i/ pi m İİ — Beyler, dedi, ömrümün ya- rısi daha gitti bugünkü üzüntü - den. Görüyor musunuz köftehor- ları, Serbesti ve istiklâli tam is- tiyorlar. Her hususta ayni kera- met olan zatı şevkstmeabın arzu- yu şahanelerini unutuyorlar. Te- veli eden felâketler, bilmem his- sediyor musunuz bayler, herkese bir şımarıklık, aşırı derecede bir hodbirlik verdi. Fırkadaki paşa larımız, beylerimiz, ulemayı ki- ram efendilerimiz de hep böyle işte. Bu defa kabine için kime müracaat (o ettimse, bu gibi ham teklifler karşısında kaldım. Ben de minneti bıraktım ve hepsini silktim, attım. İstediğim gibi bir kabine yaptım. İhsan bey mütehayyir bir ta- vırla sordu: Kabineye aldiğinz zevat hakkında fırkanın noktai nazarını istimzaç etmediniz mi paşam?. Entrikacı damat, göbeğini sıç- rata sıçrata güldü v — Ihdas etmek istedikleri vazi- yetler karşısında buna lüzum bi- le görmedim. Hepsi de hodbin a- Tefrika No. 80 “Fırkanın Noktai Nazarı Nedir ?,, " Kabineye Aldığınız Zevat Hakkında İstimzaçta Bulundunuz mu? Yoksa Lüzum Görülmedi mi?" evsafı çok yüksek ve ihmal edil- miyecek bir zat amma kabinet o da başıma bir diktatör Kesile- çekti. İzmirin işgali dolayı hâdis olan müşkül o vaziyet, zati şahanenin, Mustefa Kema! Paşa- yı İstanbuldan uzaklaştırmak hu- susundaki eski fikir ve noktaj na- zarım birden tegyir etti Padişa- himiz, o muhtemel her hangi bir tehlikeye karşı Paşadan muvak- katen istifade etmeyi odüşündü- ler. Fakat, ben buna pek taraftar değildim doğrusu. Paşanın İstan. bulda kalmasından daha ziyade bir an evvel uzaklaşması bizim Için, daha ziyade mucibi menfaat. ti. Hiç şüphe yok ki, oda, sefi- nei devleti neticesi meçhul en- camlara sürüklemeğe kalkacaktı. İdarel hükümette, o derece ateşli zevatın bulunması menfaatten 2)» yade mazarrat tovlit eder mon- şer. o Bu mesele üzerinde fazla durmıyalım. Hayırlısı böyleymiş. Msn Kemal Paşanın Is- tanbulda yapacağı iş kak mamıştı, Üçüncü ordu mütettişli- liğine tayini emrini almıştı Bu vazife, ona Sıvas ve Erzurum mntakalarında o bulunan üçüncü ve on beşinci kolordularına emir ve kumanda etmek salâkiyetini veriyordu. Ayrıca, Diyarbekir, Ankara ve bulunan ordulara da mafevk kumandan sıfatiyle emir vermek hakkını da kendi salâhi- | yeti dahiline almıştı. Erkânıhar- biyet umumiye ile gizlice ve fa kat, pek açık ve pürüzsüzce &n- laşmıştı. Millet ve memlekete kar- $ı olan muhabbet ve sadakatleri- ni, büyük kiymet ve meziyetleri- ni eskidenberi bildiği, şahsiyetle- rini pek yakından tanıdığı Fevzi Paşa ile İsmet Beyi de, dairci it- tifakına almıştı, Onların maddi ve manevi müavenetlerini sağlamış- | tı ve hattâ kendilerile Hususi #u- rette muhabere etmek için gizli şifreler bile hazırlamıştı. Maiye- tine alacaklarını intihap etmiş ve İstanbuldan hareketi gününü bile kararlaştırmıştı. Konyada «(Devamı var) damlar efendim.. İçlerinde, Rıza Tevfik beye Şürayı Devlet riya- setin! bile çok görenler, hattâ ho- murdananlar oldu. Bu