, i ——— 19.2.9939 Gurbet İ #iz, güçsüz — kaldığım gur- bet ellerinde köşe pence- rem, kendimce, Abdülhak Hümi- din “Kürsül temaşa, sı yerine geçerdi. Yabanci memleketlerde küçük bir kasabaya sokulup uzun müd- det yaşamaktaki azabın ne oldü- ğunu bilir misiniz? Beş, on gün Sarşi sokak gezdikten sonra ta - midık çehre, alışabileceğiniz yer bulamamaktan bezer, odanıza gi- Ter, yalnızlığın içine sinersiniz. Çam dallarında sallanan bir tart torbası gibi kafanızın İçi, mütemadiyen, gece gündüz kivr- hp bükülen Soğuk temaslı dü- şüncelerle dolu, hareketli, ağır, yüklüdür. Can sikıntısinın bir sesi vardır; bunu ancak, böyle bir zamanda, © &ürbet odasında duyarsınız: Es- ki mobilyaların tahtalarını diş - liyen gizli kurtların bir teviye çıkardığı kemirici, işleyici ses. Birden eskiyiveren gönlünüzde bu kurdu ve bu sesi işitirsiniz ve oY- duğu delikten incecik tozlarının İsİNİZE biriktiğini duyarsınız. Şayet iradesiz bi radamsanız az zamanda çürüyüp çökmeniz pek mümkündür, — Ben çökmemek için köşe pen - ceresinden © ayrılmazdım; Le penceresinden düm Meğy niz yayı * Öşe penceresinden dünyayı Seyretmek İnsana mübalü- gali bir fikir gibi görünür. Bir Pencere, nihayet ( bir sokağı, bir kaç sokağı görebilir. Bir sokak İse dünyanın kaç milyarda biri - dir? Fakat böyle düşünmemeli: Bah- Tİ Muhitten aldığınız bir bardak Su, O geniş denizin tirilyonda biri değildir; ama bütün o uummanda mevcut unsurların. bu minimini kadehte tam bir terkibi mevcut - tur. Hattâ kadehe de lüzum yok... Bir damlası bile deniz hakkında olarak görebiliriz; Azı ve ufağı incelemek elbette çoğu ve büyüğü tetkikten kolaydır; kolay ve doğ- rudur, Köşe penceresini, işte, ben, bu itibarla insan muhitinin bir dam- lası üstüne çevrilmiş bir mllros- kop camı addederim: Baktığınızı sanki büyültür. Rasathaneler nasıl Bükleri ve yıldızları temaşa için havaya uzanmış birer fen gözü ise köşe pencereleri de yeri ve yerde Yâşıyanları seyre yarar, zemine *ğilmiş birer tecrübe gözlüğüdür. Onun içindir ki, penceremden sokağa kendimize bakmayı, göğe dalıp kalmağa tercih ederim. Bu basit teleskobun önüne geçip İn Sanlarla hayvanlari tetkik pek hoşlandığım eğlencelerin başında Gelir, » K vemaski komşum ( eenebi zabitinin bir “Buldok,, cin- *İ köpeği vardı. İri kafalı, koca €nseli, iki dişi daima meydanda, Yanakları kof ve sarkık, burnu Sökük, aksi bir köpek... Bana bul dok suratı bütün dişleri sökül - dükten sonra acemi bir dişçiye Hoca — Aman doktorcuğum hasta- mizi iyi muayene et, Teşhisin kuv- vetlidir bilirim.. Hâtıraları İNCİ tam takım yapma diş yaptırıp ta çene kemikleri çökerek çehresi ta- nılmıyacak şekle giren eski so - murtkan memur tiplerini hatırla- ii » “Buldok.. , değişiklik olsun d£ gamlı, bedbin bir karnaval mas: kesi geçirmiş bir köpektir. Dik - kat ederim, bu “iğreti kara suratı düşürmemek ister gibi boynunu dimdik tutar, Komşumun “Buldok,, u suratı na, gördüğüm maskelerin en ser- tini, en titiz gösterişlisini asmişti. Dünyaya parçalamlıp yok edile - cek lüzumsuz, zararlı. iğrenç bir şeymiş gibi kin İle, anarşist gözü ile bakıyordu. i Günde iki kere Senesalli izban- dut bir nefer -kardif kömüründen halkolmuş, et ve adalesi ziftle yuğurulmuş bu yarı insan. 