28 Mayıs 1939 Tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5

28 Mayıs 1939 tarihli Tan Gazetesi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i ——— 2.5939 TAN ASONE BEDELİ Türkiye Ecnebi 1400 Kr, © 1 Sena ma * 8 Ay — ” 3 Ay ie » TAY slruyan memleketler için abone bedeli müddet sırasiyle 30, 16, 8, 8.5 liradır. Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 28 kuruştur. Cevap için mektuplara 10 kuruşluk Pul ilâvesi Mizımdır. LA İNAN Çocuklarımız Ahlâklıdır Metererde, bilhassa imtihan za manlarında, şurada © burada Yukubulan bir iki itaatsizlik bâdisesi, Vatandaşlar arasında asabiyet üyan- yor, O vakit mekteplerde inziba- İn kâfi derecede kuvvetli olmadı - ğımdan, çocuklarımızın iyi yetişme- diğinden şikâyet ediliyor. Dün, arkadaşımız Sadrettin Ce - Ki, bu sütunlarda mekteplerdeki in- #ibat meselesinin ilmi cephesini izah etmişti, Bugün de Maarif Vekili Ha- san Âli Yücelin Büyük Millet Meeli- *İnde bu mesele hakkındaki cevap - larını iktibas ediyoruz. Bu cevap, bu Şikâyetleri susturacak o mahiyettedir Ye bize Vekâletin mekteplerdeki in #ibat meselesine ait görüşünü bildir. mektedir; “Bizim Parti programımız ahlâk Ve inzibat meselesini çok güzel tes - İt etmiştir. Çocuklarımızın ve genç- imizin teşebbüs kabiliyetini kır - ızın mürebbi vaziyetinde olan kimselerin ancak şefkatle ve merha- etle onların hareketlerini karşıla - maları esastır. Maarif Vekilliği bu Yuh ile idare ettiği milyonluk talebe kitlesini inzibat ve ahlâk bakımın - dan gözönünde tutuyor. İnzibat bir Milessese için muhtelif uzviyetlerin de tam sıhhat ve selâretin mevcut ol yağa balin kendisidir. Bir organizm Bezeme seren il işllsayen, 0 AA #dına inzibat diyebiliriz. Mektepleri- 8 şu veya bu şekilde vukua ge- len bir iki hâdise asla Türk çocukla Tun ve Türk gençlerinin. terbiyesi unda bizi endişeye düşürme - Melidir, Mektebe alırken hiç bir psi- Tühi muayeneye tâbi kılmaksı Sınıflara koyduğumuz çocuklar içe l a Milletlerarası posta ittihedınn dahil | inde anormal bir takım tipler çı-| bilir. Bunu koca bir Türk evlâtları itlesinin ahlâk bakımından, terbi- Ye bakımından zayıf göstermek ben- bi doğru değildir.,, “ Çocuklarımız terbiyelidir, ah - lâkhdır. Düşünün eski idadileri her Sınıfın başında ızbandut gibi bir Mubâssır, bütün mektepte © âzami 9-250 talebe, 3 tane (o muavin bir Müdür. Mubassırlar ve onların ba - #nda da bir ser mubassır. Buna rağ- Meh 0 günün vakalarını bir de bu- Bünü düşünün. Mekteplerde 1500- 3000 talebe, bir müdür, üç mu- EVİN, mubassır yok, Bu talebelerin gi ahlâksızlığı, hangi terbiyesiz- Vardır? Ben çocuklarımıza atfe- *k istenilen ahlâki kusurları ka- İl etmiyorum. Ve © arkadaşlarımın husustaki fikrine katiyen iştirak Yorum. (Alkışlar). “Lise ve orta mektep, meslek Mekteplerinin talimatındakıi inzibat İdelerini Vekilliğimiz & yakından g4 Sik etti, Mevcut müeyyideleri kâ- Börmedi ve muallimlerin bu mü - “Y?idelere sahip olması bâkımın - dp, izumlu derecede techiz odilme- ni