ne küstah- ık, rica ederim söyleyiniz beye- fendi?.. Tahammül edilir mi bu | kadarına ya?.. Daha garibi, mülk | kün sahibi hakikisini hiçe say- mağa kalkıyorlar. Yok, bu kadarı da çekilmez doğrusu. Ne o yı Bu sözlerim sende bir hayret ve taaccüp uyandırdı galiba. Fena mi yaptım sanki. Json bey. gerçekten” mem- ———an oirenveri ve: | — Ziyadesiyle tebrik ve takdi- | Te Şayan bir hareket doğrusu, pa- şam, dedi. Yalnız taaccüp ve hay- retimi mucip olan nokta şuydu: Biraz evvel, Ahmet Rıza beye, fırka programına sadık kalacağı- mızdan o bahis buyurmuştunuzdu da, Ferit, etrafa sulyalarını saça” rak, kaba bir kahkahayla güldü ve: — Muhalefet edeceğini bildi- ğim için mahsus söyledim bu sö- zü ona, dedi, başka türlü atlat- mak imkânı var mıydı ya haz- reti?.. Padişahımızın, Ahmet Rı- za beyin de kabineye slinmasi hakkındaki arzusunu da, firke- daki ağalar duysalardı, hiç şüp- hesiz. yine küplere birerlerdi. Mus. tafa Kemal Paşanın barbiye ne- zeretine tayini hakkındaki arzu- yu şahane ve hele geçen gün Pa- şenın ziyafetimizde o bulunması, fırkada mühim bir mesele oldu. Ellerinde bir kuvvet olsaydı, &- min olunuz, beni derhal iskata kalkarlardı. OO kadar kızdılar, o kadar köpürdüler monşer. İhsan bey, o gülerken ciddileşti ve: — Mustafa Kemal Paşanın, de- di. Harbiye nezaretini kabul et- memelerindeki maksatları anlaşıla. madı değil mi pasara”.. Kabul et- #elerdi, kabineniz çok büyük ve mühim bir uzuv kazanmış ola- caktı, —:Çok ısrar ettik monşar. Bil- hassa şu sırada vücudünden az çok istifade edilebilirdi. Ziyalet günü, bu fikrimizi Cevat paşa da pek musip gördü ve 0 da israrla- Tımıza iştirak etti. Ne diyeyim bilmem ki. Bir türlü muvafakat ettiremedik. Bu sabah, huzuru hümayunda (bulunduğu sırada, şevketmöap da ayni teklifi defa- atla tekrar buyurmuşlar. İltifat ve teveccühü şahaneye karşı min- net ve şükranlarını bildirmiş, fa- kat, bir türlü teklife muvafakat etmemiş. Maamafih, ademi mu- vafakati bir cihetten de İyi oldu monşer. Gerçi askeri meziyet ve birden zmir iran Hasman KEMAN GECE VE GÜNDÜZ FARKI Gündüzlerin kısalarak, gecele. Tin uzamağa başlıyacağı bu, güz dönümü haftası içinde gece ve gündüz farkının vücudümüz üze, mevsimsiz olmaz sanıyorum... Vâ- kıâ gecelerin uzayıp, kısalması. nın bu tesirlerde hiç ehemmiyeti yoktur. Altı ay gündüz, altı ay gece olan yerlerde bile insanların vücudü üzerinde farklar ayni şey. lerdir. Gece uyuyup, gündüz u- yarık olmanın da tesiri yoktur, çünkü geceleri çalışan, gindüzle- Ti uyuyan İnsanların yücudünde de ayni farklar görülür. Vücudümüzdeki göte ve gün- düz farkı her mevsimde, her İk. limde hemen hemen ayni şey: İklimin tesiri olsa da pek & çimizde bir saat varmış ta, iç durmadan işliyormus gibi vücut. larımızdaki farkları hasıl eder. Farkların en mühimmi, daha doğrusu en ziyade belli olanı, vü- cut sıcaklığının değişmesi olduğu nu herkes bilir, Sağlık halinde de de insanın sı- şam değişi Herkesin çok