0 nu zincirinden sıkı sıkı tutup ha ve aldırmağa çıkarıyordu. Fakat ne zorlukla... Transatlan- tik vapurlarının bacasına benzi - yen o sims.yah, köpek, koskoca adamı, âdeta, iri şilepleri. çekip götüren romorkörler gibi sürük- Tüyordu. Hayvan, dalma, soluk soluğa kulaklar dimdik, gözler firü fırıl ve çehre hiddetinden karmakarı- şık, bumburuşuk! Zincirden boşanıverse, şüphe - siz, önüne insan ve hayvan ne gö- lirse, neresi gelirse, hemen men- gene gibi tuttuğunu bırakmaz, Yazan: sert, yaylı pençesinde koptuğunu göreceğiz. Hele bir kedi, bir kö- pek geçmiyor mu, Juju hırsından boğuluyor. Ne havlamalar, ne ulumalar, ne inlemeler! Zavallı Senegalli, bir türlü laf. zayamadığı “j,, leri değiştirerek: — Susu! Susu! Diye ne kadar bağırsa, hattâ belindeki kayışla vursa nafile. Juju kıyamet koparıyor, hırlıyor, eşiniyor, atılıyor; zaptedilmez bir hale geliyor. O zaman, çaresiz, çe- ke çeke, koparır gibi tekrar eve sokuyorlar. Balkondan uzanan pe- »ivarlı ve dağınık saçlı bir frenk karısı, ıslak köpek tüyü gibi kok- tuğu vehmini veren — etekleri ha- valanarak iltifat ediyor: — Juju! Juju şeri! » geliyor, Kendi kendime soruyorum: — Bir gün, zinciri kopuvetin- ce ne olacak? Acaba ne kıyametler kopacak? * ihayet, bir gün, bu korktu- Bum, beklediğim, mersk et- tiğim hâdise vuku buldu; Jujunun zinciri, zencinin elinde kaldı. Kö- pek, mancırıktan kurtulan bir taş gibi fırlamış, bir an içinde gözden kaybolmuştu. Arkasından yetişe- mediler, gittikçe uzaklaşan ve so- kaklar arasında gittikçe sönerek akseden bavlamalar, o kadar! “Buldok,, kasabayı altüst etmi- ye gitmişti, kimbilir ne facialar işitecektik? Halbuki öyle olmadı: İki gün sonra Juju"yu zine'rin- 'de çok sakin gördüm. Demek ki dönmüş veya bulunmuştu, ve mu- hakak ki deha azılı yerli köpekle- re rast gelmiş, el sillesini tatmış, yersiz, yurlsuz kalmış, Hanyayı Konyayı öğrenmiş, açlığı dene- miş, Senegalli bekçisini, penivar- hı gözeüsünü arkasında bulama yınca bütün azgınlığını, kaba sığ- İ terkedip gitmekte ve Şu Garip Dünya: a Kör Avukatın Londrada bir ör hukukçuya s- sukatlık hakkı ve- ilmiştir. e Büyük abiliyeti / dolayı- iyle daha ilk du- 'katini celbetmiştir. Bu avukatın ha- yatı enteresandır. İsmi Dik Robinson olan bu avu- kat, tutulduğu bir hastalık yüzünden daha küçük yaşta kör olmuştur. Fa- kat annesi kör çocuğuna yardım ol- mak üzere hukuku bitirmesi için bü- yük fedakârliklara © katlanmıştır. Kadın, fakülte notlarını oğluna ken- di okumuş ve bunlarda icabında kendisine izahat vermiştir. Netlecde Dik, hukuk fakültesini muvaffaki- yetle ikmal etmiş ve avukatlık hak- kını almıştır. o Fıçı İle Okyanusu Geçecek Polonyalı gen Ernest © Blegaski Nevyork İle İngil- tere arasinda Ok yanusu bir fıçı içe risinde geçmek ni yetindedir. Bun dan evvek de ba- n cesaretliler “böyle bir teşebbüste bulunmuşlardır. Fakat Blegaski, Ok yanusu daha başka bir şekilde geye- tektir: Fiçinin içerisine bir motör yerleştirecek ve üzerine de yelkenler takacaktır. - Böylelikle hazırlanatak bu