anladı. Diğer cihetten talebe iş, Pata yaptığı vakit onun mukabi- ceza olarak gördüğü zaman bunu Eve Kabili af artık tashih edilmez iin e bilmesinler istedik. Ve onun her hang! talebe bir hata yapıp el İP ceza alırsa yapmış olduğu iyi. ler, çalışmaların bunu tashih et- Hek made kin onlara vermek için iddeler koyduk. Bu yaptığımız de Blşmnler. talimatı Maarif o Şürasına İp ve önümüzdeki sene tatbik Sinek niyetindeyim. , m mm Burdurda Güreş Merakı urdur (TAN) — Halkevi güreş u haftada üç gece açık bulun- ki ve gençler çalışmaktadır. Fs- ha, Büreşçilerden Topçu Kâmil Tu- gençlere muallimlik etmektedir. ha bul i a memlekette çi - a epeyce İlerlemiş, Bana, he - nen, Oobaşmızı &si aksi salla- şarak: — Tabii, e- endim, cena » eye çelenk gön lermek (o âdeti size de geçti ya! Yemeyiniz. Bir *neseleyi yalnız *ederli cihetin- 'en görüp hep- :ara çerçeve İ- çinde izah huyunu bırakmalıdır. Hoş bir yolu, bir zevkli noktası var sa ondan bahsediniz; nemize lâzım. Tasa verici tefsirler! Meselâ, gü - lümsiyerek: — Düğünlerde buket yollamak âdetini biz de aldık yal Tarzında ve pek nezaketli şe- kilde maksadınızı anlatabilirdiniz; velev ki çiçeğe, yahut çiçek masra. İma düşman olsanız! O za - ü nüne gamlı renk beneklerle örülüp iş- lenmiş bir şal ve bu şal altında gr cırtılı bir tabut geleceğine karşı - mızda taze, diri, mütebessüm bir çift canlanırdı; tatlı şeyler düşü - pürdük, içimiz açılırdı. Gönlümüz kararacağına! Zira &radaki fark büyüktür; f#ilvaki iki şekil cümle dahi girilecek bir yeri akla getirir di amma gerdeğe girmek nerede, mezara girmek nerede! Yer inti « habı elde olursa “hacle” ile “mak- ber” arasındaki farkı o sezmeyen yoktur... Tabii Abdülhak Hâş din eserlerinden bahsetmiyorum. Hayatın neşeli tarafından yaka Kip Yöre Tüsa verici cihetni akde imei Gömü dezesli ortaya atmak bir nevi kabalıktır. Müaşeret ada- br kitaplarında yeri olsa da olmasa da! mma büzı bedbinler, ruh ka- bızlığı çeken hastalar, du - aci sir büklüm! — Düğün de »ir nevi cena - Fikrinde bu « unabilirler, Ben böyle kara hul- yalardan anla - nam. Evlen» nek ölüm olsa Ga ii senede iki koca ve İki ka » ri değiştiren sinema (yıldızla - rının çoktan kemikleri çürümüş olurdu. Maşallah her yeni evleniş- te onları biraz daha gelişmiş, ha - “yattan ümitli görüyorum. Bundan anlıyorum ki, izdivaç acı neticeler de verse, yeni tecrübelere giriş « mek azmini, iradesini (o kırmıyor; iradenin bulunduğu yerde o hayat var demektir; evleniş yaşamadır. Maamafih çiçek ölüye de, diri- ye de yakışır. Birinin gamımı azal- tır, öbürünün neşesini çoğaltır; bi- rini örter, diğerini süsler; gerdeğe tebessüm serper, tabuta melâlini ekler. Beyaz mermerde bir başka manası, beyaz elbisede diğer bir ifadesi vardır. Zira çiçek hem inei dişli bir tebesstimdür, hem parlak damlalı gözyaşı. Bilirsiniz ki te bestüm de güzeldir, nazik şeydir. gözyaşı da! Hem üçü de - çiçek, te- bessüm ve gözyaşı - nazik oldukla- rı için az ömürlüdürler; bereket ki sz ömürlüdürler; yoksa