dikkat ettiği hir şey de, çocukların en ziyade ge celeri doğmasıdır. Bir hekim, her. kesin bildiği bu kaideyi istatistik. lerle ispat etmek üzere on bin ta, ne çocuğun doğum zamanını tet. kik etmiş, Ancak, bu işte çocuğun tam dünyaya cıktığı saatten ziyade Annesinin hangi saatte doğurma ağrıları cekmeğe hasladığını an- lamak lâzım olduğundan, © he- kim de ağrıların başlangıcını kay- detmiş: Doğum ağrıları en çok saat yirmi ile üç arasında (Akşa. mın virmisi, sabahın üçlü, en az da, dokuz ile on dört rasında baslıyor, le bütün ömürlerinde, nereden gelerek nereye gittikleri. ni öğrenemeden göcmeleri de en çoğunun karanlıkta doğmuş ol. masından ileri gelse gerektir. Ba. zı kimseler göçme saatinin de da- ha ziyade karanlıkta olduğunu id- din ederlerse de, başka bir heki. min tuttuğu ( istatistiklere göre, bu bakımdan geceyle gündüz ara. sındaki fark pek azdir. Gündüz yüz taneye karşılık gece Yliz on tane... Bir hekim de, tırnaklarla saçla. rın uzaması işinde gece ve gin. düz farkını aramış. Onun tetkik. leri neticesine göre, insanın | tır- nakları “saatte 1.5 İle 6.2 mikron (Mikron bir milimetrenin | binde biri) arasında uzar, Fakat tırna) ların en fazla uzadıkları saat 11 ile 12 arasında, birde öğleden sonradır. Geceleri tırnakların w- zaması pek hafif olur. & Saçlara gelince, onlar sabahları, bir de öğleden sonra 16 ile 18 arasınd. €n ziyade uzarlar. o Sabahları 55 mikrona kadar. İ Zaten ge vücudümüzln bü. mırdaki beyaz Feiİe Term bile artar, Vücudün en ziyade fa. aliyette bulunduğu saat 17 dir. O. | nun için saat beş çayları, sabah kahyaltılarından daima daha ke- yifli olur... Karaciğer bütün vilcuda hâkim bir uzuv olduğu için gece ile gün- düzün orada hasıl ettikleri fark ehemmiyetle tetkik edilmiştir, A» dalelerimizi işleten glikoz yekeri- raciğerde hasıl olduğunu, hatırlarsınız, Karaciğer bu şekeri sabahleyin çıkarmağa bas. lar, sabahleyin mide dolu olsa bi- le, karaciğerdeki şeker boşalır, kana geçer... Karaciğerin safra çı- karmak işi de gene sabahleyin da- ha kuvvetlidir. Ondan dolayı #a- bahları dışarı çıkmak daha kolay olur, inkıbaz çekenlere de daima sabahları tavsiye ederler. Vücudümüzün güneşe değil, i- çindeki saate tâbi olduğnun en iyi delili, karaciğerin işlemesi tar- #ıdır, Karaciğer şekeri ve safra; sabahleyin çıkardıktan sonra, sa. at on dörtte biriktirme işine baş» lar. Ertesi gün için lüzumlu mad- deleri hasıl etmek üzere hir taraf- tan su, bir taraftan kan birikti. rir. Akşama kadar bu işlerle nğ- Traştıktan sonra da, geceleyin w yumaz. Hattâ biriktirme işinin en xiyade hızlı olduğu zamam ge- cedir. Karaciğer azotlu maddele- ri gene geceleyin evirip çevirip, ertesi giin vücudün işine yarıya” <ak halde çıkarır.. Demek ki, ge- celeyin uyumıyan sadece düsman değildir, vücudümüzün en büyük tu, en kuvvetli hâmisi olan ka. rae'ğer de geceleyin uyumaz. Karaciğerin yirmi dört saat zarfında işlemesi tarzı öğrenildik. ten sonra, mühim bir