. Yatat- ğimin kenarına oturtup bacakları» mı sallıyorum. Kabuğu kırılıp a. çılan bir yemiş gibi, bugünü açıp ısıracağım. Onümde elli, altmış sc. ne var, Bu hazine yaşanmakla tü- kenir mi? Dur bakalım; bu hazine- ine daha el uzatmadım. rene bindik. Aman ne hiz. la uçuyoruz. Başımı pen. çereden uzatıp, burun deliklerim- le uzaklıkları, içime çekiyorum. Lokomotifin yardığı (mesafeler, düdüğünün uzun, uzun ötüşile ar- dımızâ kavuşuyorlar. Telgrat di. rekleri korkudan saçları diken di. ken gölgeler gibi. ardımıza kaçı- yor. z Karşımun exşi suratı Dir Koca karı, sevincimden rahat oturama- dığıma kiziyor. Ona kendimi kapı. yorum. Ben kendimi bir gibi kapayıp açarım. Gök gürültüsü İbi geçiyoruz. Tren bir duvara çar- parak delip geçen bir şarapnel gi“ bi Istanbulu delip, içine işledi, Sir- Yüz adalelerine musallat olan tiklerin en çirkini, başını bir ta. rafa ij çenesini öteki tarafa kaldırıp, alt ve üst çene kemiğile şiddetli bir hareket yapmaktır. Bu tik herkesi sinirlendirir. Burun adalelerinde de tik bu- Tunduğu çoktur, Kimisi burnunun kanatlarını oynatır. Karşısındaki- nin sözleriden sabrı tükeniyorınuş gibi... Kimisi de bir şey kaklır yormuş gibi üstüste burnunu çe. ker: Bu türlü tik, her nedense, ki- bar sayılır, Bir de, kulakta tik olur: Tabii halinde oynamıyan kulak tik yü. zünden oynamıya başlar. Bu tür- lüsünü kibarlık sayan hiç bir kimse yoktur, kecide patlayıp bizleri şehre 39- Yurdu. ş Re tuhaf! Burada insanlar gece olunca, yatak odalarına gidip uyu- yorlar. Sokaklardan el ayak - ç8- kildi. Sokak lâmbası, yalnız sokak- ta nokta bekliyen polisin miğferi- ni aydınlatıyor. Bacaklarımda “İs pek çoraplar var. Bacağımın biri- ni ötekinin üzerine koyuyorum. L. pek ipeğe dokunuyor. Ne .yumu- şak. Gerdanımda bir gerdanlık var, Bozulmasın, diye başımı daya. mıyor, koltukta dimdik oturuyo- Tum. Hayat işte başlıyor. Beni bek. zi MN Gi i liyorlar, davetliyim. Küçük el ay- nasına bakiyorum. Hazwım, Her şs. yim tamam. İşte salon, Işte çiçek- İer, davetliler. Beni görünce her. kes duruyor, bakiyor. Bütün er- kekler, gizli gizli kıravatlarını, saç» larını düzeltiyorlar. Önde gövdem yürüyor. Tıpkı karanlık bir sokak- ta taşınan fener gibi. Yürüdükçe i şığımla aydınlanan yeni yeni şey- leri görebiliyorum. Bana bakan'a. rin gözleri kamaşıyor. Şurada ha- zin yüzlü biri düruyor. Acıdım. O. na bakışımla “gel!,, diyorum. Be- raber dans ediyoruz. Ne bir adim eksik, ne bir adım fazla atmıyorüz. Dünyamızın uyuyoruz. Salon topaç gibi fırıl fırıl dönüyor. Muzika duruyor. Hazin yüzlü “a. damdan kopup ayrılıyorum. turunca, elbiselerim, © göv- demden şelâle gibi akıyor. Güneş huzmesi üzerine kondu. rulmuş bir damla ateşe benziyen uzun ince saplı bardiğı, tutuyo- Tum. Kırmızı dudaklarımın âteşi soruyorum. Hep etralımdaki şey. lerde, güzel koku, çiçek, renk, si- caklık, ve parıltı var, Fakat ben bir yerde uzun boylu oturamıyorum. Dün çarşamba idi; bugün başka.. Binlerce ayakla yürüyen kalabalık arasındayım. Gövdem. sağa sola işaretler çakmalı. Buna parlak te bessümlü bir “evet!,, oha kapkara bir “hayır!,, işte birisi peşime düş- tü. Kapıyı açarken bronz tokmağı steş gibi yanan elimle çeviriyorum. Iç çamaşırım pembe ipek. İşte Tünelden çıkıyorum. Dün. yada arzu edilebilecek ne varsa, hepsi burada toplanmış bulunu - yor. Binlerce bacaklar yürüyor, bin. lerce otomobiller, .tramvaylar pı- rıldıyarak geçiyor. Burada hayatın özündeyim. Fa. kat şu dükkânın aynasında kendi- mi görüyorum. Yalnizim. Biroz da erimiş, yaşlanmışım, Ben. bu yü- tüyenlerden artık sayılamam? Iş- 4g şu tünelin içine binlerce yolcu giriyor. Bir kısmı karanlıkların i. çine dâlıp giderken, yeni yeni in- sanlar da karanlıklardan çıkıp ge. liyorlar. Acaba "geli, diye işaret versem gelen olur mu? Ne korkak şeymişim, kurdu gö- ren kuzu gibi ürküp titredim. Fa. kat korkak değilim. Kendimi ay- mada görmiye, kendimi hazirlüma. dığım için sendeledim. Yins yürü- miye koyuldum. Hep yürüyoruz. Haçopulo pasâjının önünden ta. bur tabur geçiyoruz. Aynamı çı karıyorum. Burnuma bir. püdrâ, dudağıma bir ruj dokunuşu! Keri- dime bir kamçı şaklattım. Dimdik yürüyorum. Artık mücehhezim! Artık korkmam. Şu geçen tuvalet- lere, parlak otomobillere bir ba. kınız. Bu işte benim dük za- fer alayı. Bacaklarımız flüt sesi gi. bi mevzun. Bu işte şan ordusunun “ilerleyişidir. Galatasaraya . geliyo- ruz, Arş ileri! Tokatliyanın önün. den göğsümüz iftiharlarla kabar- mış geçiyoruz. Ben de ince iskar. pinlerimle, kırlangıç kânadı gibi İnce ve siyah kaşlarımla bu yürü- yenlerin bir yürüyücüsüyüm. Hepimiz elbiselerimizi, parıltıla.. Trımızı gösteriyoruz. Bunun etek- hdd SEC liği menekşe, şunun mantosu pars derisi. Hep beraber yürüyerek si. nemiaya gidiyoruz. Eve varınca şu vazoya bu çiçeği, o vazoya bu ci” geği koyacağım. Bu sandalyayı bu. raya, o koltuğu şuraya.. Hah gü- zel oldu! Işte parmağımı ok gibi dimdik kaldırdım. Işarstimi re. dim. Keskin bir emir verdim, “Gel! dedim. Kara kalabalıktan birisi ko- pup ayrıldı. Bana doğru koşuyor. Bu koltukta oturacak. Şu vazoda. ki çiçeği çök güzel bulacak. Canh- yn daha, Hep biribirimize ayak uyduruyoruz. “Marş' Marş', Ince parmaklarımla, dudaklarım arası da fıkırdıyan dilimle dokunubi ğim her şeye bayılırım: Gövdemi daha fazla yaşatmak için, onu gü. zellik saydığım şeylerden esirge - mem. Soğuktü gerdanı çıplek, si. cakta kürklü çıkarım. Güzelliği ü- İalamam. Cesaretle! Takımile! Lüp. diye yutarım. Beyoğlundan geçi. şimin his ile günlerimi, senelerifi mi, gövdemi sağda soldaki dük kânlara, insanlara birakırım, Fa- kak atılışımı zerrece yavaşlatmam. Şu kadının blüzu mavi olmıyacak. ti. Bü kadının etekliği bacaklarına uymuş. Gövdem binlerce kumaş- lerin renkleri arasından bir buğu gibi süzülüyor. Hep parıldıya parildıya Florya. ya yürüyoruz. Zamanin © köca u- çurumları Üzerinden, rujla, pudra ile, bir tüy kadar İnce, fırlıyoruz. ahkemede oturan bir hâkim gibi aynamın önüne geçtim. Birer birer, burnumu, kaşlarımı, saçlarımı, dudaklarımı muhake. me ettim, not aldim. Zabit tuttum. Maviyi mi, kurşüniyi “mi seçece- ğim, göğsümde parlaklık, kalçala. rımda matlık, burada düz çizgi mi, orada inhina mı lâzım? Hükmümü verdim. Rüzgârda pi- rildayan mum alevi gibi piril parıl oynak sokağa çıktım. Sokağa çikı. şim bir kamçı şaklayışı gibi oldu. Erkekler şapkalarını çıkartarak se Jâmladılar. Hepimiz birden huzlan.. dık. Milyonlarca ince İskearpinle- rimiz, milyonlarca bacaklarımızla aslaltı çiğniyoruz. Tünelin içinden bir gök gürültüsü gibi geçiyoruz. Hız! Hiz! Durmuya vaktimiz yok. Gidiyoruz! Nereye? Büyükdereye, El aynamâ baktım. Dudağımın is. tediği: kırmızı dokunuşn, dokun - durdum. Hiç korkum yok. Saçlarım apek ağardı. Bir ak büklüm, şaka. ğıma kaydı. Parmağımin hizli bir hareketile onu kaldırıp, öteki ak büklümlerin arasına, yerli yerine koydum. Haniya o bahçeye nurdan bir ağ gibi atılmışken gördüğüm, erik ağacı? Adam sen de! Işte ruj batonum, işte pudrarı, işte rimel! Korkmuyorum. Bataryalaritnn ba“ şindayım, kaçmıyorum. Ruj bata. murala asrı delip geçeceğim. Duru- nuz $İZ gençsiniz, o gelen karanlık şeyi karşılıyamazsınız. Artık “ba. nim gözüm ondan yılmaz. Arkaim- da kordelâlarımı muntazam sa. rılmış, elbiselerimi muntazam ötü- lenmiş bırakıyorum. İşte geliyor, verin ruj batonumu. Onu korkusu? karşılarım.. Kahkahamı hıçkırık Sanmayın. Arş ileri! Varda! İşte Karacaahmet, Edirnekapı! lek Jem Dülğğ Günel hade elik m bi apikal kim din.