Tecellüt ir zamanlar şarkta olduğu gibi garpta da ülkeler kralla- in malikânesi sayılırdı. ve miras Slârak şundan buna intikal eder- Sİ. O sebeple bir İspanyol prensi Min Alman tahtında ve bir Fran- Mzin İspanya sarayında hükümran olduğu görülürdü. Melüm olduğu © meşhur yüz sone muharebe- *i de böyle bir miras meselesinden fıkmıştı. Çünkü İngiltere Kralt Üçüncü Edvard, kendi vatanında Muteber olan veraset kaidelerine Gayanarak Fransa tahtı üzerinde dâva ediyordu, Fransızlar da * kendi veraset kanunlarına isti- Mat ederek - bu dâvayı haksız gö- Tüyorlardı. İki taret birbirini il Yam edemeyince silâha sarılmak İlm geldi ve iki millet tam yüz tene boğuştu. Bu muharebe, bir vakitler Fran- Sânim üçte ikisini zaptetmiş olan, İngilizlerin yenilmesile neticelen- dl ve bu neticenin akisleri de ta- iatile Fransada başka, İngiltere- de başka oldu. Fransızlar, kralla- Ten bin bir sıkıntıya göğüs ge- Terek yurtlarını müdafaada ehli- Yet gösterdiklerini gözönünde tu- İup onlara şükran besliyorlardı, ngilizler hükümetin becerik- #izliği yüzünden bu büyük dâva- hin kaybolduğuna kanaat getir. diklerinden saltanat o makamma Arşı yan gözle bakmıya başla- Muşlardı. (Osma İngiltere tahtında Lancaster soyundan hü- kümdarlar. bulunuyordu. Halbuki 4amılyanım danla tasartul © Meleri yolsuzdu, zira hak York ai- inindi. Gerçi Lancasterler de, örklar da Anju kaynağına men- tap bulunuyorlardı. Lâkin Lan- Sasterlerden Hanri Bolihgbroke Meşru kral İkinci Rişarı tahtından İndirerek saltanatı gasbetmişti. O- Mun bu hareketi her bakımdan aksızdı, Çünkü itaat ve sadakat Böstermeğe mecbur olduğu hükü- Met aleyhine ayaklanıyordu, ayni #amanda kendisine - Rişarın ölü- Mile dahi - intikal etmiyecek olan bir tahtı zaptediyordu. İngilizler, Dördüncü Hanri adi- Saltanat süren gasibin bu hare- etini protesto bile etmemişlerdi. Zira herkesin gözü Fransa top- larında cereyan eden kanlı Mürplere dikili idi. Fakat bu harp- ?, İngiltere aleyhine neticele- hİnce halkın gözü iç işlerine çev- tilmiş ve tarihe karışmış olan Han- ti Bolinbrok meselesi üzerinde de Münakaşalar yüzgöstermişti, Halkın kraldan hoşnutsuzluğu- Mu hissettiren bu dedikodulâr pek İS mânasız değildi. Çünkü tahtı al eden Altmer Hanri akıldan Yana hastaydı, anası Katerin gibi arısı Margarit te Fransa prenses- *rindendi. İngilterenin Fransaya Mağlâp olduğu bir günde bir Yansız kadından doğmuş ve bir Tansızla evlenmiş olan akılsız li ilkan hoşuna gitmiyor- bu sırada Yorklardan Ri- Altincr Hanri aleyhine ayrak kaldırdı, halkın hoşnutsuz- Uğundan istifade ederek kralm Aşmüşaviri, akıl kâhyası Duc de Süttoiku idam etti, parlamentoya “a kendini mecnun kral Hanrinin Vasisi ilân ettirdi Fakat mecnun kral bir müddet İyileşir gibi oldu, vasisi Rişarı ndradan sürgüne yolladı. Rişar da bu hamlenin altında kalmadı, İF ordu toplayarak Londra üzeri- 26 yürüdü, kral askerlerini yendi Ye kendisini veliahd ilân eden bir Mhidnameyi krala imzalattı , Altiner Hanrinin karısı Marga- İİ Danju, o güne kadar bilaraf #İbi davranıyordu, taht etrafmda- mücadelelere - zahiren olsun - İİİ Bir Kraliçe Nasıl Gösterirdi ? “araaaşaamesasasasaz, Yazan: M. Turhan TAN areseseeseeseseseseseseree e “e. iyordu. Lâkin Rişarın veli- üzerine analık karışı shd ilân edilmesi gururu ve şefkati i ünün haklarini ortaya atıldı, ordular | toplyarak York tarafdarlarile harbe tutuştu. Marga: Lankaster gilesinin n mensup olduğu York familyası ar- masinda beyaz gül bulunduğu için bu harbe (İki mül muharebesi) a- dl MUZLU. M rgerit, Fransızlarla