netice çık- mıştır, Şeker hast tutulan. lara, onun ilâcı olan ensülin ye- meklerden biraz önce, sırınga e- dild'ği halde, şimdi sabahları, ka- raciğerin en ziyade şeker çıkardı. man ©) sabah 4 ile 6 ara. sında şırınga edilmektedir. Başka zamanlarda şırınga edil. diği vakit, ensülin rahatsızlık ve- rebilir, fakat sabahleyin yapılın- ca, hiç mahzur olmaz. Idrar arttırmak için verilen i- lâçların eşref santi de gene sa- bahlarıdır. Onlar da sabahleyin iyi tesir ederler, öğleden sonra rahatsızlık verirler. Fakat uyku ilâçları — aksine — geceleyin te- Sir ederler, Gündüz uyku ilâcı — tabii, pek fazla olmazsa — uy- ku getirmez, R v : . HIiKÂYE 9 e EY v : Bir İnsan Yükselince : 2 Yazan: N. Moskovin : 4222223 2233 X» ERİ ükselişinden evvelki devirde ona Vasya ve yahut Vas- yenka derlerdi. Esasen görünüşü de bu tarzda hitap edilmesine mü- saltti: Ufak tefekti; sarışındı. Yu- varlak gözleri dalma bir hayret i- fade ediyordu. Ince beyaz kaşları belli belirsizdi, yanakları, âdeta bir kız yanağı gibi pembe idiler. Vasya, mütevazi ve iyi bir ço- cuktu. Bir dereceye kadar azimkâr ve istidat: idi; mesleği tornacı « lıktı. Mina'ya olan ateşli aşkı işte bu tarihlerde başladı. Vasya ile Mina arasındaki tanışmanın ne şeraltte ve nasıl cereyan ettiği pek te belli değildir, Fakat Vasya'da Mina'ya karşı uyanan öldürücü hislerin â- razı, son zamanlarda elle tutulacak kadar aşikâr tdr hal aldı. Mina'yı her gördükçe Vasya'nın pembe ya- nakları, koyu kırmızı bir renge gir- 'miye başladı. Vasya'yı fabrikadan eve götü ren hergünkü tenha yollar da artık ona sikici görünüyordu. Evine, da- ha ışıklı, daha kalabalık yollardan gitmiye başladı. Mina'nın ayni yol lardan evine gidişi, hiç şüphe yok ki, bir tesadüften başka bir şey değildi. Çünkü Vasya'nın biricik maksadı daha kalabalık yollardan geçerek biraz vakit geçirmekti... Yoksa... Fabrikada yemek yedikleri o- kanta biraz darca idi. Işte Vasya, sırf bundan ötürü, tek başıma boş bir masa bulamaz. Mina'nın otur- duğu masada yer almıya mecbur olurdu. Bu işte olsa olsa lokante müdürü kabahatli idi, Sonra, kül tür komisyonu bir adama tiyatro için iki bilet verirse, o adam el - | bette bir arkadaşını da beraber gö- #ürecekti, p Bu vakaları nasıl tefsire derseniz ediniz. Ortada de- Hişmiyen bir hakikat vardı: Vas- ya âşıktı.. Ve her âşık gibi yalnız- lığı ve tahayyülâtı sevmiye baş- lamıştı. Kendini Mina'ya sevdir - mek, onun gözüne girmek için kahramanlıklar yaratmak, meşhur olmak, yükselmek, her halde fena olmıyacaktı, Vi yükseldikten sonra, oralardan, yükseklerden hiç çekinmeksizin, yüzü kızarmaksızın Mina'ya hitap edebilir ve onunla konuşabilirdi. Maamafih. Vasya, Mina'ya söy- lenmesi lâzım gelen şeyleri henüz tasarlamamıştı. Bu mesele hakkın- da başkalarından fikir alması da uygunsuzdu. Hem esasen kimden fikir alabilirdi? Ivan Ignatiyeviç'ten fikir ala - mazdı ya! Böyle bir şey yapsa ci den çok enteresan olurdu; meselâ parti komitesine