solmıyan çi çek, dinmeyen gözyaşı ve uçma - yan tebessüm, nihayet yorucu 0 - lur, bezginlik verirdi. Bunlarn hoşluğu sebatsızlıklarındadır. o - nun içindir ki'matem (çelengi şu teselliyi ifade öder; —Güzel, taze çiçekler de fani- dirler; Hüvelbaki! Genç yeni evlilere takdim edi- len büketin bir yaanası da bu ola- bilir: — Çiçekleriniz solmadan, renk - leriniz uçmadan, dipdiri, terütaze Sudan sevişiniz; fırsat bu fırsatlır! Abidelere konan demetler baş ka bir şey söyler: — Sen bizler gibi çabuk mah- vwolma; taşve tunç bedeninle çok yaşa endi kendime düşünüyorum: Acaba insanlardan © Kadin nı İlk defa çi- ek koparıp sa- ına iliştirdi ve- a erkek mi bu- (e ve düşünlüp ka- bna takdim et- i? Havva ile Â- dem memnu İsen olan el - pus atıştırmak - tan, zannede - im, çiçeği gör - ;meğe vakitleri kalmadan cen - netten kovuldular. Benim manav sergisinde elma görüp te bu sür - günlüğü icabettiren aç gözlülüğü ve cinsiyet iştihasını hatırlamamak bığım mümkün değildir. Yılana da yalnız o cihetten bir sempatim var- dır: Bakmış bir levent kadın ile bir acar delikanlı cennet bahçele- rinde, bütün güzelliklere, Sm tal, gamlı gamlı, ruh bezginliği ve zevk eksikliği içinde esniye esni- ye dönüp dolaşıyorlar; © dayana - mamış, kadının kulağına fısılda - mış: — Allahn hikmetinden sual edilmez, akıl ermez işler çoktur, si ze bu yasağı da bir azizliktir. Ha - linize baktıkça yüreğim parçalanı- yor, kaçırdığınız fırsata yanıyo - Tum. Can sıkıntısından kurtulmak, hakiki zevke varmak, asıl cenneti boylamak istersen sen başka ye - mişleri at, insan ağacının meyve - sinden tat! Ademe de kuvvet ve vermiştir: — Adam sen de, kovulsanız bi- le ne gam? İki gönül bir olunca #amanlık seyra nolur. Nereye atıl- sanız, velev ki dünya denen vahşi ülkeye, size orası cennetten güzel görünecektir. Bırak şu elindeki ar- mudu, ayvayı, muz ile ananası... Aklın varsa elma dalına koş! Yılan ve şeytan olmamakla be- raber benim de onlara vereceğim nasihat buydu. Töürüesimzde “Ç" dikkat etti. niz mi, ne güzel isimlerin maş harfini teş- &il ederi. Evve- â: Çiçek.. Son- 2 çiçeklerin en nazik ve maze - nin olam:: Ciğ - dem, Çayır, çi - men, Çim, hat - â kırağı mana- ına çiğ'in de çi ekle yakınlığı vardır. Ya, cam? Ya, çınar? Bu i- ti heybetli, sal tanatlı, gösterişli ağaç? (Ağaç ke - İlmesinde “Ç” nasılsa sona düş - müş!) Suyun en coşkunumu da yi- ne o harf başta olarak seyroderiz: Çağlayan. Yemişlerden yalnız çilek ve bi- raz zorlayınca çağla bademi aklı - ma geliyor. Çağla bademini ben sevmemekle beraber hanımların çoğu buna, nedense, düşkündür. Gençliğimin hâlâ gözümden silin « meyen hoş manzaraları içinde, bir de, yeldirmeli, maşlahlı, baş örtü- lü hanımların, bahar zamanı, bağ- lar, bahçeler arasında dolaşarak teselli -—— Yazâni REFİK HALİD Sözler çağla yemek için beadem ağaçları - na uzanmaları vardir. Bu şarkta bahar tablosunu tamamlayan çok zarif bir dekördu. İspanyaya top, Çine mitralyöz satabilmiş bir sulh devrinin