mütte- fik bulunan İskoçyalıların yardımile ortaya çıkmıştı. Yine o yardım sayesinde Rişar Yorkun ordularını tearümar e! kendisini de öldürterek başını York kapısı- nın sancak direğine astırdı, Mar- garit pek amansız davranıyordu. Hattâ Rişarın on yedi yaşında bir oğlunu da yeakalatınca insaf etme- miş ve çoc: Ju öldürtmüştü. Fakat Yorklar da yılmıyorlardı, ndi, kendi muhafaza için ellerinden gelen çarelere başvura- rak Lenkasterlileri Hattâ Rişarın ölmesile de düvela- yoruyorlardı. rından vazgeçmemişlerdi, maktu- lün oğlu Edvarı başlarına geçire- rek Margarit ordularile harpte de vam etmişlerdi, Askeri vaziyet, evvelce olduğu gibi yine Lankas- terlilerin, yani Murgaritin lehine idi. Lâkin onun rakip orduya veya York prenslerine mensup İngiliz- leri başka bir millet efradından imiş gibi insafsızca, daha doğrusu vahşice öldürtmesi Londra halkı- nı heyecana düşürdüğünden vazi- yet değişti. Hele Rişarın oğlu Ed- var parlamento tarafindan meşru kral ilân olununca iş büsbütün sarpa sardı, Bin beraber, Margarit, harbe devam etmekten geri kâlmadı, Edvardla da Tovv- ton mevkiinde kanlı bir harp yaptı, yirmi sekiz bin ölü birska” rak ricat etti. Bu arada Altıncı Hanri Londra kalesi zindanma & tılmıştı, son günlerini bekliyordu. Margârit Tovvton muharebesin- den sonra serseri bir duruma düş müştü, Kucağında - veliaht tank yıp halka da öyle tanıtmak istedi- Bi - oğlu bulunduğu halde diyar diyar dolaşıyordu, yeni ordular hazırlamıya savaşıyordu. Bu ge- zişler sırasında bir gün yolu sik bir ormana uğradı ve orada hây- dutlar tarafından yakalandı. Eşki- ya onur kim olduğunu tanımıyor- lardı. Yalnız üzerindeki elmasları görünce büyük bir av elde ettikle- rini anlıyarak sevinmişlerdi, o el- masları hemen bölüşmeğe giriş i ydutların bu inden istifade etmek is- tedi, oğlunu kucağına alıp kaçmı- ya koyuldü, Orman sikti ve o, bir kovuğa gizlenip heriflerin elinden canını kurtaracağını umuyordu. Lâkin haydutlar çarçabuk işin farkında oldular, kendisini takibe koyuldular. İçlerinden biri arka- daşlarından önce ona yetişti, hır- sndan ve hiddelinden silâhını kaldırdı, tahtsız kraliçeyi öldür- mek istedi, Bir saniye, tek bir sa- niye iki gül harbini nihayete er- dirmek, dereler gibi akan kanları durdurmak için kâfi gelecekti. şte bu pek nazik vaziyette Margarit, kaşlarmı çattı, çehresine - hürmet telkin edici - bir vakar çizdi ve oğlunu ileri doğru iterek hayduda şu sözleri söyledir Ti cana ksleile$ we serh. un olan kralm oğlunu, İngilterenin meşru veliahâini e- manet ediyorum. Beni öldürünce ora iyi bak*.. Tarih, Margariti öldürmek için silâkını kaldıran haydudun bu s0- Zukkanlılık karşısında, kaybederek hemen yere dizçöktü- dünü yazıyor. terem me iradesini Margarit bütün o yaptıkları işler olmasa da ölüme karşı gösterdiği şu tecelldtle ta- rihten bir “aferin,, almıya zanne- derim ki hak kazanmıştır. Manisada Hararetli i Çalışmalar Manisa, (TAN) — Inşaat mevsimi geldiği için, evvelce bitirilmeden kal. miş olan bazı yölların ve binaların ikmaline başlanılmıştır. Şehrimizin merkezini en kısa şel istasyona bağlıyan Büyük Atatürk bulvarının yarıda kalmış kısmında da faaliyet görülüyor. Şehrimiz ve civarının telefon hat- ları kâmilen değiştirilmekte, elektrik şebekesi tamamlanmaktadır. Adliye sarayının ve doğum evinin İnşaatı &- pey ilerlemiştir. Val: vekili Refik bir taraftan bu ZAN age ze Bozkır köyünü görü- yoruz. Köy ile tabiat arö- sinde, renk bakımından, ne büylk bir intibak var, Bozkır köyü de yakın tabiat gibidir. İnsan oğlu, kolu, zekâst