giderek, muayyen resmi bir iş hakkında konuşacak yerde: — Ivan Ignatiyeviç, dese. Mü- temadiyen rüyanda gördüğün bir kıza ne gibi şeyler söylemelisin? Bu kızın seni sevmesi için ne yap- malısın? Darıltmadan onu nasıl öp- melisin? Hayır, bu olamazdı. Parttom bu işin yeri değildi. Sonra Vasya'nın ustası da bu sahada ona nasıl bir yardımda bulunabilirdi. Semen Ye- göroviç daha geçen gün en son sev- gisinin bundan otuz sene evveline ai£ olduğunu söylememiş mi idi? Babasına sorsa: “Annene sor!,, yecek, ahnesine sorsa: “Babana Sor!,, cevabını verecekti. Hayatında ilk defadır ki, Vss- ya, böyle mühim bir mesele hak- kında fikir soracak adam bülamı- yordu. ir gün fabrikaya geldiği za- man fabrika gençlerini de- rin ve hararetli bir münakaşa ba- linde buldu. Fabrikanm “gençlik işleri,, şefi mektebe gitmişti. Uzun müzakerelerden sonra bunun yeri- ne Vasya yoldaşı seçmeği muva- fık buldular, Bu suretle, hâdiselerin yardımi- le Vasya Finoçkin yükselmiş oldu. 45 Az bir zamanda işleri kavradı. Va- kıa bir rehber için lâzım gelen ev- safı henüz edinmemişti. Söz söy- lerken, — eskisi kadar olmamakla beraber — yine kızarıyordu. Eski arkadaşlarını kendi isimlerile ça- drıyordu. Hattâ, bir defasında li- rik bir his arasında Mina'ya: — Sevgih Minoçka bile demişti. Aradan takriben, on gün geçtik- ten sonra, arkadaşlarile bu kadar Iâübali olmanın uygun düşmiyece- ğini anladı. Ama henüz “yoldaş, kelimesini ilâve etmiyordu. Bun - dan maada kendisini Vasya diye çağırmalarının da derhal önüne geç medi, Bütün bu olan bitenden mütees- sir olmıyan bir tek şey vardı: O da Finoçkinin sevgisi idi. Fakat artık Finoçkin yoldaş eski Vasya değil- di. Hattâ ona öyle geliyordu ki, Mina'yı tenha bir köşeye çekerek: — Eh, artık görüyorsun ya? di- yebilecekti. Buna karşılık Mina da ona; — Evet, görüyorum! Cevabını verecekti, Bütün âşıklar gibi Finoçkin de yaptığı şeyleri, söylediği. sözleri, sik sık hatırlar, yanaklarını bir se- vinç kırmızılığ o kaplardı, Kızak kaymıya gittikleri zaman bir Jda- reci gözüle yaptığı müşahedeleri ve makul müdahaleleri hatırlardı. O gün Petka şen ve mesut bir hal- de patenlerini sandalya üstüne a- tarak — Haydi Vasya! Kızak kaymıya gidiyoruz, çabuk ol, demişti. Vasya ise: — Yoldaş Krokin, diye cevap vermişti. Antrenman için kızak kaymıya gitmek istediğinizi söylü- yorsunuz: Bu çok iyi.. Fakat. - Vas ya, bu “fakat,, kelimeni uzatarak telâffuz etmişti - bütün fabrika gençlerini toplıyarak hep beraber- ce gitmeniz daha muvafık değil mi idi? — Fakat Vas... şey. Yoldaş Fi- noçkin ben ferdi olarak kızak kay- mıya gidiyorum. ilet meselesi) hakkında Mina ile konuşması da şöyle ol- muştu. Mina ona: — Vasya, demişti. Tiyatro için bilet almadın mı? Oda: — Yoldaş Rubertsova. diye ce- vap vermişti. Tiyatroya kollektif gidiş işini halletmenizi galiba ben size havale etmiştim. — Hayır canım, ben bunu kas» tetmiyorum.. Ben kendimizin ti - yatroya gidişimizi mevzuu bahis