fıçıya iki kişi girecektir. . YALNIZ İNGİLİZCE Imanyada yalnız ingilizce öğ retmekle meşgul mektep vardır. Mektep Burg To - henstlendedir. Buraya giren tele - be, yalnız ingilizce konuşmak mec- buriyetindedir. Talebe arasında bir tek Almanca söz söyliyen ce- zaya çarpar, Mektebin — talebesi, 20 yi geçmemekte ve bunlar tisa - yerlerine başkaları alınmaktadır.” miyan öfkesini bırakmış, sünepe- leşmişti. . Hava almiya çıkardıkları zam man, artik, hürriyet eskisi kadar o- DA caribeli pörlinmüyordu! zinciri tahammül edilmez bir yük getmi- yaninda bağsız dolaşmıya © koyul- du; ayakları dibinde gincirsz ve uslu yürüyor. dünyaya filozof gö- züyle, hiddetli değil, düşünceli ha. kıyordu. Bu gözler. anlamıya baş- ladığı dünyayı artık tartıyordu. O eski korkune mahlük. zineiri çıkmea, basbayağı bir köpek ol- müştu, Evve'ce yanma yaklasamı- yan mahalle çocukları, etrafını sa- riyorlar* * — Susu! Susu! Diye alay ediyorlardı. Aldırma- yordu bile... Zira bütün mehabeti- ni, kahramanlığını 0 komiyacak sandığı zincire borçlu idi. Eminim ki Juju'nun gamlı göz- lerinden arasıra, uzak, şanlı, bir hatira gibi bu zincir geçiyor, kö- pek zincirini arıyordu uşmalarında kör! avukat meslektaşlarının nazarı dik-| olan bir | rı. meferin | Öteki Geli şimizde Kadınlar Erkek Olacaklarmış Gönder Ekspres, gi Viyana muhabiri bildiriyor: Viyananın en meşhur doktor ve fizyolojistlerinden doktor Engen Kolisko ruhların bir vücutten di- ğer bir vücude intikal ve hulül et- tiğini İngilizlerden müteşekkil bir dinleyici heyete anlatmış ve bu hâdisenin şüphe götürmez bir ba- kikat olduğunu, ilmin, onu yakın- da, insan tekâmülünün hakiki izahı olsrak ispat edeceğini söyle- miştir. Doktor Kolisko'nun izahlarını dinliyenlerin biri, ayağa kalkarak, daha önceki bir yaşayış sırasında Romada Nerm devrinde, glâdya- törlük yaptığına, inandığını söyle- miş, ve glâdyatörlük yaptığı za- mana ait hatıralarını anlatmış, sah nedeki dövüşlerinin en hurda te- ferruatını izah etmiştir. Mütehas- sıslar, bu izahların vâklaya tama- miyle uygun olduğunu söylemiş- lerdir. Sunday Express'in muhabiri, bu bahis üzerinde doktor Köolisko İle görüşmüş, o'da kendisine şu sözleri söylemiştir: Diva, insan olarak geldi- ğinize göre, gelecek doğuş- ta ruhunuzun bir köpeğe, bir pire» ye yahut bir domates veya bir ba- İığa hulül edeceğini sanmayınız. Çünkü insan, öteki gelişte yine in- san olarak gelir. Yalnız bu defa meselâ cani olarak gelen bir kim- se, öleki gelişte daha mütekâmil bir insan olarak - gelebilir. Şayet bu hayata sakin ve az ihtiraslı bir adamsanız, gelecek hayatta, bir ca- ni olabilirsiniz. “Bugün büyük bir servet ve mevki sahibi iseniz gelecek defa dilenci olarak gelmenize mâni yoktur. Yahut bu defa dilenci ise- niz, gelecek defa zengin bir adam namal önle iniz. Hepimiz daha önceki bir ha- yatta cani veya katil idik. Her yeni doğuşta insanların cinsiyetlerini değiştirdikleri görü- Tüyor. Bu da erkekler içinde şair ve artist olan kimselerin ince hassasivetlerinin sebebini izah & diyor. Bunlar daha önceki hayı larında normal, insanlardı We İkinci doğuşlarında kadm olacak- lardı