nisbetinde- ayni mate- riyeli, toprağı, rengi taşı bir yere toplıyarak sığınacak bir ev yap- mış; uzaktan her ev bir toprek yi- ğini duygusunu veriyor. Bu bir yığını kırk elliye iblâğ ediniz: İşte köy. Yalnız bu toprak kümelerinin yanında, açık, geniş bir arsa üze de üzeri kiremitli bembeyaz bir bina var: Yeni yapılar okul bina- 81. Âdela dikkati üzerine çekmek ve gözün, dikkatle . aradığı vakit bulabildiği diğer evleri gizlemek ıçın, uzaklan beyaz “bir-kuş gibi duruyor. Bay Hasan Âli - Yücel, bunu göstererek” — Cümhuriyet köyünün beyaz alnı, dedi. Kuru toprağın içe hüzün veren rengi karşısında. bozkır ortasında, bu beyazlığın bu küçük beyaz e vin ne derin bir mânası var. Okula vaklaştığımızı gören köy- lüler bizi köy kenarında karşıladı. lar, okuldan otuz beş yaşlarında yağız bir genç çıktı, tabii, korku- suz, hattâ lâübali bir eda İle iler ledi, kendini takdim etti; — Köyün eğitmeni. ir kafile halinde okulun içi ne giriyoruz. Burası yalnız okul değil, üç hedef güden üç cep- heli bir binadır. Bir dershanesinde gündüz köyün çocukları, akşamla- Tr da okumak yazmak bilröiyen gençleri okur, İki odası öğretmen evi, diğer bir odası muhlar, yahut ihti yar heyeti odasdir. Mütevazi bir mobilya, her şey sade, her şey yerli yerinde ve bunun üstünde hepsi tertemizdi. Sonra smıfa gi. rildi. Burada karşılaştığımız man- zaru müessir bir şeydi. Sınıfta tam mânesile bir disiplin vardı. Çocuğun biri tahtaya kalkmış imlâ yaziyor, strada oturan bir ço- cuk yüksek sesle söylüyor, tahta- dakiyle birlikte bütün smıf öğren- etleri de ayni şeyi yazıyorlardı. İçeriye girdiğimizi görünce, lü- işleri gördürürken, diğer yandan da halk ile yakından meşgul olmakta, her pazar bir kaç köyü gezmekte ve köylü ile hasbihal etmektedir. En son gittiği Muradiye köyünde bütün lerin iştirakile bir toplantı ya- pılmıştır. Bir, iki senedenberi halle- dilemiyen mektep işinin de yakında bitirilmesi temin olunmuştur. Burdurda Yağmur Bekleniyor Burdur (TAN) — Beklenilen yağ- murlar bugünlerde yağdığı takdirde. bu sene vilâyetimizde meyva ve di- ğer mahsuller bol olacaktır. Gül mevsimi gelmiş ve gül yağı imalâthaneleri fasliyete geçmiştir. Fakat yağmursuzluk hasebiyle gül- lerden alınan yağ nisbetinm düşük olduğu görülmektedir. zumsuz bir heyecan göstermeden, bizi selâmladılar. Burada, herke- sin en çok nazarı dikkatini celbe- den şey, tahtada ve defterlerdeki yazıların mükmmeliyeti idi. Tak- dire değer olgun bir yazı tekniği ile yazıyorlardı. Bu biraz inanıl- mıyacak gibi bir şeydi. Bu esnada, işten dönerek torbasını boynuna asan diğer öğrenciler de, birer bi- rer sınıfa giriyorlardı. Kapıdan (- çeri giren çocuk, başile selim ver- dikten sonra, yerine oturuyor, der- hal defterini, kalemini alarak yaz- miya başlıyordu. Tahtaya daha bir iki çocuk kaldırıldı, Her biri ayni olgunlukta yazıyorlardı. Çocukla- da bulunanları çok mütehassis et- ti. Mütecessis, memnün bir köy- lü kafilesi de kap: önünde top- Maarif Vekili, eğitmenle konuşuyor KÖYÜN Kalkınma Manivelâsı: Eğitmen — —ş— a 7 Bir Seyahatin. İntıbaları : Kv AN Lr z a Şe Bok Eğitmen, kendi yetiştirdiği Bahçesinin kenarında Maarif Vekiline izahat veriyor YAZAN: | Asım Kültür lanarak” sınıfta olan yecanlı bir alâka ile lardı. B Teralık Bay Hasan - Ali Yücel, masa üzerinde du- ran saati aldı bir çocuğa hita- ben: — Adın ne? Osman Gürel, al, kaç biteni, he- seyrediyor» u Sas$i olduğunu — 10 w 10 geçiyor. — O halde bunu bir saat on da- kika geri alırız! Ufak bir yardım, bunu da te min etti. Bundan sonrs, #ıkı ziyaretleri ile çocuklar tarafından yakinen ta- pılan ilk tedrisat umum müdürü Bay Hakkı Tonguç söz aldı, Ço- cukların karşısma geçtikten son- ra; “Çocuklar! dedi, okulunuza gelen misafirler, kitaplarınızda 0- kuduğunuz parçaları yazanlardır. Onların arssında gördüğünüz Bay da - Bay Vekili göstererek - bütün okulların işlerine bakar. Muhtarın bütün köy işlerini gördüğü gibi” Sonra öğrencilere kitaplarını kapattı ve hesaptan birbiri ardın- ca birkaç zihni mesele sordu. Her meseleyi müteakip çocuklar bir an düşünüyor, sonra birden kol- lar kalkmağa başlıyordu. Bu hali seyredenlere sadece sevinç veren bir manzara. Bunu müteakip Buy Tonguç, iç- lerinden sesi daha müsait olan bir öğrenciyi kaldırarak onun reh- berliğinde bütün çocuklara musi- kiden bir iki parça söyletti, Memnun, dershaneden çıktık. O- kulun bahçesi eğitmenin idaresin- de çocuklar tarafmdan kazılarak her iki çocuk için birer meyva fi- danı ekilmiş. Bunları sulamak, büyütmek işi bu çocuklara aittir. Köylülere veda ettikten sonra, otobüse bineceğimiz sırada eğit- men, Tonguça yaklaşarak bir şey- İNE Dershanede yazısı başında duran çocuk ler söyledi. Herkes duvdu, no di- yor Acaba naklini mi istiyordu? Bay Tonguç: — Yerleri hazırmış, bunlara fi- dan ve hazırlanan feani kovanla- ra da arı istiyor, dedi, * arım saat sonra Akçeören kö- 4 yündeyiz. Eğitmen okulün bahçesinde kendini takdim ederek bizi karşılıyor. Burasi, manda gezici başöğrelmenin mer kezidir. Bu gezici başöğretmen eğitme- nin hem müfettişi, hem mürşidi, hem nasihi, hem de köy hayatın da en yakın arkadaşıdır. Eğ on köye devami: surotte bakar. Da ima seyyar bir haldedir. Doğruca, yeni okulun dershane- sine gittik. Çocuk si bir faaliyet içinde çalışmaları, sorulan suallere serbest bir suretle cevap vermeleri umulmadık bir surette, yeni yeyler görmüş İnsanlara has bir zevk veriyordu. Bay Hasan Â- li Yücel sıralar arasında dolaşı- yor, ciddi bir alâka ile her çocuğu yazısını tetkik ediyor, srade sıra- da sualler soruyordu. Aldığı cevaplardan o duyduğu memnuniyeti yüzünde o okumak çok kolaydı. Burada da bir santien fazla kalındı, Her şey yetinde, öğ” retim yolunda idi. Öğle zamon gelmişti. Okuldan çıkıldı. Karşıda, köyün diğer evlerine hiç bir ba kımdan benzemiyen yepyeni bir ev yükselmişti. Kırk yaşlarında olan köy öğret - meni izahat veriyor: — Benim evim, dedi. Kendim için yaptım, fakat gayem örnek ol maktır. Yalnız bu değil bir de bab: şem var, ayni z9- ir sergiyi seyre gibi bahçeyi görüyo git tik. Bu ağaçsız köy kenarında üç dört dönümlük br tarla öç yıl için- de, sık dikilen meyva ağaçlariyle bir park haline gelmi. Bıhçe du- varı kenarında eseri karşısında haklı bir gürurla Söyliyen eğit- men, Bay Hasan Âli Yücele ve 0- rada bulunanlara şu izaha, veri- yordu. — Bu yıl, bu bahçeden, köylü nün bol bol istifadesinden başka, yüz lira para aldım, gelecek yıllar bunu daha çok arttıracakınrdır. Köylülere veda ederek Ankara ya dönüyoruz, bu yarım gün zar- fında ve bu büsbütün başka âlem içinde ne kadar yeni intibülar a- mış bulunüyorduk ve ne kadar memnun ve neşeli idik. Bu yarım güne ait müşahedele- rimi olduğu gibi yazdım. Burada sadece eserler hukkında, sathi de olsa, bir fikir vermiye çalıştım. Bunu tamamlamak eğitmenin köy kalkınmasındaki rolünü csnlandır- mak için müessir, üzerinde de bi- rsz durmak faydalı olacaktır. Gelecek yazıda eğitmen ot gani zasyonundan bahsedeceğim. Onun kuruluş ve işleyişi, tecrübe ve mu valfakıyeti bize yalnız ümit ve zevk değil, kuvvet ve şeref vere- cek bir haldedir. i 7