etmek istiyorum. — “Kendimizin!,, yani ütün fab- rika gençlerinin demek istiyorsu- Buz, değil mi? Iyi ya işte, Yoldaş Rubertsova bunu siz halledecekti- niz! Ya son toplantıda, üç aylık fa- aliyet hakkında izahat verirken ne harikulâde bir nutuk irat etmişti! Bir çok ler arasında bilhassa Şunları söylemişti: — Şimdi kültür mücadelesine ge- çiyoruz. Kültür mücadelesi işini esas itibarile fena yapmıyoruz. Bu sene kendi gücümüzle “Romeo ve Juliyet"i oynadık. Bu çok bir şey olmamakla beraber, ilk adım olarak fona da sayılmaz! ilâh. Sonra arkadaşlarile yaptığı fer- di görüş'seler de yabana atılacak şeyler değildi. Meselâ: — Yoldaş Krokin, siz aldatı vak- tinde toplayıp getirmenin ne ka- dar mühim bir iş olduğunu idrak etmiyorsunuz, galiba? Petka başını eğmiş, bu sözlerden fena halde kızarmıştı. ine bir defasında çalışma plânını vaktinde bitirmiyet tesviyeci Orlofa şöyle demişti: — Yoldaş Orlof, bu tekerrür et- memelidir! Aksi takdirde sizin va- ziyetinizi büroda mevzuu bahis et- mek zorunda kalırım. Hele otoriter şeflerile münaka- şa etmek cesaretinde bulunan ba- z: arkadaşlarının haddini nasıl bil dirmiştiz — Siz bana mı akıl öğretiyorsu- nuz? diye evvelâ hafifce hayret et- miş sonra gürlemiye başlamıştı: — Bana, yani Finoçkine ha? De- Bil sizin bana, fakat benim size a- kıl öğretecek vaziyette olduğumu bilmiyor musunuz? Nazari bir münakaşa yaparlar - ken, söylediği şu tarzdaki sözler, ağzından ne güzel dökülüyordu. — Siz kime itiraz ediyorsunuz? Bana? Finoçkine? Fakat dikkat e- diniz? Bu sizinkisi düpedüz tuttu- ğumuz yoldan ayrılmak demektir. Siz beni seçtiniz mi? Seçtiniz! Ba- na rey verdiniz mi? Verdiniz! Şu halde bu yaptığınız nedir? Siz Fi- noçkini mat edemezsiniz! Vakıa Pi. noçkin sizin kader okuyamıyor. Çünkü onun vakti yoktur. Faket o sizden daha tecrübelidir. Binaena- leyh o “öyle değildir!, dediği za- man bilin ki o iş öyle değildir. Finoçkin artık yüksekliğin zir- velerinde uçuyordu. Binsenaleyh, Mina'ya “ilânı aşk,, etmemesi için hiçbir sebep kalmamış demekti, ir akşam evine giderken yi- ne kalabalık yolu seçti. A- cele acele yürüyen Mina'ya yetiş- ti. Yüzü, yine eskisi gibi kızarmıştı. Hattâ eski ürkekliği bile tutmuş- tu. Yuvarlak gözleri bir kor gibi yaniyordu. O artık yine eski Vas- ya, hattâ Vasenka olmuştu. Mina'- yâ yetiştikten sonra onunla yân- yana yürümiye başladı. Genç kız, tatlı, sıcak, okşayıcı bir kaç söz söylemek için ağzını açtı. Fakat, gece sessizliğini birakarak ağzm- den dökülen çelik gibi rehberce söz ler kendisini bile şaşırttı: — Yoldaş Rubertsava, dedi, siz- den bu akşam için... Mina süratle döndü ve Finoçki- nin sözünü yarıda bıraktı; — Tekrar etmenize lüzum yok. Ben bilet tedarik ettim.. Yarın her kes, evet bilâ istisna herkes, yani bütün fabr!ka gençleri tiyatroya gidebilecekler! Genç kız, bunları söyledikten sonra önüne çıkan yan sokaklardan birine saptı. Finoçkin, yüksek mev- klile başbaşa yalnız kaldı. İŞ eği