silâh zengini olabilseydim o köşkümün duvarlarma yaptıracağım resim - lerden bir kaçını, böyle, çağla ba- demi toplayan ipek maşlahlı ha - nımların. süslediği bahara hâsre - derdim. Bu hanımların en çapkın- cası bile erkeği görünce çarpıntı - ya tutulur, dili çetrefilleşirdi. (Ben de çeçelemeğe başladım, galiba... Kekeleyenler, pepeleyen- ler olduğu gibi...) O çağ, asrilik çı fa altında çöktü, gitti; çöreotu ya- kıp çocuklarımızı çeğreklediğimiz çengi ve çengüçegine asr idi; yavrularımıza belden tasma takıp sokaklarda sürüklediğimiz çarlis « ton asrı değil! Bu yavrulara bakar ken © havlayiverecekler, - yahut, tramvay direğine siyeçekler diye içime bir korku geliyor. Yine bu harfle başlayan keli - melerden çelik, demirin en 2: ve metin şeklidir; çilek yemişle - rin en hoş renkli, kokulu ve le#zet- lisidir; çevik olmak da makine as - van çiğ Üye giamemek için pek lüzumi dur, Eski Türkler AV Vaha bile “C” harfini yaraştırmış» lardı: Çalap! Bu bahsi daha uzatabilirim a - ma, maksat ağır makalelerden kur tulup dereden, tepeden konuşmak da olsu, yine kararında bırakılma» hıdır. Bir mubharririn başlıca vaz! - fesi, meziyeti odur: Uzun, tatsız, soğuk kaçmamak... Hoş (meselâ çaydan tutturup size semaver ve demleme hakkında sıcâk ve çörek- ten başlayarak'da tatlı mevzu bu- ll celileri de vardı. Amma diyeceksiniz ki; Hep gü zel kelimeler mi “Ç” harfiyle baş- lar? Hayır. “Çirkin” in başıma göz atmak aksini isbata kâfidir, iddi olalım. “Bu muharrı - Tin kafasından da sade ke - lime oyunu çıkıyor! Diyen ve üç cümle tertip edinceye kadar on ır nağını yiyip parmaklarını cilt has- talığı kitabindan bir iğrenç mostra ya benzeten ağır başlı meslektaş - lar kızıyorlar. Bereket ki ayakları ağızlarına yanaşmıyor; fikir İşlet - mek uğrunda onları da didikleme- leri pek mümkündü... Luinguistigve bahse girelim! Fakat kelimedeki acaip şekle bakıp telâşa düşmey'niz; o, sadece dil bilgisi demektir. Ülema mahsus böyle yazarlar ve yine mahsus mâ- Pasmı müphem geçerler ki karşı- Sındakiler, ilk hamlede cehil şapi- Pa olurup afallasınlar, Bizde bazı Dim gösterişçileri, adeta karilerile boksa çıkarlar. Evvelâ şu Lufngu- İstigue'i bir kere suratına yapıştır mrlar; arkasından bir morpholo - Bigüe iner. Şaşırttı mı, gelsin bir de Synthötigue, bir anallytigüe... Nihayet Oçene okemiğinize bir Ouralo - altalgue darbesi vurur; bununla nakavt olmazsanız daha müthişi hazırdır: Chamito - sömi- tiğue! Muhakkak yere serilir, bir daha toparlanamazsınız. Geçmiş olsun... “Ik!” bile vakit bulamadınız! Benim anlatmak İstediğim şu- dur: Çiçek adını cildi harsp eden bir hastalığa vermekte dedeleri - miz hayli münasebetsizlik etmiş - ler. demeğe Çiçek Lehinde ve zi eşpihte hota olmaz sözünün hatalı olduğuna bir isbattır. “ivaki o hasta- ığa tutulmuş bir ahsa, sadece çi sek ve çiçekli lenmez; çiçek ozuğu (oo şekli nünasip görül - müştür. Çiçek pt tak, ver, etiştir, o sula, “ov, fakat çıkar- na? Halk dilinde içek, başka tâ- birlende de hoş