Fakat zamanları hulül etme den doğmuşlardır. Aşağı yukarı hepimiz. tekrar doğmus ve hayata kavuşmuş kim- seleriz. Fakat ancak, izah edeme- diğimiz hatıralar, yahut yaşadığı- miz bir an karşısında “daha önce de bu sm yaşadım. tarzında söz- ler söylemek isteyişimiz bize da- ha evvelki bir doğuş ve yaşayışı hatırlatıyor. Tekrar doğuştan müstesna olan- lar. büyük dehalardır. Bir kaç ba- kımdan tabiat üstünü olan Na- polyon, ihtimal ki “yep yeni bir Tuh,,.tu. Fakat yeni doğuşu, bir defa vuku bulmaz. Belki de bu hâdise her bin senede tekerrür e- diyor. Binaenaleyh belki de siz Ortaçağlarda bir rabiptiniz, da- ha evvel bir Roma İmparatoriçesi, bir Yunan esiri veya Mısırlı bir cengâverdiniz.., /.. artık hastamızı, sıhhat izinle dertsiz ve şen görelim! (lktibas Hakkı Mahfuzdur ) Hoca — Desene dın tatar ağası! Doktor Kolisko, sözlerine şu şekilde devam etmiştir: “Dikkate değer bir misal, on dokuzuncu asrın en tanınmış ar keolajistlerinden Schliemann'dır. Bu adam alelâde bir iş adamı idi. Fakat çocukluğundanberi Truva- ya dair yazılan herşeyi okuyordu. Nihayet, günün birinde yine iş için Truvaya gitmiş ve Truvanın oldu- ğu yerde durmuştu. İlim adamla- rı, Truvanın orada olmadığını söy- lüyor ve Sehllemannı tekzip et- mek istiyorlardı. Fakat hafriyat, kâşiti haklı çıkardı! Birtbirini takip eden doğuşlar- da insanların zengin veya fakir, erkek veya kadın olmalarının se- bebi, ruhun en yüksek tekâmüle varmak için herşeyi tecrübe et- mek istemesidir. * Doktor Kolisko da, daha önce yaşadığına inanıyorsa da ne şeki. de yaşadığını söylememektedir. Harp Için Cins Köpekler Yetiştiriliyor Çim gazetelerinin neşriya - tına göre Fransız erkânı - harbiyesi harp zamanında kulla - nılmak üzere bir çok köpekleri ye- tiştirmektedir. Büyük harpte Al - man ordusu da harp köpeklerin - den çok büyük istifadeler temin et- mişti. Köpekler, irtibat vazifesini yapmakta ve bir çok işlere yara - maktadır. Bilhassa telgraf ve tele- fon hatları kesildiği zaman bunlar- dan çik büyük istifadeler temin ©- lunuyor. Fransada köpeklerle meşgul © lan ve bunları hizmete alıstıran cemiyet general Mardok'un riyase- ti altındadır. z ALEKSANDR DUMAS Amir Dumas dünyanın en velüt ve en süratli yazı yazan muharriri idi. Bir sürü pi» yesler yazdıktan sonra romancılı « ğa başlamış ve 277 eser yazmıştır. Bazi yıllarda kırk cilt yazdığı olu- yordu. Fakat bir çok yardımcıları bulunduğu için buna imkân bul - maktaydı. Kendisi en meşhur eserlerini yaz makta da bu yardımcılardan isti - fade etmiştir. “Üç silâhşor, ve “Monte Kristo,, adlı — eserlerinin tahririnde August Maguet'in yar- dımı imdadına yetişmiştir. Duma- sın sayısız aşk maceraları vardır. Ve bunların çoğu sahnede çalışan kadınlarla vukubulmuştur. Muharrir, Parisin dışında bü « yük bir şato yaptırmış ve burasını herkese açık tutumuştur. o Onun vestiyerinde altınla dolu bir kap bulundururdu ve zaruret çeken ar kadaşları bundan istifade ederler- di. Fakat Dumas en sonunda za- Turet çekerek ölmüştür. ———— Yapan: SALİH Hoca — Doktor ne dedi? — Tam tedavi için milyonlar har camak bizim gelecek dedi! şimdilik yaya kal