ik Ecnebi Di Kr, 1 Sene 2000 Er, &g SE SAY 1500 Kr, ug S9 Az 800 Kr, Me AY 300 Kr, Miyan posta ittihadına dahilol- diri aş emleketler için 30, 16, B, 3,5 lira Yazan: Albert Bayet Peşer Cemiyeti İcinci Resi mızın siyasi paradoksları bazı Orta Avrupa ve Balkan hiper si Almanyaya doğru çeken niz, kadar garibine &x rastgeli- ki rae” Polonya, Yugoslavya, Ma- hi Rumanya ve Yunanistan : tarafından Berline kar- gin Avanslar herkesçe malüm- Hnika, akat az çok tarih bilenlerce dalma ki, Orta Avrupa milletleri Hayek emperyalizminin bütün devlerine karşı gelmiştir. Bu Tini, iy bir kısmı mevcudiyetle- Tini tere Ve Fransanın kendile- “nasıp, 'a karşı müdafaa etmiş me Al, Porçluydular. Bunların tek- | un Baga ndan gitmeleri demekti Büdiyaç değişmiş birşey var mıdı ONU gösteriyor. Bu değişik- leri de göze batacak ka- Ya a lm pll #et “Yaya karşı tatbik edilen siya Alm dey, vaya ilk teslim olan İtalya- Müsayi Almanyanın İt May iramele edeceğini um hak ede Musolini, e ü'ek Brener hududuna dayan. til, enaş, bunu İtalyanın mu- a, aPtığını ilân etmiş, bir tarafıng ora da Romada Musolini Bafir ediy, Prühteşem merasimle mi- a dan Bu vaziyet Orta Av- Mişg, , “etlerini düşünceye sevket- A deği arya dersi daha az kuvvetli ealing; Herkes bilir ki Avasturya idle, çü birçoğu Anşelus taraftarı deriye nkü, bunlar Nazilerin ken- bayar Kii evi muamele edeceğini ap, hay ardı. Bu hayale kapılan- Viyana Nazilerinden bir temerküz kampların- de Orta bulunuyorlar. Bu misal i Yrupa ve Balkan devlet a- İN bir ihtar vazifesini Kör- R. * Ain hava değişmiştir. Artık Or. Ziliş K çala Balkan devletlerle İn- Yan mihveri arasında bir Bep başlamıştır. Dünya sulhü e ei m laşmanın bir hakikat Te 5 lere yl lar ki, İn. LO devletlerinğ in in bakir len şikâyete kendile- Orta, Ni a Sördükleri zamanlar bile, Ve Balkan milletleri termekiza tevecelih ve muhabbet Bösterdiğ; ei kalmamıştır. Hal- ilce ye yel Pu sevgi dolayısil, İn vii e Orta Avrupa ve di Yetlendi,, yan bu yaklaşmayı lere ye greve mecburdular, İn- Heat, me Çekosloval . bütün dünya Berlin - öl yarda karma akat bugün bu müselle- hayli zayıflamıştır. Ja heel nda saplanıp ii Artık , 7 Almanya nazarında bi Mağa e bir safyrdar. Almanya ise, ne Y: etli olursa olsun, artık İn bı ür ve Sovyetlere karşı ocak arbetmek deliliğini yapa. h artık harp Taya bel bağlamaları, kur- | TAN Bir Amerikalı seyyah” Kapalıçarşıda ne görür, ve neler işitir? Oradaki satıcıların yabancılar üzerinde yaptığı intiba: anlamak üzere, Amerikalı gazeteci Miss Hughson'a intıbalarını. sorduk. O bize asağıdaki; şayanı dikkat yazıyı verdi. Kapalıçarşıda Satıcılar Seyyahlara Nasıl Eşya arisin şoförleri, altın sa- tıcıları ve simsarlar, taçsız dalaverecilerin şahı olan Şarklı tüccarlarm yanında hiç kalırlar, İnsan oğluna olan emniyeti- nizi kaybetmek istiyorsanız, Kapalıçarşıda önce bir ecnebi sıfatile dolaşınız ve Musevi an- tikacıların sizi aldatmak için attıkları palavraları dinleyiniz. Biz bunu bir gün İstanbulda yaptık. Ellerimizde makineler, seyyah kıyafetile kapalı çarşıya gittik. Çarşı, her tarafı delik de- şik, gravyer peynirini andırıyor. Fakat bu benzeyiş sade görünüşte kalıyor. Zira çarşının küf kokusu- nu alan bu rengi bunun grav - yer değilse, küflü peynir olduğu- nu hemen bildiriyor. Dükkânlar birer odalık hücreler- dir. Eşya konan raflar yirmi $6- nelik tozla örtülmüştür. Tç Amerikalı Üniversite ta- lebesiydik. Justin, Sevim ve ben. Ikimiz Amerikalıydık, U- çüncümüz Türk, Bozuk kaldırım taşlarının üzerinden seke seke gi- diyor, bir yandan da ingilizce ko- nuşuyoruz. Hoş, buna da pek ih- tiyaç yokmuş. Çarşıdan içeri gir- diğimiz anda halkın gözü seyyah- lar diye bizim üzerimize dikiliver- mişti. Her taraftan bize sesleni- kefile. ila DALIŞ ti — Güzel 'Hâhim; gel benim gü- zel elmaslarımı gör, çok ucuz. çok beğeneceksin. Gel gör, gel gör. Gittik, Paçaları düşük pantolonlu bir Yahldi, elbiselerin (teşhir e den bir terzi gururile, bizi dük- kânma sürükledi. Biz içeri girer- ken o: “Bugün işimiz yolunda” diye ortağına müjde veriyordu: — Bak sana zengin Amerikalı- lar getirdim. Yığ önlerine eşyayı, Beğensinler beğendiklerini. Dükâncı bizimle alış verişe ha- zırlanırken gözlerinin İçi sevinçle ve hırsla parlıyordu. Ağızların- dan İngilizce ve fransızca karışık acayip bir lisan dökülüyordu: — Buyurunuz Matmazel, oturu» nuz efendim. Dükânın biricik eski isketnlesi atıldığı köşeden çıkarıldı, üçü- müz de hasırı parçalanmış viran iskemleye baktık. Tabl üçümüz birden bu kırık iskemleye &ığa- mazdık. Bir anda iki tabure, ve onlarla beraber iki tane sırıtan adam belirdi. Kapılar kapandı. Dükkân ta tepeden ölü gözü gibi bakan zayıf bir elektrik ampu- Mile aydınlanıyordu. Dükânin ha- vası sıkıcı ve boğucu idi. Çıkarr- lan taburelere şöyle bir iliştik. Bir gözü patlak satıcı Sevimin yaldızlı tırnak boyasına işaret o- derek: — Bu kız çok zengin olmalı, di- ye söylendi. Baksana tırnağındaki boyayat Kim bilir ne pahalıdır. Siz de fiyatları ona göre yükseltin. Biz kıs kıs gülüyorduk. Çünkü şantajına yer kalmamıştır. Bu sebep le Garbin büyük demokrasilerile Bal kan ve Orta Avrupa devletlerinin de- vamlı ve samimi bir surette yaklaş. maları için yol açıktır. Şimdi sıra sulh isteyen devletle rindir. Rol onlara geçmiştir. Siyaset âleminde onlar oynayacak ve onlar kazanacaktır. Onlar için Orta Avru. pa ve Balkanlarda geniş bir faaliyet sahası açılmıştır. Burada dünyaya sulh getirecek unsurları ne kadar kuvvetle müdfaan ederlerse o kadar sempati kazanacaklardır. Satarlar — Yazan:— Miss Beth Hughson | (MİSSOURİ Üniversitesi Gazetecilik Şubesinden Mezun) “ği, Üç Amerikalı üniversite talebesiydik: Sevim, Justin ve ben. Ellerimizde fotoğraf makinelermiz Kapalıçarşıya gidiyoruz satıcının paha biçemediği şu kıy- metli tırnak boyasını Amerikada 25 kuruş gibi ucuz bir fiyata al muştak. ükkânım duvarlarına asılı halıları indirdiler. Camh dolaplardaki sntikaların hemen hepsini önümüze yığdılar. Bu eş- yadan çıkan tozla hava doldukça öksürüyor, aksırıyorduk. Bizim tozlarla yaptığımız mü- cadeleyi farkeden dükân sahibi söyleniyordu: — Halılarımız çok eski ve çok kıymetlidir, Matmazel. Biz halı istemediğimizi mağa çalıştık, — Biz halı istemiyoruz, dedik, buradan Amerikaya nasıl halı gö- türürüz, — Götürürsünüz, götürebilirsi- niz, dediler. Biz onları sarıp sar- malar küçük bir bohça yaparız. Filhakika halıyı sardılar, sar maladılar. Küçük bir bohça haline soktular, sonra çırağın kolu altına koyarak Amerikaya nasıl götüre- ceğimizi gösterdiler. Ehemmiyet vermediğimiz anti- ka, vazo ve salreyi, kırılmak teh- likesinden kurtarmak için tekrar birer birer yerlerine koyuyorlar. Böylece bizi eşyanın gayet kıy- metli olduğuna inandırmak isti yorlardı. Gür bir ses bu faydasız nümayişin önüne geçti: — Çocuklar, siz bunları kandır ramıyorsunuz, bırakınız bir de ben tecrübe edeyim. Bu defa önümüze antika işleme- li kumaşlar yığdılar: anlat- Kumaşları şöyle bir yokladık: — Kaça bunlar? Satıcılar biribirlerine baktılar, biri ötekine türkçe fısıldadı: — Asıl fiyatının üç mislini iste ki, iki misline sulh olalım. — On lira. Ani bir hayretle yerimizden fır- ladık ve bağırdık; — Ne? Bu kadar basit bir bez parçası için on lira mı? Eşyayı derhal elimizden tezgâ- han üstüne attık: — Gelin şuradan çıkalım, bun- lar bizi soyacaklar. Hemen yerlerinden fırladılar: — Durunuz, gitmeyiniz. Bize son vereceğiniz fiyatı söyleyiniz, diye arkamızdan bağırdılar, evim birden kestirme vap verdi: — Iki liradan fazla etmez. — İmkânı yok. Bizimle alay ini ediyorsunuz? Böyle kiymetli bir antikaya bu kadar az baha biçi- Nr mi? Biribirlerine türkçe fısıldaşmıya başladılar. Biz antikaları tetkik eder görünüyor. Fakat bir taraf- tan onları dinliyorduk. Sevimi göstererek söyleniyorlardı; — Şu küçük me diye bunlarla gelmiş sanki! O fazla bilmişe ben- ziyor. Eğer o olmasa ötekileri ka- fese koymak güç olmıyacak. Sevim, kahkaha ile gülmemek çin kendini zor tutuyordu. Bir ta- nesi onu bir kenara çekti. Eli omü- zunda ona hafif sesle bir şeyler söylüyordu. — Senin güzel hatırin için sana hususi bir fiyat yapacağım amma ikimiz arasinda. Ötekilere olmaz. Dört liraya bırakayım. Diğer biri Justin'i kolundan ya- kalamıştı: — Senin hatırın için bu defa kâr etmieyceğim, sizi kırmamak i- çin beş liraya bırakıyorum. Öteki satıcının Sevime yaptığı fiyat tenzilini duyan Justin kah- kahayı bastı: — Kuzum, siz önce anlaşın, son- ra bize fiyat teklif edin. Birini- zin söylediğini, ötekininki tutmu - ce- Sevimle konuşan hemen atıldı: — Ne var, ne ölüyor? Justin'le pazarlık eden ona çi- kışıyordu: — Kaçırdın mı sen, beş liraya sa- tabileceğimiz mala dört lira isteni- lir mi? Yoksa kızın siyah gözleri aklını başından mi: aldı? Nihayet on liralık malı üç liraya verdiler. uradan çıktık, Takip ettiği- miz eğri, büğrü yollar bizi yeninin içine gömülmüş eski çar- şıya (bedestene) çıkardı. Hava a- sırlık küf kokusile dolu ve ağır. Yolun iki tarafına eşya karmaka- rışık 'yığılıvermisti. Satıcılar eş- yalarının üzerine kurulmuş, uzun ağızlıklarına taktıkları sigarala- rümüz alien ve gümüş işle - meli bir kemere takılıp kaldı. Sa- hibi bozuk bir ingilizce ile: — Yirmi lira, diye mırıldandı. Yanındaki dükkânın sahil kundu, Sevim kahkahayı attı, Sa- ıcı şüpheli gözlerle onu bir süz- dü. Fakat şüphesi çabuk dağıldı. Biraz sonra çarşının içiçe iki büyük dükkândan mürekkep en bü yük mağazasına girdik. Mağazanın tekmil duvar ve kapıları kıymetli halılarla örtülmüştü. Camekânlar- da bir hazine kıymetinde mücev- GÖPÜŞLER Bekçi 2-35 Ücretleri Yazan: Sabiha Zekeriya Sertel Konya Ereğlisi çiftçileri, Tana gön derdikleri bir mektupta, kaza idare heyetinin bekçi üereti verdiği bir kararı bi iy “Bu karara göre, bekçi ücretini bi- nasahipleri ödeyeceklerdir. Mahallo- lerde gayri safi iradın yüzde on beşi, çarşıda yüzde yirmisi nisbetinde üc- ret verilecektir. Halbuki biz devlete, mali kanunlarımıza göre ancak yüz- de on !ki emlâk vergisi ödüyoruz. Şürayi Devletin tanzimat dairesinin bekçi ücretleri hakkında bir kararı var. Bu karara göre, bekçi ücretleri- nin kirscılardan alınması icap et- mekte ve mikdarı hakkında memle- ketteki örf ve #detlerin esas tutul- ması zikredilmektedir. Bizden iste- nen bekçi ücretler! o kadar çoktur ki, hangi esasa İstinat edildiğini bilmi- yoruz.” Konya Ereğlisi, kaza idare heyeti- nin verdiği bu kararla, Şürayi Dev- etin kararı arasında tenakuz var. Bir kanun ve karar mevcut iken, bir ka- zanın idare heyeti bu kanunu gölge- de bırakacak bir kararı yeniden na- İsıl verebilir?. Şürayi Devlet bekçi üc retlerinin okiracılardan ve bu mikdarın tayininde de mem- leketin örf ve âdetlerini esas tutmuş» tur. Hiç şüphesiz Konya Ereğlisinde de bu mikdarın örf ve âdetlere göre taayyün etmesi icap eder. alınmasını Fakat bekçi ücretleri meselesinde esas itibarile durulacak daha mühim bir nokta var. Bekçinin vazifesi me- dir? Mahallenin inzibatını temin et- mek olduğuna göre polise yardımcı bir kuvvet demektir. O balde, mem- leketin inzibatından mesul bir kuv- veti, polis teşkilâtından ayırmaktaki herat vardı Dükkânin sahipleri olan üş kar- desler bizi kapıdan karşıladılar. Mükemmel bir İngilizce ile soru- yorlardı: — Amerikalı mısınız? — Evet, Dudaklarında bafif bir tebessüm dolaştı Aralarında türkçe konüş- miva başladılar Bizler süzdüler Biribirlerine bizim hakkımızda bir şeyler söylemiye başladılar. Genç satıcılar bize mallarını satmak- tan zyiade bizimle meşgul olmayı tercih ediyorlardı. Sevim, kıs kıs gülüyordu, belli ki, mürasebetsiz şeyler konuşu - yorlardı. Sevim, bahsi değiştirmek ve dük kâncilari vazife başına davet et- mis olmsk için duvarda asılı bir hwhaw gösterdi: — Günah değil mi. böyle mu. &iddes bir levhayı eğri asıyor- sunuz, dedi, Kardeşler şaşırdılar, biribirleri- ne bakındılar. Cürmü meşhut ha- iinde yakalanmış bir adam gibi ne söyliyeceklerini bilemediler, Sonra Sevilme döndüler: — Siz, onun mukaddes bir lev- ha olduğunu nereden bıliyorsunuz, dediler Sevim, evvelâ bir yutkundu, sonra: — Ben üniversitede arapça dersi alıyorum. İsterseniz levhadaki ya- ziyı okuyayım. dedi. Dükkârcılar buna inanmadılar, hâlis bir Türk- le konuştuklarından bihaber bah- se giriştiler. — Siz, o levhayı okursanız biz #ize bir yüzük hediye ederiz, de- diler. Sevim, küçüklüğündenber! ezbe- re bildiği levhadaki yazıyı okuyun- ca üç kardeşler hayretten dona- kaldılar, Fakat muhakkak ki Türkler ver. dikleri sözü tutuyorlar. Sevime kırmızı taşlı bir yüzük verdiler. Biz dükkândan ayrılırken, dük- kâncılar arkamızdan söyleniyor - Jazdı: — Şt Amerikin ünivers'teleri çok yüksek vesselâm, Talebeye a- rapça bile öğretiyorlar. * TAN: Dün bu sütunlarda Se. mantık ve sebep nedir?. Kiracı veya evsahibi polise ayrıca bir ücret öde- İ mekle mükellef midir?. Hayır. O bal de yardımcı kuvvete niçin ödesin ?, Bekçi ücretlerini halka tahmil et- mekte bir sebep olabilir. Polisin büt- çesi buna kâfi gelmiyebilir. Halkın devlete ödediği diğer vergiler gibi, bek ücret ödeyerek halka bir mükellefiyet tahmil edilebilir. Fakat bunu örf ve âdete bırakmak kiracı ile bekçi veya evsahibi ile bekçi ara- sında daimi bir kavgaya kapıyı açık birakmak demektir. Bekçi, eğer bir devlet memuru ise Ücretini mensup olduğu teşkilâttan slir, eğer beledi- yenin bir memuru ise, ücretini şehir öder, eğer hakın bir memuru ie, bu ücreti de mahallenin tayin etmesi gerektir. Halk, mahalle teşkilâtları şeklinde, teşkilâtlar altında toplan mış olmadığı için bu ücreti tayinde elinde ne bir imkân, ne de kanuni haklar vardır. O halde hekçiye ve- rilecek ücretleri, böyle kaza heyeti idareleri gelişi güzel, veya bekçiler kendi keyif ve iradelerine göre tayin ederizrse, kanunen mesuliyeti olm- yan bir kuvvetin kendi kendine ver gi tarhetmesi mânasını ifnde eder ki, kanunun ruhu buna müsait değildir. Ne fertler, ne kaza heyetleri, ne muh tarlar, vergi tarhedemerler. Bu hak sadece ve sadece devletin hakkıdır. O halde bekçi ücretlerini bir nizam ve intizam altına almak ta devlete düşer. Örf ve âdet, mükellefiyet ta- yininde mikyas olamaz, İTAVŞANCILDA: , Bağlarda Yangın Çıktı İ Tavşancıl (TAN) — Hereke ile Tav şancıl arasındaki bağlarda, sebebi Janlaşılamıyan bir yangın çıkmıştır. | Tavşancıl halkı gece yarisina ks - dar çalışarak yangını güçlükle sön- görmüştür. * Tavşancıl (TAN) — Bağların - dan büyük ümitler bekliyen halkı te lâşa veren kuraklık zail olmuştur. Sabahtan öğleye kadar fasilasız de vam eden yağmur, bağcıların yüzü- nü güldürmüştür. ———— — - raber çıkan resim, çarşı içinden lâa lettayin alınmıştır, Yazıda bahsı geçen esnaf, resimdekiler değildir. dürebilmiştir. Yalnız 3-4 bağ zarar dl indim ie inmeli öenmli in ik ln a mn İN ÖÖnüimez izni dilinizi İmei