olmayan manalara delâlet eder. Meselâ: — O ne çiçektir! Ne çiçektir biliriz!! Denilir. Bir yabancı bunu ter - cüme etse zanneder ki bir methi - yedir, “Çiçek gibi lâtif, taravetli, rayihalı, hulâsa vazoya konacak, yakaya iliştirilecek, çokça bulu - nursa demet yapılacak, sevgiliye sunulacak, üretilip iftihar edile - cek bir kıymetli nesnedir; o insan nümunesidir... Bilâkis zemdir: — O ne maldır! (Yâni, ne belâ“ dır. Mlanasına kullanılır. Niçin böy ledir? Görünüşe aldanmamak lâ - #im geldiğine işarettir; zarif görü- nüp içi zehirli olanlardan şikâyet - tir. Sonra, halk, zannederim, çi - çeğin göz kamaştırıcı bir şekilde, elvan elvan, şımarık şımarık açma- sındaki adiliğe, züppeliğe dikkat etmiştir; aradığı mahviyeti, kibar- lığı, ağırbaşlılığı onda bulamamış- tir. Çiçek, hakiketen, fazla göste - riş meraklısıdır; insana çalım sa - tar, caka yapar gibi gelir. Görün - mediği zaman bile, çoğu dela, ko- kusile kendinden haber verir, dik- kati üzerine çeker; halk ta buna kızar. Hanımlara, (o sanatkârlara, muharrirlere ,politikacılara, ken - dinden çok bahsettirmeyi seven herkese bunda alınecak bir ders vardır. Meittepierde, daha ilk günün - den hasarılıga, yüzsüzlüğe saşlayan yeni ta ebe için de: — Kabak çi- eği gibi açıl - ur Denir. Filva - d kabak çiçeği- sin, birdenbi - (Ee, çiğ bir renk le ve fazla bir ımarıklıkla, da 'a gonca ol» nağa vakit bul nadan bir açı- lişı vardır, cidden küstahcadır. A- çılıp ta bir şeye benzese! Hem ya- Ln kattır, hem rayihasızdır, hem de soluverir. Bazı kendini beğen - miş, istikbalsiz, zavallı. fakat her. kese dil uzatan dâhi edalı muhar - rirler gibit — Çiçeği burnunda! Tâbiri de nazik lisanla Salatalık ismi verilen meyvenin körpesi hak kında kullanılır; taze şairler hak- kında da kullanılabileceği . gibi... Zaten o meyve - meyve midir, seb- ze midir, onu da bilmiyorumya! « Yine halk dilinde “kaba adam” ı ifade eder ki yerinde müstamel - dir. Yine boyaya fazla düşkün, rüz grsiz havada bile sallanan, elini- Zİ uzatmadan kopup yakanıza ta- kılan sokak yosmalarına da “kal - dırım çiçeği” diyenler vardır. Bu tâbir Arnavut kaldırımları atılıp yerlerine zift döşenince, yakında “asfalt çiçeği” şekline girecektir. Terukki keilmelerde bile değişik - liğe sebep olabilir. Görüyorsunuz a, meğerse çi - çek her zaman güzellik, temizlik, teravet ifade etmezmiş; hem bir korkunç hastalık ismi İmiş, hem hastalık bulaştıran nesnelere de - nirmiş.. Ayrıca bir intihar vasıtası da ölür: Zaten Kleopatra © yılanı EZ Makamın : Gururu, Halkın Haysiyeti Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Kom Ereğlisinde o Sümerbank bez fabrikasında teşekkül et- miş spro klübünden bir mektup al - dum. Bu mektup Konya Ereğlisinde geçmiş şöyle bir vaka anlatıyor: Klü- bümüz büyük fedakârlıklara katla » narak 2 temsil vermek üzere İstan » bul Şehir tiyatrosunu davet etti, (21- 22) Mayısta temsil vermek üzere re$- mi müsaadeyi aldı. 271 mayıs pazar gü nü akşamı verilecek ilk temsile, ka-. nunen mecbur olmadığımız halde, kaymakamı, jandarma kumandanı » nı, müddelumumiyi ikişer kişilik bie rer biletle davet ettik, Kaymakam kendisine hasır koltuk verilmediği i- çin kızarak salonu terketti, (polise temsili menetmesini söyledi. Polis &- linde resmi emirname olmadığı için. müdahale edemedi. Ertesi akşam sa“ at altı buçukta, bütün devair kapan dıktan sonra kaymakam resmen i - kinci temsilin men'ini emretti, Bu saatten sonra gerek şehir tiyatrosu artistlerinin, gerek bizim teşebbüs & lerimiz bir netice veremedi, kayma » kamın emriyle, gelen halk dağıldı. Şehir tiyatrosunun vereceği temsil, “Zehirli kucak” gibi ahlâki kıymeti. olan bir piyesti, Sırf kendi gururu ok» şanmadığı için, halkı nadiren kavun şacağı böyle bir zevkten mahrum © « den kaymakamın bu hareketini, cim huriyet hükümetimizin o gözönüne sermenizi sizden rica ediyoruz.” * Kaymakamın bu temsili menet 4 mekte, göstereceği esbabı mucibenin ne olduğunu bilmiyoruz. Bu vesiley» le kendisine müdafan imkânlarmı ver riyoruz. Vakaya, spor gençlerinin an- lattığı hasir koltuk O meselesinden gayri ilâve edeceği bir sebep yoksu resmi bir makamla, halkın haysiyeti arasında geçen bu vakayı şu mütalea edebiliriz. Devletin inzibati smesuliyetini ü- zerine resmi bir makam, an şehrin mizamını korumakla mükelleftir. ğer Şehir Tiyatrosunun vereceği tem silde ahlâki bir mahzur varsa, bunu İzni vermezden evvel tetkik eder, ona göre hükmünü verir, M ettiği bir temsilde ahlâki bir mahzur varsa, o zaman müddeiumümilik mü. dahale edebilir, “Zehirli Kucak pi yesi” Türkiyenin her tarafında oy « nanmış, bilâkis ahlâki O kıymetleri propaganda eden bir | eserdir. Bu. temsilin verilmesinde ahlâki hiç bir mahzur mütasavver değildir. O hal- de makam bu temsilin verilmesini niçin menediyor? Eğer hâdise. “Hasır koltuk” mes selesine İnhisar ediyorsa, o zaman, makam, resmi vazifesini sulistim etmiş mevkiindedir. i Halkı, şahsi bir gururu için, & - yatro kapılarından koymağa hiç bir devlet memurunun hakkı Oo yoktur. Devlet nüfuzu, memurun eline, hal kın menfaatine kullanılmak, halan haysiyetine hürmet etmek şartiyle verilmiştir. Bu nüfuzu şahsi keyfine âlet edebilmek, hotgüm bir hi; tatmin etmek İçin, bir derebeyi devlet mühürünü kullanmak, cüm- huriyet kanunlarının kökünden ka- zıdığı bir devrin zihniyetidir. Halkla devlet arasındaki tahakküm duvarı- nın yıkıldığı, halkla devletin birleş- tiği bir devirde, resmi hiç bir maka. mun halkın haysiyetiyle © oynamağa hakkı yoktur. Derebeylik devri tas- #iye edilmiştir, : Ereğli kaymakamının hu hâdise. ve daha makul, daha mantıki sebep ler gösterereğini ümit ederiz, fuzuli yanına almıştır; odasını ve | yatağını dolduran çiçekler onu s1 > götürmeğe kifayet edebilir - 1. Hâlâ: — Çiçekler içinde ölüm, ne güzel şey! Diyen romantik ruhlu insanlar var mıdır, bilmem. Benim realist. çe bildiğim çiçekler içinde ölüm - © den dikenler içinde yaşayış daha hoştur. asayişini, ahlâki ve içtimai

Bu sayıdan diğer sayfalar: